![]() |
Cosmogenus
-1- Kaldırım taşlarına döndü ufuklar Adımların altında ezilendir varlığım Koşuşturan adımların Sert ve kıvrak Dansına şahitliğim Acıtıyor içimi Haksızlıkların gölgesine sığınmış Herhangi bir gezgin olmak Ve aramak geçmişimi Başımı kaldırıp göğe bakacak güç yok bende Nerede bir mavilik görebilirim diye bakındığım her yan karanlık Gözlerim kapalı çünkü Gözlerim Kendi koynuma dönmüş Yalnızlıklar çoğaltır arayışlarında Acının damağımdaki şiddeti Kaldır diyor başını Kaldır başını Bir dirilişin öyküsü bu kurguladığım Korktuğum gecenin aydınlandığı Sabahın ilk ışıkları Gökten yayılan ışık huzmeleri aydınlatırken içimi Yine kavuşmak yok Sen geceye evrilirken Dans eden benim şimdi Kıvrak ritimler eşliğinde Hareket bende Hareket bizde Topraklarıma dağılan isyan türküsünde -2- Bu toprakların sahibi benim artık Ve herkes gitti Çok ötelere uzaklaştı göçebe kabileler Kaldım İsteyerek geride Atılan her adımla İleri giderken onlar Yalnızlığıma gömülüyorum Her adımda toprak kokusuna sığınıyorum Vatanım benim Burası -3- Alıştım sandım Meğer yanılmışım Siz uzaklaştıkça Dünyanın küçük olduğunu duyumsamıştım Dönmediniz geriye O halde Çok büyükmüş dünya. -4- Kırmızıydı rengi göğün Umursamaz yalnızlıktır aslıma dolanan Her nere vardımsa sen Yalnızlığımın koynundasın Her koştuğum yolun sonu liman Ardına bakmadan uzaklaşansın Bakakaldığım limanlarda gemilerin içinde ararken seni Gördüm ilerde Dumanı tüten geminin kaybolmak üzere olduğunu Derya KızılgözCosmogenus -1- Kaldırım taşlarına döndü ufuklar Adımların altında ezilendir varlığım Koşuşturan adımların Sert ve kıvrak Dansına şahitliğim Acıtıyor içimi Haksızlıkların gölgesine sığınmış Herhangi bir gezgin olmak Ve aramak geçmişimi Başımı kaldırıp göğe bakacak güç yok bende Nerede bir mavilik görebilirim diye bakındığım her yan karanlık Gözlerim kapalı çünkü Gözlerim Kendi koynuma dönmüş Yalnızlıklar çoğaltır arayışlarında Acının damağımdaki şiddeti Kaldır diyor başını Kaldır başını Bir dirilişin öyküsü bu kurguladığım Korktuğum gecenin aydınlandığı Sabahın ilk ışıkları Gökten yayılan ışık huzmeleri aydınlatırken içimi Yine kavuşmak yok Sen geceye evrilirken Dans eden benim şimdi Kıvrak ritimler eşliğinde Hareket bende Hareket bizde Topraklarıma dağılan isyan türküsünde -2- Bu toprakların sahibi benim artık Ve herkes gitti Çok ötelere uzaklaştı göçebe kabileler Kaldım İsteyerek geride Atılan her adımla İleri giderken onlar Yalnızlığıma gömülüyorum Her adımda toprak kokusuna sığınıyorum Vatanım benim Burası -3- Alıştım sandım Meğer yanılmışım Siz uzaklaştıkça Dünyanın küçük olduğunu duyumsamıştım Dönmediniz geriye O halde Çok büyükmüş dünya. -4- Kırmızıydı rengi göğün Umursamaz yalnızlıktır aslıma dolanan Her nere vardımsa sen Yalnızlığımın koynundasın Her koştuğum yolun sonu liman Ardına bakmadan uzaklaşansın Bakakaldığım limanlarda gemilerin içinde ararken seni Gördüm ilerde Dumanı tüten geminin kaybolmak üzere olduğunu Derya Kızılgöz |
Çağ Öyküleri
