![]() |
Gizli telefonlarımda kaldı ipek dokunuşların
kulağımda yankılanıyor kıyıyı döven dalgalar gibi 'Vazgeçmeyeceğim' Vazgeçtin... Ne çabuk geçtin hayallerimden Başımın üstünde uçuşuyor kokun bir taksi çeviriyorum seni hatırlatsın diye yokuş aşağı sür diyorum daha hızlı, nefesimi kes görünmesin şehir ışıkları Surların altında buluyorum seni denizden esiyor ayrılık aşığınım diyorsun gözlerinde hep aynı telaş ve kavakta inadına balık kokuları Aşkın surlarında yürüyorum sırtımda bir el, kurumuş bir yaprak gibi koparıyor beni Aşığınım diyorsun aşk seni tazeliyor, yeniliyor hikayeni beni sürüklüyor dört duvarın içine çığlıklar, derin iç çekişler, duraksız bekleyişler yerini aldı sevişmemizin Dudaklarını görüyorum O parkta O bankta O saniye gözlerimde 'Vazgeçmeyeceğim' Vazgeçtin... |
'Bir pencere aç gülüşünün dudak hattından
İçeriye tuzla buz olayım, aklım buz yüreğim tuz. Yanaklarına kızıl sonbaharlar gelmiş gül de yeşersin gözlerinin uyku bilmez, kör ormanları' Son durakta iniyorum geceyarısına bir Bağlarbaşı mesafesinde içime çekiyorum İstanbul'u Yalnızlığın nefessiz, oksijensiz boşluğunda bitiyor koca şehir. Ansızın, umarsızca yaklaşıyor geceyi yutan ışıklar, ben de yanıyorum... Devasa korkulardayım dar bir sokağın tek çocuğu BabaAnne mahrumiyeti benimkisi baba olsam evciliksiz anlayamam kusursuz sorumluluğu bata çıka yokuşun sonu deniz kokusu süpermarket beslemesi derya kuzusu üsküdar uykusunda ben uluorta küfürbaz Dolduruyorum ceplerime biraz gece biraz deniz. Karıştırıyorum aklımı bir kura çekiyorum yalnızlık çıkıyor Son durak durmuyor... 'Gül de yeşersin gözlerinin uyku bilmez, kör ormanları Yanaklarına kızıl sonbaharlar gelmiş İçeriye tuzla buz olayım, aklım buz yüreğim tuz Bir pencere aç gülüşünün dudak hattından' |
Yaprak
dalından koparken mi havada süzülürken mi yerde yatarken mi daha hüzünlü Toprak yağmurla sevişirken mi güneşle tanışırken mi tohumla yarışırken mi daha mutlu Dünya uçları birbirine değmeyen tellerle örülmüş Ruhların talan alanlarında cirit atıyor yalnızlıklar Çingene gülleri gibi ölüme yakın çöl gibi yüreği geniş, bir başına Dünya dudakları birbirine değmeyen aşıklarla gömülmüş Gece gözlerde sönmüş ışıklar Toprak kabullenmemiş yaprak kabullenmemiş o gece -karşı pencere'de- senin koltuğunda benim minderimde aynı rüya görülmüş o gece kayan uzak yıldızla umut ve aşk bizim için geri dönmüş |
Boğaz'da
o karanlık masada ve denizi yaran gemilerin ıslak ıslığında balık şarap ve rakı gözlerinde sözlerini ezbere bildiğimiz o eski şarkı yılları durduracaksın duyuyorum bir sen söylüyorsun sevdiğini iki ben yıllarca aldandığımız sevdalarımızı sindiriyoruz belleklerimiz aydınlanıyor çocukluğumuzu üstünü karaladığımız çocuk ruhumuzu temizliyoruz deli gibi seveceksin biliyorum Boğaz'da gece vakti iki köprü arasında bir gemi ismi kör ediyor gözlerimi gemi limanına dönecek ama körlüğüm ömür boyu sürecek seviniyorum kuğu gözlerinle görüyorum |
Karışmışım talihine penceremdeki dikenlerin.
