![]() |
Sahibine Mektup-13
Ben seni tanıdıktan sonra kendime bir daha hiç rastladım iç yolculuklarımda. Aradım bazen kaygıyla kaybettiğimi sandıklarımı, hep seni buldum ben diye elimi attığımda. Sıyrılmayı deniyorum son günlerde sen yerlerimden, kendimi de sıyırıyorum, acıyorum. İki kişilik bir kanama başlıyor sonra, acil durum sinyalleriyle ölüme yakın yetiştiriliyorum aşkhaneye. Rahatlıyorum, biliyorum senli halimi sevdiğimi de niye bu hırçın nöbetler anlamıyorum. Gergin miyim, hüzünlü mü yoksa başka bir duygu halimi bulamıyorum birkaç gündür kendimdekini. İki kişilik yaşıyorum değişimlerimi de tek benimkiler yetmezmiş gibi. Sonbahar sisli ve dingin bugün. Başımdan yaprakları dökülüyor ağaçların, turuncu. Sevdiğim renkle gülümsetmeyi deniyor mevsim sanki beni. Yok; katı bir ifadede mimiklerim çivilenmiş gibi yüzüme gülemiyorum. Hani mevsim hüzün ya ağlasam diyorum, onu da beceremiyorum. Ne biçim bir gün bugün. İşte yine elimde buruşturup yazmayayım diye kaçtığım kağıtlarımla sana mektuplar süslüyorum. Evimde tadilat var sabahtan beri. Mevsimde kışa hazırlıyor ya kendini, ben de tadilata alsam ruhumu. Kabuk bağladı sandığım yaralarım pansuman istiyor. İkilemler, şaşkınlıklar ve sabrı kaçınılmaz yapan sözler matkabın betonu delen sesi gibi ruhumu deliyor. Ne yapacağım ben söylesene sevgilim? Yağsa artık yağmur da ağlasam şöyle hıçkıra hıçkıra. Çözümsüz kaldım, çaresiz kaldım. Bir halka anımsıyorum gözlerimi her kapadığımda, boğazımda kelepçe sanki, nefessiz kaldım. Sen istediğinden değil sevdiğimden bunca zaman gücümle yarıştım. Yarış bitti, kazandım da aşkımıza yapılan haksızlıklarla yine ben uğraştım. Şimdi daldım pembesine kurumaya yüz tutmuş güllerimin. Kokusunda senli hayaller yarattım. Geçmişin yükünü bıraktım, geleceğe adım adımım da vakit tamam diyor içimde bir fısıldama. Bir yüz çakıyor gözlerimin önünde ara sıra, bir ses oluyor bazen yokluğunda, varlığıma nefes veriyor sanki senin olmadığın zamanların inadına. Tehlikeli diyorum uzaklaşıyorum, sevgime dokunuyor farkında olmadan ve seni sınıyorum. Baş edebildiklerimle edemediklerimi topla, dışardan bakıldığında taktir-i şayan ama ya kaybettiğim kendimi bulmak uğruna kan kaybını göze alırsam, ya ölümü göze alırsam sevgilim. Sıyırırsam ruhumu senden, bedenim deli mayın olur yokluğunda. Patlar, her şey geçti biz varır şimdi dediğimiz noktada. Sevgilim varlığına hiç olmadığım kadar muhtacım bu günlerde. Yeni bir gün diye uyansam da keyifliğimin sisi kalkmıyor üstümden. Tek huzur veren okuduğum kitabın sayfaları, üstünden geçen yıla rağmen aynı koşulsuzluğa sahip olmak. Seni anlatmak ve her seferinde tekrar aşık olmak koruyor huzurumu. Eminin olduğum tek şey hala ve her şeye rağmen seni sevdiğim. Gün ortası uykularına alışık değildir bedenim. Oysa şimdi belki bir kaçış günün hüznünden, belki de seni görmek düşlerimde. Uykuya geçiyorum sevdiğim şarkılar eşliğinde. Ağır geliyor ruhum anladım kendime. Bir dokun, bir söz söyle uçarım tüy olur yine aşkla kollarına. Kaygılarla baş edilir korkma. Bir kapı önümdeki, senli bir hayata açılmaya hazır. Anahtarı sende sevgilim. Bekle dediğin yerdeyim. Aşkı gözlerinde bıraktım dediğim günden bu güne, koşulsuz sevgimdeyim. (18.kasım.2006) |
Sahibine Mektup-14
Seni seviyorum. Ayaza tutmuş kasım gecesinde yağmurun ıslaklığı anımsatıyor bunu. Sıcacık bir el üşümüşsünüz diyor derin bakışların ardında, gülümsüyorum. Hani ne münasebet iyi niyet kaçıverse aklım gidecek senden. Anımsıyorum ve seni seviyorum. Su birikintilerine basmama çabasındayken aklımdan geçiyor başka bir cümle. Bir hediye sevincini hatırlıyorum, sen değilsin. Son günlerin paylaşımını arttıran ve varlığıyla her anımı dolduran biri diyor ki içi sızlayarak, aslında sana bir şey getirmiştim. Anımsıyorum, seni seviyorum. Coşkulu bir ses alıyorum telefonun diğer ucundan, soğuğa dayadığım sırtımı sarıyor ılık nefesin. Seninle senin heyecanını, sana dair söylemlerimi paylaşıyorum, beni geçti sana uzandı davetler diyorum, çaresiz bir plana yenik, gelmek isteyişinle karşılaşıyorum. Anımsıyorum, seni seviyorum. Kalabalık, insan sesleri havada, uğultu halinde kahkahalar da herkesin zihni belli ki tenhada. Yapaylık diz boyu, camekan ardı sıcak da mevsim sonbahar hatta belki biraz kış, sokaklar yağmura yenik soğumada. Tanıdığım her insanda kalıyor samimiyet ve reklamın var satır aralarında. Gitsem olmaz, bunca şeyden sonra olmaz canım yakışı kalmaz. Ya kalsam, sevdamın enerjisi inancımla yoğrulsa. İşte tam bu düşünce kol gezerken usumda diyor ki öteki, sakın aşkını ve inancını bırakma. Sahip olduğun şeyi gördük ya zaferdir gelecek aşkta. Düşünüyorum ve durduğum yerde yine anımsıyorum, seni seviyorum. Denir ya ruh eşini arayan bulur aceleye kapılma, baktığım tablolar arasında bu cümle takıldı aklıma. Diğer yarımsın sevdiğim, sabrım var bir hayatı birlikte yaratmaya. Bastım tuzumu yarama, kaybetmeyi seçmem emekle yoğrulmuş aşksa. Duamsın yine senin diline düşen sözcüklerimle. Duydum ya hayat arkadaşım sen ol isterim dediğini, baktın ya aşkla gözlerime, şükür sevgilim. Uzaklığın özel oluşumdan anlarım. Yine de artık yakınımda dur, ben her zorlukla savaşır zamana aşkımızı saklarım. (4.kasım.2006) Gözde Hatiboğlu |
