www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Adult eski arşiv (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=376)
-   -   Naime Erlaçin (https://www.cakal.net/showthread.php?t=135142)

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:17 AM

Işık 2

“ah sevgili gölge
benim misin sahiden”*

iyi bir duygu anlaşmak
anlaşılmak

konuşmak yazmak
olmasa olur
cümle gereksiz
sözcük de
harf imlemek kafi
ışıldak kondurur tene
beyazda iz bırakmak

iyidir ışık
karanlığı anlatır
:
ruhu sürmeleyen sır

gölgeyi yakalamak göğün bağrında
en iyisi

sınırları aşmak
en…


(*) Bejan Matur: “Temmuz Meleği” – Rüzgar Dolu Konaklar, s. 49


(23 Nisan 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

Işık 3

hüzün ağır geliyor kalbe
bu boşluk duygusu
solması goncanın

üşürken yüreğim
soğurken beden
hastayım
ağır kanamalı

yüreği çivileyen sözler
gök delinir de
elbette iner birer birer

yıldızım
şiirden olsun
koynumda uyuturum dizeleri
bir ışık yansın yeter!


(5 Mayıs 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

Işık 4

şiirim
bilinen bilinmeyen
hem uzakta bir ömür boyu
hem yanımda bekleyen

ışığı görünce
sele döner dizeler
nefesim beni karanlıkta terk eder

uzan bana ölüm ve doğum ey!
suskunluğuma yanılma
yaratılışı gizler yılların kuytusunda

tende güllerle danseder dil
kadife ellerle Şehrazad
ıssızda ışık bekler


(17 Mayıs 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

Işıldak

hani derler ya
herkesin bir topuğu var Aşil’den
söylence ne denli gerçek bilinmez
masallar taşıdık sırtımızda
sanki kambur!
yitirildi sadelik ve varsıllık

vurulsa mıydık topuktan
vurulduk mu yoksa
gülümsedi erk işlemez garip sinsice
zayıflıktı susmasının nedeni ve yoksulluk
korumadı korunmaya değmezi
aldanmadı topuğuna Aşil’in

biz
bezirgan

hesabına düştük aşkın hesap bilmeden
ağır vaka idik defterde
hayal göllerinde mayalar tuttuk

bir kez kırılınca ayna
ne yapılabilirdi yazmaktan başka!

biz rüzgara tutsak fırıldak
gariban
deniz fenerinde ışıldak!


(12 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

İçimdeki Çocuğu Arıyorum

yüreğimde bir çocuk vardı benim
özenle gizlemiştim oraya
korurdu canımı örselenmekten
yaşamca hırpalanıp berelenmekten

belli ki yeni doğmuş taptazeydi
yüzünde masum gülücükler
bakışları bayramlık giysiler
uzanırdı pamuk elleri bana doğru
ellerinde fesleğen kokusu olurdu

ürkerdi bazen
korkardı
bedenime sarılırken titreyerek
saf gözlerde ipeksi yaşlarla
ürpererek
yakardı yüreğimi derinden

kim gömdü o çocuğu boşluğa
ve yokluğa
dönmemecesine
kim çaldı onu benden
kim vurdu kahpe bir kurşunla
kim gerdi benim ruhumu
tarih kadar eski bu çarmıha

biline ki içimdeki çocuğu arıyorum
şairlerim aklınızda bulunsun
giden çocuk değildir uyanın
giden biziz

benden söylemesi
haberiniz olsun!


(04 Nisan 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

İçimize Vuruyor Sıcak!

soluyor akasya düşler
ağlayarak kuruyor ilk yaprak

hüzün kaynıyor kanımızda
zifir akşamlarda geceye asılıyor tozlu hayaller
acı bir rüzgar savruluyor potasında beynin
çölleşiyor yaşam giderayak

yeniden sorguluyoruz hayatı
günahları bizde gizli gök kubbenin
sıkı sahiplenin ateşinizi ey tanrılar!
varoluş doğurganlığında taptaze bir diriliş isteriz
ve kendimizde rehin kaldık
bunca köprüyü yıkarak

fidye ödenmeyecek!
önce ölüm
sonra dirim
çekilecek bu ip

kan asi
yürek ahraz
kanımız koyu
kanımız buz
içimize vuruyor sıcak!


(24 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

İçinden Cehennem Geçer

ne zaman çiçeğe durduğunda
yel değse badem ağacına
bir kasırga göçer yüreğime
zamansız çalınsa kapılar
canhıraş feryatlarla
bütün manolyalar pıtrağa döner

ne zaman kara bir deliğe çekilse şair
kartal gözlü infazcılar elinde
hükmünü aşsa sözler
sirene benzer kalbimdeki cayırtı
dizelerim küser

tutunmalıydım oysa baharın ipine
yeniden doğuşu yazmalıydım
-çil çil göveren sevdaları-
olmuyor işte!
burulurum böyle zamanlarda
sehere gece düşer
gündüze keder

hırsızları var oyunların
yeraltında ölüm üretir nifaktan
adları Hades* olmasın sakın!
ademden kan çiçekleri
havvadan
siyah libaslar biçer

ne zaman acılı bir rüzgar esse buralarda
suskun bir şiire döşenir yolum

içinden cehennem geçer…



(*) Hades – Cehennem ve karanlık yeraltı aleminin tanrısı.


(8 Nisan 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

İçinden Çıkılmaz Kentler

kimileri bir kenti ziyaret eder ara sıra
kimileri asla çıkamaz ordan
“yazı, kışı, envai çeşit derdiyle gelsin” der
ne gelirse!

ölümsüzdür sevgi kimilerinde

acı da ayrılık gibi
aşırılır dibi delik kovalardan
dayancını sevdalı bir çift gözden alan
kalbin tutkuya adanmış bakracına

bütün sokakları benim bu kentin
kirli temiz bütün sokakları!


