www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Adult eski arşiv (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=376)
-   -   Naime Erlaçin (https://www.cakal.net/showthread.php?t=135142)

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:30 PM

Azat Kuşu

aşk–beden–ruh-beyin
şehvetli geceden güne soyunur

vakit tam da şafak zamanı
tanırım erkencileri
:
yüzleri yok
sesleri kokuları yok adsız
durgun bir telaş içinde dörtnala
doğuşa koşarlar

akşamdan şafaktadır akrep
sarmalanır aşk tomurcuğu
yabanıl bir nebata dönüşür
kaderle oynaşmaya başlarlar

zamandan çalınan vuslat bekleyen ufka salınır
ceviz kabuğunda ninni damıtılır güneşe
dünyevi ahenktir artık aranan
yorgun istekli beden ve sundurmasında sessizliğin
derin bir düşünceye dalarlar

bilirim erkencileri ıssızda şahlanırlar suspus
zamanı erken yakalar onlar
hasret kalınır sıradan bir yankıya
karanlığın kırbacıdır hayattan yağmalanmış vardiyalar

güne uzanan zeytin dalında
gece erkek...sabah kızan
gece kadın....sabah bir gül goncadan
aşkın büyülü fısıltısında aşk gibi yaraya tuz basarlar

ışık süzülür
sığlaşır yalnızlık
acı sağalır çıkmasa da ses
ben duyarım
bilirim erkencidir
geç kalışlar peşinde koşanlar

ferman şafağın
yürek bir azat kuşu o saatte!


(1 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:30 PM

Babam

ne demiştin hani:

“seviniz bu dünya sevmek yeridir
nihayet bu dünya ölmek yeridir
hayatın tadını bilmek yeridir
seviniz, seviniz ölene kadar…”*

sevgi ektim baba
sevgi biçtim
biçtikçe gürleşip çoğaldı sevgim
öğüdünü tuttum inan
sevgi bende
ben sevgide büyüdüm

dost edindim baba
“bir elin beş parmağı kadar yeter” demiştin
böyle duydum
böyle gördüm
tuttum öğüdünü
emekler verdim
en güzelinden dostluklar buldum

bir elimde divit
ötekinde kılıç
koşuldum hayat yoluna
“teraziyi unutma! ” dedin
“vicdan ekle kefeye...”
sözünü tutum baba
tuttum da adil oldum

şiir koydun erkence
söz koydun kucağıma
sen verdin elime
beyazı ve kalemi
dinledim seni
yazdım da
kurumaz ırmak oldum

bitmedi hiç okumalar
bir fener tutmuşsun ki önüme
şiir ekip
şiir derledim gökten

işte ancak
şöyle böyle
ne olabildiysem
o oldum...

iyi ki varmışsın be babam!


(*) A.Muzaffer Bulgulu; Kalbim Ağlarken – 1939, “Sevenlere” adlı şiirden bir bölüm…..

(14 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:30 PM

Bach Oriyental

hüzünlü bas'la adagio piyano
ağlamaklı ney'le animato darbuka
çılgın ritimle delibaş davul
bir kucaklaşıyorlar ki
sorma gitsin!

ah bir de uçuşan dizeleri tutabilsem kafamda
Hırvat dansıyla ak sakallı doğu arasında
bilinmez bir mekana konuk edebilsem
kan kırmızı 'Isparta Gülü'nde

biri üflerken vuruyor biri
biri koşarken biri oynuyor
piyano tutturdu ölümsüz şarkısını
tüm gizleri yeni baştan soruyor

ve de ressam
iki arada bir derede
renk boyuyor
hayat boyuyor
can boyuyor

vah ki bir yerlerde bir kadın
belki de yalnızca
bir çift
dudak boyuyor!


(Anjelika Akbar'ın 'Bach A L'Orientale' i için yazılmıştır)

(15 Şubat 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:31 PM

Bağa

bütün öyküleri dinlerim ben ey sevgili
şükrederek varlığına sahici bir aşkın
soyluluk direnç ve azmanlığına

tefekküre eğerim sonra boynumu
borç ödemeye dururum yazıya

yüreğimde bir bağa büyür
içimi acıtır ağrılar
çok acır içim hem de
hikayeler yazarım
bir sırat gemisinin sisli güvertesinde

kuma kavuştuğunda güneş
saatler ikimiz için çalar
sevda büyütür gönül büyücüm
düşürmeksizin kavlimize gölge
her sabah
akşam bıraktığın yerde
her akşam sabah bıraktığın gibi
hükmüne sığınır kalemin
seni beklerim unutulmuş bir yatır sessizliğinde

neyim ben bilmem ki!
aslımı aşıyor suretim bazen
korkutuyor öyküler, alıcı kuşlar çırpınıyor yüreğimde

kazınsın bu bağa ne dersin

bir daha betimle, çöz düğümlerimi
sararan güzümden bütün eskizleri at
bir daha yaz beni yeniden!


(10 Temmuz 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:31 PM

Bahar'ın Gelişi

sen baharı bilir misin sevdiğim
benim bildiğim gibi
bilir misin?

beynin çaresiz
bedenin bitkin
bir dolu dertlerin içinden çıkamadığında
isyanın doruğunda yorulmuşsan yaşamaktan
ruhunda yine de bir şey kıpırdanıyorsa
bir tuhaf açlık sarıyorsa yüreğini
bir şeyler can buluyorsa ellerinde
__gözlerinde
____duygularında
bil ki gelen bahardır sana!

tutkular
aşklar ölüyorsa bırak ölsünler
gelene bir bak dön de içine
yeşeren yaprak
kabaran toprak sana doğuyor
çığmışcasına büyüyür hamurundaki doğa
sel oldu taşıyor yeni sevdalar

toprak kokacak artık bağrında

güneşin yeri sevdiği gibi seversen bir gün
sevdiğine koşarsa eğer zaman
ateşler sararsa ansızın dünyayı

bil ki dostum
bil ki gelen bahardır sana!


