www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   Ömer Dalman (https://www.cakal.net/showthread.php?t=144915)

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:07 AM

Alkol Kadar Dar Etti

Beni 'dar' etti.
Kapsama alanım yetersiz zannetti.
lekeledi
zedeledi
yargıladı
tarifledi!

beni alkol kadar daralttı
kabında görmek istedi.

red ettim
şaşırdı
daralmam dedim
girmem o kaba!

salakça sarhoşluğunda onun
sallanmam karşında
geçmem kendimden...

kendimken daha iyiyim
daha deli, daha güçlü
daha gevşek,
ne aklına gelirse! ..

karşısında onun gibi vermem benliğimi
o kokuşmuş içki masasına!

beni alkol kadar daralttı
şart koştu
halbuki kendi dardı...
o kapta duran oydu! ?

dedim ki ona
senden çok daha genişim
heryerdeyim
o kaba girmem!
zorlama...

red ettim coşkusunu
kendini bilmezliğini
sarhoşluğunu
aşkını, seksini...
red ettim onu.
çünkü beni daralttı
kaba koydu
oradan seyretmek istedi.
lekeledi
tarifledi
şart koştu.

beni alkol kadar görebildi.
beni dar etti...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:08 AM

Allah'a Ağlarım!

Heryerimi kıskıvrak yakalasalar
bağlasalar,
işkence sehpasında
akıllarına geleni yapsalar
akıllarına, fikirlerine, saplantılarına uymadığı için
fikirlerim ve yaptıklarım;
sadece 'Allaaah! ' diye ağlarım
O'nu çağırırım.

çünkü
böylesine acı çektirenler insana,
böylesine kısıtlayıcı olanlar,
gizlemeye çalışanlar özgür ışıkları,
sadece bir bakış ile dünyayı
kendilerine bağlama çabasında olanlar,
otorite düşkünleri,
insan sevgisini
ve Allah sevgisini tümden tanımayanlardır.
ve ben onlara karşı ancak ve ancak
Allah'a sığınabilirim
Allah'a ağlarım!

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:08 AM

Allah'a yalvarmaktan başka

Öyle bir hale gelmiş ki ortalık
yıl 2005

insan
o zavallım Türk İnsanı
ve tabii yanında da aynen ben, biz, siz, onlar
hepimiz
yolsuzluklar, haksızlıklar, gaspçılar karşısında
ellerimiz kollarımız bağlanmış
iki arada bir derede
ne olduğumuzu bilemez
hiçbir şeye, hiçbir yere güvenemez olmuşsuz.

belki birgün çareyi
ya onlar gibi Allahsız, imansız olmakta bulacağız
ya da topluca gidip
o Allahsızlar'a teslim olup
saygıdan eksik etmeden ellerini öpeceğiz
malı mülkü onlara teslim edeceğiz!

öyle bir sahipsiz kalmışız ki her alanda biz
yıl 2005

doğru'dan yana
aydın'dan yana kalmayan umudumuzu bırakın
varlık garantimizi bile bilemez olmuşuz
paranoyaklaşmışız
yolda yürürken arkayı kollar olmuşuz.

dört bir yana bakıp, çare arayan başımız afallamış
dağılmışız biz.

ne çaremiz kalmış ki
yukarı kaldırıp kafayı
Allah'a yalvarmaktan başka?

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:08 AM

Allah Biliyor

Ben biliyorum
Allah biliyor
ve belki
belki beni seven bir-iki kişi...
sen gerçekten dünyadaki
-sayılı iyi kadınlardan- birisin.

Bırak bazıları çekemesin
arkandan laf üretsin
tarihini ve geleceğini kilide almaya çalışsın.
İyi niyetini şeytanla kucaklaştırsın.

sen boşver kadınım
belki sen bile o kadar bilmiyorsun
ama
ben biliyorum
Allah biliyor
ve belki
beni seven bir-iki kişi...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:08 AM

Allah Kurtarsın!

Eski,satıcı bir kankim demişti ki;
'Olm sen newsletter gibi adamsın vallaa! '...

bir diğeri;
'Olm sakın bununla dalaşmayın;
adam bi huylanırsa bütün Türkiye'ye mail atar! '

bir başkası;
'Lan bizim tekno şarkıların bazıları dakikada 3000 vurur,
sen dakikada 20 eposta atıyorsun!
Vallaaa düşman başına! ..' demişti.

Yani bildiğiniz gibi değil halim benim!
Vallahi de sevincimde, üzüntümde fena dellenirim epostalarımla;
yağdırırım, acımam! ..

Bu yüzden işte
en azından,
hayatta en çok sevip, koruduğum karımın
daha güvenli ve rahat yaşaması için
onu eposta listemden bugün sildim!

listemdeki diğer bütün kardeşler, kankular ve arkadaşlar
hala hayatları boyu eposta diyetlerini ödemeye devamdalar! ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:08 AM

Almanya'ya

Selam olsun Almaya'ya
Almanya'daki dostlara...

ne güzel geldi selamınız bana
ne güzel geldi moral veren gülümsemeniz.

okumasaydınız şiirlerimi
o teşekkürü yollamasaydınız o an;
şu an toprağın altında
kapkara gönüle bürünmüşken
umutsuz
nasıl da başımı kaldırırdım yukarı
göğe doğru?

nasıl hareket ettirebilirdim ellerimi
topraklarımın üzerine çökmüş
o kesif 'leş' kokan
'leş yiğiciler'den nasibini almışken bu kadar?

nasıl hayata tutunabilirdim ki
o teşekkürleriniz olmasa
Almanya'daki Dostlarım! ..

yokuşlar öylesine umarsızca dik
esen yeller dumanlı alabildiğine
en yakınlardan beklenen yardım elleri bile
bu kadar 'hesaplı'yken
nasıl yürürdüm bu yolları
yüzüme vuran alevlerle?

selam olsun Almanya'ya...
alın bir nefes te size
Türkiye'den...

Ömer Dalman

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:08 AM

Altın Hızma

Hay Allah ya bu da olur mu? !
ufak bir metal parçası adamı böyle eğip-büker
neye uğradığını şaşırtır mı? !

eee böyle güzel bir yüzdeki
böyle güzel burnun bir kenarına
böyle itinayla oturtulursa
eğip-büker de, şaşırtır da! ..
ve o burnun sahibini Afrodit de yapar
Yılanlı Tanrıça da...