Mayıs güneşinin ilk yaz konukluğuydu memleketin semalarında papatyalar yerde kırbeyaz Gecekonduların ince uzun sokakları kıvrılarak kavuşurdu birbirine omuz omuza atılmış kollar gibi aşık oynamaktaydı sokaklarda çocuklar Ansızın koşuştu sert adımlar birden bire indi gök tepelerine vahşetin hükmü ölüm öldürdükçe çoğalıyordu celladın dölü Feryatla bağıran anaların yürekleri taş kesmişti acıya yağmur beklediği toprağına kan iniyordu soysuz bir savaşa kurban can insan kanı göletçikti yerde Bin acı bu bir öykü mayısta ilk yaz güneşi konukluğunda gök altında kırbeyaz papatyalarda kan Derya Kızılgöz |
Çağ Yangını
Kap kaçır alevlerin arasından en kuytu yere can evine güne açmış ne güzellik varsa... Dünya yangın yeri çağ bu çağ... Derya Kızılgöz |
Çağrılıyım Hayata
Kendimden öte yer çook Gitmeliyim kendimden Dost eline Uzatsam elimi Gözlerim uykuya gebe Yorgunum Günüm gecede Cesaretsizlik örtüsü örtülmüş üzerime Elimi içinden çıkarıp Dost eline varmak Mümkün değil Dedim ya Yorgunum Kuşlar çekiyor Kuş sesleri yırtarken iç sesimin perdesini Kuşlar çağırıyor hayata Çekim gücüne karşı duran iç direnci yenemiyorum Yalnızlığa mecbur geceme gün doğuramıyor kalbim Dedim ya Yorgunum Durmadan yağmur indiriyor bulutlar Yeşerirken yerde toprak Kokusuna çıkmak istiyor içim Yeryüzüne Fışkıran tohum inadım Körelmiş soysuz bir acıyla Kendimden öte çok yer Güller çağırıyor beni Gel al Sevdiklerine sun der gibi Bitmez *******im Düşlerimle avuttuğum yalnızlığım Sessizlikle çoğalan korkularım Aaaaaacılarla bağırdığım halde duyuramadığım Susturamadığım çığlıklarım Dökülüyor kabuklaşmış yaralar gibi Rüzgâr çağırıyor beni Al gel uçurtmanı der gibi Uzun Upuzun kuyruğuyla Uçurtmamla selam dünya sana Asya Avrupa Çin, Kore Güney ve Kuzey kutupları Ve okyanuslara Selam Derya Kızılgöz |
Çağsama
Bir çektiri içine düşürülendir aslımız Okyanusları vadeden o soysuz icatların Yelkenleri dayanır mı fırtınalara, Ve durmadan kürek çektirilen tayfaların Kaç asır daha yorulmaz bilekleri Aynı zincirli esaretle… Kıracak elbet bir gün zincirlerini tayfalar Bırakacak hepimizi ıssız bir okyanus üssü adada İcatları yaratan aklın icatlara tutsaklığı olacak yaşanılan Yalnızlığın esareti kalacak bu kez boynumuzda yelkenlerin hazır olmadığı bir fırtına sonrası Güneş yakamozlar bırakarak Uçsuz bucaksız suyun üzerinde dansederken Çıplak ayakları ile kumun üzerinde gezinip Akşamın alacasına karışan kişi kalmak... Diğerleri yoktular Derya Kızılgöz |
Çığ ve Çığlık
Işığa uçuşan kelebekler gibi yürürken ufkumuza nedendir bilemedim günüm erken karardı. Yorgunluğu kamçılayarak ha dedim cüsseme ha dedikçe ufaldım aydınlık ufkun güdüsünden yoksun tabanlarım şiştikçe deşildi deşildikçe kanla sulandı kar inleyince canım kendimi tutayım derken ta dipten gelen çığlığım çıktı karlar üstüne yuvarlandıkça büyüdü düştü çığ üzerime. Çığlık kar üzerine çığ benim üzerime bulandıkça karlara yitip gideceğim altında sandım. İçimde beliriverdi koca kardelen kardan çığ arasından sivrildi başım. Bu olsa gerek gücü insanın yiteceğini sandığı anda muştucusu aydınlığın. Derya Kızılgöz |
Çıplak Adım
Koca kentlerin üzerime bağırdığı ismimdir Anadolu ışıltılı panoların gözaldığı caddelerin kaldırımlarında ayaklarım çıplak ne çarığa sığdı ayak ne kunduraya yürüyüverdim yolumu yalınayak Derya Kızılgöz |
Çocuk Ve Umut
