![]() |
Mal Rejimine İlişkin Sorular ve Cevapları
Hazırlayan :Av. M. Cânân Arın 1) Mal Rejimi nedir? Mal rejimi, evliliğin, boşanma, iptal, ölüm gibi nedenlerle sona ermesinde tarafların sahip oldukları malları nasıl paylaştıracakları konusunda yaptıkları sözleşme biçimidir. 2) Medeni Kanunumuzda kaç tane mal rejimi vardır? Medeni Kanunumuzda DÖRT mal rejimi vardır : # Edinilmiş mallara katılma rejimi, (md. 218- yasal mal rejimi) # Mal ayrılığı rejimi, (md. 242) # Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi, ( md. 244) # Mal ortaklığı rejimi (md. 256) aa) Sınırlı mal ortalığı bb) Edinilmiş mallarda ortaklık 3) Yasal Mal Rejimi ne demektir? Taraflar, evlenirken veya evlendikten sonra yukarıdaki mal rejimlerinden birini seçip sözleşme yapmamışlarsa yasal mal rejimine tâbi olurlar. 4) Evlenirken herhangi bir mal rejimini seçme zorunluluğu var mıdır? Hayır, yoktur. Herhangi bir mal rejimi seçilmediği takdirde otomatik olarak yasal mal rejimi seçilmiş sayılır. 5) Hâlen evli olanlar da bu mal rejimine tâbi midir? Eşler, yeni Medeni Kanunun dolayısı ile bu mal rejimlerinin kabul edildiği tarih olan 1 Ocak 2002’ye kadar geçen süre için eski rejime, ondan sonra edindikleri mallar için yeni rejime tâbi olacaklardır. Yani bu mal rejimi, mevcut evlilikler içinde 1 Ocak 2002’ye kadar edinilmiş malları kapsamamaktadır. 5) Yeni kanuna uyum için bir süre verilmiş midir? Evet. Taraflar 1 Ocak 2003 tarihine kadar Notere başvurup yeni mal rejiminin evliliklerinin başlangıcından itibaren uygulanmasını kabul ettiklerini belirtebilirler. 6) Böyle bir başvuru yapmazlarsa ne olur? O zaman 1 Ocak 2002’ye kadar eski rejime, 1 Ocak 2001 tarihinden itibaren de yeni rejime tâbi olurlar. 7) Mal Rejimi Sözleşmesi nerede ve nasıl yapılır? Mal Rejimi sözleşmeleri, özel olarak avukatlar aracılığı ile yapılabilir ve sonra Notere onaylattırılır, Doğrudan doğruya Noterde yapılabilir, Nüfus Müdürlüklerinde hangi mal rejiminin seçildiği belirtilebilir. 8) Yasal Mal Rejimi olan “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi” nedir? Bu rejimde iki çeşit mal vardır : A) Kişisel Mallar : Bunlar : aa) Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya ( kadınların takıları, makyaj malzemeleri, erkeklerin kol düğmeleri, tarafların giyecekleri gibi) bb) Tarafların emek vermeden sahip oldukları mallar ( bağış, miras gibi) cc) Tarafların evlenmeden ÖNCE sahip oldukları mallar dd) Mânevi tazminat gibi tarafların alacakları, ee) Kişisel malların yerine geçenler ( örneğin evlenmeden önce sahip olunan veya miras yolu ile gelen bir evi satıp yerine yenisinin alınması gibi) ff) Tarafların aralarında “kişisel mal” olarak kabul edileceğini karalaştırdıkları mallardır. B) Edinilmiş Mallar: aa) Tarafların evlenmelerinden başlayarak emekleri karşılığında edindikleri mallar ( Yâni yaptıkları iş ve meslek dolayısı ile elde ettikleri kazançlardan edindikleri mallar) bb) Sosyal güvenlik ve sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler ( emekli ikramiyesi gibi) cc) Çalışma gücünün kaybı nedeni ile ödenen tazminatlar, dd) Kişisel malların gelirleri, ee) Edinilmiş malların yerine geçen değerler. 9) Yasada “edinilmiş mal” olarak sayılan malların “kişisel mal sayılması” için sözleşme yapılabilir mi? Evet. ( md.221) 10) Mal Rejimi nasıl sona erer? Boşanma ile, Evliliğin iptali ile Ölümle, Başka bir mal rejiminin kabulü ile sona erer. 11) Evlilik sona erdiğinde bu mallar nasıl paylaşılacaktır ? Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır. ( md. 226 ve devamı) 12) Edinilmiş maldaki değer artışı nasıl hesaplanır? Eşlerden biri diğer eşin bir mal edinmesine, sahip olduğu malın iyileştirilmesine veya korunmasına HİÇ VEYA BİR KARŞILIK ALMAKSIZIN katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için KATKISI ORANINDA alacak hakkına sahip olur. Bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır. Bir değer kaybı söz konusu olmuşsa katkının başlangıçtaki değeri esas alınır. (md.227) 13) Edinilmiş Mallara eklenecek değerler nelerdir? a) Eşlerden birinin mal rejimini sona ermesinden önceki BİR YIL içerisinde , diğer eşin RIZASI OLMADAN, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar, b) Bir eşin, mal rejiminin devamı süresince, diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler. Kişisel mallar ile edinilmiş malar arasında denkleştirme yapıldıktan sonra kalan miktar eşler arasında eşit paylaştırılır. Ancak zina veya hayata kast nedeni ile boşanma durumunda yargıç,kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir. 14) Mal Ayrılığı Rejimi nedir ? Bu rejimde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi mal varlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur. Evlilik bittiğinde herkes kendi malını alarak ayrılır. Bilindiği gibi bu Türkiye’de yasal mal rejimi idi ve kadınlar bu rejimden, çok zarar gördüler. Çünkü kadınlar da katkıda bulunmuş olsalar biler mallar erkeklerin üzerine kaydedildiği için onların sayılıyordu. 15) Paylaşmalı Mal Ayrılığı ne demektir ? Eşlerin kendilerine ait olduğunu ispat edemedikleri malları onların paylı mülkiyetinde sayılır. Evlilik veya bu mal rejimi her hangi bir şekilde sona erdiğinde , eşler paylı mülkiyetlerindeki malı paylaşırlar. ( md. 244 ve devamı) 16) Mal Ortaklığı nedir ? Burada da iki grup mal vardır. a) Ortaklık malları, b) Kişisel mallar Eşlerin yasa gereği kişisel sayılan malları dışındaki mal ve gelirleri ortaklık malıdır. Eşler ortaklık malları üzerinde bölünmemiş bir bütün olarak hak sahibidir. Hiçbir eş ortaklık payı üzerinde tek başına tasarruf yetkisine sahip değildir. 17) Mal rejimlerinin mirasa etkisi Nedir? Kural olarak sağ kalan eş birlikte mirasçı olduğu gruba göre mirastan pay alır. Sağ kalan eş; - çocuklarla birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¼ ünü, - miras bırakanın ana-baba veya kardeşleri ile birlikte mirasçı olmuşsa ½ sini, - miras bırakanın büyük ana ve büyük babası veya onların çocukları ile birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¾ ünü, - bunların hiç biri yoksa tamamını alır. (md. 499) Eğer taraflar arasında yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanıyorsa o zaman: - sağ kalan eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir. (md.236) Yâni sağ kalan eş artık değerin yarısını alır sonra kalan yarının (çocuklarla birlikte mirasçı ise) ¼ nü alır böylece ¾ nü almış olur. - Ayrıca sağ kalan eş , eski yaşamını sürdürmek istiyorsa ölen eşi ile birlikte yaşadıkları ev ve eşyaların kendisine tahsisini isteyebilir. Ancak bunu için diğer mirasçıların payını ödemesi gerekir. Ödemeyi de ya kendi katılma payını diğer mirasçılara bırakarak ve yetmezse üstüne para ekleyerek yapabilir.(md.240) Paylaşmalı mal ayrılığında sağ kalan eş gene “paylaşma konusu olan mallar arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; bunlar üzerinde kendisine miras ve paylaşmadan doğan hakkına mahsup edilmek ve yetmezse bir bedel eklemek suretiyle mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. (md.255) Mal ayrılığı rejiminde ise kişisel ve ortaklık malları ayrımı yapılmadın sağ kalan eş çocuklarla birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¼ nünü alır. Diğer miras payları burada aynen uygulanır. Mal Ortaklığında ise eşlerden biri diğerinin rızası olmadan ortaklık mallarına girecek olan bir mirası reddedemeyeceği gibi tereke borca batıksa kabul de edemez.(md.265) Eşlerden birini ölümü veya diğer bir mal rejiminin kabulü ile mal ortaklığı rejiminin sona ermesi halinde her eşe veya mirasçılarına ortaklık mallarının yarısı verilir.(md.276) |