Sahibine Mektup-15
Unutmadım. Aklımın her köşesi şehrin karmaşasına karışmış olsam da bugündeydi. Sana dair çağrışımlarla baş etmeye çalışırken zorlandım ama genelde keyifli bir hal içindeydim. Unutmadım. Aklından en son geçecek şey olmalı seni unuttuğum. Özel günlerde sevdiklerini daha çok söylemeli değil mi insanlar. Seni seviyorum diyorum işte her dakika. Sanki bende seninle bugün doğmuşum gibi heyecanlıydım. Sana hediyeler aldım, ışıltılı sokakları gezdim senle geziyormuş gibi. İyi dileklerini sundu birileri, gülümseyerek kabul ettim. Hepsi kocaman bir paketle seni bekliyor. Ne zaman veririm bilmiyorum sadece. Bugün yanında yokum. Fark ettin mi sevgilim. Ne ses var benden ne de daha önceki seneler gibi kapına gelen paketler. Özünümüzde yılbaşı ve bayram var üstelik. Üzgünüm onlarda da yanında olmayacağım. Yokluğumu anla istiyorum, nedenlerini sor istiyorum. Kolay değil emin ol, sadece seni aramamak değil ben kimseyi unutmadım ki bunca yıl, doğum gününü neden unutayım. Geçtiğimiz hafta ortasına kadar sana sürprizler planlamıştım oysa. Şimdi bak baş edilmez bir sessizlik kaldı sürprizler adına. Ne yapıyorsun, kimler var yanında merak ediyorum, patavatsız ve canımı acıtma çabasında olanlar gözüme soktular aslında. Bilmediğimi var saymadılar da niye hatırlatma ihtiyacındaydılar anlamadım. Seninle konuşuyorum bak yeni mektuplarla. Yalnızım. Kahvemi yudumluyorum bana aldığın kupayla. Sonra kuruttuğum çiçeklerime bakıyorum ilk gün gibi inancımı korumamı sağlayan Sezen şarkılarıyla. Senin hediyen vardı üstümde, sürdüğüm kokuda bile seni çektim içime. Gözlerim doldu ara sıra ne yalan söyleyeyim, eksiktim. Kulaklarımda iki cümle çınladı aramaya elim gittiğinde. Biri hayatımı paylaşmak istediğimsin dediğin güne aitti, diğeri başkasına hoyratça söylediğin hayal kuruyor ve bunu herkes biliyor söylemindi. Arzu ve yasak arasında gittim geldim sevgilim. Kırgınlığıma başkası sebep olsa da, yokluğu seçtim. Sabaha dek seninle doğum gününü kutluyor olacağım, sana kim bilir kaç sayfa yazı yazacağım, kaç şarkı çalacak bize dair, kim bilir elim kaç kez telefona gidecek, adın üstünde durup dalacağım belki. Uyumayı deneyeceğim sonra ılık bir duş sonrası, sana en güzel dileklerle en hayırlı duaları edeceğim, geçen yıl söylediklerim gelecek aklıma, bu sefer içimden söylüyorum ama seni yeni yılda da çok seveceğim. Sonra uzun bir yolculuk başlayacak çocukluğuma doğru. Yıl sensiz bitecek uzaklıkta, yakın olup kendimle kalmaktansa uzaklıkta yüreğimle kalmayı seçiyorum galiba. Özle istiyorum beni, merak et istiyorum. En çok da anla istiyorum. Hep yaptıklarım hep aynı sonuçlara getirdi bunca zaman. Geç fark ettim belki, aslında kaybetmeyi kıymet bilmeye eşitlemek istemediğimden uzak durmadım. Şimdi anlıyorum ki elindeki sevgiyi tartmanın en iyi yolu uzaklık. Yeni yaşında hayat değişsin, sen değişme sevgilim. Değişme ki gözlerine sakladığım aşkı kaybetmeyeyim. Ben değiştim çünkü. Aşk yüzünden oldu tüm değişimlerim. Seni tanıdığım yerde başladım hayata. Aynı yerde düştüm belki de dipsiz bir kuyuya. Gün oldu karanlıkta küflendi sandım yüreğim, aydınlandım sonra varlığınla. Ya şimdi ya asla demek için çok uğraştım. Yapamadığımdan süreç içinde kabulle yaşadım. Her şeyi neden saydım gitmek için, yola bile çıktım. Seni sevdiğim tek nedenim oldu kalmak adına. Ama görüyorum ki ruhum nemlenmiş biraz. İçten başlıyor sızlama. Gözümden bir damla yaş geldi bak, istiyorum ki şimdi sen de beni anla. Yanımda olmanı istediğim zamanlarda kaçışınla nasıl baş ettim. Dikenli sözlerin yağmurunda nasıl kaldım anla. Sevgisine bile tutunamıyor insan sevdiğinden ses olmadığında. Şimdi nerdesin. Aklının hangi yarısındayım. Hatırlıyor musun bundan birkaç hafta önce hediyeni vermiştim sana, şaşırmıştın. Çocuksu bir sevinç vardı gözlerinde. Göremem belki seni demiştim doğum gününde. İnanmamıştın, olur mu öyle şey demiştin ve giderken görmek istemiyorsun ya beni kalacağım senle o zaman demiştin. Şaşırmıştım. Öyleyse görmeyeceğim seni demiştim. Bak görüşmedik işte. Kırgınlığım da denk geldi bunun üstüne. Öyle bir yerde öyle bir sözle yıkıldı ki heyecanım, gitmeyi seçtim. Haberin bile yok hala. Kim ne dedi