İlk kim bulmuş?
üzerine takıp, burnu 10 kat seksi yapmayı nereden akıl etmiş?
o yok edici bakışları burundaki hızmayla nasıl buluşturmuş?
bunu da nasıl garanti etmiş ki
eninde sonunda bir metal parçası olan şu şey
akıllara bu kadar durgunluk vermiş? !

Hay Allah ya bu da olur mu? !
zaten kadın’ı bize, herşeyimizin değerinin
yerlebir olduğunu göstermek için
kendimizi hiçe saymamız için
o arslan kükremelerimizi ansızın
kedi gibi miyava çevirmemiz için verdin!
bunlar yetmezmiş gibi
şu metal parçasına niye meydan verdin? !

Ah Allah’ım ah!
kadın’ı yarattın zaten, bizi bitirdin.
defterimizi en baştan dürdün
bir de üzerine bir sürü aksesuvar koydun
bizi iyice deli ettin! hokkabaza çevirdin!

ben şimdi, bu Afrodit karşımda
burnundaki o altın hızmayla dururken
onu unutup da nasıl uykuya dalarım? !

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:08 AM

Altın Saatli Görgüsüz Kol

Metalik gri, pırıl-pırıl
yeni model bir BMW’de idi...
Tem, o Pazartesi sabahı yine inanılmaz bir yoğunluktaydı.
Hızımız ancak 20-30...

şoförün camı açıktı.
Gayet net görebildiğim şeyse
dirsek hizasından, sanki bir anten gibi dışarı çıkmış
siyah bir takım elbiseli kol
ve onun bittiği yerde
beyaz kolalı bir gömlek kolunun bitiminde kendini gösteren
pırıl-pırıl, sapsarı parlayan bir kol saatiydi.
ve hafifçe yukarı doğru yönelmiş o lüks kol
saatin olduğu yerde duruşunu bozuyordu,
el bilekten tam kırık, yere bakarken
ihmalkar, rahat, umarsız
şımarık bir tavırla...

bir anlamda altın saat Tem’de görücüdeydi!
ama çaktırmadan
denk gelmiş gibi! ..

Eminim gerçekten bu kadar rahat olduğu için değil,
ben bu kadar rahat ve umarsızım demek içindi
bu artistik hareketler ve
kendi durumuna uygun sosyete salonlarını seçeceğine
bunu nedense Tem’de ispat etme derdine düşmüştü.
belki de halkın arasında gezerken
bir anda üstünlüğünü ilan etmenin
bileküstü yöntemini keşfetmişti? !

Tabii boş durmadı aklım.
geçerken onun yakınından arabamla hızla
o kolu oradan bir hamle ile almalar mı dersiniz,
ya da sağlam bir tutup-bükme ile
takır-takır kırmalar mı dersiniz!
hangisini isterseniz!

vallahi yalan değil!
çok dellenmiş olsaydım
geçerken o kola köpekbalığı gibi dalmayacağıma
inanın garanti veremezdim!

Tabii kızarım!
hatta k ı z a l ı m!

birşeyleri özlerinde yaşamak yerine bu insanlar
neden bu kadar gösterişe,
yalandan ifadelere sürüklenirler? !
kime neyi ispat etmenin peşindeler? !

acaba o boş bırakılmış
sürekli reddedilmiş zavallı ruhların içlerinde
neler oluyor, neler? ..

acaba otobanlarda, sokaklarda, caddelerde
bar önlerindeki o yalancı kaldırımlarda
arabaların camlarından dışarı sarkıtılmış
o yalancı rahatlıktaki, altın saatli kollardan
birine dalsa herbir harbi insan
gerçeğe seyahatin ilk kapısına
bir adım daha yaklaşır mıydık ülkece?

hiç sanmıyorum! ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:08 AM

Ambalajına Para

şöyle
akşamları evine gidip de
gündüzleri, üzerinde taşıdığı
süper kamufle, gıcır gıcır
pak-temiz takımları üzerinden attığında
-her haliyle görünür- olduğunda
bütün manzaranın içine sıçmayan
hala o 'ambalajlı güzelliğini' koruyan

ve daha da önemlisi
ambalajından sıyrılmadan önce
şöyle bir genelini süzdüğümde
yüzü bana
'bu ayakkabları bir çıkarırsam
ortalık leş gibi kokar' gibi bakmayan Erkek
bence de güzeldir!

ötekilerini salla gitsin be kadın!
ambalajına mı para vereceksin? !

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Ançuez ve Ağabeyim

Ağabeyimin çok eskiye dayanan
güzel
hatta bir o kadar da öğretici bir tepkisini hatırlarım
bir konuşmamızda...

konu Ançuez’di...
o henüz bekardı

dolabında bir tüp Ançuez bulunduruyormuş.
tam o günlerde ben de aradabir Ançuez yediğimi söyledim
ama tadını çok da sevmediğimi
ara sıra ekmeğe sürüp, tadına baktığımı ekledim
yemekle birlikte iştah da açıcıymış.

”Ben arada sırada Ançuez’i çirkin olduğu için yiyorum.” dedi sonra

evet! Ben de aynı fikirdeydim!

o an ortak bir noktada dans ettiğimizin bir örneğini daha yaşadık:

ille hep haklarında delirdiğimiz, öldüğümüz
bizim için en güzel olan şeyleri yapmamız
ille onları yememiz
onlarla yatmamız-kalkmamız
onları içmemiz
onları iş edinmemiz hatta gerekmiyor.

bazen de bir şeyleri
onları çok sevmediğimiz için deneyimlemeli ve
en azından tadına bakmalıyız
ama kendi arzumuzla...

önemli olan da bu...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Anlamların Sonsuzluğu

Bir sohbetimizde bir duayen
hangi konuyu yazarsan yaz
ne olduğu değil, nasıl yazdığın önemli,
çünkü mutlaka bir başkası aynı konuyu yazmıştır
demişti.

ama ben bu fikre hala katılmıyorum,
hatta bile-bile katılmama izin vermiyorum.
Eğer bu fikre katılırsam
ve herkes katılırsa;
koskoca dünya oyununun sonunu
elbirliğiyle getirmiş olmaz mıyız?
sonsuz senaryolarla bezendiğine inanılan şu hayatı
tek bir son perde ile noktalamış olmaz mıydık? ..

nerede kaldı şu bizim sonsuzluk inancı? ..
kim verdi bize bu kadar önemli bir yetkiyi hem? !