Boğazın çift katlı aşkından geçmişim Yanıbaşımda alevlenmiş venüs, pazarları doğmam gerektiğine inanır olmuşum. Geceyi transit geçeceğim bilesin Gündüzün yelkovanına asılı gözlerin, bedenimin kaldırımlarını arşınlamış gözlerin Gözlerin saçlarıma sinmiş parıldıyor mavileniyorum... Bana geleceğin gün doğduğum gün olacak Takvimden çıkarıp avucuma saklayacağım Ocak aylarını Yıllar sonra hafifçe aralayıp kapıları kahkahalarla güleceğiz acemi telaşlarımıza ve unutmayacağız uçurtma bayramlarını, çingene talanlarını. Kardelenler talanda, penasız dikiş tutmuyor gitar Kat çıkıyorum her geçen gün aşkına şiirler yazıyorum 'kaçak' belediye yıkmak istiyor, kağıttan dozerleri, kokulu silgileriyle geliyorlar üstüme Direniyorum, sıcak kakaomu şerefine doldurmuşum Pazarları doğmam gerektiğine inanır olmuşum... |
Dün bulutlandım
ciddiyim resmen bulutlandım ilk yağmuru ben yağdırdım işte yeni doğmuş bebeğin ilk gözyaşları ilk çığlık Ben yağmur gibi geldim sana dün sen toprak gibi alsaydın beni içine bulutlanmazdım |
Dudaklarını son kez öpüp
kapıdan geçişini izlediğimde gece oldu gün Oysa çılgınlar gibi sevişirken bitmesini istemediğimiz tek şeydi 'dün' Cuma Teşvikiye Saat 22.00 Gözlerinde eşsiz gülümsemen ve aşk kokan teninle araladım üç kilitli kapıyı Cumartesi Teşvikiye Saat 14.10 eşsiz bir sevişme sonrasında kokunu içime çektiğim senin elinden çıkmış fotoğraf albümünü ezberlediğim kendimi aşka teslim ettiğim gözü yaşlı kahvaltı masası Pazar Yeşilköy Saat 13.00 heyecanlıydın bilinmeze giderken cesurdun her zamanki gibi ilk aşkım gibi son sözüm öptüm öptün öptüm Kırmızı araba ve el sallayışın dimdik omuzlarınla salınışın ayrılamadık son ana dek gözlerinin gözlerimden zorunlu ayrılığını bekleyerek Dudaklarını son kez öpüp kapıdan geçişini izlediğimde gece oldu gün oysa gözü yaşlı kahvaltı masasında havalimanı çıkışında metroda esenler bayrampaşa arasında eminönü üsküdar vapurunda ağlarken yaşanmasını istemediğim tek şeydi 'bugün' |
Seni o sonbahar günü
son kez öptüğümde uçağa gidişini gözlerimdeki yaşlar izlemişti ve geçen günler yüreğime karaları işlemişti Son değildi Kabullenilmemişti Kasım geldiğinde hayallerim geri döndü kırmızı tül perdelerin ardında sana sarıldığımda saatler durdu saatlerin ülkesinde o akşam o sessiz akşam sadece gözler konuştu. Seni öperken dudaklarına akan gözyaşları özlemimin ateşiyle kurudu çatlamış dudaklarımızda yeşeren orkide düşlediğimiz o evde sen ve ben Biz Cenevre'de gün bizim için doğdu Fransızca yaşanan şehirde Türkçe seviştik kendimizdik bitmemiştik aksine tutkuyu biriktirmişti ayrılık Big Bang Ayrılamadık *******ce Kilometrelerce yürüdük Büyük Aşk Yürüyüşü L'amartine'den Mont Blanc'a Cornavin'den Servette'e Kilometrelerin aşkla küçülüşü Her gece tadına vardık şehrimizin Binbir gece şarapları gibi Mövenpick dondurması gibi Teninin tuzu gibi bizim olan her şey gibi. Gitmek zorundaydım İstanbul'da Bekleyenim yoktu Tek aşkım istediğim özlediğim sendin Ama kahretsin gitmek zorundaydım Gözlerinden koparken dudaklarını bir daha bir daha öperken her fotoğrafta seni sonsuzlaştırırken ve dünyanın durmasını beklerken Aklımda tek kelime yankılanıyordu 'Döneceğim' |
Bir masalla uyandırdı annem
