![]() |
Yakıyorum Tüm Gemileri
Sessizliğin her anı Duygularımızdan oluşan Sanki bir nota Çarpıcı bir dize Öyle akıcı ve yakıcı Yürek titreten Kıpırdayamıyorum Ufacık bir harekette Yok olacakmışsın gibi Seni kucaklıyor Öylece kalıyorum Bizi hissetmenin Hazlarıyla doluyor içim Akdeniz kadar kavurucu Sevgi akıyor oluk oluk Öylesine doğal... Öylesine masumane ki! Yumuşak bir müzik Dolduruyor kulaklarımızı. Dans ediyor gölgelerimiz Titrek mum ışığında Kıpkırmızı şarap Bekliyor yudumlanmayı Her şey siliniyor gözümden Yeni doğmuş kuzular gibi Titriyor ayaklarım Soluğumu keserken öpüşlerin Yakıyorum tüm gemileri |
Yaktı Avuçlarını
Düştü... Kocaman ağına bezginliğin Yokladı ince ince Uzadı dal dal Titredi-inledi gece Ağzından çıkan her söz Kırıldı binlerce defa Ürperdi, örtünmek istedi hava Çarpılmış gibi kör pencereler Sırıttı sessiz sessiz Kızdı... Köpürdü... Tepindi Hatırlamaz mısın artık adımı Kimin umurunda hey Elinde çalı süpürgesi Süpürdü... Bir bir aşılmaz duvarları Yitirmedi sevincini kız çocuğu Sıcacık, yumuşak, kırılgan akışlar Döndürüp etrafında bıraktı pat diye Uzatıp elma şekerini Zıpladı bembeyaz ürkek tavşan İlk kez dokunuyormuş gibi Yaktı avuçlarını coşan kıvılcımlar Dalgalandı Akdeniz Gökyüzünün rengiyle Kıvrımında dudaklarının Patladı... Yaramaz şeytani gülüşler |
Yalnız ve Dilsiz
Zıpladı sözcükler Kavrulmuş mısır gibi Acı, katlanıp öbeklendi içinde Yürüdü her bir tüyüne doğru Yüreğini kazıyan acımtırak gülüşler An be an geçişlerde Dönüşürken yüzü yağmurlu gökyüzüne Örtme çabasıyla Hareket ediyordu mimikleri Kim çiğnemişti ruhunu Göçüğün altından çıkmış gibi Çöktü bir bir iletişim noktaları Alev aldı sinir sistemi Sıçrayan bir kıvılcımla Yandı göğsü Soluk üflenen balon gibi Şişti beyni Öyle canı yandı Öyle canı yandı ki! Titredi her bir zerresi Kirpikleri... Saçları... Beyni... Fitilini ateşledi acı... Yol aldı Bulutlardaki sığınaklara Süklüm püklümdü Islanmış güvercinler Yalnız ve dilsiz |
Yalnızdır Hayalleri Olmayanlar
Kabarık bir örtü gibi Tepelerin başı dumanlı Kara kocaman gökyüzünden Düşen beyaz kelebekler Konuyorlar üst üste. Hissetti, ellerinde yüzünde Üşüten ıslak serinliği. Nasıl da koşup serilmişlerdi Bembeyaz pamukların üstüne Dalında açılmış gül gibiydi gülüşleri Yükselirken bulutların arasında ay ışığı Seyretti, kımıl kımıl kaynayan denizi Karıştırıyor artık zamanı, yüzleri Narin, kırılgan ve şaşkındı Tarçın rengi gözleri Yalnızdır, dedi Hayalleri olmayan insanlar Ulaşabilirim Otururken bütün sevdiklerime Saklıdır tüm güzellikler İnsanın yaşam şeklinde Islandı kirpiklerinin arası Titredi elleri Daha bir kabardı yeşil damarları Ürpertti, sertçe seslenen poyraz Gözlerine yapışıp kaldı Yumuşak ve dertli aç özlem Düşüverdi usulca yan tarafa başı Derin bir sessizlik Yol alıyordu ince bulutlar |
Yanmalı İçimde Ateş
Toplamalıyım içimdeki dağınıklığı Düşmeliyim yollara bir türkü tutturup Aldırmaz görünerek acıya Şöyle oynamalıyım en kıvrağından Seçmeliyim en çıtır simidi Kestirmeliyim gözüme En ilkel kır kahvesini İşlemeli bakır semaverin Dumanı kaçmalı boğazıma Devirmeliyim bardak bardak çayları Gıdıklamalı yosunlar Birbiriyle şakalaşan Şaşkın ayak parmaklarımı Kaşlarını çatarken babacan kahveci Sakalları eşlik etmeli kahkahalarıma Karışmalıyım doğaya Gülümsemeli, çiy taneleri altında Parıltılı yeşil yapraklar Yemsiz olta ile tutmalıyım balıkları Bunaltmalı sıcak hava Ateş topu gibi güneş Asılı kalmalı şehrin üzerinde İnerken aşağılara... Kızıla çalmalı Akdeniz Fırlayıp yarmalı hırçın dalgaları Burnu havada rengi beyaz tekne Gün batısından esmeli serin yel Düşmeli billur tanesi damlalar Dönüp sarmalı toprak kokusu Yanmalı içimde par par ateş Deli sevinçler kırmızı renkli Yerleşmeli gözbebeklerime Koşmalıyım tabana kuvvet Dalıp bulut kümesinin içine Karışmalıyım yanık sevdalara Ay ışığının yumuşak beyaz kollarında Yanıp sönmeli rengârenk lâmbalar |
