www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Adult eski arşiv (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=376)
-   -   Naime Erlaçin (https://www.cakal.net/showthread.php?t=135142)

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:22 AM

Kasırga Yürekli Kadınlar!

içimizde dans eden masallarla serpildik
kimi gün Pamuk Prenses
kimi gün Külkedisiydik

Penelope olur denizaşırı bir mekanda
hasret kuşlarıyla şakıyarak kahramanımızı özlerdik
haz verirdi Quasimodo’nun sıra dışı kamburu
kah bir Robin Hood atının terkisinde delice düşer aşka
kah sultana direnen Şehrazad olurduk biz

Juliet’e dönüşüp ölmeyi de bildik

güneş saçlı
kasırga yürekli kadın ey!
ayrılıkla yoğrulmuş sevdayı kaç kez doğurdun söyle
acının esrarını
şehvetli ve menekşe kokulu ihtirasını

biz ki onları Rapunzel’in saçlarına gizledik:

prenses ya da köylü kızı olmuş ne fark ederdi!
zindanları saklardı buğulu kirpiklerinde
altın sarısı örgülerin kuleden sarkan gizinde

en çok sevdalandığımız biri vardı
“beauty and the beast”*

çirkinde bile
fırtına yürekli erkeklerimizi
çirkinde bile güzeli gördük biz!


(*) Beauty and the Beast: Güzel ve Çirkin

(2 Haziran 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:22 AM

Kavaklar Buza Kesmiş! ...(Düz Yazı)

Tül perdenin arkasından dışarıyı izliyorum. Hava oldukça aydınlık. Güneş bulutlara gizlenmiş de göz kırpıyor gibi. Beyaz tanecikler uçuşuyor etrafta…

Kar geldi, biliyorum. Hani şu dört gözle beklediğimiz, mevsimin ilk karı…

Söğüde baktım. Yemyeşil duruyor. Budamışlardı üstelik. O da benim gibi, kırpıldıkça güçleniyor sanki…

Seni düşündüm. Yüreğimde bir eziklik…
Ağır sıkılıyor canın, hissediyorum. Hayatla baş etmenin yorgunluğu vuruyor böyle zamanlarda…

Baharı düşündüm sonra. Kar tanelerinin kavaklardan yağan pamuklar olduğunu hayal ettim bir an. Balkonda oturmuşuz mesela. Sen kahveni yudumluyorsun; ben kuruyan sardunya yapraklarını ayıklıyorum. Bir yandan da anlatıyorum sana… O gün neler okudum, neler yazdım…neler düşündüm…

Ya da bir deniz kıyısındayız. Yanımda bir dolu kitap ve gazete var. Sen yine sabırla beni bekliyorsun. Arada bir konuşuyoruz. Yüzüne bakıyor ve hareli gözlerinde saklı sonsuz sevginin izlerini okuyorum…
Gözlerin çiçek açıyor bir tanem. Rengarenk, cıvıl cıvıl…
Ne de anlamlı ve derin bakıyorlar, bir bilsen ah!

Ama önümüzde kocaman, soğuk bir kış var. Rüya görmüyoruz…
Hayat hep kışlarla dolu, ne garip...
Gerçeğin aynasından acı gülümsüyor kavaklar. Üşüyorlar biz gibi…

Duyuyor musun, kavaklar buza kesmiş!

Uyandır onları...


(21 Kasım 2005) - www.blogcu.com/nimo

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:22 AM

Kavşak

içim dedi:
'uzaklaş güruhtan
unutulacaksın bak
unutmayan dostluk
unutmayan sevgidir ancak'

tuttum öğüdü / vardık kavşağa
şiirle yapayalnız kaldık ortada

dedim:
'kükreyen bir ırmağım olsun
dur deyince duracak
koş deyince benimle akacak
yeter ki
az efkar alayım yanıma'

jüri / yargıç / cellat
tek kişilik duruşma el elinden ırak
sonuç:
ip veya sancak
serap mı
vaha mı bilinmez
gaipte sınanacak

mükafatı / müellifi / şahidi kayıp bu hikayenin
vardır elbet rüyaların hikmeti
şairin zincirli esareti
rüyanın sebeb-i ziyareti

dedi:
“ister cehennem ol
ister cinnet arafta
vecibe-i zimmet büyüktür
esrar derin
mukayyet ol kendine
üşüdüğün hayatta

yoktur şiirin cenneti! ...”


(26 Mayıs 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:22 AM

Kayıyorum Ey Aşk, Tut Beni!

size sesleniyorum beyaz anlar
bana katılın
aklım beni bırakmadan arınmak istiyorum

iklim ılıman olmalı
üşümemeliyim
ürpermemeli ruhum
celladım soğuk oysaki
çekiliyor ip
celladım buz
ilmeğin adı var!

nerede bitecek bu yol ey kader yolcusu
kendimizi sınayarak geçtik üstelik bütün tuzaklardan

hem avcıyız hem av
isyankar tipide buzlanıp
devasa bir çığda saklanıyoruz
gerisi yalan!

yaşam lanet bir patinaj
kayıyorum ey aşk

tut beni!
tut beni!


(14 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:22 AM

KEKELEMEYE ÇALIŞTIM DÜN GECE...(Düz Yazı - Anı)

Genç bir dostum var. Şair. En iyisinden. İçinden geldiği gibi yazar bana. Kah yorum yapar, kah şiir veya mektup gönderir. Duyguları nasıl akmışsa ve kafasından ne geçmişse onları yazar. Sevdiğine dile getiremediklerini bile bana anlatır. Evlat bilip basmışım bağrıma bir kez. Anlarım onu. Bazen anlamam ama yine de dinlerim. Söylediklerinin içinden çıkamadığım zamanlarda sorarım kendisine; “Neydi bu? ” diye. O da, “Hiç anne, kekeledim işte, aldırma sen.” der…

Son günlerde taktım bu “kekeleme” lafına. Aslında bilinçdışımda bu sözcüğün şiirle örtüşen bir yanı var. Beni ilk gençlik günlerime götürüyor. On beş yaşımın altındaydım sanırım. Adana Kız Lisesinde yatılı okuyan edebiyat ve sanat meraklısı bir grup genç kızdan biriydim. Şimdi kendi yazdıklarımın dahi iki satırını hatırlamazken, o günlerde ünlü olan şairlerin hemen bütün şiirlerini ezbere bilirdik. Yaşar Nabi Nayır’ın sahip olduğu Varlık Yayınlarına abone olduğumuz gibi Varlık Dergisi elimizden düşmezdi hiç. Şiiri çok severdik. Aramızda, şair-romancı-öğretmen Halide Nusret Zorlutuna’nın yeğeni olan bir arkadaşımız da vardı. Onun ve benim babalarımız şiir yazardı. Dolayısıyla bu özel merakımız evlerimizden destek görüyordu. Babam Türkçe’min üzerinde ısrarla dururdu. İmla hatalarına tahammülü yoktu. Sabırla uyarır ve düzeltirdi beni. Lise yıllarında, Arif Nihat Asya’nın öğrencisi olup Yaşar Kemal’le sınıf arkadaşlığı yaptığı dönemden söz eder ve daima “Ne yazıyorsan yaz, ama diline hakim ol! ...”derdi.