bir masala uyuyakalmıştım camlar buğuluydu adımı yazmıştım adını bilmediğim ülkeleri kazımıştım yatağıma tatmadığım sevgilerden çalmıştım yaşım küçüktü oysa ve ilk aşktan nasibimi almamıştım Bir kabusa uyandırdı gece bir kabusa ruhumu satmıştım camlar buğuluydu adını yazmıştım senin hiç bilmediğin isimleri kazımıştım başucuma tatmadığım sevgileri kıskandırmıştım yaşım yirmiüçtü oysa ve ilk yarayı senden aldım. |
Bir kez öldüm
bir kez ağladım ilk kez öldüm senin için ağlayarak O sokak çocuğunun gözlerindeki ışıltıyı tuttum yemek yedik birlikte iki yarım ekmek iki vurgun yemiş hayat seni anlattım diz boyu yorulduk yalınayak Marmara'ya ay batarken gökyüzü endişeliydi biraz dinlenmeli yoldaşım dinlen çocuğum bak istanbul konuşuyor on beş milyon ağız masallarımız çalındı ağlayacağız. 14.01.2003 |
Çocukluğum
kömürlüklerinde saklandığım müstakil evler kukalı saklambaç ve dalya elma dersem çık armut dersem çıkma üç mahalle uzaktaysa ışık koş koşabildiğin kadar önüm arkam sağım solum sobe sen çay içtin, çık Bilyelerim gazoz kapaklarım baş baş altı büyülerim ve ilk ganimetim sabah olduğunda yastığımın yanında zafer sarhoşu gözbebeklerim hani o hiç unutulmayan dolu dolu yokluğum çocukluğum doğum günlerimin ve her beş pekiyimin adresi puding pastanesi hala baklava sevmememin tek sebebi supanglesi yepyeni ayakkabılarla oynanan top plastik meşin derken patlayan dikişler sökülen pantolon dizlerde hiç geçmeyen yaralar ilk mahalle maçı üç korner bir penaltı baş üstü taş üstü atan alır spor japon kale her mevkinin adamı mahallenin gol kralı diziler yok yemeğe çağıran anneler kunduracılar ve yamalar tek kanal hükümdarlığında soba üstü çay ve mandalina kabukları yalnızlık yok kan kardeşim var zaman zaman aynı kıza aşık olduğum unutup eriğe, kiraza daldığım çocukluğum şimdi anlıyorum yaşadığım mucizeyi dört duvar arasında büyüterek gösteremem canım oğlum canım kızım geldiğinizde sizi mahallemde büyütemem çocukluğum oynadığım tüm oyunlarla sizin için kuracağım mahallede annenizin kollarında ve evimizin yollarında çocukluğum lades kemiği gibi yılbaşı piyangosu gibi tombalanın üçüncü çinkosu gibi aklımda |
Bir gün
sensizlik öyle çökecek ki üstüme Silkinemeyip bırakacağım kendimi ya sensizliğe ya ölüme. |
Soldu son hücresi
yoruldu aşk ateş kırmızısı siyaha döndü damarlarda yolcu da aynı yolculayan da siyah kan sonsuzluğun ateşini söndürdü Ben itildiğim bu geceden yitik çıkamam deniz affetsin beni sonumu görüyorum Tutunduğum dallar taşımıyor küllerini kederin kalp masajıyla bile tazelenmiyor aşk ki müptelasıyım hastane bahçelerinin Yoruldu son hücresi soldu aşk köprüden boğazı seyrederken boğazımda kaldı aşk deniz affetsin beni boğuluyorum. |
Sonsuz
bir denizim vardı Deniz kadar hayallerim Hayallerim kadar yoksulluğum Yoksulluğum kadar ölüm... |
Yanmadan
yaralanmadan Nabzıma dayanmadan gözlerim bağlanmadan seveceğim Birinci ders yüreğimle yakın dövüş yenilmeyeceğim. |
Sen
Kışın bulutların arasındaki güneş gibi istediğim Hayallerin peşinden koşulan maratonun son kilometresinde beklediğim Adını iki hece, her gece ezberlediğim Sen şiirlerimdeki her -diğim özle diğim 01.11.2002 |
Seni istiyorum
dersem sen ne dersin ' Allah versin ' |
Varlığını işitmiştim düş sokağında
