www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   İsmail Aksoy (https://www.cakal.net/showthread.php?t=145334)

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:42 PM

Tekmil Beyaz Dişleriyle

Tekmil beyaz dişleriyle
kime gülümser pirinç?

Niçin görünmez mürekkeple
yazılır karanlık zamanlarda?

Caracas’taki o güzel bilir mi
kaç tane eteği vardır gülün?

Niçin ısırıyor beni pireler
ve edebiyat çavuşları?

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:42 PM

Tatlıysa Eğer Bütün Irmakların Suyu

Tatlıysa eğer bütün ırmakların suyu
nereden gelir denizin bu tuzu?

Nasıl bilir mevsimler
gömlek değiştireceklerini?

Niçin onca yavaştır kışları
ve ondan sonra onca canlı?

Ve nasıl bilir kökler
ışığa doğru ilerleyeceklerini?

Ve onca çiçekle ve renkle
selamlamak esintiyi sonra?

Her zaman aynı ilkbahar mıdır
tekrar tekrar aynı rolü oynayan?

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:42 PM

Tat

Sahte astrolojiden, biraz hüzünlü alışkanlıklardan,
sonsuzluğa dökülen ve sürekli kaldırılmış yoldan,
her zaman korudum bir eğilimi, yalnız bir tadı.

Sandalyelerde bulunmanın tevazusu içindeki hayli eski
tahtalar gibi yıpranmış konuşmalardan, ikinci sınıf
istekleriyle köleler gibi hizmet etmek için yutulmuş sözlerle,
bulunuyor bende sütten bu kıvam, ölü haftalar,
kentlerin üstündeki havadan zincirlerden.

Kim övünebilir daha güçlü bir sabırdan ötürü?
Bilgelik sarmalıyor beni gergin bir deride gibi
bir yılan gibi tek düze rengiyle:
yarattıklarım doğuyor uzun bir geri çevirişle:
ah, tek bir kadeh içkiyle ayrılabilirim seçtiğim
bu günden, yeryüzündeki diğer günlerle eş.

Yaşıyorum sıradan renkli bir özle, suskun
yaşlı bir anne gibi, kilise karanlıklarından
ya da bacakların son dinlenişinden oluşan bir sabır.
Bunlarla doluyum ben, aslında hazır,
hüzünlü beklentilerde uyuyan donanmış sularla.

Gitarımda eski bir şarkı var,
kuru, yankılanan, sürekli, kıpırtısız,
sadık bir besin gibi, duman gibi:
dinlenen bir element, yaşayan bir yağ:
aşırı gayretli bir kuş kolluyor başımı:
kımıldatılmaz bir melek kılıcımda kiracı.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:43 PM

Taşlar Vadisi (1946)

Bugün, 25 Nisan, düştü
Ovalle’nin tarlalarına
yağmur, uzun süredir beklenen, su 1946.

Bu ilk ıslak Perşembe günü kuruyor sisli bir gün
boz demirhanesini dağlarda.
Aç çiftçilerin torbalarında sakladığı
küçük mısır tohumları için Perşembe’dir bu:
bugün aceleyle çizecekler toprağın kabuğunu
ve batıracaklar o yeşil hayatın mısırını çamura.

En son dün gittim tekrar Hurtado ırmağına:
o çetin ve dalayan kayalıkların arasında çıktım yukarı,
dikenlerden kaskatı, değil mi ki o büyük And dağı kaktüsü
çok kollu zalim bir şamdan gibi kalkıyor ayağa orada.

Ve bütün bu çorak dikenlerin üzerinde quintral bitkisi
yakmış bütün kanlı lambalarını al bir entari gibi
ya da korku salan akşam kızıllığından bir leke gibi,
bir bedenden kan gibi sürüklenmiş binlerce diken arasından.

Kayalar muhteşem damarlardır, pıhtılaşmış
ateşin çağlarında, vadiyi bekleyen
bu merhametsiz heykellerle birlikte eriyene kadar
yuvarlanıp duran kör çuvalları taşın.

En kenardaki sulardan uysal ve ölmekte olan
bir çağıltıyı getiriyor ırmak içine
sarkan yaprakların ok karası kalınlığına, ve kavaklar
kaybediyor ince sarı renklerini damlalarda.