Uç uç böceği gezinir parmaklarında gözbebekleri içinde çoğalan kırmızı kanatların uçuşudur sonsuz daireler çizerek ufuklarda çayırların alabildiğine uzanan yeşili maviye kavuştuğunda pamukçuk bir bulut gelir konar güneşin üzerine ürperti sarar tenini rüzgarın tenine giydirdiği Koştuğu kadar kısa durduğu kadar uzun çayırlarda parmağından uçan kırmızı kanadın peşisıra sonsuz daireler çizerken çocuk kovalamaca oyununda gözbebeklerinde çoğalttığı kadar uç uç böceği evreninde umut Derya Kızılgöz |
Çocuklara Özetle
Güneşin bütün saçlarını ördüm bugün, herbirini ayrı memleketten çocukların yolladığı boncukları, taktım beliklerine. Ve ısmarladığınız şekerler de hazır çocuklar, bebek,top,legolar...sevdiğiniz birçok oyuncaklar atlı karınca, uçurtma... Korkmayın çocuklar, silahlar sustu çoktan, yokluğun pençesinde hayatı işkence gibi duyumsamak yok artık. Ellerinde kitaplarla geldiler sevgi yüklü onbinler size duymak istediğiniz bir masalı okuyacaklar. Koşun çocuklar ekmeğinizden ve sütünüzden kesilmeyecek aslan payı diye. Ninnilerle değil gerçeklerle büyüyeceksiniz, benliğinizden ve bedeninizden şiddetin tüm elleri çekildi çoktan. Çocuklar öperim gözlerinizden, sonsuza kadar baksanızda bıkmayacakmış gibi bakan gözlerinizden. Şaşkın ve ürkektir kiminiz kiminiz atılgan ve sabırsız. Çocuklar öperim gözlerinizden, kim isterki olsun gözleriniz kan çanağı kim ister faturası size çıksın bu ağır yükün. Kiminiz simitçi,boyacı kiminiz kaportacıda,lokantada ayak işçisi iken tanıştınız okulun semtinden önce yükünüzle ve oyun çocukluğuna yüklerken yükünüzü belliki yitirdiniz düşünüzü çocuklar, öperim gözlerinizden. Ne diyeceğimi bilemiyorum sizden koca yaşımla utanıyorum dünyalı olduğuma. Sizden emanet aldığımız dünyayı koruyarak ve çoğaltarak sunacağımız yarının yerine yaşadıklarınızdan ben de sorumluyum. Çocuklar öperim gözlerinizden. Derya Kızılgöz |
Davet
suskun ayakkabıları ile geçerek gitti gün yarına çevrildi yüzü biz döneceğiz bu kez günün yüzüne yönümüz gecede aldık davetini gelin dedi hepimize Karanlık bir davet birbirine sıkıca yapışmış renkler kümesi içinde yarın payımıza düşen hangi renk bilmeden alabildiğine cesur dönebilir miyiz gün yüzüne bu davet hepimize Derya Kızılgöz |
Denge
Gecenin karanlığına yakılmış mum alevinin ışığına uçuşan ısısından kaçışan kelebekler gibidir varlığımız Rotası bu insanın Denge Hareketin sebebi Derya Kızılgöz |
Derya
Yaşamak dediğimiz; Belki de geçirdiğimiz her günün Yalnızca Duyumsayabildiğimiz anlarıdır. Derya Kızılgöz |
Di
Kirli dereye pak dediler, inanmak istedim, yıkanmak istedim di baca koktu üstüm başım. Kül oldum da savruldum, boz dağlara. Kuş dedim, uç dedim. Baka kaldı, şaştı kaldı. Tuttu ucundan perdenin, bir sahne sona erdi. Alkış koptu tufan sanki, el çırpışlar kuş kanadı. Uçtu, buluta gitti. Yağdı yağmur, dere taştı. Coşa geldi. Derya Kızılgöz |
Dostum Diyeceğim Şu Ki-1
Beni bir daha kara listeye alırsa şu hayat bilmem nasıl çıkılır geceden karanlık karanlık bir bilmeceden Bilirsin Korkarım karanlıktan Karanlığın sakladığı ihtimallerin Yarasa gibi üzerime yapışmasından Vampir öykülerinin içinden gelmiş çocukluğum Düşlerken kan emicileri Söyle Sevebilir miyim *******i Bize aydınlık gerek dost Bir aydınlık ki Bizden önce gidip gelsin menzile Çalıştır aklın jeneratörlerini Zihnin aydın olsun Gözlerinde ışısın Yaşam sevincin Çağlayalım Derya Kızılgöz |
Dostum Diyeceğim Şu Ki-2
