![]() |
Bahar gözlüm
Bahar gözlüm yüreğine Gül yerine taş mı geldi? Yangındayım gözlerine İnci gibi yaş mı geldi? Yüreğini yüreğime Ellerini, ver elime Saçlarını ver yelime Baharına kış mı geldi? Yüreğini aç sevgiden Korkma aşktan sevgiliden Yaşa günleri yeniden Sevdiğine baş mı geldi? Gözlerini, gözlerime Dizlerini, dizlerime Güzel yüzün yüzlerime Sürme ile düş mü geldi? Şu Mazlum’un sevdasına Yürekteki kadasına Sevdiğinin belasına Göz üstüne kaş mı geldi? 28 10 2006 www.mazlumzengin.com Mazlum Zengin |
Bahar Yüzlüm
Bahar yüzlüm güneş yüzüne vurmuş Yüzünde çiçekler harman eylemiş Sevginle buğdaylar başağa durmuş Yürekten yüreğe ferman eylemiş Uzaktır aramız, uzaklardasın Yalan sevdalara tuzaklardasın Sen benim gönlümde kızaklardasın Mektupla selamla derman eylemiş Senin yollarına güller dökerim Eğer bu dert ise bende çekerim Tenine atlaslar şallar dikerim Ayağın altına kirman eylemiş Yüzüne aşina sevgiyle doldum Beyaz sayfalarda bir çiçek buldum Sabah güneşiyle yüzünde soldum Yürekte sevgiye iman eylemiş Diyar ötesinden güneş misin sen Mazlum’un kalbinde ateş misin sen Yoksa yüreğime bir eş misin sen Aşikâr etmemiş sırman eylemiş 28.11.2006 www.mazlumzengin. com Mazlum Zengin |
Bana gel
Bana gel diyorsun anne, Kuşların kanadında rüzgarın ıslığında Haber yolluyorsun gel gel diye Yollar kar, yollar boran, gelemem anne. Ben emin ellerdeyim anne Kurtlarla dost, kuşlarla arkadaşım Dağ başında bir yer altı tünelindeyim Yerim sıcak, üşümüyorum anne. Bana gel,gel diyorsun anne Yollar kapalı, engebeli Geçit vermez, kuşatılmış Yollar kış, yollar kar. gelemem anne Sana rüzgarla haber gönderdim almadınmı? Yanık bir türkü mırıldandım duymadınmı? Yemeklerinin kokusunu alıyorum rüzgarla Biliyorum boğazından geçmiyor anne. Sen nasılsın, babam nasıl iyileştimi? Kardeşim okula başladımı dersleri nasıl? Rüzgarlı bir günde balkona çık haykır anne Ben duyarım sesini konuş anlat anne. 08.01.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Bana Getirsin
Gözünden gözüme in iyi huylum Yüreğine söyle bana getirsin Uzatma arayı gel selvi boylum Ayağına söyle bana getirsin Sevdamla sevdanı barıştıralım Güzel sevgimizi yarıştıralım Parmağı parmağa karıştıralım Ayağına söyle bana getirsin Duyarım sesini çok uzaklardan Saklama kalbini al tuzaklardan Yürekten yüreğe gel sıcaklardan Ayağına söyle bana getirsin Gözlerin türküdür şiirdir yüzün Boyun usulcana çekilmez nazın Ben zemherideyim sen bahardasın Ayağına söyle bana getirsin Uzaktan uzağa sevmek mi olur Türküyle şiirle yürek mi dolar Gonca gülün açmış ne çabuk solar Ayağına söyle bana getirsin Mazlum’un yüreği harlanmış yanar Sevgiye susamış içtikçe kanar Paslı yürekleri ışığa banar Ayağına söyle bana getirsin 04.08.2006 Mazlum Zengin |
Ben mi?
Çobanım Anadolu’da Gezerim dağ taş Kurtla kuşla arkadaş Elimde dertli kavalım Nefesimden türkü fışkırır. Özgürlük türküleri Güzel ülkemin, Ve ezilen halkların Direniş türküleri. Ben’mi? Meydan, Meydanlardayım Yumruklar sıkılı Dişler hınçla kilitli Yankılanıyor seslerimiz Yoldaşlarla beraberiz Ve faşizmin cellatlarını, Tükürür nefeslerimiz. Ben’mi? Grev çadırındayım Ve halay başındayım Elimde kırmızı mendilim Şanlı direnişlerdeyim Ki ekmek peşindeyim Analarla bacılarla Ve türlü acılarla Yoğrulmuş hamurumuz. Ben’mi? En önde kavgada Barış için Yumruklar havada Bazen, Kurşun yağdırırım zalime Bazen Gül dökülür namlumdan Anaların, bacıların ayaklarına. Ben’mi? Yüksek dikenli teller Kalın duvarlar Ve parmaklıklar arkasında Tutsak bir canım Ve bir insanım Kavgada, Üstüne-üstüne giden zalimin Gözünü budaktan sakınmayanım. Ben’mi? Cezaevi avlusundaki Söğütte salkımım Köküm sağlam, toprakta Dallarım yükseldikçe, Çiğ damlaları içerim şafakta. Önünde eğilirim halkımın Kışın serçelere korunak Yazın mahkum, lara gölgeyim. Ben’mi? Ölüm oruçlarında Özgürlük saflarında Yüreğim tutsak Ve ben dışarıdayım kuşlarla. Kara dumanlar yükselir Cezaevleri tavanlarından Kaçın martılar, güvercinler Kara dumanlar arasındayım. Ben’mi? İsyanlarda en başta Bedenlerimiz ateşte Kara bulutlar hep üzerimizde Yazda kışta zemheride Aç kurtlar izlerimizde Direnin canlar direnin Elbet birgün güneş doğacak, ve Mavi gökteki kara bulutlar dağılacak. 26.11.1980 (Davutpaşa) Mazlum Zengin |
Ben ne tufanlar gördüm
