![]() |
İhanet
acılar kaç insan ömrüne sığdırılır kaç insan ömrü yaşanır neyle tartılır neyle ölçülür bilirmisiniz temiz sayfalara temiz sayfalar eklemek için yaşanan ömrün anlamsızlığını sırta saplanan bir kurşun ağırlığında yaşanırmı hiç açık arttırmalara kondumu hiç yüreğiniz parça parça çıktımı satışa ve bağlandımı diliniz ben ihaneti beyaz sayfalarda gördüm pembe bulutlarla kaplanmış suskun aşk satan dillerde gördüm sessizliğin acısını düşlerime giren doğmamış çocuklarda gördüm her kes acıyı sevdası kadar yaşar sevdalandınızmı memleketinize haykırdınızmı sokaklarda hissettinizmi sırtınızdaki hançerleri ben ihaneti suskunluklarda gördüm kaçamak ürkek bakışlarda masum aşklarda gördüm masum suratların yanmış yıkılmış umutları beyaza zeminli pembeye bulanmış sayfalara aktarışında gördüm umut kırıntılarının masalarda meze yapılışında gördüm |
İhlal
ihlal edilmişti tüm sınırları düşüncelerimin zayıflamış en küçük noktasından girdin içeri büyüdün bilinmezliklerimde sende öğrendim sensizliği uzun yol boyu ne çok şey öğrendim ne çok şey bir elin bir ele temasında yüreğin farklı atışını bir anın bir ömür olduğunu bir ömrün bir insan olduğunu ihlal edilmişti bir kez tüm sınırları düşüncelerimin sen girmiştin içeri |
İki Satır Sohbet
masumiyet örtmüşsün üzerine ipek bir tül gibi büründürmüşsün şehvet dolu arzuları gizemlerin gölgesine ne kadar gizlesen de içindekileri görüyorum seni biliyorum çözüm değil görmek iki satır sohbet bu |
İkimizde
İkimizde severiz Yinede benzeşmeyiz Bir birimize Ben, buram, buram Deli bir sevda ile … Sen Alev, alev Yanan şehvet ile … Bu ülkeyi… Ben Aşık misali … Sen Çapkın … Benzeşemeyiz Ben Hain! … Sen Beyefendi! ... |
İkinci Kez
ikinci kez ikinci kez yaşayamadım hiçbir anımı kaç kez okursam okuyayım alamadım alamadım ilk tadını ilk çığlığımı hiç hatırlamadım anlattılar zaman zaman sanki yer gök inlemiş yer neresi gök neresi anladığımda ilk oğlum gelmişti dünyaya anladım ikisi de babaların yüreğiymiş anneleri bilmem anne olmadım hiç şu aralar biraz kıskançlık var üzerimde yalnız hissediyorum üç kişilik yürek içinde dedim ya kıskançlık anne olmak varmış ikinci kez ikinci kez yaşayamadım hiçbir anımı |
İkinci Satırda
ikinci satırda liflerinden yoksun koca çınarların gövdesine takılır mahzun gözlerim özünden kopmuşluğunu yaşarım destanlar yazan adlı cengaverlerin adlarına bakar bakar şaşarım bir ışık gibi karşımda durur traktörün üzerindeki resmin direnişin öyküsünü görürüm |
İkinizde Sallıyorsunuz
ki atıfta bulunurken sen ona farklı değilsiniz bir birinizden aslında tabi ki görüyorum gül basmalı eteğini yürüdükçe sallanan yerlerini ki atıfta bulunurken sen hissediyorum gözlerinin izlerini yönlendiren bilincini sallandıkça kalçalar arzularınla birlikte sallanıyorlar yok aslında bir birinizden farkınız ikinizde sallıyorsunuz |
İlk Kavuşma
bu sabah yine dört kişi olduk dört keskin yürek kim bilir neler düşünerek merhaba dedik bir şeylere ne çok şeyler oluyor küçük yüreklerimizde evin içinde sanki oynanan kovalamaca keşfe çıkmış gibi yirmi günlük ev özlemi çekiliyor çekmeceler açılıyor dolap kapıları raflardan iniyor kitaplar kıpırtılar yüreğimi okşuyor insan en çok neyi sever bilir misiniz dante gibi işlediği emeğini insan en kolay neyi yok eder bilir misiniz sahiplenmek istediği sevgisini ahhh deli yüreğim ne vardı böyle çırpınacak çalabilseydim kavalımı derinden kata bilseydim sürümü önüme böyle sürer miydi çırpınmalarım yine kim ne derdi bana benden başka çoban olduktan sonra bilirdi sürü sürülüğünü çırpınacak kalbim kalır mıydı acaba var sen yinede çırpın gökyüzü alabildiğine engin keklik ol şahin ol ister bir bulut ol onuru koy sevginin yanına bak oğlunun gururla gözünün içine içine |