Ailenin Korunmasına Dair 4320 Sayılı Kanun
TBMM Ocak 1998'de aile içi şiddete karşı yeni bir kanun çıkardı. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun şiddete uğrayan kadınları, hiç zaman kaybetmeden şiddet ortamından uzaklaştırmak ve güvenceye almak için hazırlanmış bir yasal düzenleme. Buna göre: # Aile içinde şiddet yaşanması halinde, saldırgana karşı "koruma emri" istemi ile doğrudan savcılığa başvurulabiliyor. # Bu başvuruyu şiddet gören kişinin kendisinin yapması şart değil, ailenin bir başka üyesi, bir arkadaşı ya da komşusu da bu başvuruyu yapabiliyor. # Başvuru için polise, karakola gitmek gerekli değil, doğrudan savcılığa yapılıyor. # Bu başvuruda saldırganın cezalandırılmasını talep etmek söz konusu değil sadece şikâyette bulunup korunma talep ediliyor. # Ve yargıç, başvuru üzerine hemen “koruma emri” çıkartarak saldırganı kadının civarından (evden, işyerinden, vb.) 6 ay süreyle uzaklaştırıyor. Yani kadınının civarına yaklaşmasını yasaklıyor. Bu kanun, kadın hareketinin yaşamın her alanında, toplumun her düzeyinde 20 yıla yakın süredir yaptığı yoğun çalışma sonucunda elde edilmiş bir kazanım oldu. Özellikle Mor Çatı Vakfı ve Altındağ Kadın Dayanışma Vakfı bağımsız kadın sığınaklarının önderliğinde yürütülen aile içi şiddete karşı kampanya faaliyetleri konuyu sürekli olarak kamuoyunun gündeminde tutarken, Kadının İnsan Hakları Projesi-Yeni Çözümler Vakfı da sorunun yasal alandaki karşılığının bulunmasına yönelik çalışmalar yaptı. # 4320 Sayılı Kanun'un Gerekçesi # 4320 Sayılı Kanun'un Maddeleri |
4320 Sayılı Kanun'un Gerekçesi
Anayasanın 41inci maddesinde belirtildiği gibi toplumun temelini aile oluşturmaktadır. Bireysellikten toplumsallığa geçişin en küçük birimi olan ve karşılıklı rıza ile oluşan ailenin sağlıklı yapılanması ve yürütülmesi toplumun varoluşunu ve yarınlara güçlü bir biçimde uzanmasını doğrudan etkilemektedir. Ülkemizin büyükanne, büyükbaba, anne, baba ve torunların birlikte yaşadığı geleneksel geniş aile sisteminden hızlı sanayileşme ve buna paralel olarak şehirleşmeyle birlikte çekirdek aile tip dediğimiz anne, baba ve çocuğun oluşturduğu dar aile tipine doğru yoğun bir gidiş yaşanmıştır. Bugün içinde bulunulan zor ekonomik koşullar, sosyal ve kavramsal kargaşalar, yorucu şehir hayatı aile bireyleri üzerinde psikolojik ve sosyolojik rahatsızlıklara sebep olmaktadır. İlk insanla birlikte ortaya çıkan şiddet olgusu değişik türleri ve uygulanış biçimleriyle her zaman gündemde olmuştur. Şiddetin aile yaşamı içerisinde, aileyi oluşturan bireyler arasında gerçekleşen ve "aile içi şiddet" adı altında "aile içinde bir bireyin diğer bir bireye yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışı" şeklinde tanımlanan görüntüsü toplum için daha tehlikeli olmakta, toplumun en küçük birimi olan aile içerisinde gerçekleşen şiddetin yol açtığı ve açacağı zararlar toplum bünyesinde daha derin ve kalıcı izler bırakmaktadır. Aile içi şiddetin zararları sadece toplum açısından değil birey açısından da tehlikeli sonuçlar yaratmaktadır. Aile içi şiddet, sevgi, şefkat ve merhamet göstermesi gereken bir kişi tarafından uygulandığından, şiddete maruz kalan aile bireyinin ruhi yapısında hayatı boyunca silinmesi zor izler bırakmaktadır. Aile içi şiddet olaylarına daha çok anne ve çocukların maruz kaldığı yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda aile içi şiddet olayları toplumumuzu sarsar boyutlara ulaşmıştır. Her geçen gün ailede yaşanan dayak, işkence ve cinayet gibi şiddet olayları görsel ve yazılı basında izlenmektedir. Bu itibarla Anayasa'nın 41 inci maddesinde yer alan "Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmü de göz önüne alınarak aile içi şiddetten mağdur olan kadını ve çocukları koruyucu yasal tedbirlerin alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu amaçla hazırlanan "Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısıyla", ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, İrlanda ve Norveç gibi ülkelerde uygulanan, şiddete uğrama ihtimali bulunan kadınların mahkemelere başvurarak koruma emri alabilmelerini sağlayacak hükümler Türk hukuk sistemine dahil edilmektedir. |
4320 Sayılı Kanun'un Maddeleri
AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN (NO. 4320) Madde 1- Türk Medeni Kanununda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi halinde, Sulh Hukuk Hakimi re'sen meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da bir kaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başkaca tedbirlere de hükmedebilir. Kusurlu eşin; # Diğer eşe veya çocuklara (veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine) karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması, # Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer eşe ve varsa çocuklara tahsisi ile diğer eş ve çocukların oturmakta olduğu eve veya iş yerlerine yaklaşmaması, # Diğer eşin (veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin) eşyalarına zarar vermemesi, # Diğer eşi ve çocukları (veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin) iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi, # Varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi, # Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kulanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konutta bu maddeleri kullanmaması, Yukarıdaki hükümlerin tatbiki öngörülen süre (altı) ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedileceği hususu kusurlu eşe ihtar olunur. Hakim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak tedbir nafakasına hükmeder. Birinci fıkra hükmüne göre yapılan başvurular harca tabi değildir. Madde 2- Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararının uygulanmasını zabıta marifetiyle izler. Koruma kararına uyulmaması halinde zabıta, mağdurların şikayet dilekçesi vermesine gerek kalmadan, re'sen soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirir. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar. Bu davanın duruşması yer ve zaman kaybına bakılmaksızın 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre yapılır. Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan eşe ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezası hükmolunur. Madde 3-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Madde 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. |
Birleşmiş Milletler ve Kadının İnsan Hakları