Ben ne tufanlar, ne boranlar gördüm kardaş, Gecenin karanlığında karabasanlar, Ne hakaretlere maruz kaldım dostum Yine de seni çok sevdim. Falakalar, zincirler, prangalar gördüm. Yanı başımda kurşunlanan yoldaşlar, Hücrede, canı bedenden ayrılan canlar gördüm. Yine de seni çok sevdim, seni yalın sevdim. Cezaevinde isyanlar, direnişler gördüm. Tek vücut tek yürek olmuş canlar Ölüm orucunda devrilen fidanlar gördüm Yine de seni çok sevdim, seni arı sevdim. Havalandırmada falakalar, hakaretler gördüm, Sabahtan akşama, akşamdan sabaha. Mehter marşları, beyin yıkamalar gördüm. Yinede seni çok sevdim, karşılıksız sevdim. Mahkemede, omuzlarımda dipçik darbeleri gördüm. Toplu işkencelerde kendini siper eden canlar, Mitile, zeytin ile yazılan sloganlar gördüm Yine de ben seni çok sevdim, çok seveceğim. 07.01.2004 www.mazlumzengin.com Mazlum Zengin |
Beni
Beni, sert, katı yürekli biri sanma sakın, yumuşacıktır yüreğim. çok duygusalımdır, çabuk ağlarım, sen çekip gittiğin zamanki gibi. Beni, Sert duruşlu, sert bakışlı biri sanma sakın. Yaşamdan yediğim darbelerdendir. Duruşum; zerdali şıvgını, Bakışlarım; güneş sıcaklığındadır. Beni, Sert, kuralcı, mükemmeliyetçi, biri sanma sakın. Hoşgörülüyümdür, Yardımseverimdir. Bu da yaşadığım komün’dendir. Beni, Dik başlı, saygısız, sevgisiz sanma sakın. Saygısızlığım ağaya, paşayadır. Onların önünde eğilmeyişimdendir. Elini, eteğini öpmeyişimdendir. Ve kalbimde bir sevgi seli vardır. Saygım, sevgim halkımadır. Mazlum Zengin |
Bilgisayarımı Yakan Şiir
Benim sevdam, içimde bir tutsak Bir kor, bir ateş Dizginsiz, güneş yüzü görmeyen bir arap atı Göğüs kafesimden, Zincirlerini kırarak, yüreğimden taşarak, Ve Rüzgarda uçuşan yeleleriyle deli deli Dizginlenmemiş şahlanışlarıyla Bahardaki azgın bir sel gibi Bir başka yüreğe akacak. Tetikteyim uykumun orta yerinde Ve Nöbetteyim deli sevdama, nöbetteyim Çıkmasın göğüs kafesimden Uçmasın sesimden, nefesimden Biliyorum, Bilmezmiyim ben sevdamın huyunu Unutturacak beni bana Çıkacak bir punduna getirip Ve biliyorum bir çok canı yakacak Bu gün yüreğim bir başka yangında Ruhumda sarhoşluk bir rehavet Sevda tohumunu ne zaman atmıştım? Ne zaman dikmiştim yüreğime hatırlamıyorum Zamanımıdır sevdaların birleşmesinin Gözyaşların dökülmesi, acıların çekilmesinin Ve göğüs kafesimde tekmeler ard arda Tutun kaçıyor sevdam, tutun Usulca yavaşça ve incitmeden Yakalayın yüreğinize girmeden. 28.11.2006 www.mazlumzengin.com Mazlum Zengin |
Bilinen bir şey
Bilinen bir şey vardı Günün birinde beni, Güneş’siz ve rutubetli bir hücreye Dört duvar arasına koyacaklar. Üzerime, pis ve paslı Demir kapıyı kapatacaklar Ve beni asimle etmek için Türlü hesaplar yapacaklar. Bilinmeyen bir şey vardı Türlü işkencelerde Sesimi hiç çıkarmadığım Cop, tekme, falaka seslerini Yüreğime gömdüğüm Sırtımda kırılan cop, sopaya rağmen Sesimi hiç çıkarmayışımla, İşkencecileri çileden çıkardığımdır. 29.11.1980 Mazlum Zengin |
Bir çarkın dişlileri
Bir çarkın dişlileri arasından, Kurtulmaya çabalıyor ümitsizce. Çırpındıkça batıyor, derinlere, Yardım gerek dostlar,birlik gerek Uzatın ellerinizi,tutun ucundan, Silkinin, atın ölü toprağını üzerinizden, Birleştirin gücünüzü, dört bir yandan Kaldırıp, dünyayı yerinden, yürümek gerek 31.05.2005 ('ŞİİR HARMANI'ından) Mazlum Zengin |
Bir çığlık sesi
Bir çığlık sesiyle uyandım Işığı yakıp saate baktım Sabaha karşı dört gibi Birbiri ardına çığlıklar, Devam etti kulaklarımda. Dışarıda korkunç bir fırtına Üzerime doğru geliyor Salondan hâlâ sesler, çığlıklar yükseliyor Tanıdığım sesler bunlar Aynı anda balkon kapısı tekmelendi Fırtına salona girmiş Saksıdaki güzelim çiçeklerimizi, Buğday tarlasındaki kasırga misali, Yerle bir etmiş Balkon kapısı hâlâ tekmelerde Japon gülü kafasını vura vura, Tüm yaprakları uçmuş. Balkonda unutulmuş bir çiçek Açık unutulmuş bir pencere. Saksılardaki tüm çiçekler, Biri birilerine sarılmışlar korkudan. Sokakta unutulmuş bir çocuk Dağ başında, Yüzü güneşten yanmış bir çoban Yalnızlığa terkedilmiş bir ülke. Cumhuriyet milim milim, Bir tarafa doğru eğiliyor Piza gibi Fırtına, yalnız evde değil tüm yurtta Laiklik, her gün bir köşesi tırtıklanıyor Açık açık, gerici, yobaz sürüleri, Gözlerimizin içine baka baka Demokrasimize kin kusuyorlar Basın sessiz suskun Bir ilerici gazete bombalanıyor Bir daha bombalanıyor kimseden ses yok Eyyy güzel ülkemin güzel insanları Uyanın artık uyanın Neredesiniz, Neredesiniz? Güzel ülkemin yürekli Şairleri Neredesiniz? 17.05.2006 Mazlum Zengin |