(13 Ağustos 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

İHANET Nereye Düşer? ...

kimisi güç kuşanır
kimisi düş
kimi dişiliğini
kimi erkekliği
-at avrat silah- diyerek

ihanet nereye düşer peki
sorulmaz cehennem zebanisinden
ademoğlu sabıkalıyken ihanetten!

biter sorgu sual aşk indiğinde
beyazdan erguvana her bir dönüşte
geç saat yokuşlarında suskun
çığlıklar yükselir gülün dikeninden
silah susar
mengene sıkışır
yalnızca tuzaklara düşülür
düşülür süngülenircesine

kara yele vurduğunda gece
tutuşan kıyamettir artık
sunturlu bir sevdadır yapışan
ve fışkıran yürek çeperlerinden
tanrının kutsal emaneti bu
azgındır yağmur bereketinden!

ihanet nereye düşer peki
sorulmaz mahşerin dört atlısından
aşkın küheylanı yazılmamış kitapta

yoksa sadakatten mi sorulur?
sorulur elbet!
yürekliler gezegeninde
ancak yüreğin kuşanıldığı yerden!

ihanet mahşerin beşinci atlısı...


(02 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

İki Masa (Yorum)

Bölgemizdeki sorunlar yeterince ciddiydi zaten. Yıllardır kanayan Kıbrıs sorunsalı, Filistin-İsrail çıkmazı; topraklarımızda yuvalanan, dışarıdan beslenen dipsiz terör ve burnumuzun dibinde göz göre göre desteklenen yapılanma hareketleri konusunda en ufak bir ilerleme kaydedememişken; ayrıca dört bir yanımız ateşle çevriliyken başımıza bir de Irak derdi sarıldı. Her zamanki gibi katlanmaya, yeniden kurulmakta olan dünya dengelere uyum sağlamaya çalıştık.

Üzülerek söylüyorum; bize dayatılan koşulları sorgusuz sualsiz kabullendik. Üstelik susarak her şeyin yolunda gideceğini düşünen yöneticiler seçmiştik kendimize. Kapı komşumuz İran tüm dünyaya tek başına kafa tutarken basit bir sınır ötesi harekâtını dahi göze alamadık. “İcazet alma” anlayışıyla her geçen gün bölgedeki üstünlüğümüzü biraz daha yitiriyorduk. Ebu Garip, Guantanamo, Samarra, Felluce, Gazze ve daha niceleri yanıyor, yıkılıyor, telef oluyordu. Ve biz susuyorduk…

Bu ülkenin aydınları, AB’ye alkış tutmaktan, kilitli kapılar önünde kendilerini aşağılatırken mazoşistçe bir haz duymaktan ve birilerine Nobel ödülü yollarını açmaktan başka ne işe yarıyor Allah aşkınıza!

Bir oyun kurallarına göre oynanır. Ancak oyuncu olmak kaydıyla! Oyun için bir de masa şart. Şu masayı adam gibi kuralım diyorum artık!

“Novus Ordo Seclorum” projesi (“yenidünya düzeni”) coğrafyamızda, bizim geleceğimizi de hiçe sayarak, bildiği gibi at koşturuyor. Ve öyle görülüyor ki, koşturmaya da devam edecek. Dikkatinizi çekerim, sular bulanmadan önce 20 dolarlarda seyreden petrol fiyatı 75 dolara fırladı ki batı ekonomisi bu kaynağa kan gibi muhtaç. Elbette alternatif çözümler üretebilir ve üretiyor da ama maliyeti düşürmek için zamana ihtiyacı var.

Bu durumdan çıkan sonuçlar yalnızca piyasa ve kur dalgalanmaları olmayacaktır. İşin o kısmı ülke ekonomisini biraz daha yaralayacak olan ikincil (seconder) etkilerdir. Tıpkı ihracat - tarımsal ve sınaî üretim - turizm gibi servis sektörlerinin derinden sarsılması, işsizlik oranlarının yükselmesi, sürekli artacak olan sosyal rahatsızlıklar gibi… Ancak daha da önemlisi, batı dünyası ve neo-con zihniyeti bu fiyat artışı karşısında kesin bir sonuç almak isteyecek, bölgeyi yeniden şekillendirecektir. Dolayısıyla tüm coğrafyayı bütünüyle kontrol altına almaya çalışacaktır…

Manzara şimdilik böyle görünüyor. Bu demektir ki, bir başka masa daha kurulmuştur! Karar masası… Kader masası! O halde, okkanın altına gitmemek için, ne yapıp edip o masada da yerimizi almanın bir yolunu mutlaka bulmalıyız. Ve kendi gücümüzle!

Ödünç alınmış, icazetli bir kudretle hiçbir gelecek şekillendirilemez!

Güç dediğimiz olgu sadece özünden kaynaklanır. Kendimize dönmenin ve onu yeniden keşfetmenin zamanıdır şimdi.

Aydın sorumluluğum böyle buyuruyor ey milletim!


(19 Temmuz 2006)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:18 AM

İksir

kendine sağır değilse kulak
susmak çare değil içine
şiirin üryan dilinden akar
iksirdir
sözdeki son damla kan

saklarım dilimi
kurumaz hiç
karanlığa mühürlenir dudak

yanardağ mıhlarım kekre saatlere
güneşi öpmek var yolun sonunda
sularım çölleri
buğulanır serap
erilliğine çözülür şafak

altı üstü vedia tenimin
dudağım tuz
tenim cerahat

nasıl üşündüğünü bilirim artık!

durma şifreyi ver
çözülmek için değil miydi alfabeler!
sur dibine as bütün ilamları
dilimin ıslaklığı sensin unutma
taşa süzülsün tuzum usul usul
ihya olsun kente istilacı girişler

sevdayı ezberlet bana!


(5 Kasım 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İlk Taş!