1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan İnsan Hakları Bildirgesi kamusal alanda yaşanan hak ihlallerinden söz ediyor, kadınların, kadın olmaları nedeniyle karşı karşıya kaldıkları insan hakları ihlallerinin hiç üzerinde durmuyordu. İnsan Hakları Bildirgesi, insan haklarına kadın-erkek eşitliği açısından yaklaşmadığı gibi, kadınların özel alanda, yani aile içinde ya da işyerinde yaşadığı bir çok insan hakları ihlalini de yok saymaktaydı. Oysa kadınların, erkeklerden farklı olarak, örneğin okula gönderilmemek, zorla evlendirilmek, çalışmasına izin verilmemek, aile fertleri tarafından şiddete maruz bırakılmak, namus adına şiddet yaşamak ya da öldürülmek gibi bir çok insan hakları ihlaline uğradıkları ortadaydı. Bu durumun yadsınması, kadınların çoğunu İnsan Hakları Bildirgesi’nin getirdiği (örneğin, mülteci statüsüne hak kazanmak gibi) koruyucu önlemlerin kapsamı dışında bırakıyordu. 1993 Konferansı’nın kadın haklarının insan hakları olduğunu dünya gündemine taşımak için iyi bir fırsat olduğu düşüncesiyle harekete geçen dünya kadınları, dünyanın dört bir köşesinden kadın kuruluşlarının ve bağımsız kadınların katıldığı büyük bir Kadının İnsan Hakları kampanyasında buluştu. Bu başarılı kampanya sonunda devletler düzeyindeki Dünya İnsan Hakları Konferansı “kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası” olduğunu kabul etti. O güne kadar, “özel alan” içinde yer aldıkları için devletlerin yetki alanına girmediği varsayılmış insan hakları ihlalleri, devletler arası resmi konferansların gündemlerine uluslararası kadın hareketi tarafından sokulmuş oldu. # Aralık 1993’te özel olarak kadına karşı şiddeti ele alan ilk insan hakları belgesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Bildirge” BM Genel Kurulu’nda kabul edildi. # 1994’te BM İnsan Hakları Komisyonu’na kadına yönelik şiddet konusunda özel bir raportör atanması ve kadın haklarının BM İnsan Hakları mekanizmaları içine dahil edilmesi kararlaştırıldı. # Süreç, 1994’te Kahire’de yapılan ICPD, 1995’te Pekin’de yapılan Dünya Kadın Konferansı ve 2000’de New York’ta yapılan Pekin+5 BM Özel Oturumuyla devam etti. Uluslararası kadın hareketi, geleneksel insan hakları yaklaşımındaki özel alan-kamusal alan ayrımını sorgulayarak, on yıllık bir süreç içinde insan haklarının kapsamında temelli bir dönüşüme yol açtı. Aile içi şiddet, toplu tecavüzler, kadının beden bütünlüğüne yönelik hak ihlalleri, cinsel hakların, doğurganlık haklarının ihlali böylelikle BM kararlarında ve uluslararası sözleşmelerde insan hakları olarak yer almaya başladı. Ancak, bu noktada, tutucu ve gerici güçlerin kadının beden bütünlüğüne, cinsel ve doğurganlık haklarına yönelik ihlalleri insan hakları çarçevesi dışında bırakmak için çok aktif bir şekilde çalışmaya devam ettiklerini de belirtmek gerek |
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979'da kabul edildi, 1981'de sözleşme biçimini aldı. Türkiye CEDAW’ı 1985 yılında imzaladı; ama yasalarımızda Sözleşme ile çelişen hükümler olduğu için, iç hukukta gerekli düzenlemeler yapılıp aykırılıklar giderilene kadar olmak kaydıyla belgeye bu noktalarda çekince koydu. Türkiye, yeni yasa taslaklarının hazırlanması üzerine çekincelerini 1999 yılında kaldırdı. Yeni Medeni Kanun 2002 yılında yürürlüğe girdi; Ceza Kanunu taslağı üzerindeki çalışmalar henüz devam ediyor. Kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için uluslararası platformda kabul edilen bazı normları tanımlayan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi; # Devletleri, kadınlara karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için somut adımlar atmakla yükümlü kılar, # Devletleri, bütün diğer kişi, örgüt ya da kuruluşların kadınlara karşı ayrımcılık yapmasını önlemekle görevlendirir, # Devletleri bağlayıcı niteliktedir. Sözleşmeye taraf devletlerin sayısı Haziran 2002 itibariyle 170'dir. Sözleşmenin kabulü, bu ülkelerin kadınlara yönelik ayrımcılığı önleyen bir politika uygulamalarını ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne düzenli olarak rapor vermelerini zorunlu kılmaktadır. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi her yıl toplanarak üye ülkelerin raporlarını inceler ve gerekirse Birleşmiş Milletler'e önerilerde bulunur. Komite ayrıca incelenen ülkelerdeki sivil toplum örgütlerinden de kadınların durumu, koşullar ve kritik sorunlarla ilgili bağımsız bilgi alır. 1997 yılında, Türkiye’nin gözden geçirilme süreci için Kadının İnsan Hakları Projesi, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Eşitlik İzleme Komitesi tarafından böyle bir rapor hazırlanmıştır. Türkiye’nin 4. Ülke Raporunu 2001 yılında vermesi gerekiyordu. Rapor şu anda bir yıl gecikmiş durumdadır. |
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) metni
Birleşmiş Milletler Yasası’nın temel insan haklarına, insan itibar ve kıymetine ve erkeklerle kadınların eşit haklara sahip olmaları gerektiğine inancı tekrar onayladığını kaydederek, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, insanlara karşı ayrımcılığın kabul edilemezliği prensibini doğruladığını, tüm insanların özgür doğduğunu, eşit itibar ve haklara sahip olduklarını, bu Beyannamede böylece öne sürülen tüm haklar ve hürriyetlerin cinsiyete dayalı olanlar dahil hiçbir ayrıma tabi kılınmaksızın herkes tarafından kullanılabileceğini beyan ettiğini kaydederek, İnsan Hakları Sözleşmelerine Taraf Devletlerin, kadınlar ve erkeklerin tüm ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve siyasi haklardan eşit olarak yararlanmalarını temin yükümlülüğü bulunduğunu vurgulayarak, Birleşmiş Milletler ve ona bağlı uzman kuruluşların nezaretinde kabul edilmiş ve erkeklerle kadınların eşitliğini sağlamaya çalışan uluslararası sözleşmeleri göz önünde tutarak, Ayrıca Birleşmiş Milletler ve ona bağlı uzman kuruluşlarının kabul ettiği erkek ve kadın haklarının eşitliğini sağlamayı amaçlayan kararları, beyanları ve tavsiyeleri de dikkate alarak, Ancak, bu çeşitli belgelere rağmen kadınlara karşı ayrımcılığın halen devam etmekte oluşundan endişe duyarak, Kadınlara karşı ayrımcılığın, hak eşitliği ve insan şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlal ettiğini, kadınların erkeklerle eşit olarak ülkelerinin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatlarına katılmalarını engellediğini, toplumun ve ailenin refahının artmasına engel teşkil ettiğini ve kadınların ülkeleri ve insanlık hizmetinde kullanabilecekleri olanaklarını geliştirmelerini zorlaştıracağını kaydederek, Yoksulluk hallerinde kadınların yiyecek, sağlık, eğitim, öğretim, iş bulma ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması bakımından en az imkana sahip olduklarından endişe duyarak, Hakkaniyet ve adalete dayalı yeni uluslararası ekonomik düzenin kurulmasının, kadınlarla erkekler arasındaki eşitliği sağlamak için önemli bir aşama teşkil edeceğine inanarak, Güney Afrika’daki ırk ayrımının, ırkçılığın her şeklinin, sömürgeciliğin, yeni sömürgeciliğin, saldırganlığın, yabancı devlet işgal ve hakimiyetinin ve ülkelerin iç işlerine müdahale etmenin ortadan kaldırılmasının, erkekler ile kadınların eşit haklardan yararlanmaları için gerekli olduğunu önemle belirterek, Uluslararası barış ve güvenliğin kuvvetlendirilmesinin, uluslararası gerilimin azaltılmasının, sosyal ve ekonomik sistemlerine bakılmaksızın bütün ülkeler arasında karşılıklı işbirliğinin, genel ve tam silahsızlanmanın ve özellikle sıkı ve etkili bir uluslararası denetim altında nükleer silahsızlanmanın, ülkeler arasındaki ilişkilerde, adalet, eşitlik ve karşılıklı menfaat ilkelerinin doğruluğunun, yabancı ve sömürge yönetimi veya yabancı işgali altında bulunan yerlerdeki halkların kendi kaderlerini tayin ve bağımsızlık elde etme hakları kadar ulusal hükümranlık ve toprak bütünlüklerine saygının gerçekleşmesinin, sosyal gelişme ve kalkınmaya ve bunun bir sonucu olarak da, erkeklerle kadınlar arasında tam bir eşitliğin elde edilmesine katkıda bulunacağını doğrulayarak, Bir ülkenin tam ve