İlk Temas
orta yerindeydik Atatürk parkının iki kişi değildik geceydi sessizce atıyorduk adımlarımızı karanlığı fuarın ışıkları yırtıyordu nazlı nazlı vuruyordu tenimize denizin esintisi ve kokusu sessiz abartılı bir savaştı içimizdeki acemi erler gibi çatmasını bilmeden kelimeleri mola vererek başlattık yürüyüşü yirmi dört yaşımın gün batımını bırakarak masada yürüdük parkın en metruk sokaklarına sessiz değildi gece belkide sessiz uğulduyordu dünya değerken elinin sırtı elimin sırtına her adımda uğulduyordu yaşam kelimeler uçuşuyordu yakalayamadan tek birini yol alıyordu adımlarımız yol alıyorduk bilinmezliklerimize |
İllede Böyle
İlle de böyle Olmak zorunda Değilsin ki Biraz dağıt saçlarını As biraz suratını Karalar çalayım sana Kokunu yok edeyim Hiç konuşma Yada kimse duymasın Yüreğimdeki Zindanlara koyayım seni Sevgi acı, Sevgi zehir Yoksa… |
İmge
imgelerle dolu sipariş aldım kök bıraktım çapa salladım arıktan su akıttım imge sipariş kök çapa arık dağ doğdu masala girdi emeğime üzüldüm düşündüm masalımı sevdim dağ masal üzülmek sevmek sevdiler beni siparişi teslim edemedim hayalden uzak gerçeğe bakarak acıyı damıtarak sevgiyi arıtarak yaşayalım istedim sevdiler sipariş hayal gerçek acı sevgi yaşamak sade imgelerle sade yazmak yada /sade/ imge olmak oysa ne güzelde kelimeler bulmuştum tam iki ciltlikti sözlük sevgi sevi acı üzüntü elem keder gerçek reel ve diğerleri ben adam ol/a/mıyacağım |
İmgeler Saldırıyor
gömülme diyorlar imgelere sadeliği gibi ol dilinin oysa çıkan her kelime yaşantımdan bir kesit sayın ki sevda misali güneşi kapatıyorsa bulut aklara bürünmüşse eğer aldatıyor diyorum bilincimi bulutlar kara oluyor hemen kara deniyorsa eğer düşünüyorum ayrıntısını bir deniz geliyor aklıma ablamın oğlu değil bin denizcinin özlemine gülümsüyorum kara kara göründü adını düşünmediğim bir romandan alıntı gibi çözülüveriyor imgeler emeğimi seviyorum şiiri seviyorum bulutlar geçi yorsa güneşi kapatarak nazlı nazlı birazda hüzün katmışsa doğa damlalarını akıtacaksa bir bir peşi sıra toprağa bir hasretlik çöküyor üstüme duygularıma bırakıyorum her şeyi karaya çalan bulutlar ap ak oluveriyorlar değişi veriyor her şey mesela ağırlığı taşın yenilmişken yerinde yer çekimine gücüm kadar oluyor zaferi dayanışmamı dersiniz buna esaretin değişimi mi oynaşıyor kelimeler kalemimde dibine değmeden kova anlaşılmıyor kuyunun körlüğü imgeler saldırıyor cephe geniş ip uzun salıyorum derinliklere su çekmek değil düşüncem kuyunun derinliği… |
İnat
Sana inat Bana inat Bize inat Yaparcasına Kaçıyorlardı Sevdalardan Pembe düşler üzerine Fırçalarını sallayarak Kan damladı, kan damlayacak Ak umutların üstüne Umudunu sordum Umut neyime dedi Görmez olmuş On sekizindeki Gencecik hayallim Umuda küskün olmuş On dokuz haziran perde Kalem kesti, kalem kesecek Yırtıldı kağıt sıra üstünde Sana inat Bana inat Bize inat Okumaya konan Bu sahte sırat Ne gariptir Canım yanıyor Canım yanıyor …BENİM…. Sen aldırma oğlum Kabahat bizde |
İnce Ruhlu
