![]() |
Taş Bir Ev…
Asırlardır sadeliğini korumuş, Kim bilir acı-tatlı nelere tanık olmuş, İlerliyorum… Karşımda görkemli, taş bir ev! Ne hesap sormuş, Nede gönül koymuş, İçinde Hakka davet olmuş tek görev… Her anı sabır, güler yüz doldurmuş! Yaklaştıkça eyliyor güneşinden alev… Açılıyor yine kapısı yavaş, yavaş… Uğultusu ne hoş çınlıyor kulaklarımda! İçimde huzuru, Şahane kokuyu, Görmedim ömrümde daha! Öylesine küçük mekânda, Öylesine müthiş kalabalık! Selam veriyorlar huşuyla… Herkes birbirine tanıdık! Sormuyorum, Korkmuyorum, Yorumlamıyorum, Onlarla varım sanki… Mahşeri oynuyorum! Safet Kuramaz |
Teselli mi Yoksa Eziyet mi?
Dün yağdı yağmur… Hatta bazı iş yeri ve evleri su basmış, Arabalar yolda kalmış, Elektrik arıza yapmış, Neyse susuz kalıp ölmekten iyidir… Her kötü şeyden hayır ummak, Pozitif kalıp acıyı bir an susturmak, Akan suyun dibinde varsın olsun çamur, bataklık Kendini kandırmada olsa iyidir biraz durulmak! Ara ara gerekiyor böyle güneşte gözlük takmak… Ofiste işler yığılmış, Varsın olsun kim bitirmiş, Ellerimi boynuma bağladım geriye doğru gerildim Kulaklıklarımda nağmeler baktım dünyam değişmiş! Devekuşu başım kumda birden kum serinliğinde gerildim Telefonda başkan “acele işini bitir…” dermiş, Oh ya azcık keyfimde bitti depresyon depreşti Çocuk doğdu doğacak karında sancıları… Zaman baraj dolgusunu yıkmaya hazır, Alında ter saunadan çıkmaya yakınlaşır, Çay soğumuş çoktan rengi kararmış Patlamaya hazır nükleer bombalar Hiroşima’mda! Başım ağrır dişimde dolgular sızlar panik almış, “Hey dur ya ölüm yok ya sonunda…” Sağlığımı kaybettikten sonra paranın canı cehenneme! Araladım evrakları pencerede yaz güneşi, Sanki kıyısında dalgalar sunar keyif günleri, Dizdim inci tespih tanelerini duayla şükürleri… Açtım pencereyi, Atladım sudan içeri, Belkide öldüm kaybettim güreşi… Safet Kuramaz |
Tesellin Olmasa…
O kadar şekersin ki... Saçlarının arasında dolaşan nefesim, Fırat'ın soğuk sularında aktı! Doğunun yüzyılları aşan tarihi, Aşkları, Sevdaları, Sonrası yangınları Ruhunun evreninde yaşattı! Davullar çalmasın mı? Misafir ağır... Yemekler yapılmasın mı? Coşku her ana yayılmasın mı? Şenlik var, heyecan ve dans... Yanımda olsaydın da görseydin yüreğimin atışını, Gök gürültüsünü andıran, sanki atom bombası... Dünya savaşlarını durduran aşkının şokları, Dokunur buğday başakları uğultusu tenimde... Unuturum bakınca sana ölümü ve yokları! Gülünce çöllerimde yeşil biter, Üşüyen tenimde temmuz günleri ateşlenir, Özlem ağrı dağını aşar, İstanbul’a gider... Bedenim çok uzakta ruhum daima seninle! Varsın ya, Yaşıyorsun ya, Böylece tesellin varlığıma siner! Safet Kuramaz |
Teşekkür ederim…
Düşünsene baharın geliyor Üzerinde arılar, serçeler, kartallar… Altında karıncalar, yılanlar... Burnum her nefis şeyi kokluyor, Gözlerim kapalı, başım heyecandan zonkluyor, Şahanelik var… Alışılmadık şeyler! Bu ortamdan hislerim çıkamıyor... Sarıl bana bahar, Sarıl ki... Kışı unutayım, unutayım ölümü... Dünyanda yaşamayı ezberleyim! Dans edeyim hoş doğanda rakslarla, Seni bulmuşken doya, doya seyredeyim... Ruhunda başlayan sancı bedene düşünce Yaşadığın yer buna dayanır mı? Yollar artık uzatılır mı? Havasına düşer cemre aşkımın eylül gününde Ölümü andıran soğuk, gülen güneşine kavuşur! Koşar adımlarla sarılır sıcacık, ellerimde çiçekler Yüreğim aşka susar, tenim yanar, kavrulur... Nefesin