![]() |
Kendini hor görenle,
Kendini beğenmiş Nasılsa bir araya gelmiş. Pek iyi anlaşmışlar... Biri efendi olmuş, biri köle... Ezilen bir gün dayak yemiş. Önce oturup bir güzel zırlamış, Sonra insan olduğunu hatırlamış. Ölçmüş, tartmış, Buna bir çare bulması artık şartmış. Kapı zaten açıkmış, O da vurmuş, çıkmış. Dışarıda hayat zor, meşakkatler katlıymış Ama özgürlük de pek tatlıymış. Efendiliğe zamanla iyice alışmış Ve ondan sonra hep kendisi için çalışmış. Öteki ilk zaman çok kızmış Ama nafile! Artik yalnizmiş. Önce biraz ağlamış, Sonra silmiş yaşını; Günlerce düşünmüş, İki elinin arasına alıp başını... Doğru yolu bulmuş sonunda E, aklı varmış onun da! Sonunda olmuş kendisi Sadece kendisinin efendisi. Engelleri böylece aşmışlar Ve bir gün bir yerde nasilsa, Yine karşılaşmışlar Ne birbirlerine bağırmışlar, ne yalvarmışlar, Ama doğru bir sonuca varmışlar: Atabilmek için sağlam bir dostluk temeli İnsan dengede kalmayi bilmeli. (Kapılar kitabından) |
Bir su damlası insan...
Yağmur olup yağar yeryüzüne Bereket olmak, şifa olmak için, Kalplere sevinçle dolmak için. Korkma! Başaracaksın, kendine güven! Bir tesadüf değil ki bu serüven! Güneş ışığı altında renkli çakıllarla Mücevher gibi parlamak da var, Fırtınalı *******de dövmek de sahilleri. Geriye doğru akmak olmaz, hep ileri! Bazen tutar hevesimiz, Bırakırız kendimizi yükseklerden, şelâle oluruz. Bazen ilahî bir musıkîdir sesimiz, Kendimizi sakin kuytularda buluruz. Bazen sıcak diyarlarda gezeriz, iklimi kurak Belki de kuruyan bir derenin yatağıdır son durak. Daima denize ulaşmayı dile En çaresiz anlarda bile. Dualar kabul olur, Su damlası bir anda kendini yağmur altında bulur. Dostlar yardıma koşar, Dere yataği dolar, su coşar. Geçmiştir artık tehlikelerin en yamanı Şimdi zaman, tarlaları sulamak zamanı. (Kapılar kitabından) |
Bitirince evin işlerini,
Alır eline şişlerini. Kaçırmaz komşuların Geliş gidişlerini. Gezme koymamışsa usuna, Yatar öğle uykusuna Akşama doğru uyanır, Bir güzel boyanır. Gelmeden koca, Allıklar, farlar Edilir boca. Güzel bir karşılama töreni Kıskandıracak cinsten göreni. Yemekten sonra salona geçilir, Kahveler içilir. “İstersen güzelim, Çıkıp biraz gezelim” Hemen gözleri parlar, Ortalığı bir çırpıda Toparlar. Dönüşte ayakkabılar, Sağa, sola fırlatılır, Alelacele yatılır. Uyanır uyanmaz alır eline fırçayı, Taranır, süslenir Sonra da demler çayı. Taze ekmek alınır Bizimki salınır, Radyo da nedense hep Avaz, avaz çalınır. Kapı aralığında yanağa Kondurulur küçücük, Sıcacık bir öpücük. Allah bazı erkeğe Böyle iyi eş yazar, Aman değmesin nazar. |
Kaçış bir aldanıştır,
Kendini özünle tanıştır. Boşuna gitme uzak diyarlara, Hakikati kendinde ara. Bu iş başka bir iştir İstersen otuz iş değiştir, Aynı sorunları yaşarsın Hatanı düzelttiğinde onları aşarsın. Yedi kez evlensen de, Aynı soluğu hissedersin hep ensende. Aynı öğretmendir o, değişik kılıklarla; Hep sana gereken karşılıklarla. Dersini almadıkça sen, Mutluluğun tadı kalacak hep damağında; Yüz yaşına da gelsen, Sayıklayacaksın merdivenin aynı basamağında. Bir yere varamazsın ev, mahalle, şehir değiştirerek, Değişikliği içeride yapmak gerek. (Kapılar kitabından) |
Otuz iki yaşındaydı
