![]() |
KÖTÜ HABER
— Sabahın bu erken saatinde sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim, dedi doktor telefonda hastasına. "Ama tahlil sonuçlarınızı aldım ve size verecek çok önemli haberlerim var. Kötü haberle mi başlayayım, yoksa çok kötü haberle mi? — Kötüsüyle başlayın doktor, dedi hasta sinirli bir sesle. Şey, dedi doktor. Teşhisime göre yirmi dört saat ömrünüz kaldı. Zavallı hasta donup kaldı. Sonra biraz gücünü toplayıp sordu: Peki çok kötü olan haber ne? Size dün haber verecektim, ama telefonunuz ce vap vermiyordu. |
ALDATMIŞ
Kahveye iriyarı, öfkeli bir adam girdi; olanca sesiyle bağırdı: — Ahmet kim? Kimse ağzını açmadı. Gelen adam bir daha bağırdı: — Ahmet hanginiz? Çabuk karşı ma çıksın! Sonunda ufak tefek, çelimsiz biri yerinden kalktı: — Benim. Kabadayı, yumruklarım sıkıp onun üstüne atıldı, pestilini çıkanncaya kadar dövdü. Kahvedekiler yerlerinden kımıldamıyorlar, neredeyse soluk bile almıyor lardı. Kabadayı gittikten sonra dayak yiyenin başına üşüş tüler: — Hastaneye götürelim mi? Yerde kanlar içinde yatan adam, bir iki yutkunduktan sonra konuşabildi: — Nasıl kandırdum enayiyu. Benim adım Temel. Amma nasil inandırdum oni!.. |
EVİN YOLU
Neyzen Tevfık, Aksaray'da bir ev kiralar. Yeni taşındığı sıralar, gece eve dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir. Bir gece, karşısına çıkan bekçiye: — Bekçi baba, der, Neyzen Tevfık buralarda bir yer de oturuyor. Sen evini biliyor musun? Bekçi, "bana kül yutturamazsın" dercesine bakıp ce vap verir: Neyzen Tevfik sensin, a beyim. Ben sana Neyzen Tevfik ben miyim? diye sorma dım ki... Neyzen Tevfik'in evini sordum! |
BİLGİSİZLİĞİN SONU
Gençliğinde din bilgisi alamamış, cahil fakat iyi ni yetli bir kişi, hayli yaşlan dıktan sonra, durumundan pişman olarak din dersi almaya başlamış. Bir caminin imamı ona din dersi vermeyi kabul etmiş. Adam 40 ya şından sonra başlamış sıfırdan öğrenmeye. Ama daha ilk günlerde Subaşı'nın dikkatini çekmiş. Subaşı şehrin emniyet ve huzurundan sorumlu ya... Osmanlı Devleti zamanında bunlar sokakları kontrol eder, şüpheli gördükleri insanları sorguya çekerler. Köyden yeni gelmiş, henüz şehre alışamamış bu garip adam da dikkati çekmiş ve yakalanmış... Subaşı'nın hu zuruna çıkınca da büsbütün şaşırıp abuk sabuk konuşmaya ba,şlamış. Subaşı hiddetle çıkışmış adama: — Sen Müslüman mısın? Adam şaşkınlık ve korku içinde, biraz da bu işin so nunu düşünerek aklı dağınık bir halde cevap vermiş: Müslümamm. Müslümamm olur mu? Müslümamm elhamdülil lah, diyeceksin be adam... Müslüman olduğundan dola yı Allah'a şükretmek yok mu? diyerek daha bir kızmış ve biraz fazlaca da şüphelenmeye başlamış. Adam bu kadar basit bir şeyi bilmiyor, var bunda bir bit yeniği demiş... Madem Müslümamm diyorsun. Söyle bakalım İs lâm'ın şartı kaçtır? Adam, herhalde dinlediği hikâyelerin ve masalların da etkisiyle şaşırarak: — Kırktır efendim, demiş. Subaşı'nın hiddeti son haddine çıkmış ve demiş ki: — Bu adam galiba bizi aldatıyor. Müslümamm dedi ama, daha onun şartının kaç olduğunu bile bilmiyor. Yatırın falakaya... Adamı falakaya yatırmışlar. Tabanının altına ver et mişler sopayı. Kalktığında ayaklarının üzerine basacak hali yokmuş. Şiddetli bir acıyla kıvranarak ve topallaya rak, iki gözü iki çeşme ders almaya başladığı camiyi bulmuş.. Hoca onu bu perişan vaziyette görünce: Bu ne hâl? diye sormuş. Adam başına gelenleri anlatmış, Ah hocam, demiş. İslâm'ın şartını sordular. , Hoca atılmış birden: Beştir deseydin keşke... Aman hocam, demiş adam. Hiç beş der miyim? Ben 40 dediğim halde bu kadar dövdüler. Bir de Allah korusun, beş deseydim, öldürürlerdi herhalde... |
KİMDEN YANAŞIN?
