![]() |
Erken Öğrendim...
dünyayı sarmalıyor gülüşüm olduğum gibiyim ve göründüğüm gibi olacağım temiz kaldı sakladım hep bir yanımı aldanmayın tebessümüme ben erken öğrendim selamınını verip arkasında darmadağınıklığı bırakanların çöplerini her akşam çöpçüye vermeyi vakit kaybetmeden huzuru misafir etmeyi aksi olsa ne mi olurdu? vah ki vah olurdu halim ben erken öğrendim ne varsa insan adına farkındayım herşeyin... |
Eski Konak...
Çamurlu yol çakıl taşı ile dolu Büyük bir konak çok eski Sarmaşıkla sevgili Sundurmasında güvercinler şimdinin tek misafiri Çok eski çok çok eski Bir aşktı tahtalarını karartan Şimdinin gıcırdamasın dan belli Mazisinde mimoza anıları Hatıralarını muhafaza eden kalmadı Şimdide onlar büyük şehrin ahalisi Tavan arası örümcek ağları Toz katmanları ile kaplı Kilidi paslanmış eskice bir sandık Birde küflenmiş demirden bir divan Şimdide zaman var ezelde de zaman var Zaman nerede ne ettinde Şimdi her yer sütliman |
Felsefe taşı...
gün gelir felsefe taşı çatlar ve... kendine gelir yer ile gök, her zaman ikisinin ortasındaydın! şimdi içindesindir evrenin, toprakla bütün hava ile yok olursun ve... gizemli bir yerin vardır artık senin... ilk durağın olduğu gibi elbetteki son durağında orası olacaktır.. bir elbise,bir nefes,bir de dilinde sonsuzluğun notaları dolanacaktır.... |
Geç Olmasın
ağladıkça ağladın doldu taştı nehirler silmeye çalıştıkça gözyaşını ellerin yoruldu titremeye başladı güvensizliği hediye eden şair duasını aldı… kelam karalayan kalem yolunu bulamadı güzeli yazmak istedide güzeli güzel gören gözden alamadı nasıl bakarsan öyle görürsün dedilerde güzeli görecek göz bitap düştü belkemiği kırık bir insan her sokağından bu şehrin kırıklarını topladı affetmekle affetmemek arasında dondu kaldı fırlattı elindeki kalemi kalem masasın da dik kaldı demek ki bu yaşayacak inatla ve yaşatacaktı içindeki güzelliği ve … bir gün kazanacaktı! Şair yine duasını edecek Diyecek ki Geç olmasın … |
Geçmiş..Şimdi ve Gelecek...
kancayı taktım kendime önce onu bir balık gibi sudan çıkaracağım daha öncede deve kuşuydu kumun altındaydı başı ben ne yapsam ne etsem bak şimdide hindi gibi düşünüyor bak uğursuz dediğimiz baykuşum bile çatıma çıkmış ses veriyor gel be baykuşum gel her gece inatçı katırım bile damda mışıl mışıl uyuyor çokmu komik evet çok komik gülün kargam sabaha gözümü oyacak turnamdan haber salmıştım yıllar önce kimbilir hangi diyarı mesken tuttu oda gelmedi kara trende son seferini yapmış kimbilir hangi müzede seyrine baktırıyor var git selam olsun tüm uğursuzlara var git selam olsun denizdeyken yılana sarılana iki kelam edip kıvırdığım kağıdım ince boyunlu şişede attım onuda denize var git selam söyle yıllar ötesine cümbüş var de geldiğim yerde gelsinler görsünler seneler öncesini bir eğlenip gitsinler isteyen olursa misafir ederim kalemimin ucunda... |
Geriye Dönülmüyor ki! ...
yıllar sonra bir gün,bir sonbahar akşamında iki tarafı ağaçlı solmuş yapraklarla dolu arnavut kaldırımlı taş sokakta yürüyor bulacaksın kendini amaçsızca... saçlarında aklar ve hatıralarının bekçisi gözlerinde hüzün, bakışların adımlarına kilitli olacak ayağına takılan çakıl taşına okkalı bir tekme atacaksın... hep susmak zorunda kalmıştın çün ki sessiz çığlıklarının sitemi dir belki bu.? ayıramamıştı seni onca kalabalık onca insan sımsıkı tutmuştun çünki yar bildiğin yalnızlığının ellerini ne nereye gideceğin önemli ne de ne yapacağın o an sadece sen olacaksın evrenin merkezinde... benmi istemiştim burada olmayı neden sürüklendim acaba yıllar öncesine... bu sonbahar ayazında sokaklara atmıştım kendimi koştum durdum oradan oraya, bildim bileli kendimi nerede bırakmıştım yüreğimi kim? nasıl? neden? küstürmüştü beni bu sorularda nereden çıktı böyle soranda sen cevaplayanda sen neyse...geldi geçti...mazi oldu adı... ...geriye dönülmüyor ki! . |
Hayata Takılan Düşüncelerim..
