![]() |
Hep Seni Düşünmek!
Tavana diktiğim göz, seni senin saçında Bulduğu zaman bile seni düşüneceğim Ölümüne sürdüğüm atım kan ter içinde Kaldığı zaman bile seni düşüneceğim Gözeleri kurumuş, göz bebeklerim susuz Tüm günlerim perişan, *******im uykusuz Umutlarım virane, bakışlarım duygusuz Olduğu zaman bile seni düşüneceğim Şimdi hasat mevsimi, başımı biçecekler Sarhoş ediyor artık, her türlü içecekler Hayalimde duygular, içimdeki çiçekler Solduğu zaman bile seni düşüneceğim Göğe çekilmiş erler, haykırınca arkadaş Kalkmalı ufuklara, yerlere eğilmiş baş Şu ıssız tepelerden, şu kara gözlere yaş Dolduğu zaman bile seni düşüneceğim Dolunay meydanında yatan “hasret”adında Gözlerimdeki bulut, yağmama inadında Kartalın bakışında, güvercin kanadında Saldığı zaman bile, seni düşüneceğim Saçlarımdaki aklar, düşerken ince ince Doymuşum mağdur gence, yaşadığım işkence Azrail yavaş yavaş canıma atıp pençe Aldığı zaman bile, seni düşüneceğim. |
Her Şey Sana Ayan
Tereddütsüz başı senin yoluna Koyanlar bu yurdun sevdalıları Hilâlle yıldızı kendi salına Oyanlar bu yurdun sevdalıları Unutmadı, şeref saydı dününü İki cihan duydu onun ününü On bir yıldır zindanlarda gününü Sayanlar bu yurdun sevdalıları İnsanlar var, kesir küsür bayağı Gelinler var, bayraktandır duvağı Şu malum düzende iki ayağı Kayanlar bu yurdun sevdalıları Kaleli, fikrimiz ayan sır değil Yüzler var cefâda, yüzler, bir değil Başkasına yaltaklanan er değil Cayanlar bu yurdun sevdalıları |
Herkes Sığ, Devlet Derin! ! !
Gönülde Mevlâ’ya yoksa muhabbet Kişiler nefsine avdet içinde Bir kişi deryada damladır elbet İkilik olur mu devlet içinde? Bakın dünya kazan gibi kaynıyor Kâfirde zevk sefâ, mümin yanıyor Birileri hep başrolü oynuyor Müslümanlar halâ gaflet içinde Sen ben, dedikodu ayırdı bizi Bu yüzden unuttuk, her doğru sözü Hakkın aşkı ile yanmazsa özü O kişi nefsiyle zillet içinde Artık seni beni bir yana koyup Allah’'ın emrine tam tekmil uyup Okuyup, çalışıp yolunu bulup Yeter, durmayalım illet içinde Hak bilmez de gönül olursa ölü Bilir mi beş vakit açılan gülü Esarette hak dostunun bülbülü. Çok yazık, bir his yok millet içinde. |
Hesaplaşma...
Şu 'kart kafa'da ki işi duyunca, İnanmadım, tam beynimden vuruldum. Gücenecek kimse bulamayınca, Beni yerdim, yine bana darıldım. Eskiden denirdi sözünün eri, Yalanın burgusu deler mermeri, Aradım marifet, gördüm hüneri, Çivilendim, orta yerden yarıldım. Bir söz verip ve o sözde durmamak, Bazısının arı, namusu mutlak! Gül kurur, çiğ ağlar, bulutlar helak, Olduğunu gördüm, dara sarıldım. Bir bostanım olsa dere kıyında, Sulayamam onu zemher ayında, Payımız var mı ki dere suyunda? Sorunca inceden ince soruldum. Sel gelince ilk aldığı yer benim, Çile çeken, cefa çeken, yar benim, Ağrı dağı gibi derdim var benim, Götüremem, mecalim yok, yoruldum. Nimet bölüşülse, payımız yoktur, Çile denildi mi, hep bize haktır, Derdi benim gibi yurdun da çoktur, Yüklendim, alt başta, posta kuruldum. Yıllar geçer, gidiş kötü, hal çetin, Devası bizleriz türlü illetin, Kaleli karamsar olma, ol metin, Irmak oldum, aktım, aktım, duruldum. |
Hey Gidi...