Güzel yıllardı onlar. Aşık Veysel’in anlamlı sözlerini bizzat kendi sesinden dinleme şansı bulduğumuz; Metin Eloğlu, Ümit Yaşar Oğuzcan, Nihat Ziyalan ve daha niceleri ile tanışıp sohbet ettiğimiz altın yıllardı…

Ümit Yaşar’la yolumuz kesiştiğinde Adana’ya ziyarete gelmişti. O günlerde sanırım bankacılık yapıyordu. Aslen Tarsus doğumludur. Bizim oralarda “Berdan suyundan içmek” diye bir tabir vardır. İlçenin bu asi suyunun, insan ruhuna zapt edilmesi imkansız bir erk ve kararlılık kazandırdığı söylenir. Çakıt Suyunu bilen ve Seyhan Irmağında çimmiş (yunmuş, yıkanmış, yüzmüş) Adana’lılar bile Berdan’a bir tür saygı duyarlar. Sanırım son yıllarda bir baraj yaptılar orada. Kısaca demek istiyorum ki Ümit Yaşar Oğuzcan, Berdan Suyundan içmiş biriydi bizim için. Berdan Çayı kadar coşkulu çağıldıyordu...

Ancak tuhafıma giden bir durumla karşılaşmıştım. Konuşurken çok zorlanıyor ve bir anlamda kekeliyordu. Belki her zaman değil ama benim tanıdığımda öyleydi. Açıkçası bu konuda söylenti dışında kesin bir kayıt bulamadım. Şiir okurken ise biraz daha iyiydi. Şaşırdım ve babama sordum. “İyi şairlerin pek çoğu kekeler kızım” dedi. “Hatta günlük hayatta konuşamaz ve tutulur kalırlar.” Aslında sevdikleriyle de konuşamıyorlardı. O zaman anladım ki, konuşma bozukluğu ve kekemelik onlara Tanrı tarafından bahşedilmiş bir lütuf, bir armağandı. Söyleyemedikleri veya söylerken zorlandıkları sözcükleri dizelere döküyorlardı. Hem de ne döküş! Mükemmelen ve ustaca…Şimdilerde şiiri çok eleştiriliyor olsa da Ümit Yaşar Oğuzcan kanımca bu özel ve üstün yetenekle donatılmış ender kişilerden biriydi…

O günlerden beri kekemelik ve şiir beynimde adeta bütünleşti. Konuşma bozukluğu olan birini dinlerken, hemen düşünmeye başlıyorum. “Şiir de yazıyor mu acaba? ” diyorum içimden. Doğmuş doğmamış bütün şiirler adına seviyorum onları…

Bana yazan genç şair dostumun sesini ise hiç duymadım. Sanırım mecazi anlamda kekelemekten söz ediyor. Ama yine de bu sözcük bende yazma isteği uyandırıyor. Anlayacağınız, iyi bir kekeme olmak istiyor ve elimden geldiğince akıyorum kağıda…

Dün gece de kekelemeye çalıştım biraz. Siz de deneyin. İnanın iyi oluyor…

Oğuzcan’ın bir şiiri ile veda etmek istiyorum size.

Sağlıcakla kalınız dostlar


KEKEME

Bir kekeme bilirim, dolaşır garip garip
Bu şehrin daracık sokaklarında
Kelimeler zincire vurulmuş gibidir
Dudaklarında

Ne ismini söyleyebilir doğru dürüst
Ne sevdiğine ilan-ı aşk edebilir
Sormayın neden yalnız yaşadığını
Kusurunu bilir

O güzelim şiirleri hep içinden okur
Bu dert de çekilmez doğrusu
Güzel söylenilmiş cümlelerle doludur
Bütün uykusu

Günahsız harfler onun nazarında
Birer siyah heyula gibidir
Ay ışığında sevgiliye söylenen sözler
Rüya gibidir

'İçince az kekelermiş' diyorlar
Sarhoş gezdiği de hep bu yüzdenmiş
Ama neye yarar? İsmine bir kere
Kekeme denmiş

(Ümit Yaşar Oğuzcan)


(21 Ekim 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:23 AM

KENDİMİZ için YAZMALI (Düz Yazı)

Her insanın söylenmemiş bir şiiri, çalınmamış bir şarkısı ve yorumlanmamış bir senfonisi vardır. Asıl sorun bunun ortaya çıkıp çıkmamasında bana kalırsa... Bazen cevher var olup olanak yoktur; bazen de tam tersi. Cevheri az olanın bile kulağı tırmalayan kötü bestelenmiş veya detonasyondan mahkum bir şarkısı bulunur mutlaka.

Yıllarca yazmaya durdum ben. Yazdım beğendim; yazdım nefret ettim; yazdım yırttım; yazdım bozdum; yazdım sakladım.... Bazılarını öyle saklamışım ki, bir daha bulamadım bile. Kafamda asılı kaldı onlar. Amacım yazmakla kendimi ispatlamak veya yazılarımı başkalarına okutmak değildi. Yazmak düşüncenin bir yansıması ve onun belgelenmesiydi sadece. Son yıllarda ise inter-aktif okurluğun bir gereği olarak yazdım.Yazılanların pek çoğunun yabancı posta kutularında çöpe gittiğini fark ettim bir gün. Çöpe giden aslında benim düşüncelerim ve beynimdi. Yazmaya “evet”, ama göndermeye “hayır” demeye başladım böylece. Hayali bir okura yazmalıydım o zaman. Bu hayali okur neden ben olmayaydım ki? Sonuçta kafam rahatlıyor ve düşüncelerim düzene girmiyor muydu? O halde, bu yeterliydi. Ayrıca başkaları tarafından kutsanmak veya lanetlenmekten çok daha önemliydi benim için. Özellikle, spotların altında bulunmaktan hoşlanmayan birisi olduğum düşünülürse...

Eli kalem tutan herkesi yazmaya davet ediyorum. Yazmalıyız hepimiz. Kötü olduğuna inansak dahi yazmalıyız. İçgüdüleri dillendirmek için yazmalıyız. Mutsuzluğumuzu anlatmak veya mutlu olmak için yazmalıyız. Daha sakin düşünebilmek ve daha çok düşünebilmek için yazmalıyız. Kendimiz için yazmalıyız...