de bu kadar acıdım sence. Kızgın bir konuşma sonrası kapandı telefonum, açılmadı işte hala. Nedenlerin, var mı kafanda. Günlerce ağladım, uzaklığım aşkıma dokundu bu sefer. Koşulsuz sevgimi sorguladım. Hak etmediğim bir tutuma bıraktın beni yine. Orda dağıldım. Bedelini ödüyoruz ikimizde. Doğum günün eksik sevgilim, bilmem ki tamamlanır mı yokluğum yalan sevişlerle. Mucizeler diliyorum şimdi tanrıdan geceye. Unutmadım inan, unutmamaya söz verdim biliyorsun ilk baştan. Yalan mıydı diyorum yıllara dönüp baktığımda yaşanan. Kulağıma gelen sözlerin ruhuma ulaşmadığını düşünüyorum, öyleyse bir yalanı birlikte yaşadık diyorum. Bunca şeyden sonra bile buradaysam ilahi adalete ve koşulsuz sevgime inandığımdan. Gün biter, yaş eklenir yaşına, yıl geçer yenisi yine gelir sevgilim. Öfkem var belki ama aşkıma gölge etmesin diye direndiğim. Son demlerine gelsem de gidemediğim bir aşkın içindeyim. Seni seviyorum, her yeni yaşta yeni bir aşka başlıyormuş gibi. Ölene kadar sürecek sevdaların yaşadığı masallarla büyümek benim seçimim değildi, büyüdüm. Şimdi masal kahramanımsın sevgilim. Masalsı bir yaşta en güzel dileklerle sende büyü isterim. Yeni yaşın, yeni yılın her şeyin en güzelini getirsin çünkü sen her şeye değersin.. |
Sahibine Mektup-16
Bazı sessizliklerin yükü ağırdır insan içinde. Bazı sözcüklerin tekrarı vardır döner durur beyinde. Denizin kumsala vuran dalgası gibi gider gelir ve her gidiş gelişte biraz daha kum tanesi götürür yürekten. Gün olur kocaman bir oyuk kalır geriye. Deniz çekilir, kayaların ardından oyuk batar gözlerine. Sözcüklerin her biri yeni oyuklar oluşturmuştur aslında gidip gelen zaman dalgasında. Fark ettiğinde geç kalmış olur musun bilmiyorum. Günlerdir bu soruyu soruyorum kendime. Ağır bir sessizlik içindeyim lodosun savurduğu şehirde. Sen nerdesin, hangi yokluk hangi boşluk var geride. Yüzünü en son nerde gördüm, sesini duyuşum mucize ama anımsarken ağlıyorum içimdeki boşluk kalıyor sanki geriye. Sözcüklerin yerine yenilerini koymayı deniyorum. Üç maymun misali görmedim, duymadım, konuşmadım diyorum. Bu defa olmuyor can acım. Acıttığın yerlerime aşığım aslında ama olmuyor işte, yüküm kifayetsiz bir dolu sözcük, ağır. Taşıyamıyorum. Döküldü küfemdeki sevda sözcükleri, tekrarlananların yankısı şehre çarpıyor geliyor içime. Hani böyle dokunsalar ağlayacaksındır ama dışarı yansıyan güvenli ve huzurlu bir gülümsemen vardır bazen. Takılıdır dudağına, onun ardından ağlar için de, görmez bakanlar aslını ve sakladıklarını. Öyle bir hal içindeyim galiba. Seni sakladım gözlerimin arkasında bir gözyaşına. Kapısını kapatıp açtığım iç dünyam küçük bir odada, ahşap bir koltukta oturuyor. İstemiyorum diyorum oraya gitmek içim acıyor. Her gidiş sana yeniden başlamak oluyor. Sonra rüyalarım bastırdıklarımı malzeme yapmış yeni oyunlar yazıyor. Sen başroldesin benimle. Sabaha şaşkın bir gülümsemeyle buna da şükür diyen dilim kalıyor. Bilmem ki ne yazmalı. Neyi nasıl yazmalı. Kaleme alamıyorum sanki aşkımın oltasına takılan senleri. Özlüyorum da özlemin ifadesi kayıp. Ben kayıp ilanlarında arıyorum kendimi, eskinden senin kalp ucundu bulunduğum yer şimdi nerdeyim, kendime bile cevabım yok. Kalbinin ucu uçurum olmuş, ayağımın altından kayıyor sözcük dalgalarının boşalttığı kumlar. Gidiyor geliyor zihnimde senli yaşantıları köpük köpük yapan dalgalar. Ve kalan her seferinde denizyıldızı gibi sensin veya açılmış bir midye kabuğunun içinden çıkmış inci gibi sen. Sözcüklerinin kanattığı yaralara iyi geliyor denizin tuzlu suyu, oyukların mevsimi gelince dolduğunu da hatırlıyorum ve işte bilinen sona geldim, seni her şeye rağmen çok seviyorum. Bitmemiş aşkların külleri olmaz bilir misin, ondan bir külliyat bıraktım geriye bizden. Okudukça aşka inansınlar diye diğerleri. Duaları yükselsin diye gökyüzüne. Ben yazmayı iş edindim senle aşkı özdeşleştirdiğim yerde. Tütsüler yaktım göz edenlerin gözlerine dumanı girsin, kötü niyetin karşılığını gülümseyerek vermeyi seçtim. Başım her secdeye değdiği yerde önce bütüne sonra bize dua ettim. Hayatın yazdıklarını kabulle devam ettim yola. Evet bazen verdiğim sözden döndüm ve zorladım, değiştirebilirim sandım sürecin içinde olanları, yanıldım. Yanılgının bedelini öderken en hassas yanımızla birbirimize dokunduğumuz yerleri acıttım. Ben acıttıkça sen uzaklaştın, uzaklaştıkça daha da hırçınlaştım. Sırtımda yük yaptın sözcükleri hak etmediğim şekilde sende. Söylenmiş sözün telafisi zormuş sevdiğim. Hayatın yolunu takipteyim, kendimi zamana bıraktım ama küfemin içindeki aşk sanki taş olmuş eziyor bedenimi. Bir haftayı daha gerime aldım şimdi. Akşamın siyah elbiseleriyle ışıldadığı bir geceye hazırlanıyorum. Ruhumun besleneceği