www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   İslamiyet (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=158)
-   -   Dini Hikayeler (https://www.cakal.net/showthread.php?t=189145)

styla45 05-01-2010 07:03 PM

İbrâhim aleyhisselâmı ateşe attıkları zaman bütün melekler, vahşi hayvanlar ve kuşlar ağlaştılar ve etrafında toplanıp, ibrâhim aleyhisselâma bir yardım yapabilmenin çâresini aradılar. Bunların arasında zayıf bir bülbül yavrusu vardı. Kendini ataşe atacağı sırada Allahü teâlâ, Cebrâil aleyhisselâm emredip buyurdu ki:

- O kuşu tut ve ne dileği olduğunu sor?

Cebrâil aleyhisselâm kuşu tutup istediğini sorunca, kuş dedi ki:

- Halilullah'ı ataşe atıyorlar. Madem ki kurtarmağa kâdir değilim, bâri onunla beraber yanayım.

Cebrâil aleyhisselâm, kuşun bu cevabını Allahü teâlâya arzedince: buyurdu ki:

- O kuşun benden dilediği nedir?

Bülbül şöyle arzetti.

Benim dünyada, Hak teâlânın adını anmaktan başka arzum yoktur.Binbir ismi olduğunu işittim. Yüzbirini biliyorum. Dokuz yüz ism-i şerifini de bilmek isterim.

Hak teâlâ kuşun dileğini yerine getirdi.

Şimdi sahralarda feryat eden bülbül, Hak teâlânın ismini söylemektedir.

Nemrud'un ateşi, İbrâhim aleyhisselâma gülüstan olunca, bülbül gelip gül ağacında nağmeye başladı. O zamandan kıyâmete kadar, gül ağacına muhabbet etti, âşık oldu.

styla45 05-01-2010 07:03 PM

Evliyanın büyüklerinden İbrahim bin Edhem k.s. Hazretleri anlatıyor:
Babam Horasan ' Belh hükümdarlarındandı. Bir gün atına binip ava çıkmıştım. Önüme çıkan -tilki veya tavşan- bir hayvanı kovalıyordum. Arkadan bir ses duydum:

- Ey İbrahim, sen bunun için yaratılmadın, bununla emrolunmadın!

Sağa-sola bakındım, fakat kimseyi göremedim. Aynı sesi daha açıktan, sonra da pek yakından yine iki kere duydum. Bu sefer durdum ve dedim ki: Bu bana Allah'tan bir uyarıdır. Vallahi bugünden sonra Rabbime isyankârlık yapmam.

Atımı sürüp babamın bir çobanına geldim. Onun çoban elbisesini aldım, kendi kıymetli elbiselerimi ona bıraktım. Dağları, ovaları aşarak yürüdüm; Irak ülkesine ulaştım. Oralarda günlerce işçi olarak çalıştım. Fakat helal kaygısından hiçbir şey bana huzur vermiyordu.

Bazı olgun kişiler, safi helal kazanç için Şam ve Tarsus tarafına gitmemi tavsiye etmişlerdi. Oralara gittim. Tarsus'ta iken nice günler bostanlarda bekçilik yaptım. Bir gün bostan sahibinin arkadaşları gelmişti. Adam dedi ki:

- Ey bağ bekçisi! Git de narların en iyisinden biraz getir.

Bir miktar nar getirdim. Adam narı kesince, ekşi olduğunu gördü. O zaman dedi ki:

- Sen bunca zamandır bahçemizde bekçisin; meyve ve narlarımızdan da yiyorsun. Tatlıyı ekşiden ayıramıyor musun?

- Vallahi ben meyvelerinizden bir şey yemedim, tatlısını da ekşisinden ayıramam!

Adam şaşkın bir edayla bana şunu söyledi:

- Hayret bir şeysin yahu! Sen İbrahim Edhem olsan, bundan fazla olmazdın.