Dilimde sırça dikenler sefa vaktinde Bir kaşık deli bal kıvamında ettiğim sözler Nice abdallar gezinir kılcal damarlarımda Bin yıllık volkanlar ifraz eder kendini İristen akar yolunu bulur lavları Nil de söner ancak … Eski zaman ahitleri sahradan gelir uğultu verir kulaklarıma Çok uzun bir yolculuktan gelen misafir düşler hanımda Bağ bozumu yaşanmış senelerin hesabı mahzen duvarlarında Çok mu yaşadın.. Çok mu yaşlısın.. Sen seni bil sen seni Sen bilemezsen seni Seni senden ederler yazılı ferman elimde Bağdat şehrinin sokaklarında tellalım misal… Asırlık çınarlar daha fidandı Toprağa saldığında köklerini gençti Asırlık oldu lakin gövdesi nice yeller yedi Gölgesinden belli dinlendiğim seneler Bir kuru dalını alsam yanıma asa etsem Yürüyebilir miyim Yunus misali… Bent bent olmuş sorularım Geçit vermez kayalar, dağlar gibi Hangi sevdalı delebilir Taşırabilir şehrine ardındaki duru ırmağı Yüreklerdeki mangallarda kara elmas alazı yok Saman alevleri yandı yanalı Hangi sevdalı vurabilir Yalanın beline kazmayı… Sur’u elinde İsrafil belirecek kıyametinde dünyanın Şimal yıldızı güneye kayacak Kaçışacak nas öteye beriye Ramsesler ölümsüzlüğünü ilan edemedi lakin Tohumları cenin katli eder orta doğuda, Afrika da Ahitlerini kendilerine mal edenlerin Musaları(a.s) eksik olmayacak başlarından Kızıldeniz yarılacak tekrar Altın tabutları magma harında parıldayacak… Kötülük kötüye kar kalmaz, hak takılır boğazın düğümlerine Bu gün olmazsa yarın… Yarın benim diye yalnız iyiler ümitlenebilir! Kadınlara burkalar giydirdik Cezb etmesinden korkulan gözlerin Önüne demir parmaklık ekledik Kadınlara mini etekler giydirdik Özgürlük adı altında Lakin bir türlü ortasını bulamadık Akılları karıştırdık türlü oyunlarla Aklı başında olmayan kolayına saptı Kendine sahip çıkan çıktı Çıkamayan orada burada... Yerle bir tutulan onurları Hak saydık kadınlara İlahi emirlerle oynadık Nikahları da yonttuk kerte gibi dörde beşe Şam pazarında turunç alır gibi heybe heybe Kadın hakkında herkes karar verdi Kadın haricinde … Kendini bilmezin cinsi olmaz kadında olur erde Onur kapı tokmağı gibi çalındıkça çalınır Alacaklı zaman tarafından İnsanlık sıfatının misafiri yaşam Ya aldı gitti beraberinde gizlice ateşe attı Ya da koparmayı başaramadı akıl kapısının tokmağını… Bu şiir hiçbir zaman bitmez… Yaşam sürdükçe yanlışlar perde perde gözlere göründükçe yada görünmedikçe terazinin bir kefesine yanlışlara karşılık ağırlık olsun diye doğrular konulmalı doğru fiilen hayata geçirilemese de bilinmesi bile bir gün geçeceği anlamına gelir..gelecekte bir gün gelecek umut alimin ekmeği akılların fakirliği ise ebedi zillet … sen seni bil sen seni sen seni bilmezsen seni senden ederler sen senden olduktan sonra bahanen bulunmaz..her acı bir sevinci misafir getirir ardından acı sofrada sıcakken üfleyerek al aklın ve kalbin tatmasına izin ver sevincin kapını çaldığında çok gülmeyesin diye o tadı damağında her daim bulundur,çok gülmeler tez soldurur gül yanakları … alimim diyen alim değildir, alim olmaya niyetlenen şehrin çöplerinden evvel kapısını süpürmeli, kelam tarlasına ektiği tohumların tatlı mahsul verebilmesi için kendi toprağını özüne kadar havalandırmalı sürmeli gübre niyetine suni gübre değil acılarını harmanlayıp bir etmeli sulama vaktinde hayatının umut ırmağını arklar açarak adabınca toprağına akıtmalı ne fazla ne de az! (insan alim fıtratında yaratılmış alemin bilgisi milyonlarca hücre halinde beynine adapte edilmiştir…) |
Her ne ise işte!