Bir dünya istiyorum
Bir dünya istiyorum Kurtla, kuzusu yan yana Ve hükümranlık karıncada Yüreklerde ayrılık acısı olmayan. Bir bahçe istiyorum İçinde her türden meyvesi olan Altın çapalı,kazmalı Bahçıvan, Gözlerinde sis perdesi olmayan. Bir gökyüzü istiyorum Serçeyle, şahin yan yana uçan Yıldızlar kıpır, kıpır göz kırpan Kara kapkara bulutları olmayan. Bir gezegen istiyorum Dil,din,ırk,mezhep farkı olmayan Kavgasız kardeş,kardeş yaşayan insan, Cehennem tozları,gazları olmayan. Bir umman istiyorum Tüm balıklar tempoda halayda ‘Büyük balık,küçüğü yutar’ kaygısı asla Denizleri nehirleri kirli olmayan. Ve bir dünya istiyorum Sınırıyla,sömürüsü olmayan Zalimleri, Mazlum’ ları ezmeyen Kan kusan silahları olmayan. 02.01.1989 Mazlum Zengin |
Bir Eylül günüydü
O gün Kocaman seslerle uyandık tüm ülkede Çığlıklar yayıldı kara bulutlara Güneş doğmadı utancından Yaşanılan aşklar bitiverdi birden Gözyaşları aldı gülmeleri Umutlar gitti geri gelmemecesine Büyük homurdanan makinelerle. O gün Birden mevsim kışladı Karalar her yeri kapladı Analar bacılar hep birlikte karaları bağladılar Ve düşen, kırılan fidanlara ağladılar Ak güvercinler şehirlerden yabana döndüler Umutsuzca gözlerdeki parıltılı bakışlar, Rutubet ve sidik kokan hücrelerde söndüler O gün Homurtulu ve kara makineler Ayırdılar aşıkları birbirinden Yüreklerden vuruldu güvercinler Ve en mahrem yerlerde postallar iz yapmış Demokrasisi zincirlere vurulmuş bir ülke Ki kurulmuş darağaçları şafakla beraber, Güneşi asmak için karanlıklara. 12 09 2006 www.mazlumzengin.com Mazlum Zengin |
Bir gül
Bir şahin pençesindeki serçe misin? Yoksa nehirdeki; Kuru bir yaprak üzerindeki karınca mı? Okul yolundaki, Ayakkabıları yırtık,üşümüş öğrenci mi? Bence, balkondaki saksıda Susuzluktan kurumuş,bir gül sün 24.04.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Bir ninni söyle
Bir ninni söyle bana Anne İçinde rengârenk kelebekler olsun Bir bahar sabahında uçuşsunlar özgürce Ben, sırtındaki beşikte tarla yolunda olayım Ilık esen bir rüzgâr getirsin kokularını çiçeklerin Ama Anne, senin kokun en önde olsun Bir şarkı söyle bana Anne İçinde Deniz’deki bir sandal olsun Ve iki sevgili el ele, gözler gözlere kilitli Yosun, balık kokusu, birde martı çığlıkları Dalgalar kayalıklara vursun tüm gücüyle Ama Anne, senin gücün en önde olsun Bir türkü söyle bana Anne İçinde, gökyüzünde özgürce uçan kuşlar olsun Ve bembeyaz bulutlar, yağmur tohumları ekilmiş Göz kırpan yıldızlar, ağlayan Ay, gülen Güneş Yüreklere dalga dalga vuran sıcaklığı Ama Anne, senin sıcaklığın en önde olsun Bir şiir oku bana Anne İçinde sevgi, saygı ve hoşgörü olsun Savaşsız, sömürüsüz bir ülke, bir Dünya Gözlerinden ışık fışkıran, yüzleri gülen çocuklar Ve tüm yüreklerde katmer katmer sevgiler Ama Anne, senin sevgin en önde olsun 19.01.2007 saat 08, 40 www.mazlumzengin.com Mazlum Zengin |
Bir pazar
Bir Pazar sabahı, Balkon sefasındayım Her yanım beton denizi Güneş kifayetsiz Güvercinler taklada Kargaların eğreti sesleri Uçakların,arabaların, Halı çırpanların, Yorgan silkeleyenlerin, Sesleri birbirine karışmış. Hava puslu, Uzaktaki seçilemeyen evler, Bazen Çamlıca ‘kurşun atımı’ olur. Bugün bulutlar şemsiye bize Sıcaklık otuz beş Piknik hazırlıkları Kahvaltı telaşları başlamış. Ailede herkeste bir telaş, ama Bünyami’nin horultuları duyuluyor Pazar günleri dokunulmazlığı var Kimse uyandıramaz,kaldıramaz Bünyami, bilgisayara kelepçeli Saat dört,beşlere dayanır. Bünyami, isim fakiri bir genç Nüfus memuru düşmanı gibi, Bir harf eksik yazmış kafakağıdına, Araştırıyor nüfusçuyu, Hesap sormak için. Mutfaktan güzel kokular geliyor Kahvaltı saati yaklaşıyor Güvercinler, hünerlerini, Kargalar seslerini sergiliyorlar. Ve bir ses yankılanıyor ‘Kahvaltı hazır ’ diye! Bünyami hala uykuda Ve rüyalarının orta yerinde 24.07.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Boyundan böyyük laf etmek