(1 şubat 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:32 PM

Bahar Randevusu

yenilenecekler var
yenilenmeyecekler

kir-pas yeniledim ben

toprak kokusuna benzer
taze boya kokusu
ve ellerimde çiçeklenen tuval
papatya taşıdı duvarlara
“küçüksu sarısı” ile beyaz

kır çiçekleri doldu avuçlarıma

varsın az daha sürsün kaos
umurumda sanki!
bir fincan kahve buğusunda aksın dizeler yeter
şimdi sıra
yenilenmeyeceklere sıkıca sarılmakta

ne güzel şey yaşamak!

uyanın hayallerim gidiyoruz!
ölümsüz baharla randevumuz var
rüyalar yolda çoktandır

bir kısmet bırakır belki kucağımıza


(24 Nisan 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:32 PM

Bak 'Tek Tane'm!

kim susturabilir aşkı
kim gömebilir yokluğa
hangi engellerle zapt edilir
nasıl gömülür yaşarken mezarlığa

“ben” sende takılıp kalmışsam
ruhumun diğer yarısıymışsan
yüreklerimiz öpüşmüşse bir kez
gezinmişsek sonsuz aşk semalarında
nasıl!

küsülemiş gönüllerimiz
susmuşuz
kimi zaman nöbetlere durmuşuz
dalıyor da gözlerim düşünüyorum
yüreğimle sunarken kendimi sana

say ki koydum başımı yine göğsüne
say ki biz yaşamadık bunca acıyı
say ki bir hiç olmuşum yokluğunda
yarım kalmışım yaşam boşluğunda

bil ki yalnızca sana aitim
seviyorum seni helalim
seni tek tanem...

ilk’imsin tek’imsin sevdiğimsin!


(22 Ekim 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:32 PM

Bana Kırlangıçları Anlat

anlat küçüğüm!
bana acıları anlat
çocukları anlat bana
sürünün kanatlarını

birer sırça köşk idiler
hayattan habersizdiler
yenik düştüler sevdaya
en çok uçmayı istediler
öldüler savaşta bir bir
gecede büyüdüler bazen
bana çocukları anlat!

kadını anlat bana

kadın acayip bilmece
ebemkuşağı astı göklere
bağrında göveren güllere küstü
hak aradı çıkmazda kendince
susuverdi sonra birden
istersen erkeği anlat
şair sensin
kulak ver yüreğindeki sese
bana insanı anlat

aşkı anlat bana

alacadan en karasına sevdayı
soluklaşmasını renklerin
nasıl da küs kalmıştın odalara
sokaklar yangın yerine dönmüştü hani
kalleşliği anlat bana
en iyi sen bilirsin vurulmayı
bana hayatı anlat!

seni yirmi’lerde dinledim
bu günden tezi yok otuz’u anlat
“yüzyıllık evin avlusunda
kuru dallarda dünya biriktiren asma”yı anlat çocuğum
ve aldanan bademleri

hüznü duymalıyım yine
hüzün yakışıyor sana ve kırlangıçlar
kırlangıçları anlat
nasıl bir şeydir
kırlangıç kanadında özgürlük yakalamak
uçmayı anlat bana
kalbindeki menevişleri

bana uçmayı anlat!


(Gün gelecek ve yüksekten uçan bir kartala dönüşeceksin! ... Mutlu yıllar Sevgili Engin...15 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:32 PM

Bana Seni Ver!

çok şey istemem senden
tek başına çıktığın yolculuklar
var hani benim katılmadığım
sesini bırak bana
dalgaları dinlerim beklerken o lir sesinde

güzellikler yapmasan da olur
tenini bırak istersen
ve kokunu
sarılırım doyasıya ne dersin
gecenin unutulmuş ıssız bir vaktinde

durmadan “bir yerlere gidelim
bir şeyler yapalım” diyorsun ya
yapmasak da fark etmez
soluğum kesildiğinde bir gün
bana nefesini ver yeter
saklarım onu
ve salarım en son nefesimde

bu eylül gecesinde seni istiyorum senden

bana beni
bana seni ver yeter!


(16 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:33 PM

Basübadelmevt

tenime düşen
ruhuma eklenmeyen
buz bir duygudan kamaşıyor gözlerim
çıkarıyorum içimden kendimi sıkça
fırlatıp atıyorum
bir balığın pullarını sıyırırcasına

her seferinde söylediğim aynı cümle:
-bitti artık bu son!
gülümsüyorsun
- korkma
diyorsun
-sen bir ankasın unutma!

gökyüzünün denizle örtüşmediği
aykırı bir peyzaj izler gibiyim
kulaçlarım suya karşı
suya rağmen

kendime karşıtlık bu!

bedenimde üşüyor su
buz bir akıntıya dönüşüyor
kendimle ödeşiyorum sıcak denizde

ötesi neydi unuttum
Atlantis mi
biz orayı gömmemiş miydik
hiç mi bulamadık yoksa

ters akıntıları yüzüyorum kayıp ülkeye doğru
izlerim ve pullarımı bırakarak suda

küller kadar gerekli onlar!

yeniden doğuş için
yeniden doğuş
yeniden…


(02 Aralık 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:33 PM

Başkaldırı ve Özgürlüğüm

alırdınız
hiç düşünmezdiniz
ruhumu versem

kuşça konuşmalarım
köpek okşayışlarım
insani labirentlerde tam tekmil
tek kişilik ordumla dolaşmalarım
Oblomov’luğa karşı dik duruşlarım

saçım tenim göz rengim
yavrumu özleyişlerim
ana gibi anaca kol kanat çırpışlarım
bana dair sakladığım bana ait sırlarım

kuşatılırdı “ben”im
asardınız gülüşlerimi gönül tellerinize

kapım susmazdı bilirim
sesler eller
eller aynada güller
aynadan bakardı gözler
neler çalınmazdı kulağıma:
“acemi sazlardan nağmeler”

bir fay yırtılırdı özgürlüğümde
parazitli sesler
sesler ki
artçılardan beter!

siz alırdınız beni
intiharımda çoğalan köleliğimle

beynimi kuşatmaya ne dersiniz!

giriş serbest
ısı hayli yüksek
florasını sevene bir “açık alan” beynim

buyurun beklerim!