Norte Chico’da sonbahardır, gecikmiş sonbahar.
Burada parıldıyor ışık üzümlerde daha uzun süre.
Bir kelebek gibi daha uzun süre ikircikli davranıyor
berrak güneş olgunlaşana dek üzüm
ve misket üzümü halıları ışık saçıyor vadide.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:43 PM

Taşlar İçindeki Taşta, İnsan, Neredeydi?

Taşlar içindeki taşta, insan, neredeydi?
Havaların havası içinde, insan, neredeydi?
Zamanların içindeki zamanda, insan, neredeydi?
Sen miydin tamamlanmamış insanın o küçük dilsizi
ki caddelerde ve eski izler üstünde yürüyen
o ruhsuz kartalın geçerek ölü sonbaharın
yaprakları içinden,
ölümsüz acılar verdiği ruhuna?
Zavallı el, ayak ve avutulmaz hayat...
Yağmur gibi
parlak ışığı günleri sendeki,
şölenin matador-mızrakları üzerinde,
yaprak yaprak mı bırakıldı
onların karanlık besini
boş ağıza?
Açlık, mercanı insanlığın,
açlık, gizli gelişme, ağaçyarıcısının kökü,
açlık, yükseldi mi parçalanmış sepetin
ta o yüksek, devrilen kuleye?

Sana sorarım, yolların tuzu,
göster bana kaşığı, lütfen, mimarlık,
bırak da bir çöple kazıyayım
taştan yapılmış etaminini çiçeğin,
bütün basamaklarına çıkarak boşluğun
altüst edeyim içini dışını, insanı bulana dek.
Macchu Picchu, taş taş üstüne koydun da
paçavrayla mı attın temeli? Kömürü kömür üstüne
yığdın da,
en alta mı gizledin gözyaşlarını? Altın'a ateşi üfledin
de, kanın titreyen büyük kızıl damlasına da mı üfledin?

Geri ver bana gömülmüş köleni!
Sefilliğin toprak katılığındaki ekmeğini bur,
kölenin giyitini ve penceresini
göster bana.
Anlat, nerde uyurdu O daha hayattayken?
Anlat bana, uyur muydu deliksiz
yoksa esneyip durur muydu yorgunluğuyla
duvara kazınmış bir delikten?
Duvar, ey duvar! Anlat bana, her bir taş-dokusu
ağırlaştırdı mı uykusunu, zahmetle mi battı
uykusu taş-altında batarcasına ayın altında?

Antik Amerika, denize kurban edilmiş gelin,
yabanıl ormandan tanrıların
yüce boşluğuna yürüdüğünde
altında şimşeğin gelin-sancakları ve süslerinin,
davullardan ve mızraklardan bir gürültüye karıştı
senin parmaklarında, soğuk gülü ve soğuk çizgiyi
getiren parmaklarında senin,
genç mısır-tohumunun kankızılı göğsünü getiren
maddenin dokusuna hoşgörüsüz mağaralarda,
Sen de mi sakladın, benim batık Amerika'm,
sen de mi açlığı dibinde,
buruk barsaklarında bir kartalınki gibi?

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:43 PM

Taş Dizeler

1


hayır
ayak tabanından
elin
yönüne

hayır
her bir
ayak tırnağında
her bir
kemikte
serçeparmağından
başparmağın
askısına

hayır
kaburga
fincanından
diz
kabuğuna
belden
but damarlarına
dirsek kıvrımından
ciğerin dokusuna dek

2


taştan
bir hayır
papuçtan
bir hayır
hiç bir şeyden
bir hayır
bağlıdır elbet
saçın her bir
teline
her bir
dişe
ve her bir
dişine tarağın
memenin tepesinden
venüs-tepeciğinin
yamaçlarına
koltukaltlarından
baldırların
sırtın
karnın yarıklarına
bacaklardan ve yukarı
ağzın
zarına
ve dile o içsel
gül
tomurcuğuna

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:43 PM

Tarla: Bilinmeyen Çiçek

ah ışık-taşıyıcılar (ah böyle bir ışık hâlesi
bağışlasın beni)
ah ışık-taşıyanlar ışığı-alanlar!
tarlada
akıllı bir başvuru gibi
ışık saçan
yanında ışık-debdebeli
sabah-ibadeti güneşinin