inceydi ruhu her şeyin isterdi iyisini kırk kez düşünür bir kez konuşurdu ne konuşurdu ………….....ama insanın hası oldumu yanında başka coşku olurdu zengindi ideallerinin süsü tek bir dünya idi düşü engelleyemedi kelimelerdeki bunca güzellikleri o tarihe bir kasap olarak geçeçekti onun için dir ki kelimelerin içini oku kılmayın bizi yabana muhtaç |
İncir Ağacı
yılda yedi metre küp ağaç tüketiyormuşuz bir çoğumuz hariç olabiliriz ortalama istatistik değeri masa sandalye kapı kimsenin itirazı yoktur kitap kalem defter sıra kara tahta burası biraz karışık farklı bir hesap gerek okey ıstakası silah kabzası bıçak sapı emperyalist tutkular ormanlara düşen napalmlar arsa tarla rant kavgası bunları bir yana bırakalım da acaba yılda kaç metre küp bir insan ağaç dikiyor eksik veri çözülemiyor üretimci değil tüketimci hesap isteniyor olurya birinin aklına olur olmaz bir yere incir ağaçı dikmek gelir |
İncir Kuşu
gece basar düşüncelere zifiri karanlık çöker masaya bir galon incir rakısı dağılır yavaş yavaş hayallere vuracaktır belki de bir avcı bir gün incir kuşunu da |
İnsan Genin
yüklenince topuzuna kantarın kilon mu arttı sanırsın ipe çıkmış cambaz isen sanma ki baldan tatlı sözlerin sağlayacak dengeni kalemin körelir dinlemezsen yüreğini hediyen olur mavi jilatinli kara kutu açma onu cambazlık neyine senin kapa kulağını aç gözlerini dokun dinle yüreğini insan genin |
İşinmi Yoktu
anahtarlar olsaydı eğer büyüdüğümüz yer ve zamanlarda ne kadar yüksekte de olsa uzanır basardık düğmesine yakardık ampulleri fark etmezdi kaç mum kaç vat kaç insan aydınlanırdı ortalık öyle olmadı işte gaz lambaların ışığında bu kadar bu kadar oluyor önünü görmek kalemimi bıraktım masanın üzerine bir sigara yakacağım boş ver markasını bekleyecek kadar beni zamanınız var mı kaçar mı diyorsunuz kınalı kuzular yada aşk oyunu kirletilmiş medya sözcükleri altında tüm ihtişamlı bahanelerde durun orda çok net söylediklerim kar beyaz olmaz imgelerde kar kızıl yağar masumsa duyarsız değilse yaşama eğer aşk kokmaz sevgi ağlar için için yada gür sevindirmemek için haini kuytularda her damla ter senin değildir senin değildir her damla göz yaşı düşünmeden yaşamak isterdin belki belki ama gelip dostluğumu istedin sana alenen söyleyeyim taşınması o kadar kolay değil kolay değil |
İtirazım Var
hep ben olacak değilim ya bulut itirazım da yok hep güvercinleri uçuracak değiliz ya itirazı da yok uçurumun kenarında durmuşlar uçurumun kenarında durmuşlar kanatları varmış gibi sanki uçmanın hayalini kurmuşlar itirazım var yanlarına düşlerimizi almışlar |
İyi Bakın Kendinize
bir inanç tohumu ekeceğim, sulayacağım terimle suya kan karışsa bile ne mutlu diyeceğim bu ülkede insan olmak boy vereceğim dal salacağım yapraklara bezenmiş çiçekler açacağım her renk her tad meyvalar vereceğim onur gibi sevda gibi sizleri sizlere vereceğim yeni açan tomurcuklar gibi iyi bakın iyi bakın kendinize |
İyi ki Sen Yoktun Gülüm
İyi ki Sen yoktun gülüm Maphus yılarımda Mahpusluk zor Zanaat Deste, deste Korsun Raflara Külü dağılmamış Anıları Üste kırlangıç Kanadı Denizde balık misali Bir tutam Ebe gümeci Yanında Yoğurt kasesinden Küçük saksı Dolanırda durursun Bir ağızdan, bir ağza Bir kulaktan, bir kulağa İyi ki Sen yoktun gülüm Mahpus yıllarımda Mahpusluk zor Zanaat Öbek Öbek işlenmeyi İşlenmeyi bekler Renk, renk İşlenmeyi bekler Sevda türküleri Kalem olur Kılıca benzemez Tene dokunuşu Raflarımda Yer kalmazdı gülüm Kısa voltalarda Geçmez di zaman İyi ki Sen yoktun gülüm |
Kaç Dil Arası