eksiksiz kalkınmasının, dünyada refahın ve barışın elde edilmesinin, kadınların erkeklerle eşit şartlarda, her alanda azami katıklarınının gereğine inanarak, Kadınların ailenin refahına ve toplumun kalkınmasına yaptıkları büyük katkının henüz tam olarak anlaşılamadığının, anneliğin sosyal önemi ve ana ve babanın aile içinde ve çocukların büyütülmesindeki rollerini göz önünde bulundurarak ve kadınların neslin üremesindeki önemli rolünün aile içinde ayrıma neden olmaması gerektiğinin, nitekim çocukların yetiştirilmesinde kadın ve erkek ile toplumun tamamının sorumluluğu paylaşmaları gerektiğinin bilincinde olarak, Erkeklerle kadınlar arasında tam bir eşitliğin gerçekleşmesi için, kadınlar ile erkeklerin toplumdaki geleneksel rollerinde bir değişiklik ihtiyacı bulunduğunun farkında olarak, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesinde yer alan ilkeleri uygulamaya ve bu amaçla bu tür ayrımcılığın her şekli ve oluşumunun ortadan kaldırılması için gerekli önlemleri almaya kararlı olarak, Aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır: BÖLÜM I Madde 1- İşbu sözleşmeye göre, “Kadınlara karşı ayrım” deyimi, kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlama anlamına gelecektir. Madde 2- Taraf Devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımı kınar, tüm uygun yollardan yararlanarak ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı bir politika izlemeyi kabul eder ve bu amaçla aşağıdaki hususları taahhüt ederler: a- Kadın ile erkek eşitliği ilkesini kendi anayasalarına ve diğer ilgili yasalara, henüz girmemişse dahil etmeyi ve yasalar ile diğer uygun yollarla bu ilkenin uygulanmasını sağlamayı, b- Kadınlara karşı her türlü ayrımı yasaklayan ve gerekli yerlerde yaptırımları da içeren yasal ve diğer uygun önlemleri kabul etmeyi, c- Kadın haklarının erkeklerle eşit temelde himayesini, yetkili ulusal mahkemeler ve diğer kuruluşlarla kadının her türlü ayrımcılığa karşı etkin bir şekilde korunmasını sağlamayı, d- Kadınlara karşı herhangi bir ayrımcı hareket yapılmasından veya uygulanmasından kaçınmayı ve kamu yetkilileri ile kuruluşlarının bu yükümlülüğe uyumlu olarak hareket etmelerini sağlamayı, e- Herhangi bir kişi veya kuruluşun kadınlara karşı ayrım yapma girişimini önlemek için bütün uygun önlemleri almayı, f- Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları, değiştirmek veya feshetmek için yasal düzenlemeler de dahil, gereken bütün uygun önlemleri almayı, g- Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan bütün ulusal cezai hükümleri, yürürlükten kaldırmayı. Madde 3- Taraf Devletler kadının tam gelişmesini ve ilerlemesinin sağlamak için, özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere bütün alanlarda, erkeklerle eşit olarak insan hakları ve temel özgürlüklerinden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla, yasal düzenleme dahil bütün uygun önlemleri alacaklardır. Madde 4- 1. Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için Taraf Devletlerce alınacak geçici ve özel önlemler, işbu Sözleşmede belirtilen türden bir ayrım olarak düşünülmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların korunması sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine ulaşıldığı zaman bu önlemlere son verilecektir. 2. Anneliğin korunması amacıyla işbu Sözleşmede belirtilenler dahil, Taraf Devletlerce alınacak özel önlemler, ayrımcı olarak nitelendirilmeyecektir. Madde 5- Taraf Devletler aşağıdaki bütün uygun önlemleri alacaklardır: a- Her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrini veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı ön yargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek, b- Anneliğin sosyal bir görev olarak anlaşılmasını ve çocukların yetiştirilmesi ve gelişiminde kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunun tanınmasını öngören ve her durumda çocukların çıkarlarını herşeyden önce gözeten anlayışa dayanan bir aile eğitimini sağlamak. Madde 6- Taraf Devletler, kadın ticareti ve fahişeliğin istismarının her şekliyle önlenmesi için yasama dahil gerekli bütün önlemleri alacaklardır. BÖLÜM II Madde 7- Taraf Devletler, ülkenin politika ve kamu hayatında, kadınlara karşı ayrımı önlemek için tüm önlemleri alacaklar ve özellikle kadınlara erkeklerle eşit şartlarla aşağıdaki hakları sağlayacaklardır: a- Bütün seçimlerde ve halk oylamalarında oy kullanmak ve halk tarafından seçilen organlara seçilebilmek, b- Hükümet politikasının hazırlanmasına ve uygulanmasına katılmak, kamu görevinde bulunabilmek ve hükümetin her kademesinde kamu görevleri ifa etmek, c- Ülkenin kamu ve politik hayatı ile ilgili hükümet dışı kuruluşlara ve derneklere katılmak. Madde 8- Taraf Devletler, kadınlara, erkeklerle eşit şartlarda ve hiçbir ayrım gözetmeksizin, hükümetlerini uluslararası düzeyde temsil etmek ve uluslararası kuruluşların faaliyetlerine katılmak fırsatını sağlamak için gerekli bütün önlemleri alacaklardır. Madde 9- 1. Taraf Devletler, tabiiyetin kazanılmasında, değiştirilmesinde veya muhafazasında kadınlara erkekler ile eşit haklar tanıyacaklar ve özellikle bir yabancıyla evlenmenin veya evlilik sırasında kocanın tabiiyetini değiştirmesinin, kadının da otomatik olarak tabiiyet değiştirmesine, tabiiyetsiz kalmasına veya kocanın tabiiyetini zorla almasına yol açmamasını sağlayacaklardır. 2. Taraf Devletler, çocukların tabiiyeti konusunda kadınlara erkeklerle eşit haklar sağlayacaklardır. BÖLÜM III Madde 10- Taraf Devletler, özellikle aşağıdaki konularda kadın-erkek eşitliği esasına dayanarak eğitimde erkeklerle eşit hakka sahip olmalarını sağlamak için kadınlara karşı ayrımı önleyen bütün uygun önlemleri alacaklardır: a- Meslek ve sanat yönlendirilmesinde kırsal ve kentsel alanlarda bütün dallardaki eğitim kurumlarına girişte ve diploma almada okul öncesi, genel, teknik, mesleki ve yüksek teknik eğitimde ve her çeşit mesleki eğitimde eşit şartların sağlanması, b- Kadınların erkeklerle aynı ders programlarından yararlanmaları, aynı sınavlara katılmaları, aynı seviyedeki niteliklere sahip eğitim görevlilerine, okul, bina ve malzemesine sahip olmaları, c- Kadın ve erkeğin rolleriyle ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinden ve kademesinden kaldırılması ve bu amaca ulaşılması için karma eğitimin ve diğer eğitim şekillerinin teşvik edilmesi, özellikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eğitim metodlarının bu amaca göre düzenlenmesi, d- Burs ve diğer eğitim yardımlarından faydalanmaları için kadınlara erkeklerle eşit fırsatların tanınması, e- Özellikle kadın ve erkekler arasında mevcut eğitim açığını en kısa zamanda kapatmaya yönelik olarak, yetişkin ve fonksiyonel okuma-yazma programları dahil, sürekli eğitim programlarına katılabilmeleri için erkeklerle eşit fırsatların verilmesi, f- Kız öğrencilerin okuldan ayrılma oranlarının düşürülmesi ve okuldan erken ayrılan kız çocukları ve kadınlar için eğitim programları düzenlenmesi, g- Spor ve beden eğitimi faaliyetlerine aktif olarak katılmaları için erkeklerle eşit fırsatlar tanınması, h- Kadınların, ailelerin sağlık ve refahını sağlamaya yardım edecek, aile planlaması bilgisi dahil, özel eğitici bilgiyi sağlamaları. Madde 11- 1. Taraf Devletler, istihdam alanında kadınlara karşı ayrımı önlemek ve kadın-erkek eşitliği esasına dayanarak eşit haklar sağlamak için özellikle aşağıda belirtilen konularda bütün uygun önlemleri alacaklardır: a- Bütün insanların vazgeçilmez hakkı olan çalışma hakkı, b- İstihdam konularında eşit seçim kıstaslarının uygulanması da dahil, erkeklerle eşit istihdam imkanlarına sahip olma hakkı, c- Serbest olarak meslek ve iş seçme hakkı, terfi, iş güvenliği, hizmetin tüm şartları ve avantajlarından faydalanma hakkı, çıraklık, ileri mesleki eğitim ve bilgi yenileme eğitimi dahil, mesleki eğitim ve sürekli eğitim görme hakkı, d- Sosyal yardımlar dahil eşit ücret hakkı, eşdeğerdeki işte eşit muamele ve işin cinsinin değerlendirilmesinde eşit muamele görme hakkı, e- Ücretli izinle birlikte, özellikle emeklilik, işsizlik, hastalık, sakatlık, yaşlılık ve diğer çalışmama hallerinde sosyal güvenlik hakkı, f- Güvenli şartlar içinde çalışma hakkı ve sağlığın ve bu arada doğurganlığın korunması hakkı. 