![]() |
Bülbülün Hasreti
-Berceste Mısralar- Gül sılada, ben gurbette miyim? Yoksa ben burada sürgünde miyim? Mehmet Kıyak |
Can Can
Sana, daha doğduğunda, Koymuştum bu adı: Can Can! Candan bir can, Canımdan bir candın… Bakışlarında bir anlam, Yüzünde bir sevimlilik, Tavrında bir sıcaklık, Vardı inan… Her gün beni bekleyişin, Kucağıma atlayışındı belki, Beni sana bağlayışın! Bir parçamdın artık, Canımdan bir can, Hayatımdan bir parça, Olmuştun sen artık! Artık, Her gün, Atlamalıydın kucağıma, Öpmeliydin, Isırmalıydın beni… Ve ben, Öpmeliydim, Sıkıştırmalıydım seni… Daha sabah görüşmüş, Uğurlamış, Öpmüştün beni… Oysa Kaç gün oldu, Sen yoksun! Ben öyle, sensiz, Sevginden yoksun, Beklerim her gün seni… Sen bir kediydin… Hem de, Küçücük bir yavruydun… Ama Candın! Hem de, Candan bir can..! Nasıl da anlardın, Her halimden… Ses tonumdan bilirdin, Ruh halimi… Neşeliysem şımarırdın, Atlardın kucağıma… Kederli isem, Sessizce yaklaşırdın yanıma, Gözlerimin için bakar, Derdin sanki: ”Bir şeyin mi var? ” Sonra, Konuşurduk seninle, Dinlerdin, anlarmışçasına beni… Sevinir, mutlu olurdun, Güldürürdün beni… Canın sıkılınca, Nasıl da zorlardın, Oynamaya beni… Şimdi sen yoksun! Şimdi çok yalnızım, Şimdi seni çok özledim! Keşke şimdi, Yanımda olsaydın! Biliyorum, Sen beni terk etmezdin! Keşke, Bir gün, Gideceğini düşünseydim! Keşke seni, Bu kadar sevmeseydim! Mehmet Kıyak |
Can Çabası
CAN ÇABASI Bu bendeki neyin çabasıydı Bir şey yapma uğraşısı mıydı Yoksa bir şey yapamama telaşı mı Biliyorum bir şeyler yapmak lazımdı Biliyorum bir şeyler bırakmak lazımdı Bilmiyorum buna zaman var mıydı İnsanlar bilmiyorlar ki Benim için artık vakit dardı Yarışa giren atlar misali Öyle bir yarıştayım ki Kazanmam gerekiyorsa Her türlü dopingi almam lazımdı Vakit gerçekten daraldı Biliyorum, vakit daralsa da Az zamanda Çok şeyler yapmak lazımdı İnsanlar bilmiyorlar ki Bu bir can çabasıydı Bilmiyorlar ki Bunca şeyi Bu kısa zamana sığdırmak O kadar kolay mıydı Mehmet KIYAK Yaz.t: 30.01.2007 Mehmet Kıyak |
Cefakâr
Sen zanneder misin ki, ben sürerim safâ? (sefa) Ah, eller sürer safâ, ben çekerim cefâ! (cefa) 16.09.1989 Mehmet KIYAK Mehmet Kıyak |
Çiçeklerim İçin
İstemem, Ne bir ödül, Ne bir aferin… Hiçbir şey değil, Kendim için! Toprak, su, Hava, güneş… Her şey, Her şey, Çiçeklerim için! Ben yaşarım, Hiçbir şeysiz, Ama yaşayamam, Çiçeklerimsiz! 26 Haziran 2000 Mehmet KIYAK Mehmet Kıyak |
Demek Gidiyorsun
DEMEK GİDİYORSUN Sen gidiyorsun; Aslında yüreğimi yerinden, Söküp götürüyorsun! Yüreksiz nasıl yaşarım ben, Hiç mi düşünmüyorsun! ? Mehmet KIYAK* (Bu şiir için bana ilham veren sevgili dostum Muhsin YENER’e teşekkür eder, sevgi ve saygılarımı sunarım!) Mehmet Kıyak |
Derler
Güldüm, Şımarık dediler. Ağladım, Zavallı dediler. İçtim, Sarhoş dediler. Bir gün, Sana da, Bir şey derler. Zalim derler, Zavallı derler, Leyla derler, Mecnun derler. Derler, Onlar her şeyi derler, Bırak ne derlerse desinler, Hayatta her şey gelir başa, Sen bildiğin gibi yaşa. Mehmet Kıyak |
Dilek
Ne kötü bir şey, Merhamet dilenmek! Ne kötü bir şey, Merhamet etmek zorunda kalmak' Oysa, Ne güzel bir şey, Kimsenin kimseye muhtaç olmaması! (12,12,94) Mehmet Kıyak |