Kalem ve klavye kişiyi düşünmeye zorlar. Aynı zamanda zora sokar. Daralır, bunalır, çözüm arar; aradığınız çözümü bazen bulur ve bazen de çözümsüzlüğe kilitlenir kalırsınız. Ama her savaşın sonunda minicik bir adım da olsa öne gittiğinizi içten içe hissedersiniz. Çoğalmaktır bunun adı ve kesinlikle eksilmekten iyidir.

Aynen sevdalanmak gibi bir şey!

Çoğalmak ise öncelikle kendimize olan borcumuzdur diye düşünüyorum. Ödeyelim borcumuzu.

Hep birlikte çoğalalım o halde!

.................

(17 Haziran 2003) - Gençler İçin Denemeler' dosyasından...

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:23 AM

Keşiş

coğrafyasına sızdık zamanın
yol haritasıydı aşkı yaşamak

rüyamıza kanardı gül dudaklar
papirüsler süslerdi hayal teknemizi
içimize konuşurduk durmadan
ruh açılır
durulurdu dalga

kül bir sessizliğe yuvarlandık bir gün
harita kayıp
pusula suskun

aşina bir uygarlıktır bu yolun sonu
dağını yitirmiş keşiş münzeviliğinde gidilir hep
bulunur elbet dönüş yolu
aşkın kokusunu saklayan yankıda bulunur hiç yoksa

unutmaz çünkü beden öğrendiğini
hatırlar bir gün...bir gün mutlaka!


(10 Ekim 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:23 AM

Kezzaplı İsyan ve Bayrağa Selam!

-Yersiz, saçma, anlamsız müdahale ve çıkışlara haram uykuların isyanıdır bu yazı, şiir değil...


iktidarımız çalınıyor kapı aralarında
ödül koyacaklar kellemize yakındır

kimlik mi sorulur
tarih kadar eski bir milletten
soruyorlar işte!
şimdi haykırsam
tükürüğüm bin kurşuna bedel
sesim kezzap!

bültenlere bir sofra kuralım
hazır kıvırtıyorken haberler
batı’lı batı’sız yalnızlığımızla
horona halaya duralım hemen
kırk yamalı bohça gibi

biz bize yaşamayı da biliriz biz
bulandırılmasın su yeter!

ne ihanetler gördük ahrazdılar
ne kırbaçlar şakladı ensemizde
yangın yerinde is tuttu adak ağaçlarımız
ki sinsi bir iğfale benzer
paslanmış bulutlar sırıttı semalarımızda
kör satırlara geldi derimiz

kandiller yakıyordu uzakta bir kurgan teselli babında
onurumuza kadeh kaldırarak
kendi kanımızı içtik Gelibolu’da
tükenmedik!

benzemezdik çünkü kimseye
yalnızca “biz”dik biz
bereket taşlarıyla döşenmişti rahmimiz
cümle alemin kulağını yırtan gür sesimiz

selam olsun bayrağa!

varsın haram olsun uykular
bu da geçer!


(24 Mart 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:23 AM

Kırgın

en uslu üvey çocuğu
ben oldum bizim mahallenin
bir yalnızlık türküsü kadar
içli ve hazin

hüzün evine doğmuşum
bilmezdiniz
geçilmezdi çit ötesi
dış kapısında durdum hüznün
hüzne sustum

antresi geç kalmış bir orkestradan ne umulur!

bağışlayın hezeyanımı
ırgatlığıma bağışlayın!
konser biletleri iptal bu gece
susturun orkestranızı
ve gidin!

iyi ki söylemedi kimse
yaşamın kolay olduğunu bu mahallede
aldanırdı yoksa yangın gözlerim
şımarırlardı belki
ağıda dururlardı bakarsınız
has bir çocuğunkiler gibi

ağıt mı
o da ne
ağıt komşu evlerde!

kalk gidelim hüznüm
kırık kalbim ve
bedevi gönlüm
yanlış bir adresteyiz şimdi

üvey olan hayat mı
yoksa
ben miyim!


(3 Kasım 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:23 AM

Kırılsın Bu Zincir!

bir ayağım kuzey
bir ayağım çıkmaz yarıkürede
çaresiz ikindilere verdim odalara sinmiş ezgileri
kan çiçekleri büyütüyorum
gönül ağrısıyla harlanan vicdansız bir ateşte

seni bana bırakmadılar çocuk!
hayata bırakıldın öylece
bir tek şiirimiz var şimdi
tutunacak son dal, en kısa köprü ruhlarımıza
çünkü yokuş ve dar
çünkü çok uzun öteki yollar

yar başına sürüldüm
ayağım ağır prangada
yırtık bir uçurtmayla avuçlarımda
kanadığım her dize
cehennem nöbetlerinde gecenin

bir adet “müebbet” yazıyorum hesabıma

derdin adı özlem
derdin adı ben
kırılsın bu zincir artık
nasıl kırılacak
nereden kopacaksa!


(16 Ocak 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:23 AM

Kırmızı Gül

kırılgan satıhlarda
zorlu bir oyun
“sunulan gonca gül sahnesi” eksik!
parçalanarak geliyor replikler
sevda aynası mor hüzünlerden

gül unutulmuş besbelli

sordu:
ey sevgili
söyle “kırmızı gül” nerede

dedi:
kırmızı gül suya düştü geceden
harelerin koynunda uyumakta derinde
oyun bitti
perde!

ama üzülme sakın
bir kırmızı gül alacağın olsun benden


(07 temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:23 AM

Kıyamet

önce kendinden ayrı düşüp, sonra buluşan bir çığlıktır şair…N.E.

ayrılık yazdım *******ce
ayrı düşmelerimi benden
bitti sandım

renk kardım paletimde yeniden
kefen biçtim ölüme
susturdum sirenleri
içimi meczup bir rüzgar doldurdu
kehribar saraylardan savrulan yakıcı bir tül gibi

rüzgar deli
rota
kelamın mahşeri
geçitler kavilde gizli

sordum esatire:
“geçilir mi ayrılık”

dedi
“geçilmez!
rüyadır içinde yürünen
şart düşer ayrılığa ayrılık
önce kavuşmak gerek
sonra yalnızlık”

sonra?

“kıyamete uzar bu yol, yürü! ”


(12 Haziran 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:24 AM

Kıymık

yaşanmamış bir yaz tütsüleniyor saçlarımızda

gün dünden yaslı

yağmur bırakıyor arsız güz gelen zamana
elleri tanımlıyoruz yeniden
:
şemsiyemiz yok çünkü

güzel bir dönüş olabilmek uğruna
ağrıyan göğsümüz
yaprak sarısına vuruyor düşerken

anlamıyoruz
neden siyahtır yalnızlık
şiir derlerken kara bir delikten
bağbozumu neden bu denli insafsız

bu kıymık izleri avuçlarımızda
neden? ....