susmam gerekse susacağım ilelebet susmamam gerekse de susacağım ilelebet iki kurşun çapında,iki arpa boyu yolda taşlar ile bezenmiş keçi yolunda inatla da olsa, kanda otursa ayaklarıma yürüyeceğim ilelebet en koyu gülüşümde bile bir hüzün saklı kalacak yüzümde bileceğim ki yaşamın sürprizleri elimde hergün güneş farklı doğacak gözümde bir fare daha kaybolacak en basit labirentimde çılgınlıkmış... serserilikmiş... adı her ne ise işte! mevsimler şaşar imiş bazı vakit insan doğasında yazın ortasında kara kış karakışın ortasında çiçekli bahar dalları birde şaşkın kardelenler işte! doğasını şaşırmayanın eksik kalırmış hep bir yanı, kah bir seyyah olmuşsun cihanda kah hancı olmuşsun dört duvarın arasında ne fark eder ki ne çok gezen bilirmiş, nede çok yaşayan! kimse tapusunu alamamış ya ebedi istirahatgahının yağmur yağacak besbelli depreşti yine fırtınalarım korkana şaşarım...bir de tabana kuvvet kaçana işte o zaman gerçekten gülerim hayatın şımarıklığına boyun eğip ağlayanın haline anlayana deva olur dikenli gül dalları anlamayana davul zurna az misali oysa ki.. gizli bahçeye giden yolun başında ki gökkuşağıdır yağmurdan sonraki giden gider kalan sağlar bizimdir misali... müzisyen vedasını eder iken bir kez daha son notayı tekrar eder imiş selamını verip arkasını döndüğünde bir tebessüm kalsın diye... |
Her yerde...
Dağa taşa kurda kuşa baktıkça Görürüm büyük aşkımı Bir avuç toprak ta bir avuç kumda Bir damla suda bir kırlangıcın kanadında Görürüm büyük aşkımı Kelamının kitab-I mahfuzunda Satır satır hece hece görürüm büyük aşkımı Bakmayı öğrenmek gerek görmek için Görmek için se tertemiz bir yürek Tertemiz bir yürek içinse terazi gerek Bir gram şaşsa farkında ol önemse Bir kilogram olur çıkar karşına Yüreğin kaç gramki bir kilogramı kaldıramazsın Bozuksa terazi tamirci gerek Tamircisi ise heryerde ellerini aç yardım dile Korkma meteliğim yok diye O öyle merhametliki yok bende dersen Hibe eder yeterki tamirini istesin terazinin sahibi |
Hey ben geldim...
Hey ben geldim Kalkın uyanın uykunuzdan Sokak lambalarını söndürün Yanıma güneşi alıp geldim Sarhoşları bu şehrin Ayılın! ... Bir fincan kahve getirdim Soğumadan için Hey ben geldim Uyanın çocuklar Size oyuncaklar getirdim Kadınları bu şehrin Ağlamayın! ... Bir kucak dolusu sevgi getirdim Hey ben geldim.. Yetmezmi |
Hey gidi günler...
En çok toyken öğrenir insan Öğrenir en ince ayrıntıyı En çok toyken hesapsızca uçar Uçar aklının semalarında En çok toyken yaşanır Yaşanır en güzel hatalar En çok toyken alınır en derin nefes En derin nefes gençliğin büyük ütopyalarında Yerçekimine yenik düştü toyluk Yere sağlam bastı ayaklarını Bir daha uçmamak üzere terk etti semalarını Bilemedi toyluk her yanına pranga taktı En güzel hatalardan güya dersler aldı Almaya çalıştığı en son nefesinde Hey gidi günler diye mırıldanmaktan geri kalmadı Özlüyordu toyluğunu … Büyümeyi istemekle en büyük hatasını yaptığını anladı Olgunluk gülümsedi, En çok toyken hata yaptığını düşünürdü ya Demek toydu hala bir yanı …. |
Hiç Sordunmu?
Hiç sordun mu kendine…herkese Gidenler geri gelirmi? Olurda gelirse bir gün Sordunmu hiç neden? Hiç sordun mu kendine…herkese Gidenlerin giderken bıraktıklarını Geri dönüşlerinde bulacaklar mı? Hiç sordun mu kendine…herkese Bir gün sende gidecek misin? Sana yapıldığı gibi..herkese yapıldığı gibi Bırakacak mısın ardında birilerini? Hiç düşündün mü? Nankörüz insanca… |
Hülyalar doldurur boş kalan notada duyamadıklarımızı
Bulamazsın şafakta yıldızını Güneşin sökmüştür doğmuştur aklına Renkleri harman edersinde Yıldıramazsın karayı hepsi bir olduğunda Kumaş yetmez olur çıplaklığını örtmeye Ruhun engin Atlasa terzi yok Bir iki satır duandan başka Isıtamaz seni yalın kalmış düşüncen bile Sen saklısındır senden ötede Kolu kanadı kırık kuş uçamaz Gerçek budur öyle görürüz ya Göremediklerimiz sahanlıkta Duvarlarda Duvarsız derinlerde Ne fark eder? Gidiştir bu öyle ya Gidişin dönüşü bir başka bahara Kanun taksim eder hülyayı Hülyalar doldurur boş kalan notada duyamadıklarımızı Sese açız Görmeye açız Görülmeyene duyulan ihtiyacımız Değil alem ölçüsünde El neki Göz neki Azalar hükümsüz olmuş hesap vaktinde… |
Hüznün Çocukları...