Doğum Günüm
Hiç farkında değilmişim, Yaşadığımın… Seni tanıdım, Yeniden doğdum. Umrumda değil, Doğum tarihim. Varsın kimliğim Bir tarih yazsın. Çizgi çizdim, Ben o ömre. Öldürdüm, Ben, o beni. Seni tanıdım, Yeniden doğum. Şimdi sen varsın, Şimdi ben varım, Şimdi hayattayım! Şimdi her günüm, Doğum günüm! Mehmet KIYAK Mehmet Kıyak |
Dolmayan Testi
Dolardı aslında, Benim de olsaydı, Bir damla altında tasım… Ne damlayı gördüm, Ne tasım oldu. Neyleyim kurak zamanda doğmuşum. Bakmayın siz, Bazılarının dediklerine: Her damlanın altında bir tası var… Tası varmış, Damlayı görmüş, koymuş… Benim ne tasım oldu, Ne damlayı gördüm. Yağmur yağdı, Tasım olmadı… Tasım oldu, Kuraklık oldu… Be ne yapayım! Dolmadı testim, Dolmadı gitti! . “Testiyi, çeşme akarken dolduracaksın! ” derler; Benim hiç akan çeşmem olmadı ki… Mehmet KIYAK* Mehmet Kıyak |
Dost Özlemi-1
Mücadele için,manevi güç gerekir, Manevi güç için, manevi destek gerekir. (03,10,81) Mehmet Kıyak |
Dost Özlemi-2
Beni her zaman,bir yabancı gibi, Uzaktan seyreden dostu neyleyim. Bedende can,damardaki kan gibi, Yakın ve sıcak dosta ne diyeyim! (05,09,91) Mehmet Kıyak |
Dost Özlemi-3
Gerçeğe düşman, Yüze dost. Her şeye rağmen, Bu bir dost. (15,09,91) Mehmet Kıyak |
Dualarım- 1
Allah’ım! Bütün kâinatı yarattın, Ve Ben’i, Ben olarak yarattın! Ban’a, Ben olarak yaşamayı nasip et! Bir başkası olmak istemiyorum, Sen’i ve Kendim’i çok seviyorum! Mehmet Kıyak |
Düşündün mü?
DÜŞÜNDÜN MÜ? Bu ten bir gün yok olacak, O zaman sevgimiz ne olacak, Aşkımız ne olacak? ... Hiç düşündün mü? ... Mehmet KIYAK* Mehmet Kıyak |
Düşünme
Derler ki, Konuşmak sanattır! Derim ki, Düşünmek sanattır! (15,09,91) Mehmet Kıyak |
Elektrik
Neydi bilmiyorum, Beni böylesine çarpan… Gizli bir güç müydü? Yoksa o yeşil gözlerin mi? Öyle bir baktı… Öyle bir çarptı… Kalbimi yaktı! Mehmet Kıyak |
Eleştiri Üzerine Bir Eleştiri - 1
Eleştiri denildiği zaman genellikle insanların zihninde, eleştirmek, yermek, küçük düşürmek, aşağılamak hatta yerden yere vurmak gibi bir kavram oluşmakta… Pek çok kimse bu sözcüğü bu anlamda kullanmakta, yine birçok kimse de bu anlamda algılamakta… Eleştiren de, muhatabına karşı bu anlamda bir tavır takınmakta, muhatap da alınganlık göstermekte, kırılmakta veya bir tartışma ortamı oluşturmakta… Kimi insan da bunun böyle olduğunu bildiği için objektiflikten kaçınmakta, sırf bir iltifata dönüştürmekte… Bunu, günlük yaşamdaki sıradan ilişkilerden tutun da siyaset, eğitim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında bile görmek mümkündür. Bu gün kitaplar, dergiler, internet ortamları, birbirini tanıyan-tanımayan insanların olumsuz eleştiri ve yorumlarıyla, bunun somut örnekleriyle doludur. Eleştiri, herhangi bir konunun eksik, olumsuz, yanlış yönlerini ortaya koysa bile; eleştirinin, eksikleri giderme, bir konunun, bir olayın, bir eserin ya da bir sanatçının değerini ortaya koyma, yol gösterme gibi gerçek bir amacı vardır. Sözlük anlamıyla,”tenkit, analiz, ayrıştırma, çözümleme” anlamlarına gelen eleştiri, sadece negatif anlam taşıyan bir sözcük