Gözümün önünde duran kirişe Hatıl dedin, kanar sandın, hey gidi! Yapımı imkânsız olan bir işe Tutul dedin, kanar sandın, hey gidi! Yollar hep olsalar çakıl ve diken Alçaktır ülküye burnunu büken Yarışta gayemiz kazanmak iken Utul dedin, kanar sandın, hey gidi! Söylediğim sözler gitmesin güce Her naneyi yersin bakmazsın suça Aptala, soysuza, miskine, hiçe Katıl dedin, kanar sandın, hey gidi! Öte dur, karışma, çekil sılana Namazını kılmayana kılana Kendi kara, başı kızıl yılana Tutul dedin, kanar sandın, hey gidi! Yeter artık dayanılmaz zillete Kan kusturdun memlekette, millete Emperyalizm denen kızıl illete Satıl dedin, kanar sandın, hey gidi! Gencimiz Allah bir, Resul hak derken Kalkınma yolunda savaş ederken Herkes hakka, hakikate giderken Batıl dedin, kanar sandı, hey gidi! |
Hicran Yükü
Tahammül gösterip hicran yükünü, Çekemezsem, emeklerim boşuma. Bir yolunu bulup zehrin kökünü, Sökemezsem, emeklerim boşuna. Elemeden asar isem eleği, Gerçek edemezsem kutlu dileği, Şu nefis denilen zalim bileği, Bükemezsem, emeklerim boşuna. Ayırdım aslından çakılı, kumu, Utanırım elbet insanlık bu mu? Bütün bulutlara çiçek tohumu, Ekemezsem, emeklerim boşuna. Dümensiz geminin göründü koyu, Var ile yokluğun saniye boyu, Tutup gökyüzünden yağmuru, suyu, Dökemezsem, emeklerim boşuna. Can tuzağa düşer gerince ağı, Gelip geçenlerin anlık uğrağı, Güneşin sırtına zafer bayrağı, Dikemezsem, emeklerim boşuna. |
Hizmetteyiz
Baş aşağı sular gibi Akıyoruz, hizmetteyiz.! Yüzümüz tencere dibi Yıkıyoruz, hizmetteyiz.! Kuyrukta kadını, eri Meydanlar Arasat yeri Beyler boğaz, biz kemeri Sıkıyoruz, hizmetteyiz.! Gelberiler akıl zum'u! Çektikçe büyütür kumu Beyinlere çam tohumu Ekiyoruz, hizmetteyiz.! Arı vurmuşuz yığına Düşmüşüz akrep ağına Yalın ayak Kafdağı'na Çıkıyoruz, hizmetteyiz.! Birini tut, birine çal Düşlere kaldı istikbal Kavallıya aval aval Bakıyoruz, hizmetteyiz.! |
Hoşgörü...
Ey benim herşeyi dert eden gönlüm! Can derdine düşenlere gücenme. Kardeş kurşunuyla gelse de ölüm, Bize mezar eşenlere gücenme. Adalet ya, hani nerde adalet? Yapılanlar bize idi kabul et, Lakin yine sevmek büyük marifet, Kibirlenip şişenlere gücenme. Kırıldık en güzel çağımızda ki, Suçumuz sevmek bir, yüceltmek iki, Hançerin ucuyla bağrımızdaki, Yaraları deşenlere gücenme. Dün ile bugünü gördün ya aha! Tanıdık herkesi, gördük bir daha, Bizim çabamızla çıkıp sabaha, Keyif çatan bu şenlere gücenme. |
Huzur Karşı Dağda
Çocukları birbirine tam tezat Muzır karşı dağda çıra yakıyor Sokaklar mezbaha, çarşılar mezat Özür karşı dağda çıra yakıyor Günü gün ederek yapılırsa iş Budur perişanlık ve budur bitiş Başım dara düştü, imdada yetiş Hızır karşı dağda çıra yakıyor Nerede mutluluk, nerede ah ah Ne zaman gün doğup olacak sabah Kaf dağına sefer demiş padişah Vezir karşı dağda çıra yakıyor Gönüller küllenir yüzler boyanır Bir kıvılcım ile millet uyanır Beyim bu yemeye dağ mı dayanır? Hazır karşı dağda çıra yakıyor Birileri devleştirdik olmadı Kaleli dünyadan bir tad almadı Memleketin düzenliği kalmadı Huzur karşı dağda çıra yakıyor |
Huzurum Kalmadı.!
Gökten rahmet boşansa derman olmaz yarama Tül üstüne kıl köprü kurulmuş, huzursuzum. Gökyüzünde şenlik var, yeryüzünde drama Palanga mahkumuna darılmış, huzursuzum. Gökte bahçıvan olsam, yıldızları toplasam Ayın çürük karnına bıçağımı saplasam Çadır olsam gök kadar, yeryüzünü kaplasam Deprem görmüş yer gibi yarılmış huzursuzum. Budur işin doğrusu, budur işin gerçeği Kim sevmez ki güzelim o cilveli pürçeği? Sevdan aşık gönlümün susamış gözbebeği Gönlüm mutmain değil, yorulmuş huzursuzum. Canlanmaya yüz tutmuş, yerle gök koklaşıyor Kıyametin nuru bu yüzlerde aklaşıyor Yolun sonu göründü, buluşma yaklaşıyor Zıpkın yemiş yüreğim durulmuş huzursuzum. Kavuşma hevesiyle bunca zaman bekledi Denizlere üfledi, bulutlara yükledi Kainat paramparça, gökyüzüne ekledi Yeni bir gün beklerken vurulmuş huzursuzum. |
Hülasa...