Hüznün Çocukları… ÜÇÜDE AYNI BAŞLIK ALTINDA DOĞDU… ÜÇÜDE HÜZNÜN ÇOCUKLARI… ÜÇÜDE KARDEŞ FARKLI YOLLARA GİDEN ÜÇÜNÜNDE SESLENİŞİDİR BU AYNI BAŞLIK ATINDAN … (1) bir uhde, bir yumru boğazıma takılan bağırsam çağırsam ne fayda çağırdım tüm tellallarını bu şehrin bana öğretin dedim adabınca bağırmayı seslenişi öğretin dedim bana iliklerime kadar soğuk işlemiş eridiğini duyumsuyorum kemiklerimin ısırgan otu tuttuğum elimde ki gül diye şemsiye mi açmadım sağanak yağmur başladı bile açmayacağım.. açamam.. açmam doğru olmayacak ıslanmalıyım iliklerime kadar tüm duygularım toprak ile birleşmeli var olduklarını, yitip gitmediklerini gözlerimle görmeliyim selam verişlerini arınmalıyım…onlar ile birlikte akıp gidiyor işte ayak ucumdan soğuk işlemiş yüreğim….11:53 16/03/2004 (2) omuzlarıma çöken kabuslardan kalma ağırlığı satmalıyım eskiciye ama yok yok yapamam bunu bir lahit yaptırmalıyım bir mezar a defnetmeliyim bu her kes için daha hayırlı olur yaban otlarını temizlemeliyim ki gücenmesin bana arada bir sulamalıyım, ektiğim beyaz zambak tohumunu. mutlu etmeliyim kabuslarımdan kalma ağırlığımı biliyorum ki hırçın bir çocuk tu kabuslarım üzersem onu kabus olduğunu hatırlayacak ve karabasan olacak *******ime evet evet mezarına ektiğim beyaz zambak tohumunu sulamalıyım mutlu olmalı ömründe ilk defa ömrünün sonunda da olsa mutlu edeceğim seni taaki mahşerine kadar..11:51 16/03/2004 (3) sürüklenirken akarsularda uçurumun yamacından elini uzatmış kuru bir dal tut beni tut beni diye sessizce sesleniyor bir kuru dal da olsa tuttuğum olsun uzatmıştı bir kere bana elini oda canlıydı oda baharda doğmuştu, kuru diye cansız diye bırakacakmıyım ellerini onun benimle konuşuyor bana fısıldıyor fırtınalarını çiçeklerini,tomurcuklarını çocuklarını anlatıyor bana işte! ! o da o kuru dalda benden bir parça söyleyin şimdi nasıl tutmayayım ben onu varsın olsun gücü yetmese de beni tutmaya dirense de vermemek için beni uçuruma değmez mi şimdi sonu uçurum bile olsa bir anlamı olur hiç değilse şimdi teslim ettiğim ruhun sevgiyle yolcu oluşuna ama ne o beni uçuruma verecek! ne ben onu bırakacağım. son nefesimiz de baharı görene değin … |
İnsan...
