![]() |
Sen "bitti" dediginde !
Biliyorum konusacak birseyimiz kalmadi , paylasacak hiçbirseyimiz yok...Yinede yüregimden , gücümün yettigi yere kadar sana sesleniyorum ,seninle konusuyorum... Üsüyorum , bu üsüme yalnizligimdan geliyor ve sariyor her tarafimi.... Tutunabilecegim hiçbir güzellik yok , hatirlamaktan usanmayacagim anilarim disinda... Isinabilmek için onlara sariliyorum ... Anlamsiz ve cevapsiz sorular hinzirca siritiyor , ben görmemeye çalisiyorum... Düsler uzak gibi görünüyordu ama yakindi... Belki de görmeyi istemek gerekiyordu... Gözlerini aç desem kapatacaksin ama kapatma gözlerini...! Kendimi kandirdigimi anladigimda agliyordum.... Eskiden kimi sarkilarin ne kadar anlamli oldugunu düsünürken , simdi ayriligin ardindan çalinan her sarki umutsuzlugumu ve sevgimi anlatiyormus gibi geliyor... Sevdigim ne çok sarki varmis , bunu senin gidisin gösterdi bana ... Her sarkida sen varsin , her yerde , her gördügüm insanda , denizde , gecede , uykumda... Nasil beceriyorsun her yerde olabilmeyi ... Bu bir marifetse eger , neden benim yanimda degilsin ki....? Inanamadigin , yenemedigin , üzerinden atlayamadigin korkularin oldum... Agladigin , bagirdigin ya da sustugun isyanin oldum , sessizce bosalan gözyaslarin , birikmisligin oldum.... Yüregindeki kisi ben olmak isterken yüregine siginan ve tozlanacak olan bir ani oldum... Haketmediklerin , artik yeter dediklerin ve herseyin olmak isterken belki de hiçbir seyin oldum... Söylesene , ben gerçekten senin neyin oldum..? Sesin hep uzaklari çagiriyordu , ben üstüme alindim , sana geldim... Bilseydim , bana ait olmayan bir seslenisi sahiplenirmiydim...? Simdi bir mevsimlik ask kaldi avuçlarimda sadece bir mevsim yasanan ama bir ömür gibi gelen ask...Kalbime henüz söyleyemedim gittigini ögrenirse onun da aci çekmesinden korkuyorum... Seni halen benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum.... Gittin..! Sen " BiTTi " dediginde yagmur yagiyordu.. Su an oldugu gibi |
BENİM HİÇ SENİM OLMAMIŞ GİBİ!
Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık,sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak,boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim. Hani hep kızardın ya “Konuş konuş konuş” derdin, haykırabilir miyim şimdi korkaklığını. Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı, artık sahiplenilmeyecek olmanınburukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin, susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa ...? Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin,dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı.Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim.Var olduğum her yer aşkın şehri olmalı artık, yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer,zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için. Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına. Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı, yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım. Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim. Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı hatta sana hak verebilmeliyim.Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için. Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış,sanki bizi hiç yaşamamışız, sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış ve sonra yarım bırakmışız gibi. Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti,Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan, Sanki benim hiç senim olmamış gibi... |
Bulutlar geliyor karşıdan koşarcasına; kararmış bulutlar, yanık bulutlar...