Bağa can veren Sudur bilmeli Göklere eren Sadır bilmeli Müdürler mesul Değiller asıl Bizdeki usul Budur bilmeli Yüreğin aslı Olursa paslı Firavun nesli Bodur bilmeli Aymazın derdi Mazlumun merdi Ayın on dördü Bedir bilmeli Aklın donduğu Aşkın yandığı Gönlün konduğu Sedir bilmeli Batağın ucu Haset ne acı Gönlün ilâcı Nedir bilmeli |
Hüzün Bulutu, Beter Ol
Aklı zayi eden, yufka düşüren Kendini bitiren dertten beter ol Dostun boynu bükük, yürek pişiren Bir tadımlık haram fırt tan beter ol Bela başa gelir fütursuz dilden Bilinçsiz toplumdan, destursuz yelden Yükledin çekerim, ne gelir elden Konturu tükenmiş karttan beter ol Hayret ırmağında, medet çayında Doksan yedi yılı, mayıs ayında Bir orman içinde, dere boyunda Yarayı kemiren kurttan beter ol Ham toprak, ham ahlat olduğun yaygın Bu muydu düşüncen, ne idi kaygın? O yüce insana bu muydu saygın? Tezekle kızaran şurttan, beter ol Hasretle ararken sonsuz visali Gökyüzü hüzünlü, hilâl tasalı Sahibi çıkmayan mektup misali Baykuşlar tüneği yurttan beter ol “Bir insan fedakâr olmazsa şayet Nefsi onu ezer” dese de ayet! Zamansız eriyen kar gibi evet Bağını sel almış fertten beter ol Güne hazan düştü, budur görülen Liyakati defter gibi dürülen Yusuf gibi diyar diyar sürülen Mazlum pazarında mertten beter ol Ufka yelken açmış, hülyalar kurmuş Lakin, haksızlığa lâl gibi durmuş Deryada boğulmuş, karaya vurmuş Şu cinli doruktan, karttan beter ol Olgunluk beklemek olur mu kaldan? Ne anlar hatırdan, ne bilir halden Arslanlara çoban olmaz çakaldan Bir ömür yatalak sırttan beter ol |
Istırabın Çağrısı...
Bu aşkın ağında olmuşum tutsak, Bir düş kelebeği sineme iner! Ruhumdaki seher rüzgarı ak ak, Esince karanlık şafağa döner. Sensiz bu şafaklar bu yükü çekmez Bu yüzden eksilmez gözümün yaşı. Gündüzler geceye zehrini dökmez Bitmez içimdeki duygu savaşı. Istıraplı, fakat acıdan bıkmaz Sonbaharda bağlar dökse de gazel İstemem dertlerim şifa bulsun az Bu sızıyı dindirecek o güzel Bir deryadan iki damla alınca Ne derya eksilir, ne alan duyar Sevda işi hal bilmeze kalınca Tutar muhabbetin gözünü oyar Gönle düşen çise çiçeğin teri Yudum yudum yudumlarım kederi, Her beterin mutlaka var beteri Aşkınsa gönlümün koçağı eri |
İbret...
-Yücel Şahin'e - Şu vatan dediğim kabristan yerde, Yavaş yavaş eriyorum, ibret al. O muhteşem, eski günlerim nerde? Emaneti sürüyorum, ibret al. Hep Hakk dedim, Hakk bağırdım, ha bire, Yer vermedim asla gönlümde kire, Ayağımla yavaş yavaş kabire, Saat saat yürüyorum, ibret al. Eski günlerime bir göz atınca, O günle bugünü tartı tutunca, Düzen uyduruğu sözü yutunca, Nefsime ders veriyorum, ibret al. Ne güleç yüzüm var, ne mutlu günüm, Arkamda uçurum önümde ölüm, Sevabı, günahı saymışım dünüm, Yarınlara giriyorum, ibret al. Girdiğim yarını sizler verip, Yarının şevkini dünlerde görüp, Görün ibret alın, bu güne erip, Benliğimi koruyorum, ibret al. Neşemiz, kaygımız, tasamız birdi, Yaş geldi zevale, bir gün mü gördü? Kaleli yarını sizlere verdi, Dünlerimi arıyorum, ibret al. |
İçimdeki Ordu
Hayali gözümde saltanat kurdu, Beni koymuş yıllarımla beslenir. İçimde saklarım bir büyük ordu, Bir hazin ses şafaklara seslenir. Neler duymaz ak şafaklar o sesten, Kurtulmak imkansız kederden, yastan, Eksen bile ürün vermiyor bostan, Güneş suya düşer, mevsim ıslanır. Zamansız sararan bağlar misali, Haline hapsolmuş ağlar misali, Ufka kanatlanmış dağlar misali, Öbek öbek bu bağrımda üslenir. Düz yolu görmeyen gözü nideyim, Sohbeti bilmeyen sözü nideyim, İkiye meyleden yüzü nideyim, Namert gider bir budağa yaslanır. |
İrfanı Bilmeyen Biri
İzzeti irfanı bilmeyen herif Yirminci yüzyılda yamana benzer Gören zaten tanır, gereksiz tarif Fırsat tanımayan amana benzer İman gönüldedir zekâda ilim İlmi olmayan hiç olur mu âlim? Herkes anlamalı, her aklı selim Anlamayan varsa, samana benzer Peygamber emridir yürü ileri Müslüman olan hiç kalır mı geri? İslâmlık ilimdir ezelden beri Aksini söyleyen lâmana benzer Yeniye aşığız tutarız onu Nizam-ı âleme uygunsa yeni Gelen yok sayarsa geçmişi dünü Onu tasvip eden dumana benzer |
İstemem...