şımartır
övgünün fazlası
eleştiri hak
yargılama yasak
istihza
nahak

ilk taşı atacağın gün çık ortaya

demedi deme
nush ile uslanmaya bak!

ölçüye vurursa hesap
ola ki diyorum hani
karışılmaz sözün adil tartısına
dengeyi bulur terazi önünde sonunda

miyarı bozuksa kelamın
hiç düşünme
kaldır at!


(28 Mayıs 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İmza

kaderiydi rahmine sığınmak döllerken taze bir can
ve sürgit döllemek kendini
özgürlük arardı aşkın sesinde
Nuh tufanından beri bir ağaç gölgesinde
mevsimleri beklerdi sevginin nefesinde

adı: kadın!

dedi:
-doğum kanıksanmış bir süreç
sen 'bilinmezim'i çıkar ortaya
çöz dolaşıklarımı ey sevgili
silbaştan doku
keşfet beni!

bırak yansın ellerim
dağılsın saçlarım
bir sonraki tufana dek sen okşa
tutuşsun tenim

bedenim aşka adansın
yağsın üstüme göğün saltanatı
silinmiş bir kayıt olmasın adım
dar gelsin gönlüme sığıntılık
çöz beni!
ki eksik doğurmasın kadınlığım

söz!
ihtilal olacağım yüreğine
anla beni
anlamla beni
çünkü adım kadın!

imza:

“kadının”...


(6 Temmuz 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İnci...İnci...İnci...

-Aşkı öğrenmek için sevmek; değerini bilmek içinse çok sevilmiş olmak gerek. Gerçek bir aşkta asla kırgınlık, infial, sitem ve küskünlük olmaz! ... Rüzgarın tozuna karışır gider bu duygular. Geride yalnızca AŞK kalır! - N.Erlaçin


kıyıdan kıyıya süren alabora öncesi
ve sonrası sonsuz serüvende
geminin omurgası eriyene dek
en değerli
“aşk” tutuluyor halen

yosunun kararttığı koyda
tek bir inci tanesi büyüse
bir midyede mesela
adımı yazsalar üstüne

“aşk” deseler

yeter! ...


(5 Kasım 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İNCİR AĞACI'na Mektup

günaydın incir!

sana sadece incir desem kızmazsın değil mi
ağaç deyince kökler ve bağımlılık geliyor da aklıma
o yüzden işte

arala dallarını, bir yer aç gönlünde
___sana geliyorum
minik bir yuva yapacağım kendime
bir şey istemem senden
sıkıca kucaklaman yeter

biliyorum oradaydın hep
kış aylarında kupkuru, sessiz
“hayatta mısın? ” diye sorardım da
“bekliyorum” diye fısıldardın kulağıma:

“baharı bekliyorum, yeşereceğim! ”

ne zaman daralsam ağlasam
ne zaman başımı çevirip baksam
yapayalnız ve oradaydın daima
baharını beklerdin durmadan

işte mayıs!
bahar bir çılgın aşık olmuş dışarıda
tüm ağaçları dolaştım geldim
dağ tepe ova bayır
görmedim bir benzerini
çiçek açmadan meyve veren senin gibi bir tanesini

biliyor musun kolay incinirim ben
kolay parçalanmaz yüreğim ama çabuk üzülür
yürek deyip geçme sakın!
bakma el kadar olduğuna
içinde kainat biriktiririm

üzülünce uçarım hep
hani bir kuş oldum ya geçenlerde
____bir minik serçe
uçmalardayım yine

o halde aç gözlerini bekle
kolla beni sana geldiğimde
yapraklarınla sarmala sımsıkı
yuvamı yapacağım dallarında
binbir gece masallarındaki gibi aşkı anlatacağım sana

yapmasam da olur
sen yerimi aç bekle
ve bil yolda olduğumu

ben mi ne isterim
bir tek “hoş geldin” demen yeter!


(21 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İnsan Biriktiren

şu acayip tutkumdan
sanırım hiç söz etmedim size
insan biriktiririm ben!

olsaydı bir yolu eğer
neler yapmazdım neler
güzellikler toplardım birer birer
kiminden gönül gözü sadakat
kiminden ince duygular alırdım
kah akıl, kah güç, kah tatlı dil
çoğu kez de güven veren sevgiler

olsaydı bir yolu eğer
neler yapmazdım neler!

bakarsınız döner şansım
karılır hamur tutturulur da kıvam
sevmeyi anlatırım bir güzel
anlamayı ve anlaşmayı sessizce
insan gibi insanca
insan suretinde

saklı tutuyorum umudu
bekliyorum biriktirirken
bir işim de bu:
insan biriktiririm ben


(20 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İNSAN VE KARMAŞA (Düz Yazı)

Duygu ve düşünceler her zaman asude bir nehirde seyretmiyor ne yazık ki. Karmaşa bizim içimizde dışımızda her yerde... Kimi zaman öyle bir kepçelenip karıştırılıyoruz ki, kendimizi tanımakta güçlük çekiyoruz adeta. Zekamız durumu kavramaya çalışırken, akıl isyan ediyor. Sezgiler yanılıyor, düşünce rotasından çıkıyor. Bilinçdışı bilinci istila ederken iplerin elimizden kurtulduğunu görüyor ve durumu yalnızca izlemekle kalıyoruz...

Sadece ukalalar her etkeni denetim altında tuttuklarını iddia ederler. Mutlak denetim diye bir şey yoktur. Olsaydı eğer, hayat monotonlaşmaz mıydı zaten? En azından pek çok ara rengini yitirirdi. Karmaşaya yatkın olmak da bir tür meziyettir çünkü yaratıcılığın kaynağıdır o; aynı zamanda doğurganlığın ta kendisi ve sanatın süt annesi. Çözüm karmaşadan fayda çıkarmayı bilmekte yatar.