Gönlümden sel olup taşarcasına, gurbet yollarından dönmüş bulutlar... Hüzünlerle çile yüklenmiş, umuttan yana sisli bulutlar. Şafak vaktinde üç kere, beş kere öpüp, güllerden bir demet yapmıştım avuçlarımda. Ne yazık ki ne söyleyebildim, ne de bir yol bulup gönderebildim sana. Derdiğim güller yerlere düştü, sevincim mum alevi gibi söndü, gül bahçesinden ayrıldığımda... Baktım ki o an, çalı dikenli karanlık bir yoldu uzanan karşımda. Hiç birşey düşünmeden saptım o yola... Üstüm başım berbat, saçlarım darmandağınık, pabuçlarım yırtık, ellerim kan içinde, yürüyordum usul usul zorluklarla. Yorgundum, soluksuzlanmıştım. Artık nice şeylerden geçmiştim, bir damla suydu isteğim... Ne yazık ki bir çeşme bulup, içememiştim... Sonbaharın rengi gibi, sapsarı çilelerle doluydu ömrümün kalan yolu. Gönlümün kızaran semalarında; yalnız bugün değil, dün de olduğu gibi, sevdama kasteden tayfunlar esmekteydi. Derdin bana "gelmek için binbir yol var", var, tabi ki var, var da; töreler gibi engeller de var o yollarda... Sen kış günümde açan, kardelenim bile olamazdın sevdaçiçeğim. Oysa ben yaşların zehir olsa da, gözlerinden "çarem" der içerdim. Duyar mısın feryatlarımı yağmur gözlüm? Bu dünyada değil, öte tarafta da, biriciğim, tek eşim sensin, sen kalacaksın.. Ben sana gelemiyorken, derdiğim gülleri bile sana gönderemiyorken; kararmış, çileler yüklü, umudu sönük, sisli bulutlar gelmekte üzerime, üzerime... Her şeye rağmen, sen gene de sus, bekle beni... Birşey deme, bozma hayallerini, düşlerini de yitirme.. Ne birşey sor yazgıya, ne de söyle... Sus sen, sen söyleme... |
Anlamalıydım ben üzüldüğümde kılını kıpırdatmamandan, sadece işin düştüğünde aramandan. "N'aber, nasılsın" lâfının arkasına"Bir görüşelim mi?" ekleyememenden, anlamalıydım sevgisizliğini...Ben, seni görmek için sınırlarımı zorlarken,senin umursamamandan, alaycı konuşmalarından,ya da senden vazgeçerim diye korkup
önüme bir parça yem atmandan anlamalıydım... Ben, hayatta hiç kimseye bu kadar sabırlı bu kadar mülayim davranmamıştım oysaki. Severdim özgürlüğümü, asi olmayı, bir bardak suda fırtınalar koparmayı, kimseye hesap vermemeyi...Bir bunları severdim bir de seni sevdim...Sevgilin değil sevdiğin olmayı istedim.... İlk defa biri benden hesap sorsun istedim, bir açıklama beklesin.Bu biraz açık değil mi ya da "Hayır bir yere gitmiyorsun,evde oturuyorsun" dan başka bir şeydi bu...Beni sorgula, duygularımı sorgula istedim. Olmadı... Ne kadar da kolaydım senin için, ne kadar da zahmetsiz...Tabiiki, bocalardın, emindin düzgün insan olduğumdan hayatında hiç karşına çıkmamış kadar düzgün,emindin seni çok sevdiğimden ve düşündüğümden öyle olmasaydı her probleminde ilk beni arar mıydın? Nedenleri, niyeleri merak etmedim hiç, inan etmedim...Bu kadar sevgisizliğinde seni nasıl bu kadar sevdim, onu merak ettim.Benim için ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü, sendeki beni merak ettim... Artık hayal kurmuyorum, geçmişe bu kadar bağlı olmamın sebebi;o zaman çok mutlu olmam bunu biliyorum... Şimdi tekrar başlasak da, yalnızlığı paylaşsak da sana gönlümü açabilir, gözüm kapalı güvenebilir miyim sanıyorsun? Şimdi artık tek başınayım...Hiç değilse hakkını veriyorum yalnızlığın.iki kişilik kocaman bir boşluktansa sensizliği ve yalnızlığı yeğlerim... Artık kendimi görmemek için aynalara bakmıyorum,üşürüm diye kazağını giymiyorum, ağlarım diye türkü söylemiyorum.Belki de sen haklısın!Artık ben bile kendimi sevmiyorum... |