Eğer bu fikri topluca kabul etseydik;
şu ana kadar olduğundan da fazla
anlamları sınırlayıp, bir odaya hapsedip
yine ve yine sadece
şekiller üzerinde gezinir olmaz mıydık?
yine ve yine sadece
şekiller, görünüşler ile kendimizi de
kısır şekilde tanımış olmaz mıydık? ..

hem ne ilginçtir ki;
ele alışların, şekillenişlerin, türlerin sınırsızlığına inanan
bazı bilinçler
onlardan çok daha soyut ve geniş bir alana yayılmış ”anlamlar”ı
nasıl olur da kısır ve sonlu görürler! ?

yoksa dünya; bu birkaç beyefendinin dedikleriyle
dilediklerini gösterip, kabul ettirmeleri için inşa edilmiş
bir oyun alanı mı? ..
ne ihtimal kaldı ki başka? ! ..

ama herkes emin olsun ki;
buna izin vermeyeceğiz! ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Anlarsınız anlarsınız!

Hadi hadi
siz anlarsınız ne demek istediğimi!
onun için hiç detay sormayın
beni yormayın;
bir sürü işimiz var bur'da!

Bazı dostlukların yıkılması için
öyle 6-7 şiddetinde depremlere gerek yoktur
şöyle bir 3'lük, 4'lük sallantı bile yeter.
çünkü binaları güzel bitmiştir göğe doğru
cepheleri güzeldir, pahalı durur ama,
temelleri balçık üzerinedir,
üstelik 'kazık' tedbiri de gözardı edilmiştir!

azıcık bir sallantı yeter bunları yerle bir etmeye!
hadi hadi!
siz anlarsınız ne demek istediğimi!
ufak bir pürüz veya bir süre gözden uzak kalma
yeter o ufak depremi yaratmaya!

anlarsınız, anlarsınız!

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Anneler Günü’nün Öteki Yüzü

Trafik bu kadar mı çorba
bu kadar mı düzeysiz, acımasız
ölçüsüz, kuralsız olacaktı
magandasıyla, züppesiyle, zındıkıyla,
camışıyla?

çiçekçilerin önü araba kuyruklarıyla
bu kadar mı boğacaktı kavşakları
yavşaklar gibi? !

dev alışveriş merkezlerinin iç koridorları
bu kadar mı dolacaktı karınca sürüleri gibi
birbirinden güzel hediyeler alma yarışıyla?

bu kadar mı fazladan para basacaktı otoparklar?
ara sokak mafyasının cebi bu kadar mı dolacaktı?

o, tüketen eller bu kadar mı fazla daldırılacaktı
aşınmış ceplere
adına “anneler günü” denmiş bu Pazar gününde?

bu fazlalık, bu cümbüş, bu kargaşa
bu tüketimin tavana vurması
yorar zengin gönülleri...
annesini hergün seven
sık sık arayıp, gören kalpten bağlıları...

çok masrafsız –sevdim- ben bugün annemi inadına.
sabah 09.30’da aradım, sesimi duyurdum
o mutlu, ben mutlu...
zaten yarın da ararım...
ama bir şeye sevindim;
ben bu “tüketim kargaşası”na katkıda bulunmadım.

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Ara Verme Kendine

Gelme dolduruşuna sektörlerin
aracıların, maddenin,
bağlayıcıların,
şu koskoca çuvallamış uygarlığın!
bırak kendini çocuklar gibi kandırmayı, avutmayı ve
bugün 4 bir yana haldır-huldur attığın o iyi niyetleri
bütün benliğinle kuşan
hem de her Allah'ın günü! ..

hep öyle dileklerin gibi,
herkes için dilediğin gibi ol;
ara verme kendine! .. ara erme aydınlığa!
neysen öyle gör hayatı...

madem Yeniyıl mizanseniyle kaptırdın gönlünü
sadece bu bir günlük iyi niyet zincirine;
bırak, sürsün bu aydınlık
bu umut
bütün rutinlerine karşın!

gelme dolduruşuna sektörlerin
aracıların, maddenin,
bağlayıcıların!
kandırma kendini çocuklar gibi!

binbir kutlamadan ve bu cümbüşten sonra
yarın yine gönlünü karanlıkların basmaması için;
sarıl iyi niyetlerine, dileklerine
hem kendin için, hem bütün insanlık için
ara verme kendine, ara verme aydınlığa!
neysen öyle devam et sonra...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Araba Cilası Ojeler

Tamam güzelim
sürmüşsün araba cilası gibi
kaliteli ozejeleri tırnaklarına da,
servis otobüsünde gördüm seni
parmaklarınla koltuğun kolunu bile tutmadan oturuyordun! ?
hiçbir yere tutunmama özelliği kazanmış ellerin!
hatta yumruk bile yapamıyordun ellerini! ?

ya düşseydin tutunmadan oturayım derken? ..

Tamam, manzara harika ama
dünyadan değil gibiydin? !
biz dünyalılar genelde
yemek için, oturup-kalkmak için
ısırmak için, yalamak için tutarız
tutunuruz, kavrarız ellerimizle!
yoksa neyse o yapmak istediğimiz
ellerimizin arasından kayar gider be güzelim!

sürmüşsün araba cilası gibi
kırmızı kırmızı kaliteli ojeleri tırnaklarına da,
aman sıkı tutun, kayıp gitmesin be güzelim!

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Araştırmalar Aptal Etti!

Bugün; 'kafein kalp krizine neden oluyor'
yarın; 'kafein karaciğeri koruyor, vücudu dinç tutuyor'
öbürgün; 'Kahve tahmin ettiğinizden daha yararlı'...

Bugün; 'koşmak hem de hergün olunca kalbe çok iyi'
yarın; 'koşmak dizler için çok zararlı, en iyisi yürüyün! '...

Bugün; 'Ağrıyı ilaçla geçiştirmeyin',
yarın; 'ilaç almak için baş ağrınızın artmasını beklemeyin'...