Son zamanlarda bir modadır gidiyor.”Ben seni seviyorum. Sen önce kendini, sonra dünyayı sev. Elini sevgiye uzat, sana uzanan eli tut” falan feşmekan! Böyle şey olur mu hiç? Ben neden 4 yaşındaki çocuğa tecavüz edip öldüren; kurban keseceğim diye bir canlının ayaklarını vahşice doğrayan adamı sevmek zorunda olayım ki? Öncelikle aklım, sonra da değerlerim isyan eder böylesi bir saçmalığa. Alın size binlerce karmaşa nedeninden bir tanesi!

Kafam karışıyor ve huzursuz oluyorsam eğer, ilkel bir tepki gösterir ve isyan ederim; sözgelimi kabalaşır, mesela adam dövmeye kalkışırım. Veya sorunu çözümleme yolları ararım. Bunları yapmamayı seçmişsem eğer, koyun gibi boynumu eğer, katlanır ve o zaman da karmaşadan uzak durmuş olurum. Bu son durumda yarar nedir peki? Kocaman bir 'sıfır' sadece. Öteki seçeneklerin hiç değilse “eksi” ve “artı”ları vardı.

Ne yapmalıyım o halde?

Ne 'kötü çocuk', ne 'uyumlu çocuk', ne de 'tepkisiz çocuk' uymadı bana diyorsanız eğer, huzursuzluğun kaynağı olan negatif enerjiyi olumluya çevirmeye ne dersiniz? Çatlatın tohumunuzu ve şarkınızı söylemeye başlayın derhal. Şiir mi yazıyorsunuz; resim mi yapıyor veya fotoğraf mı çekmekten hoşlanıyorsunuz; bir yerlere protesto yazıları mı gönderiyorsunuz, elinizden ne geliyorsa onu yapmaya koyulun hemen. Her çözüm yolunun toplumsal sorunlara yararı yoktur elbet ama sizin uğradığınız zararı asgariye indirir. Üretmek en iyi ilaçtır bazı durumlarda.Ve belki bir gün ürettiklerinizin güzelliği bilincinize bilinç katar ve başkalarına da yararlı olmayı öğrenirsiniz. Böylece gönül gözünüz ve gönül kapılarınız açılır, ufkunuz genişler. At gözlüklerinden kurtulmuş olursunuz sonuçta…

Karmaşayı hafifseme, küçümseme, görmezden gelme ve alaycı bir tavır takınma ise sizi dar koridorlara hapsedip bırakır sadece. O noktada manevra alanınızın küçüklüğü, sıkışmışlığınız görünmez olur artık gözünüze. Kaçışların en kolayıdır bu... Kaçanlar genellikle başkalarını aşağılamaktan kendilerini eleştirmeye vakit bulamazlar. Onlar en güçsüzlerdir daima. Kocaman bir evde uyku tulumunda büzülüp uyuyanlardır kaçanlar…

Sözlerim bir tür öğreti veya nasihat değil kuşkusuz. Ben kendi deneyimlerimi anlatıyordum sizlere. “Siz” derken “ben” demek istiyordum aslında.

İnsan yanarak pişiyor dostlar. Musibetle yani…
Sevin karmaşayı ne olur.

Biraz ateşten zarar gelmez!


(15 Mayıs 2003) - 'Gençler İçin Denemeler' dosyasından...

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İnsanız Biz!

ilk ve son yolculuk bu sancılı köprülerinde düş'ün
bir kıyıdan ötekine kutsanmak
ırmağın iki yakasında gizlice

ileriye bakıyorum
“hiç” var ötesi yok
varla yok arası tutunacak yeri kalmadı aklın
unutkanlıktan yana
infazdan karanlık surlarda atlılar koşturuyorum
terk’ten cezalı virane uğraklarda

köprü altlarında ben!

nisyan ile doğduk, biliyoruz insanız biz!
tohum gölgeye döl vermezken hangi yazları sorarsın
bütün baharlar kışa dönüşmüşken
ayrılık birikiyor gezgin kalbimde
geçmişe dair
buz kesmiş bir tarihten

insanız ya biz
hızla eskitilmiş bir takvimden masallar mı koşmalıyım şimdi!


(10 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İstiridye

neye yarar inci
insana bırakılan
bir hayal olmaktan başka

nasıl da yalnızdır
kırılgan deniz yosunu

ve istiridyeler

koyu bir inzivada
düş büyütürler


(17 Aralık 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İsyanım Var, İsyanım!

bir türkü yakmalı
salarak akşamın büyülü mavisine
gurbete düşmüşüm yine hüzünden
mesela “acı” yazılmalı

ağlamalı
yıkmalı duvarları
cinayeti vahşeti unutmalı

kan dökmeyi sever kadından doğma
sonra kendi kanında boğulmayı!

yüreğimde isyan var, elleme beni rüzgar!
bırak haykırsın inlesin gönlüm
delirmişim fırtınanın gözünde
yıkıntı izlerini silmekteyim

içimdeki benlerin sayısı çok
fırtınayı aşıp
yüzünde güller açan yeni bir “ben” seçmekteyim


(06 Ağustos 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:19 AM

İtiraflar, İtiraflar

konuşmalı ademoğlu
anlatmalı günahları bir bir
ağlamalı

kalp sancısı diner belki böylece
yoksa unutmalı mı tümden

bir “günah keçisi” yarattık kendimize
elmalara kurguladık öyküleri
“oğuldan oğula geçen”di günah
mirastı babadan

yasaklamıştı Telipinu* kanı
ne çabuk unutuldu boğdurulan şehzade adları!

konuş ademoğlu, sor sorgula
günahtan beli bükülmek nasıl bir şeydir
nasıl verilir hesabı fırınlarda yananın
yakılan köylerdeki çığlıkların

konuş ey rüzgar, anlat!
ne acılar geçti kirpiğinden sevdalıların
iyi bilirsin sen dolaştığın yerleri
vicdanımda kara bir delik büyüyor şimdi
insan yüklüyorum oraya ve suç
yüreğim bağbozumunda

heyhat!
verimsiz bu hasat

duy sesimi ademoğlu itirafımdır
ve mağduriyetim ve hicabım ve isyanım
çünkü insanım!


