![]() |
KİM GÖLGESİNDEN KAÇABİLİR Kİ?
Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır. Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir. Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir. Hep ama hep hatırlarız. Ne biçim kaybetmektir bu? Kim gölgesinden kaçabilir ki? Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır. Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu... Durup durup ardına bakan kadınlar vardır. Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar. Her şeyi didikleyip duran mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan gözleri ufuk yorgunu kadınlar. Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer, hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun. Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya baslar. beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar, bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor. Zaman, aşk...... her şey! Ayrılıkları ayrıntılar acıtır. |
NEYLERSİN
Birgün bu mahsun sevdadan geriye Kalırsa sadece o hüzün kalır Sende anladın ki yapayalnızız Buluşmamız yasak, görüşmemiz uzak Devrilmiş kadehler gibi dönüyor başımız Neylersin... Ah güzelim, incinmiş bir sesi vardır yağmurun Yanaklarına vurduğunda hissedersin Ve bir veda sözcüğü Saçlarına titreyen bir öpücükle dokunduğunda Bu anı dondurmaya yetmez nefesin Bir film sahnesi gibi akar gider ayrılık Neylersin... Biz zaten hiçbir romanda Kendi hayatımıza rastlamadık Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı Ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız Oysa tuttuğumuz balıkları bile Yeniden denize bağışlamıştık Biz hayata dair hiçbir yanlış yapmamıştık Neylersin... Biz bu sonucu haketmedik Hayır, etmedik Ömrümüz bu talana lâyık değildi Bazen acı vurdu bazen de yağmur Hiç gülmedi yüzümüz Hiç büyümedi gülümüz Bizi yalnızca akşamlar kucakladı biliyorsun Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz Bazen acı dinmez, Bazen de yağmur Sevgilim gülümse herşey unutulur Suskunuz bu akşam üstü Hasrete yanmışız Neylersin... Birgün bu öykünün sonuna gelince Ansızın desem ki 'hoşçakal canım' Unutursun, mecburen unutursun Yıldızlar söner, bu aşk da biter Bazı gün hatırlayınca sessizce ağlarız Neylersin... Ah bebeğim, ah... Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının Dudaklarına sızınca farkedersin İçindeki vurgun aşklar mezarlığında Ayrılık, ölümden üste yazılınca Gideni durdurmaya yetişmez sesin Bir inme gibi dolaşır bedeninde pimanlıklar Neylersin... Biz zaten hiçbir sinemaya tam vaktinde yetişemedik Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi Oysa Nuh'un Gemisi'nde bile, bize yer kalmamıştı Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı Neylersin... Biz bu aşkı sürdüremezdik, inan sürdüremezdik Kalbimiz bu heyecana müsait değildi Bize hep acılar kaldı Bize hep yağmur Unutmasan bile artık unutur gibi yapacaksın Ve buruşturup buruşturup attığım kağıtlarda Hiç bitiremediğim bir şiir olarak kalacaksın. |
gelmedİm Sana İnadimdan Bİrde AŞkimdan
YÜreĞİmİ Kaybettİm Hemde Kİmde OlduĞunu Bİlerek AŞk DİyebİldİĞİm Nedenler Kadar Cevapsiz Ve YaĞmurlar Kadar Sabirli SevdİĞİm İÇİn İzİn Verdİm GÖzlerİm GÖzlerİmİn GÖzlerİne DeĞmesİne GÖzlerİm GÖzlerİnde Ve YÜreĞİm Sende Kalana Dek Bİr Mektubun Puluna Sakladim Nedenlerİmİ YÜreĞİmİ Kaybettİm Sende YÜreĞİnİ... |
Ağır Yaralı
Beni ta kalbimden vurdu gidişin, Bütün umutlarım ağır yaralı. Aklımdan çıkmıyor veda edişin, Bütün duygularım ağır yaralı. Aşkımız verirken en son nefesi, Yıkıldı gönlümün sevda kalesi, Sırtımda sanki bir bıçak darbesi, Bütün anılarım ağır yaralı. Dünyayı başıma yıkmışçasına, Bağrıma kurşunlar sıkmışçasına, Sanki bir savaştan çıkmışçasına, Bütün anılarım ağır yaralı... |
BEN BİR EYLÜL SEN HAZİRAN
************************************* Bir eylüldü başlayan içimde Ağaçlar dökmüştü yapraklarını Çimenler sararmıştı Rengi solmuştu tüm çiçeklerin Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara Deli deli esiyordu rüzgar Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar Neydi o bir zamanlar Sevmişliğim, sevilmişliğim O heyheyler, o delişmenlikler neydi Ne bu kadere boyun eğmişliğim Ne bu acıdan korlaşan yürek Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım Beni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilkyaz tazeliği getirdin Masmavi göğünle Cana can katan güneşinle Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime Çiçekler açtı dokunduğun Çimler büyüdü yürüdüğün Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi Oldurduğun yemişlerin ağırlığından Dallarım yere değiyor Güneşi batmadan saçlarının Bir dolunay doğuyor bakışlarından Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma Uykusuz *******im seninle apaydınlık Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan Ölebilirim artık Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma Baksana; parmak uçlarım ateş Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan Benimle meydan oku her çaresizliğe Benimle uyu, benimle uyan Birlikte varalım onüçüncü aylara |
SEN KİMSİN?