Toprakları verimli ürünü gümrah, Bir ülke vardı bir yerlerde O toprakları ‘yan gelip yatmakla’ kurtarmışlardı, Dedelerimiz, emmilerimiz, ve dayılarımız. Gözler üzerimizde, salyalar akar ağızlarından Büyük bir iştahla şapırdatıyorlar, Dört yanımız ateş ve dumanlar gökyüzünde Yurdum işgal altında, Analar durmuşlar sözünde Her biri bir dağ yürekli doğurmuş tez elden Ve her biri elleri tüfekli Durmuşlar kardaş son sistem silahlara karşı Ve o yiğitler ‘yan gelip yatmak’la, Güneş’e dikmişler ay yıldızlı bayrağımızı. Ve gelinmiş bu günlere Her gün sel olmuş gözyaşımız derelerce Her gün düşmüş mehmedim karanlıklara ecelsiz Analar isyanda, bacılar feryatlarda Aktı aktı senelerce göz yaşlarımız Her gelen bitecek sözü verdi Ve her gelenin özlemi yurtdışındaydı* Gömdük kendi yüreklerimizle onları toprağa Gömdük tırnağımız bile etmeyenlerin yüreklerinide Yan gelip yattığımız yere Mehmedim nereye böyle nereye? Onlar öyle istedi diye mi? Vatanındaki yangını söndürmeden gidiyorsun Bekaa da ektikleri tohumları Ve emperyalistlerin sofrasını gözetmeye mi? Bu gün toprağımız çorak kardaş Topraklara ortaklarımız var Ve ülkemde düşmanlar el ele vermişler Bölme, parçalama peşindeler Ooy kurban yanmışım ben sana Beş şehitli bir ailedenim kardaş Gerekirse on şehit daha veririz, ama toprağımız için Nifak tohumları ekilen Bekaa ya değil Gelirsin elbet sana verilen görevin üstesinden Ve ‘yan gelip yatarak’ alnının akıyla Ahh mehmedim kirpikleri harman tozlum Elleri orak, tırpan nasırlım Bir fabrika çarkındaki dişli mehmedim Haritada bile görmediğiniz Avrupa, Amerika değil, Öz vatanın öz evlatlarısınız. Bilirim mertliğini gözü karalığını Ve bilirim yürek yangınını, fukaralığını Tıka kulaklarını duyma kem sözleri mehmedim Sen şanlı bayrağımızı yüce dağlara asmasını da bilirsin Sen ‘yan gelip yatma’sını da bilirsin Mehmedim otursunlar ceylan derisi koltuklarında Yatsınlar kuştüyü yataklarında Sen toprağı yatak, taşı yastık yapmasını da bilirsin Yürü üstüne üstüne zalimin, hainin, fırsatçının Seni barış için sürüyorlar mehmedim ama, Çelik yelek aramaktaymışlar sana Uzaklardan gelen sesler eğlemesin seni Kervan durmasın, durmaz kana susamışlara. *çocukları 06. 09.2006 www.mazlumzengin.com Mazlum Zengin |
Bu bacak kimin?
Önce bir gök gürültüsü duyuldu Gecenin karanlığını yırtan Sonra yer yerinden oynadı Ve evler çığlıklarla yıkıldı Bir toz bulutu ve tekrar gürültüler Bir biri ardına bombalar Ve kadın ve erkek ve çocuklar Yıkıldı dünyaları Yıkıldı hayalleri Yıkıldı evleri başlarına Gün ışıyana kadar yağdı bombalar Ve korkunç bir tablo, yürekler yakan Analar ve bacılar On yıllardır yüreklerindeki bitmez acılar Enkazlara bir koşuşturma başladı Ve çıkarıldı Canları bedenden ayrılan, Ve kadın ve çocuklar Alnından akan kanı eliyle silen bir kadın, İki eliyle kavradığı, Bir çocuk bacağını havaya kaldırıp haykırıyor Bu bacak kimiiiiiinnnn? Kanlı savaşın tozları çöktü ortalığa Saldırı, katliam birinci ayına girdi Ve Filistin’de açlık ve hastalık ve salgın Tüm yollar, köprüler havaalanları vurulmuş Yardımlarda engelleniyor Ve çocuklar hâlâ ellerinde sapanlar direniyorlar Her bir yandan ve denizden, Bomba yağıyor üzerilerine Dünya suskun insanlık suskun ve uykuda Bu topraklarda gül bitmez kardaş Büyütmezler fidanları, gülleri Büyümezler çocuklar ve umutlar Çocuklarda, Yaşam devam ediyor ölmeyenlerde Birkaç çocuk çukurdaki, Patlamayan bir bombayı çıkarıyorlar Ve kucaklarında Ve sokaklarda bağırıyorlar Bu bomba kimiiiiiinnnn? Savaşın otuzuncu günü Dünya’nın en büyük ekranlı, Televizyonu kuruluyor kral dairesine Dindaşlarından dökülen kanları, Ölen kadın ve çocukları, Daha iyi görmek için. Klozet dahil her şey değiştiriliyor, İsteklerince ve yakışırcasına. Bir gök gürültüsüyle uyanıyor Ankara Esenboğa doluyor uçaklarla Yirmi yedi uçak iniyor peş peşe Herkeste bir heyecan ve herkes el pençe Yerlere halılar Ve kokular serpiliyor bir güzel Güleç, tombul yüzlü Ve yürüdüğünde yerler sallanan İnsanlar iniyorlar uçaklardan Limuzinler sıralanıyor Bine yakın insan doluşuyorlar Alkışlar ve bükülmeler eşliğinde, Otele doğru yol alıyorlar Eşyaların uçaktan indirilmesi Ve kamyonlara bindirilmesi Saatler alıyor Son bavulu indiren birinden Bir haykırış bir çığlık sesi Havayı yırtarcasına Bu bavul kimiiiiiinnnn? Günler, aylar ve yıllar geçer Saldırının üçüncü yılın da, Ve yıllar belki de on yıllar öncesinden, Yapılan plan gereği, Her şey çok iyi gitmektedir Masadaki haritaya göre mutlu yüzler, Orta doğudaki toprakları bölmüşlerdir Halklarıyla beraber paylaşmaktadırlar ‘Yeni bir oluşum’ dedikleri Ve yaşlı Dünya’nın emperyalistleri Kadın ve çocuk kanları üzerinde Gezinirler bir o yana bir bu yana Ve paylaşmışlardır Paylaşmışlardır orta doğuyu Tüm petrol ve zenginliklerini. Bir kadın belirir uzaktan Elleri yumruk dişler hınçla kilitli Bir hışımla girer emperyalistlerin sofrasına Ve eğilip yerden avuçlar kendi toprağını Defolun defolun ülkemden Ne işiniz var burada, Bu topraklar kimiiiiiinnn? 10.08.2006 Mazlum Zengin |
