![]() |
BİR BAVULLA GELMİŞLER (MÜNİH TRENİ)
Bir bavulla gelmişler Karaların memet, ince ali ve bir de bekir Puslu bir alaman sabahında münihe inmişler trenden Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum Bir de yar ilen ana baba hasreti Bildikleri birkaç sıla türküsü İnmişler üçüncü mevki kompartımandan Başlarında kasketleri Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli Nere baksan bir soğukluk değmiş içlerine Nere baksan insanı üşüten kocaman bir yalnızlık Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına Nere baksan deli bir ayrılık düşecek burada bahtımıza Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına Bir bavulla gelmişler Münihe, viyanaya, berline, rotterdama Çorum nire memec, lozan nire Brüksel nire ali, emirdağ nire Konya nire bekir, strasbourg nire Ve frankfurta ve kölne ve lyona Hamburga, liege, bonna inmişler içlerinde memleket döne döne, yana yana Bir bavulla gelmişler Önce ******* bitmemiş sonra soğuk ve karanlık gündüzler Herbir işini, tamam eylemişler atamanın Herbir vidasını sıkmışlar Herbir makinasına terlerini akıtmışlar Eksilerek, didinerek ve direnerek Sağlam basmasını bellemişler yere Kancık pusuların yaban belaların Ve hayın ve namert ve itkopuk Pazar sabanları çanlarının arasından Geçirmişler yüreklerinin filiz filiz umutlarım Hey canım Hey adam yanlarım Hey karaların memet, ince ali ve yetim bekir Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı Bir kere öpebilseydiniz O makinayağı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi Hey canım Hey adamlarım Hey karanlığına atamanın ıslık çalan kahraman yanlarım Bir bavulla gelmişler Karaların memet, ince ali ve bir de bekir Puslu bir ataman sabahında münihe inmişler trenden Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum Bir de yar ilen ana baba hasreti Bildikleri birkaç sıla türküsü İnmişler üçüncü mevki kompartımandan Baştarında kasketleri Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli Şimdi onlar Herbir sokağına değerek avrupanın Ve herbir dağında şahin olup uçarak özge vatanın Bize bir sabahı indirirler öyle gülümseyerek çocuklarımıza Öyle kara öyle ince öyle yetimdirler Öyle konya öyle maraş öyle adana Öyle trabzon öyle afyon öyle erzurumdurlar Öyle dadaş öyle ele öyle uşak öyle yörük öyle çerkez öyle doğudurlar Ve doğururlar Herbir sıkıştığında kalbimiz Münihin, viyananın, roterdamın, brükselin ve nice şehirlerin Dumanların, çanların, köprülerin, kanalların Acıların, yalnızlıkların, hasretlerin, mektupların Ve hepsinin ötesinde o ağır gurbetliğin çöktüğünde efkarı Gelip tutarlar ellerimizden Karaların memet, ince afi ve bir de bekir Varsın bize alamancı desinler Varsın bizi sofralarındaki ekmekten sonra sevsinler Varsın yüzümüzden önce bavullarımızı gözlesinler Biz yine de memleket kadar bir yürekte sevmekteyiz memleketi Çünkü karaların memet, çünkü ince ali ve bir de bekir çünkü Bir bavulla geldiler Puslu bir ataman sabahında münihe Çünkü Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum Bir de yar ilen ana baba hasretini Ve bir de bildikleri birkaç sıla türküsünü hiç düşürmediler Sokağına avrupanın Hey canım Hey adam yanlarım Hey karaların memet, ince ali ve bekir Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı Bir kere öpebilseydiniz O makinayagı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi Hey canım Hey adamlarım Hey karanlığına alamanın ıslık çalan kahraman yanlarım |
BİR ŞEY SÖYLE
Bir şey söyle Denizler tutuşturulduğunda Dağlar yürütüldüğünde Bir şey söyle Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze Bir şey söyle Ben seni unuturum Söyle Yer başka gök başka olduğunda Sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema Hani biz ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda Bir şey söyle Unuturum ben seni, söyle Kalplerde gizlenenler ortaya döküldüğü zaman Gök yarıldığı zaman Ne oluyor bu yere dediği zaman insan Ve kalakaldığında yüzkarası şiirlerim Ve sensiz bir zaman ve ayaklarımızın altından toprak kayıp Dümdüz eğildiği zaman Bir şey söyle Defterler açıldığında gökyüzü sıyrılıp alındığında Cehennem tutuşturulduğunda cennet yaklaştırıldığında |