(4 Ekim 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:24 AM

Kitap Fuarı ve İmza günleri - DUYURU

Hayal Yayıncılık, 2. Ankara Kitap Fuarında okurlarıyla buluşuyor.

Yer: A2 Hol…B27 / 2

22–30 Mart tarihleri arasında AKM’de…
(Saatler: 10.00 – 20.00)

Adres:
Atatürk Kültür Merkezi
Eski Hipodrom
Ulus / ANKARA


2. Ankara Kitap Fuarı Hayal Yay. İmza Günleri:
Yer: A2 Hol…B27 / 2 (Ankara AKM)

22 Mart Cumartesi, 14.00–16.00 arası Ahmet Duran
22 Mart Cumartesi, 16.00 – 18.00 arası Reşide Sarıkavak
23 Mart Pazar, 14.00 – 17.00 Naime Erlaçin
25 Mart Salı, 14.00 –16.00 arası Ahmet İnam


(17 Mart 2008)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:24 AM

Koruk

'aşka anlam katmak' dedi birisi

düşündüm:
ne biliyor
ne anlatıyorlardı aşk hakkında

aşk dilencisiydi çoğu
feryatlar koparıyor
haykırıyor 'bana dön' diye
ellerinde tasma bekliyorlardı

tensel arzular fışkırıyordu kiminden
doyumsuzluk doruklarında aşkı su sanıp
hazza ulaşmaktı amaç

kendine aşık olanlar ah!
kutsanmak isteyenler her şafakta
duydukça aşk sözlerini buluta tırmanan
narkissos'un aynasına bakarken gölde
bir nergis çiçeği kadar olamayan!

kızgındı bazıları, öfkeli
ateş kusuyorlardı
çekildi ben'ler bencillik gönderine
görüş mesafesi 'sıfır'
ötesi ne!

ah kuru asma ne zaman yeşereceksin
koruğun üzüme dönüşecek de
şarap yapmayı öğrenecek
aşk ehli eller bir gün

ne zaman?


(26 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:26 AM

Krizantem Ve Kılıç*

ölümcül bombalar yağdı gökten
vahşi gücün tarihsel tanıklığında
krizantem yaprağı çekilerek üzerine bir ülkenin
kınlandı kılıç yeniden onurla

kah salyalı kudurmuş bir kurdun dişlerinde can
kah kara kıyamette kentler düşerken çaresiz
radyasyonla bitti yaşam

“kana kan”dan türedi insan soyu
oldum olası taparak sunaklara
setler çekse de yazgıya affedilmez bir cinayetle ellerinde
koştu zaman
bilmedi hiç susmayı krizantem gölgesinde

uslanmaz kurşuna siperdi çiçek
insan eti kokan acılı kentlerde
bir elde kılıç...diğerinde krizantem
dik durdu ölümlü kurban sırmalı dehşet vadilerinde
onurla kınlandı yar başında kılıç
insanlığın yeniden dirildiği yerde

krizantem:
ipeği kesen silah
kılıç:
tomurcuğa durdu o ülkede! ...

……….

(*) Başlık, Sosyal Antropolog Ruth Benedict’in (1887 -1948) kitabı “Krizantem ve Kılıç”tan alınmıştır.

(09 Aralık 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:26 AM

Kuğunun Ölümü

parmak uçlarında haykırır
kuğunun ölümsüz dansı
ezeli tercihi Prens’in
kadınla kuğu arasında

farkı yok
birinin ötekinden
sonu yok tükenmenin
derinden seslenen
aşkın isyanıdır yalnızca

örselenmese aşk
tasmalar takılmasa keşke
sığ sulardan kurtulduğunda
tutsaklıkta boğulur aşk
ve korkuda

Odile
ya da Odette
ne fark eder kuğu ölürse
inkara uğrayan kişi değil
kişiler arasındaki bağ

üzülme ey aşk!
ayrık otu gibisin
her zaman
yaşanacak bir toprak bulunur sana...


(25 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:26 AM

Kumrular Böyle Söyledi!

-kumrular yalan söylemezdi hiç…

dillerim tutulur ilk cemrede
'yine düştü' derler ya hani
bilmezler ki yüreğim
her doğan güne sevdalı bir cemre

tenimde kamaşır tavusun rengi
sağ kefeye kuşkuları koyarım
kendimden kaçırdığım korkuları
solumda
heveskar bir gönül dellenmesi
ipeği kesen kılıç olur çıkarım
ruha sirayet eden gülün gölgesinde

“aşkım bahardı” demiş birisi
sevda ateşi baharların hepsi benimdi!
bırakırken sarı hüzünler yerini tebessüme
kuru bir tohum olsa da yamaçlarda sesim
baharın derinden üfleyen nefesiydi

yalanı bilmezdi kuşlar
bendim kumrulardan cemreyi soran
:
'düşecek aşk toprağına' dediler

iyi hoş da
eteklerimize yağan
mevsim hırsızı bu kar ne ola ki!


(8 Mart 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:26 AM

Kurbağa Masalı

...göl kenarında başlar kurbağa masalı...

anlayana dili var su birikintisinin
dağ yankısına benzer
keskin!

konuşmanın erdemine varamaz kurbağa
oynaşmayı sever ötmeyi bildiği kadar

gülümser içinden
öpünce prense dönüşür mü
aldırmaz hiç öter

prensten önce bir prenses
kurbağaya dönüşsün yeter!

masal bu ya!
bir gün
kurbağa olur bir prenses

...hikaye biter!


(27 Aralık 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:26 AM

Kurt Kadın! ...(Yamuk Yazı)

(Hoca İle Çekirge - 5. Bölüm)

-Kendinize gülebildiğiniz ilk gün, büyümeye başlarsınız! - Ethel Barrymore

-Gülmek, güldürmek; gülerken ağla(t) mak, ağlarken güldürmek; kendisi ile alay etmek, hüznün yeni bir libas edinmesidir. - Naime Erlaçin