TALİH HER ZAMAN GÜLMEZ
Seversiniz bazen...Bir kuşu beslemek misali,karşınızdaki insanı sevginizle beslersiniz. Farklıdır sevmesi insanların...Kimi kafese tıkar kuşunu öyle besler,alır özgürlüğünü elinden, seviyorum sanır.Öyle sandıkça sıkar karşısındakini, bunaltır.Ufacık bir fırsat bulsa kaçmak,kurtulmak ister artık kuş. Aslında korkularından yapar insan bunu,karşısındaki insana anlatamaz, anlatmasını bilmez.Bir başka insana gitmesini istemez. Her koca devin koca korkuları vardır, kimse bilmez.Kimi de serbest bırakır kuşunu. Salıverir gökyüzüne,döner gelir elbet der, döner gelir seviyorsa. Alır riski çekinse de birşeylerden.Bilir ki; koysa kafese bir gün kesin kaçıp gidecek, bir gün kesin terkedecek.Serbest bırakır!Döner gelir o da karnı acıktıkça, yüreği sevgiye acıktıkça.Ne kadar çekinse de bilir geri döneceğini adam.Bilir başka yerlere, başka kişilere gitse debir gün, bir şekilde geri döneceğini... Kuş ta bilir daha iyisinin olmadığınıama bazen nankörlüğü tutar.Unutur onun için yapılanları,uğramaz olur bir zaman... Başka kapılarda, başka pencerelerde aynını arar.Ama bilmez başkalarda hiç aynılık bulunmaz.Pişman olur, geri döner bir zaman sonra. Öyle yenik, öyle mağlup döner ki hem de...Artık kafese girmeye bile razı olmuştur. Şanslıdır...Eğer geri döndüğünde açık bir pencereveya aynı evde, aynı kişileri bulabilirse...Eğer terkettikleri taşınmamış,Aynı yerde kalabilmişse... |
filozofum'a
Bu gece bir kadeh şarapla akıyorsun içime .....Şarabı değil seni yudumluyorum. Bir de şarabı anlatışını hatırlıyorum.Kelimeler döküldükçe ağızından ben şişelerce içmiş gibi sarhoş oluyorum....Konuştukça başka dünyalara götürüyorsun beni ... Ve ben bu sarhoşluğun hiç geçmemesini istiyorum.Sen konuştukça geceye mavi bir ışık hakim oluyor. Elimi uzatıp tutuyorum o ışığı, elimde büyüyor , gözlerim kamaşıyor. Yinede alamıyorum gözlerimi senden. Haydi beni geçelim, kim seni görünce başını çevirebilir ki ? Kim gözlerini seni görmekten mahrum edebilir ki ? Nasıl da farkındasın güzelliğinin... Nasıl da belli ediyorsun bunu.herşeyin yakıştığı bir başka insan olabilir mi dünyada ? Bir büyü var sende biliyorum, adını koyamıyorum.böylesine sevimli hale getiren bu büyü olmalı. Damla damla akıyorsun içime. Dışarıda kutup soğuğu varmış ne gam! Seni düşünmek yeterince ıstıyor beni. Her kelimeden bir alev haline geliyor. Kelimeler çoğalınca yagına dönüşüyor varlığın . Yüreğinden başlayıp bütün bedenimi sarıyor alevler. Kendimi anlatırken, yüzünde sadece sonsuz özgüveni olan insanlarda görülebin o gülüşü görebiliyorum. Ben aslında sadece hayatı görebiliyorum. Senin sözcüklerin unutturuyor bana günün tüm yorgunluğunu. Sen oluyorsun, başka hiçbirşey umrumda olmuyor.Seni hissetmek, varlığını bilmek yüzündeki gülümsemeyi bütün eve yayıyor. Duvarlarda kare kare sen görünüyorsun. eşyalar canlanıyor. Zaten nereye girsen nerede olsan etrafındaki canlı cansız her şeyin bu büyüden etkilenmemesi mümkün değil. Herkes hayran sana ama benimki başka . Çünkü yüreğine talibim ben.Bikiyorum ki sen oraya sadece kendi isteklerinin girmesine izin verirsin. Biliyorum ki, bir kez girildi mi o yüreğe bir daha çıkılması mümkün değil. Öyleyse uzat elini, aç yüreğini. İçindeki tüm güzelikleri sun bana. Ben çoktan hazırım içimdeki tüm mavilikleri sana vermeye ..... Haydi... |
BIR YANIMDA ASK, BIR YANIMDA ÖLÜM;BEN SENI SEÇIYORUM...
