![]() |
BULUŞURSAK
Sizinle aynı yemeği yedim senelerce, aynı türküyü söyledim talim dönüşü, ve aynı rüyaları gördüm *******i, ot yatakta. Gün oldu cömerttim, canımı verecek kadar. gün oldu esirgedim tek asker cıgarasını sizden. Fakat bir akşam buluşursak eğer herhangi bir yol ağzında, namusum hakkı için öpeceğim toprak kokan ellerinizden! |
BİR İNSAN
Seni bir gün çekip aldılar topraktan, benzedin köksüz bir ağaca. Önce öğrettiler sana uygun adımı, sonra büyük şehirlerini gösterdiler Avrupa'nın. En muazzam saraylar karşısında bile sen evini unutmadın. Varşova'da kaputun kaldı, Dunkerk'te arka çantan. Düştü bütün fotoğrafların Sivastopol'da. Bir şafak vakti Paris'te bıraktın zavallı yüreğini, kurşuna dizilenler karşısında. Lanet okusunlar sana bırak, iyi bir asker olamadın diye. Ölmesini bildin ya sen arkadaş kurşunuyle, iki çürük patatesi ekmek torbanda unutarak! |
CİBALİ
Cibali dendi mi, aklıma siz gelirsiniz, kadınlar kiminizin beş çocuğu, kiminizin nar gibi yanakları var. Kiminiz kocasız kalmış, kiminiz ihtiyar, kiminiz daha körpe henüz. Bana umulmadık, eskimiş türküler düşündürür siyah başörtüsü altında yüzünüz. Parmaklarda tütün kokusu. Tütün kokusu pazen entarilerde. Biriniz ekmek alır fırından, biriniz durmuş öksürüyor ilerde, geçiyor bizim mahalleden biriniz. Cibali dendi mi, aklıma siz gelirsiniz, kadınlar. Çarpık ayakkaplarınız gelir, kahraman elleriniz |
ÇİÇEKLERİ UMUDUMUZUN
Çok olun, çocuklar, çok olun, yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce. Daha çok olun, daha çok olun, yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun. Bu dünya ne tek tek yaşamakta, bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde, bu dünya ne parada, ne pulda, ne kalleşlikte, ne zulümde. Bu dünya aşkın içinde, alın terinde. Çok olun, çocuklar, çok olun, el ele verin, çocuklar, el ele, yaşayın dünyayı doya doya, açın kapıları, camları güneşe, ne yeise kapılın, ne korkuya, çok olun, çocuklar, çok olun, el ele verin, çocuklar, el ele. Mutlu olmak varken bu dünyada, ******* geldi dayandı kapımıza, olduk acımızla sarmaş dolaş, bekledik düşümüzle koyun koyuna. Çok olun, çocuklar, çok olun, yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun, el ele verin, çocuklar, el ele, bütün gündüzler sizin olsun, yaşayın dünyayı doya doya. Çocuklar, çiçekleri umudumuzun. |
ÇİLE
Bizim hiç bir hürriyetimiz yok, Hiç bir hürriyetimiz, Ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek, Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi, Ben burda en büyük çileyi doldurayım, Ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç. Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur, Ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım. |
DAĞ BAŞINDA
Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular, rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın, senin etinden, tırnağından ayrı, senin kokundan uzak. Benim güzelim, benim ceylan bakışlım, benim kafamın ateşi, yüreğimdeki. Mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak, şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana, sana tuzlu badem, kabak çekirdeği. Şu anda hiçbir şey mümkün değil. Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben. Şu anda sadece yalnızlık ve kahır. Hayır, güzelim, hayır, ceylan bakışlım, hayır, kafamın ateşi, hayır, hayır, yüreğimdeki. Şu anda mümkün en güzel olan tek bir şey vardır: Yanarak sevmek seni. |
DEME
Bu ne bitmez yolmuş, deme bitmedik yol yok. Bu ne aşılmaz dağmış, deme aşılmadık dağ yok. Bu ne erişilmez ülkeymiş, deme erişilmedik dağ yok. Kendini kapıp koyverme. |
DÖN GERİ BAK
Kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç, insan mısın, bu pazarda mısın, iki pula mısın, kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç. At denize kendini, git boğul. Düş bir kör kuyuya, ordan çıkama. Bir kere dön ama, bir geri bak, şu kolu gör bir kere, şu kolu, pisliğin, sürünün içinden uzanan şu kolu, durur dimdik, bembeyaz havada, budaklı bir ağaç gibi güzel. |
ELİMDE KALAN
-Karıma- Yirmi yaşında hapse düştüm. Yirmi beşimde sürgün oldum. Yıllarca gençliğimi saçtım Anadolu topraklarına. Bir yokuşu yıllarca indim çıktım döke döke kanımı bir ekmek parasına. İşte bugün altmış üç yaşındayım. Bakıyorum gökyüzüne bugün gene demir parmaklıklardan. Bir senin yüreğin ak bir güvercin elimde kalan. |
GECE İÇİNDE
Sıcacık bir yağmur siner kara gecenin içine, toprak somun gibi kabarır. Tak tak vurulur kapıma, kişner kapımda kır atım, dünyam gümüşler kuşanır. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:03 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.