değildir. Objektif olarak, yapıcılık doğrultusunda yapılan bir eleştiride, olumsuz sonuçlar olsa bile, özünde olumluluk vardır. Çünkü eleştiricinin gerçek amacı da ele alınan konuyu, çeşitli yönlerden inceleyip değerlendirmek, olumlu-olumsuz yönlerini ortaya koymak, daha anlaşılır olmasını sağlamak, kısacası daha anlamlı bir hale getirmektir. “Münekkit”, “eleştirici” anl****** gelen eleştirmenin gerçek görevi de budur zaten. Eleştirmeci, ele aldığı konuyu(olay-eser-sanatçı) çeşitli yönlerden tahlil eder, önemli-önemsiz, olumlu-olumsuz, kuvvetli-zayıf yönlerini ortaya koyar, böylelikle de konunun ve okuyucunun daha iyi aydınlanmasını sağlar. Eleştirmen, aynı zamanda bir yol göstericidir. Ele aldığı konuyu gerçeğe ulaştırmaya çalışırken genel kanı, ortak zevk ve beğeniler konusunda da adeta bir rehber, bir tercümandır. Hele hele bir sanat eseri veya bir sanatçı üzerinde eleştiride bulunan bir eleştirmenin rolü ve önemi ne kadar büyüktür! Böylesi bir eleştiride sanatçıya, sanat esrine ve topluma büyük faydalar sağlayan eleştirici, sanatçıya artıları-eksileri konusunda bir fikir verirken, diğer insanları da sanatın incelikleri konusunda bilgilendirmiş olur. Topluma sanat zevki aşılayarak, sanatın, sanatçının tercümanı olma ve toplumun kılavuzu olma misyonunu üstlenir! Mehmet KIYAK Eğitimci Mehmet Kıyak |
Eleştiri Üzerine Bir Eleştiri - 2
Yazın(edebiyat) dünyasında en önemli eleştiri konuları, sanat, sanatçı ve eser eleştirileridir. Bu durumda eleştirmen de aslında bir sanatçı konumundadır; çünkü onun eleştirisi de bir okuyucuya hitap edecektir. Bu bakımdan eser, sanatçı, eleştirmen ve okuyucu arasında sıkı bir bağ vardır. Ancak eleştirmenin görevi sanat eseri yaratmak değil, yaratılmış eseri bütün yönleriyle incelemek, eseri hem kendi okurlarına hem de o eser ve sanatçıyla ilgilenen okurlara daha iyi tanıtmaktır. Bu görevinden dolayı eleştiriciye çok büyük görev düşmekte, aynı zamanda çok da büyük sorumluluklar üstlenmektedir. Her şeyden önce eleştirici objektif olmalıdır. Kişisel kurallara ve ilkelere bağlı olan, öznel ve önyargılı davranan bir eleştirmen objektif sayılamaz. Zaten çok çok öznel, çok çok ön yargılı bir eleştirinin sanatsal, edebi bir değeri de yoktur. Eleştirmen ele aldığı konuyu “iyi-kötü, önemli-önemsiz, olumluluk-olumsuzluk, kuvvetli-zayıf, öznellik-genellik” gibi karşılaştırma ve ölçütlerle geçmiş- gelecek boyutunu da dikkate alarak eleştirmelidir. Bir sanat eleştirmeni, eleştirdiği eseri, sanatçısından daha geniş boyutta düşünen, sanatçısından daha çok yaşayan insan olmalıdır. Eleştirmen eleştirdiği konu üzerinde çok çok araştırma ve inceleme yapmalı, çok geniş bilgi ve birikim sahibi olmalıdır. Eleştiriler dar çerçevelerde, dar bakış açılarıyla yapılmamalıdır. Sanatçının yaşadığı, sanat eserinin yazıldığı dönemin koşulları dikkate alınmalı, pisik-sosyal özellikler de dikkate alınarak çok yönlü ölçütler oluşturulmalıdır. Zaten eleştirmenin asıl görevi de kritik yapmaktır. Bu yönüyle eleştiri, bir bakıma kritik yapma demektir. Eleştirmen eleştirisini yaparken şu bakış açılarını da dikkate almalıdır. Hiçbir şey