![]() |
YEMEKTEN SONRA MI?
Doktor hastasını muayene ettik ten sonra saptadığı perhiz programı nı yazıyormuş: — Sabahları bir dilim ekmekle yüz gram beyaz peynir. Öğleyin bi raz salata ve haşlama et. Akşamları bir dilim ekmek, yağsız süt ve bol meyve yiyeceksiniz... Hasta: — Peki doktor bey, bu yazdırdıklarınızı yemekten sonra mı yiyeceğim yoksa yemekten önce mi? NİÇİN HAPSEDİLMİŞLER? Bir komünist Sovyet cezaevinde, 3 mahkûm arala rında konuşuyorlardı: Birinci mahkûm üzüntülü bir ses le: — Ben işime geç geldiğim için hapsedildim, dedi. İkinci mahkûm hapis gerekçesine şöyle açıkladı: — Ben ise, işime erken geldiğim için hapsedildim. Bir kapitalist casusu ancak işine erken gelir, dediler. Üçüncü mahkum da şöyle konuştu. — Ben de işime tam vaktinde geldiğim için hapse dildim. Beni de, bir kapitalist saati taşımakla suçladılar. |
AKIL
Temel birgün Dursun'a balık kılçığı yemenin insanın kafasını çalıştırdığını söylemiş. Bu habere sevinen Dursun yanına Temel'i de alarak hemen bir balık lokantasına gitmiş. Az sonra gelen balıkların etini Te mel, kılçıklarını Dursun yemiş. BöylecĞ üç porsiyon balık tü ketildikten sonra Dursun hesa bı ödemiş ve dışarıya çıkmışlar. Yolda bir ara Dursun: Baa bak Temel. Sen galiba kazuklayisen beni..? Temel gülerek cevap vermiş. Bak, gördün mü? Kafan çalışmaya başladı bi- le..? |
DOĞRU SÖZE NE DENİR?
Hastayı ameliyathaneye götürüyorlarmış. Sedyenin başucunda yürümekte olan operatör bir ara hastanın ku lağına eğilmiş: — Bakın beyfendi, size yalan söyleyecek değilim. Si ze yapacağım bu ameliyatın başarı şansı yok denecek kadar az. Ne olur ne olmaz, size şimdiden soruyorum, son olarak size bir yardımım dokunabilirse, çekinmeden söyleyebilirsiniz, demiş. Hastanın gözleri faltaşı gibi açılmış: — Evet doktor bey. Lütfen buradan kalkmama ve gi yinmeme yardım eder misiniz? |
TEŞEKKÜR
Adam, hızlı hızlı merdivenleri tırmanıp doktorun yanma geldi. — Teşekkür ederim doktor bey, tedavinizden çok memnun kaldım, dedi. — Ama siz benim hastam de ğilsiniz ki. Adam güldü: — Haklısınız doktor bey. Amcam sizin hastanızdı. Ve şimdi tüm serveti bana kaldı... ADALETLİ PAYLAŞIM Güngörmüş, yaşlı ve tecrübeli bir adamdan, iki kar deş arasında, babalarından kalan malı âdilâne şekilde paylaştırmasını istemişlerdi. i Yaşlı adam şu formülü tavsiye etti: — Kardeşlerden biri malı mülkü ikiye ayırsın. Öteki kardeşe de seçme hakkı verilsin. Gerçekten de akıllıca bir öneri değil mi? |
OLEY
Temel, İspanya'da boğa güreşlerine gitmiş. Kalabalık bir seyirci toplulu- Vğu varmış. Herkes matadorun hare ketlerine hep bir ağızdan "Oleeey! Oleeey!" diye bağırıyormuş, ama Temel onlar sustuktan sonra tek başına Oleeey! Oleeey! diyormuş, Yanındaki İspanyol merak etmiş: — Kardeşim niye bizimle beraber bağırmıyorsun da, tek başına "Oley" diyorsun? Temel: — Uşağum, ben boğayı destekliyorum, demiş. |
OTOBÜS
Temel ile Dursun otobüsle İstanbul'a gidiyorlardı. Yolun yarısına gelince şoför: — Sayın yolcular, şanzıman bozuldu bir saat mo la veriyoruz.. Temel sordu: — Yahu Dursun, bu şanzıman nedir? — Ha şu vites var ya, işte oni çalıştıran alettir. Temel sinirlendi: — Ben onun bozulacağını baştan anlamıştım. Şo för ha bire onunla oynuyordu... |
KÖTÜ HABER