Ertesi gün bu haber halk arasında yayılıverdi. Meraklı insanlar, gruplar halinde bahçeye akın etti. Gelenlerin çoğaldığını görünce, ben bir yanda saklandım. İnsanlar bahçeye dolarken, aralarından sıyrılıp kaçıverdim...

styla45 05-01-2010 07:03 PM

Padişahın yakınlarından bir Bey’in çok güzel bir atı vardı. Bir gün o ata binip padişahın alayına katıldı. Padişahın gözü, ansızın o ata takıldı... Çalımı, rengi padişahın gözünü aldı, attan gözünü ayıramıyordu. Çevikliği, güzelliğiyle beraber atta padişahı çeken bir şey vardı. Önce önemsemek istemedi ama, gönlü atı istiyordu.

Beyninden vurulmuşa döndü!
Padişah geziden dönünce, vezirine durumu açtı. Yolda bir at gördüğünü, derhal gidip o atı, sahibinden alıp, getirmelerini emretti. Padişahın adamları, hızla atın sahibi beyin yanına geldiler. Padişahın, atı çok beğendiğini, ne fiyat isterse hemen vereceklerini bildirdiler. Bey, beyninden vurulmuşa döndü. O güzelim, canı gibi sevdiği atını padişah istiyordu ha! Ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırdı. Padişahın adamlarını oyalamak için onlara yemek ikram etti. Onlar yemeklerini yerken İmadülmülk aklına geldi. Hemen durumu ona danışmalı, ondan akıl almalıydı. Çünkü o, zamanın en bilgini, en akıllısı, en güzel ahlaklısıydı. Kaç kere vezirliği bırakıp, ibadet için uzlete çekilmişse de padişah ona izin vermemişti. Atın sahibi üzüntülü bir halde zamanın şeyhülislamının yanına koştu.
-Ey benim en büyük yardımcım! Yardımına ihtiyacım var. Padişah benim herşeyden daha çok sevdiğim atımı istemiş. Onu alırsa ben yaşayamam. Her şeye dayanırım da atımın elimden alınmasına dayanamam...
Bey, hem söylüyor, hem ağlıyordu. Şeyhülislam, beyin bu halini görünce gözleri yaşardı. Ona yardım etmeye karar verdi. Doğru padişahın huzuruna gitti. Bir taraftan Cenab-ı Allah’a: “Ya Rabbi! Genç bey padişaha karşı gelmekte hata ediyor ama Sen yine de ona yardımcısı ol” diye yakarıyor, inşaallah atını padişah almaz, diye dua ediyordu. O sırada seyisler, beyin o güzel atını padişahın yanına getirdiler. Şeyhülislam “gerçekten de eşine nadir rastlanan bir at” diye düşündü.
Padişah, bir müddet ata hayran hayran baktı, yüzünü İmadülmülk’e döndü.
-Ey büyük insan! Güzel bir at değil mi? Sanki cennetten gelmiş gibi” dedi.

Öküz başlı at!
Şeyhülislam:
-Padişahım! Ata gönlünü öyle kaptırmışsınız ki, hatalarını göremiyorsunuz. İyice bir bakın bakalım. Aslında çok güzel, çok çevik bir at ama bedenine göre başı kusurlu. Başı adeta öküz başına benziyor.
Padişah, fikirlerine her zaman hürmet ettiği İmadülmülk’ten bu sözleri duyunca at, gözünden düştü ve:
-Doğru söyledin! Artık eskisi gibi güzel göremiyorum. Bunu sahibine geri verin” dedi.
Padişah, at hakkındaki bu yermeyi bir kerecik duymakla gönlü attan soğudu. Kendi gözünü ve aklını bıraktı, şeyhülislamın sözünü kabul etti.

styla45 05-01-2010 07:03 PM

Halife Harun Reşit, İmam Ebu Yusuf’u zamanın temyiz mahkemesi reisliğine getirmişti. Bir adamın biri Ona bir soru sordu ve bilmiyorum cevabını aldı. Adam;
-Nasıl bilmezsin bir de devlet hazinesinden maaş alıyorsun, diye çıkıştı. Ebu Yusuf;
-Kardeşim,bize bildiğimiz şeylere maaş veriliyor. Eğer bilmediklerimiz için ücret alsaydık devletin hazinesi yetmezdi.

styla45 05-01-2010 07:04 PM

Ebû Müslim-i Saftar, evliyânın büyüklerinden biriydi.

