![]() |
Dikkat; bu kitabın okunması yasaktır
dikkat; bu kitabın sonunda önce ayrılık vardır. sonra bütün yanlışlıkların ve çirkin hesapların cinayet ve gözyaşlarının ve tarifsiz acıların öyküsü vardır. dikkat; bu kitabın içinde, aşk yok, el ele tutuşmaz çocuklar, sevmez birbirlerini. kimse tutkuyla koklamaz kır çiçeklerini. yerine bol kan ve gözyaşı vardır. her sayfasının içinde, pusuya yatmış kurşunlar saklıdır. dikkat; bu kitabın içinde, ihanetin kısa yollu tarifi yapılır. bedelsiz zenginlikler cenneti ve cezası sıfıra indirilmiş suçların açık adresleri vardır. bu kitabın kapağı siyah renk boya ile kapatılmıştır. hiçbir zaman aydınlanmayacaktır. dikkat; bu kitabın sizler tarafından okunması kesinlikle yasaktır. |
Dilekçe
Mütevazı ve alımlı bir dilekçedir. Yoksul softalıktan, zengin bilgeliğe geçmek için. Bütün gece rüya kapılarının kuyruğunda sabahladığım. Şark baharatlarıyla tatlandırılmış, Garp sevdalarıyla taçlandırılmış Sınırsız ve sonuçsuz Ufuk ve akıl maceralarının Kılıcına bilendim. Mütevazı ve alımlı bir dilekçedir, Kendi fotoğrafını Yazılmış her kitabın kapağına yapıştırmak uğruna yaşadığım. Cevat Çeştepe |
Dinle beni kanat ol, yaprak ol
gök maviymiş, ay beyazmış, sandal sefası ikisinin kapı arası ben seni düşünürmüşüm elde kalem kağıt, dudakta rakı tadı. şimdi tam sırası bak neler anlatacağım dinle kanatlarını da al yanına öyle gel hele. dinle… ay batar, gece karanlık, yakamozlar ölürmüş akar hasretin gözyaşları ben seni düşünürmüşüm elde var sancı, birde papatya falı şimdi tam sırası seviyor mu, sevmiyor mu diye ne kadar yaprak varsa hepsini al gel hele. dinle… |
Dinle deniz kuşlarını
geldiğimi deniz kuşları haber verecek sana. bardaktan boşanır gibi, çığlık çığlığa. sis dalgalarından renk almış pejmürde bir gemi, bırakırken bezgin kontrolsüzlüklerle karanlık derinlere, pas tutmuş zincirini ve ay ışığı gebe kalırken pul renkli yakamozlara geldiğimi deniz kuşları haber verecek sana. ilk gençliğimin çocuk yüzlü kadınları, en omurgalı haykırırken masumiyet çığlıklarını ve soğukla karartılmış *******imin, erken soğuyan yer yataklarında doymamış bedenlerin soluğu vururken duvarlara geldiğimi deniz kuşları haber verecek sana. İstanbul’da kapısına kilit vurulmuş her meyhanede korsan sevdalıların çentiklerinde, şarap, duman ve tek gözlü karanlıkla suçlanmış baştan çıkarılmaya hazır manastır kızlarının, aranmış da hiçbir yerde bulunamamış, terkedilmiş görüntülerinin boy aynalarında., geldiğimi deniz kuşları haber verecek sana. bensizlikle üzerine bir ağıt olup yağan yağmurlar köşe başlarında iz bırakmasa da küfürlerimden, ve ihanetlerinin gönderdiği kavgalarımın yanlış adreslerinden., yaka paça atılsan da omuzladığımız o sokaklara, bekle gözlerini dikip, İstanbul’a geldiğimi deniz kuşları haber verecek sana. Cevat Çeştepe |
Doğru okuyabilmek
felsefe okulunun kapısında hoşgörüsüzlük yazıyor. mavileşmiş köpük düşü gibi denize iniyorum. sen gözlerime bakıyorsun, Paris ruju dudaklarınla bin yıllık bir bulvar ağacının gölgesinde vitrindeki ışıklar gibi dalgalanıyor saçların bende geliyorum diyorsun, beni de bekle. anarşist sakallarımı doluyorsun ellerine akıyoruz adresini aramayan kurşunlar gibi. bir yanımızda yüreklerini toplayan pamuk işçileri diğer yanda göçmen kuşların son kafileleri denizin üstüne düşüyor masmavi kanat sesleri. su’dan akrabalık var mıdır acaba, şimdi takılıyor aklıma pamuk işçilerinin toprağa dökülen alın terleri ile denizdeki su damlacıklarının arasında. doğru okuyabildin mi diyorsun kapıda ne yazdığını. çok uzaklarda çığlık çığlığa bir gemi batıyor. sırtında kayıtsızca gezdikleri gemiyi zamanlar boyu boş kalabalıklarıyla ilk terk eden filikalar oluyor. ben şarap içiyorum, sen makyajını tazelerken aynanda sahile koşan filikaların ismini okuyorsun gözlerinin bir delta gibi açıldığını görüyorum ne yazıyor, okuduğunu bana da söyle diyorum. önce bakımlı parmaklarına yapışıyor harfler sonra