************************ Yalnızlığımın kaçıncı dönümü bu, Kaçıncı haykırışım sensizliği, Saatler kaçı gösteriyor, Sensiz biten kaçıncı gecem........... Hayatımın hiç bir anı Bu kadar uzun sürmedi Özlemlerim, sevdalarım, aşklarım Mutluluklarım, sevinçlerim, hüzünlerim Ne de gülüşlerim; Yalnızlığım kadar... En değerli, en sadık dostum mu yalnızlık Yoksa en büyük korkum, kâbusum mu? Bir ad veremedim... Beni hiç terketmiyor Bağırsam da, kızsam da, sinirlensem de Hep benimle, bende Taa içimde, en derinde... Yalnızlığım sen söyle, Yıllar boyu yanımda kalacak sevgilim misin; Yoksa ömür boyu yüreğimde taşıyacağım Hüznümün sebebi misin? Yalnızlığım söyle bana Sen kimsin, SEN KİMSİN? Elini uzatıp ellerimin boşluğunu doldurabilir misin, Sevgini verip yüreğimi ısıtabilir misin, Sesini duyurup,sessizliğimi bozabilir misin, Soğuk duvarları yıkabilir misin, Fırtınaları durdurup, sıcak meltemler estirebilir misin, Hırçın dalgaları dinginletip, denizi uyutabilir misin, Kapkara bulutları silip, güneşin rengini çizebilir misin, Ya yıldızları toplayıp, gözlerime akıtabilir misin? Söyle yalnızlığım söyle Sen kimsin? Hadi, durma söyle! Sen kimsin? Yoksa sen ölümüme sebep misin? |
Sen hiç aşk acısı çektin mi?
Sesini duyunca ağlayıp, Yüzünü gördüğünde kahroldun mu hiç? Herkesten sakındığın İstesende bırakamadığın, Bırakıp gitti mi seni hiç? Ateşlere attı mı yüreğini? Bulmak için dolaştın mı ateşler arasında.... Sen hiç aşk acısı çektin mi? Senin yüreğinide ateşlere atan oldu mu hiç? |
NAN GİBİ
Ve gözlerin gelir geçer içimden Su içerken sen,sokulurken akşam kızıllığına Ekmeği bölerken, yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan Unutmak kolay sanmışsa şarkılar, şiirler yalan yazmışsa ayrılığı Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını. An gibi aklımdasın. Gelir geçer gemiler, belki sende geçersin diye Bir kumru konar her sabah pencereye Bir miladı taşır gece bir yıldız Soğuk olur, üşürsün ya adam akıllı Hani sarılırsın kendine hani aklın karışır Bu bir divaneliktir. Gönül aha alışır. Ömrüm bitse ne çıkar. Can gibi aklımdasın. Gündür bu geçer gider. Belki bir şey kalmaz sanırsın Yani bir sabah uyandığında ne hayatın tortusu ne kokusu alışmışlığın Her şey başka olacaktır. Başka bir otobüs başka bir gazete Resimlerden silinecek yüzün belki de Ne adın ne sanın. Bir şafak vakti açınca gözlerini bir merhabayla Yeniden kurulacak dünya. Ve sen her şafak tan gibi aklımdasın. Bazen bir şey geçer içinden insanın En ücra yerlerinden, cesaret gibi bir şey Nolucak işte kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel Fasulyenin tadı yoksa, şarkılar yakmıyorsa içini Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa Aşık olmayı beceremiyorsa İzzet Günay, mahallenin en güzel kızına Denizin tuzu yalnızlığın bahanesi yoksa, Bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına Zannetme ki ölmek zor, ölmek kolay, kolayda, Kan gibi aklımdasın. Bu da geçer Her sabah kanayacak değil ya Bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın Birazda helvası bizim bakkalın Senden