Birgün gemi ile yola çıktı. Yanında çok kimseler de vardı. Âniden ters yönden bir rüzgâr çıktı. Dalgalar yükseldi.

Gemi batacak gibi oldu.

Gemide olan yükü denize attılar.

Yardım istediler.

Ebû Müslim diyor ki:

- Bizimle beraber gemide bir köylü vardı.

Yanında bir mushafı vardı.

Oradan kalktı ve o mushafı elinin üzerine koydu ve şöyle yalvararak duâ etti: ''Ya Rabbi! Eğer bir kimsenin elinde dünya sultanından bir mektup bulunuyorsa, hiç kimse ona saldıramaz, zarar veremez, belâlardan emin olur.

Mushafı kaldırdı ve Yâ Rabbi! Bu senin kitabındır, bunu bize verdin.

Ellerinde senin kitabın bulunan kullarını suda boğmak keremine yakışmaz. '' Derhal dalgalar söndü ve deniz süt liman oldu ve gemidekiler sağ salim gitti.

styla45 05-01-2010 07:04 PM

Adamın biri bir vesile ile Azrail ile tanışmış ve arkadaş olmuş ve arkadaşına “Biliyorum senin elinden kurtuluş yok,ancak benim senden bir istirhamın olacak: Geleceğin zaman bana haber verirsen hiç değilse hazırlık yapar ve bazı işlerimi tamamlamaya çalışırım” der. Fakat aradan bir süre geçtikten sonra Azrail bu arkadaşının canını almaya gelir. Arkadaşı “Hani bana söz vermiştin,niçin habersiz geldin?” der. Azrail de “Ben sana haber verdim ama sen anlamadın. Önce saçın sakalın ağardı, sonra dizlerinin dermanı kesildi, ellerin titremeye başladı, bütün bunlar ölümün birer habercisiydi.” der.

styla45 05-01-2010 07:04 PM

Bir gün Harun Reşit ile hanımı bahçede oturmuşlar.Bahçenin havuzuna da ay'ın ışığı aksetmiş,Harun Reşit hanımına,şu Allah'ın nuruna bak,ne kadar da güzel demiş.Hanımı da,benden daha mı güzel deyince,Harun Raşit kızarak;sen kim oluyorsun da Allah'ın nurundan daha güzel olasın diyerek hanımını mahkemeye veriyor.Biliyorsunuz eskiden mahkemeler şeriat mahkemesi idi.Şeriat alimleri toplanıyor,fetva fetva derken hanımın idamına karar veriyor.Nasıl olur da bir insan Allah'ın nurundan daha güzel olabilir,bu mümkün olamaz diyorlar ve hasılı kadına idam emri veriyorlar.

Bir gün hanımcağız derin derin düşünürken oradan geçen Behlül Dane yengesinin üzgün halini görüp,yenge ne düşünüyorsun?der.Yengesi o zaman;Behlül senin bir şeyden haberin yokmu?Benim idamıma karar çıktı.Beni bir kaç gün sonraidam edecekler diye cevaplar.Behlül sebebini soruyor,yengesi de olanları anlatıyor.

Behlül Dane yengesinin başından geçen olayı dinledikten sonra yengesine,sen bu hususta hiç telaşlanma,ben bu işi hallederim diyor.Bunun üzerine bir tellal çıkarıp cuma namazını falan camide kıldıracağını halka duyuruyor.Bu ilan üzerine halk akın akın camiye koşuyor.Çünkü daha önceleri Behlül'e böyle şeyler teklif edildiğinde kabul etmemişti.

Cuma günü kalabalık bir cemaat topluluğuna hitaben önce hutbeyi okuyor,sonra mihraba geçiyor,namazı kıldıracak.Namaza duruyorlar Fatiha-i Şerif'i okuyor.Sonra zammı sure koşuyor Vettini suresini okuyor.İnsanın methi bu surededir.(Vettini vezzetüni ve turisinine ve hazel beledil emin lekat halaknal insane fi ahseni takvim)Diyeceği yerde öyle demiyor "Lekat halaknal kamere fi ahseni takvim" diyerek durmadan devam ediyor sureyi bitiriyor.