Araştırmalar milleti aptal etti!
Birinin doğru dediğini, öteki yalanladı.
Akla kara aynı koltukta sabahladı,
sabaha yine milletin gözleri pörtledi.

kulaktan dolma rahatlıklarla
vücutlar daha da yağ bağladı.
sektörler kararlar aldı, milleti salakladı!
sağlık için servetler harcandı,
sigortalar bayram etti
halbuki çiğnediği dişler
gördüğü gözler milletin safdışı bırakıldı!

gündemler yaratıldı, haberler derlendi
nice doktorlar, sanki orta dansözleri gibi allandı-pullandı
ampullü elbiselerle sahneye salındı,
star muamelesi gördü!
ve şimdi doktorlar mı hala, dizi kahramanları mı yoksa
millet araştırır oldu.
tarifeleri o biçim arttı
iyice sosyetikleşti!

vaadettiği Türk Tıbbı bu muydu Ulu Önder'in?
şimdi bakıp bakıp gökyüzünden ülkeye
ağlamıyor mudur ışık gözyaşlarıyla?

Araştırmalar milleti aptal etti!
Birinin doğru dediğini, öteki yalanladı.
Belki de istedikleri zaten buydu...
yönleri şaşırdı millet
hedefleri karıştırdı
kendini bir sağlık bataklığında buldu.
zengin için fark eden bir şey yok;
3 kuruş fazla verse halleder herşeyi, ama
fakirin kıçında patladı balonlar!

Araştırmalar milleti aptal etti!
en üstte kararları verenlerin keyfi yerinde
ama ortalık fena salakladı!
bütün bu tiyatro çünkü
milletin sırtında oynandı! .

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Arızaya Bağlamasaydım

Arızaya bağlamasaydım;
ne bu kadar sık yazı, şiir yazabilirdim,
ne de her sabah düzenli koşup,
bir de üstüne kültür-fizik yapıp
canımı çıkartamazdım.

arızaya bağlamasaydım;
ne binlerce resim indirip internetten
kadın güzelliğine böylesine şahit olabilirdim,
ne de acıyı kendime hizmet ettirebilirdim
Sado-Mazo Kategorisi üzerinden...

arızaya bağlamasaydım;
anneme, kendim için günün birinde
”bin söyle, bin işit! ” dedirtemez
trafikte abimi bile tanımamazlık edemezdim!

eğer böyle olmasaydım;
bu yoldan çıkmış
terazisi hepten bozulmuş alemde
halen neşeyle yaşıyor olamazdım.

arızaya bağlamasaydım;
sadece onlardan biri olur, çıkardım!

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Arkadaş Olarak Göredursun

O 'arkadaş' olarak göredursun beni;
ben onun boy boy
o güzel bacaklarından ve ayaklarından
her türlü örtücü malzeme dahilinde
soket, naylon veya muz
fotoğraflarını çekip,
evimde açacağım
ve benden başka kimsenin giremeyeceği odamın
duvarlarını onlarla döşemek isterdim!

O 'arkadaş' olarak göredursun beni;
ben o odada zaman zaman
içeri kilitlenmiş vaziyette
dakika dakika oksijen miktarı azalırken
ve ışıklar kırmızıya doğru geçiş yaparken,
en son mor;
başımı ve gözlerimi fıldır fıldır
deliler gibi, manyaklar gibi
dört duvarın üzerinde gezdirip
ter içinde
içimden ne geliyorsa
kendi kendime yapardım!

O 'arkadaş' olarak göredursun beni;
odanın ışıkları mora çaldığında
ve dakikalar sonra alacağım nefes kalmadığında
yüzüm damarlanmış ve yarı morarmış,
tam kararmadan içerisi
yapabileceğimin en üstünü yapar ve
bitirirdim işimi
oraya yığılıp kalırken!

O 'arkadaş' olarak göredursun beni,
hiç ilgilenmesin özel olarak;
belki beni odaya büyük ve öldürücü zevkle kapayan da bu ya!

öyle görmeye devam etsin!

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:09 AM

Arslan Pençeliler

Hergün binilen o dolmuşlarda
taksilerde, otobüslerde
veya bazen hiç beklediğimiz o arkadaşlarımızda
bizleri arabalarına alan
ne bilekler vardır;
sanki “insan bileği” değil
arslan pençesi! ?
kalın mı kalın...
sanki kilo hesabıyla yaratmış Yaratan.

Eller desen el değil, mengene!
ne inanılmazlardır
hiç dikkat ettiniz mi?

Onlar da o ellerle, bileklerle
bir kadına kibarca çiçek uzatabilirler mi?
boynundan yavaşça ‘boğmadan’ tutup
kendilerine çekip, öpebilirler mi?
Onlar da şu “cool” dedikleri gibi olabilirler mi?

Taksici, dolmuşçu, otobüsçü veya yakınım-uzağım
düşmanım-dostum fark etmez;
hep yanlarına oturduğumda
bu arslan pençelilerle karşılaştığımda
aklıma işte bu paradoksun soruları gelir.

Bu arslan pençeliler de diğer erkek örnekleri gibi
kibar ve çok duyarlı olabilirler mi?

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Artık bir Diktatör Lazım!

O akşam iş dönüşünde
bu ülkenin gelmişini-geçmişini çoğumuzdan daha iyi bilen
izlemiş olan o amcanın dediği gibi
bu ülkeye artık bir diktatör lazım!

öyle bir dağılmış ki
öyle bir bölünmüş ki
öyle bir tuz-buz parçalanmış ki
bu iki yakanın biraraya gelebilmesi için
bu ülkeye artık bir diktatör lazım!

adamın 14 lafından biri buydu;
ne yapsın?
ülkesi gözlerinin önünde dağılıyor
parçalanıyor
insanları, işgücü, emekler heba oluyor! ?
adamın gözlerinin önünde adalet gidiyor,
westernlerdeki gibi beline silahı takan gavat
sokağa çıkıp, kendini adam sanıyor! ?

ne yapsın?
adamın gözlerinin önünde
gözlerinin içine baka baka milletin
altından topraklar kaydırılıyor
hortum rüzgarlarıyla zavallı halkımın
hazineleri harcanıyor.
bir de üstüne üstlük
hepsinin hesabı yine
yıllarca sırtına bin tane yük binmiş
ülkesi için kendini heba etmiş vatandaşa soruluyor
birbirinden güzel, şatafatlı, şık mı şık vergilerle! ..

o akşam iş dönüşünde
ülkenin, insanının, emeklerin
hakkın elden alıp götürüldüğüne dert yanan o amca üzdü beni.
çünkü bunca şey görmüş-geçirmiş o insana göre de
diğer birçokları gibi
tek bir çözüm kalmıştı;
bu ülkeye artık bir diktatör lazım!