mükemmel değildir. Her eserde ya da eleştiri öğesinde bir eksik vardır. Kusursuz olan, gerçek olandır, doğal olandır; eser ise gerçeğin veya doğalın bir taklididir. Doğal olan, gerçek olan şey, hissedilen bir duygu, çekilen bir acı, duyumsanan bir haz, zihinde oluşan bir düşünce … dir. Eser, bu gerçeklerin, bu doğallığın resimle, müzikle, şiirle… vb. yolarla yansıtılmasıdır, ki çoğu zaman bunu sanatçının kendisi bile tam olarak yansıtamaz. Bir eserin başarısı da bu doğallığın, bu gerçekliğin ne kadar yansıtıldığıyla ilgilidir. Sanatçı, yalnız kendi eserinin yaratıcısıdır. Her eserden daha güzel bir eser, her sanatçıdan daha başarılı bir sanatçı vardır. En büyük sanatçı da doğanın, doğalın kendisidir; insan ise doğanın ve doğalın bir taklitçisidir. Enginarı çok güzel resmeden bir ressam, o resme asla enginar lezzetini veremez! Sanat, soyut ve göreceli ise, sanat eseri de soyut ve görecelidir. Eleştirmen, herhangi bir varlıktaki algılanan güzellikle, algılanabilecek güzelliğin farklı olabileceğini dikkate almalı, aslında yaptığı eleştirinin de eleştiriye açık olduğunu unutmamalıdır! Mehmet KIYAK Eğitimci Mehmet Kıyak |
Enayi
Bir tek ben varım, Bu dünyada enayi! Kimler aldatmadı ki beni… Üçler, beşler, yediler, Erkekler, dişiler... Enayiyim ben, enayi! Kimler aldatmadı ki beni… Büyükler, küçükler… Güçlüler, güçsüzler… En çok da Zaaflarım, ihtiraslarım, nefsim… Aldattı beni! Kimler aldatmadı ki beni... Bir ben varım bu dünyada, Enayi… Aldatsınlar bakalım, Herkesin varsa bir bildiği, Benim de var bir bildiğim. Onlar bilirse bir ikiyi, Ben bilirim on ikiyi. Aldatmak istersen sen de aldat beni, Aldatmak istiyor da aldatmıyorsan, Enayisin, enayi! Mehmet Kıyak |
Erkekler Ağlar mı?
Erkekler ağlamaz, derler, Kolay değil, Serde erkeklik var. Ağlamak için, Gözden yaş mı akması gerekir? Yalnız yaşta değildir, kahırlar, Bir sessiz ağlayıştır ki, O yaşlar, Nehir gibi kalbe akar. İnan ki, Erkekler de ağlar! Bir kuru göz ki, Bin kahır saklar! Bir çift kuru göz ki, Ne çok gözyaşı saklar! Mehmet Kıyak |
Etkileşim
Her duygu bir duygudan, Her düşünce bir düşünceden, Her gerçek bir gerçekten, Her canlı bir canlıdan, Kısacası her nesne, Bir nesneden etkilenir! Hiçbir şey yoktur ki, Hiçbir şeyden etkilenmemiş olsun! (10.03.83) Mehmet Kıyak |
Etna
Heybetli bir dağ gibiydin, Tipi nedir, bora nedir bilmezdin, Artık bu acılardan sonra sen de, Sönmüş bir volkan gibisin! (20.01.91) Mehmet KIYAK Etna: Sicilya'da bir yanardağ. Mehmet Kıyak |
Ey Bülbül- 1
Ey Bülbül! Sana, ‘gönlüm’ derdim, ‘Canımsın’, derdim, Sen,‘Gül’e gönül verdin, Söyle, bu mudur derdin? Ey Bülbül! Gülşen’de gülün mü var? Gül’de gözün mü var? Dilinde aşk nağmesi, Gül’e sözün mü var? Ey Bülbül! Çiçek nedir bilmezdin, Gül’e kıymet vermezdin, Gülşen’i bilmez iken, Gül…Gül…gezersin! Ey Bülbül, Leylâ nedir bilmezdin, Leylâ’ya gönül vermezdin, Şimdi oldun pervane, Leylâ… Leylâ… dönersin! (Mevlâ… Mevlâ…dönersin!) Ey Bülbül! Anladım, âşıksın Güle, Senin halin kim bile, Bilirse Cânân bilir, Ağla, gözyaşın sile sile! Ey Bülbül! Kafes kuşsuz olur mu? Beden cansız olur mu? Sen, benden ayrısın, Bu beden, sensiz olur mu? Mehmet KIYAK* Karaman,17.10.2006 Mehmet Kıyak |