(*) Mahfi Eğilmez: Anitta’nın Laneti – “Telipinu Fermanı”, ss.49 – 60

(28 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

İyi ki Vardın Şairim! *

ölürken dudaklarından
dizeler ağan
bir adam geliyor gözlerimin önüne
:
“kısrak ol
bir kılıç ol kesen
kabir ol
ölüm ol…”

...derken,

sevgilinin mührünü
ruhunda bir dövme gibi gizleyen
kadının süt beyaz göğsünde
bıkmaksızın
ebedi aşkı inleyen.
menekşe rengi aramıştı maşukun sesinde
nasıl unutulur
Tanrı’ya yakarışları
aşık kalabilmek için dilediğince

üşüyen denizlerden
ayrılığım oluyorsun ey şair!
bulutlara hapsediyor sıcaklığın kar fırtınalarını
inancım yineleniyor aşka ve yaşama dair
canlanıyorum!
bedevi çadırında unutulmuş sahranın
ıssız bir köşesinde

aşkın hüznüne minnet yağdırıyor sesin
bahar yağmuru kadar mucizevi şiirlerde sen
bahar yağmuru kadar
efsunkar tutunurken yüreğime

“ey dostlarım
bıçağın saltanatını reddeden
bir yarayım ben”
diye haykıran bu sesi seviyorum

iyi ki vardın şairim!
iyi ki varsın Kabbani…

.......

(*) Büyük Arap şairi Nizar Kabbani’nin (1923 – 1998) anısına…

(02 Aralık 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

İyi Sakla!

al bunu iyi sakla
beni saklarcasına
bir camdır sana verdiğim
sırrımdan
sır çek o camın arkasına

say ki o sensin
camsan
camsın demektir
bunun ötesi yok!

ayna olmak senin elinde
sırlanınca ayna cam olur ancak

al bunu iyi sakla
beni saklarcasına
durgun bir göldür sana sunduğum
sırlarım yatar derinde
kendini görürsün içine bakınca

su olmalıydık kayadan güçlü
su olmalıydık ayna dilinde
su olmalıydık sır tutan....salt gerçeği yansıtan

sır aynanın içinde...


(22 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

İz

kim yaşayabilir
bir başkasının ölümünü

yalnızca
seven bir kalp belki

bundandır
düşlerimi bırakışım geride
bunca çaba

doğmam bundandır
ilk çığlığı attığım andan beri dünyaya
durmaksızın yenilenişim
kesintisiz
ebesi oluşum kendimin

böyle dedi bilici:

bunca gayret
seven bir kalpte iz bırakmak içindi

tek bile olsa! ...


(8 Mart 2005)


A TRACE

who could live someone else’s death

unless it’s a loving heart
because of this
I left behind my dreams
sparing no effort
so much for nothing…

thus;
the birth of my nascence
is from my first outcry
into this world
rekindling nonstop
continuously
childbearing myself

and so says an apprehender:

for so much effort
is to be printed in a loving heart


even if it is
solely one!
……….


Written by: Naime Erlaçin.
Translated by: Abir Zaki

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

Jilet

söz kargaya
kış bahara düşermiş
mecusi ateşi demek ki dağlara

sarmaya görsün yüreği kuşku
dingin limanlara alabora yazgılar iner
yılandan sinsi olmalıydı oysa uyku!
bihaber kaldıysak kuytu yuvamızda
gulyabanilerce büyüdü kem gözler üçüncü şahıslarda

sessiz yankısında münzevinin derinleşsin diye nazar
sırı keskinleştiriyor aynalar
“kaybetmek kazanmaktır” diyor bir ses
“hiçbir şey göründüğü gibi değil...”

hoş bir ıslık bırakılır kapına bazen
idam çığlığında yalancı yarenliğin
tacirler insan kılığında, işgüzar!

hem tatlı hem acı söylerdi dost
ince bir ders var bize Brutus’tan
:
bırak yol tutsun bilinç
mayalansın dillerin
mutlak galibidir muhkem surlar
soysuz külli cenklerin

hikaye bu ya
dostluğun yordamıyla sonu hayrola!

keskindir aynadaki sır jilet gibi


(10 Mayıs 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

Kaç Metrekare

severim Nisan’ı
baş konuk olur yürek
doğanın düğününe
harcanıyor oysa bu yıl göz göre göre

olsun!
güneşi giyinmiş bir balkonum var
tenim buruşurmuş diyorlar
ne umurum!
feda olsun mihrap güneşin yoluna
döle vurdu ışıkta sardunyalar
uzansam dokunacağım incir ağacına

gönlüm meczup bir çınar
kendine çınar gölgesi arar

kaç metrekare bu balkon
altı üstü beş…desem
yayılır otururum yazın kucağına
kalemim yarenlik eder doğmayı anımsadıkça güneş
ufacık bir yer yeter bana

kaç metrekaredir ki mutluluğun bedeli!