2. Evlilik ve analık sebebiyle kadınlara karşı olan ayrımı önlemek ve etkin çalışma hakkını sağlamak amacıyla, Taraf Devletler uygun önlemleri alacaklardır. a- Hamilelik ve analık izni sebebiyle veya evliliğe bağlı olarak işten çıkarma ayrımını yasaklamak, bu ayrımı yapanları cezalandırmak, b- Önceki iş, kıdem ve sosyal haklar kaybedilmeksizin, ücretli olarak analık izni veya benzeri sosyal içerikli tazminatlar vermek, c- Özellikle çocuk bakımevleri ağının tesisi ve geliştirilmesi yoluyla anne ve babanın aile yükümlülüklerini; görev sorumlulukları ve kamu hayatına katılma ile birleştirmeyi mümkün kılan destekleyici sosyal hizmetlerin sağlanmasını teşvik etmek, d- Hamilelik süresince zararlı olduğu kanıtlanan işlerde kadınlara özel koruma sağlamak. 3. Bu maddede yer alan konulara ilişkin koruyucu yasalar bilimsel ve teknik bilgi ışığı altında periyodik olarak yeniden gözden geçirilecek ve gerekirse değiştirilecek, kaldırılacak veya uzatılacaktır. Madde 12- 1. Taraf Devletler, aile planlaması dahil sağlık bakım hizmetlerinden kadın ve erkeğin eşit olarak yararlanması için, sağlık alanında kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldıran bütün önlemleri alacaklardır. 2. Bu maddenin 1. paragrafında öngörülen hükümler saklı kalmak kaydıyla Taraf Devletler kadına hamilelik, lohusalık ve doğum sonrası dönemde gerekli hizmetleri sağlayacaklar, hamilelik ve emzirme sırasında yeterli beslenme ile birlikte, gerektiğinde ücretsiz hizmet vereceklerdir. Madde 13- Taraf Devletler, kadınlara karşı ekonomik ve sosyal hayatın diğer alanlarında erkeklerle kadınların eşit olarak haklardan yararlanabilmelerini sağlayarak kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi için gerekli ve özellikle aşağıdaki önlemleri alacaklardır: a- Aile zammı hakkı, b- Banka kredisi, ipotek ve diğer mali kredileri elde etme hakları, c- Eğlence, spor ve kültürel hayatın bütün yönlerine katılma hakları. Madde 14- 1. Taraf Devletler, kırsal kesim kadınlarının, karşılaştıkları özel sorunları ve ekonominin parasal olmayan sektöründeki çalışmaları dahil ailelerinin ekonomik bakımdan ayakta kalması için oynadıkları belirgin rolü göz önünde tutacak ve işbu Sözleşme hükümlerinin kırsal kesimdeki kadınlara uygulanmasını sağlamak için gerekli bütün önlemleri alacaklardır. 2. Taraf Devletler, kadın ve erkeklerin eşitliği prensibine dayanarak, kırsal kalkınmaya katılmalarını ve bundan yararlanmalarını sağlamak için kırsal kesimdeki kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldıran tüm uygun önlemleri alacaklar ve özellikle kırsal kesim kadınlarına aşağıdaki hakları sağlayacaklardır: a- Her seviyedeki kalkınma planlarının görüşme ve uygulanmasına katılmak, b- Aile planlaması konusunda bilgi, danışma ve hizmetler de dahil olmak üzere yeterli sağlık hizmetlerinden faydalanmak, c- Sosyal güvenlik programlarından doğrudan yararlanmak, d- Teknik yeteneklerini geliştirmek amacıyla tüm toplumsal ve yaygın hizmetler ve birlikte fonksiyonel okur-yazarlık dahil, resmi ve gayrıresmi eğitim ve öğretimin her türünden yararlanmak, e- Ekonomik fırsatlardan kendi işinde çalışma veya tam istihdam yoluyla eşit olarak yararlanmak amacıyla kendi kendine yardım grupları ve kooperatifler oluşturmak, f- Bütün toplumsal faaliyetlere katılmak, g- Toprak ve tarım reformunda ve bunun yanısıra yeniden iskan projelerinde eşit muamele ve tarımsal kredi ve borçlanma, pazarlama kolaylıkları ile uygun teknolojiden yararlanmak, h- Özellikle konut, sağlık, elektrik ve su temini, ulaştırma ve haberleşme konularında yeterli yaşam standartlarından yararlanma haklarını sağlamak. BÖLÜM IV Madde 15- 1- Taraf Devletler kadınlara, kanun önünde erkeklerle eşit haklar tanıyacaklardır. 2- Taraf Devletler medeni haklar bakımından kadınlara erkeklerinkine benzer hukuki ehliyet ve bu ehliyeti kullanmak için eşit fırsatlar tanıyacaklardır. Özellikle, kadınlara akit yapmada ve mülk idaresinde eşit haklar verecekler ve mahkemelerde davaların her aşamasında eşit muamele edeceklerdir. 3- Taraf Devletler, kadınların hukuki ehliyetlerini kısıtlamaya yönelik hukuki sonuç doğuran her çeşit sözleşmenin ve diğer özel muamelelerin tamamının geçersiz olduğunu kabul ederler. 4- Taraf Devletler, kadın ve erkeğe hukuki olarak ikametgah seçme ve taşınmada eşit yasal hak tanıyacaklardır. Madde 16- 1- Taraf Devletler kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayrımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek eşitliği ilkesine dayanarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaklardır: a- Evlenmede erkeklerle eşit hak, b- Özgür olarak eş seçme ve serbest ve tam rıza ile evlenme hakkı, c- Evlilik süresince ve evliliğin son bulmasında aynı hak ve sorumluluklar, d- Medeni durumlarına bakılmaksızın, çocuklarla ilgili konularda ana ve babanın eşit hak ve sorumlulukları tanınacak, ancak her durumda çocukların çıkarları en ön planda gözetilecektir. e- Çocuk sayısına ve çocukların ne zaman dünyaya geleceklerine serbestçe ve sorumlulukla karar vermede ve bu hakları kullanabilmeleri için bilgi, eğitim ve diğer vasıtalardan yararlanmada eşit haklar, f- Her durumda çocukların çıkarı en üst düzeyde tutularak ulusal yasalarda mevcut veli, vasi, kayyum olma ve evlat edinme veya benzeri müesseselerde eşit hak ve sorumluluklar, g- Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil her iki eş (kadın-erkek) için, eşit kişisel haklar, h- Ücret karşılığı olmaksızın veya bir bedel mukabilinde malın mülkiyeti, kazanımı, işletmesi, idaresi, yararlanılması ve elden çıkarılmasında her iki eşe de eşit haklar. 2- Çocuğun erken yaşta nişanlanması veya evlenmesi hiçbir şekilde yasal sayılmayacak ve evlenme asgari yaşının belirlenmesi ve evlenmelerin resmi sicile kaydının mecburi olması için, yasama dahil gerekli tüm önlemler alınacaktır. BÖLÜM V Madde 17- 1- İşbu sözleşmenin uygulanmasındaki gelişmeleri gözden geçirmek amacıyla, sözleşme yürürlüğe girdiği zaman 18, sözleşmeye taraf 35 devletin onayı veya katılmasını takiben, işbu sözleşmenin kapsadığı konularda yüksek itibar ve ehliyete sahip 23 uzmandan oluşan, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi (Bundan böyle Komite diye anılacaktır) kurulacaktır. Uzmanlar, taraf devletlerce kendi vatandaşları arasından seçilecek ve kendi şahısları namına hareket edecekler, seçimlerde dengeli coğrafi ve belli başlı hukuki sistemlerle birlikte farklı uygarlıkların temsili de göz önüne alınacaktır. 