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Artık Zamanla Dostuz

Çok sade,
modern,
bir o kadar da her detayıyla ince hesaplanmış
estetik düzeyi yüksek içmekanlar...

herbirinin bir duvarı geniş pencerelerle
cepheye bakan büyükçe odalar,
salona yakın konforda bir mutfak,
derya gibi, ruhları genişleten bir salon...
15. katta oldukça lüks bir ev...

insana verdiği huzur
özellikle –anlayan insana- verdiği huzur
dünya üzerindeki hiçbir ölçü birimiyle tartılamaz.
genel bir de müzik sistemi var
isteğe göre programlanan...
ben oradayken fonda hep
doğa seslerinden esinlenilmiş
ambient tınıları uçuşuyordu
ruhumun çeşitli yerlerine dokuna dokuna...

Her odanın
özellikle girişinden algılanabilen
hakim bir duvarında
büyükçe, sade tasarımlı ve kolay algılanan
birer saat...
fazla süse kaçılmamış;
sadece parlak metal ve cam yüzeyler
ve...
ve sadece “zaman”...
zaman, her odayı pençeleri arasına almış.

zaten bence de neden sadece
mutfakta ve salonda saat olsun ki? !
zaman hep akmıyor mu?
her seviştiğimizde
her uykuya daldığımızda
her duş alışımızda
yemek yaptığımızda
ardı ardına filmler seyrettiğimizde
antreye paltomuzu her astığımızda
ve ayakkablarımızı ayaklarımızdan çıkartıp
ayakkabı dolabına her koyduğumuzda
zaman bizi arkamızdan sinsice takip edip
bizden saniye saniye, dakika dakika
bazen saat saat, gün gün bir şeyler eksiltmiyor mu? ..

hoşuma gitti bu modern evin her mekanında karşıma çıkan
o büyük büyük, modern saatler.
güzel tasarımlarıyla ve asıldıkları duvarlarla olan ilişkileriyle
aslında bana zamanı umutluca, nazikçe söylüyorlar.
zamanın o hızla akışındaki coşkuyu,
hayatın koşuşturmasını,
gizemi,
kozmozdan bize verilmiş
bir anlamda bizi sınayan
sınırlayan o hediyeyi
dünyanın yaşlılığının, olgunluğunun hoşnutluğunu
yaşanmışlıkların tatlarını
ve hep daha olgun bir ruha yaklaşmanın
o gizemli gerisayımını ne kadar çok sevdiğimi
o, her mekanı saatlerle dolu
bana her tarafımdan zamanı hatırlatan
uyanık kalmamı sağlayan modern eve girdiğimde
bir kez daha açık gönülle hatırladım.

zamanın kendisi oldum
ben ona sarıldım, onu sevdim
o da beni takip etti.
beni en sonuna götürdü
herkesten uzakta
sessiz...
bana zamanın oyunlarını anlattı
zaman, sadece görevine sadık bir varlıktı.
sadece dost olmak istiyordu
kendisinin bile aslında çok önemli olmadığını anlatmak bir de...

zamanı artık seviyorum.
onunla da sorunum kalmadı.
artık dostuz.

darısı dünyanın başına...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Asfalt Kıyması

İşimden dönüyorum.
evime giden, 4 Levent'in o dümdüz
çam ağaçlarıyla çevrelenmiş caddesinde yürüyorum.
Çok da yorgun değilim.
İşimi çok seviyorum kimilerinin tersine
belki ondan bezgin değilim.
Lanet okumadan geçmiş bir başka gün...

ancak o sakin caddede
vızır-vızır dibimden geçen
hız sınırı tanımayan o imansızlar! ..
etrafta ne bir görevli, ne bir kamera...
hani kıymamı çıkartsa bir tanesi
yok hesap soracak kimse! ..

Şansa mı yaşıyoruz sokaklarda?
ya önlerine bir çocuk çıkıverse top peşinde? ..

Masum, üretken ve inançlı günümün sonunda
evimin kapısına varmadan
şu kısa yoldaki yürüyüşümde
bütün Trafik İmansızlarına binlerce kere lanet olsun!

Çarpışın birgün karşılıklı
sizin kıymanız çıksın asfalta da
belki o zaman anlarsınız!
Kilosu 5 para etmeyecek olan kıymalarınız! ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Asil bayan

Plazalara giden o Servis Otobüsündeki
çekilmez, Asil bayan!
sana söylüyorum:

İki makyaj yaptın
kılığınla trendi yakaladın
saçını modern şekil yaptın diye
dilini, başını Batı’ya çevirdin diye
pek mi göğe yükseldin de
yolda giderken “Türk İşi” şarkılar çaldığında şoför
isyan ediyorsun ve
o sesini, kimliğine ters
o çirkin, yaratıksal sertliğe çevirip
”Aayyy! Müziği değiştirir misiniz lütfen.” diye
şoförü uyarıyorsun? !

Plazalara giden o Servis Otobüslerindeki
çekilmez, Asil bayan!

sen de bizimle aynı toprağa basmıyor musun? !
trendy ayakkablarının altları
aynı tozlarla kirlenmiyor mu yoksa?
Anan, baban
ya da olmadı deden, anneannen
o ağıtlarla, türkülerle haykırmadılar mı dağlara
hüzünlerini, sevinçlerini? ..

sen neredensin, kimlerdensin?
aynı havayı solumuyor musun?
kimi beğenmiyorsun
nerede yaşıyorsun?
ya da
nerede yaşamak istiyorsun?

o zaman
hala buralarda niye oyalanıyorsun
Plazalara giden o Servis Otobüsündeki
çekilmez, Asil bayan! ?

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Asil, Pürüzsüz Aryalarla

Hep de gitmiyor böyle be kardeşim!
olmuyor! vazgeç...
yeme ne beni, ne kendini
olmuyor
biraz rahatla
kasma kendini
doğal ol!