peşinden koşmuştum şiirlerce öteden Dudaklarımı ısıtmıştın o gece hatırlıyor musun? Ben hatırlıyorum O isimsiz parkta o puslu sabahta ve Kimble akşamların ışıldayan gözlerinde bulmuştum ölümün cesedini Yok olmak yoktu aşk varken Hala sevdiğini sayıklıyor musun? Ben sayıklıyorum Sonra gün döndü gel oldu cezir git oldu med düş sokağı dilsiz surları yıkıldı ölümsüzlerin Yüzünü ışığa döndün karanlık varken O parkta ve puslu sabahta ismi kazındı varoluş hikayenin Ne güzeldin sen sen ne yalandın Bir ay kaçabildik kayıp dünyadan ama yine de sen en güzel yalanıydın bu senenin 31.12.2002 İstanbul |
Soğuktu
tutundum dudaklarına nefes gibi ısındım Yanıktı gözlerine her hücrem atomlarına ayrılmışken yürek birleştim Mis kokun çağırıyor dokun dokun Aşk çağırınca umut sökülen yürekleri yuvasına dönen kuşlar gibi yeniden dokuyor Kırıktı topladım parçalarını hayatın seni de katınca ölüme dirildim |
Gökdelenler
şehrin bekaretini alırken çocuklar yetim kaldı tahta salıncakların yerini gebe caddeler aldı Saklambaçlar saklandı ve hiç bulunamadı ebe çay içirdi 'Çay içtin çık' gebe iç geçirdi Aşıkların baş harflerini kazıdıkları banklar nerede şimdi yoksa bir aşk bitince baş harflerle birlikte banklar da mı silindi Kısa pantolonlu çocukların çiçeği burnunda sümüklü çocukların sümüğü burnunda çiçekli çocukların peşinde koşan anneleri özledim Ağaçların arasında koşan Nalan ile Ferit'i özledim kucak dolusu papatyalarla oturdukları banka 'Ferit Nalan'ı seviyo' yazdıkları ev anahtarlarını özledim Doğduğum günü özledim 03.04.2005 |
Bir dolabın içindeyim
ne bir pantolon, ne bir gömlek ne de başka bir şey ceket de değilim kocasını göndermeye çalışan kadının peşindeyim 16.11.1994 |
Gözlerin
Uzak diyarlardan deniz kokusunu taşıyor Gözlerin Yarama basılan tuz yüreğimi yakıyor Yaralıyım biliyorsun Kanadımda taşıdığım onca ölü aşkla ölemem biliyorsun Senden geçiyorum köprüler yıkılıyor köprüden her geçişim seninle oysa takalar köprü altı sensiz kalıyor Yanıyorum görüyorsun Acil çıkışlarım kapalı yasakladığım son yangın merdivenimde küllerim uyuyor... Dön sen eski rüzgarlar gibi es sen tutun sam yeli ne ölsem sadece dün gibi ekim gibi öpsen dön sen dön sen... |
Döndüm
Dakikalar aleyhime işliyordu biliyordum bildikçe açılıyordu *******e kapılar üşüyordu kapılar ardında buruşuk, keten gömlekli bir adam ben miydim? Yaz yağmurlarında ıslanan biz miydik? bilemem. Cevapsız kalan sorularımızla yarım kaldı hikayemiz Dönüşü olmayan uzaklardan ellerinde kilometrelerle benim olan benim olacak bir sen yine de sen... |
düş salkımlarından kopar
sun bana ateş suyundan iç dün gibi dış ve körkütük kendi payından git bugün yıkılsam da beni unutma hem yakın hem uzak masallar duyuluyor kaf dağının ardından yüklerim yürekten kambur Ferhat dağları delerken git bugün doğrulsam da beni hatırla çok üzgünüm dil yarası nihayet kanayan gözlerim sana emanet yok artık çiçek açan uçsuz topraklar aşk günah ölüm en son ihanet çok üzgünüm beni ve otuziki dişli mutluluk resmimi Abidin'e inat parçala beni ve benim olan seni adımı söyleye söyleye bırak ma(yısa) (se) vi (hedi) ye |
Duvarlar yıkılmıştı
neredeydi isimsiz duvar örücüleri ıssız sokakların bekçi düdükleri içimde yankılanıyordu Camlar kırılmıştı neredeydi isimsiz şehir camcıları kaldırımda kırıklarından yansıyan sokak lambaları usumu aydınlatıyordu Duvarları ve camları feda ettim sana koca şehri yıkamadım belki sen istemedin yıkıntıları Koşa koşa geldim sana neredeydin? çatlamıştı dudaklarım. |