Yurdunu sevenin yanmaz mı bağrı, Yüreği yakmayan közü istemem. Bırakıp yuvayı gider mi gayri, Bazı orda, burda bazı istemem Başına giydiğin o fes taç değil Kim diyor ki, vatandaşı aç değil Allah senin duana muhtaç değil Gösterişli bu niyazı istemem. Basamak basamak çıkılıp giden Geçerken şöyle bir bakılıp giden Gelenin ardına takılıp giden Herkesin sürdüğü yozu istemem Daha gonca idim, gözümden soldum Açınca kendimi, zindanda buldum Zorladılar yedim, tiryaki oldum Tanırım sıradan tuzu istemem. Bu kanı yumağa bin ırmak lazım Burada düşünmek ve durmak lazım... İşkenceye, zulme haykırmak lazım Hak demeyen bir avazı istemem. Mazlum sevinmeli, yetim gülmeli, Alınlar beş vakit yere gelmeli Her insan bunu böyle bilmeli Sevgisiz, saygısız bizi istemem |
İsyan...
Tarifi imkansız, bugünü tarif, Gördüm çözemedim, düşündüm, kaldım. Anlatamam, anla, sen ol da arif, Gündüz hayal, gece uykumu böldüm. Düşünmek gerekir demeden önce, Kulluğunu bilmek en güzel bence, Kaypaklığın son haddini görünce, Vallahi kendimden utanır oldum. Düşündüm yılları inceden ince, Tam menzile ermeye gün gelince, Eylüllerde sam yelleri esince, Açmaya çalışan gül idim soldum. Dinledim bu devrin her alığını, Üst üste ekledim, yaptım yığını, Hergün dümbüklerin kaypaklığını, Görünce aklaşmış saçımı yoldum. Zindanda korlaşmış közünü görüp, Bayram sohbetinde sözünü görüp, Çoğunun kokuşmuş özünü görüp, Özümü dağlara, taşlara çaldım. Kul secde ederse paşaya, beğe, Kaleli’ye sorma, sebebi niye? Hesabı divanda versinler diye, Rüzgara yükledim, Allah’a saldım. |
İşin Başı...
Alim ile sohbet etmek ibadet, Cahil ile yola gitmek, zul olur. Dedemizden kaldı diye her adet, Sürer ise toplum ferde kul olur. Dağ sırtlayıp, dağda şaşmaya görsün, Biri kör çıbanı deşmeye görsün, İnsan vardan dara düşmeye görsün, Nasihatlı nutuk çeken bol olur. Aşk ile silkele dağ ile taşı, Bil ki muhabbettir her işin başı, Ya Allah deyince akan göz yaşı, Yağmur olur, rahmet olur, sel olur. Acı dile, yaman derde metin ol, Toprak seni bağlamasın, çetin ol, Aldanma yadele bir ol, bütün ol, Dost bildiğin dar gününde el olur. Bir bak Kaleli’ye,dinle ne diyor, O gölgeyi, zaman onu didiyor, Vakit ikindiyi aştı gidiyor, Akşam yakın, bize çağrı gel olur |
Kafes
Güllere rüzgar esse bülbüle nefes gelir Dalında bülbül ötse güllere heves gelir Nerde bir bülbül görsem aklıma kafes gelir Kaleli hayıflanır, ağlamaklı ses gelir. |
Kan Ve Kına
Gelin olmuş, duvak giymiş, süslenmiş, Dört bir yandan katar katar söz gelir. Irmakları kanım ile beslenmiş, Bu sarhoşluk cana biber, tuz gelir. Dostun ve düşmanın sandığı gibi, Mecnunun Leyla’ya kandığı gibi, Ananın oğluna yandığı gibi, Ben yanarım bu Aslıya vız gelir. Bir sabah sebepsiz uyandım erken, Hep seni düşündüm yolda giderken, Bende bu aşk, sende bu eda varken, Bu sevdaya beş bin şehit az gelir. Yunusu bağrına basmış, uslanmış, Fetihlere gelin diye süslenmiş, Şirin demiş Ferhat dağa yaslanmış, Sevgiliden sevgiliye naz gelir. Aslı Han, Mehmet’in döktüğü kandır, Aslı Han, kan ile beslenen candır, Bir uçtan bir uca aziz vatandır, Mehmet ölür, Aslı Han’a yaz gelir. Diken de güzeldir gülü kokunca, Kutlu bir destandır düne bakınca, Ak ellere kızıl kına yakınca, Aslı güler Keremine haz gelir |
Kara Eylül...