— Sabahın bu erken saatinde sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim, dedi doktor telefonda hastasına. "Ama tahlil sonuçlarınızı aldım ve size verecek çok önemli haberlerim var. Kötü haberle mi başlayayım, yoksa çok kötü haberle mi? — Kötüsüyle başlayın doktor, dedi hasta sinirli bir sesle. Şey, dedi doktor. Teşhisime göre yirmi dört saat ömrünüz kaldı. Zavallı hasta donup kaldı. Sonra biraz gücünü toplayıp sordu: Peki çok kötü olan haber ne? Size dün haber verecektim, ama telefonunuz ce vap vermiyordu. |
ALDATMIŞ
Kahveye iriyarı, öfkeli bir adam girdi; olanca sesiyle bağırdı: — Ahmet kim? Kimse ağzını açmadı. Gelen adam bir daha bağırdı: — Ahmet hanginiz? Çabuk karşı ma çıksın! Sonunda ufak tefek, çelimsiz biri yerinden kalktı: — Benim. Kabadayı, yumruklarım sıkıp onun üstüne atıldı, pestilini çıkanncaya kadar dövdü. Kahvedekiler yerlerinden kımıldamıyorlar, neredeyse soluk bile almıyor lardı. Kabadayı gittikten sonra dayak yiyenin başına üşüş tüler: — Hastaneye götürelim mi? Yerde kanlar içinde yatan adam, bir iki yutkunduktan sonra konuşabildi: — Nasıl kandırdum enayiyu. Benim adım Temel. Amma nasil inandırdum oni!.. |
EVİN YOLU
Neyzen Tevfık, Aksaray'da bir ev kiralar. Yeni taşındığı sıralar, gece eve dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir. Bir gece, karşısına çıkan bekçiye: — Bekçi baba, der, Neyzen Tevfık buralarda bir yer de oturuyor. Sen evini biliyor musun? Bekçi, "bana kül yutturamazsın" dercesine bakıp ce vap verir: Neyzen Tevfik sensin, a beyim. Ben sana Neyzen Tevfik ben miyim? diye sorma dım ki... Neyzen Tevfik'in evini sordum! |
BİLGİSİZLİĞİN SONU
Gençliğinde din bilgisi alamamış, cahil fakat iyi ni yetli bir kişi, hayli yaşlan dıktan sonra, durumundan pişman olarak din dersi almaya başlamış. Bir caminin imamı ona din dersi vermeyi kabul etmiş. Adam 40 ya şından sonra başlamış sıfırdan öğrenmeye. Ama daha ilk günlerde Subaşı'nın dikkatini çekmiş. Subaşı şehrin emniyet ve huzurundan sorumlu ya... Osmanlı Devleti zamanında bunlar sokakları kontrol eder, şüpheli gördükleri insanları sorguya çekerler. Köyden yeni gelmiş, henüz şehre alışamamış bu garip adam da dikkati çekmiş ve yakalanmış... Subaşı'nın hu zuruna çıkınca da büsbütün şaşırıp abuk sabuk konuşmaya ba,şlamış. Subaşı hiddetle çıkışmış adama: — Sen Müslüman mısın? Adam şaşkınlık ve korku içinde, biraz da bu işin so nunu düşünerek aklı dağınık bir halde cevap vermiş: Müslümamm. Müslümamm olur mu? Müslümamm elhamdülil lah, diyeceksin be adam... Müslüman olduğundan dola yı Allah'a şükretmek yok mu? diyerek daha bir kızmış ve biraz fazlaca da şüphelenmeye başlamış. Adam bu kadar basit bir şeyi bilmiyor, var bunda bir bit yeniği demiş... Madem Müslümamm diyorsun. Söyle bakalım İs lâm'ın şartı kaçtır? Adam, herhalde dinlediği hikâyelerin ve masalların da etkisiyle şaşırarak: — Kırktır efendim, demiş. Subaşı'nın hiddeti son haddine çıkmış ve demiş ki: — Bu adam galiba bizi aldatıyor. Müslümamm dedi ama, daha onun şartının kaç olduğunu bile bilmiyor. Yatırın falakaya... Adamı falakaya yatırmışlar. Tabanının altına ver et mişler sopayı. Kalktığında ayaklarının üzerine basacak hali yokmuş. Şiddetli bir acıyla kıvranarak ve topallaya rak, iki gözü iki çeşme ders almaya başladığı camiyi bulmuş.. Hoca onu bu perişan vaziyette görünce: Bu ne hâl? diye sormuş. Adam başına gelenleri anlatmış, Ah hocam, demiş. İslâm'ın şartını sordular. , Hoca atılmış birden: Beştir deseydin keşke... Aman hocam, demiş adam. Hiç beş der miyim? Ben 40 dediğim halde bu kadar dövdüler. Bir de Allah korusun, beş deseydim, öldürürlerdi herhalde... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:53 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.