Gecenin karanliginda yildizlarla tek tek konustum seni.Yüzyillardir bildigimiz ya da bilmedigimiz bütün büyük asklarin yükünü tasiyan yildizlar anlatti seni bana ilk defa.Yagmurun yagdigini küçük bir su birikintisine bakarak anlamaya calistigimiz gibi kimi zaman,seni sevdigimi ayin gökyüzünde sakli duran yalnizliginda anladim.Vurdukça aydinligi sokagimdaki islakliga mehtabi sandim gözlerinin denizinin ve geç anladim belki de ayin isigindaki sahteligin çok daha uzaktaki yildizlari kapatamadigini. Paylasilmayan bir yildiz aradim o gece;seni,yalnizca seni saklayabilecegim.Yoktu;zaten her biri yikilmisligini anlatmiyor muydu asklarin,isiklarini bir yakip bir söndürerek. Ask ve ölüm vardi seni saklayabilecegim içinde.Ask,her gün agzimizda dolanan anlamli-anlamsiz sarkilarda, bütün duruluguyla türkülerde ve duygulari bir yürekten alip ötekine konduran siirlerde yasar bana göre.Çagin tüm yozlasmisligindan büyük bir pay kapan yine ask olmustur bütün direnmisligine ragmen.Kirli sulara meydan okumaz mi saniyorsun kiyiya vuran baliklar?Tipki onlar gibi ask da kiyiya vurmustur artik.Ve Kiz Kulesi'nin bekçileri olan martilar neden kendilerini teker teker birakirlar kuleye çarpan her dalganin önüne?Martilar gibidir ask da;bize çarpan her dalgada ölür bizi korumak isterken.Seni tüm safliginla,artik yok olmak üzere kirlenen askta saklayamazdim. Ölüm ise hiçbir canlinin karsi koyamadigi bir anlamsizliktir. "Dogal dengenin gerekliligi" derken anlamsizlastirmisizdir zaten ölümü.Oysa o tüm esitsizliklere,haksizliklara aldirmadan karsilar her insani korkunç bir soylulukl****endi yasamina ya da baskalarinin yasamina son verenler ise artik sasamaz ayarini bozmustur ölümün saatinin.Ve seni bu düzensizligiyle ölüme teslim edemezdim kendi ellerimle.simdi bir yanimda ask,bir yanimda ölüm...Ikisi de acimasizliklariyla,zamansizliklariyla beni beklemekte.Ben,seni seçiyorum,masallarda bile rastlayamadigim ama su an tüm gerçekligiyle karsimda duran seni.Yildizlardan ögrensem de duygularinin çiplakligini, ay isigiyla anlasam da yalnizligin çirpinisini seni senden dinlemek üzere seni seçiyorum.Askin ve ölümün yalanciliginda senin dogrularinla sana asik olarak ve senin için "ölmeden" tasiyorum benim dogrularima seni.Seni sevgilim degil,bir gün mutlaka bitecek olan askim degil, GÖKYÜZÜM YAPIYORUM NEREDE OLURSAM OLAYIM SENI HER ZAMAN GÖREBILMEK iÇiN VE YILDIZLARLA AYI SENiN SAKLAMAN iÇiN ... |
Bilirsin belki de bir inci nasıl oluşur? O göz kamaştıran, sahip olmak için servetler ödenen muhteşem mücevher aslında değer biçilemeyecek bir şeydir... O diğer mücevherlere benzemez... Çünkü diğerleri taştır, cansızdır ve hiçbir zaman canlı olmamıştırlar... Ama inci öyle değildir... O aslında önemsenmeyen, görece çirkin bir canlı varlığın (istiridyenin) tutunduğu kaya parçası üzerinde yıllarca hatta on yıllarca uğraşarak ufacık bir kum tanesini kendi bedeninin özleri ile kapla***** muhteşem bir güzelliğe dönüştürme çabasının ürünüdür... Özü canlıdır, hayattan alır kaynağını... Ama her istiridye inci oluşturmaz yüreğinde... Belki bir inci yaratmak için gücü veya sabrı olmadığından belki de karşılaştığı kum tanesini inci tanesine dönüştürmeye değer bulmadığından... Belki de istiridyeler içinde Yaradan’ın