![]() |
Seviyorum Be Dostlar
hayatın orta yerinden bakmak öylesine sağa sola nereye neresine istersen keyfin yerindeyse yerindeyse birde bir salkım söğüt çağırıyorsa seni birde götürebiliyorsa ayaklarım beni elinde bir azık çantası mataranda yayık ayranı yufkaya sarabiliyorsan mis kokulu çökeleği bir başta kırabiliyorsan soğanı birde ahh çeşme başı ise uzandığın söğüt’ün altı dinleyebiliyorsan yaprakların türküsünü gitmene gerek yok dalıp ta öylesine sen zaten oradasın durdu rüya sonsuz olur muydu bak her şey nasılda değişti birden bire denecek ki nasılda katledecek şiir şimdi yine atlatma bir haber Güney Kıbrıs Yunanistan Fransa bizden çok katılsınlar diyorlarmış -AB topluluğuna şiir dediğin neki duyguları paylaşımı güzellik dediğin neki yaşamın başka bir adı seviyorum be dostlar emek kokan duygularımı yayın kemana dokunuşu gibi yaşam okşuyor beni bir deli rüzgar olsun istiyorum şiirler savrulsun gitsinler |
Seyredildiğini Bilmek
Sokak alabildiğine canlı, her şey hareket halinde araçlar, insanlar, kediler, durağanlıktan öte her şey, bırakmış kendini zaman akıp gidiyor, Camda bir çocuk yaşı belli değil, saçları dağınık sabahın mahmurluğu yüzünde, çöpleri karıştıran kedileri izliyor, kediler belikli aç yinede adım seslerini dinliyorlar, zaman akıyor… ala bildiğimiz görüntüyü sığdırırız gözlerimize gözlerimizden kayıp gitse de gömülürler sınırsızca belleğimize bazen hüzün olarak bazen iki tatlı tebessüm gibi dönü verirler gerçeğe Ayak sesler yaklaşıyor, topal kedi kaçarken en arkada kalıyor, duyduğu ayak sesinin farklılığı tedirgin eden onu, yoksa ürkütmemişti doksan beş model dizel otomobilin homurtusu, kaldırıma park eden kaçıyor otomobilin altına, çocuk şaşkın birazda telaşla bakıyor kayboluşuna, kaldırıma park eden otomobilin sürücüsü söz edebilir mi trafiğin keşmekeşliğinden diye düşünmenin, bilgelikte kaldığı sürece sohbetinin, bilirim hep işi aceledir ölüm tacirlerinin… ne varsa özünde ölçütünün tartındır o senin demiştim bilgiyle tartarsan bilgece satarsın o şeyi karıncalar yuvalarından çıkıyor bir haber gelmiş belikli bir şire damlatmış birileri İyi olmak için; iyilik ise rakibin, karala gitsin pembe kurmak için düşlerini, görkemli karanlığın bir mum ışığında nasılda bağrına saplandığını gör ki…karanlığın bağrında tek başına bir mum olmak aydınlığa çıkmak için nafile olduğunu bil… bil ki sürekliliğin gücünü unutma, geride bırakıyorlarsa diğer kediler topal kediyi, tartıları iç güdülerinde gizli…insan olduğunu hatırla… camdan bakan çocuk yaşı belli değil yaşamın içine gizli sırları seyreden çocuk yaşı belli değil düşleri seyreden çocuk yaşı belli değil seyredildiğini bilmek ne korkunç bir gerçek |
Sıhiye
tılsım bozuldu dokundu delik iskarpinler meydanlara güvercinler kanat çırptı gökyüzüne bozuldu sessizlik çığlık çığlığa memleketimin özlemi kanat sesleri yüzlere vuran unutulmuş coşkunun seli meydanla da sansarlar pusuda yüreğim mengenede |
Sır
sır kaç gramdır yada ton ölçün nedir senin mil hektar ağır çok ağır ben diyeyim bir ömür içine binlerce sığdırılan sen deki hala ben anlamam anlat sorguda yüreğim kelepçe de dil anlamaz |
Sırasımıydı Şimdi