aynanın üzerine diziliyor birer birer. şaşkınlıktan vazgeçip saçlarını atıyorsun arkaya haydi gel diyorsun filikaların yanına, sahile koşalım boşlukları kimliğimizi söyleyip biz dolduralım sonra sen dola kollarını belime, çıkalım indiğimiz yere. doğru okuyabildin mi diyorum aynanda ne yazdığını. biliyoruz ki içimizden biri en acımasız katil. işte soluksuz yatıyor filikalar her biri başka sahilde suçluyu arıyoruz el falımıza bakar gibi parmak izlerimizde. kanıyoruz ince bir sızı, hala tütüyor sızı gibi ince bir duman batarken ismi okunamamış geminin bacasından. dünya yuvarlak, ufuk çizgisi elimizi atsak, tutulacak acelemiz kabuğunu kıramıyor, güneş birazdan batacak. önümüzde tertemiz sınav kağıdı, verelim haydi cevabımızı yaşananları değil, anlatalım haydi yaşamadıklarımızı önce tanımamış sayalım birbirimizi, doğum öncesi gibi. ve hatta kainatı ve hatta kainatın kanunlarını hiç tanımamış olalım cerahat salgılayan kimliklerimizi. hey cehaletin ilahları, kim çıkardı bu soru işaretini? Cevat Çeştepe |
Doğum günü olmak
uzun bir geceydim, karanlıklarım kan kokulu süzülüp geliyordum. karanlıklar içinden ışıklara doğru. çığlıklar duyuyordum, yaşamın her soluğunu benimle paylaşacak onlardı. ben sadece ağlıyordum. |
Dostluklar üzerine
öksüz bacak aralarından çok uzakta. kimsenin görüp seçemeyeceği bir konudur bu. derin ve hep gezinen, anlaşılmaz sularda. pek herkesin anlayacağı, bir şey değildir bu. çalıvermek sabahın kör vakti ve kimsesizken, çalıvermek kapını, aklıma estiği yerden…. bir sofra donatır kendini, sen elini sürmeden. hiç tadılmamışlar gibi, ya da tadı çok iyi bilinen. eller bir şey yazmaz, ne söylesin ki gözler. yüreklerdir sadece konuşan ve sessizce dinlenen. kurallar bir yol bulur kendine, zaman durmuştur. bir başka yük taşır bulutlar, budur istenen. merhabamı desem günaydın mı, işte ben geldim…. ne dersen de nesli tükenmişim, hoş geldin… Cevat Çeştepe |
Doyarım sensizliğin olmadığı yerde
avuçlarımdan taşacak kadar deniz suyuyum. senin sahilden göremeyeceğin kadar uzak ve rüzgarımın alnından geçeceği en son noktadayım. yosun kokusuz ve yakamoz ışıksız. sahildeki kimsesiz sandalların dökülen boyalarından doyar karnım. sarılardan, mavilerden, kırmızılardan ve en son senin boyadığın o renkten, hani adını bulamadığın. gözlerime hasretin yuvalandığı adalardayım. hiçbir yüzgecin ulaşamayacağı kadar uzak ve pusulada kuzey yıldızının olmadığı en karanlık yerdeyim. el yordamsız ve senin sesine sağır. sahildeki kimsesiz sarhoşların yanlış selamlarından doyar karnım. balıksız kılçık, gecesiz yıldız ve bulutlardan ve arkasına senin saklandığın ay ışığından hani hiç olmadığın. Cevat Çeştepe |
Dönence oyunu
güneşe küsülür mü hele mevsim tam yaz ortası ve akşam üstü adın; ayçiçeklerine babadan akraba da olsa,. güneşe küsülür mü . saati erkene çevirip erken gitti denilir mi. oysa bütün hesap dönencelerde gizli yengeç, adımlarını yetiştirmek için çağırmıştır yardıma oğlak tarafına birde böyle düşünsene. evet bende farkındayım güneş gerçekten erken gitti bugün gündöndü çiçekleri şaşkın yıldızlarda hazırlıksız yakalandılar gece karanlığına . ama gene de küsülmez güneşe doğar yarın sabah gene dinleriz bakalım ondan neymiş meselenin aslı oğlak mı fazla nazlı yoksa yengeç adımlarında mı bir sır saklı. bakarız ki yok ortalarda güneş hala ve yıldızlarda başlamış toparlanmaya o zaman düşünürüz bir çare hepimiz küseceksek hep beraber küseriz. Cevat Çeştepe |
Dört duvar arasında
Tutukevimdeki tüm tutuklular! Hanginiz bulaştırdı gümüş tozunu, Deniz kızlarının yüzgeçlerine. Şimdi doğmayacak yakamozlarında Hırçın dalgaların Karanlıkları avlıyorum. Volta adımlarımda kehribar sesli ağıtlar Dönerken hasret mektuplarına, Hanginiz mahkum etti *******imi Yakalanamayacak tutkulara. Şimdi kan-ter içinde Dört duvarım, Ona ağlıyorum. Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:41 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.