![]() |
Çam Ağacı
bir çam ağacının dibine yaymıştım ceketimi dayamıştım sırtımı gövdesine gövdem gövdesine merhaba demişti sadık olduğu kadar sadık dostluğu kadar dost olduk hiç uykularımı bölmedi hiç aşklarımı bilmedi uzak kaldı sevdalarımdan paylaşımlarımı gökyüzü çaldı hangi zaman hangi dönem değmişti ona balta mı hızar mı ne kendi ne kökü kaldı o yanlış yerde kendi halinde sessiz bir çamdı sessiz dostlar birer birer kara anılara karıştı sırtım üşüyor sırtım ürpertilere karışıyorum aranmalardan uzak |
Çanakkale
gözü değmedi gözüne dokundu tetiğe mahirdi parmağı toprağa toprağın oğlu oğlu düştü kan karışmıştı göz yaşına onuru bastı bağrına direndi kurşuna gözü değmedi gözüne yoksundu sevgiden beklide bilgiden sanki bir oyundu bildiği coşarak gelmişti araya binlerce kilometre girmişti bir film izlemiştim adı Gelibolu diyordu ki şaşkının biri vatanları için dövüşüyorlardı kahramanca Anzak askeri gözü değmedi gözüne tetikti çektiği parmağı tuttuğu çelik silahtı vatanı ile arada binlerce kilometre vardı kin olup akarken mermiler toprağı suluyordu bedenler gözü değmedi gözüne kanı bulaştı kanına döktükleri kandı boğan umutlarını alkışlayanlar kahramanlıklarını Mehmetçiğin dökülen kanının kuranlardı pazarını |
Çarpık Harfler
Buraya şey eden EŞEKTİR Yazıyordu, çarpık harflerle Sıvası dökülmüş duvarın üzerinde Bir süre yazıyı okudu, sıkıntılı, Cüzdansız ceplerini yokladı önce Çelimsiz bacakları, sıska vücuduyla, Çevresine bakındı, Eşekliği kabul etti Sözüm bizi Eşek yapanlara |
Çarşı Pazar
çarşı pazar dolaştım esnafla selamlaştım sallasa da üç beşi ardımdan lafını erişmesi biliyorum kuşak meselesi günahının vebali kime hak getire |
Çay Ocağı
öğle üzeri bir çay içimlik çay ocağı sohbeti bir demet öfke verdi biraz hoş görü bir demet sevgiye dönüştü gözlerinde ışıltı yeni şeyler ekledi yüreğime belki bir işciydi belki hırlı içindeki öfke sanki aynıydı sohbet yerini sevdi bir tutam tohum ocağa saçıldı bu akşam sanki rahat uyuyacağım |
Çekildik
caddelerden çekildik vurgun yemiş bir dalgıcın bırakması gibi denizleri ardımızda bırakarak özlemleri çektik nasır tutan ayaklarımızı ahh birde sevdalı olmasaydım suskunluk gülüm sana yaramaz bunu bilmedik her şeyin ama her şeyin daha da güzel olamayacağını bilmemizde yetmedi yetmedi yarınların ardından doğacak güneşi beklemek usandırmamış olsa da bizleri nöbet değişimlerinin atlandığı bir sistemin kurbanları gibi şaşkın bıraktık yerlerimizi bizden sonra gelip gelmeyecekleri belli olmayan umut kırıntılarımıza ne dağ başı duman oldu ne gümüş dere akar oldu yorgunluklar sırtımızda kambur birilerimizin sofrasında birilerimiz meze olduk bırakarak başkalarını başkalarına maskara olduk kırgın olmak mı o da ne ki kırgınlık bize yakışmadı hiç |
Çeşme
çeşmenin başında durduk uzamış gökyüzüne bakan üç kavağa yaren olduk yunağında yüzümüzü yıkadık gölgesinde bedenimizi ağırladık atlarımız hiç olmadı biraz şaşkındık kim içecek bu yalaktan suyu daldık düşüncelere düşünceler götürdü bizi kaf dağına ne yolunu bilirdik oraların nede uğramışlığımız vardı rüzgar esiyordu vurarak hiddetini yapraklara bir inilti gibi geliyordu kavaktan aşağıya yaprakların bir başka zamanki hoş melodisi kaç atlı geçmiştir buralardan kim bilir suyun aktığı metal borunun küfü kim bilir kaç dudağı öpmüştür zaman zaman içine giriyor üç kavağın gölgesinde yinede karışmıyor gölgeler her gölge ayrı kavağın gölgesi yorgunluğumuzu gölgelere bırakıp kalkıp biniyoruz otomobilimize |
Çevre Kirliliği
kaybolmuşum gibi bir his var derinliklerimde bir yerde sana bir şey sormaya gelmez bilirim şimdi sen en ücra köşelerinde memleketin bir kır kahvesi yudumlamasında çay sohbeti havası gibi başlarsın metafizik düşüncenin materyalist bilinmeyen bir köşesini yakalar sanki lise öğrencisinin direncini kırmak ister gibi sesinin en gür perdesinden karşında duran duyma engeli bir organizma misali kaybolmuşum gibi bir his var sileceğim cümle alemin tüm bilgeliğini |
Çığlık
Çığlık Çığlığa Coşku Eller havada, Denizin kokusu var Konya altı Beach park Kulaklarım Uğulduyor Mehtap seyretmeye Alışmış gözlerim Şehrin kuytu köşelerinden Çıbana vurmuş ayaklarım Kan bulaşmışsa kalemime Çıbandandır, Çıbandan Uykuya hasret Yağız kalmış bilincim Kaç zamandır yollarda Onca sokak geçtik, Daha kaç sokak yürüyeceğiz Caddelerde selleşen Meydanlar ırak, yorgun bedenim, Uzanıp ta şöyle kumsala Dalgaların sesiyle baş başa Dinlendirmek istediğim bilincim Yavuz olmak yetmiyor yorgunluğa Haydi eller havaya, Diskjokeyin bağırışı Teslimiyetimi acaba; Kumsalın ezgileri Yok olmaya yüz tutmuş Havada Anason kokusu Havada Malt Kokusu Hava isyankar Kokular hain Kokular kaçışlara gebe Bir ben değilim, böyle garip Birkaç kişi daha var Dalgalarda ayaklarını ıslatan Ayaklarımda çıban Kalemimde kan Şehvet kokan Buram, buram acı Biliyor musunuz; Kaç para ev kirası Kaç para bir kilo soğan Ya kaç para bir İstanbul simidi Çayın bile tadı kaçtı Beach parkın İnce kıvraktır inişi İnce kıvrak neşesi Varyantın sonunda On yedisinde belki Bekleyen müşterisini Pembe umut Siyah gerçek Ara renklerde var elbet Sarı, yeşil, kırmızı Meraklısının taşıdığı Çığlık, çığlığa coşku Eller havada Şehvetin Geceye Koşusu |
Çılgın
işte o benim silemediğim çamurum |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:40 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.