- Çekirgeeeee!
-Buyur Hocam
-Merak ettim. Bir uğrayım dedim. Ne yapar, ne edersin? Son günlerde durumunu hiç beğenmiyorum. Ölüm - kalım, karartma falan feşmekan deyip duruyorsun? Bunalımda mısın, nesin?
-Olur mu öyle şey hocam! Sen benim dokuz canlı olduğumu unuttun galiba. Evvel Allah, senin hakkından bile gelirim…
-Can’larını bilmem de, edepsizliğini unutmuşum herhalde!
-Af edersin hocam, lafın gelişi işte
-Anlat bakalım
-Ne anlatayım ki? Yazıyor ve senden aldığım feyizle tam gaz gidiyorum. Amma ve lakin baharı bekleyen kumru pozisyonunda iken, fazlasıyla kararmış olduğumu fark ettim bu sabah. Zuladaki bütün şiirler de aynen öyle.
-Eeee, sonra?
-Sonrası iyilik,ne olsun! Ama anında “düşler alemi”nden sıyırdım kendimi. Ancak öyle kurtardım paçayı.
- İyi bir şeyler yaptın mı bari?
-Ne demezsin! Çamaşır, bulaşık, çiçek bakımı gibi güzellikleri(!) bitirir bitirmez mutfağa attım kendimi. “Acaba, akşama “çorba-bezelye –pilav”mı; yoksa “çorba-tavuk sote-pilav”mı uygun düşer? ” diye bir süre tefekküre daldıktan sonra, birincide karar kıldım. Bir taraftan da, “99 nokta bilmem ne” diye bir radyo istasyonu buldum kendime. Niyetim azıcık kafa dağıtıp; bir yandan yemek hazırlarken, bir yandan da zıplamak. Bu merakım yüzünden yakında yok olacağım zaten….

Her neyse, müzik dinliyorum ya, kara kaplım da yanımda. Burnuma kavrulan soğanın kokusu geliyor ama aklım şarkı sözlerinde…Adamın biri bas bas bağırıyor. “Bir Japon kızına aşık oldum! ” Yakari matsu- takari matsu gibi bir şeyler söylüyor. Türk kızlarının suyu mu çıktı acaba? Hani, kuzeyli bir sarışına veya esmer bir dilbere aşık oldum dese, anlayacağım! Yani, sarmadı hocam. Acele zapladım. Bu kez de “melek mi, yoksa şeytan mı; çıkar yol hangisi; sevmek sevilmek mi? ” diyen bir hatuna denk düştüm. Bilip de ne yapacaksa? Sonuç sanki değişecek! ...

-Çekirge, hayret bir şeysin vallahi! Adam gibi Türk Sanat Müziği dinlesene…

-İyi de onunla zıplayamam ki, bu bir. İkincisi, o hatayı geçen hafta işledim. Bütün o ağlamaklı şiirler o zaman çıktı işte…Bir daha gündüz saatlerinde TSM yasak bu evde. Hatta gece bile yasak!
-Sonra?
-Sonra, soğanlar kavruldu ve yemeğe devam…

O sırada ”sıcak, çok sıcak” diyen bir delikanlının sesi çarptı kulağıma. “Avuçların yanacak / bedenim çırılçıplak…” diyor... Aaaaa, bizim Muammer Çelik buraya gelmiş galiba! Onun kadar da güzel söylüyor kerata. Şiirden kurtuluş yok anlaşılan… Hemen arkasından Zerrin “Gönüüüül” diye bağırarak sahne aldı. Kadını çok sevmem ama bir remiks yapmışlar ki, tadına doyulmuyor. O ne biçim ritim öyle? Dans etmemek, şarkıya düpedüz hakaret olacak.….
-Ettin mi bari?
-Tabii ki hocam ama bezelyeler helva oluyordu neredeyse!

-Şimdi git biraz çalış artık
-Hayır!
-Ne demek “hayır”?
-“Hayır” çünkü bugün sıradanlaşma günüm. “Normalize olma günü” desem daha doğru olur. Ne haber dinleyecek, ne düşünecek, ne felsefe okuyacak, ne de finans piyasalarına bakacağım. Kafamın nadasa ihtiyacı var. Az sonra kendimi sokağa atacak ve olabildiğince şımartacağım. Yürürüm, alışveriş yaparım; kuru dalları kontrol ederim. “Bahar geliyor mu? ” diye sorarım ağaçlara; saçma sapan dergiler alır, mesela bir pastanede karargah kurarım. Attila İlhan çok haklı! Orada insanın beyni dinleniyor. Adeta şarj oluyor. Bir de çikolatalı pastayla seratonin yükledim mi, değme keyfime! ...

-İyi hoş da ne zaman çalışacaksın sen?

-******* ne güne duruyor hocam? Akşam, acılarımı büyütür; sererim yine dizelerime. Sen hiç kaygılanma. Bana müsaade şimdi. Ben de insanım yaaa! Söz sana; bu gece “kurt kadın” olacağım. Hem ağlayacak, hem de herkesi ağlatacağım!

Şairler ne içindir ki!

(ve Hoca susar….)


(26 Şubat 2004)

Not: Bu yazıyı, öncelikle sevgili dostum Muammer Çelik’in okumasını istedim. İsminin zikredilmesine bir itirazı olup olmadığı bilmem gerekiyordu. Olmadığı gibi, yazıyı yüklemem konusunda beni teşvik de etti. Derin anlayışı ve hoşgörüsünden dolayı kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim….

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:26 AM

Kurtlar Sofrası

”Güçlüdür ve insafsız
kurtların hayatı ve bizim hayatımız….” - Carl Zuckmayer (“Kurtlar” şiirinden…)


inikti perde
uzanıyordu eller
tutunamıyordum
kurt sürüsüydü acı
vahşi ve parçalayıcı

deri değiştiriyordum durmaksızın
ağrı ateş ve küller
sonra yeniden o acayip döngü
ödemekle bitmiyor hesap
tespih dayanmıyordu

şafağı özledim ******* boyu
perdenin kalkışını
ışık tutuşunu yüzümün
uzanmışken boylu boyunca taşlara
hayat zor ve soğuk
yol uzuyor...uzuyordu

yaşanması gereken
hayata dair acılardan biri işte
aydınlığı sevmek
karanlığı bilmekle oluyor zahir!

yalnızlıkta büyüyor ışık
içimizdeki sancı siyahı geçtikten sonra

kurtlar sofrasında bile insan
kaderinin bekçisi
kendi kapısında!


(21 Şubat 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:26 AM

Kuru Ayaz

avazım oldu şiir
savunmasız çığlıklar

dost dergahında niyazdım
sevda bağında naz
durmadı
susmayı bilmedi çileli saz

şiire yazdım gönlümün pasını
yaz’ımla güz’ümle şiire farzdım
dönüp arkama baktım da şöyle
“hiç”mişim meğer!
henüz pek az’dım

safi kuru ayaz!