yeni oyunlar içindeyim. Aklımın sen yerlerini kapattım, düşüncemin karmaşasından yüzüme yansıyan ağlamaklı hali bu gece istemiyorum. İstemiyorum kalbimde ağırlığınca hüznü. Aşkın en coşkulu haliyle sana hazırladığım kelimeleri koydum cebime. Seni sevdiğimi bildiğim noktalara geri döndüm. Gördüm ki zaman siliyor en acımasız sözcükleri bile. İnsan gerçekten ve inanarak sevdiğinde görüyorum ki hayat da ona göre hazırlıyor mucizevi dokunuşlarıyla üstümüze serptiği aşkı. Sessizliğimin içinden çıkıyorum izin verirsen sevdiğim. Sana sevgimi anlatmak için bu süslenişlerim. Kumsala vuran dalga sesi kulağımda bir midye şimdi, iyot kokusunu da süründüm üstüme lodos sana ulaştırsın diye. Her giden dalga da unutmayı isterim belki, her geri gelenle severim seni ilk gün gibi içimde duran koşulsuz sevişimle. Sonunda yaklaşan ve kaçınan hallerine uygun, bu iyot kokulu dalgaları buldum. Aşkta bilirim mutluluk kadar vardır mutsuzluklar. Ve demiş ki aşka inancını kaybetme diyen birileri, mutsuzluğun sonunda kalmayı başarırsan, armağandır en güzel mutluluklar. |
Sahibine Mektup-17
Kış mevsiminin son üçü, şubat. Ayın biri, ilk gün. Lodosun savurduğu bir İstanbul çıplaklığına rağmen güneşle sıcak. Kış diyorum ama gelmedi ki bu sene, bitti bitecek sadece ayaz hissetti tenimiz. Yağmura hasret, kara beklentili kış bitecek. Tok yeşiline bakıyorum çam ağaçlarının huzur veriyor aralarında çıplak kalmış meşeler, ardıçlar olsa da. Surların heybetine bırakmış İstanbul kendini, kurtuluş hikayeleriyle koltukları kabarmış, ışıldıyor işte parlak parlak. Ben de ışıldıyorum bugün İstanbul’la. Yüzümde eli kulağına varmış bir gülümseme, üstümde sıcacık bir örtü gibi tavşanım, gülümsüyorum başımı çevirdiğim güneşe. Kamaşıyor gözlerim, belirsiz bir ilizyon halinde seni görüyorum sanki ilerde. Kalp atışlarımın hızı eşlik ediyor lodosun hızına. Bir an belki de, hayata bedel bu seni anımsama. Dünkü sohbetlerde aklımda kalanları sıralıyorum şimdi masa başında. Böyle yürekli bir sevdada kal gitme, dayan biraz daha. Kaybetmek var hayatta. Duraksıyorum, gözlerim doldu ondan. Son günlerin ardı arkası kesilmeyen yaprak dökümleriyle sızlıyor içim. Dönüşü olmayan ahiret yolculamalarına eşlik etsin diye verdiğimiz dualar dilimin ucunda. Hakkını helal ettiğimiz gidişler, keşke biraz daha diyen beyinler. İşte tam burada sıkıca sarılmak istiyorum sana. Yarına çıkar mıyız bilmiyorum ama bugün seni çok sevdiğimi bilesin istiyorum. Susmayı seçsem de hayatın doğruladığı, yüreğin onayladığı bir aşkta, nasıl susmalı ki sana. Sevdiğim. Farz et iyilik perinim, farz et kanatsız meleğinim. Seni mutlu etmek misyonuyla varım diyelim hayatta. Gülümsemem daimdir benim, yeter ki senin gözlerin ışıldasın mutlulukla. Ben neler gördüm, neler dinledim bilsen karşıma oturup içini açan insanlarda. Bazen yürekli sevdalılardılar küçük aşklarda boğulan, bazen de küçük aşklara kocaman yürekle sarıldılar. Acıya bulaşandı aşk her ilişkide, çabaya tutunandı her emin sevişte. Hayatın kaosuna bırakıp ihtiyaçlar uğruna harcanan oldu aşk, farkındalığın değiştiği günümüzde. İşte bundan şubat ayının bu ilk gününde kaybı ve aşkı konuşuyorum seninle mektuplarım eşliğinde. Sevgililer günü var önümüzde. Tek bir gün gösterme çabasına sığan yalancı sevgilere inat her gün yeniden ve coşkuyla nasıl seni sevdiğimi anlatıyorum, nasıl korktuğumu yazıyorum kaybetmekten her seferinde. Her şeyi önceden görelim diye sevdiğim, kendi iç yolculuklarıma dahil ediyorum seni. Dalıyorum sonra düşlemlerimde güneşe. Sıcaklıkla mayışıyorum başım sol kolumun üstünde. Kulağıma kalp atışım geliyor, duyuyorum ki seni seviyorum diyor. Rüzgar vuruyor cama, ağaçların dalları çarptıkça birbirine tekrar eden resimler dönüyor gözümün önünde. Birlikte bir gelecek hayalinde, yarı uykulu muzipçe gülüşte huzur buluyorum. İrkiliyorum. Telefon titriyor masamın üstünde. Hayat yüzüme vuruyor bir kez daha ışıltısının arkasındaki gerçeği, sevdiğim birilerinin kaza haberiyle yüreğim ağzımda düşüyor yüzümden gülümsemem. Bu nasıl bir dönem allahım diyorum gözümden bir damla yaş düşerken. Yüreğimin yemini geliyor aklıma, seni çok sevdiğimi bilesin istiyorum bir kez daha. İyi günde de, kötü günde de hesabını verebileceğim tek şey sevgim çünkü mahşer gününde. Yarın yoksun, İstanbul yolculayacak seni uyku mahmurluğuyla. Farklı bir ülkeye havalanırken el sallayacağım ardından. Tenimde bıraktığın bunca yaraya rağmen, el sallayacağım. Kafamda cevapsız sorularım yok aslında yeni anlıyorum, korkularındı sadece şaşkınlığıma sebep. Korkmak, imkansız sanmaktır sevgili. Oysa imkansız yoktur, ödenen bedeller vardır sadece hayatta. Dün seni sordu tanıdık birisi. Nasılsınız dedi, sustum. Zamanla