kim bilir kaç dil arasına sıkıştı dizelerim kaç öfkeye tanık oldu loş *******de kaç anlamsız sohbetin konusu oldu düşüncelerim yeni mevziler kazarken sırtımda ağrılar hissetim yılan gibi sürünmeyi öğretemediler henüz dimdik dururken ayakta siper olduysa gövdem her kara düşünceye tohuma karıştı düşen damlalarım |
Kaç Mermi
sebepsiz esti rüzgar en azından benim için bir anlık gafletti belki düşündükçe düşüncenin derinliğini doruklardan aldığı karın ayazını mermi çıplaklığında vurdu suratıma bu günlerde bir merminin fiyatını bilmiyorum kime soracağımı bilgiçliğin elinde insan yaşamı her ölçüt sanki mermi hesabı düşündüm parayı kaldırsak ortadan mesela cephanelik gerekirdi insana kızın mı var her zaman yedekte bir şarjör çevrende şaşı bakan mı var üç mermi tahsil edemediğin alacağın mı bir mermi susan mı var konuşan mı var uçan mı var kaçan mı var hele birde ülkesini seven mi var hesabı tutturamazsınız işte yüksek matematik gerektirir |
Kaç Tetik Arası Ömür Yaşadım
Kaç tetik arası Ömür yaşadım Kaç perde arası Atıldı adımlarım Kaç mızrap Dokundu yüreğime De… Tükenmedi kelimeler Peş peşe geldiler Sıra sıra açılan Sayfalar gibi Bilincimde Şavkılar saçarak Umut adlı bilinmezliğe Işık oldular Kaç tetik arası Gençlik yıllarım Arkadaş oldu bana Uzattım elimi Dostane yıllara Elim rüya elim yara Düşmanı içinde ara Yoksa Kim durdurabilir Bilgeliğin ışığını Kim soldurabilir Işığın parlaklığını Kaç tetik arası Ömür yaşadın Uykularında Kaç rüyaya Tanık oldun Kaç perde arası Sizlerle kucaklaştım Cümbüş’ümün kolu Kolu kırıldı Yüreğimde ezgiler Saza vuruldu Rüzgarlara savurdum Perde aralarında Parmaklarım Doğan her bebekte Umut oldum hava oldum Kaç perde arası dokundu Dokundu yüreğime Kaç mızrap vuruldu Balyoz gibi sarsarak Sanki dünyam yıkılacak Ağıtlara karıştı sesler Hep bir ağızdan söylenen Gür ve yalın çıplak Çıplak umut isyanında Dolu gibi yağarak Yaz sıcağında Ve azalarak Azalmalara vuran umutlarım Ağıt saflığında Kaç mızrap vuruldu Vuruldu kanayan yüreğime |
kadın
emperyalisttir kadın işgale dayalıdır tüm tutkusu ulaştığı her noktada dikili olmasını ister bayrağının ihtişamlıdır fırtınalı her türlü acıya hazırdır feda etmemek için görkemini işgalcidir sevgisi |
Kadınlar
ne çok şey oldular ne çok şeye konu kadınlarımız kızlarımız anamız bacımız bekçisi oldular obalarımızın kımızı eksik etmediler sofralarda at bindiler kılıç kuşandılar zorda ne çok şey oldular on ikisinde kuma on üçünde anne yirmi beşinde nine destanlara imza attılar kurtuluş şavasında tarllada ırgat fabrikada işci ne çok sevdik onları bilincimizin bitmeyen şehvetiyle iri göğüs kıvrak kalça olarak sokakta yosma gönülde oynaş satırlarda düş gibi ne çok sevdik onları namlunun ucunda namus törelerde kurban koşulsuz içimizde kanayan yara gibi gömdük cehaletin içine |
Kadınlarımız
ötelerler yaşamını ötelerlerde dururlar bilmez misinki eteğine doldurdukları bir dipsiz kuyudan çekilen kova dolusu kim bilir neler dolu içinde neler dolu ay düşmüş kovanın içine de desem kova dibini kuyunun bulur mu dersin kuyu dipsiz kova susuz ay parıltısız karanlık bir boşluk dolar eteklerin içine burulur burma bıyıklar sıvanır sakallar ille de bir takıntı gelip dolanır dillere diller keskin kılıçtan keskin kalemden bile açma eteklerini dolacak bir şey yok laftan başka |
Kahraman Olmak