Ak yılın kapkara eylül ayında, Dara götürdüler, çiçeklerimi. Ezip bunca yıldır düzen suyunda, Cana yetirdiler, çiçeklerimi. Güneşi aniden bulutlar sardı, Rahmet yağacakken, yaprak sarardı, Gönlünde Mevla’ya muhabbet vardı, Yere batırdılar, çiçeklerimi. Gönülden sevdalı ilime karşı, Yazılmış durulmaz ölüme karşı, Bunca işkenceye, zulüme karşı, Ezdi yitirdiler, çiçeklerimi. Eğdiler kırıldı, eğik durmadı, Jiletle yardılar yine olmadı, Susuz bıraktılar çiçek solmadı, Kara batırdılar, çiçeklerimi. Kaleli; anla da, sabret duruma, Malumlar başını soktular kuma, Cefa, zulüm gördü, ölmedi amma, Susuz bitirdiler, çiçeklerimi. |
Karabağ Düştü
Dünya musallada her yanı kırık Karabağ Ermeni eline düştü Azerbeycan gider Azeri buruk Umutlar Hazar'ın gölüne düştü Seher yeli nazlı nazlı esmiyor Gönül ağlıyor ya lakin küsmüyor Bosna hl umudunu kesmiyor Nazarım bayrağın alına düştü Mazlum Türk ya! İşte dünya susuyor Haçlı ruhu evet ahkam kesiyor Canavar Sırp son kinini kusuyor Katiller Bosna'nın dalına düştü Düşünsene şu tarihi hele bak Azerbeycan artık bize çok ırak Hala bunu anlamıyor avanak Zaferler salağın diline düştü Avrupa'nın zaten hep budur işi Müslümanı boğazlama yarışı Soruyorsan adaleti barışı Salyalı köpeğin yalına düştü Bir silkinmek evet doğrulmak lazım Türk-islm aşkıyla yoğrulmak lazım Selayla eznla çağrılmak lazım Kaleli bu sesin yoluna düştü |
Kavgamın Gerçeği...
Birbiriyle barışır da nesneler Dilimin sözüyle kavgası bitmez Sana verdik dünya senin deseler Yazgımın yazıyla kavgası bitmez Bana 'er' dediler, ben eremedim Aynaydı bu dünya, hiç göremedim Ölmeden ölmeyi beceremedim Yüreğin közüyle kavgası bitmez Dertlerimi deryelera dökerim Ağ atarım, yavaş yavaş çekerim Ruhsuz yamaçlara tohum ekerim Emeğin iziyle kavgası bitmez Ölçüp hesapladım karış be karış Kırk beş yıl savaştım gelmedi barış Takıldım peşine yarış ha yarış Acımın sızıyla kavgası bitmez Kayalıktan hayır gelmez, bar olmaz Pervasızda şükür olmaz ar olmaz Anasına asi yavru, yar olmaz Koyunun kuzuyla kavgası bitmez Güneşler susamış su içiremem Buluta bir kapı açıp giremem Beni dinletemem, söz geçiremem Özümün yüzüyle kavgası bitmez |
Kıran Kırana.! !
Şu on yıl içinde neler olmadı İnsanlığa kazık vuran vurana Birgün olsun hak yerini bulmadı Devlet kasasını yaran yarana Düdükler yaşadı baş tacı oldu Çalanları dersen hep rağbet buldu Bazıları çaldı yedi kayboldu Tepinip tahtayı kıran kırana Burada durum felç nasıl orada? Burda mazlum bitti beyler harada Dayısı olmayan hep kapılarda Tek sıra kuyrukta duran durana Bir kez olsun, kimse bakmaz dününe Dümbük beyler dil uzatır dinine! Bey yıldıza bakar, mazlum önüne Beyin hatırını soran sorana Bunaklar yaşıyor, görmez mazlumu Ezer ezer savururlar tozumu Bir bilseydin içimdeki arzumu Arzumu suçlayıp yoran yorana Gönüldaşım dost aradım geleli Kimi buldum ise çıkar hileli Ey abtal Kaleli sersem Kaleli Sanma halimizi soran sorana |
Kırıntı Baba...