(5 Mayıs 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

Kaç Oktavlık Yaşam

çocukluğumu bıraktığım
uzak kentte üşüyor kalbim
tanıdık bir ağrı yapışıyor yüreğime…

palmiye topluyorum nehir ışıklarından
renksiz bir cibinlikte hapis yeniyetmeliğim
“tel”i buluyor lunaparkta
üzerinden kayarken
çıngıraklı kahkahalarla ilkyazları süslediğim

nerelere göç ettiniz açık hava sinemalarım ey!
gazoz şişelerinden kaçarak
ve buzlu kovalardan ey gafiller!
bir hırsız gibi
sizler de beni terk mi ettiniz

yaz bahçelerinde yitirdiğim
boz alacalı salkım sevinçler badem ağacında kaldı
yeşil yapraklarda unutulan
yeşil tırtıllı ebem kuşağı günlerim

yaşam un ufak şimdi eleğinde zamanın
süzgece takılıyor “geçmiş”
asarak masum günleri kalbime yorgun suretinde güzün
haykırıyor üşüyor titriyorum
hesap ödeniyor!
ağlıyor hüznüm

soyunun utanmayın çıplaklığınızdan
kaç oktavlık yaşamlar sunuldu her birinize
kaç oktavlık bir yaşam seçerdiniz kendinize!


(02 Ekim 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

KAFASI KARIŞIK ADAM (Düz Yazı)

Kafası karışıktı bu adamın. Karıştırmışlar onu. Belki de karışık doğmuştu dünyaya kim bilir. Kaosun düzgün çocuğuydu o...

Amatörce coşkuları severim ben. Gençlik gibidirler. Biraz acemilik; bir hayli naiflik ve masumiyet kokarlar. Tıpkı bu bilgenin masumiyeti gibi. Daha önce de rastlamıştım böylesine. Uzaktan görünce “şıp” diye tanırım onları. Adamın büyüsü burada gizli galiba. Gücü ise sade anlatımından geliyor. Herkes de dil ustası değil ki! O aslında usta olmasına usta da, tıkanan iletişim kanallarını açmak uğruna dilini alabildiğine basitleştiriyor.

Son yıllara dek genelde felsefeye fazla bulaşmamıştım. Fen bölümündeki öğrencilere neden felsefe okutmazlar, hiç anlamam. Şimdilerde ise kimseye okutmuyorlar galiba. Kitap kurduydum ya hani, işte o sıralar kıyısından köşesinden dokunmuşum azıcık. Daha sonra, ilerideki yıllarda bir dolu felsefe kitabı edinmişim. Edinmişim de ne olmuş? Doğru dürüst okuyamamışım hiç birisini. Okumaya başladığımı da bitirememişim zaten. Nasıl okuyacaktım ki? Bir dönem hayatımıza zorla sokulan, hilkat garibesi, uyduruktan, bulmacamsı Türkçe’yi - ki her nedense en çok da felsefeciler benimsemişlerdi - nasıl çözecektim? Yetersiz dil bilgisiyle yabancı bir dilde okumaya çalışmak gibi bir şeydi bu. Üstelik on yedi yaşımda koparılmışım kendi dilimden ve başka bir dilin kucağına atılmışım. Bu arada Türkçe değişmiş; bizim bildiğimiz anadil uçup gitmiş; yerine ise ne olduğunu bir türlü kavrayamadığım, mutasyona uğramış acayip bir şey gelmiş oturmuş. Aynen görmemişin üzerindeki eğreti elbise gibi sırıtıyor... Çaresiz ben de yabancı bir dile tapulanıp kalmışım. Kalmışım da iyi mi olmuş sanki? Bunca yıldır yazıyor ve konuşuyorum güya, ama henüz yarısına bile vakıf değilim. Öyleyse ne oldu bana? Dilsizleştirdiler mi beni?

Kesinlikle öyle, dilsiz kaldım ben!

Bizim bildiğimiz, eski, 'çorba gibi' dilimiz bir hayli zengindi hani. Yarısını kaldırıp atmışlar sözcüklerin; yetmemiş, bazı harfleri değiştirmişler. Çok da önemli olmamakla birlikte, söylemeden geçemeyeceğim; “tesbit” olmuş “tespit”; “nisbet” olmuş “nispet”. “B”lere bu düşmanlık nedendir diye merak ediyor insan doğrusu…

Dil benim geçmişle bağım ve gelecekle aramdaki köprü olmalıydı halbuki. Köprüleri yaka-yıka gidersek eğer, günün birinde salt bilgi çekirdeğine katkıda bulunarak sürdürmek zorunda kalacağımız yaşamımıza kendi ellerimizle son vermiş olmaz mıydık bir anlamda? Çünkü şifreleri bozuyor ve hatta giderek yok ediyorduk. Peki, gençlere düşünmeyi nasıl öğreteceğiz bu durumda? Referans kitapları kalmayacak ki! Zekaları hiç de kıt olmayabilir. Ama aklı kullanmayı; hayal gücü ile beslenmeyi; biriktirip sindirmeyi; sorgulayarak düşünce hamurunun kıvamını tutturmayı öğretmek mümkün olabilecek mi?

Ateşin olmadığı mutfakta yemek pişmez! Dil ise yaşamın ateşidir. Kaliteli yaşam demeliydim belki de. Her şey aslına rücu ettiğine göre, bu gidişle biz de ilkçağın yarı dilsiz insanına dönüşeceğiz herhalde. Düşünerek var olmanın olanaksız olduğu bir çağa yani…Bu arada sanatı, incelikleri, kültürel zenginlikleri, düşünsel sıçramaları ve daha bir çok şeyi tümden yitireceğiz. 'Iskalama' şansımız bile kalmayacak. Var olmayan bir şey ıskalanamaz!

Çorak ve budalaca bir iletişim diline mahkum oluyor çocuklarımız. Köleleşiyorlar. İzliyor ve dinliyorum onları. Zaman zaman ekranlarda eski sözcüklere yapışıyor ve komikleşiyorlar. “Resm-i geçit” yerine “resmiii geçit” deyip yüreğimi kanatıyorlar. Bu yaptığım aydın züppeliği sanılmasın lütfen. Benim içim gerçekten acıyor. Bizim kuşak yarım kalmıştı. Bu gençler ise yoksul. Çoğu birer dil fakiri!