2- Komite üyeleri taraf devletlerin aday listesinden gizli oy ile seçilecektir. Her taraf devlet kendi vatandaşlarından bir kişiyi aday gösterebilecektir. 3- İlk seçim işbu sözleşmenin yürürlüğe girmesinden altı ay sonra yapılacaktır. BM Genel Sekreteri seçimlerden en az üç ay önce taraf devletlerce adaylarını iki ay içinde bildirmelerini isteyen bir mektup gönderecektir. Genel Sekreter, aday gösteren taraf devletleri de belirtmek suretiyle, adayların listesini alfabetik sıraya göre hazırlayacak ve taraf devletlerce gönderecektir. 4- Komite üyelerinin seçimi, BM Genel Merkezinde, Genel Sekreter tarafından çağrılmış taraf devletler toplantısında yapılacaktır. Taraf devletlerin üçte ikisinin yetersayı oluşturacağı toplantıda, en fazla oy alanlar ile toplantıda hazır bulunan ve oy veren taraf devletler temsilcilerinin salt çoğunluğunun oylarını alan adaylar Komiteye seçileceklerdir. 5- Komite üyeleri 4 yıllık bir dönem için seçileceklerdir. Bununla beraber, ilk seçimde seçilen dokuz üyenin süresi ikinci yılın sonunda bitecek; bu dokuz üyenin isimleri ilk seçimden hemen sonra Komite Başkanı tarafından kura ile tesbit edilecektir. 6- Komitenin 5 ilave üyesinin seçimi, 35. onay veya katılmayı takiben bu maddenin 2, 3 ve 4. paragrafları hükümlerine göre yapılacaktır. Bu şekilde seçilen iki yedek üyenin görev süresi iki yılın sonunda sona erecek ve bu iki üyenin ismi Komite Başkanı tarafından kura ile tesbit edilecektir. 7- Boş yerlerin doldurulması için, uzmanının Komite’deki görev süresi sona eren taraf devlet kendi vatandaşları arasından Komite’nin onayına bağlı olmak üzere başka bir uzmanı atar. 8- Komite üyeleri, BM Genel Kurulu’nun onayı ile ve Genel Kurulun, Komite’nin sorumluluğunun önemini göz önünde tutarak kararlaştıracağı şartlar ve hükümlerle, Birleşmiş Milletler’den ücret alacaklardır. 9- Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, işbu sözleşme uyarınca Komite’nin görevlerini etkin bir şekilde yerine getirebilmesi için, gerekli personel ve kolaylıkları sağlayacaktır. Madde 18- 1- Taraf Devletler, işbu sözleşme hükümlerine etkinlik kazandırmak ve kaydedilen ilerlemeleri belirtmek amacıyla aldıkları yasal, adli, idari ve diğer önlemler hakkındaki bir raporu: a- Sözleşmenin, ilgili devlet bakımından yürürlüğe girmesini takiben bir yıl içinde, b- Bilahare, her dört yılda bir ve ileride de Komite’nin talep ettiği zamanlarda Komite tarafından incelenmek üzere, BM Genel Sekreterine sunmayı taahhüt ederler. 2- Raporlarda işbu sözleşme yükümlülüklerinin gerçekleştirilmesini etkileyen unsurlar ve güçlükler belirtilebilir. Madde 19- 1- Komite kendi usül kurallarını saptayacaktır. 2- Komite, görevlilerini 2 yıllık bir süre için seçecektir. Madde 20- 1- Komite işbu sözleşmenin 18. maddesi uyarınca sunulan raporları incelemek üzere normal olarak yılda iki kere ve azami üç hafta süre için toplanacaktır. 2- Komite toplantıları Birleşmiş Milletler Merkezi'nde veya Komite tarafından uygun bulunan herhangi bir yerde yapılacaktır. Madde 21- 1- Komite, Ekonomik ve Sosyal Konsey aracılığıyla faaliyetleri hakkında BM Genel Kurulu’na yıllık raporlar sunacak ve taraf devletlerden sağlanan bilgiler ve raporların incelenmesine dayanarak tekliflerde ve genel tavsiyelerde bulunabilecektir. Bu teklif ve genel tavsiyeler, taraf devletlerin olabilecek yorumlarıyla birlikte Komite raporuna dahil edilecektir. 2- Genel Sekreter Komite raporlarını Kadının Statüsü Komisyonu'nun bilgisine sunacaktır. Madde 22- Uzman kuruluşlar, faaliyet alanlarına giren işbu sözleşme hükümlerinin uygulanmasının görüşülmesi sırasında temsil edilme hakkına sahip olacaklardır. Komite, uzman kuruluşları sözleşmenin uygulanması hususunda, faaliyet alanlarına giren konularda raporlar sunmaya davet edebilir. BÖLÜM VI Madde 23- İşbu sözleşmedeki hiçbir husus kadın ve erkek eşitliğinin gerçekleşmesinde daha etkin olan: a- Taraf devletler yasasındaki, veya b- O devlet için yürürlükte olan herhangi bir Uluslararası Sözleşme, antlaşma veya anlaşmadaki hükümleri etkilemeyecektir. Madde 24- Taraf Devletler işbu Sözleşme ile tanınan hakların tam olarak gerçekleştirilmesi için ulusal seviyede gerekli bütün önlemleri almayı taahhüt ederler. Madde 25- 1. İşbu sözleşme bütün devletlerin imzasına açık olacaktır. 2. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri işbu sözleşmenin depozitörü olarak tayin edilmiştir. 3. İşbu Sözleşme onaya bağlıdır. Onaylı belgeleri BM Genel Sekreteri tevdi edecektir. 4. İşbu Sözleşme bütün devletlerin katılmasına açıktır. Katılma belgesinin BM Genel Sekreterine tevdi edilmesiyle katılma gerçekleşecektir. Madde 26- 1. İşbu Sözleşmenin tadili teklifini taraf devletlerden biri tarafından herhangi bir zamanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne hitaben yazılı bir başvuru ile yapılabilir. 2. BM Genel Kurulu gerekli gördüğü takdirde böyle bir teklifle ilgili olarak yapılacak işlem hakkında karar verecektir. Madde 27- 1. İşbu Sözleşme 20. onaylama veya katılma belgesinin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne tevdi edilmesini takip eden 30. gün yürürlüğe girecektir. 2. 20. onay veya katılma belgesinin tevdiinden sonra, işbu sözleşmeyi onaylayan veya katılan her devlet için sözleşme, kendi onay veya katılma belgesinin tevdiinden sonraki 30. gün yürürlüğe girecektir. Madde 28- 1. BM Genel Sekreteri, onaylama veya katılma sırasında yapılan çekincelerin metinlerini alacak ve bütün Taraf Devletlere dağıtılacaktır. 2. İşbu Sözleşmenin hedef ve amacına uymayan hiçbir çekinceye müsaade edilmeyecektir. 3. Çekinceler, BM Genel Sekreteri’ne hitaben herhangi bir zamanda yapılacak ihbar ile geri alınabilir. Genel Sekreter bu ihbardan bütün devletleri haberdar edecektir. Böyle bir ihbar alındığı tarihte geçerli olacaktır. Madde 29- 1. İki veya daha fazla taraf devlet arasında işbu sözleşmenin yorum veya uygulamasından doğan ve müzakere ile çözümlenemeyen herhangi bir uyuşmazlık, birinin talebi ile hakem kuruluna götürülecektir. Taraflar tahkimname talebinden itibaren 6 ay içinde hakem kurulunun teşekkül tarzında anlaşmazlarsa, taraflardan herhangi biri uyuşmazlığı Uluslararası Adalet Divanına, Divan Statüsü uyarınca götürebilir. 2. Taraf devletlerden her biri işbu sözleşmenin imzalanması veya onayı sırasında veya katılma sırasında kendisini bu maddenin birinci paragrafı ile bağlı saymadığını beyan edebilir. Diğer taraf devletler, böyle bir çekince koymuş olan taraf devlet karşısında aynı paragrafla bağlı olmayacaktır. 3. Bu maddenin 2. paragrafına göre çekince koyan her taraf devlet, BM Genel Sekreteri’ne ihbarda bulunarak her zaman çekincesini geri alabilir. Madde 30- Arapça, Çince, İngilizce, Fransızca, Rusça ve İspanyolca metinlerinin eşit derecede geçerli olduğu işbu sözleşme Birleşmiş Milletler Genel Sekreterince muhafaza edilecektir. Yukarıdaki Hususları Tasdiken, imzaları aşağıda bulunan yetkili temsilciler işbu sözleşmeyi imzalamışlardır. T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) tarafından yapılan tercümeden uyarlanmıştır. KKHTAÖS (İngilizce kısaltılmış adı ile CEDAW) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979'da kabul edilmiş, 1981'de sözleşme biçimini almış, T.C. Hükümeti ise bu sözleşmeye 1985 yılında imza atmıştır. |
Cinsel Haklarımız ve Doğurganlık Haklarımız Nelerdir?