BİZİM YAŞADIĞIMIZ
bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim biz de soluk alıp vermedeyiz yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği kurban bayramlarında kınalı koçları başları eloyasıişlemeli yemeni ile kapalı bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları kalbim ağrıyorsa da kardeşim gönlüm bulanıyorsa tedirginsem kuşkuluysam kalın kitapların yazdığına bakarsan acaip suçluysam havada ihanetdışarıda sıcak duvarda yazılar kalbimizde acılar varsa da bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim mektubun geldi bugün haziran kimselere göstermediğin ak saçlarının kıvrımlarından haberin geldi haberin geldi iki damla gözyaşın kağıtta çok bakarsın yağmur yağanda ıslak ve buğulu camların ardından bilirim bilirim, acı nasıl oturur adam yüreğine ne var yani işte iyiyim diyorum ya inan olsun iyiyim anne insan gerçekten iyi oluyor, iyiyim dedikçe bak üzülme yazıyorum bir daha nolur üzülme üzülmüyor analar oğulları üzülmüyorum dedikçe bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim biz de soluk alıp vermedeyiz yani her insan gib isevmekteyiz, seviecek şeyleri bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği kurban bayramlarında kınalı koçları başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları |
ÇİLELER
Minibüslerin arkasına seni ben yazdım Gözlerimin nasıl sev dediğini Sensiz bu dünyanın batması gerektiğini Hor görsende garibi Bir teselli vermeni ben istedim Bahtıma takılan bir karaçalı gibi Gönlümü tozduman bıraktığımı Bağrımdaki ateşi yakıp gittiğin günden beri Batıyor gönlümde bir akşam güneşi Minibüslerin arkasına seni ben yazdım Ben yazdım sevrek ayrılalım Ben yazdım Cennet gözlüm ben yazdım Ben sabahsız *******in kucağında bir çilekeş Gönlüme vazgeç demişim Vazgeçmemiş bu aşktan Kabahat seni sevende biliyorum Elimde bir kandil dolanıyorum Eğer aşka bir ceza verebilseydim Onun da benim gibi sevmesini isterdim Minibüslerin arkasına seni ben yazdım Bunca yıl habersiz yaşadım seninle Hep seninle yaşadım öldü deselerde Aşkından öldüğümü bilmesende Belki biraz üzülüp kim desende Gel gör şu halimi bir teselli ver Sevenler mesud olmaz derlerdi inanmazdım Şimdi mesud değilim bilseydim bağlanmazdım Biliyorum ben eski halimle daha mesuddum Dediğin gibi olsun hadi severek ayrılalım Ama otur son kez masaya göğsümüzü yumruklayalım. Bitmedi mi bitmedi mi çekilen işkence? Volkan misali tüten parçalanan gönlümle Ekilen biçilmezken kısacık ömrümüzde Değer verdiklerimiz gülerken halimize Hangi gaye Hangi amaç hangi ümit yaşatır? Katmerlenmiş çilelere Hangi vücut dayansın? |
EĞER
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı... Biliyorum ama Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı, Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını, Ve inandırmaya çalışacağınızı, Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı; Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı. Fakat söyleyin bana, Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde, Onu kapıda mı karşılayacaksınız? Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle, Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp Yerine Kur anı mı koyacaksınız? Peki hala Amerikan filimlerini seyredecek misiniz televizyonda? Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle, O size kızmadan önce? Kimbilir? Belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz, Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi... Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız? Ve bunun yerine ortalığa, Kitaplığınızın raflarında tozlanmış, Hadis kitapları mı çıkaracaksınız? Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz? Yoksa teleşla ne yapayım diyerek, Sağa sola mı koşturacaksınız? Merak ediyorum: Eğer Peygamber Efendimiz, Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa, Yapmaya devam edecek misiniz, Her zaman yaptığınız şeyleri? Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı? Her yemekten sonra sofra duası etmeyi, Yine zor mu bulacaksınız? Hiç yüzünüzü asmadan, Oflayıp puflamadan, Her vakit namazınızı kılacak mısınız? Ya sabah namazı için, Sıcacık yatağınızından, Erkenden fırlayacak mısınız? Peki ya yine mırıldanacak mısınız, Her zaman söylediğiniz şarkıları? Ve okuyacak mısınız, Her zaman okuduğunuz kitapları? Peki bilmesine izin verecek misiniz, Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri? Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz? Şöyle diyelim ya da: Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz Peygamberi de? Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız? Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla? Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız, Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? Şimdi söyleyin açık yüreklilikle, Onun kalmasını ister misiniz sizinle? Sonsuza dek, hep birlikte... Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız, Ziyareti bitip gittiğinde? Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi? Bilmek ve düşünmek, Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse Yapacağımız şeyleri... Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı ... |
GERİYE DÖNEN ADAM
Yağmur yağıyordu Benim saçlarımda kırağılar vardı omuz omuza konmuş bir gül Kapıyı açtım,elinde eski bir bavul Yüzünde daha da eski bir hikaye Geldim dedi, geldim işte Sana kendimi getirdim,belki unutmuşsundur Birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim Bir kaç gömlek bir pijama attı Tuttuğum notları,serin volta boylarında adımları sayıp susuşlarımı Elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi Gökyüzüne verdiğim dualarımı Çakmağımı,sigaramı,tabakamı ve kitaplarımı getirdim Döndüm dedi,döndüm işte İçeri girdi aksıyordu bir ayağı Oysa nasılda akardı bayrak gibi önümüzde Nasılda oynardı saçları rüzgarı bulanda Bir ceylan gibi nasıl da koşardı Ayağım dedi,derin bir nefes aldı İçerde dedi,bir bakır tas bıraktım bir kehribar tesbih Birkaç kitap,birkaç iyi arkadaş Tüketilmiş bir çeza ve bir ayak,güldü sonra Dedemin yemen çölünde bıraktığı ayağı ben içerde bıraktım Kurban olsun ikimizinki de memlekete Oturduk,uzun uzun baktık kendimize Onüç yıl sonra yeniden karşı karşıya Bir deli gençliği birlikte düşürmüştük yollara Bir yüreğimiz vardı ve onu koymuştuk ortaya Ben başımı onun omuzuna yaslardım O taleal okurdu kulağıma Ben bazı ******* oturup ağlardım O dua ederdi hepimiz adına Ve pis bir sonbahar akşamında ayrılmıştık Caddelerde arabalar akıyordu yağmur yağıyordu Babalar ekmekleri saklamış çeketlerinin altına Korkuyla evlerine koşuyordu Düdükler çalıyordu,sirenler çalıyordu,şehri kimler çalıyordu? Oysa biz onunla yüreğimizi koymuştuk ortaya Arkasından baktım,elinde tahta bir bavul,cebinde ikimizin yüreği Şifadan ayrılık,rahmetten yoksulluk Şen olasın mahpusluk Kaldır gözlerini yerden,onüç yıl dediğin ne ki? Bana mektup yaz,bir de menekşe resmi yap Ve bir gül gönder anama Kaldır gözlerini yerden,onüç yıl dediğin ne ki? Ve yürüdü Yusuf Yanıp sönen mavi ışıklar düştü gölgesine Ben onüç yıl bekleyecektim onüç yıl kavuşmak için Çebinde rehin götürdü yüreğimi |
HAYSİYETİMİZ VAR
Dünya dediğiniz abiler aha benim şu yüreğim kadar Hayat dediğiniz ne kadar gülebiliyorsak o kadar Boşverin gerisini sallayın gitsin dünyayı Paramız yoksa da haysiyetimiz var Canımdan öte ve de çok kıymetli sevdiğim arkadaşlar Durumum ortadadır Hayat bana da sağlamına harbi bi çelme takmıştır Nevrim dönmüş midem bulanmış gözlerim kararmıştır Cümlenize olan cümle borç edavatım Üç vakte kadar askıya alınmıştır Biraz idare edebilirseniz eğer Ya bide kahveci nuriden rica edebilirseniz Kesmesse tavşan kanı günde üç bardak çayı Elbet bu feleğin paslı çarkı bi gün benim içinde döner Düşeş gelmese de Gelirse eğer zarımız bi dubara ve hele dört cahar O zaman işi düzelttik sayın abiler Ve inanınki paramız yoksa da haysiyetimiz var Dalgalan