Durmadan aydın sorumluluğundan dem vuruyoruz ya hani, külliyen yalan. Sorumluluk görevini, sorumsuzluk hakkını kullanmaya dönüştürmüş ikiyüzlüleriz hepimiz. Hep birlikte el ele verip kendi geleceğimize kıymışız biz.

Bunları ve daha pek çok şeyi düşünür ve yazarken; acılarımdan yükselen çığlıkları dinlerken, bir kitapçının raflarında apansızın karşıma çıkan bu “kafası karışık adam”ı nasıl kucaklamam ben şimdi? Daha önce adını hiç duymadığım için önünde mahcubiyetle eğildiğim felsefeci bu yazara nasıl teşekkür etmeliyim acaba? Kıyıları seçtiğini söyleyip de hayatın tam ortasında bir nabız gibi gümbürdeyerek atan bu düşünüre nasıl “dünyama hoşgeldin” demeliyim dersiniz? Ve yazılarını okurken aniden içine düştüğüm hava boşluklarını ve yaşadığım türbülansı nasıl anlatmalıyım ona?

Belki de vardır bir yolu; gençlere önermek gibi mesela…

Ahmet İnam’la tanışmak olağanüstü bir deneyimdi. Tanımamak benim ayıbımdı ama orada olduğunu ve bunca yıldır çabaladığını öğrenmiş olmak yüreğime serin sular serpti inanın.

Bence Ahmet İnam’la gençler de tanışmalı. İlk adımda oldukça ağır gelebilecek felsefe kitaplarından önce, incecik bir kitabını öneriyorum. Adı “Hayatımızdaki İnce Şeylere Dair”*. Kolay okunur ve kısa yazılardan oluşmuş tam bir başucu kitabı. Hatta uzunca bir süre çantalarında bile taşıyabilirler. Ben öyle yaptım....

Bu kadar lafı niye ettim ki? Alın, okuyun ve kendinize yepyeni bir pencere açın. İnanın güzel bir öneriydi...

Benim de çorbada tuzum bulunsun biraz!

.........................

*”Hayatımızdaki İnce Şeyler Dair” – Ahmet İnam (Pan Yayıncılık)

(19 Haziran 2003) - 'Gençler İçin Denemeler' dosyasından...

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

Kalbi: CEHENNEM YERİ

bir elinde aşk iksiri
ötekinde nefret zehri
vah ki kalbi
cehennem yeri!

tercihi intihardan yana
ya da cinayet
el değmemiş ruhuyla “yaşamak ne” bilmeden
akşam haresi düşmüş sevda yorgunluğuna
sırtı beli bükülmüş
en zorlu bedellerden

dili ödünç alınmış ağulu bir yılandan
“aşk” koymuş adını
bağrında bebek saklar
akrep misali kendini sokacak sanki
bebeğinin kaderi
ne yazık ki zehirden!

aşk tutuyor elinde
vah ki kalbi
cehennem yeri!


(28 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:20 AM

Kanamak

yorgun garda bir yolculuk

yalnızlık
yol arkadaşı
çocuklara ağlıyorum
masumiyeti yitirdiler
bir kez kaybedilen hani!
utanmalı büyükler
kınıyorum

kenara koy zafer sarhoşluğunu
üstüne basılan hayat böylesi çatırdamadı hiç
her yer yangın yeri
masumiyet yanıyor
göz bebeklerinde karanlığın

beynimde bir gar
avucumda hüzündür ağlayan
söndü ışıklar

siyahı seçtim
ertelendim
siyaha geçtim

kanıyorum!


(04 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Kandil

karanlık saatlere yakıldı kandil
sustu ölüm uğursuz pervanede
yükselirken canhıraş feryat ve sessizlik
söndü gök kubbe yas tutarak o yerde

düşünceli “son” karanlığı izlerken
ölüm imzalanıyordu acıklı bir fermanda
ilk günden yitirilen can haykırışı bu
onikiden vuruldu idam mangasında

hayat cömertti güya
boncuklar dağıtırdı maviden
donatırdı gökyüzünü şen bayramlarca

son kandil mevsimi vurunca damgayı
vakit sus'tadır artık kör alacasında

elveda kandil
elveda ışığım
zaman
ayrılığı vurmakta derinden


(28 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Kaos

körelir gözümüz hamile geceye
o ki kendini dirilten akrep

içimiz kadar çoğalır
içimiz kadar azalırız gün biterken

sabrın tespihine dizilir yankılar
cenge tutuşur iblisimiz vahşetle
akrebin zehrine tastamam
denk düşerken yükümüz

gün ışır
kaosun rahmine sığınırız yeniden

siz
biz
ve akrebimiz


(27 Kasım 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Kapan

alışkanlığa rücu edilir yıldız çekiminde
gök ve kök aynı hamurdan

toprakla
iç ormanı arasında yaşam
bir kapan bazen
kişi hem yem hem fare
doğmayı umar ecel tazeliğiyle

suyu çekilirse ruhun
göğüne tapan
mutlak bir ilkel canlanır derinde

sorarız:
yıldızımız kim?

takınca süngüsünü hani aslına döner ya insan


(4 Ekim 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Kar Bulut ve Suyun Hikayesi

cümle sualler
cümle cevaplar
kar beyazında gizli

denizde noktalanır buzun suya erimesi
yankının özenle gizlendiği tepeler
vadiye sığınmış suskun göllerde belki
bir dağ yamacından süzülüp ürkerek
üstüne yürüyen o mağrur dağı
sever gibi

suya hep hasret toprak
bulut mahzun
bulut utangaç
bulut biraz da korkak!

kaçınılmaz yazgısı
suyla toprağı kavuşturmak
bunca yük var sırtında
ne kadar hafif oysa
nazım bir ıssızlıkta kanatlanıp
ak günlere hükmederek şafak vakti
taze bir gebeliğe uyanmaktır eylemi
yaşam döngüsünde yüklendiği en keskin anlam
en berrak

aktın
yürüdün
dondun
bir yolculuk hikayesi bu
varoluşu ondan sorgula ey insanoğlu!

kar beyazında bekler cümle cevaplar
tüm hallerin orada ve içinde gizli
hiçbir son istemez seni buluttan gayrı

çünkü yakışmazsın ölüme!