iyi oluruz galiba dedi cevap. Yeni bir soru ardından, nedir birini sevmek anlatsana. Yine sustum. Gözlerimin ışıltısı bozdu sessizliği, varlığına her uyandığın günde şükretmek ve uğruna her şeyi göğüsleyebilmek galiba. Bana da bunu öğretir misin dedi ardından. İşte burada durdum, öğretmek zor çünkü doğru insanı bulduğunda başlar koşulsuz sevmek. Doğru ne deme, yüreğin bulduğunda anlar elbet. Yarın yoksun şehrimde sevdiğim. Bugün lodos sana savursun sıcaklığıyla aşka dair duyguları. Mucizeler var hayatta ve amacım hayatına bunları katmak adına. Mutsuzluğunu kaldır yüzünden, acırım. Her sabah uyandığımda sevgimden emin ol istiyorum, varlığımla güvende ol. Aşk emin olmaktır ya. Diğer yanını da ban bırak. Özleyeyim, bekleyeyim ve hep yeniden başlasın seni sevmelerim. Ay şubat. Sevgi şölenlerine hazırlanıyor İstanbul günü birlik aşklar için. Ben söz verdim, hayatı şölene çevireceğim senin için. Elim yüreğimde sevdiğim. Aşka ve kayba dair söylemlerimi koydum bavuluna. Avuç avuç gülümsemeyle sevgi sözcükleri fısıldayacağım açtığında kulağına. |
Sahibine Mektup-18
Hani aynasında boncuktan yapılmış kuşların olduğu taksiler vardır, radyoda damardan bir parça eşlik eder gaza bastıkça sallanışına. Garip bir delikanlılık havası vardır şoförün, çalan şarkıya eşlik ederken hayatın çemberinden geçen tarzını hissedersin. Yanıktır yüreği, sevdalıdır baştan sona. Belki ayrılık acısıdır yüreğini yakan, belki aldatan bir sevgili, kim bilir belki de tamamen geçim derdi. Tüm karmaşanı dağıtır arabanın havası bindiğinde, senin aklından başka şeyler geçerken bir anda düşünmeye başlarsın başkasının hayatına dokunan bunca şeyi, mesleğinde etkisi var elbette. Sorgulamana dahil olur başka sevdalar, başka yaralar. Dalarsın yolun çizgilerinin ardı sıra sonra. Bir de bakmışsın senin de diline pelesenk olmuş sözüm ona asla dinlemeyeceğin şarkının sözü. Damarındaki kanın dolaşımı bile değişmiş sanki fark ettiğinde, içine batan bir bıçak olur sözler sonra, acırsın biraz. Aslında nasıl arabesk bir duygudur aşk onu anlarsın. İnsan sevdiğine kıyamadığından nasıl kanatıyor kendini öyle değil mi. Gözyaşları çoğu zaman işte bu kıyamayışlar uğruna akıyor. Gidemeyişler, kalamayışlar hepsi bahane aslında. Sırf yüreğindeki delikanlı sevdanın ardında durmak maksadıyla, sevilmek istedikçe karşına çıkan sevgiye muhtaç yürekle sınarsın sevdanı. İşin özünde kendini sevmeyi öğrenmektir belki de başkasını sevmek. Güne dair paylaşımların içinden geçerken arada zorluklar çıkar önüne, bazen söylenen güçlü sözlere sığınırsın yola devam edebilmek için. Yola devam edebilmek kendine yakınlaşmaktır bir parça. Kendine yakın olduğun kadar sevdiğine yakınsın. Hayatının geri kalanını geçirebileceğinin kararını verdiğin günden sonra hayat sürekli sınar düşünceni. Olur olmadık şarkıların anımsattığı yaşantılar gibi, olur olmadık yerde gelir aklına sevgilinin sözleri. O sözler tutar zaten sevdalı yüreği. Yorgun bir gün geride kalıyor şimdi. Hesabını tutuyorum sırtımı dayadığım sıcaklığın önünde elimde kağıt kalem, ne verdim hayata. Bugün neler endişelendirdi beni ya da nelere öfkelendim. Varlığına şükrettim mi aldığım nefesin. Sevdiğim insanlara ne kadar söyledim değerlerini ya da ne kadar gülümsedim. Ve en çok da seni aynı coşkuyla, aynı inançla mı sevdim. Tek tek tutuyorum hesabını yaşantıların. Eksik olmasın sahip olduklarıma vefalarım. Güzel bir müzik eşlik ediyor ruhuma şimdi, dingin. Sanki bir okyanusun dalga seslerini duyuyorum. Kumsalda izi kalıyor ayak izlerimin, sana serin sulardan midyeler, denizkestaneleri topluyorum. Hindistan cevizi kokusu burnumda, sıcak bir esintiye bıraktığım bedenimde rüzgârın gezinişi dokunuşun gibi. Gülümseyerek açıyorum gözlerimi düş kaçkını kumsallardan, seni özlüyorum. Kulağımda kalan arabesk bir melodiyle bunca düşünceye dalacağım hiç aklıma gelmezdi. Huzurlu bir kapanış yapmaya hazır, göz kapakların ağırlığıyla sessiz bir geceye yatıyorum. Çocukluktan kalma alışkanlıklar devam ediyor canım, önce sağıma sonra soluma dönüyorum ve meleklerin şahitlik ettiği bir uykuyla bizi düşlüyorum. Tatlı ******* sevdiğim, kendimi sevdiğim kadar seni seviyorum. Sana kıyamadığım acıları alıyorum yanıma. Sevdamı sınadığım bir günü daha bitirmenin gururuyla bir sıfır öndesin sevdiğim, seni bekliyorum. Zaman da sabır da senden yana. |
Sahibine Mektup-19