seçtiği, bu uzun ve zahmetli işi kaldırabilecek, o muhteşem güzelliği oluşturmak ve taşımak için gerekli özellikleri taşıyanlar vardır yada bu tamamen Yaradan’ın lütfu ve imtihanıdır seçtiği yarattıklarına. Ama sebep ne olursa olsun inci tanesini oluşturan istiridye kıskançtır... İçinde, tam varlığının ortasında, kendi benliğini ekleyerek, bin bir kalp sızısı çekerek oluşturduğu o muhteşem güzelliği korumak ve göstermemek için kapatır kabuklarını çevresinde bir şeyler varsa... Ve incisini ondan almak ancak o sımsıkı kapalı kabuklarını ayırmakla mümkün olacaktır. Direnir istiridye, vermek istemez varlık sebebini... Evet o sadece bunun için gelmiştir bu dünyaya... Çoğumuzun önem vermediği bir kum tanesini yüreğinin tam ortasına ko***** tüm dünyayı kendine hayran edecek bir güzelliğe dönüştürmek için... Dayanabildiği kadar dayanır... Ama dayanacağı sınır aşılıp da kabukları ayrıldığında herkesin gözünü kamaştıran, kendi özü ile beslediği yürek sancısı çıkar ortaya... Çoğu kez istiridyenin yüreğini almak ile incisini almak aynı şeydir... Ölür gider o sessiz maviliklerde, göz yaşları belli olmadan ağla***** kaybettiği yürek yangınına... O hayatın kaynağı mavilikler, yaşam okyanusu mezarı olur onun... Ama kalbi ayrılığa dayanamayıp ölse de incisinin, yürek sancısının koruyucu kabuğu, onun yasını tutmak ve o bembeyaz ışıltının bir zamanlar onun içinden yayıldığını dünyaya haykırmak için zamana, o acımasız cellada kafa tutar elinden geldiğince tevazuu ile sessizce, boş bir kabuk olarak da olsa...
Bu bahtsız da doğduğu hayat okyanusunun içinde kendine dayanacağı, yapışacağı bir kaya parçası bulmak için çok uğraştı. Tutunamadı, sürüklendi akıntılarda... Kabuklarını açık bıraktı belki de bir kum tanesi gelir de onun incisine dönüşmek ister, ona yaradılış sebebini yerine getirmek için bir fırsat verir diye... Ama ya gelen beğenmedi ve alay etti onunla yada o gelenleri inci tanesine dönüştürmek için çekilecek yürek yangınına değer bulmadı... Umudunu kesti varlık sebebini yerine getirmekten, yaşama amacı kalmadı. Sadece boş bir kabuk olarak yaşamak ağırına gitti... Bıraktı sonunda kendini akıntılara direnmekten vazgeçerek, hayat onu nereye sürüklerse sürüklesin ama illa ki o kaçınılmaz sona bir an önce ulaştırsın diye... Hayat okyanusunun azgın dalgaları onu kıyıya vurdu, arzuladığı ölümü beklesin sessizce diye... O da *******in aldatıcı ama rahatlatıcı serinliğinde Dolunayın inci beyazı ışıklarını hayranlık ve özlemle seyrederek, gündüzleri güneşin herkese hayat ama ona ölüm getiren sıcaklığında kuruyup acı çekerek beklemeye başladı tayin edilen vaktini. Ama sen onu orda buldun, tüm inadına ve direnmesine karşın araladın kabuklarını ve ona bir yaşama sebebi verdin, küçücük bir kum tanesi kaydırdın o anlamadan yüreğinin tam ortasına. Anladığında başına geleni çok geçti... Korkuları ve hayatın tükettiği gücü, mantığı ile işbirliği yapıp karşı durmaya çalışsa da Benliği çoktan harekete geçmiş, varlık sebebini yerine getirme fırsatını ona bağışladığı için Yüce Yaratıcı’ya şükran duaları ederek o kum tanesini inci tanesine dönüştürmeye başlamıştı bile kendi özünü kullanarak... Şimdi o inci tanesi her gün biraz daha büyüyor, ışıltısını kazanmak için yüreğimin yangınları ile