bakalım kız kulesi önündeki dalgalar gibi kalbim Hayıflan bakalım hiç kimselere belli etmeden *******i yorganın altında Yazıklan bakalım bu da revamıdır hayatının baharında Bi delikanlıya Hep kısa çöpü ben mi çekicem Hep banamı denk düşücek çarkıfeleğin iflası Hep ben bilicem başkaları mı kapıcak beşyüz milyarı Hep ben sevip eller mi alıcak aslıyı leylayı Batsın bu dünya sende mi leyla İtirazım var yalana dolana Ben böyle dolana dolana ellerim cebimde Dudağımda ıslığım başımda eski alemlerin sarhoşluğu Orhan veli tadında basıp voleyi yürüycem Hayatın sonuna kadar Hiç tasalanmayın abiler Paramız yoksada haysiyetimiz var Vallahi öpmek geliyor içimden en kral arkadaşlarımı Ayhan ışığı, sadri alışığı, erol taşı Adamın gönlü şarkılar söyleyip unutmak istiyor garibanlığı Adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor Dalgasız dümensiz yoldaşlığı Mahalle arasında gazozuna maç yapıp yenilmek çekiyor Komşunun kızına mektup yazıp Çarşamba pazarında el altından vermek çekiyor Bazen sıcak ekmek Bazen seyyardan sabah poğaçası çekiyor Adamın gönlü bağıra bağıra ağlamak çekiyor Gece mehtaba karşı Langadan hıyar beyoğlundan adam çekiyor Ne yalan söyliyim biraz kırgınlıkta var Ama hiç tasalanmayın abiler Paramız yoksa da haysiyetimiz var |
HAZİRAN
mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi şimdi sen, denizi de yazmışsındır beni beter edeceksin ya martılarını ve simidini İstanbul un göznurum suyun çiçeğe çimene yürüdüğü bir mevsimde bana umudu yazmana ne hacet hadi biraz şehrin şarkısından ve arkadaşlarından bahset mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada hadi çocuklardan bahset herkes iyi diye bir yalan yaz mesela pazar günleri onları güneşe çıkar ellerinden tut götür uzak bir limana sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi kimin aklına gelirdi ki aşkın ve sevdanın hatrına bir menekşe büyüteceğim iki ranza arasında sonra türküler öğreneceğim zulümün, ayrılığın ve turnaların adına gönderdiğin kitapları da okuyorum elin değerse ve zor değilse biraz çimen taze bir gül yaprağı karımın sesinden ve çocuklarımın gülüşünden de koy bir daha ki mektuba arkadaşların yüreğini de unutma mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi yağmur da yağıyor mu ıslanıyor musunuz eskisi gibi eskisi gibi anıyor musunuz arkadaşınızı hiç unutmadığım adlarınızı adımın yanına yazıyor musunuz bu pazar açık görüş var çocuklarımı, karımı ve arkadaşlarımı istiyorum konuşuruz ordan burdan elleriniz elime yüreğiniz yüreğime dokunur tamam, biraz da ağlarız ağlarız işte n olur mapusluk mevsiminde o kadar olur mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada hadi çocuklardan bahset herkes iyi diye bir yalan yaz mesela pazar günleri onları güneşe çıkar ellerinden tut götür uzak bir limana sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi |
KARAHAZER ÇİÇEĞİM
Ah bir dağda bırakıp bir dağda bulacağım Leyla menekşesi Olursa bir yağlı kurşundan birde senin elinden olur ölümüm Bir seherde açsınlar bağrımı En deli rüzgarlar essin Ne yiğitti desinler, ne filinta, ne hercai fiyaka Dönüp baktıkları zaman bir oltu tesbihi Bir gümüş tabaka Bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara Şeyh izzetttinin dünyanın bütütn çokcuklarına, Yaptığı muska Ve Sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar Mintanımın altında Ah yaban gülü ah Karahazer çiçeği Ah gurbetin şıvan yıldızı, leyla menekşesi Yağmurlu bir akşam üstünde duldada Dedemden öğrendiğim ilk duam gibi Yeşil ceviz altında koşturan karınca Harran üstünde her gece parlayan süreyya Emek gibi, toprak gibi, kan gibi, hoyrat gibi Adilcevaz fırtınası, yedi dağın eşkiyası gibi Yasak gibi, bayrak gibi, baskın gibi Erişilmez birşeydi seni sevmek Ah leyla menekşesi, ah yaban gülü Ah karahazer çiçeği, ah yaktığım o içli türkü Hani o zalım deyen hani o hayın Şu üç kuruşluk daru dünyada Göysüme şifasız ecza sürdler Ve yürüdüler geçliğimin üstünde Yağmur yağıyordu kuşlarda vardı Uzandım yıldızlara tutamadım Saçlarım