Hep bu asil, hep bu nitelikli,
ölçüler içinde gayet düzenli, disiplinli,
arya usulü gölgesiz, pürüzsüz
çakılsız, taşsız yollarda giderek,
hatta granit kaplamalar üzerinde
adım sesleri de olmadan söylenen şarkılarla nereye kadar? ..

parlak, engelsiz yolunda arkana yaslanmış
asil ses tonlarıyla kulaklarını yıkayıp,
etrafı keyifle seyrederken;
yolkenarındaki çamurlardaki o ahşap
derme-çatma kulübedeki
dişlerinin dörtte üçü çürümüş yaşlı
hala sana bakıp, gülümsüyor
ve kibarca selamlıyor.
onu görmeyecek misin? !

o senin dinleyip, keyiflendiğin müzik
senin doymuş kulaklarına güzel,
o yaşlı onu duymuyor bile ruhunda!
ona nasıl anlatacaksın? !

olmuyor be kardeşim
olmuyor!
yeme ne beni, ne kendini
vazgeç arada
arkana yaslan
kasma kendini, doğal ol!

biraz çık asil-havalı yolundan
ve o yaşlıyla otur, bir çay iç,
lafla...

yalnızca sana güzel olan
asil, pürüzsüz
arya usulü şarkılarla nereye kadar? ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Aşabilmekle Mümkün

En büyük sapkınlığını
kendinden geçmişçesine yaparken,
çok daha üstten
çok daha bilge tarafın
'bunu yapmasan da olur' diye
sana çağrıda bulunabiliyorsa...

veya çok arınmış,
herşeyin ötesine geçmiş bilge halindeyken
en şeytani tarafın
seni aynı anda
en büyük sapkınlıklarına davet edebiliyorsa
hiçbir halinden endişelenmene gerek yok.

Çünkü böylesi uç hallerin
birarada barınabilmesi
ancak hepsini aşabilmekle mümkündür.

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Aşırı Güzelleşmişsin

Sana asılmak
amaçlıca iltifat etmek
gözüne girmek için gözlerinin içine bakmak ne haddime! ?
sadece doğruya doğru;
aşırı güzelleşmişsin! ..

Sana yaranmak
plaza asansörlerinde seni takibe almak
plaza ***leri gibi sonra
yüzümde yalancı gülücüklerle
iltifatlarda bulunmak,
görüşelim canım demek ne haddime! ?

benden böyle plaza yamukları bekleme!
sadece doğruya doğru;
kendini, değerini bil lütfen,
aşırı güzelleşmişsin! ..

Söylerim doğrularımı
yaparım motivasyonumu hak edene,
basar giderim; işim zaten başımdan aşkın güzelim.
sana yaranmak
belki bir şeyler çıkar diye yalandan yalandan
plaza ***leri gibi yüzüne gülmek ne haddime! ?

sadece doğruya doğru;
aşırı güzelleşmişsin! ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Aşk-Sağlık

Suyuna gitmeyip
o'nun dilinden konuşmadıkça
bir ustalık
bir teknik ve bilgi eseri olmadığı gibi 'sağlık'
'aşk' da kendince davranır
hem de daha umarsız, bazen pejmude...

Gelinen kültürün, uygarlığın,
kişisel sanıların düzeyi ne olursa olsun
elden gidebildiği gibi 'sağlık'
'aşk' da feci şekilde dalga geçmez mi insanla? !

hele o'nun dilinden anlamayıp
her bakışmayı, her kültür paylaşımını
iki lakırtıyı 'aşk'a yoranlarla? ..

yerden yere savurup
sonra da 'gidiyorum' deyip kapatmaz mı kapıları? ..

birşeylere uymak lazım
kendini bırakıvermek
fazla tartmamak, elememek
kültür ve düzey terazilerine baş vurmamak...
suyu bırakmak, gediğini bulmasını beklemek...

yoksa pişman olur insan
ya erkenden sağlığı elden gider kendi yoluna
ya da yüzüstü bırakıverir
yıllardır peşinden koştuğu o 'aşk'...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Aşk denir mi ona?

Aşk büyükse ve benliği sarsıcıysa
Aşkın kadın Tarafı biraz ağırsa, güçlüyse
vahşiyse,
tırnakları koyu renk, uzun, kıvrık ve sert
vücudu tanrıçalar kıvamındaysa;
elbet o aşkın yan etkileri de sarsıcı olur.
Hele öyle bir savurur ki benliği
kendini, yerini-yurdunu
gelmişini-geçmişini hatta hiçe saydırır.

Aşkın Erkek Tarafına ise malesef
sadece teslim olmak düşmez mi ey Aşık? !
paramparça olup da
sıfırlanana dek bütün varolanların ayakları altında
sürünmek düşmez mi? !

Uğrunda yanıp, kül olmadıktan sonra
kendini o el kızına verip
kaybetmedikten sonra
ve
Aşkın kadın Tarafına topyekun
bütün askerlerinle, kalkanlarınla, mızraklarınla
teslim olmadıktan sonra
ona Aşk denir mi ey Aşık?
denir mi? ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Aşkın'a taktım

Aşkın'ı gördüm
aşkın'ı duydum
bütün feryatlarıyla
acımasız...
kulak verdim

acın'ı gördüm
kendimde buldum

ben aşk'a değil, aşkın'a taktım!
acı'yı değil, acın'ı gördüm!
'kendimden' bildim.

aşk'ı nasıl gördüklerine değil
'aşk'ı nasıl gördüğün'e yandım
kavruldum
kül oldum ve
kendi aşkımı sana da aksettirdim
niyetimi bağladım
duama dahil ettim.

sen 'acımasız aşık'!
kendine de acımadın
gördüm...

ben aşk'a değil
aşkın'a taktım...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Aşkın, Şehvetin Altın Vuruşunda

Bir soylu eğer
hayatının asil akışı içinde birgün
bir kenar mahalle dilberinin cazibesine kapılıp,
onun incelmemiş beğeni ve saygı kalıplarının bataklığında
'bir hiçmiş gibi' değerlerini kaybederek
incelmiş kültürünü, asilliğini,
tarihini ayaklar altına sermişcesine
bütün benliğiyle o kadının düşük kalitesinin kölesi olup
aşkın, şehvetin en öldürücü altın vuruşunu yakalamamışsa;

bunca yıl aldığı eğitimin, öğretimin, bilginin,
felsefenin,
güdümlediği duygularının ne değeri kalır ki? !

ve bir şeylerde erimeden, küçülüp, dağılmadan,
sadece yükselen değerlerin sarhoşluğunda incelmek
ne derece sahici olabilir ki? ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Attım Hüznü

Attım hüznü az önce üzerimden kardeşim
ama nasıl?
Önden kuvvetli bir porsiyon köfte
arkadan bol aksesuvarlı bir aşure!
aha bir baktım kanım başlamış kaynamaya
aha bir daha baktım
karımın 'kadın' olduğunu da anladım!