Ey Can-1
Ey Can! Sana ‘Canım’ derdim, ‘Bülbülümsün’, derdim, Sen, Cânân’a gönül verdin, Nasıl, ‘benimsin’ derim! Ey Can! Bu beden, sana kafes, Bu âlem, bedene kafes, Can kafesten çıkar bir gün, Bir gün, boş kalır kafes! Ey Can! Diledin de oldu mu? Cânân’ını buldun mu? Sığmaz oldun kafese, Muradını aldın mı? Mehmet KIYAK* Karaman,17.10.2006 Mehmet Kıyak |
Ey Cânân- 1
Ey Cânân! Gönül aşksız olur mu? Can, Cânân’sız olur mu? Ben senden ayrıyım, Bu can, sensiz olur mu? (Bu can, sensiz olur mu?) Ey Cânân! Bu can sana hasret, Bu âlem, oldu gurbet, Ben, senden ayrıyım, Bitsin artık bu hasret! (Bitsin artık bu hasret!) Ey Cânân! Bilirim, Sen de âşıksın, Bu aşk-ı mecnûna, Kollarını açtın beklersin, Gelsin, Can Cânân’ına! . . (Açtın kollarını beklersin, Gelsin, Can Cânân’ına!) . Mehmet KIYAK* Karaman,17.10.2006 Mehmet Kıyak |
Ey Gönül- 1
Ey Gönül! Sana, ‘gönlüm, derdim, Benimsin, derdim, Sen, benden ayrısın, Söyle, nedir derdin! Ey Gönül! Sana, ‘Bülbülüm, derdim, Benimsin, derdim, Sen, Gül’e gönül verdin, Nasıl, ‘benimsin’ derim? Ey Gönül! Şimdi oldun bir bülbül, Hep Gülşen’de gezersin, Gece gündüz demezsin, Kan-gözyaşı dökersin, Ey Gönül! Kafes kuşsuz olur mu? Beden cansız olur mu? Sen, benden ayrısın, Bu beden, sensiz olur mu? Mehmet KIYAK* Karaman,17.10.2006 Mehmet Kıyak |
Ey Sevgili
Ey sevgili, Ne vardı sanki Bir neden yokken, Bırakıp gittin beni… Ey sevgili, Bırakıp gittiğin yerde şimdi, Beklerim, Beklerim halâ seni…. Mehmet KIYAK Mehmet Kıyak |
Gaye
Her varlığın bir yaratılış gayesi vardır, Dil, kulaklar için yaratılmıştır, Kulaklar sağır ise, Konuşmak niye? Mehmet KIYAK Mehmet Kıyak |
Gerçek
Gerçekte asıl olan yaşamaktır, Oysa asıl gerçek yaşatmaktır! (06,05,92) Mehmet Kıyak |
Gidenler İçin
GİDENLER İÇİN (VEDA MEKTUBU) (Tüm annelere, babalara, saygıdeğer öğretmenlere ve tüm mezun öğrencilere...) Merhaba, özgürlük kuşlarım! Merhaba, kır çiçeklerim! Merhaba, ateşböceklerim! Öylesine alışmışım ki size meğer Son bir ders vereceğim, dinlerseniz eğer. Dün sınıfa çıktım, irkildim birden, Çünkü hiç kimse yoktu sizden. Duygularım, düşüncelerim Alt üst oldu ilk bakışta, Kalakalmıştım, öylece boş sınıfta! Dersimiz,”Edebiyat’tı”, Konumuz, Fuzûlî… Biliyordum, diyecektiniz: “Hocam, Fuzûlî bizim için zaten fuzuli! ”, Diyecektiniz: “Bu konu ÖSS’de çıkmaz ki..! Ah, Fuzûlî..! Ah, Edebiyat..! Daldım, düşündüm… Sorunlar geldi, aklıma, Acı, tatlı hatıralar… Sonra oturdum masaya, Başladım, düşüncelerimi yazmaya. Nereden nereye..! Nerde benim öğrenciliğim, Nerde benim öğretmenliğim… Geriye giden bir şeyler vardı. Zaman desem, asla… Büyüyen, gelişen…gençlik..! Geriye giden yine gençlik..! Hayır! Yalnız gençlik mi? Gençlikle giden gerçeklik..! … Önce kızdım biraz, Bozulmaya başladı, aklımın dengesi, Sonra başladı, bir vicdan muhasebesi! “Sırası mı” dedim, şimdi, İznin, raporun, devamsızlığın… Daha bir aydan fazla vardı, Kapanmasına okulun! Üzüldüm, alındım! Utandım, suçlandım! Kendi kendime sordum: Eğer dershane yetiştirecekse sizleri, Neden gönderdiler buraya bizleri? ... Sonra, Daha başka sorunlar