Bu gün geceye akacağım
Bu gün geceye akacağım Gündüzü çekerken içine karanlıklar, Kepenkler tek tek indiğinde, İlk gördüğüm, Bana gülümseyen, bir gülü bir güzeli, Koluma takacağım, Ve tüm günahların tadına bakacağım. Bu gün geceye karışacağım Çıkıp Beyoğlu’na, Renk renk, tat tat, Bütün içkileri karmalayıp, Hayatımdan yeni bir sayfa aralayıp, Dağıtacağım her yeri, her mekanı Ve, kırdıracağım kafamı. Bugün, dönünce vakit geceye Ben benimle, Karanlıkların yüreğine dolacağım Tüm geçmişimi unutup Parlak ışıklarla beraber, Kulak tırmalayan müziklerin geldiği, Loş bir bara, tüm hızımla dalacağım Bugün geceye adım atacağım Tıpkı otuz yıl önce olduğu gibi İçip içkileri, çılgınca Tüm barları dağıtacağım Kendimi karanlıklara bırakıp, Ve gecenin bitiminde güneşin ışıklarıyla Gözlerimi, Beyoğlu karakolunda açacağım 20.11.2006 www.mazlumzengin.com Mazlum Zengin |
Bu memleket bizim
Duyduğuna sakın inanmayasın Bu memleket bizim kimsenin değil Sana dost diyene güvenmeyesin Bu vatan bizimdir kimsenin değil. Enflasyon sıfırda beli kırıldı İşsizlik yok artık ülke duruldu Tez zamanda uzak yere varıldı Bu memleket bizim kimsenin değil. Ülkemde yoksul yok fakirlik hani Herkesin evi var araba yeni Yüzlerde güller var güleç insanı Bu vatan bizimdir kimsenin değil. Doğuda teröre anda vuruldu Kardeşçe yaşamda ülke duruldu Savaşın, terörün beli kırıldı Bu memleket bizim kimsenin değil. Herkesin işleri başından aşkın Trafik hep açık ben oldum şaşkın Millette para çok yok artık düşkün Bu vatan bizimdir kimsenin değil. Topraklar bizimmiş hiç satılmamış Emperyalist’lere el açılmamış İşçiye köylüye yan bakılmamış Bu ülke bizimdir kimsenin değil. Politika temiz mafya artık yok Sağlık, eğitimde problem hiç yok Mazlum rüya görmüş uyandı artık Bu memleket bizim kimsenin değil. 07.08.2006 Mazlum Zengin |
Bu ne hiddet
Kaşların çatık niye? Gözlerin ateş kusuyor. Suratın asık niye? Niye bakışların dağlar deliyor? Bu hiddet niye? Bastığın yerlerde, Taşlar uçuşur ayaklarından Dağlar eğilir önünde Ağaçlar selam verir. Değirmen taşını, Kaldıracağını zannediyorsun. Bakışların, Bir hançer kadar soğuk, Kibirin dağlar kadar büyük. At dostum, Yüreğindeki kini,nefreti, Alçak gönüllü ol, sevecen, Hoş görülü ol, incitme kimseyi Yaşayalım, barış içinde,KARDEŞÇE. 22.06.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Bugün bayram
Bu gün bayram çocuklar Sarılın, öpün birbirinizi Kenetleyin ellerinizi çocuklar Bu gün sevmenin tam vakti. Bu gün bayram çocuklar Varsa, yeni giysileriniz giyinin Birbirinizi sevin çocuklar Yüreklere, akmanın tam vakti. Bu gün bayram çocuklar Bizim yanlışlarımızı yapmayın Oluk oluk kan akıtmayın çocuklar Hoşgörüyle, bakmanın tam vakti. Bu gün bayram çocuklar Gösteriş için kurban kesip Kavurma, ızgara yapmayın çocuklar Fakire, düşküne yardımın tam vakti. Bu gün bayram çocuklar Siz bizim yanlışlarımızı görüp, Dil, din, mezhep ayrımı, asla çocuklar Kardeş kardeş yaşamanın tam vakti. Bu gün bayram çocuklar Tüm oyuncak silahlarınızı kırın Şiddet ekranlarını karartın çocuklar İnsanlığın yaralarını sarmanın tam vakti. Bu gün bayram çocuklar Büyüklere sevgiyi, saygıyı öğretin Tüm dünyada, el ele tutuşun çocuklar İnsanlığa, sahip çıkmanın tam vakti. Bu gün bayram B Ü Y Ü K L E R Çocuklarınızın sözünden çıkmayın Sokakları, kırmızıya boyamayın büyükler Mazlum’a ezilene yardımın tam vakti. www.mazlumzengin.com (Herkese hayırlı bayramlar diliyorum) Mazlum Zengin |
Buğday tanesi
Bekle beni buğday tanesi, Bulutlardayım ağır, ingin. İneceğim yanına, doyuracağım seni, Toprağa kök salacaksın,yeşereceksin. Boy vereceksin güneşin yardımıyla, Başak olacaksın, Rüzgâr savuracak seni,toprağa sıkı sarıl. Ve başını dik tut güneşe doğru. Ben yağmur damlasıyım Doyuracağım seni,ıslatacağım toprağı. Rüzgâr esecek deli deli. Başağın sararacak, olgunlaşacak. Binlerce tohum vereceksin. Bir ekilip bin biçileceksin. Ve başını kaldırıp yukarı, Doğacak güneşe koşacaksın,özlemle. 02.04.2002 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Buluşacak gibi