Cinsel haklarımız, kendi bedenlerimiz üzerinde tam kontrol sahibi olma hakkımız ve doğurganlık haklarımız Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı olarak üzerinde hep önemle durduğumuz ve son dönem çalışmalarımızda öncelik verdiğimiz bir konu. Kadınların özel alanda yaşadıkları insan hakları ihlallerine ve özellikle de kadına karşı şiddete karşı yürüttüğümüz mücadelede karşımıza hep ataerkil sistemin kadının cinselliğini kontrol etmeye yönelik mekanizmaları çıkıyor. Kamusal alan da dahil olmak üzere pek çok alanda kadın-erkek eşitsizliğinin ve kadına karşı ayrımcılığın sürdürülmesinde, meşrulaştırılmasında ve yeniden üretilmesinde kadının cinselliğini kontrol etmeye yönelik kollektif mekanizmalar son derece önemli ve belirleyici bir rol oynuyor. Yasalar, gelenekler, töreler, din, toplumsal değer sistemleri, şiddet ve baskı gibi başlıklar altında örnekleyebileceğimiz bu yer yer tartışılmaz tabular kisvesine bürünen kurallarıyla insan hakları ihlallerini meşrulaştırarak, kadının cinselliği üzerinde en güçlü kontrol araçlarından biri oluyor. Kadının cinselliği ve bedeni üzerindeki kontrol, yer yer kesişebilen/örtüşebilen ama kadının insan hakları kapsamında ayrı ve farklı iki kategori olan cinsel haklarımızı ve doğurganlık haklarımızı çiğniyor. Cinsel Haklarımız: # Kadının çocuk doğurmaya yönelik cinsel ilişkiden bağımsız olarak, cinselliğini yaşamaya hakkı vardır. Her türlü cinsel faaliyet anne olmaya giden yolun başlangıcı olmak zorunda değildir. # Kadının, bedenini ve cinsel organlarını tanımaya ve sevmeye hakkı vardır. Cinsiyet ayrımcılığı taşımayan cinsel eğitim de bir haktır. # Kadının şefkat ve cinsel ilişki istemeye hakkı vardır. Şefkat arayışı, cinselliği de içeren bir şekilde, her insanda olan doğal bir gereksinimdir. # Kadınların orgazm olmaya hakkı vardır. Orgazm, insanın, zevk alma hakkının bir parçasıdır. # Kadınların, yakın ilişkilerinde, özgür olmaya, kendi bedenlerini tanıyıp ondan zevk almaya hakları vardır. # Kadın ve kızların cinsiyetlerine saygı gösterilmesini istemek haklarıdır. # Kadınların medeni durumları ne olursa olsun, cinselliklerini yaşamaya hakları vardır. Evli olan veya olmayan; yaşlı ya da genç her kadının, yalnız ya da birisiyle beraber cinsel haz yaşamaya hakkı vardır. # Her kadının, cinsel birleşmenin dışında da cinsellikten zevk almaya hakkı vardır. # Kadının cinselliğini YAŞAMAMAYA da hakkı vardır. Doğurganlık Haklarımız: # Doğurganlık ve bunun bedenimize etkileri hakkında bilgi sahibi olmak, # Sağlık kurumlarından ve hizmetlerinden faydalanabilmek, # Gebelik boyunca bir sağlık görevlisinin düzenli kontrolü altında olmak; gebelik, doğum ve doğum sonrası hakkında bilgi almak, # Doğumun yeri ve şekli konusunda seçenekleri bilip karar vermek; temiz bir yerde, bir sağlık görevlisinin yardımıyla doğum yapmak, # Doğum sonrası sağlık kontrollerini düzenli olarak yaptırmak; bebeğimizin beslenmesi ve bakımı ile ilgili destek almak, # Farklı gebelikten korunma yöntemleri hakkında bilgi sahibi olup aralarında seçim yapabilmek, # Doğurganlık konusunda ayrımcılıktan, herhangi bir zorlama ve/veya şiddette maruz kalmadan karar verebilmek, # Çocuk yapmak ya da yapmamak konusunda özgürce karar vermek, # Sağlıklı ve etkili doğum kontrol yöntemlerinden yararlanabilmek, # İstediğimiz sayıda çocuk yapmak; çocuklarımızın doğum aralığını belirlemek, # Gerektiği zaman sağlıklı, temiz koşullarda ve bu konuda eğitilmiş uzmanlar vasıtasıyla kürtaj olmak. # Cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklardan korunabilmek, # Kadının doğurganlığını, ya kendi bedeni, ya da ilişkide bulunduğu erkeğin bedeni yoluyla kontrol etmeye hakkı vardır. Aile planlaması için tek seçenek kadının bedeni olmamalıdır; ilişkide olduğu kişinin de aile planlamasına ortak olması gerekir. |
Türk Ceza Kanunu Kadınlara Neler Getiriyor?
“Öğrenmek, hak aramanın birinci adımıdır.” Sevgili Kadınlar, Bildiğiniz gibi ceza yasaları, bir toplumun huzur içinde ve bir diğerinin haklarına saygı duyarak yaşaması için kurallar getirirler. Yasaların içinde, suç sayılan davranışların tanımı ve suç sayılan eylemi gerçekleştiren kişilere verilmesi gereken cezalar yer alır. Yasaları bilmek, esas olarak haklarımızı bilmek demektir. Çünkü tüm yasalar, devletle toplum ya da bireyler arasında yapılmış sözleşmelerdir. Devlet, yasa eli ile hem kendisini, hem de yurttaşlarını korur. Bizler de TC yurttaşları olarak bu korumadan eşit olarak yararlanma hakkına sahibiz. Kadınlar olarak bizi koruyan yasalara Cumhuriyet Devrimimizle sahip olduk. Cumhuriyet’in temelinde harcı bulunan kadınlar, 1926 tarihinde, yani cumhuriyetimizin ilanından üç yıl sonra, Medeni Yasa’ya, TCK’ya ve yurttaşlık haklarımızı koruyan diğer yasalara sahip oldular. 1926’lı yıllarda kabul edilen yasalar, bizi ümmet olmaktan ulus olmaya, kul olmaktan yurttaş olmaya taşıyordu. Bu değerli kazanım, doğal olarak, yılların ilerlemesi ile daha ileri ve daha çağdaş olana doğru evrilecekti. Bu gerçeği görebilmek için anneannelerimiz, annelerimiz, biz ve kızlarımız arasındaki anlayış ve kavrayış farklarını anımsamak yeterlidir. Tüm insan hakları gibi, kadın hakları da bilimin aydınlığı arttıkça yeni bir ışığa doğru adım atıyor. Tüm insanlığa olduğu gibi, toplumumuza ve bizlere adalet ve eşitlik fikri yol gösteriyor. İşte bu nedenledir ki, ilerleyen süreç, var olan yasalarımızda kadını, erkeğin gerisinde ve onun hizmetinde gören anlayışların yanlış olduğunu, kadınların da erkekler gibi tüm yurttaşlık haklarından eşit yararlanmaları gerektiğini bize kavrattı. 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası, Medeni Yasa, İş Yasası, Anayasa ve ardından Yeni Türk Ceza Yasası, bu anlayışların ve kadınların kendi hakları için verdikleri etkin mücadelenin bir ürünü oldu. Yeni TCK’da Tüm Kadınların Emeği Var 2004 yılında ise yepyeni bir TCK’ya sahip olduk. Kadın kuruluşları, baroların, sendikaların kadın hakları kurulları, hatta tek tek kadınlar, bu yasanın, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde yapılabilmesi için yoğun emek harcadılar. Bir devlet kuruluşu olan Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, siyasi partilerin kadın milletvekilleri ve kadın emeğine saygı duyan diğer Adalet Komisyonu üyeleri, bilim adamları elbirliği ile bu yasada, kadının insan haklarının bir üstün değer olarak tanınıp korunması için çalıştılar. Pek çok kadın arkadaşımız da yasalardaki koruyucuların yeterli olmamasının acılarını bizzat yaşayarak, yaşadıklarını bizlerle paylaşarak, sorunun görünür ve bilinir kılınmasını sağladılar. Onlar, evlerinde, iş yerlerinde, alanlarda, meclis salonlarında, basın yayın organlarında insan haklarına dayalı bir ceza yasası için seslerini yükselttiler. Böylece kimimiz acılarımızla, kimimiz okuyup yazdıklarımız ve yaşadıklarımızla sorunun çözümüne katkı sunmaya çabaladık. TCK’daki Kazanımlar, Örgütlü Önderlik ve Örgütler Arası Birlik Deneyiminin Başarısıdır Son üç yılda, güçlerini TCK Kadın Platformu adı altında birleştiren Kadınlar, “Kadın Bakış Açısından TCK Reformu” kampanyası ile birlikte ve kararlılıkla bu çalışmanın ürününü elde ettiler. Yeni Türk Ceza Yasası, kadınları ilgilendiren hükümler yönünden önemli ölçüde kazanımların bulunduğu bir yasa metnine dönüştü. Elbette eksik ve yetersiz olan hükümler de var. Ancak, kadınlar, deneyerek biliyorlar ki çok, azdan olur. Üstelik bu sefer çok olanı elde ettik. Geride azı kaldı. Yürümeye devam edeceğiz. Ankara TCK Kadın Platformu |