yaslandı bahar yaza
güneş kana karışıyor sabah ayazında bile bir başka parlıyor deniz cama vuruyor ılık rüzgar eminim artık yaza yaslandı bahar dar yollardan geçiliyor ağaçlı toprak yollardan köylerden ıslak çimen kokusunda uzun ve dar yollardan geçiliyor kıpkırmızı aşka ve bakışları tavşanların tavukların ördeklerin tavuskuşlarının gözlerimizdeki tutkuyu sorguluyor. üç kardeş kedinin dilinde hiç görmedikleri babalarıyla anneleri için yazdıkları aşk hikayesi susuyorlar şimdi sevişme vakti düne kadar durusu'da hiç görülmemişti dalgalar Athena, Hera ve Afrodit ve şehvetin şiddeti inleyen yatakta ve çatlayan duvarlarda kaldı izleri kuş yuvasını sevdi alabildiğine yeşil ve mavi iki yüz sekiz bizim kadar hiç kimse sayıları böyle özümsemedi havuz kenarında danseden küçük kız gibi uykuda kıpırdayan dudaklarına dudaklarımdan akan melodi seviyorum seni yaslandı bahar yaza yaz bahara sevdalı gelişi ilk gidişi son cama vuruyor ılık rüzgar eminim artık ki sen varsan aşk var |
En çok dudaklarım hasret sana
Çatlamış soğukluğundan anlarsın yanındayken dudaklarındaydım ölesiye ama şimdi dudaklarımdan çivilendim gökyüzüne |
Tükenmez huzurunda
ellerim gözlerini okşuyor bedenin uykuda (........................) seni seviyorum (........................) paydamın izlerini taşıyorum payıma düşeni aldım esiriyim gözlerinin (........................) duyuyor musun? (........................) Aşk adsız şiire konan iki güvercin değil midir? tutamıyorum taşıyamıyorum içimde büyüyen sevdan akmalı suya ihbar huzursuzlara aşığım ben vurun beni hırsız eylül'ü ezberledim içime düştüğün an dün gibi gücümü unuttum aklım tutkun eşsiz silüetine yıldız geçişlerinde aşkını tekerledim (........................) gülüyor musun? (........................) akıyor aynı anda arzular bak bulutlarda bile bizimle bahar camında coşku canında cayır cayır canım dökülüyor derimden duru, dilimden deniz duygularım eskimiş esareti ellerimle erittim özledim öykümdür ölüm, örtümdür özlemim Uyandın gözlerinde sabahın ilk ışıklarının masumiyeti resmime baktın işaret parmağının ucuyla yüzümü (gözümü) okşadın 'duymayacaksın' dedin 'duymayacaksın ama seni çok özledim' Aşk aynı şehire küs bir ölü bir öksüz değil midir? (duyuyorum) ölüm geri götür beni (gözlerimi) |
Bir evimiz olsaydı
biraz da paramız bütün gün sevişirdik Hiç çalışmazdık hiç yarını düşünmezdik hiç komşumuz olmazdı ve o evde yaşamıyormuş gibi hiç kimseye açmazdık kapımızı Bir evimiz olsaydı biraz da paramız hiç derdimiz olmazdı karın tokluğuna sevişirdik yeni aşklar için sevişirdik ölümsüzlük için sevişirdik sevişirdik içimizdeki ateşi söndürmemek için Ve her sevişmeden sonra birbirimize sarılıp arzularımızı birbirine katıp yeni sevişmeleri beklerdik. |
Akşam üstü gel
gündüzün prangalıyım yarim olsan da akşam üstü gel sen sendeki bu aşk kudretlidir en usta çilingirden Geceleyin gel Seni bekler dururum ardımda sayılan günler hayalinle konuşurum Yağmur olup gel fırtınayla gel tipi ol gel Yalnızca dokun beni öldür çal bedenimi geceden yeter ki gel... Bak sabah oldu gözlerimde kanlı bekleyişler boğazımda düğümlenen hasretindir Hasretin içime işler çıkmaz diye korkarım asırlar boyu Öyle ki sonum gelse Kollarım Fırat dudaklarım Zap Suyu Akşam üstü gel İçimden çıkmıyorsun zaten bir kere gel ki dünya görsün bunca acı neden? |