Koyunların tuza seğirttiği gibi, Koşar, üstüne üstüne zalimin. Ellerinde pankartlar, dövizler, Fabrikalar boşalmış bir sel gibi. Gecekondu mahalleleri suskun, Fırtınadan önceki gibi, Kulakları sağır edercesine bir haykırış, Kol kola ilerliyorlar halay çeker gibi. Okullar, üniversiteler sancılı, Her an patlayacak bir bomba gibi, Bir insan,bir öğrenci seli oldu ortalık. Gecekondu, fabrika, üniversite buluşacak gibi. 27.05.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından Mazlum Zengin |
Bulutlarda şiir yazmak
Bembeyaz bulutlar karşıladı bizi İstanbul’un keşmekeşinden sonra Ak kanatlı martılar uğurladı bizi Ormanlardaki ağaçların, el sallamasını görüyorum. Ağaçsız topraklar, Erozyondan boyunları bükük ve üzgün Bulutlar bembeyaz, pamuk dağları gibi Bazıları yağmura gebe Bırakmışlar kendilerini rüzgârın kanatlarına Özgürlüklerinin tadını çıkarıyorlar Bilmezdim bulutlardan bu kadar etkileneceğimi Bu kadar yüzleri güleç görmemiştim Bilmezdim bir bulutun camları tıktıklayacağını İmrendim rüzgârın kanatlarına, Pamuk dağlarını omuzlarında taşıyan. Hoşçakalın, Hoşçakalın güzel ak bulutlar hoşçakalın Bir dahaki sefere görüşmek üzere Yağmur tohumları attım her birinize tek tek Büyütün onları bütün gücünüzle severek Ve bekliyor sizi çatlayan toprak Ve bekliyor sizi bahçeler bağlar Yangındaki ormanlar Ve toprağın damarları akarsularımız Hoşçakalın bulut dağları hoşçakalın 28.09.2006 Mazlum Zengin |
Burası yangın yeri
Yangın yeri burası annem, Yürek yangını yürek Sen hep bana,derdin görüş günlerinde “yüreğim yanıyor”diye. Bilmezdim yürek yangınını ben annem, Ten yangınını,koğuş yangınını,cezaevi yangınını Barikatı aşamayınca, Yüreğimizi geçemeyince, Yaktılar annem yaktılar. Metris,Bayrampaşa,Çanakkale’de Kömür işçileri ve Galeride gibiyiz annem, Her yer kapkara kapkaranlık Ülkemin aydınlık günleri nerde annem. Yaktılar yaktılar bizi Yüreğimizi bedenimizi Bilesin,bilesin ki, Düşmedim son nefesime kadar Ayakta yandım duvara yaslanarak Son gücümle, Sana mektup yazarak. Yalnız ben değil annem Tüm arkadaşlar düşmedik düşüremediler Onurlu mücadelemizde, Belki yaktılar bedenlerimizi ama, Onurumuzu ve kimliğimizi asla yakamadılar. Üzülme annem üzülme hep umutlu ol Bir şafak vakti, Kapıda bulacağın çiçek olacağım Nergis ve papatya kokuları ile Yüreğine dolacağım. 05.09.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Can dostum
Fidan boylum can dostum, Seninle dağları aşalım var mısın? Kalın duvarları, tel örgüleri aşalım, beraberce. Beraber yürüyelim, omuz omuza var mısın? Can dostum Kızıl derede Şarkışla’da olalım Beraber yağlayalım mavzerlerimizi, Beraber sürelim namluya mermilerimizi, Aynı anda çekelim tetiklerimizi var mısın? Can dostum, yoldaşım, arkadaşım, Metriste, Çanakkale’de aynı anda her yerde, Beraber direnişte, ölüm oruçlarında, Kaldıralım, daha yukarı bayrağımızı var mısın? Nurhak’ a çıkalım,can dostum,seninle Güneşin doğuşunu seyredelim, beraberce Bir boy ateş yakalım,hiç sönmeyecek bir ateş, Etrafında halay, zılgıt çekelim var mısın? Beraber çıkalım darağacındaki sehpaya, Sen Deniz’in yerine, ben Yusuf’un. İşi cellada bırakmayalım,can dostum, Beraber takalım ipi boynumuza var mısın? Bizi öldü sansınlar, can dostum, Hemen işe koyulalım, kök salalım toprağa, Milyonlarca filiz verelim,dal olalım, Tekrar mavzer alalım elimize var mısın? 02.08.1983 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Çağladı güzel
Asfalt yoldan saptı cılgaya geldi Elleri koynunda ağladı güzel Gözlerinden akan yağmurdu seldi Yürek yangınında çağladı güzel Yürek yarasına tabip ne gerek Çaresi sendedir ağlar bu yürek İki adım çukur kaz kazma kürek Bakışların beni dağladı güzel Kış idim bahara çevirdin beni Kara kâbuslardan devirdin beni Yabanda meraydım çevirdin beni Yeşil bahçelere bağladı güzel Şiirlerim sana hep sana olsun Sevdam rüzgar ile kalbine dolsun Gülmezsen yüzüme gül benzin solsun Paslanan yüreğim yağladı güzel Yolun sonu dedim başına geldim Deli sevdam ile baharda seldim Kafamı taşlara vuran bir yeldim Mazlum’u ölüden sağladı güzel 08.07.2007 Mazlum Zengin |
Çatlak ellerine