bu hüzün yok mu bu hüzün
fena musallat insana
ruhu korumasız, yalnız bulmayıversin kardeşim
gelir öyle bir yapışır ki
'erkek' olduğunu bile unutursun!

işte onun için
söyledim mis gibi köftemi
geçtim dalgamı
dedim sonra 'karı git bir de çay koy! '
şimdi bekliyorum ayaklarımı topladım
aha bir de baktım çay kokusunu salmış!

galiba erkek yüreğinde cidden
yemeğe sıkı bir yer ayrılmış? ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:10 AM

Ayakkablarınızla

Hanfendi:
bakın hiç strese sokmayım sizi...

hiç öyle düşünüp, hesap yapıp
dert edinmenize de gerek yok.

deniz seviyesinden yukarı çıkıp
önünüzde hiç büyüklük de taslamadan
gayet alçak bir şekilde
‘tek bir şey’ soracağım size:

Acaba o güzel ve seksi ayakkablarınızla
bir gece geçirebilir miyim? !

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:11 AM

Ayda Yılda Bir Kere

Bir kankim var zenci hastası;
beyaz kızlara bakmaz bile...

yine geçen gün insan bedeninden bahsediyorduk.
bu dünyadaki esas evimiz olan bedenden...

dedi ki;
'çoğu insan ayna karşısına geçip, şöyle bir vücuduna
yılda bir kere filan bakar.
eh böyle de olursa tabii
gitgide bedeni kontrolden çıkar
yağlanır, ballanır, yayılır
lömbürdekleşir.

ondan sonra da yok o rejim, yok bu diyet! ..

Eeee hacı
ayda yılda bir kere geçersen ayna karşısına
aldatırsın tabii kendini
ve sonunda da kendini aldatamayacağın ölçülerle karşılaşırsın!

İşte bizim en büyük gerçeklerimizden biri...'
.........

Ağzına, yüreğine sağlık be zenci düşkünü kardeşim!
diğerlerini ise bırak
diledikleri oturup dursunlar,
yağlansınlar, ballasınlar, kokuşsunlar!
sana ne...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:11 AM

Aydınlığın Kaderinde Yazılı Değil

Sakın ola ki
aydınlık taraftan olanlar
kinin, intikamın cezbediciliğinde
karanlıktanmış gibi diş göstermesinler!

Bu, onların aslında
hiç de olamadıkları bir şeydir.
onlar zafere böyle gidemezler.
kaderlerinde yazılı değildir! ..

Dalıp karanlık tarafa bir ejderha gibi vahşi
bütün hesaplarını halledeceklerini zannederler.

Halbuki
karanlıkla aydınlık arasındaki hesap
yüzyıllarla ölçülür.
Yatırımcıları, gizli yoldaşları çoktur, büyüklerdir!
yalnız başına bütün bu geçmişi göğüsleyip
kinin, intikamın tuzağında
karanlığa dalmak imkansız! ..
sadece bir ziyan aydınlığa! ..
zaten izin de vermezler uluorta…

tuzakların eşliğinde giriyorsa zaten karanlığa
düpedüz karanlığın oyununa gelmesidir Aydınlığın.
istediği de budur zaten!
tıpkı kendi gibi
çırpına çırpına
ağzında salyalarla kendine doğru gelen
bir başka karanlık! ..
yangına katılan yeni ateşlerle
o kin alevinin büyümesi…

Sakın ola ki
aydınlık taraftan olanlar
tam olarak içgüdülerinin iplerini vermesinler
karanlığın ellerine.
Aydınlık gibi savaşsınlar
aydınlık gibi baksınlar
akıllara kazınsınlar
ibret olsunlar bu ilkel Karanlık Krallığına.

ve sakın ola ki
aydınlık taraftan olanlar
karanlıktanmış gibi diş göstermesinler.
bu onların kaderinde yazılı değil…

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:11 AM

Aykırı Olmak

Sık sık olmasa da;
sırf başka bir yerden olduğunu,
buraya ait olmadığını,
aynı şeyleri yiğip içerek
aynı sıvılardan içerek
ve aynı duyguları kullanarak mutlu olamadığını,
yaşamını sürdüremediğini gizleyemediği anlarda
kendini ele vermekten kaçınamamak...

Aykırı olmak;
aynı, bilinci bağlayan o kör ebe eşarplarıyla
ortalıkta salaklar gibi
ve de mutlu gibi dolaşmaktan bıktığı,
diğer yiğip-içenler gibi şişgöbek,
uykucu
ve horultular arasında rahat edemediği o anlardan birinde
bütün bakışların üzerine kitlenmesinden dolayı
kendini suçlu hissetmek ve
daha da karadeliği içine saklanarak
kendi iç uzayında büyük bir infilaka meydan vermek...

bir yandan
ucuzlamış hayat şartlarının sürükleyiciliğinde
ucuzlamış tavır ve tepkilerin şiddetli yağmurlarında
ortama uymayan organik yelkenlerini
çelikten sert göstererek
akıntıya karşı küreklerine de abanırken
2 lokma-1 hırka peşinde tıpkı diğer körler-sağırlar gibi
yaşamaya çalışmak,
nihai sonucunu beklercesine umutla...

aykırı olmak...
kör ebe eşarplarının arasından birer yırtık bulmuş
diğer bütün gözü görenlere selam vermeye,
yandaş, yoldaş bulma endişesiyle
sağa-sola dikerken gözlerini
aslında kendi merkezindeki zenginliğe her dakika
kilometre-kilometre yaklaşmak...
kendinle şefkat alışverişinde olmak...

aykırı olmak...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:11 AM

Aynalı Gardropp Tekmeleme Anısı

Değerli bir hardcore cd’mi gördüm
yatağımızın üzerinde...
çocuk oynamıştı sabah
oraya koymuş.

Tam alırken esas yerine götürmek için
zaten yarı kırık kapağı fırlayıverdi yere doğru!
kapak bir yana,
cd bir yana,
kapak resmi bir yana,
hepsi yerlerde! ..