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:43 PM

Şöhretli Denizlerde Yolculuk Ettim

Şöhretli denizlerde yolculuk ettim,
bütün adaların düğün çelenkleri üstünde,
ben kağıdın en büyük denizcisiyim
ve gittim, gittim, gittim
ta en kıyıdaki köpüğe dek,
ne ki senin yoğun, denizcil sevdan
bağlandı yüreğimin limanına.
Sen engin okyanusun
dağlarla zengin
en güzel başışın,
ve senin gökmavisi Kentaros-böğründe
aydınlanıyor oyuncakçıların kırmızı
ve mavi ışıklarıyla senin kenar mahallelerin.
Bir şişe-gemisine yaraşırsın
küçük evlerinle ve 'Latorre'
çarşaf üstündeki bir gri ütü gibi,
bu yüzden değildi sana verilmiş
fırtınayla kırbaçlanmış bir kilisenin dalga-fışkırması
kudretli denizin yabanıl fırtınasından, yeşil vuruşundan
buzul fırlatıcı rüzgârların,
titreyen toprağının şehitliğinden,
yeraltına özgü dehşetten,
bütün denizin yanışı meşalenden
verdi sana gölgeli kayanın büyüklüğünü.
İlân-ı aşk ediyorum sana, Valparaiso
ve geliyorum tekrar oturmak için yol-kavşağında,
sen ve ben yeniden özgür olunca,
sen denizden ve rüzgârdan tacında,
bense nemli, türkü toprağımda.
O zaman göreceğiz nasıl da yükselir
özgürlük, denizle kar'ın arasından.
Valparaiso, yalnız Ece,
Issız Güney-Okyanusu üzerindeki
yalnızlıktaki yalnız,
her bir sarı kaya topluluğunu
tanıdım senin yücelerinde,
senin dalgalanan nabzını duyumsadım,
ruhum sanki dilermişcesine gecenin saatinde
sarmaladı limandan ellerin beni,
ve anımsarım hüküm sürdüğünü
ülkenin üstünde su sıçratan mavi alevli parıltısında.
Senin gibisi bulunmaz kumun üstünde,
Güney'in orkinosu, suyun Ecesi.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:43 PM

Şirinlik

Uyuyan çocuk hatırına benim içimde taşıdığım gizem-dolu dehlizim. Ve bütün yüreğim dua dolu, taşıyorum gizemi içimde çünkü.

Sevgiyle hafiflemiş sesim yumuşacık, çünkü uyandırmaktan korkuyorum O'nu.

Gözlerimle arıyorum şimdi yabancı yüzlerin içlerindeki acıyı, çünkü başkaları görecek solgun yanaklarımı ve anlayacak nedenini.

Ellerim yokluyor bıldırcınların yuva yaptığı çimdeki şefkatin sıkıntısıyla. Ve ben dolanıyorum sessizce ve dikkatle otlakların arasından: Uyanık kalıp da kendi üzerlerine eğilen ağaçların ve eşyaların uyuyan çocukları var galiba.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:43 PM

Şimdi, Tam Şimdi

Şimdi, tam şimdi, Eros’un tatlı ezgiler çıkardığı
Bu kahverengi toprağın üstünde
Dolanacağız ikimiz, el ele,
Eski dostluğumuz hürmetine sabırlıyız,
Güzelim sevdamızın böyle bitmesine
Yas tutmayacağız.

Kırmızı ve sarılar kuşanmış bir budala
Vuruyor yumruğuyla ağaca;
Ve yalnızlığımızı çevreleyen her şeyin etrafında
Vınlıyor rüzgâr neşeyle.
Yapraklarda yok ses seda
Sürüklerken zaman onları sonbahara.

Şimdi, tam şimdi, duymuyoruz artık
Ne bir gazel ne bir tekerleme!
Öpüşeceğiz gene de, ey sevgili, gün bitiminde
Bekliyor bizi kederli ayrılık.
Yas tutma, güzelim, hiç bir şey için –
Zaman, biçerken ekinini zaman.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:36 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.