Bizim, Analarımızın, bacılarımızın, elleri çatlak-çatlaktır. Bezik, konken bilmezler Tarlada, ekinde, otta, diken doludur elleri, Bilmezler okşamasını. Bizim, Analarımızın, bacılarımızın elleri toprak, tezek kokar Parfüm, koku bilmezler Dağda kevende, tarlada kes,te kapkaradır kocamandır elleri, Manikür, pedikür bilmezler. Bizim Analarımızın, bacılarımızın, elleri eziktir yaradır İnşaatta çalışırlar Sıva yaparlar metrelerce. Bilmezler sinemayı, tiyatroyu, konseri, Evdeki transistörlü radyodur eğlenceleri. Bizim, Analarımızın, bacılarımızın, elleri yumuk yumuktur. Bilmezler kremi, bakımı Bakraç-bakraç sitil –sitil, süt sağarlar gece gündüz Öbek-öbek ot doğrarlar şafakta. Bizim, Analarımız, bacılarımız türlü-türlü şampuan kullanmazlar Kil toprak koyarlar saçlarına Onun için, Anadolu kadını toprak kokar, tezek kokar Öperim tezek-toprak kokan ellerinden. 07.10.1985 Mazlum Zengin |
Çelik
Suyu; Çelik suyu, İradesi,çelik, Gözleri, Çakmaktaşı çarpışması, Kılıç kınında Kin, nefret yok. Bir lokma ekmeği, Bir sevdalı yüreği, Yüreğindeki, acıyı bölüşür, Yarin yanağından gayri. Sözü, Bir ustura keskinliği, Gözü, Dostu, düşmanı ayıran, Sabah, tan atanda, Su verende toprağa, Eğleşmek gerek, Toprakla güreşmek gerek. 20.06.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Çınar ağacı
Çınar ağacı, neden üzgünsün? Neden gözyaşı döküyorsun? Bir-bir gelip geçenlere, Mahzun mahzun bakıyorsun. Üzülme, yine yaz gelecek, Yine çocuklar salıncak kuracaklar dalına, Sevgililer buluşacak gölgende, Yine aşıkları duyacaksın hasretle. Kuşlar yuva yapacak dallarına, Çocuklar salıncakta, Kuşlar yuvada sallanacaklar. Sevgililerin öpüşmelerine tanık olacaksın. Üzülme, güzel çınarım üzülme, Her kışın bir yazı, Her gecenin bir sabahı, Her kara günün bir aydınlığı var, üzülme. 23.06.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Çiçeksin
Sen bir kardelensin güzelim Bembeyaz bir gelinlik gibi, Güneşi görmek için yukarılarda Karı delip yürürsün güneşe doğru, tek bir adım. Sen kırlardaki papatyasın güzelim Bir devedikeninin yanında boynu bükük Toprak kızgın, toprak çatlak çatlak Bir damla su beklersin bulutlardan, tek bir damla. Sen kaya çatlağındaki bir nergissin güzelim Ulaşılamayacak çıkılamayacak bir yerde Yüksekteki, zirvedeki ayrıcalığınla, Etrafına gülücükler saçarsın, tek bir gülücük. Sen bir mor menekşesin bir parkta güzelim Etrafındakilere göre mağrur ve gururlu Sana dokunmak istiyorlar gelip geçenler Bende dokunabilsem sana, tek bir dokunuş. 01.03.2002 Mazlum Zengin |
Çocukluğum
Akşamüstü parktaki banktayım, Salıncaktaki, kaydıraktaki Çocuklara bakıyorum saatlerdir, Mutluluk,sevinç, Gözlerinden fışkırıyor. Bir o yana, bir bu yana koşan, Çocuklara bakıyorum saatlerce. Bunlar, çok şanslı çocuklar, Bunlar, bilgisayar çocukları, Kendi çocukluğuma gidiyorum birden, Kıl topu, bez topu, mazı, Ekene çocukluğuna, Cır, ara kesme, uzun eşek, çocukluğuna. On yaşında, sürü peşinde, On iki yaşında, eli,saban üstünde On üç yaşında,elinde orak,tarlada sıcakta. Biz çocukluk görmedik ki, Okulda, kız arkadaşımız olmadı ki bizim. Köyde, kırsal kesimde, Çocukluk yaşanmaz, Böyle çocuklukta olmaz ki. 27.05.2005 (‘ŞİİR HARMANI’ından) Mazlum Zengin |
Çocukluğumdan kaldı
Bendeki, çiğdem, nergis kokuları Çocukluğumdan kaldı dostum Örselendim toprakla, tabiatla Gömdüm yüreğime dağ çiçeklerinden. Bendeki, Keven, Gıngıl kokuları Çocukluğumdan kaldı dostum Emdim özlemi, hasreti mevsimlerce Dağlarında çiçekle oynamamdan. Bendeki kayısı, badem kokusu Çocukluğumdan kaldı dostum Şirin görünmek için sevdiğime Yakama taktığım çiçeklerden. Bendeki güneş yanığı kokusu Çocukluğumdan kaldı dostum Tarlada aç, susuz, yalınayakla Kızgın toprakla öpüşmelerden. Bendeki nem ve rutubet kokusu Seksen’ den kaldı dostum Bedenimi güneşe serdim Çıkmadı Eylül kokusu üzerimden. El ve ayak bileklerimdeki izler Pranga, kelepçeden kaldı dostum Bu berbat şairliğim, duygusallığım O Günlerden gelir derinden. 17.01.2006 Mazlum Zengin |
Çocukluğumdayım
Çocukluğumu yaşıyorum bugün Tek tek adımladığım topraklarda Bağ ve bahçelerimizde her köşe, anı dolu İlk giydiğim iskarpinin çamur olduğu yeri Dut ağacından düştüğüm Yediğim sarı kiraz Karanlıkta el yordamıyla bulduğum kayısı Havuzunda kurbağalarla birlikte yüzdüğümüz Dedem ve babaannemle Anılar tazelendi bellekte Her santiminde izler var Ve her ağaçta bir yaramazlığımız Ama, o zaman fark etmediğim bir şey var Sessizlik ve huzur Sessizliğin güzelliği Kuş seslerinin, cırcır böceklerinin Uzaklardan gelen horoz seslerinin güzelliği Şimdi yeni keşfettim Seksenlik delikanlıların saf ve samimi sevgileri Ve her zaman insanlarının içten ve candan sıcaklığı Büyükşehirlere, kentlere inat Sevgilerini, karşılıksız paylaşmalarını fark ettim İmecenin halâ var olduğu Çocukluğumdayım birkaç gündür Kırkbeş sene öncesindeyim Karanlıkta yürüyemediğimiz köyüm Şimdi ışıl ışıl karalara inat Şehirleşmesine, modern görünümüne Ve örf ve ananelere bağlılığına çok sevindim 01.10.2006 Mazlum Zengin |