Sana tutunan son saç tellerim de
döküldü artık Yatağımıza vururken ışığı -ki ancak ay ışığı aydınlatır aşığı- kahramanca dünyayı tavaf eden ay'ın bile kaleleri düştü Biletleri aylar önce satılan terini ve beyin hücrelerini feda ederek kemerini korumaya çalışan boksörün gardı düştü -altın kemeri bozduramadan- Gözlerimizi boyarken eşsizliği fırçayı tutamayan ellerimiz vazgeçince -ki vazgeçmek ölüm sessizliği- aşkın maskesi düştü Sana tutunan son kirpiklerim de döküldü artık Gece düştü Gündüz düştü Ben düştüm Sen düş tün |
En güzel kızını sevdim
Üsküdar'ın Şimdi yolunu arıyorum ona sarılmanın Aramızda bir karış deniz üç tutam yakamoz ve Sunay Akın Ben En güzel kızını sevdim Üsküdar'ın. |
Her sabah
ve her gece deniz üstü geçişlerde seni düşünürüm. Sadece sevenlerin görebileceği düşünce balonu çakılmış enseme takılır köprü ışıklarına üşürüm. Her sabah İki ay ve binbir gece Hayallerim gözlerinin içinde adın gibi iki hece ayları sayalım Ekim Kasım Aralım içe içe İç içe geçen halkalar gibi uyuyalım sessizce kışa inat sonbaharım gelirsen en kilitli zamanlarımda bile böyle birden çözülürüm seninle açtığım kapının eşiğinde eğilirken dudaklarının hakimiyetine büyürüm. Sensizlikten midir bilmem Her aklıma gelişinde deli gömleğimi giyer, İstanbul'u ağır ağır yürürüm sadece ölenlerin görebileceği sonsuzluk yapışır yakama gerekirse ölürüm... |
Eros
İpek teninde dolaşırken ellerim Eros'tan daha ne isteyeyim. Umut Ülbegi |
Hiç bu geceki kadar ağlamış mıydın?
Gözlerinin mevsim mevsim toprağa döküldüğünü daha önce hiç görmüş müydün? Rüzgarın sesini bastıran acılar hissetmiş miydin yüreğinde? Fırtına Ege'yi vurduğunda bir parça bırakıp derinliklerinden uzaklara, bilinmezlere yalvarmış mıydın? Güzelim şimdi hepsini birden yaşıyorsun ve hiç korkma yaşamayı öğreniyorsun 11.04.1997 |
Gece uyuyordu
biz uyanıkken... gece güne dönerken, dün yarına bakıp geçmişimize ağlarken biz her renkte her seste her dakika sevişiyorken gece ölüyordu biz ölümsüz, yaşarken... |
Gözlerime doldukça
gün ışığı gibi aşkın ömür deli nehirler gibi taşmaya yakın bulutların toprağa en yakın olduğu yerde ulu bir çınar gibi büyüttüğümüz sevdaya bakın nefreti dost kılanlar ağlayın ağlayın ağlayın Küçük bir evimiz olacak küçük odalarımız küçük bir balkonumuz güneşi seyredip uyanacak ayı batırıp uyuyacağız küçük bir evimiz olacak büyük aşkımız sığmayacak büyük hayallerimiz duyulacak her gece kıpkırmızı aşk yanacak sönecek yanacak sonsuz alev tenimizde kalbimizde evimizde yaşayacak Gözlerime doldukça deli nehirler gibi aşkın ömür gün ışığı gibi coşmaya yakın |
Bugün eskileri karıştırdım
sayfa sayfa seni okudum yüreğimde seni kaybettiğim günün gecesinde ellerimle gökyüzünü yırtıp seni inkar edişimi hatırladım Bugün eskileri karıştırdım eskiler yepyeni oldu gözlerimde asırlar sonra lav püskürten yanardağlar gibi seni sevdiğimi hatırladım. |
Seni tadımlık sevmedim
Doya doya doyamadan sevdim Dirile dirile ölerek sevdim Vazgeçmedim Aylar geçti içimden söz dinlemeden. Ben geçmedim Kışları yaz ettim yazlar kıyamet Acının dibini gördüm Terketmedim Ben seni tadımlık sevmedim. |
Açı üstüne açı yapar
üçgenin üç kenarı ama asırlardır sekizgene vurgundur. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:37 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.