zaman ötesi evrimsel düşünce yoğunlaşır benliğinde duygu ötesi körleşir sağırlaşır bir terbiyedir kendince felsefe dilinde ağlamak gülmek acı tatlı öfke ve sakinlik her şey insan üstüne kurulu koskoca dünya bile meraklıdır düşünür ölümden ötesi varmı diye sırrı bilen vardır her şeyin hakimi istediğine istediğini verir acı tatlı mukabilinde zaman içinde yaşatır ötesinde hak eden ettiğine yalnız o bilir fani bilmez yalnız onun terazisi şaşmaz haktan iman kuvveti değilmi dağları yerinden oynatan zaman içinde yaşayacaksak ötesinde ölmeyeceğiz ruhen ona göre yaşa! .. |
İsyan
konuşurda konuşur dili olan aklı selim susar sustukça birikir altınları cebinde kanarda kanar yara pansuman eder hayal hemşire sıvasada çimentoyla başka bir yerden akıverir kan helallik vermez kendini bilmez kendini bilen çakıl taşı koyar heybesine öylede böylede yaranamamıştır gider yoluna katip yazarda yazar yapar hesabını hesapsız gezen avaredir öyle ya yanaşamaz bir limana kaldırımlar bir alçalır bir yükselir nereye gideceğini bilenin yolunda bilmeyen caddelerin tam ortasında öyle ya risk alıyor aklınca yeşil ışıklarmı yanar kırmızımı dur der bilinmez sonuçta nefes alıyor ya boşmu dolumu kimseyi ilgilendirmez eleştiri yapar üstadlar hararetlice üstad olmayan düşünür ardından ya başka bir gerçek varsa der ki ya dilim boğazıma dolanırda kalırsa... utanırsam yalanın binini bin para eder kandırdım diye geçinen kesesinden yediğinin bir farkına varsa doğrucu davutlarımızda var haliyle kovulur onlarda on birinci köyden de en sonunda on ikinciye muhtar olurlar ya konağında ya mezarlığında er veya geç ne farkeder kendi kapısının önünü süpürmeyen imam vaazlar verir cemaate ben söylüyorum dinleyin diye mihraplar şahit kalır o vakitlere söz uçtu gitti o tuttu elinde kadınlarımızla erkeklerimiz var bizim dünya üzerinde kimin eli kimin cebinde dolanırlar koskocaman boşluklarda parça parça ederler birbirlerini çağımız hız çağı ne de olsa birde eski zaman sevdaları var elimizde kitaplar dolusu şimdimizde ten olmuş aşkın sevdanın adı...susuyorum bir sayfa bile etmez ömürleri... bir tek sahici olan ne var elimizde düşünmek...düşünüyorum öyleyse varım diyen insanlarımız nerde burdayım diyen susuyordur haklıdır kendince düşünen şehrin akıl evlerinde hassasiyetlerinin ödülüdür bu geçinemezler nede olsa binlerce akıllıyla bu kurallarıda kim koydu ölçüleri kim koydu görünmez anayasaya harcanmış insanlar ortada yaşıyorum diyenlerse maskelerin ardında eh be insanım diye geçinenler ne diyeyim ben size sayenizde avuç dolusu kusuyorum sokaklara reddediyorum yasalarınızı gözlerim aklınızdakileri okumamak için bozuldu kulaklarım duymamak için sağır oldu kaybettiklerinize bir baksanız ağlardınız hiç susmadan sorumluluk nedir bilmezmisiniz siz tüketirmisiniz ne varsa devam edin...daha ne diyeyim ne kar kalacaksa kara toprağa... |
İsyan beladır!
isyan beladir! karga bir öter,iki susar... elbet meydan bülbüle kalir. ozanin dilinden bir sazi anlar yazik ki her kelam bosa edilmez! efsunmu sardi sizi ey ahali! uyanisiniz mahseremi kaldi? |
Kabul...
kara kutuları dağıldı konuşmaların kara kaplı defterleri açıldı kayıp oluşların, gidişlerin adresi soğuklar ülkesinde daracık sokaklarında sümbüller geceye kokusunu verirken her şey zıddı ile kaimdir misalen sokak lambasının ışığı yansıtıyor mor alfabeler dökülüyor tam o saatlerde tenlerden mektuplar atılır postanelerden pulsuz adressiz adressiz bakışlar ise nazar altında susan diller yazıda bile ürkek çekingen öylesine karalanmış gibi duruyor bir iki cümle vazgeçişler başlıyor nefeslerden dirilişi doğuyor bir sonraki alınan nefeslerde yaşamın perdeler kapalı vakitler *******in yarıları hanımeli kokuları halen uslarda taze her şey zıddı ile kaimdir misalen bıraktığın yerden başlıyor elem ile sönmeyen umut yaşamayı herkesten daha iyi bilen avuçlar ayalarından belli ediyor kendini birde alınlarındaki derin çiziklerden antlaşmaları imzalanmış zaten ademin kalü belada ceninken ana karnında kabul diyor yaşayacağım yazgımı dimdik ve alnımın akıyla, kendimi bir kez daha bulacağım yıkılışımda ne kadar yıkılacağım belli olmasa da… |
Kaçtım Kalemimin İçindeki Zerre Kömüre...
kaçtım kalemimin içindeki zerre kömüre dilimi lal edip ruha esir ettim vaktini bilmediğim bekleyişte kumsaatini daha ne kadar ters yüz edeceğim bir bilsem çalarsaatimi celallenmeme yakın vakit kursam kulaklarının dibine çanlar mı taktırsam acep şehrinin meydanına ben sen dedikçe gümbürdese... |
Kanadında Küller Taşıyan Ey Anka!
kanadında küller taşıyan ey anka! renk alacanı Dicle’yemi attın sevda masalımıza beyaz karası, kara akçası neden çaldın? gökten düşen üç almayı alamadı mahzunlar, muradına ermedi kahramanlar, çıkamadı kerevetine duyanlar kanadında küller taşıyan ey anka! şehrimde şehrazatlar ölüm yasında Yine de dermisin hayır var bunda? .. |
Kapın Çalınır...
kapın çalınır sana kalan vakitte sen olmayan sen çıkar karşına sen sandığın öteki spotlar açılmıştır gözlerin kamaşır sorgudasındır ruh dayanmıştır ensene hakkını ister sorgulamadığın zamanın bedelini alır götürür senden kalakalırsın ortada bir sandalye üstündede sen |
Kara topraklamı sözleştin?