(10 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:27 AM

Kurum Kaçtı Gözüme

-çeker mi çeker
toprak mı çekiyor ne!

ne hoştu ovam benim
bağım bahçem Seyhan Nehrim
taşköprüsü vardı ilk şiirim ona
Kleopatra fırlayacak sanırdınız bir halıdan
sıcacık taşlarına

okaliptüs dalları altında
mandalina çiçeği kokladınız mı hiç
nehre çimmeye gelen çocukları
oyunlarını gördünüz mü
aşlama ve şalgam suyu tattınız mı orada

demek ki yalnızsınız!

taze nohut bilir misiniz bağ yerinde
nereden bileceksiniz!
saf ekşimsi tuz tadı gelir ağza

siz dut da çırpmamışsınızdır eminim
alacaya dönen salkımları bilmezsiniz
koruğun boncuksu büyümesini
can erikleri yapışır da teninize
yürekten zincirlenirsiniz

dünyayı kucağına koydular
dünyayı görmek istemeyen kızın
“saçımın her teli dünya benim! ” diyen
sesini duyuyorum halen
söylediği doğaçlama şiirler...fonda dinlettiği Chopin
dans edişini hayal ediyor...durduruyorum zamanı
her zamanki gibi muakale yapıyor yine
düşünüyor
ve düşünüyor...

ağlamıyorum korkmayın!
yolculuktayım öteki alemde
kara trene bindim böyle oldu
o gün bu gündür kahretsin dolaşıyorum!

bu trenler de ne bela böyle
hep kurum kaçıyor gözüme

toprak mı çekiyor
yoksa özlem mi
Anadolu’nun sesi mi çeken

Anadolu sesli Anadolu’m benim!


(15 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:27 AM

Kuşatma

kaç zaman sürer bir kuşatma ey!

yol kapalı
mermiler uçuşur başucumuzda
şaşırdık nereye bakılır ah!
neye uzanılır ve nasıl

mühürlendi sınırlar
her yer barikat
her yer kurak
terimizi emerek besleniyor içimiz

sen olmasan
ben olmasam
biz olmazdı

kuşat o halde
kuşat beni sevdiğim
ki senden bileyim kendiliğimi

ben böyle yapıyorum
akıyor sonra su

son’dan ra’ya doğru


(17 Mayıs 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:27 AM

Kuşbakışı

tepeden bakınca değişen ne
yıkıntı görünmez göze
bu bir!

nedir kuş olmanın yararı
kuş gibi hissetmekten başka

farklı bir bakış olmalı kuşta
farklı bir duruş yaşama
hani varıyor ya buluta
keşfediyor mu acaba bir yıldız daha

kırlangıç ömrü altı kısa ay
süzülüyor da burkuluyor içim
gözlerini ödünç alsaydım keşke
bakardım altı ay kuşbakışıyla

yorulmazdım dünden geceye
cezaya durulmazdı böyle
sevincim taklalarda yaşardı
kuş sanırdım kendimi en fazla!


(13 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Küçüğüm!

tutun küçüğüm o minik yüreğinle
ne anlıyorsan artık
bu acımasız düzen bu azgın vahşetten

bildiğin eğlence parklarına benzemez burası
ne atlıkarıncadasın şimdi
ne ürkerek okşadığın dönme dolapta
dönen dünyadır yavrum
sana karşı
bana
bize karşı!

ne demişti büyükler hani
çözüm evrenselleşmede
çözüm küreselleşmede!

biz uygarlaşmadık ki küçüğüm
sadece oyunlarını çaldık yüreğinden
oyuncaklarını bile vermeden ellerine

erken büyüyeceksin sen
ateşin külleri bulaşacak eteklerine
ölümü koyacaklar kucağına
canın yanacak
masumiyeti bırakacaksın ardında

menekşe mavisi nedir bilmeden büyüyeceksin
öfkeyi sorgulayıp yoğururken kafanda
solarken gülistan soğuyacak taşlar
göçecek leylekler bilinmez diyarlara

asmayacaklar artık bebeleri gagalarına!

sürgünler duracak
kavrulacak ekinler
sen küçüğüm!
iki evren arasında sıkışıp gideceksin

salt çocukluk değil
seni beni onları da bırakacaklar
dipdiri topraklayıp bedenlerimizi
sonsuzda unutacaklar

tutunmalıyız yine de biz
umudu yitirdik mi bittik!

tutun küçüğüm minicik yüreğinle
uçmasın yeter ki umut
çaresizlik yüzünden


(25 Şubat 2003)


(Asla onaylanmayan ama girilmesi kaçınılmaz gibi gözüken bir savaşa karşı son çırpınışlar! ..)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Kül

kül bir isyan bıraktık eskimiş yangınlara
kanlısı olduk ömrün
tükendi bütün firezler
yanık kokuyordu toprak

yürüdü aşk!

bizdik gömen
onca sancıyı ejder ini sulara
timsahlar bize saklamıştı gözyaşlarını
külden doğduk külrengi akşamlarda

ben unuttum!
biliyorsan sen söyle
hangi acının adı anka değildi
görülmedi böyle hiç
yürüdü aşk!

hani diyorum ki

varsın
çemkirsin dursun hayat!


(5 Ağustos 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Kül’den Kül...

anlamak gerekmez
anlam yeter tek başına
namluya sürülmüş
tehlikeli bir oyundur ince analiz!

yanarak geçmek vakti şimdi geçitlerden
sindirerek ateşi ağır ve aksak
zamansız alev almamalı tek bir söz
-tek bir sancak
ağlar sonra rıhtımdaki bütün gemiler
kanatlarını kırar şiir kuşu
düşer

şeceresi sağlam sahillerde
ölü bir kahraman kadar tedavülden kalkmış
olabildiğince suskun sonuncu yüzer-gezerim
--dibi yanık gurbetlerde kayıp
nevi şahsına münhasır ve müstakil
kendisiyle müsemma cüz
kendi gölgesinde

kah mutlu
kah mutsuz bir cengaver

harcıalem ocaklardan uzak tutup yak beni
sözün özünü ve geleceğini hecenin
duman vermesin sakın od
yürek bilir alevde gizlenmeyi
küller de yok olmaz ya!
yaşamı saklayandır onlar
yalnızlığın bağrında

şiir ölen
şiir doğan
şairler gibi


(11 Haziran 2005) – “6. Dekad” Dosyasından…

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Küsurat

'suya karışmış küsurat olacağız... '
demiş miydim
yanacağız güneş kızılında bir gün

maviliklere uzanacak bomboş ellerimiz
kundaklarken yaraları sımsıkı içimizde
taşları saracak suretimiz

ah yürek tanırsın sen bu ağrıyı
öksür şimdi!
gırtlağında serseri bir balık kılçığı varmış da
yutkunur gibi

pirana savaşları didiklerken göğsümüzü
izlesin ilahlar gök kafesinden
bölünsün lokmalar ufak ufak
karşılasın bizi
ölümü bohçasında gezdiren hayat
:
silinecekmiş sudaki izlerimiz
buz’muş bundan ötesi
buzdağı imiş
vız gelir!

lanet olsun aşk da ölmedi ya!