Gel Hoş geldin İçerde çıkar ayakkabılarını Buyur geç içeriye Uzun zaman oldu görüşmeyeli Hem de uzuuuun zaman Gör bak Sen varsın evimin içinde Senin de izlerin var Değerini anla Nasılsın Görüşmeyeli Kaç limana sığındın Anlat Ne hikayeler getirdin bana Aramak istedim seni Sayamayacağım kadar çok Aramak istedim Unutmadım seni bir tek anımda Geldiğine öyle çok sevindim ki Güç verdin varlığıma Dinleşelim dost Derya Kızılgöz |
Dostum Diyeceğim Şu Ki-3
Bazen uzun bir serüvendir hayat Bazen an... Yaşarsın uzuu...n Değişmez döngü Yaşarsın an Yıkılır hayat. Derya Kızılgöz |
Dostum Diyeceğim Şu Ki-4
Yarayı hançerle anarlar Dermanı tütün İnfazın elidir hançer Yaranın dermanı tütün Kendimi hançerlediğim gün Tütünle koşma yarama Bırak kanasın ömrüm İçimdeki yarayla Acıya katlanmak Gerçeği kabullenmekle özdeş Düş ülkemin yıkıldığı yerde Onurlu bir hükümdar gibi ölmek hakkım Derya Kızılgöz |
Dostum Diyeceğim Şu ki-5
İç ülkeme ulaşan sesinde Kelimelerin rengi Kokusu vardır bilir misin Ve elbette o çiçeğin açtığı mekan kurulur alabildiğine çoğalsın diye sesin hayat dehlizinde kaybolduğum an Özümdeki arı O kokuyu alır hemen Taze bakışlar fırlatır dallarına, yapraklarına çiçeklerimizin Bahara sevdasını yaşarcasına mest olur kokudan... İşte bu Her seferinde yeniden doğmaktır yaşama Buram buram kokan Senin insanca yaşadığın gibi derdiğin çiçeklerinin renklerine öykünür sesim Türkü söylerim Sevgiyle bakar gözlerim Gülümser dudaklarım Kollarım ustaca kalkar koltuk altından El sallarım vedalaşırken Her buluşmada bir insanla El sıkışırım sıkıca Senden Öğrendim Derya Kızılgöz |
Dört Cam Kuşatılmışlık
İçinde tutulduğumuz hayat dört cam kuşatılmışlık öte yüz gördüğümüzdür yaşadığımız değil Derya Kızılgöz |
Duygunun Telafisini Aklıyla Arayan İnsan Portresi
Kapılıverdim girdabıma kaç asırdır dönmekteysem içinde o kadar zaman eğirdi beni döndüre döndüre inceldiğim yerden koparım sanrısıyla onca zaman kopmadıysam hala ipi ince eğirir girdabı insanın inceltebildiği kadar kopmaya meylettiği anda biter başdönmesi incelmişliğin kadar duygu yükü ile kurduğun salıncak ve omuzlarında hayat... Aklım sen ıslah et beni. İçe damlayan göz yaşı sağanağında yeşerir mi umutlarım Beklemeye aldığım heveslerin sabırla kesiştiği yerdeyim Aklım sen ıslah et beni Hayat, düş omuzumdan Herşeye hazır beklerken kuşandığım silahlar yabancı bana çek düşür üzerimden şiddeti gülümseyişin esnek dokusu kalsın gözcamdan yansıyan yüzümde aklım sen ıslah et beni. Duygu pervanesi şaşılası girdabın döndürüşünde dağılırken varlığım nasıl ama nasıl seyirci kalırsın. Aklım sen ıslah et beni. Hüznün çöreklendiği mekanlarda güz gülü kasımpatlarını suladığımı sanma bilirsin ağlarken utanırım aklım sen ıslah et beni... Derya Kızılgöz |
dünya Yurt
Ay karanlık ve yalnızdı gece içimde deli bir bilmece, ile yaşamaktayım ayın şuuruna yapışık giden bir ben eksikken içimde... Nerede on milyon yıl önce başlamış hayat belirtileri nerede ve ben yok muyum ki ay gibi karanlık bir dünyanın aldatan gerçeklerinin içinde yaşadığını sanan bir ölü müyüm yoksa? Zaman sonsuzluğun eğimine akıp giden bir ırmak karanlıkta zamanın da rengi siyah, ay düşe gün ola bu bilmece çözüle savaş ve barış arasında koca bir köprü kurula, ay güle gün güle dünya bize yurt ola... Derya Kızılgöz |