Enerjim de çoktu henüz
günün en başı
ve henüz koşmamışım.
Bütün zehirlerim, şeytanlarım hala bende...

olaya fena sinirlendim birden
sanki bana yolda-sokakta günlük sürüngenlerden
bir dürzü saygısızlık etmiş gibi...
aynalı gardropp kapağımıza
çok sıkı 5-6 tekme indirdim
gümbür-gümbür! ..
ve hemen ardından da fena bir bağırtı! ..
oda inledi
ve hatta belki de alt-üst komşuların odaları...

neyse ki kapım kapalıydı
çocuk içeride mama aleminde
ufak-tefek ama oranı iyi (!) Moldov Bakıcımızla...
(bu da benim şansım tabii, oran-moran!)

içerideki bağırtımı duymuş olsa bile Moldov
önemsememiştir;
alışkındır artık sinir anlarıma...

biraz rahatladığımı düşünürken tam
benim karı aradı yine bir acele cebimden!
tam da işe dönecektim PC’min başına...

açtım;
para transferi lazımmış.
yarım-yırtık
belirli-belirsiz, ama yine acele yüklü
söylemeye çalıştı yapmamı istediğini.

salak
tam ve net söyleseydi diyeceğini detaylı,
2-3 kere daha aramazdım tam anlamak için!
Son aramamda zaten ona da bağırdım
nasibini aldı benden
kutsandı maşallah! ..

Telefonda Konuşma Edep Dersi 3’ü
hızla naklediverdim!
gerçi 1 ve 2.’lerden de geçmemişti sınıfı henüz ama
olsun
bu hızlandırılmış kurs artık! ..
öğrenecek, kaçarı yok...

Tekrar yerime dönerken
biraz sakin, yumuşak;
yine de gardrobumuzdan özür dilemedim.
benim karıdan da...

yoğun enerjideyim ben kardeşler!
öyle sakin, sessiz, rutin ve sıradan değil...
hamurumu böyle yoğuranın vardır bir bildiği!
ne kimse bana dil uzatsın
ne de ben kimseye...

Canımızdan, huzurumuzdan değerli mi şu “eşya”?
hepsi sadece bizim için inan! ..

daha 10 tane aynalı gardropp kapağı feda bana!
yeter ki tadım yerinde olsun...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:11 AM

Aynası İş midir Kişinin? !

Eskilerden biri demişti ki
aynası iştir kişinin.

doğru tabii ki ama
hangi zamana göre?
hangi insanlara göre?
ve nereye göre? !

uzun yıllardır benim bildiğim
bizim buralarda
aynası laftır kişinin!

konuşabildiğince ağzı
satabildikçe kendini
eli hiç iş tutmasa da kişi
ne güzel de yücelmekte bizim buralarda!

eskiler güzel demiş ama
bizim buralarda
aynası laftır kişinin.

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:11 AM

Aynı Değil

Artık yolda yürürken gördüğüm
o sararmış, kuru yapraklar,
kaldırım kenarlarındaki su birikintileri,
kulaklarımı hergün farklı yalayan rüzgar
aynı değil...

Gökte
binlerce kombinasyonla
desenler oluşturmuş bulutlar,
uzaktan odamın içine sıcacık doluşan
yalnızlığıma eşlik eden
mahalledeki çocuk sesleri,
parkta öpüşen 2 sevgili
aynı değil...

artık hepsi bana
okuduğum binlerce şair dostun gözlerinden bakıyor
sesleniyor.
sadece kendim kadar değil...

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:11 AM

Aynı Mahallenin 2 Berberi

Aynı mahallenin 2 farklı kültürde berberi...
Biri çok sosyetik, diğeri halk işi;
vitrinlerinden ve sahiplerinden belli...

Halk işi olanına gittim:
tipimi sadece zengin gördü,
yüzümde de o saf sandığı gülücüğü...
ne koparırsam kardır dedi,
küçük ve geçici düşündü,
tam fiyat geçirdi.
doğrusu istediği mangır
berberin kıvamına da hiç uymuyordu.
biz de aptaldık ya; yaladık yuttuk zannetti!

Sosyetiğine de gittim:
tipimi görgülü, bilgili, eğitimli gördü.
aklından “geçirmeyi” sildi.
Fiyatını gayet makul verdi,
hatta belki biraz geri çekti!
ilgiyi, muhabbeti
ve o son vedadaki sıcak merhabayı eksik etmedi.
yalandan sırıtıp beni sepetlemedi.
derdi beni kazanmaktı.

İşte size kesinlikle ve kesinlikle
yontulmuş, görmüş-geçirmiş
düzeyini bulmuş, eğitilmiş bir esnafla,
görmemiş ve ufak düşünen
ufak kazançlar peşindeki esnaf arasındaki fark! ..

GooD aNd EvıL 04-29-2009 09:11 AM

Baba 1’in Karzimasına ne oldu?

Yok anam yok!
bana haftasonları evden fazla uzak kalmak yaramıyor.
niye mi?
yahu insan Baba 1 filimini
aradan 4 gün geçmesine rağmen nasıl hala bitiremeyebilir? !

kuşa çevirdim,
diziye çevirdim,
parça parça ettim
yine de beceremedim!

kişilik sorunu ettim,
seyredemememde emeği geçenleri tehditler ettim
yine beceremedim!

gündüz biraz eğlence
biraz muhabbet
biraz akraba ziyareti
yeğenin konseri filan derken
bir geldim ki akşam yine,
karşımda Baba 1 yine kaldığı yerde...
bana bakıyor! ..

yılların Baba’sı karşımda diz çökmüş
daha fazla yapma bunu bana,
haysiyetimi, şerefimi, karizmamı
insanlar üzerindeki gücümü
daha fazla ayaklar altına serme diyor! ..
ve bundan sakın kimseye bahsetme! ..

haklı da be birader! ..
bir zamanların dev gibi Baba’sı!
boru değil ki bu! ..
adamı bir akşam dönüşü
evinin kapısının önünde kevgire çevirenler
aha bunlar değil miydi? !
hani şu eski model arabalardan
eski model makinelilerle inip
tata-tata-tata ortalığı şenlendiren
eski tip takım elbiseli adamlar...
hatırlasana! ..

Fazla gezmek,
eğlenceden eğlenceye koşmak...
bunlar benim işim değil...
yazıp-çizen
içe dönük keşiflerde
içe dönük tatlarda olan adamın işi değil...
tövbe-tövbe! ..

güzel ve çok karizma bir bayanla buluşmak
ve aileye makul zaman ayırmak dışında
diğerleri fazlalıktı derim.
dersimi alırım
ve bundan sonra zamanımın değerini bilirim.
Baba’nın da karizmasını aynen geri getiririm!


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:26 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.