(15 Haziran 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Lâl

-sükut altın

baraj kapakları açılınca bir kez
toplanmaz gerisin geriye su
gökyüzüne kazınır söz

söz gümüş söz ihanet
söz sadakat söz bıçak
söz taahhüt bazen

susmalı lâlce o halde
tarihi yazan
yazdıran zaman
kafa tutmak kimin haddine!
akmıyorsa su
akmasın varsın
düşmeli derviş sabrıyla
çilelerin peşine

fonda yeşil olacak
tene bir katre yeşil yansımalı
ak koca yeşil çınar ah!
yaprak hışırtısı bile dinlerim ben
fırtına sesli bu yürekle

sen söyle
sen yine söyle
:
ben dinlerim
en son nefeste bile

benim adım lâl
benim adım…
benim…


(12 Haziran 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Lâl Rengi Bir Gece

elveda gündüz
elveda ateş çiçeği
yorgun sardunya

ışığını söndürdüm günün!

adım adım girilecek siyahlığa
göğe yükselecek yüzüm
gece hüznü çoğaltıyor yüreğime
ben geceye taze bir yüküm
lâl rengi esrarlı bu gecede

bir takımyıldızına astım umutları
gençliği suya bıraktım
eski bir kavmin yazgısıydı yok olmak
kaderle yüzleşmek
tam bu saatte

ikinci tekil şahsı çıkartıyorum şiirden
böylesi daha anlamlı
doğuma hazırlık yaparak güneşe doğru
kainatı tutuşturuyor
kandiller asıyorum göğe
aşk ve sevdaya dair ne varsa içimizde
ödünç veriyorum küheylan bir buluta

nasıl da dolaştırıyor görmelisiniz
ah...nasıl da evrende!

sevginin beşiğini sallarken ben lâl rengi gecede


(29 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Leblebi

narin boyunlu
tutsan kırılacak bir 'ağıt'ım kendime
kasaba kokulu orta halli ana caddesinde
her gün can sıkıntısına uyanan
mahalle ahalisinden sıradan bir çocuk

arkada eski istasyon
biraz harap
Fransızlardan kalma
komşuda biri karısını dövüyor her gece
babam sinirli:
dokunsan patlayacak

“Allah yarattı” demedi nitekim bir gün

ara sokaklar toz toprak izbe
teknolojik çip’lerden habersiz
seksekli kaldırım taşları dans ediyor kalbimizde

sancılı o kadın kim bilir nerde şimdi
tezgahında kazak dokuyan Müveddet Teyze
koca burunlu Hüsnü Bey Amca yahut
mum yaparken loş bodrumunda
gözbebekleri göverirdi yüz mumluk ampuller gibi
-o yüzden alıştım ispermeçet kokusuna
kadınına “yastık gülü” derdi hani

o güzellik ki yattığı yerden
şarkılar söylerdi sütbeyaz mumlara

neremi okşasan orası ağlıyor şimdi
insanlar terk etmiyor bizi
giden yalnızca zaman

bırakın kalsın!
hiç değilse özleyişin büyüsü aksın göz yaşlarımdan

ceplerimde yüz paralık çocukluk leblebim bir de


(22 Haziran 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

LETHE'den Kaçış!

ey kaçak yolcu!
yepyeni bir güne sıfırdan başlarken
nereye gizledin
sesine sindirdiğin ağır yükü

rüzgar çanları saklanmış gözbebeklerinde
esintiyle dolmuş, kabarmış ruhun
bezgin bir hayat mahkumusun
düşmüşsün yepyeni çileler peşine

avuntuyla yaşamıştın
armağandın bir dağ gelinciğinden
yaşamsal iç kıpırtılar şimdi
isyankar bir vedaya benzer
tanıdık adreslere gönderilen

cesurca döşemek gibi raylara
bilinmedik kentleri
bakir sularda yıkamak
tutunmaya çalıştığın ölü simgeleri

böylesi bir çığlıktır duyduğum işte!

trenin sesinde akıyor zaman
son yağmurda ıslanıyor bedenin
görüyorum, sonuncu vagon geçiyor üzerinden
nefesine iri bir kuş süzülüyor
yanıyor
tutuşuyor göğüs kafesin

Lete’den* kaçış bu besbelli!

uçman gerekiyor yolcu!
nereye gizlendi kanatlar
sırtına tırmanacaksın bulutların
umudu oraya sakladılar

Lete’yi unutma!
bulutlar Lete’den kaçtılar

.......

(*) Lete (Lethe) : Suyundan içen ölülere, acılar ve yeryüzü zevklerini unutturan (cehennemdeki) ırmak.

(12 Aralık 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Mahmuzlar*

mahmuzum olur sam yeli
sıtma nöbetleri çöreklenir uykuma
yitirilir haritalar
kuma iner
böyle *******de
yıldızlar

yaprak tutmaz fidanlar dikerim yollara
susmaz fırtına
göz pınarları çakmak çakmak
gürlerken inler
inlerken gönlümü dinlerim

puslanır takvim gün sonu
başlar çılgın bir koşu
yağmalansam da bedevi sancılarda
terini rüzgara bırakan şiirim ey!
kah bir Tuareg kısrağı olur
kah dörtnala koşarım sırtında

yakardınız canımı mahmuzlar!

bilirdik ama
sevilirdi acı
ne olsa



(15 Mayıs 2004)


(*) Şiir üzerine derin sohbetler yaptığımız kıymetli genç dostum; hüznün şairi Engin Kahraman’ın yaş gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Acıyı şiire dönüştürmeyi en iyi bilenlerden biridir O. Şiiri okuma şansı yok çünkü “o şimdi asker”…Olsun varsın, yürekten gelen bir dost ve sevgi sesi hissedilir elbet! ...

Mutlu yıllar Sevgili Engin )

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Maluliyet

seyreyle gözüm dünyayı
özünden
bal damlar
sözünden zehir

vurulup düşerken
gülün elinden
meçhuldür akıbet

o ki ağlayan
o ki hep solgun
mesele çetrefil
müşkülat çok

adeta maluliyet

bulmaca çözümsüz
felek ne yapsın!

maluliyet de bir mecburiyet


(12 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

Martı Çığlıkları!

bir sabah
martı çığlıklarını dinledim akşamcı kahvehanesinde
sisten fışkırıyordu gemiler
kafam karışıktı anımsıyorum
uykum da yoktu üstelik
boşluğun içinden uzanıp bir tutam zamanı yakalıyordum

ıslak soğuğa vurulur mu insan
ben vuruldum!

elimde yarı solmuş bir karanfil
yoksa gül müydü bilemiyorum
taze bir sabah çayının dumanında
gözlerim körfeze takılmış da alamıyordum

hüznüm
darmadağın kuş çığlıkları
mazot kokulu suda deliduman bir sevda
gemi değildi denizde oynaşanlar
benim duygularımdı
suyun buğusunda bir ileri bir geri sallanan

gün uyanamadı sabaha
çok utandı güneş, tan vakti hançerleyemedi geceyi
martılarla dillenen
martılardan azade canlanıp güçlenen yaşam coşkusuyla
özgürlüğüm ayaklanıyordu o saatte

o sabah martı çığlıklarıyla yüreğimde
bir tutam zamanı yakalıyordum akşamcı kahvehanesinde


(22 Şubat 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:30 AM

MASAİ MARA' da Yağmuru Beklerken...