Temel ile Cemal, kahvede oturmuş sohbet ediyorlardı. Temel birden sordu: — Ula Cemal, tenhada pi domuza rastlasan ne edersun de pakayum? Tüfeğimle ateş ederum oğa! Ya tüfeğin yoğsa? Kafasına sopayla vururum daa... Peçi ya sopan da yoğsa? Pıçağumla öldirurum oni. De pakayum yanında pıçağın da yoğsa? Ula Temel de pakayum bağa. Sen penden yana musun, yoksa domizdan yana mu? |
HERİFİN ADI
Hitler Almanya'da Başbakan olduğun da, yıl 1933'ü gösteriyordu. Kısa bir sü re sonra, öyle "iyi günler" falan gibi se lamları kaldırıp, Alman selamı işte bu dur deyip, "Heil Hitler (yaşasın Hitler)" diye bağırtmaya başladılar Almanları. Metazori. Başka selamlar vatan hainliği sayıldı. Ünlü komedyen Karl Valentin akşam vakti her zaman uğradığı meyhanesinde yedi—içti.. Borcunu ödedi. Kalktı, gidecek. Herkes me rak içindeydi, nasıl veda edecek diye. Valentin kapıya yaklaşıp herkese doğru dönerek elini kaldırdı ve bağır dı: "Heil..." Sonrası yok. Herkes bakıyor ve düşünüyor. Bir daha bağırdı: "Heil..." yine o kadar.. Düşünüyor. So nunda dayanamadı ve dedi ki: — Yahu, herifin ismini unuttum! GEMİYİ DURDURAMAZLAR Amerika'da, Robert Fulton'un Clarment adındaki ilk buharlı gemisi, Hudson Nehrinde ilk seferine hazırlanı yordu. Nehrin 2 yakasında, bu tarihi hadiseyi görmek için, onbinlerce insan toplanmıştı. Seyircilerden biri kötümser yaşlı bir çiftçiydi. — Gemiyi yürütmeyi asla başaramıyacaklar, diyordu. Fakat, neticede gemi çalıştı, sür'ati de gittikçe arttı. Hızı arttıkça, geminin bacasından çıkan duman koyu- laştı. Nehrin 2 sahilindeki halk bu büyük başarıyı çılgınca alkışladılar. Kötümser yaşlı çiftçi ise gördüklerine inanmazcası- na başım 2 yana sallıyarak: — Ama, gemiyi asla durduramazlar, diyordu. |
KORKUTMA BEDELİ
Dişçi, müşterisine: Bu diş çekimi için siz den iki misli ücret almak zo rundayım hanımefendi. Neden doktor bey? O kadar yaygara yaptınız ki, bekleme odasındaki müşterilerimden ikisi çığlıklarınızı duyunca hemen kal kıp gittiler. |
BABA MESLEĞİ
İngiliz yazarlarından Bernard Shaw, bir akşam, İn giltere kraliçesinin bir ziyafetinde bulunuyordu. Bir aralık kendini beğenmiş genç bir Lord, ona: — Babanız küçük bir terzi idi, değil mi? diye küçüm ser bir tavırla sordu. Shaw: Evet, diye cevap verdi. Lord: O halde siz de ne diye terzi olmadınız? diye soru sunu yeniledi. ' Shaw gülümseyerek Lord'a: Babanız herhalde centilmen bir adamdı, değil mi? dedi. Ona ne şüphe, cevabını alınca sözlerine şöyle de vam etti: O halde, siz de neden centilmen bir adam olma dınız? |
HEPSİ BİRDEN
Bektaşi'nin biri cömertli ği ile meşhur bir zengin ile tanıştı, ahbap oldu. Bektaşinin fakirliğini öğrenen zengin: — Sana para mı vere yim, bir at mı hediye edeyim, bir tarla mı ba ğışlayayım, beğen be ğendiğini... diye sordu. Bektaşi: — Parayı cebime yerleştirir, atıma biner, tarlama gi derim, dedi. |
TANIMIYORMUŞ
Temel ile Cemal çok samimi arkadaştılar. İçtik leri su dahi ayrı gitmeyen bu iki arkadaş bir gün para yüzünden birbirleriyle mahkemelik olurlar. Yargıç mahkeme salonunda karşısında Temel ile Cemal olduğu halde durumu açıklar. Temel'in arkada şından 6orç para aldığı halde geri vermediğini söyler. İddianame okunur, şahitler birbiri ardınca dinlenir ve söz Temel'e gelince: — Ha pen pu uşaktan borç para almadum. der. Cemal bir arkadaşına, bir de yargıca baktıktan son ra: — Ha sen penden para almadin mi?der. Temel anlamsız gözlerle baktıktan sonra: Hacim peğ, pen pu adami tanımayrum çi, ondan para alayum... der. Ha sen penu tanimay misun? Tanimayrum tabii... Cemâl, "Allah kahretsin!" gibilerden sağ elini yuka rıdan aşağıya salladıktan sonra: — Peçi öyleyse, pen de senu heç tanimayrum... der. |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:10 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.