sırası mıydı şimdi hiç olmadık yerde olmadık bir isteği uzun hava okur gibi dile getirerek bir cerrah ustalığında kaşımızı gözümüzü çizdirmek yara kapanıyor en derini bile ama kan henüz silinemiyor marka gömleklerden gücüm yetmiyor desem kaçmaya değil kavgalardan açlığımı bastırmak için bir şeyler tıkmaya ağzımdan ve yetiştirebilmek için tüketimime ürettiklerimi ürettiklerimin bile fazlasını yetiştirememek sözüm ona okuyamadığım isimlere bir başkası üretiyormuş gibi gücüm yetmiyor anladığım gibi yaşamak için anlatmak istediklerime sesimi iletmek için oysa en gür sesimizle dağlardan çığlar indirecek kadar tiz bağırırken zemberekten boşalmış gibi kelimelerimiz bir sağır duvar karsız doruk oluyorlar muhatapları ellerimizin hiçbir boşluk boşluk olarak kalmıyor duyanlar sesleri uzatmasalar da ellerini muhataplarına takılıyor kölelik zincirleri hiç olmadık yerde hiç olmadık bir isteği uzun hava okur gibi okuyarak yaşamanın sokakta tek başına bir ıslık tutturmuş adımlarla aylak aylak sorumluluklarını yerine getirip yenilmiş bir komutanın sorumsuzluğuyla volta lamanın hazzını yaşamak buda yetiyor işte yetmemeli diye bilirsiniz değiştire biliniyorsa bir şeyler tabi bir el ses vermiyor iki el bir birinin canını yaktıkça eller çoğalmadıkça kifayetsiz sözler çığırtkanlık tek tek türküler marş tadını vermiyor |
Sil o göz yaşlarını
Sil O gözlerindeki Masum gözyaşlarını Avuçlarının içinde Sıkma yüreğimi Yorgunum Tablandaki sigaranın Ölgün dumanı gibi Kıvrılıp gidiyor Ömrüm Sanmaki Sana kırgınım Küskünüm dünyamdan Taaa.şuramda bir ateş... Öyle bir Ateş varki... Anlatmam; Anlıyabilmen kadar zor |
Simit Sarayı
taze gevrek simidin tadını unuttuk bir simit sarayında yudumlamak çay ile simidi kaç ekmek bedeli şöyle işe giderken bir tepsinin üzerinden almak vardı gözlerim kandı cüzdanım yandı açtım umarsız pusulara körpeydi yüreğim ben bu bedeli ödedim/ ödenmeyecek bedellere gebeyim simidin kokusunu yatırmışlar pusuya açmışlar vitrinleri ulu orta utanıyorum utançlarım soyu(n) lmuş duru çıplaklığıyla hırsız var hırlı yok hır/sız hırsızlarla dertte başım |
Sitem
alışmıştı havlu taşımaya bir elinde de ibriği ibrikçi deler di unutmuştu adımı şanımı bir taş düştü gökten alındım bana mı diye ne taş gördüm ne adam benimkisi rüyamıydı ne |
Siyah Yazdı
siyah yazdı kalemim olmaz diyordu memur mavi olacak mavi belli oluyor diyordu bürokrasinin cilvesi değil memurun zekiliğiydi zamanımı çalan gelin görün ki ne onda ne bende vardı mavi yazan kalem belli olmayacaktı fotokopiden çıkan bunlar neyse de ya insan rengini gösterecek cümleler kurabiliyor muydu |
Siz
Siz hiç balık tuttunuzmu Siz hiç cana kıydınızmı Öyleyse nasıl kızarsınız dünyaya Açılmak isterim ummanlara Dalgalar atar her seferinde kıyıya Nasıl kızarım teslim olmuşsam Dünyaya |
Soğuk
öyle soğuk öyle soğuktu ki karanlığın yüzü kıvrılıyor gibi geldi zamanın gerisinden tıslamaları ile üşüdüm üşüdüm ellerim ne zaman büyüyecek sayfalarıma damlalar düştü öyle sıcak öyle bir sıcak özledim ki cehennemin kapılarını açacak kalem kırdım kalem kırdım adım ne konacak ellerim küçük küçücük kavrayamaz kabzasını silahın bir uçtan bir uca dolaştım kelimeler arasında harfler biriktirdim harfler biriktirdim daha nice yarınlar olacak |
Soğumuş Bedenler
soğumuş bedenler hayli vakit geçmiş isyanların üzerinden kurak geçmiş mevsimler açlık bezemiş zulmü gölgesiz fidanlar misali hüzne vermişiz ezgileri koymuşuz zulaya güneşi |
Sokak Ortasından
sokak ortasında çırıl çıplak kalmış bir insanın ezikliğinde alıyorum uykunun kollarından umarsızlaşan düşüncelerimi bulaşıcıdır zaafların doğurganlığı buralara mahsus değildir sadece su akarken önümüzden makas tutar kimileri bir çaput getirir bin çaputu kurur yeşil umutlar arasında sokak ortasında çırıl çıplak kalmış bir insanın ezikliğinde alırım kendimi |
