![]() |
Eski bir geminin güvertesinde
eski bir geminin güvertesinde bir ağır ezgiyim gözyaşlarımda. Ses çok, çok uzaklardan geliyor, sanki elinden çıkmış gibi gül kokuyor, tam içime işliyor…. eski bir geminin güvertesinde yakamoza boyanmış dalgalarla küreklerin dansını seyrediyorum. başım dönüyor. karanlıklar dibe batıyor, mavilikleri sana veriyorum. eski bir geminin güvertesinde sağa koşsam olmuyor, sola başımı vuruyorum ve gül bahçesinin dikenlerini tek tek ellerimle topluyor çiçeklerini sana veriyorum…… eski bir geminin güvertesinde kürekçi ile göz göze geliyorum, susup kalıyorum. Cevat Çeştepe |
Evet! ben seni seviyorum
evet ! ben seni seviyorum, saçlarını elinle rüzgara karşı dağıtmanı rüzgara karşı, fırtına olup savurmanı . ateş gibi yakarak gözümün içine bakmanı güneşe kafa tutmanı evet! ben seni seviyorum. bahar gibi yüreğimin içinde yediveren açmanı yıllara benim adıma yiğitçe meydan okumanı evet! ben seni seviyorum. bir hasret sabahı gibi turna kanadına türküler bağlamanı ağıt olup türküleri yağmur gibi ağlatmanı başına gökkuşağı renkli kuşaklar bağlamanı benim için yakılmanı, yakmanı evet! ben seni seviyorum. cennetimin adını, adın koymanı ve ölüm olup giderken ardımdan bakmanı sonra bir sabah, çocuklarının saçlarını okşamanı beni onlara, beni sevdiğin gibi anlatmanı. evet! ben seni seviyorum. Cevat Çeştepe |
Faili meçhul bir ölümün ardından
suya sabuna dokunmayacak bu yazdıklarım. hiç kimse çekmesin ayaklarını, uzattığı yerden. nereden görünüyorsa en güzel doğuşu güneşin, oradan izlesin. ben şimdi üstüme karanlık bulutlardan yorgan yapıp gün batımının hayallere daldığı saatler olacağım. rüzgarın sesini birazdan bir daha açmamak üzere kapatacağım. hiç kimse hiçbir şey almasın üzerine, sizleri üşütmeyeceğim. eksik kalan çok şeydir, bitmemiş inşaatlarda demir filizleridir. yolun bitmediği yerde, köprünün kenara çekilmesidir. hiç kimse üzerine almasın, koklanmamış kömür karası saçlar değil. ve avuçların içine alınıp bir kere bile öpülmemiş alınlar. bir başka nedeni vardır elbet, kendimden bile sakladığım. kabzasında parmak izi taşımayan bir hançer gibi yüreğime saplanan faili meçhul bir ölümdür işte o nedenledir bütün bu yazdıklarım. Cevat Çeştepe |
Fanatik
derler ki; kainat yaratılırken tek renk kullanılmıştır, o da mavidir … onun için vapurlar üzerinde yüzebilmek için maviyi seçmişlerdir ve gene bu sebeptendir mavi akması Boğaziçi ‘nin her akşamüstü Kadıköy sahillerinden başlayıp sebebi bir başka sevdaymış laciverde dönmesinin..... gene derler ki; milyonlarca yıl hiçbir renk çıkamamıştır gün yüzüne cesaret edemedikleri için belki meydan okumayı laciverde ama günlerden bir gün hoşgörü meltemleri esmeye başlamış her yerde …… renkler aşk denizinde yakamoz gibi dağılmışlar soluğuna yeryüzünün. lacivert bunlar arasından bir eş seçmeye karar vermiş bütün renkleri birden karşısına dizmiş. içlerinden sadece sarıyı beğenmiş ve sarı da bindokuzyüzyedi de lacivert e gelin gitmiş. kimse bir şey diyememiş.. onlar ermişler muratlarına ama yıldızlar dolusu kerevete hala kan çanağı gözlerle bakanlar sindirememiş içlerine. Cevat Çeştepe |
Fırtına öncesi değil