geldi, Bir bir aklıma! Ve siz..! “Değişmeli”,dedim, “Bazı şeyler değişmeli…” “Sürmemeli böyle, sürmemeli! ” Sonra,”keşke! ”diyorum, Keşke, sunabilseydik sizlere, Daha fazlasını imkânların! Keşke, verebilseydik, Daha fazlasını bilgilerin! Ve keşke..! Ve keşke siz, Bilebilseydiniz, kıymetini zamanın! Ve kaçırdığınız fırsatların..! Her şey daha güzel olsaydı, keşke! Ve biz,'Keşke! ' Demeseydik, keşke! — 2- Sonra bırakıp sorunları, Anlatmaya başlıyorum, duyguları… Böylesi anlarda yaşıyorum ben hep, En yoğun duyguları! Sardı, yine her yanımı Hep o, yalnızlık duyguları! Bilirim, ayrılığın ne demek olduğunu! Bir kez daha yaşıyorum, şimdi bunu! … Hiçbir yer, Biraz önce insanların bulunduğu, Fakat sonra terk edip gittikleri yer kadar, Yalnızlık dolu olmazmış! İşte, varlıkta yokluk! İşte, yoklukta varlık! Her yer, yalnızlık kokuyor, İçimi bir ürpertidir sarıyor..! Hiç sevimsiz bulmamıştım, bu kadar sınıfı, Eski sıcaklığı yoktu ve eski havası! Her şey susmuştu, sanki birden, Sessizlik sarmıştı her yanı, ürküten! Ne bir soru soran vardı, ne itiraz eden, Öylece susuyordunuz, hep birden! Karşımdaydınız gerçi, değişen bir şey yoktu, Ama gözlerinizde ışık, Yüzlerinizde mana yoktu! … Gördünüz değil mi? Nasıl da geçermiş zaman! Sizi ilk gördüğümü hatırladım da şu an, Nasıl da ürkekti, duruşunuz, Nasıl da korkaktı, bakışlarınız! Sizi nasıl görmüşsem ilk bakışta, Şimdi ben de öyle olmuştum, boş sınıfta! … Siz yoktunuz, şimdi bu sınıfta, Yalnızlık sardı, her yanımı. Ve yokluğunuz, tüm benliğimi… Bir ateş sardı, birden yüreğimi Ve yaşlar, gözlerimi… Gördünüz değil mi, Nasıl da geçermiş yıllar, İşte gelmiş, bir yılsonu daha, İşte gelmiş, yine bir sonbahar! Bu yıl yine erken geldi, Benim için sonbahar. Demeyin sakın bana! “Şaşırdın mı hocam, Yeni geldi ya ilkbahar! ” Ben, her öğretim yılı sonunda, Sonbaharı yaşarım çocuklar! Ben, hep ilkbaharda, Yazda yaşarım, sonbaharı! Sevinir, coşarsınız, Siz yaşarsınız, yazı, baharı, Ben yaşarım sonbaharı! Sevinemem, yeşermesine toprakların, Yapraklanmasına, çiçeklenmesine dalların! Bekleyemez sonbaharı, İlkbaharda düşer, benim yapraklarım! İlkbaharda solar, Benim çiçeklerim! Ve İlkbaharda göç eder, Benim kuşlarım! ... Siz ne bileceksiniz, kuşlarım! Kolsuz, kanatsız kalmasını ağaçların! Siz ne bileceksiniz, acısını ayrılığın! … —3- Bir ağacım, şimdi ben, Tüm yaprakları dökülen! Bir bahçıvanım, şimdi ben, Tüm çiçekleri solan! Bir hancıyım, şimdi ben, Ya da bir gar, bir liman, Tüm yolcularını uğurlayan! Bir çeşmeyim, şimdi ben, Derinden derine ağlayan! … Bütün duyguları bir anda yaşıyorum, şu an! Hepsini birden anlatmak istiyorum, inan! Ayrılık, hasret adına ne varsa bütün Ve bütün şiirlerini şairlerin..! Orhan Veli oluyorum bir an, Gözyaşlarını anlatamadığı, mısralarından! Çamlıbel’in ‘Çoban Çeşmesi’, Oluyorum, bir an, Dağ başında yapayalnız ağlayan! Bir ırmak oluveriyorum, bir an, Uzaktan uzağa akan Ve gönülden gönüle çağlayan! Neler, kimler geçmiyor ki aklımdan… Cahit Külebi’nin Küçük Çeşme’si Geliyor aklıma, Dranas, Dağlarca, Tanpınar… Saba, Tecer, Ertepınar… Hepsini aktarıvermek istiyorum sıradan! Yahya’nın Sessiz