Solucan
küreselleşen sermaye kardeşliğini sunuyor emeğe oltanın ucunda siyah solucan koparılmış toprağından kıpırtılar var suyun içerisinde yalnızlık kaplıyor evreni ah annem özlemek istemiyorum bana kol kanat geren rahmini suda balık iğnede solucan yeşil balık ebruli balık yarışırcasına kapmaya solucan ölgün infazında hükmünün topraktan gelip toprağa gidercesine martılar dolanıyor bereketli sularda |
Son Çizdiğin Resim
demiştim demeyi hiç sevmedim ama demiştim onur ve ihanet aynı safta duracak gizlice şarlatanların resmini bir kez daha çizecek son görevinde güle güle bilincimize çivilenecek son çizdiğin resim de |
Son/Bahar
Islaklığı hissetmekte değildi içimden geçen öylesine uzattım elimi öğrenmek için düşmelerin devam edip etmediğini elim ıslanıyor, çekmek gelmiyor elimi korunağımın altına damlaların ılıklığını hissediyorum ellerimin ulaştırdığı yerlerde hızla çalışıyor bilincim, ürettiği duygular arasında ürperiyor tenim saçlarımda bir temas olsun isterdim ne fark eder ellerimde damlalar bilincimde duygular İmgeler dolaşıyor duygu olmuş sözcük avcılığının zamanı değil oysa yapacak çok şeyler var, zaman sıkışmış daracık düşünceler arasında gelecek çağlayanlarda su misali akıp geçiyor önümden ne dudaklarımı ıslatmak için uzanabiliyor ne bir bardak su dokularını beslemek için bilincimin alabiliyorum damlalar düşmeye devam ediyor bir bir, ellerim ıslanıyor ürpertiler içeri vuruyor derinlere doğru inerek duygulardan Bir rüzgar esse şu koyu duman görünüşlü bulutları alıp götürse gözlerimin önünden akıp geçen, önümdeki gelecekten bir ışık sızar mı acep alıp götürür mü doğmamış lirizmi yaşama küser mi yeni başlangıçlar Dağlarda fesleğenler, ıtırlar açmaz mı, çiğdem, deve dikeni kendi haline bırakmak gelmiyor içimden hiç bir şey, güneşin batışı kaybettirmiyor gün boyu bıraktıklarını, yağmurun bitişi gibi biliyorum uzaklarda bir yerlerde toprak kokacak buram buram özlem duyacağım, kentlerin betonları üşütecek beni, damlalar ellerime düşmeyi bıraktıktan sonra dokun damlalara, dokun toprağa, dokun ağaca dokun ki hissedebilsin tenin sarsın bilincini fırtınalar |
Sor
bilmediğin bir kentte dolaşırken sokakları çıkmaz bir sokakta bulursan kendini suçlamalar faydasız sorgulamamışsan kendini sor korkma sor bilmesende yanıtını yapış yakasına bilinmezliğin kazı tırnaklarınla bilinmezliğini bilgi değilmidirki sevginin temeli... |
Sözler
Sözler; Sözler ki, bizim sözlerimiz İçinde kelimeleri oynaştığı Çıplaklığın örtüsü sözler, Bu temmuz sıcağında, Örtmeyin üzerimi, Yüreğim alev verilmiş Harman yeri gibi, Yalımları gökyüzüne giden, Sevdalarını arar gibi. Örtünmelerden uzak Ulaşacağım sizlere Ey umutlara katık olanlar |
Su
bir damlan yaşatırken bir damlan öldürüyor beni ne susuz diyar ne de seller istedim azınıda çoğunuda bire saydım |
Su gibi olmak ister
Su gibi olmak ister Bazen deli gönlüm Sere serpe yayılıp toprağa Süzülmek ister derinlere Buluşmak ister Bir çınar ağacının Yaşlı kökleri ile Alıp beni götürsün En tepedeki yapraklarının içine Bir rüzgar essin, süzülüp uçmak isterim Su gibi olmak ister Bazen deli gönlüm Yeni şeyler olmak için Yayılıp toprağa Bir çiçeğin köklerine ulaşmak Çıkıp tepelerine polen olmak.. Ahh deli gönlüm Bir arı konsun, İster binlerce çiçek açsın İsterse Sevdalar bal olsun Ben su olmak isterim Sevdama can olmak |