tene değdiği böyle gece vakti Gök gürültüsünü andırır mutluluk çığlıkları Yere değer gibi aşkın kıvılcımı Sonra, sokaktan gelen Perdeden süzülen Gözleri okşayan Sade bir ışık süsler karyolayı... Bitmesin istenilir anlar, bitmezde! Gece tanık... Deniz tanık... Martılar tanık... Güzel nemli havası yürekte azık... Gece ay ile gel-git’ler yaşatır tanıdık! Hoş eylül günü belki de... Ya da kış günü şöminede, Ateş hala görünmekte! Hazlar krallığı hüküm sürer iki bedende… Bire düşmeye hazır gecenin son deminde! İstemez miyim? İstemez misin? Ah... Ah sevgili… Muhteşemsin! Teşekkür ederim… Safet Kuramaz |
Tomurcuk…
Ruhum bahar tomurcuğuna özendi, Doğdu ninnilerle yeşilin kollarında… Uyudu dal kundağında, Güneşi, toprağı, rüzgârı… Tanıdı yeşil renklerle! Büyüdü ormanda, her baharda yenilendi. Tütsülendi toprak gıdasıyla, serpildi. Açtı her bahar yeniden tomurcuğunu Gösterdi güzelliğini, anlattı özünü… Derken bir gün, Yeşil güneşle yanıp olgunlaşınca Tomurcuk meyve verdi, Kavuştu çekirdeğine! Kabuğu kuruyunca, Çekirdeği toprağa düşünce… Derken başladı sürgün, Düştü… Rüzgârın kollarına! Öylesine şaşkın ve üzgün, Boynu bükük, her şeyden yoksun Bir süre uçtuktan sonra yavaş, yavaş… Vardı yaprakları toprağın koynuna! Ve gün geldi, O gün vedalaştı zamanla, Kazandıkları, arzuları, hırsları… Karıştı toprağın sırlarına! Artık ormanda matem vardı, Toprak suskundu… Güneş aramaktaydı, üzgün, üzgün Soğuk öylesine inatçı Kurumuş ağacı mahzundu… Biliyordum… Sevmek yürekten yanmaktı, O ruhumun gerçeğiydi, tomurcuk misali! Safet Kuramaz |
Töre Cinayeti...
Gözleri yaşlı, hem yüreği yaslı Yitti sevdası, toprakta acısı… Çiçekte adı, yemeğinde tadı, Akşam güneşi son hatıra kaldı… Düş sokağında umudu tükendi, Tek geçmişine, toprağa uzandı… Gelinlik giydi, sürdü son rujunu Yiğit sevdası kanlara bulandı! Töre cinayeti aldı intikamı, Gökyüzü ağladı, yerler sallandı… Gelinin kınası ele çıkmadı, Ölüm son perde alkışlar çınladı! Mevla Rahim’dir Rahman’dır yaşatır, Hüküm Kuran’dadır, sünnet ahlaktır! Töre deyip can almak nerde haktır? Haddi aşmak cehennem narındandır! Safet Kuramaz |
Trafik Kurbanı…
Yetmişli yıllarda vardı terörist kurşunu Duyardık haberini o gün kimi vurdu? O yüzden izlemek istemezdim haberleri… Seksenli-doksanlı yıllarda PKK çıktı sahneye! Ne görürse öldürüyor, yakıyor, alıyor, Sırp Kasabından da fena! İki bin yılından sonra trafik canavarı hortladı… Her haber vahşet, yine her yer ölüm yolu! Alkole bürünen, Uykusuz araba kullanan, Ralli kaldıramayacak trafikte heyecan arayan Mirasyedi çocukları… Her köşede aniden doğdu! Para, trafikten men cezaları, Olamadı caydırıcı… Eğitim şart ama Kim yaşatacak ki o terbiyeyi! Doktor sigara içme der, Dumana karışmış nefesi nasılda üfler… Eğitici kısaca örnek olmalı ki, Yaşayanı olsun Hakka nefer! Her onlukta başka bela, Çare yok şiddetle, ölüme… Ezber yaşayan, kendini bilmez kalabalık Düşünmez yarında gelecek sıra kendine! Aklımızı başımıza alalım, Bir trafik kurbanı olmayalım. Eğer kurban olacaksak illaki… Yapalım şu an gerçek hesabı! İhlâsı nefsimize öğretelim… Yoktur tövbe etmenin zamanı! Toprak asırlarca tanık savaşlara, talanlara, haksızlıklara… Sanki çiğ köfte yenmiş, acısının tadı kalır damağımızda! Adı ne olursa olsun… Düşünmeden hazırız kurban olmaya, Başınız sağ olsun kınalı kuzuların yetim kalmışlarına! Safet Kuramaz |
Tuvaller...