Dünyada
Dünyada dünyalının yaşama sebepleri çok sebepleri az, gidiyor ardına bakmadan hayat eriyor suda tuz ve geçiyor yaz bahar. Dünyada dünyalının telaşesi çok telaşesi az, harcıyor ömrünü hiç usanmadan yapıyor yapısını çatıyor çatısını koyuyor önüne katık. Dünyada dünyalının özlemi çok özlemi az acısı çok acısı az, soruyor zamandan dünü yarını kükrüyor yüreği yada sütliman. Dünyada dünyalının Düşmanı çok düşmanı az, kırabilir kapısını kırılır yada kırılmaz. sevdikleri çok sevdikleri az, çalabileceği gidip de kapısını, açılır yada açılmaz. Derya Kızılgöz |
Düş Gezgini
Yırtık bir resmin biraraya gelen iki yarısı gibi mecburdu düne baktıkça gördüğü her ayrıntıda objektifle dondurulmuş anın buzları çözülür gibi ısındı düşleri. Zamanı geldiğinde çiçeğin meyveye durduğu ağaç gibi, mecburdu taşımaya inancını, gayretini, sevincini, özlemlerini... taşıdıkça olgunlaşan meyvesı için taşlanan ağaçtı, bazen yaprakları rüzgarla savrulan güzde hırçınlaşan bir ağaç. Susuzluktan çatlayan toprak gibi yağmura mecburdu, gökyüzünün her karartısında umutlanan bir ağaç. Derya Kızılgöz |
Düşleri İşgalden Kaçırmak
Çöktü usum olduğu yere Hayret ve şaşkınlığın girdabında Kendinden kaçmış suretiyle Bir fiil işgal altındayken düşlerim Koyuverdi kendini gerçeklerin zulmüne Belki de içselliğin acıya gebeliğiydi yaşadığı Ki doğuracağı Acı, acı, acı... Oyunla ıslanan hayat sağanağında Oyunun ezilgeni olmanın yarattığı hiçlik Bırakmazsa yakanı Özgürlüğe kaçıştır çabanın adı Koca dünyada Bir açıya mahkûm olmak Sığ ve geri hükmün kırbacını yemek Geliştirmez aklı Yobaz soysuzluğun yargısında El etek öptürme meraklılarının ipinde Asılmanın adı bedel değil Sığ sularda boğulmaktır aslında Yönüm dönük olacaksa yaşama Yaşam alanım Bir kabile İki klan olmaz Evrenselliğe merakın taşırdığı aklı Zorundalık tutamaz... Derya Kızılgöz |
Düşüngü
Sen küçüktün sanmam hatırlayasın. İki katlı ahşap evimizin kocaman bahçesi bahçemizde ceviz ağaçları vardı. Biz daima cevizlerden konuşurduk, sen ceviz ağacındaki üveyiklerden. İkiydiler, tepeye yakın bir çatalında ağacın kış yetene dek yuvalandılar. Her sabah ve akşam baktın usanmadan boynunu büküp yukarı yuvaya... Hiç tanımadığın bir yaşlıydı kadın. Baktın,baktın saçlarına uzattın ellerini, kınalı saçlara, dedin ki saçların ne güzel oyuncak mı? Şeker verdi sana en güzelinden sevdi seni, kardeşine getirdin sen şekeri eve bir heyecan gidişini anlamadım. Belki hatırlarsın ilkokul günlerinde defteri yok diye birinin ve kalemi silgisi yok diye, ne çok ağlamıştın, ayakkabısı da yırtık çantası torba diye. Televizyonda gördün aç yatıp aç yatıp kalkamayanları, donakalmıştı gözlerin karınları şiş kemikleri çıkmış kadın adam ve çocuklarda. Acıdın da yemedin günlerce. Biliyorum aslında kabullenmek istemiyorsun, yaşın evrildikçe soysuzca sınırsızca hakemicilerin canımızı çektiğini... Maruz kalınan soysuzlukken, sessiz kalıp, olgunlaşma deyip adına bağlanışını benliğimizin bir kazığa... Ve aslında bağlı hayat yapay bağlarla. İnsan kendi yarattığı vahşetin gölgesinde, diktiği bir ağacın gölgesinde kalır gibi kalmamalı demek isterken, sürgünün kementini boynuna giydirdin. Hayatla değildi alıp veremediğin. Hayatı hep sevdin. Derya Kızılgöz |