(02 Ekim 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:33 PM

Bazen Rüya Görürüm*

bazen rüya görürsün Mario
sihirli bir kuşun kanatlarında
havalanırsın uykuda
sıcak nefesler çağırır seni
akan her yıldız
meleğe dönüşür rüyanda

hayal mi bu
yoksa aşık mısın Mario

aralandığında perde
öylesine gerçektir ki
yıldızların anlattığı öyküler
mümkünü yok
inanırsın!
belki bir aldatmaca
bir yanılsama
belki aşk
yalnızca senin ruhunda

titreyerek sarmalarken sevgiliyi
perde kayıverir bazen
karanlığı yırtan
merhametsiz bir peçe gibi
kırılır hayal
dağılır düş
bozulur rüya

olsun Mario!
firari de olsa
görmeye değerdir rüyalar
izin ver tutuşsun melez kanın
ateşlensin damarlar
sen rüyana devam et
ve yaşamaya

ve aşkı Mario
aşkı sakın unutma! ...

……


(*) Mario Frangoulis’in “Sometimes I Dream” (“Bazen Rüya Görürüm”) adlı şarkısından esinlenerek yazılmıştır.

(20 Ocak 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:33 PM

Bedel

zahmetsiz kazanç olmaz
coşmadan durulmaz deniz
sorulmaz sevdanın hesabı
emeksiz sevgi hiç olmaz

sevda büyükse yorulmaz gönül
ırak yollara kolay varılmaz
hasretin bedeli yüksek
sorulmaz
bedelsiz kazanç
hiç mi hiç olmaz

pahası çoktur hüz'nün
meşakkatin

acılar bile ucuza alınmaz!

(2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:33 PM

Begonviller Hızla Saçılıyordu Yere

küllere karışmaya ne zaman karar verdim biliyor musun
:
tanrıların dağına çıkmıştım bir gece
çalınan ateşin közlerinde
ölümsüzlüğü arıyordum aşkın peşinde

su ateş ve toprak ayrıcalığı bu
önce ateş yaktım
su verdim toprağa
gördüm
kül can’a dönüşüyordu yine

ateşte gizliydi sonsuzluk
tılsımlı kelimelerde
ezgide ve renklerde
yaprağın kılcalında gizlendim
yetim bir aşığın gözbebeğinde

en hızlı begonviller saçılıyordu yere
sıcak iklim çiçekleri...mevsimin en güzelleri
kanımla suladım pembeleri
heyhat!
gidiyorlardı yine

küllere karışmaya o gün karar verdim!

yok canım
çıkmamış mıydım yoksa ilahların dağına
ihtimal bir gecelik konuktu onlar
geçerken düşünce bırakarak
şöyle bir uğramışlardı bana

ölümcül eyleminde begonvilin
yeniden doğuş beklentisinde
hazin bir vedaydı gidişim
can parçalanırken can’a dönüşmeye

ateşe saldım sevdayı çeliğe su verir gibi
küller ülkesinin “Sisifos Söylemi”nde*

heyhat!
ağıt bitmiyordu yine...**

………

(*) A. Camus, “Sisifos Söylemi”nde onun için tek felsefe sorunsalı olan intiharı sorgular. Ve hayatın her şeye rağmen yaşanmaya değer olduğunu savunur.
Sisyphe’yi (Sisifos) absurd bir kahraman olarak yorumlar. Sisifos’un durumu hem trajedi hem de metafizik bir mutluluk içerir. O, Tanrılara başkaldırmış ve kaderini (kayayı) sahiplenmiştir. Camus bundan dolayı mutlu bir Sisifos hayal edilmesi gerektiğini söyler…

(**) ”Acılarımı ağırlarım. İnsanım ben. Gerçeği ağırladığım için, 'ağıt'ım! ”

“Yaşamak borçlu olmaktır. Yaşadığı dünyanın kendisine haksızlık yaptığını, sürekli olarak yaşamdan alacağı olduğunu sananlar yanılıyorlar. Karşılaştıklarımızı karşılayabilmeliyiz. Budur borcumuz. Yaşama, var oluşa şükran borcumuz bundandır. İç dünyamızda keşfettiğimiz sonsuzluğa duyduğumuz şükran, bizi ŞİİRLEMEYE götürür........Sisifos'un kayası, bir teşekkür sonucunda çıkıyor oraya. Orada durması ya da durmaması ağıt olan insan için çok da farklı değil. Dursa, borç bitmiyor ki! Sisifos deviniminin özelliği o. Ağıtı o…” – “Bir Ağıt Olarak İnsan” - Ahmet İnam


(12 Şubat 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:33 PM

Bekareti Yok Yaşamın!

sabaha bir dolu hüzün indi yine
gidip geliyorum başından sonuna yolun
sonundan başına
kilitler vuruluyor birbiri üstüne kalbimin kapılarına

kanayarak yürüdüm yüzleşmelerden
şiirin aynasına düşüverdi suretim
derya bir hüzünde boğulmuşum meğer
ömrün yorgun bekçiliğinden geçerken

acı kusuyor yanaklarıma damlalar

örümcek ağında kaldı umutlarım
tozlu bir kiler odasında yaşamın
alt alta topluyorum sıfırları
kocaman bir sıfır var avuçlarımda

yalnızca rüya mıydı yaşamak
fırtınası dinmez bir yolculukta
kalabalıklarda azalıp durmaksızın
kendimi
kendime vererek yalnızca

yılanın zehri tek
akrebin de öyle ey şair!
sofraya bir yemek daha konmamıştı zehirden başka

bekareti yok yaşamın!


(12 Ekim 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:33 PM

Bekle Beni MARDUK*

-göksel düzenleyici planet–X’le randevum var


“milyon yılların gezegeni”

Maya’ya konuktu
Babil’de adı Marduk
Sümer aleminde Nibiru

binerim kır atına rüzgarın
yavaşça koyulurum yola
2012’de burada olmayacağım kesin
tanıklık etmeyeceğim arzın sallanışına
bir an önce bulmalı Marduk’u
evrenin karanlık yollarında
sormalı mesela
nasıl böyle güçlü olunur
binlerce yıl sonra bile
nasıl sil baştan edilir dünya

başka zamanların
nefesiyle buluşmak üzere
parmak izlerim silinmeden henüz
yola koyulmalıyım finalden önce
beşinci kez inmeden perde
kan kokusu ve emeğin terini saklayan
topal uygarlığımı büsbütün yitirmeden

yineledim kabuğumu
gümüşleri kuşandım
geliyorum rüzgarın kucağında
bekle beni Marduk
birlikte sürsün bu serüven

bu yolcu çok ağır
karşılamak gerek
adı “onuncu gezegen”