(30 Ocak 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Kar ve…

sevdasarısı bir yalnızlık üşüttüm göz bebeklerimde
düşler
karayelde döllenen imbat
yüzüm ödünç geçmiş mevsimlerden
vazgeçilmezdi sevmek kıyamet kadar

içerisi kar!

belimde savruk bir rüzgar
hava buz:
avuçlarıma gül ekiyordu iç kanamalar
saçlar ıslak
sevdanın kefenlik yokuş yollarında
soluksuz yağıyordu kar

bir eşkıya atandı yeraltı ırmağıma
secdeye durdu mavzerler
kalem kırdım aşka ve isyana
sustu celseler
mavinin nihai kararında

yürek taze bir bahar!


(27 Kasım 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Kara Deliklerin Sonunda

sıcaklık akıyor yüreğime
suya karışıyor buzum
yürüyor su
nerden geliyor bu ateş!
sevginin sesi çınlıyor kulaklarımda
dağları aşıp bana ulaşıyor
kimden çınlıyor ses!

kara delikleri geçeli çok oldu
kalbin yedi kat dibine gömdüm cehennemi
dipsiz kuyularına uykusuzluğun
keşiş oldum
çilekeş oldum
gide gide ancak vardım sınırlarıma

boşluğa sızarak sonsuzda
yaşamın sihrine terk ettim gizlerimi
aynalığını unutturdum aynalara
bakınca göremediğiniz bir yerdeyim
oldukça yakınınızda ve çok uzaklarda

işte yine o ses!
içinde hıçkırıklar saklayan
benimle savaşan
bir yandan aşka tutunan
bana dair
bana teslim bir armağan

yürüsün su
yürüsün aşk!


(11 Ekim 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Kara Kaplı

gel buraya kara kaplım gel
bilgisayar da yatağa girmiyor ki!

uzanalım seninle şöyle bir
ben söyleyeyim sen dinle
ben yazayım sen oku

tek yumurta ikizi mi olduk ne
düşünüyorum düşünüyorsun
lafı dolandırıp yazıyorum
şeytan olup önüme dikiliyorsun
bilmece çözüyor
bilmece sunuyoruz

eğlenmenin bin türü mevcut
bu da kara kaplınınki besbelli!

aşkın ispatı yok da vefanın var
en çok oradan vurulduk biz
“yumuşak karın” diyorlar ya işte
belki bir kalıntıdır Aşil’den
konuşalım kara kaplım seninle derinden derinden

alışkanlık oldu çiçek sulamak... bir de sen
ne çoğaldı bu çiçekler
hayatımı sardı hepsi
balkon çiçeği, salon çiçeği, 'elem çiçekleri'*
en değerlisi gönül bahçeminki

bir hortum tutsam var ya yaşama!
dönülür mü siyahtan pembeye
pembeden turkuaza

gel kara kaplım gel!
ben seni anlarım
sen beni
ötesinden kuşkuluyum gayri

aşkı ayrı koy da gel
bir tek o haramdır seninle
kalsın aşk!

biz ki siyahtan maviye bir yolculuktayız…


*”Elem - Kötülük Çiçekleri” – Les Fleurs du Mal (Charles Baudelaire)

(22 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Kara Yağız Hüzün

kara yağız bir hüzündü yine yapışan
karalar bağlar
yas tutar ya yüreğin
işte aynen öyle!

bir vuruşa teslim insanoğlu
belli değil nerden nasıl patlayacak tayfun
sakin suda fırtına işareti var
kramplar büyütüyor içinde

deniz tutar ya insanı açıkta
işte aynen öyle!

ağır yaralı geçiyor gün
ağır yaralı düşlerden
ağır yaralı yolcu bitap düşmüş
yorulmuş unutulmuş gülüşlerden

sisler çarpışıyor beyninde

kendi içinden geçen karanlık
kendi sesinde boğulan siren
kendi uğultusundan ürken rüzgar misali yorgun
geçiyor kara yağız bir hüzünden

hüzün müdür yoksa ben miyim
kendi içinden geçen!


(14 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:21 AM

Karanlığın Gözleri

fotoğraf çekiyor gözlerim karşıki tepelerden
binlerce ışık serpilmiş geceye
her biri bir mücevher

evlerden bir alemdeyim
evler ki yanar döner

hangi dağı aşsam
hangi eve varsam dümdüz
aslında hepsi birbirine benzer
vahşi bir yanılsama bu ışık

doğası böyle eşyanın
içler kanamalı
uzaktan mücevher

onaylanmasını izliyorum inzivanın
çekilin önümden ışıklar
çekilin soluk alayım!

film biter makinede
evler suskun
karanlığın mahmur gözlerinden celseye
sessizliğin sesi düşer


(25 Ekim 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:22 AM

Kasırga Yıkıntısı

girilmemiş savaşlardan
bir kırlangıç fırtınası esti
bir kasırga
sürüklendik önü sıra rüzgarın
sağa baktık telefat sola baktık uçurum
yıkıntıydı geride kalan

kuşanılmıştı meşaleler
aydınlatmaya değil yakmaya geldiler
kalkışıyordu bir akrep sessizce
söndürüldü ocaklar
yıkıntının karı zarardı sadece

beklentisi yoksa kişinin
ne alınır lokmasından “hiç”ten başka!

bir gönül kırgınlığı
biraz keder
enkaz bırakılır biraz kucağa

bundan aşırı utanç mı olur
acının aslı acıyı yaratandan yana!


(07 Ağustos 2003)

Naime Erlaçin


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:22 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.