besleniyor, onu incitmekten korkan ruhumun koruyuculuğunda pürüzsüz ve muhteşem bir mücevhere dönüşüyor... Mantığımın gözlerini kör eden ışıltısı ile beni bile korkutuyor... O kadar korkuyorum ki kaybetmekten kalbime gömdüm onu. Eğer sökülüp alınırsa yüreğimde gitsin onunla ki geriye acı çekecek bir şey kalmasın diye... Çünkü artık o inci tanesi yaşam sebebim, varlık nedenim. O olmadan bedenim; kaybının acısı ile kavrulmuş, parçalanmış, boş bir kabuk olacak sadece ve yasını tutacak bir zamanlar onu taşımanın gururu ile ayakta durmaya uğraşarak... Sevgin benim İNCİ TANEM... Bunu hiç unutma... Ve alma onu benden... Bırak kalbim onu taşısın, kendi özü ile beslesin, kor gibi olup yanarak göz kamaştıran ışığını versin ona ve büyütsün onu taşıyamayıp çatlayana kadar...FİLOZOFUM'A SENİ SEVİYORUM AŞKIM[/i] |
Kuytularında kaybolduğum şehirden sesleniyorum sana..Duy beni!! Dilimin ucunda öbek öbek sevdalar biriktiriyorum sana nice zamandır..Paslı avuçlarımdan 7 iklim döküyorum köprü altlarında titreyen kışların üzerine..Nedense hala titremekte ellerim ; ip üstünde acemi cambaz gibi...tutuversen elimi aşka çağırırcasına ve durdursan kalbim hariç bedenimdeki tüm titreşimleri sonsuza dek..Soluklayıp yüzyıllık özlemleri saniyelerin sonsuzluğunda eritsek..Bir olsak,bir sen bir ben olsak..ve başka hiç bir şey olmasa dünyada....
Altını çizdiğimiz bir sürü süslü cümlenin satır aralarında kalmış,fark etmeden üstünden geçtiğimiz nice yolda kavuşsa birbirine gözlerimiz tüm ayrılıklara inat....Güneş tutulması kadar güçlü olmalı göz bebeklerimizin tutulması ama kalabalık olmamalı onun kadar.... Öyle gelmelisin ki bir ben anlamalıyım geldiğini...Ürpermeli şehir....Sokaklar ürpermeli,hatta kaldırımlar,elektrik direkleri...Hayata dair ama hayattan öte olmalı adımların bana yaklaşırken..Gürültü olmamalı sesi sevdanın; sessiz ,derin ve inceden yaklaşmalı kalbimin tenhalığına........ Bir güz günü ,gönül kuşlarımı göç etmekten alıkoyacak kadar sıcak olmalı yüreğin,ardında puslu gülüşler bırakıp gelmemeli yolların bana... Yani sağlam olmalı yüreğin bana aşkı getireceksen , aşkla geleceksen eğer... Kısacası elden düşme sevdalar değil benim istediğim; ya yüreğinin sahibi olmalıyım ya da hiçbir şeyin.... |
Gelidiğinde bulduğun tek şey çırılçıplak bir kalp, yalın bir aşktı... Bulduğun; çoktan beri sana aitti, belki varoluştan beri ama işte şimdi söyledi belkide "bu kalp sana ait" diye... İşte buydu, sahibi olduğun bir kalp vardı ve o senin için masmavi bahçeler yaratmıştı, mavi güller dermişti...
Ellerin uzandığında bulacaktın elimi, belki çok uzaktı ama ellerin herzaman ellerimdeydi gözlerimi her kapadığımda.. hep sen oluyordum sensiz geçen akşamlarda, hep seni arıyordum sen olmayan baktığım heryerde ve yıldızlara baktıkça ulaşıyordum sana, aşk yıldızlardaydı belkide... Dudakların titrediğinde bulacaktın dudaklarımı, aşkın verdiği o muhteşem titreyişler ve kalp çarpıntıları içinde... Nasıl cihan yanarsa sevgilinin dudaklarına ulaşmak için, işte öyle bir cihan yangını içinde aradım dudaklarını her sensiz geçen ateşler içindeki *******de... -Tüm güzel hislerin ve kalbimin tek sahibine.......- |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:23 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.