Olmam gereken resim belli aslında Boyalar karışmış, Tuval eskimeye alışmış, Odasında sabır giysiler gardolabında! Kapısı giren çıkandan aşınmış Katlanır kırk üç yılın hatırına Kim bilir birkaç yılın öncesinden göbek Peydah olmuş boyanmış bölümde... Ayna yansıtır kırışıklar öbek öbek Işıklı ve sıcak parçalar toz hışmıyla Giderek artar anla küçülerek... Konu hep aynıdır aslında beklentiler hedefler Değişir sadece araçlar malzemeler! Öyle tuvaller vardır ki hiçbir zaman dolmaz boyaları, Mirasyedi çocuklar kırar sanki oyuncakları, Belki içine bir fırça olsun olur dokundurdukları, Buda tuvalin namusudur bir nebze... Boyası bitmiş tuvaller çınarlara benzer, Asırlar zarafetine boyun eğerler, Ne diklenen olur nede yenilenen sezinler, Galerinin birinde ölüm hapishanesinde gizlerler Bir ederi vardır ruhu atılır çöpe! Ademden beri peygamber tuvalleri, Her mesajı aynı sunar muhteşem yaşam kılavuzu! Sadece bakılır haz veren masal suretinde, Savaşlar katiller yanlış ihtilaller ve dahası, İnsan dışına yansır gel-git suaresinde! Sürecekte kişi kendini boyamadıkça Boşluk tuvalinde! Eşekler anırır şeytanlar gördükçe, Eceli erken sarar insan bunu övdükçe, Sonbahar yaprakları gibi döküldükçe, Yaşanmamış tuvaller hep uçacak kışın soğuğunda! Safet Kuramaz |
Türkiye’de Sevdamız...
Divriği’de Aşık Veysel’den, Sivas ilinde Pir Sultan Abdal’dan, Çukurova’da Karacaoğlan’dan, Yunus Emre Mevla’na ruhundan... Nağmenin adı belli, Düğüm, düğüm halıda ilmiği... Sıradağlar, Nemrut, Ağrı, Erciyes, Süphan Ali Veli Haydar Mehmet Mustafa’dan Erenlerden evliyalardan cemden camiden Selam ederim sizi... Kardeşiz dostuz komşuyuz, Türkiye’de sevdamız ışığımız yolumuz, Malazgirt'te İstanbul fethinde Çanakkale’de, Kanlarımız ay yıldız, nefesimiz kokar buram, buram Anadolu aşkıyla Bakir bozkırlarında... Çadırlarda hala yanık türküler okuruz, Kaçıncı modern asrı yaşarken kültürümüz! Hangi memlekete gidersek gidelim gurbet olur ağdımız, Parasıda batsın, kumaşıda... Ömrümüzü boşa harcarız! Bulgur pilavıma ayran kat, yayık, tereyağı koy bal ile, Yansın tandırım pişmiş ekmeğin tadı yok şehirde, Dört duvara sinmiş yüreğimiz, Fırat'ta akar gibi ağlarız! Sürmeden başka makyaj bilmezdi kadınlarımız, Gözlerini açanlara sütçü imamla feda olurdu kanlarımız, Namus şeref olmazsa olmazdı bikiniye girdi modamız, Minicik bebeklere yaşlı ninelere sıçradı eyvah! Taciz tecavüz hesap sorulmaz, Yapanın yanına kar sazında notamız... Birbirimizi tanıyacağız, Tarihimizi zevkle yaşatacağız, Ön yargı fesine kurşun sıkacağız, Sazın nağmelerinde dost türküler çınlayacak yeniden! Kardeşiz dostuz komşuyuz, Türkiye’de sevdamız ışığımız yolumuz, Malazgirt'te İstanbul fethinde Çanakkale’de, Kanlarımız ay yıldız, nefesimiz kokar buram, buram Anadolu aşkıyla Bakir bozkırlarında... Çadırlarda hala yanık türküler okuruz, Kaçıncı modern asrı yaşarken kültürümüz! Safet Kuramaz |
Türkiye’m…
Veysel Karani’nin çoban nefesinde, Yürür ayaklarım yemen çöllerinde, Peygamber hırkasına sinmiş imanı… İmrendirir ruhumu öldüresiye! Necip Fazıl’ın kaleminde incelir, Sezai Karakoç öğütle çırpınır, Mehmet Akif dizelerde yiğitlenir, Acizim şiir’de sadece dinlerim! Yunus Emre sevdasında gezgin âşık, Kul Himmet’in sofrasında bulsam azık, Pir Sultan Aptal gibi yüreğim yanık, Sazımın emiri olsam da dinlesem! Anadolu’mun her yanı aşklar kokar, Dağlarında bin bir çiçekler söylenir, Her narında pınar, şer ateş öldürür, Doğaldır insanı, şiirim tadında… Çerkez’im, Laz’ım, Gürcü’yüm, Türkmen’in… Der, Düşmanı bilmez yüreğinde dost ezgiler, Ermeni, Rum’da olsa misafir eder… Şehit ruhu yaşar ecdat gözlerinde, Aşığı da, toprağı da, mehter dinler! İlk önce Müslüman’ız sonrada Türk’üz, Elhamdülillah! Safet Kuramaz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:53 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.