ayırdığım üç beş zeytin, otururum sofraya Her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın Bende unuturum, nasıl unutulursa sana susuzluğum, Ve nasıl becerdiysem kahrolmayı öyle unuturum. Ekmek gibi, nan gibi aklımdasın. Ve gözlerin gelir geçer içimden Su içerken sen, sokulurken akşam kızıllığına Ekmeği bölerken, yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan Unutmak kolay sanmışsa şarkılar, şiirler yalan yazmışsa ayrılığı Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını. An gibi aklımdasın. |
ON YEDİ YAŞIMSIN
Sen benim on yedi yaşımsın, deli çağımsın. Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın. İlk cıgaram, ilk ıslığım,ilk kızgınlığım, İlk aldanışımsın. Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim,ilk şiirim, ilk kavgam, Yaşamı ilk fark edişimsin. Sen benim on yedi yaşımsın. Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan, Cebinde iki gazoz parası Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolan. İki film var bu akşam. Birinde Yılmaz Güney oynuyor, Birinde Fikret Hakan. Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plakta, rüyadır gördüğüm bütün ümitler, Gözlerin aklımı perişan eyler. Aşk masalından şarkılar söyler. Beni hülyalara salan gözlerin. Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan. Bir külah çekirdeği, mangal gibi yüreği var. Sen benim on yedi yaşımsın, deli çağımsın. Aynaya ilk bakışım, babamla ilk kavgam evden ilk kaçışımsın. Serçeleri sevdimse senden, minibüslerde muavinlik ettiysem, Bir teselli veri dinlediysem Orhan Gencebay’dan, Emirgan’da çay içtiysem, Tophane de sabahçı kahvelerini öğrendiysem, nerden bildiysem şiirlerini Ümit Yaşar’ın. Pazar sabahları kapının önünden geçtiysem, içimde kıpır kıpır bu son nerden. Sen benim on yedi yaşımsın, Okulu ilk asışım, ilk kez birine gümüş kolye alışımsın. Sen benim ilk sakarlığım, ilk tuhaflığım ilk yakalanışımsın. Sen benim on yedi yaşımsın. Mahallenin delikanlısı elleri ceplerinde, dudağında ıslığı, başında kavak yelleri. Şarkılar mırıldanıyor. Zalimin zulmü varsa sevenin Allah’ı var yeni çalıyor 45’lik plaklarda. Hayri Şahin ortalığı kavuruyor. Mahallenin delikanlısı, cebinde iki gazoz parası, yüreğinde garip bir pıtırtı. Alışmaya çalışıyor, sana alışmaya. Akşamları işportaya çıkıyor, bi defter bi kalem bide çakı alana aynayı bedavadan veriyor. Yani günler geçiyor on yedi yaşımın bütün tadıyla. Sen benim on yedi yaşımsın, deli çağımsın. İlk maça gidişim, Cemil Turan’ı ilk seyredişim, ilk sevincimsin. Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme, öyle güvendiğimsin. Sabahları eskici geçiyor kapıdan karşı komşu Nafile teyze bakkaldan ekmek istiyor. Çocuklar top kovalıyor mahallenin arsasında. Bi bakıyorum cama da iki güvercin konuyor iyimi, Her şey güzel oluyor. Bu hengame nasıl yakışıyorsa İstanbul’a, Bana da aşk öyle yakışıyor. Anam koş kapa diyor muslukları, üç gündür akmayan sular geliyor. Ben on yedi yaşındayım, hayat benden yana duruyor. Sen benim on yedi yaşımsın, deli çağımsın. Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın. İlk cıgaram, ilk ıslığım,ilk kızgınlığım, İlk aldanışımsın. Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim,ilk şiirim, ilk kavgam, Yaşamı ilk fark edişimsin. Sen benim on yedi yaşımsın, Sen benim, sen benim, sen benimsin. Sen benim her şeyimsin. |