ve sonuncu…

……

(*) Marduk: Eski uygarlıklarda, bilim adamları tarafından gerçekleştirilen astronomik hesaplara göre 3661 yıl ara ile dünyaya yaklaşan ve her gelişinde yarattığı olağanüstü çekim gücüyle büyük sarsıntılara sebep olan; kesin olarak kanıtlanmamasına rağmen güneş sisteminde yer aldığı varsayılan onuncu gezegen….
Marduk hakkında yazılmış; 23 Aralık 2012’de içinde yaşadığımız 5. çağı kapatacağı ve “Beşinci Güneş”i noktalayacağını iddia eden, ciddiye alınabilecek bilimsel çalışmalar mevcuttur. Maya uygarlığında ona Kukulcan; Babil’de Marduk; Mısır’da “Milyonlarca Yılın Gezegeni”; Sümerler’de Nİ.Bİ.RU ve günümüzde Gezegen-X veya Planet-X adları verilmiştir.

(22 Nisan 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:34 PM

Belki!

“yeni ülkeler bulamayacaksın
başka denizler
bu kent peşini bırakmayacak.” - K. Kavafis


yeni bir yer yok
yeni bir boşluk

içimizin devasa kenti
yüzümüze ejder
ayna pus
kıyametimizle yüklü atın terkisi

nasıl da kuraktır iklimimiz!

sevgi
aşk
belki barış esirger
hissederek bahar çelen hovardalığını
işe yaramazlığını
karıncaya kıyas şen bir avaz bırakan
belki bir ağustos böceği

bilemediniz
toprak kadar mutlu olabilsek keşke!
ağaç olsak
yeni bir umut mesela günü tazeleyen
bedeller ödenmese eğreti bir öfkeden

atımız ağırdan almazdı böyle

gitmezdiniz
gitmezdik!

kim bilir belki ihya olurdu kentlerimiz


(21 Aralık 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:34 PM

Ben'den İçeru!

öz ben’im
öz benliğim
dışımda bile içimdesin
belli ki iç dünyam
öz benliğimdir benim

beni
ben yapan tohum
ekmeğim
hamurum
sürüncemeli düşlerim
duygum
düşüncem
umudum

buluşmalıyım önce özümle
yoksa biterim

uçuyordum ya durmaksızın
sanmayın gittim bir yerlere
özlenen örtüşmekti iç’imle
dedim:
“saçımın her teli dünya benim”
yanıldım!
gençtim
oysa içimdeydi dünya
fark edemedim

dedi:
“bir ben var, bende ben’den içeru”
dedim:
“ne ben’ler var, bende ben’den de içeru! ...”

bendim o ben’ler!
bana ait ve
bana yakın ve yabancı gizler

iç yolculuklarım
ah ne zorluydunuz siz!
uykum açıldı
kucaklandı dünya
dünya oldum
dünya ben

öz benliğimden doğdum yeniden…


(24 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:34 PM

Ben Olmalıyım!

bir gün paylaşırsam seni başkalarıyla
o başkaları seni
benim gibi severse bir tanem
çılgın bir nehir gibi akıtırsan sevgini onlara
sevda kanatırsa yüreğini bir başka iklimde

bunu ilk bilen ben olmalıyım!

bir gün gözlerin benden başkasını ararsa
coşkum
hüznüm
çılgınlıklarım
bir kambur gibi yapışırsa sırtına
benimleyken bile
uzaklara uçmuşsan düşlerinde

bunu ilk bilen ben olmalıyım!

bir gün çarparsa yüreğin
gümbür gümbür başka bir yerde
kaybolmuyorsan artık gözlerimin dehlizlerinde
içinde fırtınalar kopuyorsa bensiz ve benden uzak

bunu ilk....
.....ben olmalıyım!


(12 Şubat 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:34 PM

Ben Olsam!

-Şule’ye sevgilerimle..

almalı koca bir yudum sevda
terli bir rüya bırakmalı geceye

iyi bak sıcak mıdır 'yar' yüreği!
yaz ateşi mi yanmakta gözlerinde
gecekarası bir aşk mıdır
sarmalayan “şeker karası” hüzünleri
çiçeğe vurmuş dallarda anlamı ne
ilk sağanakta küskün durmanın yaşama
devam et yoluna
koş ey aşık!

koşardım ben senin yerinde olsam

gizlendiğin köhne kenti unutacaksın bir gün
gözbebeği ol şafağın, rüzgarın ta kendisi
esmelisin açık denizde, şarkılar söylenmeli
tutunmayı unutma sakın deniz kuşlarına

uçardım ben onlarla senin yerinde olsam

keyfini çıkar tutuşarak sevmenin
yağmur düşmeden yürek yangınlarına
kapılar kapanmadan henüz ne olur hercaileş!
çocuklaş havaileş
şımart kendini kuyularda saklayarak hüznünü

saklardım ben senin yerinde olsam

şimdi bir büyücü ol kendine şeker kız
bak birileri bayram ediyor
bugün 4 Temmuz

hiç vakit geçirmezdim
senin yerinde olsam!


(04 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:35 PM

Ben ve Ben

-ben neyim
kimim ben?

durmalıyım benden geri
anlam yüklemeli varlığıma
benden bir adım ileri

yitirilen eklenmeli
eklediğimi yeniden gözden geçirmeli
özüm
salt “ben”den beslenmeli

bir kum zerresi insan
aslında kainatın kendisi
yaradanın aynasında
yaradanın ölümsüz nefesi

insan “ben”i önce
“ben”den bilmeli


(30 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:35 PM

Ben Yağmuru Beklerim

bu mevsim yağmura gebe
ben yağmuru beklerim...

bulut ol
şimşek ol
rahmet ol

koş rüzgarın önünde dörtnala
varsın çamura kessin yollar
kimsesiz aşklar çamurda bile çiçek açar

hatırlıyorum nasıldı yağmurda koşmak
yaşama gülümserken evrenin tohumu
rahmini yırtardı kış boydan boya

bahar sevdalısı bir kadın nasıl sussun diline
nasıl küssün aşka
söğüt dalı dellenirken dışarıda!

kıştan çoğalan bahar muştusunda yağmuru bekliyorum
bentler yıkılıyor akbabaya azık olmuş ruhumda
nisanda toprak anaydım
geceyi öptürüyor bozkır sarısı
akşamı gözlüyorum namludaki son kurşunla
bu karanlık çok fazla!

dönencemde ölüm var nicedir
unutmadım
kışın katili bendim
bir ebemkuşağı sözüm olsun
yeter ki güneşi gönder bana

cinayetimi akla!