1. SORU: YENİ TCK’NIN, ‘KADIN’A TEMEL YAKLAŞIMI NEDİR?
YANIT: Yürürlükten kalkmış olan TCK; kadının vücut bütünlüğüne yönelik tecavüz ve taciz gibi cinsel şiddet içeren suçları, birey - insan olarak kadına yöneltilmiş eylemler olarak değerlendirmiyordu. Cinsel şiddet içeren suçların, öncelikle, toplumun, genel ahlak ve adabını rencide ettiğini kabul ediyordu. Bu nedenle de bu tür suçları, ‘Topluma Karşı Suçlar’ başlığı altında ele alıyordu. Yeni TCK, bu yaklaşımı reddederek, cinsel suçlarda korunması gereken değerin, toplumsal ahlak, gelenek ve göreneklerden önce, öncelikle bir insan olarak kadının kendisi ve onun vücut bütünlüğü olduğunu kabul etmiştir. Bu nedenle anılan suçlar, Yeni TCK’de ‘Kişilere Karşı Suçlar’ ana başlığı altına alınmış bulunuyor. Bu suç grubu, yasada, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” alt başlığı ile yer alıyor. (TCK:102-105) 2. SORU: “CİNSEL DOKUNULMAZLIK TCK’DE NASIL KORUNMAKTADIR? YANIT: Yeni TCK, “Cinsel Dokunulmazlığı”, kişilerin vücudu üzerinde, rızaları dışında cinsel davranışlarda bulunularak beden bütünlüklerinin ihlali olarak tanımlamaktadır. “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”, TCK’nın, 102,103,104 ve 105. maddelerinde yer almıştır. Yeni TCK’nın, ‘bireyin vücut bütünlüğünü koruma’ amacını birinci sıraya almış olması nedeni ile eski yasamızda “ırza tecavüz ve ırza tasaddi” olarak anılan eylemler, yukarıdaki maddelerde ‘cinsel saldırı’ olarak ifade edilmekte ve cinsel davranışlarla, bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi cezalandırılmaktadır. Cinsel saldırı suçlarının oluşabilmesi için aranan önemli koşul, bu suçu oluşturan eylemlerin, mağdurların isteği dışında ve zorla ya da aldatma ile gerçekleştirilmiş olmasıdır. (TCK:102-103) Yasamız, cinsel saldırıyı; “Cinsel arzuları tatmin amacına yönelik fakat cinsel ilişkiye varmayan davranışlarla, bir kişinin vücut dokunulmazlığını ihlal etme” olarak tanımlamaktadır. Bu eylemin, şehevi arzularla yapılmış olması yeterlidir. Bu suçun oluşması için şehevi arzuların fiilen tatmini aranmaz. Bu tür eylemleri yapanlar, mağdurların şikayeti üzerine hapis cezası alırlar. (TCK:102/1) 3. SORU: NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI NE DEMEKTİR? YANIT: Yukarıda tanımladığımız cinsel saldırı fiili; “Mağdurun vücuduna organ ya da başka bir cismin sokulması yolu ile işlenirse” suçun nitelikli halinin oluştuğu kabul edilir. Burada dikkat çekici olan nokta, nitelikli cinsel saldırı suçunun kabulü için yalnızca cinsel ilişkinin gerçekleşmesinin aranmamasıdır. Vücuda, vajinal, anal ya da oral yoldan herhangi bir cismin ithali de bu suçu oluştur. Ayrıca bu suçun oluşması için, beden bütünlüğüne yapılan saldırının, cinsel arzuların tatmini amacı taşıması şart olarak kabul edilmez. Bu suçlarda, eylemci, hapis cezasına mahkum olabilir. (TCK:102/2) 4. SORU: CİNSEL SALDIRI SUÇLARININ EYLEMCİLERİ, HANGİ HALLERDE DAHA AĞIR CEZALAR ALIRLAR? YANIT: Cinsel saldırı fiilleri; Beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı, Kamu görevi ya da hizmet ilişkisinin sağladığı gücü kötüye kullanarak, 3. derece dahil kan ve kayın hısımlığı ilişkisi olan kişiye karşı, Silahla veya birden çok kişi tarafından birlikte işlenirse, eylemciye verilecek ceza yarı oranında artırılır. 5. SORU: CİNSEL SALDIRI SONUCU YARALANMA, PSİKOLOJİK YA DA FİZİKSEL BAŞKACA ZARARLAR DA VARSA BU CEZA MİKTARINI ETKİLER Mİ? YANIT: Cinsel saldırı sırasında, direncin kırılmasına neden olacak cebir kullanılmışsa, bu şiddet eylemi nedeni ile ayrıca ceza verilir. İşlenen suç nedeni ile mağdurun beden ya da ruh sağlığının bozulması halinde, eylemciye 10 yıldan az olmamak üzere ceza verilir. Cinsel saldırı nedeni ile mağdurun ölümü ya da bitkisel yaşama girmesi durumunda, eylemci, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olur. 6. SORU: EVLİLİK İÇİ CİNSEL SALDIRI NE DEMEKTİR? YANIT: TCK, Cinsel saldırı eyleminin, evlilik birliği içinde gerçekleşmesi halini şikayete bağlı bir suç olarak kabul etmiştir. Hukuk sistemimize yeni girmiş olan bu suç türü, yasamızın, bireyi, her koşulda şiddete karşı koruma kararlılığının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Yasaya hakim olan ‘Önce insan’ düşüncesi, evlilik kurumunu koruduğumuz zannıyla, kimse ile paylaşmadığımız, “özel alanımız” diyerek içimize attığımız, aile içinde yaşanan pek çok olumsuzluğun, özünde aileyi içinden kemiren ve çürüten unsurlar olduğunu görmemize yardımcı oluyor. Cinsel şiddet, çoğu zaman evin içinden birinden, hatta eşimizden gelebilir. Evlilik birliği, eşlerin birbirine dayak atmasına, hakaret etmesine, aşağılamasına, aç susuz bırakmasına, eve kapatılmasına nasıl izin vermiyorsa, zorla cinsel birlikteliğe de izin vermez. Evimiz içindeki bu şiddeti de yargı ile bölüşerek çözebiliriz. Unutmayalım ki yasalar, cezalandırmak, yok etmek için değildir. Önlemek, düzeltmek, onarmak gibi görevleri vardır. Biz de evlilik birliğimizi onarmak istiyorsak, yasaların bize verdiği hakları kullanmaktan çekinmemeliyiz. (TCK:102/2) 7. SORU: CİNSEL TACİZ VE İŞ YERİNDE CİNSEL TACİZ NE DEMEKTİR? YANIT: Cinsel taciz, bir kimsenin, vücut dokunulmazlığının ihlali niteliği taşımayan cinsel davranışlarla gerçekleştirilir. Yeni yasamıza göre, bir kimseyi, cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine ceza verilmektedir. Yeni yasa, işyerinde cinsel taciz eylemini, bu eylemin, nitelikli hali olarak tanımlamıştır. Yasamız, çalışma yaşamı içinde bulunan bir kişinin, işyerinde, hiyerarşi ve hizmet ilişkisinin yarattığı güçten ya da aynı iş yerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanarak, diğer çalışana cinsel tacizde bulunması halinde verilecek cezanın yarı oranında artırılmasını emretmektedir. (TCK:105/2) 8. SORU: ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI NE DEMEKTİR? YANIT: Yeni Türk Ceza Yasası’nda yetişkinlere yönelik olarak gerçekleşen cinsel amaçlı eylemler, ‘Cinsel Saldırı Suçu’ olarak adlandırılırken, çocuklarımıza yönelik cinsel amaçlı saldırılar, “Cinsel İstismar” olarak adlandırılmaktadır. İstismar, ‘kötüye kullanma- iyi niyeti sömürme’ anlamına gelmektedir. Aynı nitelikteki bu eylemin, çocuklar yönünden farklı adlandırılmasının nedeni, erişkin yönünden cinsel suçlardan söz edebilmek için ‘rızanın olmaması- zor unsurunun bulunması’ gerekirken, çocuklara yönelik cinsel suçlarda, çocukların rızasından söz etmenin olanaksız oluşudur. Çocuklar, kendilerine yönelik cinsel amaçlı saldırının ayırdında değildir. Bu saldırının kendileri üzerinde yaratacağı olumsuzluk ve zararları bilmemektedirler. Bu nedenle, saldırı karşısında hareketsiz ve dirençsiz olmaları halinde dahi, bu duruma, rızaları dışında tahammül ettiklerini- boyun eğdiklerini kabul etmek gerekmektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, onsekiz yaşına kadar herkesi çocuk saymaktadır. (Madde:1) Aynı Sözleşme’nin 19. ve 34. maddelerinde ise, çocuğa yönelik her türlü, bedensel ve zihinsel saldırı; istismar ve suiistimal olarak değerlendirilmekte ve bu hallerde çocuğun korunması sorumluluğu devlete verilmektedir. Bu nedenle TCK, çocuklara yönelik cinsel saldırı eylemlerini ‘istismar’ olarak nitelemiştir. Yasa’da çocukların durumu, yaşlarına ve cinsel farkındalıklarına göre iki grupta ele alınmıştır. Yasamız, 103. maddesinde ‘cinsel istismar’ı şöyle tanımlamaktadır: “Cinsel istismar deyiminden; “Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış; diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar” anlaşılır.” Bu tanım, Yasa’da, yukarıda belirtilen ölçütten ayrı bir tanımın da yapıldığını göstermektedir. Yasa Koyucu, onbeş yaşın üzerindeki çocuklara yönelik eylemlerde, onbeş yaş üstü çocukların, uğradıkları saldırının, hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğine sahip olmaları halinde, eylemin rıza dışı ve iradeyi etkileyen bir nedenle gerçekleştirilmesi halini ‘istismar’ olarak kabul etmiştir. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:35 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.