Dul kaldığında... Önce ne olduğunu anlayamadı Şaşkındı kalabalık dağıldığında Ağlamadı, evlatlarını düşündü; O gün çok uzun bir gündü... Topladı kendini, mecburdu. Oyaladı onu el işleri, Ve komşuların dikişleri; Kendine sakin bir dünya kurdu. Bazı akşamlar canı sıkıldı ama ahbaplarına gitmedi. Kiminin yetişkin oğlu evdeydi, kiminin kocası. Yine de isyan etmedi. Şükür, tütüyordu ya bacası! Yetmedi... Mahalleden biri musallat oldu. Namuslu kızdı; Gül benzi sarardı, soldu. Başka yollardan geçti, Kurtuluncaya kadar, Akla karayı seçti... Çocuklar büyüdü sonunda, Evlendi ikisi de. Bir gün aynaya baktı, Saçlari apaktı. İlk toruna kocasının adını verdi. Sağ olsaydi kim bilir ne çok severdi! Öleli yirmi yıl olmuştu Öyle ya, resmi bile solmuştu. Yıllar yilları izledi... Ne köşk düşledi ömrünce, ne saray. Hastalığını tam beş ay, Çocuklardan gizledi. Öldüğünde yüzü nurluydu. Belli ki artık huzurluydu. (Kapılar kitabından) |
Bir bahçeden geçtim
Gündüzle gecenin buluştuğu anda Bir pınardan içtim Yerle gök arasında bir mekânda. Ayrılmadım ne tenimden, ne canımdan Bir göle girdim korkmadan derinliğinden Melekler geçti yanımdan Nasiplendim kanatlarının serinliğinden. Düş ile gerçek birbirinde gizli Anlamsız kalmış çabalar Çocuklar gördüm gül benizli Öğrencileri ana babalar. Kimi yaşlılar vardı Yanlış rıhtımda bekler “Kendinize gelin! ” diye seslendi Ana karnından bebekler. Salkım söğütler eğilip yerlere kadar Selam durdular On üçünde kızlar Uzun giysiler içinde eteği dar Geçip karşılıklı oturdular. Ben şekilden şekle girdim Her gördüğüm şeyle birdim. Rüzgâr oldum, söğüt oldum, kuş oldum, Yağmur oldum, kum oldum, yokuş oldum. Erenler geçti uzaktan Altlarında atları Üstlerinde bembeyaz bulutlar Ve melek kanatları. |
Sakın vazgeçme cehaletle savaşmaktan
Ümidini kesme aydınlığa ulaşmaktan Arayış içinde bütün insanlar Biri anlamasa seni, biri mutlaka anlar. Bir kandilsin karanlıklar ortasında. Görüyorsun herkes sevgisizliğin yasında. Işığın hele bir farkedilsin, Etrafın bir kıvılcım arayan başka mumlar tarafindan kuşatılacak, Bilgin, sen eriyip bittikten sonra da yaşatılacak. Boşa değildir gelişler, Tek başına olmaz yükselişler. Karşıla onları bir zarif kelâmla, Hafifçe eğilerek selâmla. Işığın fitillerine değsin., Onlar da gidip başka mumlar önünde baş eğsin. Böylece, Milyonlarcası yanacak Bitecek gece, Etraf gündüz gibi Aydınlanacak. (Kapılar kitabından) |
Kapındayım yorgun, derbeder..
Çaresiz, beklemedeyiz Acı, ben ve keder. Gençliğimi koymuş da ortaya, Kaybetmiş gibiyim iki zarla. Al içeri, ısıt biraz, Dilediğince azarla. Hiçbir şey sorma, Anlatacak mecalim yok Devleri yendim, Tükendim. Ya da kov beni Gönder, gitsin Ne olacaksa olsun, Artık bitsin. (21.3.2004) |
Kar ülkesinin düğün mevsimi.
Her gece buz padişahının sarayından gelinler geliyor, kimi telaşlı, hüzünlü kimi. Sessizliğin müziğiyle, döne döne dansediyorlar telli duvaklı, manzara eşsiz. Karlar altında sırlar saklı. Gökyüzü koyu lacivert, güneşsiz, Bir kenarda bekliyor beyaz atlar, yanlarında sabırsız damatlar. Dansı biten kız, eteklerini açıp yere oturuyor, öylece saatlerce duruyor. Her sabah kıskanç ateş prensi ilk iş güneşi gönderiyor Ne geliş! Kar taneleri çaresiz, yavaş yavaş … eriyor. Ümit Kilislioğlu Özger |
Ona sevdayı götürdüm altın tas içinde
Bin umutla, heyecanla, ürkek ve de narin Görecek halde değildi aşkı, gözü yarin Gülüyordu gönül önce, artık yas içinde. (1. Ağustos.2004) |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:43 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.