Çok oldu
Çok oldu, gideli çok oldu, Kalbimin sıkışmasını, Memedeki sütle gidişini, Böğrümdeki bıçak yarasını, Ve Kalbimi kırdığını unuttum. Gelmiyor musun? Çok oldu, gideli çok oldu, Yarların yanı başında Tetikteki ceylanın ürkekliğini, Seni anıyorum, seni Derdim büyük ince, ipince Ve Senin yüzünden yataklardayım Sormuyor musun? Çok oldu, gideli çok oldu, Yaralarım kapanmaz, Çaresi sensin. Doktorların işi değil, Seni özlüyorum, seni Ve Gönül gözün açık değil mi? Görmüyor musun? 09.06.2005 ('ŞİİR HARMANI'ından) Mazlum Zengin |
Çöpcü ağabey
Ağzında sigarası Portakal rengi üstlüğü Lacivert pantolonlu ve şapkalı İri yarı Elinde yeni çıkan plastik süpürgesiyle Hızlı hızlı yerleri taraklıyordu Ve toz boran etraf Bazen toz alttan gelir Bazen üstten eser rüzgâr Ama her seferinde tozlanır Bizim dışarıdaki sehpalarımız, mobilyalarımız. O kadar hınçla ve hırslıydı ki Süpürgenin yerle temasını görmelisiniz Alttaki asfaltı sökercesine Ve kanını dökercesine. Bunu gören mobilyacı Yerleri bir güzel suladı Ve adama yanaşıp, ‘Ağabey bu süpürgelerin su püskürtenleri çıkmış sizde yok mu’? dedi muzip bir şekilde. Yok dedi adam ‘bize daha vermediler’ Ağabeyin takatı Ağabeyin sabrı Ağabeyin sigarası bitmek üzere Güneş yükseldi tepeden Çok sıcak olmadan Amirleri gelmeden Bitirmesi lazım işlerini Aceleciliği bundandır Bundandır sigarasını hırsla çekişi Bundandır asfaltı sökercesine süpürgesine asıldığı. Yüzünde boncuk boncuk terler Ve tertemiz oluyor yerler. El arabasına asılı poşetten çıkardı Güneş’ten ılımış şişedeki suyunu Dikti kafasına yorgun bitap Her gün aynı görüntü Her gün aynı icraat. 15.06.2005 Mazlum Zengin |
Damlalar Deniz’e yürüdü
Damla damla toplandılar bir yerde Çeşme olup yürüdüler Denize Işıklandı gözlerdeki o perde Bir sel olup yürüdüler Denize. Bir mayıs sabahı yere düştüler Anaların gözlerinde yaştılar Nice nice barikatı aştılar Dere olup yürüdüler Denize Halkının elinde üç tek gülüsün Deli deli esen bahar yelisin Yüreklere akan sevgi selisin Irmak olup yürüdüler Denize Damlalar, çeşmeler, dere birleşti Derelerde ırmakla bütünleşti Yoldaşların meşalesinde ateşti Nehir olup yürüdüler Denize. Mazlum’un yürekten sevgisi taştı Aşılmaz dağları kolayca aştı Nehirlerle Deniz can kucaklaştı Sevgi olup yürüdüler Denize. 14.05.2006 Mazlum Zengin |
Darağacı,yım ben
Bir ağaçtım ben Başı karlı dağların eteklerinde Çocuklarım ve torunlarımla yaşayan bir ağaç. Bir seher vaktinde, Yankılandı balta sesleri orman Deniz’imizde Kestiniz kol ve bacaklarımı, Geçirdiniz işkence dezgâhlarından Size göre biçim ve ebatladınız Vakitlerden bir vakit, Diktiniz üç ayak üzerine beni Zirveme bir yağlı urgan taktınız Ve ucunu da ilmek yaptınız. Kan akıyor gözlerimsen, kan Bir ağır koku var yakıyor geniz Süzülüyor gözyaşlarım yanaklarımdan Derelerce, ve oldu Deniz. Ve üç fidan gözüktü uzaktan Ak giysiler içinde prangalarla. Önce birini Sonra ötekini Daha sonra diğerini getirdiniz Getirdiniz üç ayağımın arasına Taktınız yağlı urganları boğazlarına ‘Dışarıda delikanlı bir bahar’ Çiçekler açıyor dışarıda Mayısta Ve Ve siz gül goncalarını soldurdunuz Adımı da siz koydunuz. Ağlıyor Anne, Baba, Kardeş Bacı, Sayenizde adım kaldı DARAĞACI. 26.04.2006 Mazlum Zengin |
Değdirememiş
Karagözlüm yüreğinde yangın var Aşkını kimseye söyleyememiş Korlanmış sineye sığmamış çok dar Seni seviyorum diye söyleyememiş. Aylar, yıllar oldu bitmedi mi yas? Çıkar yüreğini sev olmasın taş Gül artık gözünden akmasın yaş Gözünü gözüme değdirememiş. Gözünden kalbine bir girebilsem Deste deste güller bir derebilsem Elleri korkusuz ben tutabilsem Beni sevdiğini söyleyememiş. ‘Korkunun ecele faydası yoktur’ Seni doyuracak sevgim pek çoktur Senden başkası da kalbimde yoktur Kalbini kalbime değdirememiş. Sevdiğim yükünü dağlara yığmış Cihan’a sığmamış da yüreğe sığmış Fazla naz, da aşık usandırırmış Mazlum’a sevdiğini söyleyememiş. 29.06.2006 Mazlum Zengin |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:04 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.