arkasından bir fırtına kopmaz bu fotoğrafın hiç merak etme. bak mesela bulutlar ne kadar sakin, hepsi dalmış renklerine hayallerinin. sandal dersen; bir tek kendinin farkında, birde gölgesinin. kapılmışlar sırların en incesine, sadece kendilerinin. görüyor musun karşı sahilde hiç yanan bir tek ışık. yani her şey bu kadar, hiç bir şeyi beklemez iken birden, delikanlı olur fırtınalar hiç merak etme, böyle kopmaz aniden. sen şimdi rahatça git yat yatağına, sıkıca sarıl yorganına. yalnız dikkat et, bir düş göreceksin birazdan aman kaçırma. sevdiğine bir mektup olacak bembeyaz bir kuşun kanadında. ürkütmeden al onu sessizce, oku bakalım ne demiş, yatağında. bana da söylersin istersen, neler yazmış bakalım seni seven. Cevat Çeştepe |
Firari aşıklar
perdelerimiz sıkıca kapalı, dışarıda karartma günleri. saklanılmış bir haldeyiz sokak arasında bir oteldeyiz. ne haliç’in tütsüsü burnumuzda ne de başka bir esinti. soran olsa, kimse tanımaz nasılsa. belli değil ki ne bilinsin adresimiz. Tertemiz alınlarımızdan kirli çarşafların üstüne düşüyoruz. yol ve firar yorgunuyuz. terimiz çırılçıplak kokumuz nefes nefese öylesine sıcak, sımsıcak.. bir şey yemek istemeden canımız sabahlara kadar sevişiyoruz. gece hiç düş dolaştı mı üzerimizde doğrulup panikle, kalktık mı yerimizden. susayıp su içmek bahanesi ile. neler olup bitti sonra arada, bilmiyoruz. sabah, ilk ışık düşerken gözlerimize tedirginiz,ağır-aksak ve çok isteksiz kalkıyoruz yataktan, alıp yanımıza dünümüzden aklımızda kalan her şeyi. resimlerimiz çıkıyor çıkınlardan. kol kola ve beraberce kokluyoruz. siyah beyaz çoğu, eski tarih yani, bin yıllık geçmişten kopmuş gibiyiz. şu benim diyorsun elinde çiçek olan işte arkadaki de bütün hayatım, darağacında sallanan. ve bir siren sesi duyuyoruz birden., kendimizi korkuyla yere atıyoruz. anlıyoruz ki giden bir hasta arabasıdır, rahatlayıp tekrar sarılıyoruz. ne oluyorsa işte tam bu an oluyor. odanın kapısı yere yıkılıyor. ardında ölüm gibi bakan on çift göz. ve sayamadıklarım merdivenlerde kurşun dolduruyor boş şarjörlere. neler olacağı, nasıl kopacağı kıyametin esen havanın soğuğundan belli. ama hiç bozmuyoruz istifimizi. anlayana anlatıyoruz bir bakış atıp ölüme birlikte gideceğimizi. Cevat Çeştepe |
Fotoğraflar
I – yeniden başlamak tül perdeler ardından sessizce uzanmış sol elim olup toplayacağım notaları bir ihtilal marşı kadar heyecanlı ve o kadar sıkıntılı. karınca orduları gibi adım adım koşar adım…. isterim ki dinleyebilsin ayağında salladığın doğmamış bebeğin. II – vurgun korkusu şimdi hangi ava çıkma zamanıdır. bu dalgalar denizlerden esen, kuzeyden hangi yalnızlığın ve hangi ölümün adıdır. vira… vira… kadınların gene kocasız ve bebelerin babasız kalması yediğimiz son vurgundandır ellerim kalkmaz şimdi dizlerimden. uzak sahillerdeki o ışık, hiç gitmez gözlerimden. III – tekneler dönmeyince bugünde ne ekmek arabası geçecek kapının önünden, ne katık düşecek sofranın üzerine. sen yaşadığının farkına bugünde varamayacaksın çocuk. boşuna bekleme… IV – çıldırmak boşuna tüketilmiş bir ayrı zaman. ellerimde hep üstüne zehir boyanmış balonlar havası durmadan boşalan. ellerim olsa yırtılacak bütün perdeler. ayaklarım yok onun için hala açılmıyor kapılar. gözlerimi saklıyorum kendimden., kendimden korkuyorum, o marşlar kulağıma dolsa da ne kadar uzaktan yüreğimle beraber kalkıp hora tepiyorum. V – albümdeki ilk ve son fotoğraf işte gene demiryollarındayım. hiç kesmeden birbirini öylece sürüp gidecek, bir yaşam çizgisinin yanı başındayım. o albüm gene ellerimde. ilk yaprağına hangisi yapıştırılmış ise sonunda da gene aynı fotoğraf. yarın hiç doğmamış bebeğin, kolsuz, ayaksız ve gözlerini kendi gözlerinden bile saklayarak korkarak izleyeceği aynı albüm, dinleyeceği aynı marş. Cevat Çeştepe |