VUR BİTSİN
Orada, masanın üzerinde bir resim, ikimiz denize karşı durmuşuz Üsküdar’da, Saçlarımızın üzerinde martılar, gözlerimizde acemi bir aşk ve biraz umut Ve tuhaf ve çocuksu bir mutluluk, Senin sırtında sarı yağmurluğun, Kadıköy’de ucuzluktan almışız. Bende o siyah kazak, hani bir kedi gibi sokulduğun Şubat ve yağmur yağıyormuş meğerse ıslatan her tarafımızı Orada,masanın üstünde bir resim. Yak, bitsin. Orada, kapının arkasında bir yazı, seviyoruz yazmışız birlikte Harfler nasıl titremiş meğer ellerimizde. Bir pazartesi akşamı ben eve dönünce Bütün acımasızlığını hayatın ve anlamsızlığını unutup sarılınca boynuna Tutup öyle yazmışız nerden estiyse. Hep gülüşün, hep sıcaklığın sinmiş harflere Ne yaptığın çorbanın, ne pilavın tadı. Sobayı yakmayı unutmuşuz ne gam Senin çiğdemler açmış yüzünde sıcaklığın Orada, kapının arkasında bir yazı. Sil, bitsin Orada, sehpanın üstünde iki bardak, senin demlediğin çayı içmişiz birlikte Nasılda dalgamızı geçmişiz dünyanın bütün dertleriyle Umudu sürmüşüz ortaya, kocaman yüreklerimizi bilemişiz onca kahıra Bir masalmış, bir yalanmış gibi korkmuşuz Sıkı sıkıya yaslanmışız bahtımızın kara yıldızına Ben tek sen üç şeker atmışsın filiz çayımıza Sonra açıp perdeyi gökyüzünden bir dilek tutmuşuz Mehtap gülümsemiş deli yürek çocukluğumuza Orada, sehpanın üstünde iki bardak. Kır, bitsin. Orada, odaya saçılmış küçük hatıralar, ne yana dönsem senden bir parça bir şey Evet, küçük şeyler belki, biraz dalgınlığın, belki minik kızgınlığın, Belki bir gülüşün uluorta, böreğin altını yakışın, düğmemi dikerken iğneyi eline batırışın Ve saçların, kan gülleri taktığın, beni mahpus bıraktığın saçların Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Hep o kanepede oturmuşluğun Şu senin küçük yastığın, şu eşarbın, şu beni paramparça eden gözlerinin yankısı İşte şu bir Haziran akşamı gitmek için ayaklanışın Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Orada, odaya saçılmış küçük hatıralar. Git, bitsin. Orada, ayaklarının dibinde bir adam, adam bütün adamlığını dökmüş önüne Öyle kaç gün yada kaç gece ayaklarının dibinde Öyle kolay mı, öyle kolay gitmek Her şeyi bu İstanbul’u, o sevdiğin adaların kokusunu, mısır çarşısını Eminönü’nün balık ekmeğini, Beyoğlu’nun sinema salonlarını Birlikte beklediğimiz 28 numarayı unutmak öyle kolay mı Öyle kolay. Orada, ayaklarının dibinde bir adam. Kov, gitsin. Orada, çekmecede yediotuzbeş bir silah, babadan kalma Hani bir bayramda saydırmışız havaya Sen biraz ürkek sokulmuşsun omzuma Kuşlar havalanmış, bütün kuşları İstanbul’un Giderken galiba bir beni, bir bunu unutmuşsun Orada, yediotuzbeş bir silah Burada zaten öldürdüğün bir yürek. Vur, bitsin. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:31 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.