Emektar
Usta demirci dövdü demirleri tavında oldu yaşamın işledikçe paslanmayan bir dişlisi emeği. Usta çiftçi sürdü ekenekleri vaktinde ki başağından ayrılmış başak olma sevdasında tohum düştü yere. Derya Kızılgöz |
Et ve Tin
Bu gün etime baktı bir adam bakışından bildim giysilerin ötesini görebildiğini oysa bilmediği bir şey vardı giysilerden ötesinde sır çekilmiş derimden içeri giremeyecekti Yarından tezi yok çıplak dolaşacağım sokak sokak cadde mahalle şehir hatta ülke ülke etimde sır içimde öz Koca bir nehir gibi cehalet bir et bir namus peşinde her köşebaşı ve her kuytu et ete koyun koyuna sevişilir sandı şiddeti koynuna sardı Bakışlarda şiddet yasakçı zorba tavrı biri namus der korur öteki et der bakar aynı Sırdan içeri gönlüyle alır insan gönlüyle girer sırdan içeri ötesi tutsaklık tinin et parmaklıkları... Derya Kızılgöz |
Fırl-at
Ve korkunç bir bumerangdı şiddet. Nereye atsan sana dönecek. Derya Kızılgöz |
Fuat İle Sarsılan Cismin Gerçekliği
elleri ile sardı benliğini elleri idi işe kapıp koyulan açlığa idi tüm savaşımı gözbebeklerinde ülkemiz çıplaktı suskundu gece ve korkaktı karanlıklar belliki yıldız düşmüştü yüzüne öyle uzaktı ve parlak açtı sokaklar hain kaç pusu idi kurulan düşünceyi suça sayan caddeler ıslaktı ve kaldırımlar yanlızlığını yudumluyordu ışıklar ustaca damlalardan yüzünün aynısı düşmüştü yere aynası idi yerde su Aynasında ülkemiz suskundu ve parça parça kalp öncesi zamandan Fuat ile sarsılan cismin hayata hevesli tüm gerçekliği dağıldı ayna parçalarında... Derya Kızılgöz |
Gece ve Ay
Çocukluğun güneşe sevdalı yüzünde yakın oldu daima ufuklar biz yaklaştıkça uzaklaşan ufkun vebalini gayretimize yükleyip çabuklaştık. Çocukluğun geceye mecbur yüzünde ise ay daima uzaktı. Ay ulaşmaya çalıştıkça kaçandı bir imkansızlık... Derya Kızılgöz |
Geceye Asi Koynum
Geceye asi koynum baykuş, ay, yıldız çeşitlemeli düşlerin sığınağı bir liman değil gece. Kara örtüsüyle dolanır ardından açların çatısızların. Bir liman değil kefen üzerinde yıldızlar ve ay işlemesi olan bir kara örtü. Pusular kurulur *******de kurtlar ulur bombalar yağar şehirlere. Baykuş sesi kadar soğuk ve yabandır gece, ölümle her an randevusu olan. Geceye asi koynum. Gün, uçarcasına giderken dağlar ardına yetişemezsin, sürükler seni de peşi sıra, kurtarmak ister geceden, ölüm çoğaltır geceyi tükettiği anlar kadar, akşamın alacası ile başlar öldürmeye günü, gece... Dağların öbür yanı gün, kalırsın geceye güne yetişemedin, öteye de geçemezsin, en çok bu imkansızlıktandır asiliğim, aklım dağlar ardında özüm günün içinde diye... Geceye asi koynum, sevişiyorum siyah bir örtünün altında nefesinle ısınarak. Memelerimden fışkıracakmış gibi canlanır kanım, meydan okurum ölüme, dişiliğimde başlar isyan haykırarak. Şafaktan önce aydınlanır gece aşkla ve asice. Derya Kızılgöz |
Gel Geç Dostsu
Gelişkin duyunca sahip istenç aklın sorgusunda düşüncelerin içinden çıkmış güzelliktir ve daima karşısındadır menfaatçiliğin. Ne gariptir ki menfaatçi olanlar onların kokusunu iyi alır. Kendini kurtarana kadar boynuna dolanır, dostluktan dem vurarak oysa dostluk vefa ister kendini taşıttıktan sonra gitmek gidene yeni menfaat kalana kullanılmışlık yaşatır. Derya Kızılgöz |