Su İstiyor Canım
sere serpe uzanmak istiyorum kır çiçeklerinin üzerine hovarda oldu gönlüm pür neşe saçıyorum unutturmacasına sorumluluklarımın bir döğen misali iki çift öküz biri yorgun biri coşkun yorgun düşüyor belleğim ben hiç açmayacak mıyım bir papatya misali hiç fal bakmayacaklar mı bir bir koparmayacaklar mı yapraklarımı su istiyor canım su istiyor kana kana salmak istiyor hücrelerime su arzudur derler düşteki yorumlarda özgürlüğün bedelimi suya hasret yaşamak düşlerde nedir bilir misiniz şu özgürlük denilen şeyi yaşantım geliyor gözlerimin önüne izliyorum kızarmadan yüzüm filmi ederimiydi yoksa değerimi sevginin seksen biri yıl geçti toprağa bırakılışının üzerinden tohumu seksen bir yılda kaç ömür suladı tohumu kaç çiçek açmadan ezildi kaç dal kırıldı sere serpe uzanmak istiyorum çimenleri ezmeden çimen olmak istiyorum bir şiar misali kaplamak için düştekileri uzak kalıyor dağlar uzak kalıyor kentler o kadar zor mu yakın etmek yeşer/t/mek yeniden ekilenleri |
Su Olur Düşüncelerim
Bazen bir dere kenarında Su olur düşüncelerim Dost sohbetlerinde akarım Bazen tarla olur bilincim Saçılan tohumlara bırakırım kendimi Yeni sabahlara doğarım Böcek olurum, kuş olurum Kırlarda koşan çocuk olurum Sitemlerin olur bensizliğe Bir sen olamam, seninle olurum Akşamın alaca şafağında Dizine başımı dayar uyku olurum |
Sunak Taşı
sunma göz yaşlarını sunak taşı değil duygularım öylesine yoksun ki yaşamdan şaman değilim |
Suskun Gece
suskundur gece suskundur olmasinada gece cigliklara gebe anac tavsan misali urkek ve dogurgan |
Suskunkuk Çökmüş Şehrin Üstüne
falezlerin tepesindeyim deniz hırçın ve eteklerinde bir rüzgar eser yönü belirsiz vurur dalgaları surlara dokunur gibi uçuşur milyarlarca damlacığı her dokunuşunda kayalara rüzgar olmasaydı eğer eğer basmasaydım bu falezlere dalgalar vurmasaydı böyle delice dağılır mıydı saçlarım ıslak olur muydu tenim durgun denizler zamanı değil omuzlamalıyım gençliğimi gömmeliyim kamburumu içime güneşe bakmalıyım gözlerim yanmalı kirpiklerimin farkında olur gibi dayanmalıyım her sabah her akşam bir ışık kaynağı gibi insan olmanın onuruna dalga dalga geliyor havayı içine almış su tanecikleri hava nemli falez ıslak korkuları varmış yüreğimin vuruşlara dayanmaz çeliğin çeliğe vuruşunu anımsar kelepçenin yüreği sıkışı gibi çığlıkları denizin vurur kentin metruk sokaklarına dalgalar gibi savurur zamanı nefesleri yutar zamansız uyku olur aya bakar *******i uykuya yenik suratlar aya bakar kara sevdalılar gibi susuz kırlangıç misali aya bakar ay yürekler kadar yakın vurur hayalleri gecenin içine kirpik aralarından sızar sarı beyaz umutlar aralanır göz bebeklerinde jaluzinin duvarlarda bıraktığı iz düşümleri gibi sokak lambası vurur ahşap pencerenin camına cam çıplak çıplak bir kadın gibi çeker içine odanın ışığı bir ateş düşürür bir isimsiz ezgi gibi ıslık olur dudaklarda özgür olmayan bir ülkede özgürlüğe aşık kara sevdalı gibi odanın içini doldurur odanın içini ıslık sesleri mavisi mi denizin beyazımı hırçın olan hırçınlığı yaratan rüzgar mı beyaz beyaz papatyalar gelincikler gelinlikler kasım patı masum hayaller daha niceleri güvercini ayı oysa ben her karanın kapatılışını usta bir ressamın kiralık fırçasında aramadım mı dalga denizin beyaz bulutlar denizin isyanları gibi vururken eteklerine falezlerin rüzgarlarda savrulurken zerrecikler ıslaklık olarak bir çığlık misali konuyorlar kirpiklerime damlalar bir bir