Beyoğlu’nda eski bir Rum binası. Yüksek tavanlı, ahşap döşemeli. Ayakkabının tahtayla buluştuğu yerde çıkardığı ses yankılanıyor tüm koridorda. Garip bir hüzün kokuyor duvarlar. Kaç yıl geçirmiş, kaç hayat görmüş diye düşünüyor insan. Masa başındayım. Arka sokağa bakan pencereden korna seslerini duyuyorum aceleci arabaların. Soğuk bastırdı. Kar arada atıyor yağmur arasından, üşüyen ellerimi ısıtıyorum kaloriferde. Ambulans sesleri duyuyorum sonra. En yakın hastane neredeydi, evet şimdi hatırladım iki sokak aşağıda. Umarım yetişir hasta bu kaotik sokaklardan geçip hızlıca. Düşünüyorum. Saatin ilerlediğini görüyorum bir tek. Her vuruşta zaman da ilerliyor. Özlediklerimin sızısı burnumda sanki. Ya da kurduğum hayallerin gülümsemesi yüzümde, son birkaç gündür yaşananları düşünüyorum. Eski dostlarımı gördüm de. Nerden nereye geldik konuşmaları parmak hesabı yaptırıyor yaşa. Yok işte, yetmiyor artık iki elin parmakları tanıştığımız zamanlardaki gibi. Yaşlanmak mı demeli adına, yoksa olgunlaşmak mı. Samimiyeti çıkar sanan insanları düşünüyorum sonra, sözde arkadaşlarım. Yazdıkları satırlar, söyledikleri sözler sıralanıyor ardı arkasına. Ben galiba çocukluktaki saflıkla dostluklarına inanmışım, şimdilerde anlıyorum. Zamanı gelmiş demek ki hayatımdaki ilişkileri temize çekmenin. Buruk bir sevinç içindeyim. Buruk evet. Önünde yalancı da olsa, dostluk adınaydı paylaşımlarım. Bu kadar vefasız olamıyorum işte yaşananlara. Dün geceydi. Yorgun bir günden ve hüzünlü sohbetlerden sonra eve vardığımda aldığım notunu anımsıyorum. Mucizevi bir heyecanı gözyaşıyla karşıladım. Düşününce şu an bile içim titriyor. Biliyor musun sevdiğim, tam da yazdıklarını gördüğümde varlığın için ne kadar şanslı olduğumu söylemek geçiyordu içimden. Eş zamana düştü yine mucize şekilde senden gelen. Çok özledim seni çok. Şöyle çok o’lu bir özlem ama. Yokluğunda bile hayatın bu kadar sen olması ne güzel. Seni yazmak, seni düşünmek tanrının lütfü gibi. Üşüdüğümde yüzümün kızarması bile senle ilgili heyecanlarımı anımsatıyor. Ya da Beyoğlu’nun geçmişin yükünü taşıyan hali. Bize dair anılar da var çünkü o taşları arşınlayanlar arasında. Acıya bulaşık haz benimki. Biraz mazohistik sanki. Aşk tanımlamalarını bile değiştirmeyi düşündürecek bir narsistim belki. Her şey sen olsun istiyorum şu hayatta. Gözümün gördüğü, elimin dokunduğu, kulağımın duyduğu; her şey sen. Telefon çalıyor, sesi kısık son anda fark ettim. Senle ilgili yoğun bir gündüz düşündeyken, aklımı çelen bir ses arıyor. Konuşuyoruz. Akşam için planlar yapıyorum. Sözleşerek kapattığım telefonun ardından acaba hisleri var mı diye düşünmeden edemiyorum. Bunu kurcalamak neye yarayacaksa. Dün bana yazdıkların tekrar aklıma geliyor, onun yansıması mı acaba. Etrafıma şöyle bir alıcı gözüyle bakıyorum da, sana olan sevgimin arasından geçip karşıma çıkmaya çalışan insanlar görüyorum. Hepsi sende takılmış belli ki. Attıkları her adımda yollarını sen kesmişsin eşkıya gibi. Yokluğun bile tuzak başkasına. Koltuğuma yaslandım. Koridordaki ayak seslerini dinliyorum. Son günlerde en çok dinlediğim şarkı ne biliyor musun ‘seni seviyorum’. Fon müziğim yine. Henüz dinlemediğini söylemiştin sorduğumda, acaba dinledin mi. Sokağın sesi de giriyor şarkının arasına. Kayboluyorum sözlerin tadında. Düşünüyorum sanırken ağırlaşan omuzlarıma, kapanan göz kapağıma yeniliyorum. Hani şekerleme halinde gibi, yok ne uyuması derler ya sorulsa, öyle işte. İhtiyacım olan şeyleri sıralıyorum hayatta. İstemeyi çoktan bıraktım elimdekilere şükrettiğimden beri. Hayatın zenginliğini ve ne kadar cömert olduğunu gördüm geldiği gibi kabul ettikçe. Biraz eksik biraz fazla, ihtiyacım olan şeylere sahip olmak güzel. En başta sen. Sana ihtiyacım var canım. Beni tamamlamana ihtiyacım var. Birazdan bu kasvetli binadan çıkıp Beyoğlu’nun sokaklarına atacağım kendimi, soğuk üşütecek ellerimi. Etrafıma bakınarak dolaşacağım. Saçlarım savrulacak rüzgârda. Sıcak bir kahve alacağım sonra müptelası olduğum yerden, hani senin de sevdiğin gibi karamellisinden. Kendimi karmaşaya bırakmaya devam edeceğim elimde kahvemle. Belki bir iki okunacak yeni çıkmış kitaba takılacak gözüm almak için, belki dinlenecek albüm alacağım Latin ateşiyle yanan sahillere götüren. Biri benim, diğeri senin için ikişer tane. Arada elim telefonuma gidecek, ya duymazsam çaldığını diye. Arar mısın diye geçireceğim aklımdan. Kalabalık bir yalnızlık saracak sonra bedenimi, seni ne çooooook özlediğimi fark edeceğim. Bol o harfi olan çoooooooook özlemli bir mektup yazıyorum bu sefer. Yalın, saf ve tutkulu bir duygu anlatıyorum sana. Öğleden sonranın hüznü de eklenince birazcık düşüyor yüzüm. Eve doğru yol alıyorum. Sıcak kestanelerin kabuklarını ayıklarken, eve gitmeyi ne kadar çok sevdiğimi geçiriyorum aklımdan. Biliyor musun neden. O fotoğraflar var ya bize dair, içimi ısıtan, eve girdiğimde atmosferin basıncı değişiyor galiba baktığımda. Evimi seviyorum diyorum ışıldayan gözlerimle çünkü seni seviyorum kattığın anlamla. Tüm güçlüklerin sonunda yatağıma uzandığımda, başucumda sen gülümsüyorsun ya, işte bu her şeye değer. Özlemimi iletir tanrı sana bilirim. Başım omzunda uyanırım belki yarın, belki yarından sonra yeni bir İstanbul sabahına. |