(1 Nisan 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:35 PM

Beni Çağırıyor Sesin

sesini duydum yine, çığlıklarını
beni çağırıyorsun uzaklardan
'ben baharım! ' diyorsun....çiçekleri solmayan
sevgiyi doğuran
yaradan'dan armağan

sağanağa vurmuş gözlerde
koyuca bir hasret tütsüleniyor
korkmuşsun yine
ürkmüşsün
bir yürek arayışında içine sığınacak
tutunacak bir el
ki depremleri durduracak

ebruli bakışlara hüzün inmiştir yine
ürkütüyor med-cezirler ruh alacasında
örselendim!
canım kıldan incedir
kabuslarım oldu suyun yükselmesi
kıyametsi metruk ayrılıklarda

titriyordu sesin dün akşam
pamuklara sardım kucağımda seni
acıyordu yüreğim bin yaradan
yüreğim yırtılıyordu analığımdan!

sen olunca hükmü olmaz gayrinin
gülüşüne yoktan yaratılır dünya
acılar yükten sayılmaz
yoktan sayılır kahırlar

baharlara koşulmaz mı hiç gülüm
alem talana kurbansa bile
baharlardır geride kalanlar

seni seviyorum bir tanem!

(Can parçam, gönül çiçeğim kızıma...)

(24 Nisan 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:35 PM

Beni Hatırla

o kentin sokaklarında
deli deli dolaşırsan bir gün
beni hatırla

kış yağmurları iner
bahar filizlenirken orada
denizin çılgın kokusunu duyup
serin rüzgarlara karşı durduğunda
ben geleyim aklına

yeni aşklar bulup
geçmiş sislenirken
bir dolu coşkunun tutsağı olup
aşkın kavga verdiği anda beni hatırla

kentin gizem dolu *******ini yaşarsan bir gün
tut ellerimi karanlığın içinden
al beni götür dolaştığın sokaklara
müziğin en içlisine
aşkların en tutkulusuna

kırık dökük kalırsan bir gün
çaresiz ve mutsuz
ellerin gözlerin dudakların
bir sığınak ararsa eğer
karabasanların doruğunda beni hatırla

yaşama sevdalandığında
ölümü düşlediğinde
mut çiçekleri açarken
gözlerin öfke ve kinden
çakmak çakmak olduğunda bile
yine
beni hatırla!


(2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:35 PM

Beş Güzel Şey

seni bilemem
kimi sabah uyanınca
o acayip duygu içimde:

“dün güzel bir şey oldu yine”

uyku dediysem birkaç saattir işte
toparlayamam hemen
bir şey olacak...oluyor...
hayır oldu!

'dün güzel bir şey oldu yine'

bellek kapıları açılır bir bir
asarım yüzüme bir gülümseme
hiç sevincim yoktu dün
bugün dört
bu ne zenginlik böyle!

bir dağa yaslanmak aynen

“unutma! ”
der bir ses:

“ben de varım
son gelen...beşinci
ama çok önemli!
okumadın mı mesajı:

ben de seni seviyorum anne”


(30 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:36 PM

Beyaz Hattı

insana konuşmaz siyah bir sayfa
beyaz
ateş hattında

nasıldı savaş arabaları bilmem
alev topu muydu mancınıklar
gülleler metal mi
kaskatı bir ruh kadar

zamanın eleğinden
zor geçendi eşyanın ahşap hali
unutmazdı yaşamayı
o ki en dirençli

çılgın bir rüzgar eserdi dağdan
tohumdan ve ağaçtan
kavganın çaresiz boyun eğdiği

beyaz sayfayı ararım şimdi
çillenmiş olsun ateş ve suda
masumiyetin yakıştığı en çok
varsın çok defalar
çocukça aldanmış olsun siyaha

böyle bulunur çekimleri fiilin
sözün yedi rengi b ö y l e
zırhını kuşanan failler
harfin beyaz hattında durdukça!


(13 Kasım 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:36 PM

BEYAZ SAYFA (Düz Yazı)

Son yıllarda, yoğunlaştırılmış yapay bir kültür damarlarımıza sürekli pompalanıyor. “Komprime” haplara da benzetilebilir. İlacımızı alıp mışıl mışıl uyuyoruz. Uyutuluyoruz aslında. Geçmişte ise tabular hâkimdi. Hani şu durmadan eleştirip isyan ettiğimiz yasaklar. Ancak, doğru veya yanlış, değerlerimizin bir kısmını böylece koruyabildik. Muhafazakârlık savunuculuğu yapacak değiliz elbette. Aksi halde, sanatta özgürlükçülüğün hakkı yenmiş olur. Yaratıcılar, avangardlar (öncüler) ve hatta sıra dışı uçlarda olanlar (marjinaller) her devirde mevcuttu ama sanat böylesine “kitsch”leşmemişti henüz. Ne de insan...

Günümüzde içi boşaltılmış putların sayısı giderek artıyor. Ne yazık ki 'imaj'lara tutuluyor, vitrinlere, makyaja, camlara âşık oluyoruz. Dünya sayılı markaların oluşturduğu piyasaların ve çokuluslu şirketlerin avuçlarında zıplıyor artık. İnsan markadır bugün. Alelacele kotarılmış, fiyakalı bir biçimde sunulan ve kendi çarpık talebini bir ejder gibi kükreyerek, homurtuyla yaratan emeksiz bütün işler birer marka. Yazın sanatının markası ise giderek çürümekte… Kaos’unu yitiren sanatın “konformist”,“ dev bir akım içerisinde kayboluşunu izliyoruz. Sanatı katlederken yaşamın iskeletini dik tutan vazgeçilmez değerleri de yok sayan bir moda bu! Kalıcılığını yitiren unsurlar gelirgeçer beğenilere bırakıyor yerini. Sabun köpükleri ve balonlar uçuşuyor etrafımızda. “Trend”ler ve “trendy”“ olmak günün modası haline geliyor.