İkrarı vucut bulmuş Hüznü hüzzam olmuş Sinmiş kokusu gözlerine Damlayamayan çiğ tanesi Dolmuş sinene Her kalbe şifa şerbet dilin lal olmuş niye Yıldızlar şair güneş ise dinler olmuş Birbirinden uzak vakitlerde Sen ey beyhude yanan kadın Bildiklerin endamını aşmış Besbelli meçhuldesin Arayana ışık tutmaz sözlerin Söylesene kara topraklamı sözleştin? |
Kardaki izler...
Karda kan izleri var.. Solumda soğuk bir yel Sağımda ise koskoca bir dev Şiirler ıslak yolcular kayıp Şehirler de orman yangınları Caddelerde nehir taşmaları Sessiz kocaman çığlıklar Kurak amazon ormanında ava çıkmış Kırmızı başlıklı kurt ile kötü kalpli kız... |
Karınca..
ne sahin idim ne serce, kanatsiz bir karinca idim ayaklar altinda, ne kisi bilirdim nede yazi, omrum insafsizin insafsizliginda son buldu, ne eksildiki su dunyadan bir garip karincadan baska... |
Kât'i gerçekler...
Ben yılların yolcusuyum Kaderimin çizdiği Yılların hüküm sürdüğü Bu yolda yürümeye mecburum Topraktan bedenime can verdi Allah(c.c) Ne denizlerde tayfunlar atlattım Nede yeri çatlatan depremler yaşadım Yalnız ve yalnız zamanla savaştım Erişemediğim tutupta kaçırdığım Sırrını çözmeye nail olamadığım Bir gizli alemi görmeye çalıştım Yalnız ve yalnız benliğimle savaştım Bir açılıp bir kapanan gözlerimi Gün ışığında bile karanlık gelen bu alemde Ellerimle tutundum ışığa giden yolda Düşmeyeyim diye… Uğradığım hanlar yüklü hesap verdiler elime Birde ağır yük koydular üstüme Yolcu hakkıdır dediler düştüler önüme Yalnız ve yalnız Allah(c.c) şahitti bu sefere GÖZLERİMİN ÖNÜNDEN HİÇ GİTMEYEN HAK AŞKI DURURKEN! ... Ya bir saray olacak bu seferin sonu Yada derin bir ateş çukuru Dualarla dönen bu dünyanın sonunu Kim bilebilir ki Allah(c.c) başkası bunu Kanıyor saf temi kalpler gülen her yüze, Aklı erişip erdiğinde batılı hak sanıp düşüyor peşine Başlıyor sır’at köprüsünden ince ipin üstünde yürümeye Yalnız ve yalnız hak sahip çıkıyor kulumdur diye Bir gün bir yerlerde elbet bitecek bu yolculuk Ne yoldaşım olacak yanımda Nede yanan ateşi söndürecek bir damla su Yalnız ve yalnız ağır bir yüküm olacak önümde İyisi ve kötüsüyle… |
Kemancı...
ak guvercinler konmadi kemancinin ne yüreğine, nede kemanının teline. vuslatı,hasreti, pişmanligi ne varsa nefes sarmasiginda, inceden sizlatan.. haykirişin,dile gelmeyen acinin notadaki alfabesine dokuldu hece hece... |
Kendinize Telkin...
her felaketin ardından dimdik ayakta durabiliyorsan ne mutlu sana bir hedef seç kendine hayat yolunda koş ona olanca hızınla tökezletmesin seni çakıl taşları eline al onları kum olacak,suyu çıkacak insaflı ol önce kendine sonra hak edene ne mutlu sana her olumsuzluğun ardından gülebiliyorsan... |
Kırgızistan (Bir Annenin Ağıdı)
oy balam,oy balam oy kanayan yaram kurumuş ser'indeki yaran unutmuşmusan sılanı ananı atanı zulümün hası imiş sana ettikleri balam oy balam,oy balam oy kanayan yaram yitimişmisen sevdanı istemeden dağlar kadar ağır olsanda taşıram sırtımda seni gocunmam oy balam...Anam de bana bir yolcuk yeter dolmuşum taşmışım sel olmuşum deryaya karışmışam ben ben değilim oy balam sen sen değilsen ya balam neme gerek ben olmam artık balam balam ağıdım destan oldu gitti yad ellere ben toprak oldum feryadım dinmedi hala yankılanır cihanda oy balam,oy balam oy kanayan yaram zalimlerin zulmü bir nefeslik oy balam sen rahat ol ahım yedi kat arşında göğün zulmeden iflah olmayacak sana bir name yolladım yıllar ötesine gözyaşım ile mühür eyledim adresini nazar eyledim kırgız diyarından gelin dedim yiğit balalara kurtarın evladımı balamı zalimin elinden oy balam,oy balam oy kanayan yaram |
Kırmızı Kar / Mavi Kardelen...