Saat: 04:55

diyorum ki
bir su sesi çarpsa kulağıma
mesela yağmur yağsa
yağmurla uyansam bütün sabahlara

hışırtısını dinliyorum yaprakların
rüyalarımı dövüyor dans eden dallar
derin bir uykudan uyandırıyorlar
bayram esiyor masai mara’da*
yağmuru bekliyorum

baskıcıydı kuraklık
kuruyor
eziliyordu ruhum
başardım saklamayı özümü
kışı hasada döndürmek üzere
ufaldım
küçüldüm olanca gücümle

Saat: 05:26

çıkın gölgelerden bengisuyum ey!
alın beni durmayın kucaklayın
içimde kocaman bir bahar gizleniyor
güneşi ertelerken gönlümde
yağmuru bekliyorum

Saat: 08:49

su açıyor toprakta
ebedi bir ezgi ilkbahardan
şifreler kırıyor hücrelerimde

dışarıda yağmur var
ruhum yağmur tutmakta

yağmuru seviyorum...

..................

(*) Masai Mara: Kenyanın güneydoğusunda Tanzanya sınırında doğal bir koruma alanı. 'Sonsuz topraklar' anl****** gelen bu bölge, ulusal bir park alanı olup Mara nehrinin suları sayesinde zengin bir hayvan çeşitliliğine sahiptir; leopar, aslan, fil, buffalo ve gergedan ('the big five') gibi...

(24 Ekim 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:31 AM

Masumiyet!

Sıkça kullandığım bir cümle var.

“Masumiyet bir kez kaybedilir! ...”

İkinci bir şansı olmaz insanoğlunun. İçindeki çocuktur ebediyen giden….

Üzgünüm dostlar. Pek çoğumuz gerçekten üzgünüz.
Düşünüyor, duyumsuyor ama yazamıyoruz. Kalemlerimiz tutukluk yapıyor.

Günümüzde yaşanan vahşeti, bazı odakların - belirli başka amaçların yanı sıra -masumiyeti yok etme çabası olarak değerlendiriyorum.
Çalınan şey sırf yaşama hakkı olsaydı eğer, bu denli acıtmazdı. Haksızlık ve kalleşlik var burada. Geride kalanlar ciddi anlamda örseleniyor; kirletiliyor; çamura bulanarak adeta karanlığa itiliyor. İçinde masumiyet ışığının bulunmadığı çıkmaz bir sokak nereye götürebilir ki insanı? ...

Sanırım herkes bir biçimde bu büyük acıyı yaşıyor. Şair belki biraz daha derinden hissediyor. Acı çekerken bile onu ayrıcalıklı yapan duygunun adı ise sorumluluktur. Ve ek olarak, en ağır yükü taşıma alışkanlığı ile keskin gözlerle bakma mecburiyetinden doğan “farkındalık”…

Gözleri acıyor şairin; yummak istiyor…

Kalemin sustuğu andır bu! ...

İçinizdeki çocuk ve sağlıcakla kalmanızı umut ederken, “Umut yoksa yaşamanın ve insan olmanın ne anlamı kalır? ” diyor ve noktalıyorum.

“Masumiyet” adına sevgilerimle…


(8 Eylül 2004) – “Nanik Atak” gurubu için yazılmıştır…

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:32 AM

Maylo

I

karanlıkta bir ses
'maylo' diye fısıldadı sessizce...

maylo geldi biliyordum
maylo ile tanışıyorduk
mavisi duruldu denizin
teknelerle yarışan sarhoşluk
ve guruba dönen akşamlar sustu
saygıya durdular

kavga bitti açıldı kozalar
derin bir soluklanma
yine sessizlik
maylo ile buluşuyorduk

II

sus maylo!
-tarihsiz evrenlerin çocuğu-
konuşmadan da anlaşırız biz
sen benim bildiğim tüm zamanlar
bilmediğim dillersin

sevdalım değilsin
beni kuşatman gerekmez
dostum değilsin
acılarımı sarmaya gelmedin
dolunayın kısrağısın sen!

kalk gidelim
Pegasus'un kanatlarında 'Altın Kent'i aramaya
özgürlük ve ölümsüzlüğü bulmaya geldi sıra

III

Agora'larda işin ne maylo
ben Agora'ları sevmem / Kuzey denizlerini de
durgun suları severim
barışçıl kuşları

yola koyulduk böylece mutlular ülkesinde
bir kar tanesinde uçuşup el ele
denizin ateşinde dolaştık
okyanuslar aştık ceviz kabuğunda
delişmen bir nefeste güneşe yanaştık
bilinmeyen o boşluğa taştık hiçlikten gelip
Apollon'da konuktuk
Tibet'te bir tepeye konduk

IV

ne o
gidiyor musun maylo?

gitme kal!
yürek isimde saklıyorum seni
titriyor alev gölge büyürken
yalnızca seni
seni saklıyorum ben
siyahlara karışma / sarılma karanlığa
gençliği bıraktım sana ne duruyorsun
düşlerimi arasana!

gitme meçhulü yaratanım
sokulgan kuşlar müjdecisi
alıngan duygular habercisi
durağan sularımın sesi
sen bensin
benimsin
eksileceğim yokluğunda!

söyle yoksa özgürlük müydü adın!


(3 Mart 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-04-2008 08:32 AM

Mendil

solmazdı yaseminler söylenmese son veda
mine işlerdi aşka yine buruk sesiyle
öyle dalgın bakardı
gözleri vapur iskelesinde

sorar mıydı yılgınlığına hiç:
“neye yarar susa sığınmış bir yürek? ”

yanağında iki damla yaş
titrerdi mağrur
ve mahcup elleri
yaralı kalbi kadar

karşı kıyı artık her yer!

diyorum:
iyi olurdu son vapur kalkmasa
kalmasa tek başına biri
paylaşsak acıları bir mendilde
benim olsaydı yalnızlık mesela
“duyguağan” koysam adını
susmasa tarla kuşu
sevabıma yazılsa tüm günahlar
iyi olurdu
heyhat!
iskelede gözü yaşlı biri var

sen ağla şimdi hayatın gecesi
sen ağla


(8 Kasım 2004)

Naime Erlaçin


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:41 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.