Tarih boyunca bunca uygarlığı biz yaratmamış mıydık? Ve şimdi her şeyi yok ediyoruz. Ne yazık ki edebiyatın da diğer sanat dalları gibi giderek süflileştiğinin farkına varamıyoruz. Var olanı yıkıp daha güzelini yapmaya, yanlışı sıfırlamaya; kaos’ un gücünden yararlanmaya itirazım olamaz. Ancak değerli ve vazgeçilmez olanı; hiç değilse insan malzemesini ve onun yaratıcılığını koruyabilseydik… İnsan olmazsa kim sağlayacak yeniden yapılanmayı? Yıkıntıyı kim kaldıracak ayağa? Bilmediğimizi bilmiyor olduğumuz gibi, öğrenmek için merak da duymuyoruz artık. Meraksızlık ise araştırma yeteneğimizi köreltiyor. En temel güdülerimizden biri törpüleniyor. Ve sonuçta beyaz camdan ve boyalı basından bize sunulan popüler-kültür uydurmacalarını, geleceği yok ettiğimizin farkına dahi varmaksızın, “komprime haplar” gibi yutuyoruz. Kalemlerimiz ağlıyor; düşünce tembeli dilsizlere, fikir haymatloslarına dönüşüyoruz.

Yepyeni ve insanlığın gelişimini engelleyen bir düzenin sanata yansımasıdır bu… Belki de “Novus Ordo Seclorum”un (“Yeni Dünya Düzeni”) bilinçlice planlanmış bir uzantısı. Oysaki gerçek kazanım bireyin kendisine, yaşadığı topluma ve dünyasına kattıkları ile doğru orantılıdır diye öğrenmiştik. Bu düzen ise yaratıcılık gücünü bastırıp yalnızca kopyalamayı öğütlüyor. Taklidi onurlandırıyor. İnsanı ucuzlatıyor. Yaşamanın tek başına bir sanat olduğunu unutturuyor böylece.

İşgal altında ve istilaya uğramış bir kültürün bireyleri nerede durur? Binlerce yıldır genlerine işlemiş şifreler bozulunca ne yapar, ne ederler? Aidiyet ve sahiplenme duygularını yitirmiş kişilerin kendilerine, topluma, geçmiş ve geleceklerine yabancılaşmaları nasıl önlenir? Ya alabildiğine yalnızlaşmaları? Tek başına kalmış ve toprağından sökülmüş bir fidan yaşama sanatından ayrı düşmez mi? Bizi yeni bir tür ilkelliğe (yazın sanatındaki kısırlaşmaya) getiren bu süreci sorgulamıyor ve yukarıdaki soruları nedense kendimize hiç sormuyoruz.

Derin bir uykuya dalmak istiyorum. Ve sonra post-modernizmden, pop-kültüre dayalı sözde evrenselleşmeden, aynılaşma ve öznel yabancılaşmanın yarattığı çıkmazdan kurtuluş yollarını keşfetmiş biri olarak uyanmayı diliyorum…
Saf ve kirletilmemiş yabanıllığımla tekrar buluşmayı; dayatılmış bu ilkellik dönemini aşabilmek amacıyla çözümler üretmeyi…
Dipsiz yalnızlıktan, büyük bozgundan hesap sormak adına naifliğimi ayaklandırmayı...
Arınmayı, aydınlanmayı, durulmayı, tazelenmeyi…
İçimde var olduğuna inandığım kudretin sınırlarını denemeyi…
Araştırma, inceleme ve yaratma iştahıma yeniden kavuşmayı…
Yapısalcılıktan kurtulmayı özlerken yakalandığımız bu yapay kurallar dizgesinden kaçıp özgürleşmeyi…
Özgünleşmeyi…
Yolumuza kurulan tuzaklarla yüzleşmeyi…
Ve tüm bu olumsuzluklara karşı dik durup, isyancı kimliğimi de takınarak başkaldırabilmeyi!

Öyle ki hiçlikten çokluğa geçişin insan unsuru olabilmeyi öğrenmeliyim yeniden. Taşıdığım sorumluluk ve elimde ağlayan kalem böyle buyuruyor çünkü!

Var oluş nedenlerimizi tüm engellemelere karşın cesaretle sorgulayan içimizdeki aydın belki de aslında bir cahil, bir 'ümmi' ruhu taşıyor. İşlenmeye hazır ak bir sayfa gibi masumiyet’i temsil ediyor.

Derin bir uyku sonrasında onu uyandırmanın vakti gelmiştir bugün!


(28 Haziran 2006 - 19 Kasım 2006)

(www.borgesdefteri.blogspot.com - Mayıs 2007 arşivi.)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:36 PM

Bıçağın Ucunda Acı

acı bilir kendini
öyle ya da böyle anlatır derdini

ayrılık gibi
özlemek gibi düşerken elinden kayan
tutunmak isteyip de
uzanılamayan uçurumdaki son dal gibi

sislere karışıp
hayal olan ağlayan çiçek gibi

paslı bir bıçak döner yürekte
tarifi yaban
tarifi imkansız

gök kubbeye dikilen
cehennem bakışlarda anlatır acı
neden serpilip kör ucunda bıçağın
neden durmaksızın semirdiğini


(26 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:36 PM

Bilmece

tuhaf oluyor aşkın
ve hayatın halleri
çözülmemiş bilmece

neden acıda güzel her şey
neden acıda büyüyor aşk

ödüm kopuyor
gözlerinin içine bakıyorum
menzilsiz bir dünyayı hangi yalnız güç taşıyabilir
durduk yerde dört kaza çok derken
bir de bu çıktı başımıza
inanmıyorsun biliyorum
üstelik yetmiyor Anka’lık
uyumak istiyorum

dar oldu yollar
belli ki tıkanıyorlar
haydi tut ellerimi
hep tuttuğun gibi

bana
sen olmak varmış kaderde
sana ben

sende düğümlenir
sende çözülür bilmece


(29 Haziran 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:36 PM

Bilmediğim Bir Şey Var Belki

Bilmediğim Bir Şey Var Belki

mümkün mü sevgisiz yaşamak
kırılır ezilir parçalanırım
kanarım içimden yine
tutunurum sevgiye
var gücümle

hasretin sinesinde
bebek olur ağlar,
kah gözyaşı
yürek derinliğimde
sevgisiz nasıl yaşardım ben
sevgisi ölüme denk bir kalple

sar ruhumu sevgi ey!
aydınlat düşümü
ısıt bedenimi
ne kadar çaresiz
ne kadar savunmasızsın soğuk
tipide kalmışım
donmuşum ayazda
ne gam!
sevgi
en sıcak alev tanrıdan

bilmediğim bir şey var belki bildiğiniz
var mı sevgiden büyük armağan! ...