ağardı şehir zındanlarında Alem uykudaydı Adilcevaz uykudaydı Sevdam, menekşem memleket gülüm Kuyudaydım, saçlarım ağarmıştı Sahtiyan uykudaydı.. Çıplaktı üzerim, mintanım kana bulanmıştı Ah karahazer çiçeğim sen uykudaydın Yıldızlar ve memleket uzaktaydı Sen böyle gideceksen memleket böyle ağlayacaksa Ben kabuslarına tabir düzeceksem şehir eşkiyalarının Kıyamet düzeceksem ve seni bekleyeceksem Bütün kuyulara bütün suna boyunlu dağlara Adını haykıracaksam Yırtılan mintanım, akan kanım, ağaran saçlarım Ve Memleket için dön diyeceksem; dön Dön yaban gülüm Dön Karahazer çiçeğim memleket gülüm. |
KIRIKHAVA
ah yabangülü ah karahazer çiçeği ah gurbetin şivanyıldızı bir dağda bıraktığım bir dağda bulacağım leyla menevşesi günyüzü görmemiş memleketgülüm olursa bir yağlı kurşundan olur ölümüm bir seherde açsınlar bağrımı en deli ruzigârlar essin en yiğitti desinler en filinta en hercai fiyaka dönüp baktıkları zaman bir oltu tespihi bir gümüş tabaka bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara şeyh izzettin in dünyanın bütün çocuklarına yazdığı muska ve sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar mintanımın altında. ah yabangülü ah karahazer çiçeği ah gurbetin şivanyıldızı leyla menevşesi yağmurlu bir akşamda, duldada dedemden öğrendiğim ilk duam gibi yeşil ceviz altında koşturan karınca gibi Harran üstünde her gece parlayan Süreyya gibi emek gibi toprak gibi kan gibi hoyrat gibi adilcevaz fırtınası yedidağın eşkiyası gibi yasak gibi bayrak gibi baskın gibi erişilmez bir şeydi seni sevmek. ah leyla menevşesi ah yabangülü ah yaktığım o içli türkü hani o zalım diyen, hani o hayın hani o kaç para eden perakendesi şu üç kuruşluk perişan dar-ı dünyanın hepimiz geldik zulümlere hepimizin içinde biraz düşünce biraz öfke toprakdamlar altında uykusuz bekledikçe şeyh izzetini toprağa verdiğimiz gece sakalları ağardı dünyanın yediyıldız koptu gökte yedi yumruk yedim yüzüme sevdim seni ve yakalandım ah leyla menevşesi ah yabangülü ah karahazer çiçeği sattılar beni pazarda göksüme şifasız ecza sürdüler ve yürüdüler gençliğimin üzerinde yağmur da yağıyordu kuşlar da vardı uzandım yıldızlara tutamadım saçlarım ağardı şehir zindanlarında alem uykudaydı adilcevaz uykudaydı sevdam menevşem memleketgülüm uykudaydı kuyudaydım saçlarım ıslanmıştı sahtiyan uykudaydı çıplaktı üzerim mintanım kana bulanmıştı ah karahazer çiçeğim sen uzaktaydın yıldızlar uzaktaydı zühre uzaktaydı tarık uzaktaydı adilcevaz uzaktaydı şeyh izzettin uzaktaydı memleket uzaktaydı ah bir dağda bıraktığım bir dağda bulacağım leyla menevşesi ah gurbetin şivan yıldızı sen de böyle gideceksen memleket böyle ağlayacaksa ben kabuslarına tabir düzeceksem şehir eşkiyalarının kıyamet diyeceksem ve seni bekleyeceksem bütün kuyulara bütün sunaboyunlu dağlara adını bağıracaksam yırtılan mintanım akan kanım ağaran saçlarım ve memleketim için dön diyeceksem dön dön yabangülü dön karahazer çiçeği dön gurbetin şivanyıldızı dön leyla menevşesi, memleketgülü yağmurlu bir akşamda, duldada dedemden öğrendiğim ilk duam gibi yeşil ceviz altında koşturan karınca gibi Harran üstünde her gece parlayan Süreyya gibi emek gibi toprak gibi kan gibi hoyrat gibi adilcevaz fırtınası yedidağın eşkiyası gibi yasak gibi bayrak gibi baskın gibi erişilmez bir şeydi seni sevmek. ah yabangülü ah leyla menevşesi bir seherde açsınlar bağrımı en deli ruzigârlar essin en yiğitti desinler en filinta en hercai fiyaka dönüp baktıkları zaman bir oltu tespihi bir gümüş tabaka bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara şeyh izzettin in dünyanın bütün çocuklarına yazdığı muska ve sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar mintanımın altında. ah yabangülü ah karahazer çiçeği ah gurbetin şivanyıldızı ah bir dağda bıraktığım bir dağda bulacağım leyla menevşesi seni sevmek var ya seni sevmek seni sevmek memleket memleket seni sevmek |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:58 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.