yüce dağın başındaki karlar gibi erimezmi kalbindeki kırmızı karlar hiç mi açmaz bağrında mavi kardelenler ayağına baharın gelmiş sevgili sense inadına ayazlara kardeşsin... |
Kızdım Kendime...
efkarım bile çok geldi bedenime bu gece duramadı yerinde çıktı çıkacak sandım yerinden düşüverecek sandım elime tutamadım yerinde gezdi durdu oradan oraya Aşık Veysel gibi Yunus Emre gibi divane deliler gibi dolanır dururum bir ışık bir ışık diye Mevlanam gibi döndüm yerimde dünya misali uydusuydu hak zihnimin ayyaş aklıma kızdım sarhoş gezme diye ayran olma diyede gönlüme kızdım yakışırmıydı asil yüce sevdalara beş para etmez nağmeler düzme diye dilime kızdım yürekli olda kedi olalı bir fare tut ömründe dedim durdum bu gece... |
Kimsin Sen Kendi Ülkesine Yabancı? ..
Kırlangıçlar vurulur sürüler halinde Süzülürler yere kanlar içinde Sıcak ülkelere göç yarım kaldı Korkunun eceli geldi Korkusuzluğun saltanatı başladı Güçlü yüreklerin güçsüz ayakları prangalı Sürüngen ruhların kabuk değiştirme vakti kış ayazı Köpük köpük dalgaların vurduğu sahiller Kumdan kaleleri düşürdü Şaşkın çocukların elma şekeri Sırnaşık ruhların oyuncağı oldu Hiç oyuncağı olmayan çocukları kandırdı… Kendine acıyan simaları kendi aynaları reddetti Seyrine baktı… vicdansızların aynası Güldüler kahkahalarla… Tökezledin…bir kez daha kendine acıdın Acıdıkça acıyan yerin nasır bağladı Kaybettin inancı Yoklukla varlığın hudut çizgisi Gümrük kapısı aralandı Pasaportun geçersiz adın yok Kimsin sen! Kendi ülkesine bile yabancı |
Kocaman Çocuk....
pantolonunun paçaları kısacık kalmış kocaman çocuk yoksa senden habersizmi uzadı boyun saçın başın darmadağınık kocaman çocuk yoksa rüzgarmı tarasın diye bekledin kalemin,defterlerin, kitapların nerde kocaman çocuk yoksa onlarla vergisinimi ödedin cehaletin boyacı sandığın boyundan büyük kocaman çocuk yoksa sanamı kaldı aslanın midesinden ekmeği almak yanıbaşındaki parkta oynar denklerin kocaman çocuk yoksa unuttunmu fırçanın kılında boyanın karasındamı kaldı salıncağın omuzunda sandığın yollanırsın evine aile reisi kocaman çocuk yoksa sarhoş baba hasta anan iki küçük kardeş ekmekmi bekler e be kocaman çocuk okulun evinin şehrinin arka sokağında hayat okulu değil oysa kara tahta a-b-c senin gerçek evin elini uzatmayı yediremezsin onuruna ama hakkını aramayı bil kocamanlığını göster be KOCAMAN çocuk... |
Kolay gelsin...
zamanı olmayan diyarların gezginiyim ben yollara düştüm bitmek bilmeyen zamansızlık uğradığım hanlar oldu kimi diyarlarda seller oldu,acı oldu kimi diyarlarda karnavallar çok susadığım zaman bir su tattım sevda adlı önce tatlıydı sonra canımı yaktı bir bir yazdım gördüklerimi selleri,karnavalları,sevda adlı su kaynağını şifa olur kimbilir miras bırakabileceğim maddiyatım yok maneviyatım kalsın yola çıkan acemi gezginlere çok önemli bir not düşeceğim anlayabilen anlayacak satranç niyetinde... 'bir labirent vardır yaşın deliyse, bir yol vardır ömür yettiğince, öyle bir zaman vardır ki şiirce, anladıklarını zaten bilyordun bu uğraş niye? haydi sana kolay gelsin başbaşa kaldın işte yaşamın gerçekleriyle...' |
Kolye ve Küpe...