(6 Ağustos 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:36 PM

BİN YÜZÜ OLMALI İNSANIN (Düz Yazı)

Bin yüzü olmalı insanın. Olmalı ki, sıkmasın öz canını.
Başkalarını yeterince sıkmıyor muyuz zaten?
Ayrıca sıkılmak, yarı ölüm demek değil midir bir anlamda.?

Sözünü ettiğim bin yüzlülük, post-modern çağın bukalemun sendromu ile karıştırılmamalı. O tamamen farklı olup; içinde özenti, çıkarcılık, fırsatçılık ve bilgiyi yeterince sindirmemişlik barındıran değişik bir kavram. Ben bilgiyi sevdamsı bir tutkuyla özümsemek ve ortaya çıkan “öz” yardımıyla yeniden üretmekten söz ediyorum. Hiç değilse kendimize doğurgan olmaktan...

Doğurdukça çoğalır insan. Sahip olduğu “yüz”lerin sayısı artar ve üretmeyi sürdürür. Kişisel görüşüme göre, insan iç yolculuklarında ve yalnızca kendi içinde büyür. Bunun için, sıradan bir 'prototip' olmaktan öteye geçip, pek çok değişik ilgi alanına ve farklı yüzlere sahip olmak gerek.

Yaşamak, biteviye sorular sorarak keşfetmek ve öğrenmektir aslında. Kendini keşfetmek de dahil buna. Fikrimi sorarsanız eğer, 'soru' yanıttan her zaman daha önemlidir. Sormayı bilmeyen kişi aldığı cevabın değerini de asla anlayamaz. Sormayı bilmek, içerideki “ben”leri çoğaltarak, bir anlamda “bin yüzlü” olarak ve bunu yaparken de “merak kapısı” ve ”gönül gözü”nü açık tutarak kolaylaşıyor ancak. En azından benim için böyle...

Hayat ağacını, gönül gözünden açılmış çok sayıda pencereden bakarak ve bilgi ile zenginleştirerek sulamak gerek arada sırada. Gerçekleştirmek ise pekala mümkün bence. İnsan yeterince güçlü, derin ve kalabalık kendisine.

Ama ne hikmetse daima yalnızlıktan şikayet edip durur!

Bugün böyle bir konu açmak istedim size. Belki bir gün, başka bir sayfada yeniden buluşuruz. Bakarsınız o sefer de farklı bir yüzümle dikilirim karşınıza. Ben biliyor muyum sanki, bende benden içeri kaç kişinin var olduğunu?

Kalınız sağlıcakla dostlar…


(29 Haziran 2003) - 'Gençler İçin Denemeler' Dosyasından...

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:37 PM

Bir Ateş Yıldızlara...

astım düşleri yıldızlar divanına
gözlerime kırpıldı gözler
şiir pınarları aktı gökten
sabah mı gece miydi bilemiyorum
uyku konaklamadı zaten

yanımdan hasret geçti cayır cayır
özlem oldum özlem ben
oklar dikildi kalbime
oysa lodostum
lodosun vurduğu rıhtımda
lodosta balık oldum

gemiler geçti içimden
yarıldı sular sahil boyu
yüreğime dalgalar vurdu
dalga oldum
__su oldum
___yoksa yangın mı oldum

yayıldı kıpkızıl alevler
kırmızı ıslak bir
ıpıslak bir ateş oldum

küllere sardım düşleri
koydum uykunun vicdansız koynuna
bu kez bendim yükselen
tırmanan yıldızlara
yıldızlara
yıldız…
……

(Bu şiiri yazarken, bana aşk şehri İzmir’den Turgay Gönenç’in “Eski Sokaklar” ını dinleten Sevgili eşim Şahin Erlaçin'e teşekkürlerimle…)

(07 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:37 PM

Bir Boşlukta Öylesine - 2

eksilirken
öyle doluyorum ki yapayalnızlıkla
kalabalıklaşıyoruz birden

ağır çeken bir terazi asıyorum boşluğa
denge bir o yana
bir bu yana
doluyor kefe... boşalıyor kefe

sürgün verip yazıcı kimliğimle
vahşice buduyorum sonra dalları
terk ediyor içim
ak bir buluta yakalatıp kendimi
soluk bir sayfa gibi asıyorum yüzüme

bir hesaplaşma
bir yüzleşme
ve yüreğimi öpen o yapışkan duygu:

'ay neden düşmüyor pencereme
dizlerim neden göz yaşlarımla yıkanıyor! '

kendi izini süren avcıyım artık
yağmur tutuyor yüzüm
yüreğim ıslak
karanlık

yüreğim derin bir kederde...


(23 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:37 PM

Bir Boşlukta Öylesine - 1

“pencereme bu gece ay düşse”

yüreğim suskun
sesini kısmış yüreğim
elinde bıçak
kör bir sokak
bir çıkmazda parçalıyor kendini

“karanlıkta ölmem” demiştim hani
unutmuşum oysa korkabileceğimi
ne zor şeydir gözünü dikip
seçilmiş bir boşluğa bakmak biliyor musun

ürküyor yalnızlık düşüncesi
ruhumda tetiklenen katil mermiden
kaç tane ve ne çıkartabilirim bölsem doğrasam beni
geriye ne kalır ya da benden
elimden düşürdüğümde kendimi

ay düşse pencereme bu gece
ay düşse gözyaşlarını indirerek dizlerime

yuvasında bekliyor mermi!


(23 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:37 PM

Bir Güvercinle Asla!

tut ki
üstüne yürüdü duvarlar
köşeye sıkıştın:
korkma, bir güvercin* al göğüs kafesine
göğün yankısıdır onlar
uçmayı sevmeseler de

güvercinden sorulur ekmekle su
barış ve sevdalar
onlar
acının kefili
güvercinle yaşamak
seni güvercin yapar

yürekle vedalaş ama bir güvercinle asla!

ah kalbim!
nasıl titreşip dururdun
kuşun teleğiyle tanışmadan
ölümüne sızdın soğuk taşlara
dardı köşeler
kendini vurdun
vurdun
vuruldun

kanatların himayesindesin şimdi
sus köpürme artık içime!
git
ağlayan buluta sor
delidolu rüzgara
ilk rastladığın çiy tanesine annem!
ezeli erbaindeki semaya

bir güvercine asla!