bakma gazetenin yazdığına çakalının teki diyordu berber Halil nasıl olmuş anlamadım atlamış kayalıklardan bir an bile düşünmeden elbiselerini bile çıkarmamış çekmiş genci çıkarmış kayalıkların dibine ambulansın yanında sırılsıklammış ikisi de hani karı kız olsa boğulacak olan anlardım ya aklım ermedi bu işe dedim ya çakalın teki bizim Nusret ara sıra buralara takılır birkaç el çanak açılır kimse bilmez nasıl kazanır bitini vermez bir şey gelmedikçe hiç yoktan kahraman oldu sehpanın üzerinde duran gazeteyi gösteriyordu yerel bir gazetede büyük puntalarla yazıyordu “kahraman Nusret boğulmakta olan genci kurtardı” diye berber Halil şaşkındı daha geçen polisler almıştı kimse bilmiyor neye karışmıştı adamın birini bacağından bıçaklamıştı üç beş gün sonra bırakıldı ne garip diyordu şu dünya dünün serserisi bu günün kahramanı diye |
Kaktüs Misali
Kaktüs Misali Dışarıyı dinliyorum yağmur betonu dövüyor zaman düşüncelerimi Anılar ise yüreğimi Tellerini kırıp attığım Cümbüşüm geliyor aklıma zaman durmak bilmiyor anılar karışıyor ırmağa Karma karışık duygular Sevgilinin kıvırcık saçları geliyor gözlerimin önüne birde sarılamamak Ama ne tuhaf değilmi Soğuk her taraf duvarlar soğuk demirde öyle Kalem; Yoook, yok O değil O sıcaklığını koruyor Avuçlarımda hala Birde sen düşüncelerimde Kaktüs misali yüreğimde öylecesine |
Kan
“saplandı tek tek haberler sırtımdan aşağı kan damlar kan suya benzer durmaz yerinde akar dere olur” barajlar kurdum dere önüne nicedir ışık oldum nicedir kelimeler kılavuz oldum kanı kestim şiir oldum aktım yaşam içine dol dol yüreğime kelime kelime ilmek ilmek bilincime nice atölyeler kuracağım nice basmalar dokuyacağım rengarenk süsleyeceğim bu çocuk düşlü memleketi |
Kana Kan Karışınca
akın ettik Asya dan Avrupa ya kelle aldık kelle verdik kan karıştı toprağa kana kan karışınca kan kardeş olunurmuş cana can karışınca can kardeş ben kime gülem canın canımı yakar kanın kanıma uymaz yinede kardeşim derim söz söze uymaz dost azgın da dil konuşur yara açar yarayı sarmaya biçare gönül kor kül olmayınca bırak beni yoluma gidem dost ellere el uzatam uzanmış ellere yürek olam Avrupa benim neyime insan insanca sever emeğe insanca değer işlenirse yürekler eğer bak o zaman ülkeme ülkem nerelere gider Ağustosun sıcağı Yakar düşüncelerimi |
Kanat Çırpar Gibi
sonsuzluğa kanat çırpar gibi zaman durur belleğimde yalnızlığıma gömülürüm kırılmamışsa da dalım kesilmemişse de etim acı seni seni derinlerde hissederim |
Kar
satır araları okunuyor demekki... çekeceğimiz var güneşi giyineceğiz çarık misali biraz daha yakın meydanlar sokaklar panayır misali kap kaçcılar türemiş duyar duyar senide beni de umutlar kar misali ya erir ya yol keser bizimkisi güneş misali |
Kar Beyazı
kar beyaz umutlar sıra sıra bulutlar şu dağların ardında mavi düşlerim var hangi bıçak sırtında sevdalara nakış dokunur bir yudum su olupta gelin fazla muhabbet tez ayrılık getirir çağıldayıp sel olmadan gelin dağın doruklarında toz olmazmış tozunuzu bırakıp ta gelin ağı yı siz mi icat ettiniz buza kesersiniz kuytularda bırakıp ta gelin duru yüreğinizi kucaklayıp ta gelin buralarda meydan türküleri söylenir özlemlere kılıç bilenir canı cana katıp ta gelin yüreğim bilenir durmaz bilenir gelin benim mavi düşlerim bulutlara sarın kendinizi uzun solukludur kar beyazı duygularda sevdalar bizim sevdamız yükseklerde biçimlenir |
Kar Etmiyor