Gökte kervan yürür onu izlerim Uğraşım bu, ister isen zır bil sen Çocuk günlerimi nasıl özlerim Bir bilsen ah, yağmur gözlüm bir bil sen Soğanlı somunu tuzladığım gün Ayaktan ıslanıp sızladığım gün Arifler yolunu izlediğim gün O efendim, ben köleyim hür bil sen İstemem er ile cenge girmeyi Anlamsız söz ile çam devirmeyi Şu taşlı yamacı, şu çevirmeyi Ne anlamsız ve ne hoyrat yer bil sen Çare boğum boğum, çile düğümsüz Bağlamış bülbülü güle düğümsüz Beni aşık etmiş dile düğümsüz Aşikare şu meydanı sır bil sen |
Kızıl Elma Dedikleri...
Gözümden akan şu zoraki gülüş Özlediğim sabahların rüyası Elemli yüzdeki acı bükülüş Veda akşamının garip ziyası Hep seni düşündüm dağ başlarında Kendimi unuttum yamaçlarında Maziyi yaşadım göz yaşlarında Ve sonu gelmeyen “hür” açlarında Kendimi aradım evin damında Gölgeme takıldı tek tek ayaklar Henüz yokluğunun ilk akşamında Hasret başlar, dilim seni sayıklar Eller kelepçeli, yolunmuş kanat Satıldığım pazar sen ol sevgilim Şu uzayıp giden yollara inat Uyuduğum mezar sen ol sevgilim Adını buğulu camlara yazdım Baktım ki zamansız erken solacak Bu yüzden aşkını gönlüme kazdım Bilir miydim kızıl elma olacak. |
Korkma
Sana söylüyorum arkadaş dinle Çarıklıya güven çarıktan korkma! Ümit var ol çünkü millet seninle Tırmandığın daldan doruktan korkma! Dünyada bulunmaz emsalin eşin Dün gibi muhteşem olsun dönüşün İşte Türk dünyası senin kardeşin Kazak'tan Çeçen'den Yörük'ten korkma Parça parça bölüp kul ortasına Sevdanın sırtına dal ortasına Caddeye sokağa yol ortasına Densizin diktiği koruktan korkma Bir düşün dünyada nedir kazancın Yüklensin kederin yüklensin acın Onu başta tutan senin inancın Mümin başındaki sarıktan korkma Meydanda baş güden şu ot adamdan Şu kalas kafadan şu bet adamdan Şu çatal boynuzlu şu put adamdan Ve şu korkuluktan sırıktan korkma! Çağın kargaları gözünü oysa Üzülme kahretme talihin buysa Seni sürgün etse zindana koysa Şu düzen denilen çürükten korkma! |
Korkular
Mazide unuttum aşk kalemini Bu düzende her iş asan sayılır! Ölçüsüz kaçırdım sevda demini Akıllar buz tutar, yeksan sayılır! Arzular güneşe merdiven diker Korkularım yerin dibine çeker Hayallerim lime-lime ter döker Koçlar köpeklere ihsan sayılır! Yüreğimde feryat kopar çığ gibi Emellerim serap gibi, sığ gibi Korkularım geçit vermez lığ gibi Derler ki bu senin tasan sayılır! Ruhlar aleminin öncesindeyim Bir amansız derdin pençesindeyim Barbar kibarlığın incesindeyim Ölçüsüz ağızda lisan sayılır! Cesaretim ağustosta kar benim Korkularım küllenmemiş kor benim Bundan sonra iflâh olmam zor benim Gözlerim kinini kusan sayılır! Ayaklar baş oldu, işler değişti Gözler kan çanağı, yaşlar değişti Bir çağ ki akıllar, başlar değişti Korkularım karabasan sayılır! |
Köyle Şehir Arasında Yayla Gelini
Ziyası topraktan şafağa vuran Yayla gelininin kitresi güzel Vuslat gecesinde tenleri saran Esvabın milimi metresi güzel Gönül sarayında yakılınca öz Gözlerden görünür yürekteki köz Bu aşkın binası iki tatlı söz Kirişi kolonu etresi güzel Doğumdan başlayıp ölüme değin Kulu olunmaz mı solmaz gerçeğin Can evinde açan iki çiçeğin Deryaya renk katan katresi güzel Nesli soysuzdansa evlatsız dulun Gönül sultanının kölesi kulun Cimri zengindense cömert yoksulun Canından verenin fitresi güzel Hem gönülde sultan hem göklerde ay Gönül diyarında kurar kurultay Sen nazenin benim gönlüm deli tay Seni düşünmenin stresi güzel |
Kral Gibi Bu Beyler...