…..

(*) 86 yaşına rağmen, güvercini ile asla vedalaşmamış olan Cervantes ödüllü Şili’li büyük şair Gonzalo Rojas’a saygıyla…

(10 Şubat 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:37 PM

Bir Güzellik...(Halil Manap’a)

Bu sabah beni çok duygulandıran bir şey oldu. Mesaj kutumda, şair ve dost bir yürekten gelen bir not buldum. Sayfamın benim için “Hakkında Yazılanlar” bölümüne bir ekleme yaptığını söylüyordu. Bu bölüm sonradan ilave edildiği için olsa gerek; bakmayı da, diğer şairlere yazmayı da genellikle unuturum ben. Uyarmamış olsa açmazdım doğrusu…

Açtım ve gözlerim dolarak okudum. Onunla yazışmazdık bile. Birbirimizi fazla tanımayız üstelik. Sevgiyle, narin duygularla, beni onurlandırarak ve emekle hazırlanmış çok güzel bir yazıydı bu. Diğer dostlarımın bana verdiği armağanlar gibi sıcacıktı. Demek ki, içinden öyle gelmişti. O’na yazıp teşekkür edebilirdim ama bunu sizlerle de paylaşmak istedim.

Bir insanı mutlu etmek aslında hiç de zor değil Sevgili Manap. Yeter ki, inceliklerle dokunmuş olsun sevgi….

Bugün bana bir güzellik armağan ettiğiniz için gönülden ve kocaman teşekkürlerimle


Naime Erlaçin
(28 Nisan 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:37 PM

Bir Karanlık

bir karanlık istiyorum sizden
gece de görür gözlerim benim
damarlarımda dolaşan düşünce sihirli bitki
beynimde filizlenen

yitiyor acılar karanlıkta
canlanıyor duygular
hem de çok sıcak

gözlerde yarasa bakışlar

aynı müzik yankılanır kulağımda
büyülü nağmeler gizler ruhum
geceleyin
kainatı dinler dururum

bir karanlık istiyorum sizden
ancak orada uyurum ben!


(10 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:37 PM

Bir Piyano Resitalinin Ardından

vakit gece yarısını geçmişti
bir hediye gibi indin ekranıma

ruhumu ışıtıyordu müziğin
şiirde buluşmadık hiç
resmi iyi bilirdin oysa
ve müzik arka bahçemizdi bizim

gözlüklerine rağmen
tanıyamadım biliyor musun
hayli büyümüşsün
saçların terk etmeye başlamış seni
müzikaliten ve tuşen çok aşinaydı
tınılar değişmemiş hiç
nağmeleri okşar gibiydin

Chopin prelüdler dinledim
bir de Gershwin
bilmiyordum programı
ikinci noktürnü aradı kulaklarım
bir bodrum katının sessizliğinde parmaklarının
tuşlarda uçuşmasını anımsadım

hep gülerdi gözlerinin içi
“Şahin amca”, “Naime teyze” derken
dünya bayrama dururdu bebeklerinde
ne çok severdik seni, ne çok sevmiştin bizleri
“can parçam” ve diğerleri gibi evrenin çocuklarından biriydin

besteler ve yaşama yüklediğiniz anlam peşinde
kainatı büyütürken kendine büyüyen meleklerdiniz siz
birer birer sonra umuda kanat açıp gittiniz

kısacık bir zaman diliminde bile olsa hoş geldin Muhiddin*
hoş geldin geceme sevgili çocuk

……..


(*) Başka bir alemdeki çocuklarımdan Muhiddin (Dürrüoğlu) Demiriz’e en derin sevgilerimle…

(7 Şubat 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:42 PM

Bir Seçimin Şiiri* (Harriet Tubman Anısına)

siren sesi var kulaklarımda
gövdemden ayrılıyor ruhum
safra atarcasına atılıyorum bana rağmen
var olmakla ölmek arasında bir yerde
isyansız yürüyorum

korkmuyorum artık
salt düşlüyorum

böğrümde bir bıçakla bin yıl
sırtımda bir bıçakla
zaman eskilerinde dolaştım
cinayete hakkım var
bağışlamaya da

ben birini seçtim!

son kilometre taşında
yol olmuşum kendime
sonrasını sorma
uçurum!
usturuplu düşmeyi bilmek gerek

elinden tutulmuş uysal bir çocuk kadar sakin
boyun eğerek kadere sessizce yürüyorum

kucağa bırakılmış keskin bir ustura yaşam
diyetini bekler

oynanmadık iki oyun kaldı
:
ölmeye hakkım var
uçmaya da

ben birini seçtim!

……


(*) Özgürlük savaşçısı Afro-Amerikan Harriet Tubman’dan (1820? -1913) esinlenerek yazılmıştır. Şöyle diyordu; “İki şeye hakkım olduğuna karar verdim: Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam, ötekini isterim çünkü hiç kimse beni canlı tutsak edemez! ”

(20 Aralık 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:43 PM

Bir Şey Daha

bir ton yazıyor
iki ton atıyorum
çöp sepetim toplama kampı!

nehirler geçiyor üzerimden
ilkel bir ezgi duyuluyor
imbikten su damıtıyorum

aşk gibi
ruh gibi
yazma tutkusu gibi bir şey!

güruhu imha etmenin bir yolu olmalı
üç ton atmak mesela anlamı yitirmeden

“bir şey daha var” diyor ses
bir şey daha:
diri yakarışlarda çıldıran dansı
unutmuş olmalıyım
bana bir savaş baltası hemen!

tüyler
nikotin çubuğum
ve sen içimdeki Wajeha*

sen!


(13 Mart 2004)


(*) Wajeha Al-Huwaider: Ağustos 2003’den beri aktif olarak yazmak ve eserlerini yayımlamaktan MEN EDİLMİŞ Suud’lu bir kadın yazar (author & journalist at El Watan) .

Naime Erlaçin


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:40 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.