Gemi’sindeki limanım, Şimdi ben! Bütün yolcularını uğurlayan! Kemal’in gemisiydi sanki bu, sessizce giden Ve sizdiniz yolcuları, sizdiniz giden! Rıhtımda kalansa, yapayalnız ben! … Bütün yolcularımı uğurlamıştım! Rıhtımda boynu bükük, öylece kalakalmıştım! Sizce ne güzeldi değil mi? Ne güzeldi açılmak, maviliklerine enginlerin! Ne güzeldi açılmak, serinliklerine denizlerin! Ya bence… Bunu anlatmak çok zor… Sen kendine bir sor; “Gitmek mi zor, kalmak mı zor? ” Oysa sen gel, onu bana sor! —4- Sonra, bütün acıları atıp içimden, Gerçeğe dönüveriyorum, birden. Gerçekçi düşünmek gerekti..! Bu yolcuya, yol gerekti..! Elbet, bu yollar bir gün ayrılacaktı! Bir gün, bu günler hatıra olacaktı! … Sen devam ederken yoluna, Neler gelmez ki benim aklıma. Hep kuşku, hep kaygı… Haşim’in ‘Merdiven’i gelir aklıma, Fikret’in ' Yollar ' ı gelir bir an, İzleri yollarda kalan! Hep yokuş, hep çakıl, hep diken! … Böyle devam ederken kuşkularım, Aklıma geliverir, bütün yaşadıklarım Ve siz, Siz, kuşlarım! … Boşuna mı sanıyorsunuz, Eridiğini yağlarımın! Ağardığını saçlarımın! Boşuna mı sanıyorsunuz, Geçtiğini yıllarımın! … Doğuşta görürüm, ben ölümü, Gençlikte görürüm, ben yaşlılığı Ve ayrılığı… her kavuşmada! Bunun için sevinemem ben ilkbaharda! —5- Bütün gücüme rağmen, Özleminiz sarıverir yeniden, Daha siz gitmeden! Ve “Gitme, turnam! ”diyesim' gelir. Sonra, yeniden cesaretlenirim. “Uçmalı, kuşlar! ” “Uçmalı! ”derim. Ve Rıza Tevfik gibi, “Uçun kuşlar uçun, burada vefa yok! Öyle akarsular, öyle hava yok! Feryadıma karşı aks-ı seda yok! Bu yangın yerinde kül vardır! ” Diyesim, gelir! Uçmalıydı tabi ki kuşlar, buradan! Uçmalıydı, bu yuvadan! Uçun kuşlar! Uçun! Ama dikkat edin! Yollar uzun, hedefler uzak! Üstelik her yan tuzak! …. Yolculuk deyip geçme sakın! Koru kendini, tehlikelerden sakın! —6- Ağlarım, Böyle zamanlarda ben, Siz gidince… Ağlarım, Gizlice..! … Sanki Asker etmesi gibi bir şeydi bu, Bir babanın oğlunu! Gelin etmesi gibi bir şeydi bu, Bir ananın kızını! Onun için tutamıyorum, Gözümün yaşını! Ağlarım, tabii ki! Ayrılık bu, kolay değil ya! Üstelik ‘Öğretmen Yüreği’ bu! Taş değil ya! Hem, Hangi ana ağlamadı ki, Gelin etti de kızını! Hangi baba ağlamadı ki, Asker etti de oğlunu! Üçünü, beşini değil, Yüzlercesini gönderirim, Her baharda ben! Ağlarım, elbet! Gurbettir bu, gurbet! —7- İşte, böyle geçer benim, Her yılsonum! Bunun içindir, hüznüm! Bunun içindir, acım, kederim! … Her sonbahar bir şeyler götürür benden! Parça parça koparır sizi yüreğimden! Nasıl aşındırırsa taşı sular, Benim yüreğimi de öyle aşındırır, Bu sonbaharlar! Ve Tekrar tekrar gelir, Benim hayatımda sonbaharlar! Ve yeniden, yeniden dökülür yapraklar Onun için, Bekir Sıtkı’nın ‘Hancı’sıyım, Şimdi ben, Yeni yolcular bekleyen! Gelene yeni kapılar açarım ben, Yeniden..! Yeniden..! … Ey giden yolcu! Yolun açık olsun, uğurlar ola! Yolların gibi bahtın da açık ola! Benden size selam olsun, bu yolla! Ama sakın unutma! Bir selam da sen yolla! … Dilerim, Her şey gönlünce olsun! Dilerim..! Ve Ve sizi Allah’a, Emanet ederim! Mehmet KIYAK (Karaman, 15.06.2001) Mehmet Kıyak |
Gitmeli miyim Bu Yerden?