düşüyorlar peşi sıra düşerken çatılara açık şemsiyelere kaldırım taşlarına yüreğimde bir ürperti var ise hala şimşekler çakmıyorsa gözlerimde dönüşemiyorsa eğer rüzgarlara bırakamıyorsa dizelerin içinde polenlerimi ayın beyazlığı camın saydamlığı usta bir fırçanın kiralanışı gibi soldurur renkleri canım yanar canım yanar utandırır şairliğim beni duru deniz duru gökyüzü maviler kaplanıyorsa eğer sessizliğe bürünüyorsa tüm maviler ay kaymış ay kaymış falezlerin üzerinde ıslaklık sarmış mavi düşlerimi ayı beklemek nafile kara bulutlar sarmış gök yüzünü bir hançerin tene girişi gibi dudaklarımda bir marşın ezgisi gün batımı yakın ne denizin nede dalgaların görüntüsü kalacak bir dudaklarımdan çıkan dalgaların sesi kalacak kapatılmadıkça kulaklar güzel şey işitmek işitilmek ses vermek güzel şey ışığa bakmak bakılacak ışık olmak bilerek bunu acı olmak bir ozanın mızrabına düşmek dudaklarda ıslığa dönüşmek güzel şey güzel şey ben falezlerin üstünde deniz eteklerinde bir rüzgar vuruyor yüzüme dalgalar dövüyor falezleri utanıyor şair yanım suskunluk çökmüş şehrin üstüne |
Sussss
susss Atan uyuyor… |
Suya Kan Kestirdiniz
Sizi ben çağırmadım Çıkıp geldiniz öylesine Sanki tanrı misafiriydiniz Hürmette kusurda etmedik Bizde adettendir dedik Ellerinizde paketler Devam ettiniz gelmelere İnce kıvrak kalçaları andıran Siyaha kaçan düşüncelerinizle Hayallerinizi getirdiniz Barışlarınızı getirdiniz Kargo uçaklarınızda Tankların içlerinde Namlulara sürülmüş Tetik çekmeye şehvetli Aç beyinlerinizde Cudi ye Munzur’a Ortadoğu ya Zombileriniz gezer oldu Özgürlüğe susamış ülkemde Haklarınızla hukuklarınızla Kara basan rüyanızla Suya kan kestirdiniz Bizde töredendir Misafire ikram, Sevdalılarımızı aldınız Sanmayın ki sevdalarımız biter Devran hep böyle döner Elbet bu misafirlikte biter Suskun diller bir gün Türküler de söyler Ozanlara gebe ülkemde |
Suyun Sesi
suyun sesi diyorlar dinlendirirmiş insanı ne kadar doğru bilmiyorum kulaklarım uğulduyor fırtınadan mı dersiniz dalgaların boyu arşın misali öylesine çıktı kalemimden ölçü ne bilirim ki ben arşını dilden dilme dolaşma suyun dinlendirmesi gibi |
Şaklatmayın
Şaklatmayın Kalemlerinize Kırbaçlarınızı Bırakın onu Gönlünce gitsin Doya, doya hissedeceksiniz Duygularınızı seveceksiniz İşte, İşte diyeceksiniz |
Şehvet Karanlık Yüreklerde Yanar
tapulamış sanki otobanı saklamış kalbini cüzdanının içerisine masum olduğunu düşleyen ucube sanıyor musun ki yaktığın uzun farlarda aydınlatacaksın dünyayı ölümün zifiri karanlığını yuttuğunun bilinci sardığında seni kararttığın yaşamlar bağışlayacak mı seni bastığında gaza belkide son kez ulaşabileceksin kendi şehvetinin doruklarına doğumla ölüm arasında satabilmek her şeyi alabilmek için ise cakayı havayı ve daha fazla şeyleri alabilmek için bıraktığın sattığından öte şeyleri unutma derim unutma derim şehvet karanlık yüreklerde yanar |
Şekil
kafama takılan iki şey var o diyor ki araya girip akıl ile karıştırma aklıma takılan iki şey var fark etmiyor iki cümlede anlayan anlıyor isterse eğer söz cambazlığı farklı bir şey takılanlar aklıma yada bir başka deyiş ile kafama uçup gidiyor şekiller doluyor yerine kazanıyor gibi görünse de kaybediyoruz birlikte |
Şerefe
Dostlarımız sundu Sevgi dolu ağu yu İçmemek eldemi Haydi kaldırın kadehleri Şerefe Dostlar Şerefe |
Şeytan Aldı Götürdü