1-) Örselenmiş toprak gibiydi küçük beklentilerimiz, ekilmeye hazır ekenekler gibi… yiğitliğinden hiç şüphe etmedim aldanmadım sıskalığına o kemiklerini saran deri parçası altında duru berrak bir suda dibindeki kum taneciklerine bakar gibi gördüm içini 2-) Nadasa bırakılmış bibi sürüyorsa beklentilerimiz, har etmiyorsa örselenmelerimiz, heybelerimizin içindeki saçılmıyorsa toprağa, kavuracaktır güneş açılmış toprağı… kar eder mi görmek bilmem yiğitliğinin kar etmediği gibi bir şeyler yapmak gerekli çevirmeli biley taşını vurmalı çeliğe kıvılcımlar çakmalı 3-) Bu topraklar hayli zaman oldu hasat vermeyeli, harman ateşi yakıp davula vurmayalı, hep bir arada halay çekmeyeli… hiç kuş kum olmadı yiğit duruşundan sıska bir ağaç gibi rüzgarlarda savruluşuna aldanmadan ama lakin yiğitlik kar etmiyor vuruyorlar sırtından elini uzat dostuna gözü sırtın olsun kar’a çalsın umutların |
Kar Gibi
kar gibi düşmek için yere kanat takmalı açık olmalı açık kanat açık bilinç açık her yöne ille de belli olmalı beli olmalı düşeceğin menzil düşeceğin mevkii kar gibi düşmek için yere kanat takmalı kanat takmalı düşüncelere |
Kar Yağar
bir kar yağar pir yağar lapa lapa garibin yolu dağlar da düşü pirinin pirliği lal olur dili döner eller açık göğe doğru bir avuntudur yüreğe dokunuşu yaşayan bilir yaşadığını bıçak kanatır dokunduğu yakı onarır sürüldüğü yeri umarın sende oldukça al düşlerim alı al olmuş sürülmüş sofraya umut olmuş yaraya yakı sendedir |
Kara Aydı(n)
gözü(n) aydın içi(n) aydın/mı ahhh kara aydı(n) kolay mı sanırsınız yıldız olmak sekiz punta manşet basarak üç beş kıvırarak çamura eli bulayarak ak kalmak gözü(n) ay/dı/n içi(n) ay/dı/n/mı ahhh ne aydın ne hilal sen başa takılan çuvalda maşa yüreğimde kara bir yarasın sekiz punta manşetlerde canımdan bir parça çalanlarsın |
Kara Dut
görmeseydim seni bilmeyecektim *******in kibirini dolmayacaktı bir çok parantez arası kara dutun mayhoş tadı okşamayacaktı dilimi bir başka güne bürünecektim aylak sürdürdüğüm düşlerim olacaktı belki beklide diyorum çılgın isteklerim kar maskesi takmış korkularım olacaktı oysa ne çok ne çok kelimelere yoksunum dağarcığım oyunlar oynuyor bana okumadan yana bir sıkıntım yok imam gazeli Neyzen tefik Orhan veli görmeseydim seni bilemeyecektim bir yaz akşamının ürpertilerini neden başını kuma gömer deve kuşları yoksa gömmezmi ben duyduklarımla bilmesem de yetinmeleri bazen dinlemeye alırım dinlemeye alırım kendimi bir ağaç olurum salarım köklerimi derinlere toprağı suyu severim salarım dallarımı yükseklere havayı güneşi koklarım oluştururum gövdemde halkaları kesmeden anlamazsın yaşımı neden deve kuşları başını toprağa gömer görmesinler diye mi kendini yoksa görmemek için mi görmesi gerekenleri |
Kara Teslim Olundu
olmaz diyorum bu kadarı da olmaması gerektiğinden yıkılası örülmüş duvarlar yıkılması bu denli zor mu tek tek kuyudan çeker gibi umuda yolculuk yaptırıyorum içi boş kovaları inci gerdanlık gibi dizilmiş sayfaların arasından kelimeler her sorunun yanıtı var mı dizerken tek tek harfleri düşündüğümden başka anlamı var mı haberlerde izledim İstanbul da kar yağışı bekleniyormuş üzerime düşmeyeli aklar çok zaman geçmiş biliyorum lapa lapa yağacak sessiz belki bir esinti vuracak savrulacaklar ayaza çalacak her yer uzaklarda olsam da titreyeceğim sessiz sessiz yağışı düşleyerek yağmurlar gelecek aklıma seller ölümler yenik düşmenin ağırlığı çökecek üzerime anımsayacağım sonra başlıklarını haberlerin İstanbul kara teslim oldu kara teslim oldu |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:59 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.