Bilseniz ne canlarım gitti, Bu cennetten… Kaldımsa da ben burada, Kaldım her dem ah u zârda... Bugün gitsem, Başka bir cennete, Ne canlarım kalır bu yerde… Kalır mı sanıyorsunuz, Yüreğim yerinde… Bu gün: Gitmeli miyim, Kalmalı mıydım burada… Bir bilmezdeyim, Kaldım iki arada… Gitmedim, kaldım: Gidenler mi azdı… Yoksa kalanlara mı kandım… Gidiyorum: Kalanlar mı azaldı… Yoksa gidenlere mi kandım… Gidenler can… Kalanlar can… Ben ne yapayım, Bilmiyorum can… Gitsem, Gözüm arkada kalır… Gitmesem, Özüm orada kalır… Canan beni çağırır, Ben ne yaparım, Bilemiyorum can… Mehmet KIYAK* Karaman, 04.02.2007 Mehmet Kıyak |
Gittin Diye- 1
GİTTİN DİYE- 1 O ilk bakış, o ilk yakış, O ilk sevgin, Duruyor hala içimde… Meğer ne çok sevmişim, Seni özümde… Seviyorum sanırdım seni, Sen yanımdayken… Oysa insan, Asıl o zaman anlarmış sevgiyi, Sevdiği uzaktayken… Ben seni sevmeyi, Senden ayrıldıktan sonra öğrendim! Ne olur darılma, Diyemezsem, Sen yanındayken: SENİ SEVİYORUM! SENİ SEVİYORUM! Diyemediğim kadar… SENİ SEVİYORUM! Diyebileceğim kadar… SENİ SEVİYORUM! Sonsuza kadar… Karaman, 23.12.2006 03:21:00 Mehmet KIYAK Not: Şiirin videosunu aşağıdaki adresten izleyebilirsiniz. http://www.youtube.com/watch? v=AAYt3RkAaO0 Because You're Gone that first look, first burnt, that first love of yours are still inside me... Now I realize how much I loved you within myself... I thought I loved you when you were by my side... but then, one could understand love while his beloved one is away... I've learnt loving you after breaking apart... don't take offense if I don't say I LOVE YOU when you are with me... I LOVE YOU more than I can say... I LOVE YOU as much as I can say... I LOVE YOU for ever... Mehmet KIYAK Çeviren: Selçuk YILDIZBAŞ Not: Bu şiirimi İngilizceye çeviren sevgili dostum Selçuk YILDIZBAŞ'a sonsuz sevgiler... Video izle: http://www.youtube.com/watch? v=AAYt3RkAaO0 Mehmet Kıyak |
Gittin Diye- 2
GİTTİN DİYE- 2 Sen gittin, Mevsimler değişti, Yazlar döndü kışa, Baharlar döndü sonbahara… Vakitsiz geldi kış, Ah, ağaçlar nasıl yapraklarını döker…! Bilmezler ki, Ağaçlar yapraklarını neden döker…? Gül soldu, Bülbül gözyaşı döker… Bilmezler ki, Bülbül neden gözyaşı döker…? Sen gittin, Ay tutuldu, ******* zindan oldu, Yıldızların neşesi kayboldu, Güneşin feri soldu… Diyorlar: Güneş tutuldu! Bilmezler ki, Güneş neden tutuldu... Bilmezler ki, Sen gittin... … Mehmet Kıyak |
Giz
Çiçekler, tohumlarda gizlidir, Meyveler,çiçeklerde gizlidir. Sevgidir,insanı insan yapan, Sevgiler,gönüllerde gizlidir. Aydınlık,karanlıkta gizlidir, Gündüzler,*******de gizlidir. Erdemdir,insanı insan yapan, Büyüklük,tevazuda gizlidir. Mehmet Kıyak |
Gizli Bağ
Ben onda ne bulmuştum, O bende ne bulmuştu, Hiç bilmiyorum, Ama aramızda, Kuvvetli bir bağ oluştu. Mehmet Kıyak |
Gördün Değil mi?
koca bir dünya gibi gelmişti gözüne sevgimi kalbine sığdıramamıştın değil mi seviyorum demiştim de inanmamıştın değil mi gezdin, gördün şimdi döndün bana ben seversem tam severmişim gördün değil mi? Mehmet Kıyak |
Gülistanın Bülbülleri
GÜLİSTANIN BÜLBÜLLERİ (Okuluma ve öğrencilerime…) Çiçekleriydi onlar bu bahçenin, Hep açan… Bülbülleriydi onlar bu bahçenin, Hep şakıyan… Kimisi kurulmuştur kurumla, Arkasına sınıfın… Kimisi kaybolmuştur, Arkasında birinin… Kimisi pencerede çiçek açmış bir saksı… İki taş arasında çiçek açmış kimisi… Kimisi şakır bülbül gibi, Kimi çatı arasında saklı… Varsın, özgürce açsın çiçekler! Varsın, özgürce ötsün bülbüller! İnanıyorum imzası olacak her birinin, Ülke kalkınmasında yarın.. Hiç solmasın çiçekleri, bu bahçenin… Hiç susmasın bülbülleri, bu kafesin… Güller açsın gönüllerinde...! Bülbüller şakısın dillerinde…! Mehmet KIYAK* Mehmet Kıyak |
Hak ve Özgürlük
HAK VE ÖZGÜRLÜK Özgür ol, Hakkını ara! Ama özgürlüğün, Sınırlarını aşma! Mehmet KIYAK* Mehmet Kıyak |
Hasret
HASRET Mevsimler de değişti, İnsanlar gibi… Yağmura, kara hasret kaldık, İnsanlığa hasret gibi… Mehmet KIYAK* Mehmet Kıyak |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:29 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.