Namazdan sonra bütün fetva alimleri Behlül'e efendim namazda yanlış okudunuz bu nasıl olur,Kur'an da sizin okuduğunuz gibi mi yazıyor?Diye sorulunca:Behlül Daneeki böyle yazmıyor da bir insan ben aydan daha güzelim dediği zaman ona neden idam kararı verirsiniz?Eğer ay insandan daha güzel olmuş olsaydı,Cenabı Allah Kur'an 'ı Kerimde insan yerine ay'ı metederdi.Bu olaydan sonra fetva geri alınıp kadıncağız kurtulmuş oluyor.

styla45 05-01-2010 07:05 PM

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:

'Resûlüllah (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:
'Ümmetimden iki kişi Allâh'ın huzuruna gelirler. Birisi,
-Yâ Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der. Allah Teâlâ da ötekine,
-Hakkını ver, buyurur. Adam,
-Yâ Rab, bende sevap nâmına bir şey kalmadı, der. Cenâb-ı Hakk,
-Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? buyurur. Adamcağız,
- O halde benim günahlarımdan alsın, der. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, 'O gün büyük bir gündür. İnsan; günâhının alınmasını ister' dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ hak sahibine,
-Başını kaldır ve cennete bak, buyurur. Adamcağız,
- Yâ Rab, inci ile işlenmiş, gümüşten apartmanlar ve altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler içindir? der. Allah Teâlâ,
-Bunlar, bana ücretini verenler içindir, buyurur. Adamcağız,
-Bunların hakkını kim ödeyebilir? der. Hz. Allah,
-Sen istersen bunlara sahip olabilirsin, buyurur. Adam,
-Nasıl olur, yâ Rab? deyince, Cenâb-ı Hakk,
-Hakkını bu adama bağışlamakla, buyurur. Adam,
-O halde ben bunu affettim, der. Allahü zû'l-Celâl hazretleri de,
-Arkadaşını al, beraberce cennete girin, buyurur.

Sonra Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz,
'Allah'tan korkun, Allah'tan korkun ve siz de kendi aranızı düzeltin. Bakınız, bizzat Hazret-i Allah mü'minlerin arasını buluyor' buyurmuşlardır.

styla45 05-01-2010 07:05 PM

Hazret-i Ömer 'r.a.' anlatıyor:
- Bir gün Resûl-i ekrem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' bize, askeri donatmak için, sadaka getirin diye, emr etdiler. Benim malımın çok olduğu bir zemân idi. Gönlümden geçdi ki, her zemânda, kardeşim Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' sadaka husûsunda hepimizden fazla sadaka verirdi. Ammâ bu def'a ben ondan fazla vereyim diye, malımın yarısını götürdüm.
Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdular ki,
- Yâ Ömer! Ev halkına ne alıkoydun.
Dedim ki,
- Yâ Resûlallah! Yarısını alıkoydum. Bu sırada Ebû Bekr 'radıyallahü anh' cümle malını getirip, koydu. Hazret-i Fahr-i Enbiyâ buyurdu ki,
- Yâ Ebâ Bekr!Ev halkına ne alıkoydun?
Ebû Bekr,
- Yâ Resûlallah! Ehlime Allahü teâlâyı ve Resûlünü alıkoydum, deyince,
- İkinizin arasındaki fark, cevâbınız arasında olan fark gibidir, buyurdular.
Ondan sonra, Ebû Bekr-i Sıddîkın her bir işde, önüne geçme ümmidimi kesdim.

styla45 05-01-2010 07:05 PM

Ebû'l-Haseni'l-Harkânî (k.s)hazretleri şöyle anlatır:

'İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ'ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ'ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine:

'Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.

'Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona:

'Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç:

'Ben Allah Teâlâ'ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona:

''Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:57 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.