Geleceğe Özlem
Ayrılık zor gelir sevene, ölümden önce, hayattan sonradır ayrılık. Ölülerin mezardan çıkıp sana sarılamayacağını düşün ve yokluklarına nasıl da alıştığını hatırla. Kaptır hayata usunu, yüreğini geleceğe yatır. Ne mezarda ölüler, ne senden gidenler, ne de senin çıkıp geldiklerin yok artık hayatta. Öldükleri ile zaman ve fizik ötesine savdılar varlıklarını, senden gidenlerse, başkasındadır artık. ve senin çıkıp geldiklerinin, sana göre olmadıklarını anlamıştın. Hal bu hal, Geleceğedir senin özlemin, anlamışsındır artık sevmenin kendisi güzel. Derya Kızılgöz |
Geride Kalan
Ne bir satır ne de bir anı şaşkın bakışı kaldı ve griliği gözbebeklerinin herbiri parlak bir yıldız gibi düştü gök zifirine. Derya Kızılgöz |
Göreceli Zaman
Bazen uzun ve hatta upuzundur gün, yıl sayılır. Çoğaldıkça çoğalır devrildikçe dikilir bitiremezsin. Bazen kısa ve hatta an bile değildir yıl, göz açıp kapayıncaya kadar geçti dersin. Karar verebilişimizin hızıdır zamanın gücü, ya yetişirsin, ya yetişemezsin. Derya Kızılgöz |
Görülgü
Usulca açıldı kapısı sabahın ve yıldızlarla tutturulmuş gecenin saçları ağarıyordu. Derya Kızılgöz |
Gözyaşı Okyanusunda Yürek Pusulası
Damla damla akar hayatın rengi, her gözyaşında. Siliktir suretler ağaçlar, yollar ve kuşlar silik. Belirsizdir gökyüzü ve deniz, çimen... Damla damla akan hayatın rengi bulanıklaşır, ağladıkça. Aktıkça büyüyen gözyaşı okyanusunun, bulanık sularının dibindeki zat, bilmez ne yana yüzeceğini. Yüreğinin pusulasını kullanmayı becerir kendini dinlemeyi öğrendiğinde. Önce yukarı yüzüp göğü bulur, ardından karayı. Ayakları yere bastığında duyumsar yaşamayı. Derya Kızılgöz |
Gül ve Bülbül
Güldü rengi beyaz ve bülbüldü güle sevdalı uğraştı uğraştı gülün dalına konmaya konamadı. Altın kafesten de olsa uçtu geldi, dönendi üzerinde gülün, dönendi, dalına konuverdi. Güldü rengi kırmızı, bülbüldü gülün dikeni ile kanayan, kanadıkça gülü boyayan. Bir daha sevgiliye özlemi dilde tutma dedi bülbül, dedi ve uçuverdi. Birdaha sevgiliye sunma katmer katmer açarak sevgini, dedi gül. Bir akasya gibi salkım salkım çiçeklendi ve bitti. Sevginin her daim yalın halini parça etti sitemi bülbülün gülün dikeninden kanayan yarasında hare. şimdi savruk yel ile yaprak yapraktı gül. Oysa bülbül gülsüz gül bülbülsüz olamazdı. Derya Kızılgöz |
Gülbeng
Acı iken battı içime düş, öykündü sapa varışlara, inancı dirençle besleyip, vurdu usunu yola. Yolda iken vakit, dünden anı yüklendi ve her anıya hayat, ince ince işlendi. Adımın aylak olur bazen, düşe veryansın eder usun, umut ile beslenmekten öte, yol bulamadı düşün. Oysa umut düşe, düş inanca, inanç dirence omuzdaş, çöl ortasında vaha oluverdi. Us döndü düşüne, haydi! ne durursun dedi. Düş insanda hazine, us kafesinde, çık içinden düş peşine, yolun açık ömrüm uzun gönlüne gözüne sağlık olsun, olsun olsun da can kurban kuvvet dolsun içine, gülüşün daim olsun... Derya Kızılgöz |
Güllü Segah
Bir gül diktim gönlüme Ne renge doydu, ne suya Ah etti gül bülbüle Sevdasından yana yana. Hasta düştü solmadı Ne baharda, ne kışta Renkten renge boyandı Sevdasına varmaya. Derya Kızılgöz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:23 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.