Şeytan Aldı götürdü Satamadan getirdi Ve Zaman kilitlendi sanki Bilincimde bir yerlerde Onca satırları unutup Kendi mısralarını hatırlamak Ve Bir kör döngü içerisinde Kıskıvrak kalmak, Sevmek; Her gün biraz daha Anlayamadığım tümce Alabildiğine sonsuzluğa doğru genişleyen, Ve Acılar bedeli, Ümitsizlikler değil ama Duru göz yaşları Yalın bırakın sevgiyi Arınsın alabildiğine güvenden Ve Getirdiğinde satamadan Kalın ayakta dimdik Karşısında şeytanın Aldatmasın odanın içerisindeki sıcak hava dışarıda yaşam devam ediyor içerde olduğu gibi gelen sevgi giden sevgin değil |
Şeytanı Rüzgara kadını Günaha
yaşı hayli geçkin bakışları şahin sanki yüce ahlak değerli ömer bey amcanın sanki benzeri içimizden biri ben rüzgarlı havaları severim esince savurur her şeyi şeytanı rüzgara günahı kadına yükleyelim sevdaları bırakalım kışa rüzgar estikçe savuracak her şey gibi etekler ve rüzgar birde bunu severim eteğin kısası yakmıyor da yakan kısa düşünceler yaşı hayli geçkin bakışı şahin sanki yüce ahlak değerli her estiğinde rüzgar içindeki kıpırtılar beddua olarak fırlar tutarım kendimi bakışları şahin avcılığı mahir ahlaki değeri yücedir oysa sıradan biri bizler gibi yüreği biraz deli bir şeyleri esir ahh be şahin bakışlı yüreği genç delikanlım yüreğinden düşüncene köPage Rankingüler kur derim günahı kadına şeytanı rüzgara havale etti belikli yüce ahlak değerli |
Şu Hatır
şu hatır yok mu şu hatır nelere kadir ve muktedir açılmaz kapıların anahtarı oluyor özgürlükler konurken sunak taşına kalemin körlüğü parlıyor beyaz sayfalara kılıç şakırtılar zafer naralarına karışmış sun turlu küfürleri ile köreldikçe ucu kalemin bilirim geçen bırakmıştır kırk yıllık bir hatır selamı timsah bile akıtırken göz yaşlarını göz yaşlarını yıldız yıldız sanma erdemliği içine girerken destursuz aynada bir görüntüye aşk aynanın karşısına saplar seni ne çok satırlar var bir bir yok olacak yokluğunun farkına varılmayacak yel esecek saman uçacak daneleri korumalı derim selamınız uzak dursun koymam özgürlüğümü sunak taşına |
Takunya
orak çekiç çekerken gönderine çernobil anılır her yıl günü geldiğinde gariptir yaşam gariptir |
Tam Orta Yerinde
tartışmanın tam orta yerinde anlamsız biçimde susmuştu suskunluk bulaşıcı hastalık gibi sardı birden masanın çevresini tırtırlı metalin çakmak taşına vuruş sesleri arasında çekildi nefeslerle tütün kokusu sardı sigara içilmeyen odanın içini somutlaşan gerginlik açtı koynunu sessizliği sarmaladı hasret ile durağanlı başladı hızla sarmaya sözlerin açtığı derin yaraları erişebilecek miydi yeni cepheye mitralyözden çıkar gibi kelimeler yoksa ateşlerin bürokratı olacak mıydı sigaradan çekilen derin nefesler uzadı külü sigaranın ucunda silkelemek için kalktı yerinden pencereden uzatırken elini dışarı gerginliğini de bıraktı gökyüzüne |
Tan Kızıllaşıyor
açlığı beyaz bir gelinlik gibi giydirmiş tenine utangaç bakışların da onurunun dokusu kırılmamış direnci gözlerin de kıvılcım yeşeren bir fışkın gibi tan kızıllaşıyor belli ki güneş doğacak yüreği ni bileyliyor belli ki bir şeyler olacak |
Tasirim
haydi uzat yuregini tarlada basak misali kesilecekse kafalari yeni hasat zamani tasirim gunahimi bir tohum misali duserim topraga sende yasami gunahim gunahim gormek ise tasirim tasirim gulum yaramda yaki gibi |
Taş
daha çok taş vardı her taşa bir kuş her taşa bir sapan yapacaktım okuttular beni taş sapansız kuş taşsız kaldı |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:30 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.