Sahibine Mektup-2
Sıcak bir güne uyandım analize mahal veren rüyalı geceden. Yeni bir haftaya geç kalmış başladım ama senli düşlerin heyecanıyla gülümsedim. Dahil olduğum yoğunlukta bile hep muzip bir gülücükle gezindim. Başkasın dedi birileri, bugün daha bir ışıldıyor yüzün. Tavrın, duruşun sanki aşkla dolu paylaşımlarının sonucu. Yine sözsüz bir gülümsemeyle geçiştirdim. Hülyalı bir halim var rüzgarın saçlarımı dağıtan esintisinde. Düşünceler geçiyor zihnimden ve kendimle konuşuyorum sanki senleymişçesine. Kaç zaman geçti canım şöyle uzunca sohbetli ve içimizin dar yerlerini açmayalı birbirimize. Hadi ben yazıyorum sensiz hissettiğimde ya sen ne yapıyorsun bensizlikte. Mektupların sonu yok biliyorsun. Her güne yeni methiyeler düzebilir yüreğim. Seni her yeni gün yeniden zevkle anlatabilirim. Biliyor musun üstelik anlaşılmış olmanın sevinci var içimde. Biri dedi ki dün ayak üstü uğradığı evimde, sonunda anladım verdiğin değeri sevdiğine, çünkü aynı hissi tadıyorum şimdilerde. İşte dedim kendime ve başım gökyüzünde, kulağım ezan sesinde yine hep sığındığım yerdeyim sana ettiğim dualarım ile. Koşulsuzluğu ancak anlar başkası inancın mucizesini gördüğünde. İyi misin. Yeni bir haftaya nasıl başladın. Düzensizliğine dahil ettiğin yalancı paylaşımlardan mı geçtin yine. Gittiğin şehirde nasıldı kutlaman, buruk bir hüznü tatmadın mı. Meraktayım anla, ondan sorular ardı ardına. Bilmeden, sormadan üstelik yetmeyen görüşmelerden aşkı saklayarak yaşıyorum bu günlerde. Kıyaslıyorum sonra yeni aşk nesneleriyle. Sunulanların hayatımdaki yeri emin ol senin yerine değmedi. Şimdi neyi düşünüyorum biliyor musun yazıma eşlik eden minik kuzumla. Kim bilir ne zaman bir araya gelirler sevdalı sarılmalarla. Biz diyorum onlara eş paylaşımlar içindeyiz. Adım iki ileri bir geri belki, iyi ki de kabuk bağlamadı yaraların yerleri. Çünkü engebeli bir aşkın temelindeyiz en baştan beri. O yaralar ki iyileştiği gün gideriz birbirimizden, iyisi mi kanasın biraz daha. Belki de bir hayat kanarız aşk diyerek. Mutluluk temel zaten, baş edilir sevda koşulsuzsa yaralarla. |
Sahibine Mektup-20
Yağmurlu bir öğleden sonra. Deniz puslu. Gri örtüsünü örtmüş üstüne kız kulesi, akşamüstü uykusunda. Martıların sesi çıkmıyor, uykusunda güzel rüyalar görsün de anlatsın diye onlara. Usulca havalanıyorlar yağmur damlaları arasında. Hep olduğu gibi trafik var. Kapalı havalar kâbusu sanki bu şehrin. Sevmiyor İstanbul belli ki böyle zamanları, zorlanıyor. Havaya yakışan bir yakut olsa diye geçiyor aklımdan, keskin kokusunu alsa burnum. Flu bir dinginlikte kalsam yudum yudum. Perde perde inse gözümden yaşlar da yağmurla beraber. Ağlasam.. Ağlasam..Ağlasam.. Hüzün kaçamağı yapıyorum, yanlış anlama sevdiğim keyifsizliğimden değil. Sadece daha önce içimde tutup akıtamadığım yaşları akıtmak için. Dün akşamı düşünmek için de fırsat sonra. Garipti. Eskiden kalma desem değil, içindeyim desem hiç değil. Garip bir akşamdı. Dışarısında kaldığım portreler meğer hiç içselleştirmediklerimmiş. Nasıl fark etmemişim anlayamıyorum. Üstelik yıllar olmuş bu portreleri hayatıma alalı. Öteki taraftan daha düne kadar olmayan başkaları yılların paylaşımına çalım atmış, yakındalar. Şaşkınlık verici ve o kadar da gerçek samimiyetleri. Farkındayım sandığım zamanlarda demek ki bastırmışım içimdeki karmaşaya duyguları. Süreçten aldığım keyfi sonuca odaklayarak gözyaşına sokmuşlar beni. Şimdi gerçeğim, şaşkınlığım kendi gerçekliğimden. Ağlamayı şölen haline getirmek isteyişim kendime geri geldiğim için. İrin tutmuş bir yaraya pansuman yapmak gibi bu durum yumuşak dokunuşlarla. Biliyor musun canım, üstelik seni bir kez daha anladım bugün. Bir kez daha doğru bir sevişteyim dedim tanrıya şükür. Varlığın olmadan yokluk bana kalan sanıyordum, böyle olmadığını gördüm ve iyi ki aşığım sana. Kendi hayatımı geri aldım senden. Bu sebepten de, yeni filizlenen bir çiçek gibi bahara girerken sana aşk açtım. Tükendiğimi sandığım zamanlar oldu. Hatta bedenimi de teslim ettiğim zifiri karanlık, ağrılı zamanlar. Kıyısına geldiğim düşmeler. Sendelemeler. Kelimelerim de tükendi sandım, kâğıda kalem süremedim. Cevabının olmadığı sorulara çaptım. Sandım ki ölüyorum, bu sefer son. Yanıldığımı her durumu sipersizken karşıma çıkaran hayat gösteri yine bana, mucize dediğim yansımanı barındıran yaşantılarla. Güçlendim. Yüreğimden indirdim sonra tek tek o portreleri. Yenilerini asmaya niyetim yok, senle kaldım. Sabrıma saygı duyduğunu gördüm. Değiştim sandılar, belki