kağıttan gemiler yüzdürdüm su birikintilerinde aklım çocukken gemilerin altı ıslansada hiç bir zaman batmadı... dev hayaller kurdum buluğun serseriliğindeyken olduramasamda kimini... gülümsetti olgunluğun merdivenine adım attık lakin ikisinin de tadını kaybetmemek için ipini koparmış giden yıllara inat çocukluğun aklını,buluğun doğallığını alıp kolye yaptım,küpesini de kulağıma taktım takım yaptım... |
Korkarım...
sen varsın severken seni senden öteye gidersem diye korkarım severken seni orada bırakıp seni,seni sevmeyi seversem diye korkarım sevdim mi seni kendime söylemeyi ya unutursam,ürküpte kaçarım diye korkarım senin yanına bile yaklaştırmak istemem korkularımı göstermekten korkarım... |
Korku Bekçileri...
Kifayetsiz kalmış öksüz çocuklar gibi Usum daki kelimeler.. Gücüm yetmiyor takatsiz kalmış Tüm evren karşımda Kolları sarıp sarmalamış Ahtapot gibi sıkı sıkıya Ah melankolik hallerim Uçsuz bucaksız bir vaha Ne serap görmeye yetecek inanç Nede kurtuluş denen Ümide umuda giden kapının Yönünü bulacak bir pusulam kaldı Her kayıp ademin dilinde duyuyorum İçimdeki içimizde ki boşluk O kocaman hiçlik Ya bu baş ağrıları neyin nesi Bedenime ağır gelmesi Ne bir heves ne bir istek Tembelliğinde dik alası Şükürsüzlüğün en utanmazı bu Ne çare çıkar yollara kilit koymak daha kolay Dahamı kolay … Ceviz kabuğu incir çekirdeği Yada ağır ağır kanımı emen bir yarasa Bu gece vakti.. Yada boğazıma düğümlenen Sözlerin söylenememesi Daha da ağır olan Söylense bile anlaşılmamasının verdiği O biçare korku Tamam anladık içimizdeki Korku bekçileri Her öğün ağır ağır tükettikleri benliklerimiz Bizleri hiç olmaya götüren kurtulmak için parmağımızı dahi kıpırdatamadığımız hatıralarımız yoksa yanılmalarımız mı küsmelerimizmi o küçücük şen çocuk hallere bakarken koskoca bir yalan bu neşe deyişlerimiz mi yok yok barışmayı reddetmek mi yada ağır bir nazarmı bu nazar boncuklarımız kem gözleremi geldi de kırıldı… |
Kozadır yalnızlık...
Kozadır yalnızlık! Etrafına sarındığın ipekten bir duvardır, Yalnızlık boğazındaki düğümdür, Yalnızlık korkaklıktır, Yalnızlık kendi kendini attığın dipsiz kuyudur. |
Köprünün altından çok sular aktı...
Köprünün altından çok... sular aktı Ömrüm gibi seneler arşa kalktı Kuş avazı kadar sesim çıktı, Konuşamadım… Belki bugün, belki yarın Ulaklar ulaşır bendime Sarar sinemi sessizce Haberin gelmiş ya ebedi yar Gözümün bebeği gülümser kendine Bağır açık kuru soğukta yanmakta Sulh ruhu terk etmiş Avare gezinir beden Pamuk ipliğine bağlı imanlar Lodosta tarumar olmuş Umar kayıp umarsızlıksa yoldaş |
Kurtlar Hep Dağlarda Gezer...
kurtlar hep dağlarda gezer dolunay vakti yüksek tepelerde ulurlar sesleniyorlar hayatın dağlarından yabani düşünceler duymuşum gibi kaçışım mantığın tapınağından hangi vakit kim verdi şehrimin altın anahtarını sürü başına kimsesiz karanlık saatlerde inmişler usumun sisli sokaklarına soruların sağanak yağmurları başlamış ıpıslak olmuş tüyleri sürüdeki kurtların taş sokaklar taş evler karanlığın uykusunda bir sokak kedisi kucağımda sokakta bir de ben varım evsiz aklından kovulmuş yabani sorularımla karanlığın koynunda.... buğular basınca gözlerime avını bulmuş gibi hırlıyor sürübaşı kurtlar hep dağlardamı gezer gezmez... kurtlar hep dağlarda geziyorsa aklımın kemiklerini dişleyen ne? ... |
Kuş yuva kurmuş...
Kuş yuva kurmuş, mesken mi sanmış kuru dalı Şirin görünen şevvalde şahin olmayı bilmedimi Testindeki şıran unuttunda şarap olmadımı Bir garip dediğin alim çıkmadımı Vakti dolan mevsimi toprak uğurlamadımı Dilden çıkan iki çift ağır kelam kurşun dan beter olmadımı Giydiğin hırkan ve nalınların öz doğruların ile eskimedimi Yoksa sen … hiç kendine bir şey sormadın mı? |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:50 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.