Galata işi
dokunulmazlık hıncahınç. yan göz tanımayan kalabalıklar. bir top güllesi gibi deler gider surları adı ucuza çıkmış bütün kahramanlıklar. ve topuklarına basılmış külhanbeyi bir çığlık taşarsa galata’dan dışarı. yaşanılan aşklar kadar uzaktır işlenememiş cinayetlerde. çeşme meydanına kurulmuş suskun duran bir tuzaktır. gölgesi düşer üzerine kulenin. kanatlar kaldıramaz bu yükü basıncı çok yüksektir, cümle alemin. kimseler konuşamaz, hiçbir şey görülmemiş, duyulmamıştır. ama şeffaf bir kaldırım örtüsü gibi hiç saklanamayacak kadar cesur akar daracık sokaklardan taze öldürülmüş kanlar…. ince bir şiş gölgesi vuruyorsa Bizans işi duvara ciğeri tam ortasından ayırarak ikiye, ve çelik; ay kadar parlak ve ay kadar suskunluğa susamışsa. galata; her gece yarısı ya da hemen sonrası işte böyle tek kişilik cinayetlerin ortak adıdır. Cevat Çeştepe |
Garip bir sevmekti bizimki
seni sıcak bir yaz gecesi sevmiştim ben. bunu unuttun mu, hiç mi hatırlamıyorsun. hani kar yağıyordu ve buz tutmuştu, ağzımızdan çıkan sevgi dolu her söz. içimiz sıcacıktı oysa, sen gülüyordun ben iki gözüm iki çeşme ağladıkça. saçların ördükçe çözülüyor, kokluyordum. ellerini sımsıkı tutmuş, bırakmıyordum. nasıl geri çekiliyordu parmak uçların. sanki bir adım ileri iki adım geri gibiydin. bu gece gene hain çalıyor bekçi düdükleri. güneş gölgesine süzülmemiş ay ışığı düşüyor. en kırmızı gelincik tarlalarında ömür boyu solmayacak siyah laleler açıyor. beni dinle bir kere ne olursun diyorum. sanki kulaklarından içeri kurşun akıyor. şarkı söylüyorsun, kapının tam önünde. basılmamış gazete kağıdı pencerelerinde. üzerlerinde bir ölüm ilanı gibi adın yazılı. yoksa sen daha hiç doğmamış mıydın. peki hangimizin teriydi bir gece, tek başına sahipsiz bir tohum gibi düşüveren toprağa. kimin adına yazmıştım ben bunca öyküyü, kime saklamıştım, işlemeli gelin rengi örtüyü. şimdi çok daha iyi anlıyorum, sen ne dersin, bir garip sevmekti ya da öyle demekti bizimki. hiç görmeden, hiç tanımadan birbirimizi. Cevat Çeştepe |
Gece olur, ben olurum
Gece olur, yıldızlar yağar pencerenizden Gece olur, binlerce gül açar gözlerinizden Gece olur, gitmek ister gidemez ellerinizden. gece umuttur, sevdalınızdır. bırakmaz,bırakamazsınız. sarhoşluğunuz olur; ihtiharı geçirmez bile akıl ucunuzdan. Gece olur, ne bir ses gelir sevdiğinizden Gece olur, düşleriniz kararıverir birden Gece olur, gece kaçar gider yüreğinizden. gece korkulu rüyanızdır. uyutmaz,uyanamazsınız. intiharlarınız olur; gülümsemeyi geçirmez bile akıl ucunuzdan. gece olur ben, gece olur ben olurum. gül dalında bir tebessüm darağacında sallanan olurum. sizin haberiniz olmayan olurum. Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:04 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.