sende sandın. Gün geçti üstünden. Koşturmaca içinde aniden sana rastladım, ses edemedimse de kendim kadar aşktım. Çarpan kalbimi duydun sandım, çocuksu bir duyguda heyecanlandım. Tam üç gündür sana bu mektubu tamamlamaya çalışıyorum. Ruhumun halleri değişiyor, farklı açılardan sana dokunuyorum. Dingin bir hava gibiyim, yarı sıcak az biraz soğuğa yakın. Yeni keşfettim, meditasyon yapmak gibi seni sevmek. Törpülemek biraz sivri yerlerimi. Beklemeyi öğrenmek ve gevşemek. Seni sevmek için kendime küsmüşüm ben. Barışmaya çalışmak yeniden gözümdeki ışıkla. Kontrolü bırakmak hayata. Kabul etmek bildiğimi sandıklarımın aslında bilmediklerim olduğunu. Seni sevmek gördüm ki benim iç yolculuğum. Kastan yapılmış tek kalbim var elimde, attıkça görüyorum gerçeği. Gözlerim devre dışı bundan öte. Gözlerinin ötesinde bıraktığım aşkı ilk fark eden de, yaşadığımı hissettiren de kalp atışımdı. Gönül gözüm çapaklarından arındı. Belki aramam seni bir süre daha. Belki haber alamam senden. Karşılaşmalarda gözlerimi kaçırırım. İçimi sadeleştirdiğim yere kadar bu uzaklık. Hem belki senden gelir bir adım, ben ikincisine eşlik ederim. Başkalarının çalmayacağı bir kapım var dışarıya açılan. Dışarıda bir tek sen varsın elinde anahtarı olan. Yedeksiz. Umut etmek belki bu yaşanan. Dağları deleceğine inanmak Şirin gibi. Leyla’nın bekleyişini anlamak. İnandıklarımız değil mi hayatımız. İçimizde ne varsa dış dünyada da o var. Tükenip giden, maskeli aşkların gölgesinde yaşatmaya çalıştığım bir şey sana beslediğim aşk. İçimde bir yersin dünyanın çekirdeği gibi, özümdesin sen. Eylem bitti, yalın ve duyumsal bir hissin sadece. Özlemeyi ertelemeyi beceremiyorum aslında. Olsun, o kalsın ertelenmeden. Kalsın da hazır tutsun aşka her daim. Her yeni günde sana yeniden aşkla başlamak özlemin adı. Belki bir fotoğraf, belki bir eşya, belki de bir melodi olursun yaşantımda. Anahtarını kaybetme. Ne zaman istersen o zaman yetişirsin. Adımlarımı sindirerek yürüyorum ben içimde. Tütsümü yaktım, mumlarım aydınlık veriyor yoluma. Yüreğimin götürdüğü yere yolculuğum. |
Sahibine Mektup-21
Mevsime uygun düşmeyen yağışlı bir hal içinde şehir. Yıkanmış, temizlenmiş. Daha yeşil ağaçların yaprakları. Toprak kokusu yağmur kokusuna karışıyor. Adımların peşi sıra geliyor su damlaları. Paçalar ıslanmamanın telaşındayken suyun betonla birleştiği noktada çıkan sese uyumlu bir melodi var dilimde. Arada bulutlar izin veriyor güneşe, ışıldıyor. Sonra gökkuşağını hayal ettiren coşkulu bir yağmur yağıyor, ıslanıyorum. Kuytuda bir bankta oturuyorum. Sırtımda omzumu tutsun diye aldığım hırkam, yağmurun sesiyle canlanan anılar gözümün önünde oynuyor sanki. Uzun, belki de çok uzun zamandır mektup yazmadığımı hatırlıyorum. Sahibini kaybetmişti mektuplarım. Belki de ben sözcüklerimi kaybetmiştim, ondan yazmadım. Diyor ya Orhan Veli: ‘beni bu havalar mahvetti’. Havadan mı yoksa hayatıma tekrar dokunuşundan mı bu yazmalarım bilmiyorum. Aynı değilim. Ne sana verdiğim anlam aynı, ne de vermediğim. Başka bir yerdesin içimde, nerdesin bulamıyorum. Yerini vermedim kimseye bu kesin ama aynı değilim işte. Bu yeni halden hoşnudum üstüne üstlük. Seni sevmenin açısı değişti biraz. Aynalardan geçerken yüzüm, öyle çakışmalara sahne oldu ki yaşanmışlıklar, şimdi söze alışlar bile sıradan. Özlemek var tek aslolan. Karışık ama o da. Senden yansıtmalarım mı var başkasına, ya da saf, yalın ve aşk mı bu karmaşa. Öyle hızlı ki hayatın döngüleri. Bıraktığın yerde değişiyor içinin en derin yerindeki, en içten aşk yeminleri. Anılar tazeliğiyle dursa da değişmeye başladığında sarıyor seni gerçek dünya. Biraz herkese yakın biraz kendi içindesin bu noktada. Şarkının sözü batıyor günlerdir, başa sarıyor sürekli zihnim söylüyor. Yok işte aşk eskisi gibi değil, sonra buna ağlıyorsun. Çıkmaz bir yol, kanadı kırık bir martı, boynu bükük bir gonca, umudum kalmamıştı gittiğim noktada. Özlesen ne fayda, günahların dile döksen inanmalı mı şimdi. Mucizevi halinden kaybettiğin bir şey olmasa da, önce ben kendimi bulduğum yere dönmeliyim sana yeniden yakın olmak adına. Vakit akşam. Rüzgarın dansıyla üşüyor içim. Hazırlığım bilmediğin yerlere. Senin yerlerini doldurdum ben hayatın oyunlarıyla. Tek, başımı yastığıma koyduğumda varsın yanımda. Gerçeğe yakın olmanın bedeli aşktan uzaklaşmakmış sevdiğim. Sözcüklerimi de yitirmeyi göze aldım senden giderken, korktuğum gibi olmadı hiç bir şey. Değişmedi sevgim aslında. Deli bir sevdaydı yaşantılar. Tutkunun kölesiydi belki duygular. Geleceksen yine gel kabulüm ömrüm boyunca, tek şartım temiz bir aşk ver bana. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:02 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.