Dokunmayın yaralıyım yaralı Yaramızı deşer oldu bu beyler Çile benim olur mu hiç oralı? Gene gibi şişer oldu bu beyler Bazıları kese için ölür ya Tosun bonduruğa zorla gelir ya Her insanın zaaf yanı olur ya Aldanınca beşer oldu bu beyler Avcı oku atar av düşürmeye Fakat lüzum görmez riske girmeye Talana yağmaya cep şişirmeye Gün oldu ki koşar oldu bu beyler Güz talanı bağa zarar verince Bayram oldu bu beylere görünce Düzenbaz sazına mızrap sürünce Ne şeytanlar aşar oldu bu beyler Bir zamanlar nere desen giderdi Deve desen onu bile güderdi Ki bunların çoğu etek öperdi Şimdi mezar eşer oldu bu beyler Başından kıçına kim varsa tut da Allah canım alsın kalırsam altta Vatandaşım, can verdiğim bu yurtta Kral gibi yaşar oldu bu beyler |
Kulluk
Allah’a tevekkül edemezse kul, Emanet kuş bir incecik daldadır. Hıyanet, kibirden, borçtan hali ol, Resul’ün buyruğu bu mealdedir. Hıyanet ki cana garez gütmektir, Olur olmaz her çöplükte ötmektir, En sonunda tükenmektir, bitmektir, Tükenmenin tüm vebali kuldadır. Kalbinde var ise zerrece kibir, Girince sıkacak, sıkacak kabir, Kul ömründe dememişse: Allah Bir! Başa bela tezce gelir, yoldadır. Borçların şekline bak iki türlü, Kula borcu açık, Hakka örtülü, Secde etmeyince kalp kalır ölü, Arıların marifeti baldadır. Besmele borç, oruç borçtur, namaz borç, Kim diyor ki yetim hakkı olmaz borç, Uyarsan Kuran’a sende kalmaz borç, Borç kaldıran tatlı sözler dildedir. Nefesin çıkıp ta girmediği an, Var mı maldan, mülkten faydası olan? Kul borcunu öde, Allah'a bağlan, Kurtuluşun Kuran adlı güldedir. |
Kurtla Kuzu
Sahipsiz, kimsesiz yarın dalında Feryadı bağrını deler bir kuzu Gayret tepesinde, emel yolunda Yuvasız yavruyu beler bir kuzu Yüksek yamaç gönül koyar engine Mahmur göze hasret çekersin yine Yiğit ama düşememiş dengine Geceyi geceyle böler bir kuzu Bazen karanlığa güneşi satar Bazen yıldızları çengelle tutar Karşıdaki dağın bağrında yatar Buğulu gözünü siler bir kuzu Amana da deli gönül amana Seyri kalmış büyük, ablak zamana Yeller eser başındaki dumana Anlamsız hayata güler bir kuzu Tecrübe köşküne sızmazsa ışık Akıl sarayını terk eder aşık Şu ceren bakışlı zülfü dolaşık Yıldızları yere eler bir kuzu Atiyi karanlık gören insanda Feraseti zayıf, aklı noksanda Gözü kör zamanda, mecalsiz anda Kurdun kulağına meler bir kuzu |
Kurtuluş...
Şu bu, öte beri hepsi bir anlık Düne ip salınca kurtulmak mümkün Kâfir karanlığın, mümin aydınlık Yerini alınca kurtulmak mümkün. Gönlün has bahçeye yaptığı davet Ten tenceresinde can suyu evet Arsız ahlaksızlık, ruhsuz cehalet Günbegün solunca kurtulmak mümkün. Her halin, her şeyin meydanda, ayan Uyan gafil gözler, gafletten uyan Aşkın ateşiyle hem kavrul, hem yan Yürek köz olunca kurtulmak mümkün. Başından bakınca görürse sonu Dünya debdebesi eğlemez onu Hayatta en mühim, önemli konu Kul Hakkı bulunca kurtulmak mümkün. Gökler şerha şerha, deryalar ektir Bir gönülde yuva kurmak gerektir Azar azar, damla damla biriktir Boş testi dolunca kurtulmak mümkün. Sevgi kusurları siler derinden Yıldız cesetleri fırlar yerinden Nefsin arzusundan, heveslerinden Uzakta kalınca kurtulmak mümkün. Azgın suyu gözlerinde uyutup Dizginleyebilse kör nefsi tutup Damlaları büyüttükçe büyütüp Deryaya dalınca kurtulmak mümkün. |
Kusura Bakma...
Güneşe yaslanmış kendinden geçmiş Düzenin bekçisi yatar burada Anası babası bu yolda göçmüş Gece gündüz nöbet tutar burada Kitabında yoktur utanmayla ar Ne versen her şeyi toplayıp yutar Gündüzleri çamın dibine yatar *******i çalım satar burada Baş bekçi başıyla işaret verse Herhangi birisi kapıdan girse Düzene yabancı her kimi görse Her saniye nara atar burada Görenler derler ki bu sersem deli Varlığından korkar bütün ahali Korktuğundan mı ne destursuz hali Bu haliyle göze batar burada Hep nöbet başında bir an söylenmez Halinden memnundur şikayet etmez Soğuktan sıcaktan hiç etkilenmez Adeti, ne bulsa yutar burada Yatar yuvarlanır der gibi nazım Böyle yaratıldım bu imiş yazım Bu düzene zaten böylesi lazım Cümle bekçilere çatar burada |
Kutlu Bir Sözdesin...