Yapışmış Tene Ölüm
Kesiyor soluğunu hava Kara toprağın kokusu Evcilleştiriyor Yabani sessizliği Kıvranıyor yürekte heyecan Yoluna çıkıyor güneşin Hüznü yüklenmiş bulutlar Akıp duruyor boşa günler Sokulmaya çalıştıkça sevdaya Basmaya başlıyor akşamın karanlığı Dolanıyor kaygılar taş sokaklarda Fışkırıyor sarı alevler Boğuyor küllerin dumanı Yatıyor saçları Gri taşların üzerinde Şimdi Karışma vakti toprağa Bu gece... Bu gece... Yapışmış tene ölüm |
Yarınlara Bırakmadan
Sevgimizi yarınlara bırakmadan Yaşayacağız birlikte dolu dolu Canımız çektiğinde Öpüşeceğiz ağız dolusu. Canımız çektiğinde Sevişeceğiz özgürce. Tutkuyla, aşkla. Gece gözlerini açtığında güne Çıkmak istemeyeceğiz yataktan. Sokulup birbirimizin koynuna Dalacağız uykuya belki yeniden. Düşlerimizin kanatlarında Takılacağız bembeyaz bulutlara. Düşünce güneşin sivri ışıkları üzerimize Fırlayacağız yataktan kahkahalarla Güzelim sabah kahvaltılarından Birini daha yapacağız baş başa Dağ manzaralı balkonumuzda. Tüterken mis gibi çayın buğusu Gözlerin gözlerime takılı Koca koca lokmalarla... Yumulacaksın sıcacık Çökelekle pişmiş yumurtaya. |
Yarışa Kalkar
Bulutların, Yıldızları kapadığı, Gökyüzünün, Safi siyaha kestiği, Gecenin, Sus pus olmuş, Gölgelerin çoğaldığı, Geç saatlerinde, Hüznün… Koyu karanlığı basar beni. Bir kıvılcım düşüverir, Böyle *******de bazen. Tam da, Ortasına yüreğimin. Yangın yeri gibi, Karışıverir içim. Beynimde bir basınç, Yüreğim, Ha babam sıkışır. Özlem yer bitirir, İnce ince kemirir, Her bir zerremi. Nereye gittiklerine, Bir türlü, Akıl erdiremediğim, Uykularım, Terk eder beni. Ve… Yarışa kalkar, Böyle *******de, Kalp atışları ile, Sevdamın gözyaşları. |
Yaşanmadan Atlanmış Hayat
Kulaklarını doldurdu Ağır mı ağır sessizlik Durup durup ateş aldı Sıkıntının kıvılcımları Ay ışığının oynaklığında Korkunç rüyalarla cebelleş Ne de uzun geçti gece Göğü deldi güneş ışıkları Koruk üzüm tadı ağzında Sessize alındı kelimeler Saklandı acının yaşları Ağırlaştı bedeni Bir ileri bir geri Büklüm büklüm ayakları Düşleri... Düşleri, gece mavisi Yapıştı lastik tekerlere Yaşanmadan atlanmış hayat Gidiyor elinden şimdi Kocaman bir ateş topu Daldı Akdeniz’in ortasına Yükseldi lacivert sis Sanki! Çoğalıyordu her gece Ak ışıklı göz kırpan yıldızlar |
Yılmaz İle Ali
Boyaları dökülmüş Kalın kalın gıcırdayan Paslı kapıdan girince Gülerdi mutsuz ruhu Kendisi gibiydi çünkü Yurdun 250 mevcutlu nüfusu Ziftli elleriyle Yemeğe çalıştı Yılmaz Bol taşlı bulgur pilavını Çocukluğu umutlara gebe Sevgiyi tanımamış yüreği Sıcacık bir elin Okşayışına hasret 18’inden sonra Paslı kapının ardında Belirsizliklerle dolu Geleceği Düş bile görmemiş *******i Bir bulsaydı kardeşini Belki yaşatabilirdi İçinde sıcacık sevgiyi Dört yaşındaki Ali Altını ıslatırdı her gece Ve sopa kırılırdı belinde Karanlığa aldırmaz Koşardı Müdür Babaya Elinde bir kartpostal Avazı çıktığı kadar bağırır Salya sümük ağlayarak Annem nerede! Annem nerede! Gelecek derdi Müdür baba Çok yakında gelecek annen Dört yaşındaki Ali Bilemezdi Anlayamazdı Anlatılamazdı Annesinin Neden geneleve düştüğü Umutları Bekleyişlerde saklı Geleceği kapkaranlık Anneciğinin resmini Bastırırdı koynuna Sımsıkı Sıska parmakları Gözünün yaşları Islatırdı yastığını Düşlerinde Annesinin öpücükleri Isıtırdı küçücük Üşümüş Etsiz yanaklarını. |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:04 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.