Aramama gerek yok Gönlümdeki közdesin Yüzler açık, alın ak Cevherdesin özdesin Tuna'dan Nil'e bakan Yemen'de beni yakan Dünden bu güne akan Türküdesin, sazdasın Sensin benim her anım El- ayağım, her yanım Ve sen gönül sultanım Dilberdeki nazdasın Düş ülkesine girdim Görünce selam verdim Nefsimi yere serdim Ben'de değil bizdesin Kadir kıymet bilmiyor Taşa çaldım ölmüyor Neden bahar gelmiyor Zemheride yazdasın Malda gözüm yok diyen Halka sözüm çok diyen Hakka aşık hak diyen Çok kutlu bir sözdesin |
Külfet Ve Nimet...
Bir gaflet anını buldun ya bastır İster zindana tık istersen astır Ömrün başı hüsran, sonu da yastır Mazlum sağılırken sızımı dövdüm Yitik aramayı bulmayı sevdim Özü yaralayan kindir, kibirdir Göklere ulaşan başlar kebirdir Cahilin bedeni seyyar kabirdir Gerçek boğulurken dizimi dövdüm Sözümü destursuz salmayı sevdim Şu arık ‘asalet’ yüzünü satmış Arı kiralamış sözünü satmış İki yüz yetmemiş özünü satmış Özüm soğulurken özümü dövdüm Akidem üzere kalmayı sevdim Bu baş ağyar yıkıntımı ne bilsin Girintimi çıkıntımı ne bilsin İçimdeki sıkıntımı ne bilsin Garip doğulurken yazımı dövdüm Kara bahtı taşa çalmayı sevdim Monolog dinledim monotonlaştım Hayal gemisiyle dağları aştım Umut diyarında hayli dolaştım Nimet dağılırken yüzümü dövdüm Külfette en önde olmayı sevdim |
Lakin Mevsim Sonbahar...
Gençliğin hedefi şu hitabede Kime yokuş, kime iniş, kime düz Görünen bir büyük sorun, arbede Sonunda bir şüphe ve günâhkâr öz Tartışma boyunu hesapladım da Sonuna varmışım iki adımda Ortada iki şey, kıyasladım da Biri peşin, biri düşüncesiz söz Bilmem ne adına sokaklardayız Biz hem sokaklarda hem de dardayız Kim bozgun diyorsa biz oradayız Varımız bir arsız, bir kızarmaz yüz Yarış bilmez kazandığı etap yok Ne ahlaki ne İslâm’i hitap yok ‘Kitabım’ der inandığı kitap yok Tek varı dövülen bir kötürüm diz Dost vefadan, düşman cefadan bıkmaz Sular boz bulanık bir yere akmaz İki sonbahardan bir bahar çıkmaz Nedir kara kışta bu cilve bu naz Ağlasan kendini ikiye böler Gözyaşı mermerin bağrını deler Sen gülsen Atanın gözleri güler Duymaz sağır kulak, görmez şaşı göz. |
Lisansız Buyruk...
Dünya ufalınca, güneşler büyür, Hayaller dünlerde kaldığı zaman. ******* gecemin koynunda uyur, Akarsu fatiha olduğu zaman. Kurşun kubbelerin sedası ne hoş, Avluları dolu, safları bomboş, Şadırvan perişan, mermerler sarhoş, Kandiller kararıp solduğu zaman. Eski günlerimi andıkça içim, Yanıyor günlerim renk biçim biçim, Toplanır barkanam, çekilir göçüm, Kutlu diyarlara saldığı zaman. Sevdalara yenik düşünce düşler, Gözü kamaştırır eski güneşler, Gün batar ufukta, yeni gün başlar, Şafaklar kendini bulduğu zaman. Merhamet bağını celalde gördüm, Çilenin yükünü Bilal’de gördüm, Boynu büküklüğü hilalde gördüm, Hoyrat dost bağını yolduğu zaman. Lisansız buyruğu kulaksız duyar, Rahman’a sığınır, Resul’e uyar, Sevdaları Hıra Dağı'na koyar, Hasret gönüllere dolduğu zaman. |
Mağdurlar...
Ur tutmuş beyinler sağır kulaklar Sevdalara ağıt yakan öz mağdur Vatan aşkı bizi hayatta saklar Sevgileri alevleyen köz mağdur Canlı olup yaşanır mı havasız Kul olur mu Allah'ına duasız Bölücünün her türlüsü pervasız Sade Allah Allah diyen söz mağdur Mazluma mağdura olurduk ışık Şimdi duygularım karmakarışık Allah'a, vatana, millete aşık Secde eden alın mağdur yüz mağdur Allah dedik, açık alın, başlar dik Dilde tesbih ettik, hep vatan dedik Sevgi ile surda açtık bir gedik Suçumuz hep sevmek hepimiz mağdur Sormasın bizleri yarıda koyan Allah için yorumlasın her duyan Kullara kapalı Allah'a ayan Mazlum biz mağdur biz yine biz mağdur |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:20 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.