www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Aşk sevgi ve şiir (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=117)
-   -   ***İşte size çeşit çeşit mektup*** (https://www.cakal.net/showthread.php?t=64994)

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:18 AM

bilsen canım ne kadar acıyor bu gece...içten içe haykırıyorum ama duyan kimseler yok bu acıyı insan yaşamadan anlayamıyor...sen de anlayamazsın...nasıl inandırmıştın beni "seni sewiyorum "diye diye...bende de inanmıştım sewgine...sewiyor demiştim...sewiliyorum demiştim...aldanmışım...belki içindeki herşey bitebilir ama bunun bir oyun olduğunu ah keşke söylemeseydin...şimdi benim için yapılacak tek bir şey war...o da arkama bakmadan çekip gitmek we sana werdiğim bütün değeri we içimdeki bütün sewgini silmek...biliyorum çok zor...ama başarmaktan başka yol yok...ben tek yönlü bir yola girmişim, şimdi çıkamıyorum...hayatta hiç kendimi bu kadar güçlü hissetmemiştim...hiç bu kadar kararlı adımlar attığımı hatırlamıyorum...çünkü biliyorum büyük acılar insanı olgunlaştırıyor...we sewginin üstüne bir anda çökerek nefret duygusunu baskın hale getiriyor...belki içimde hala sana karşı çok şey war ama nefret daha ağır geldi...belki de hiçbirşey yok...öylesine kırdın ki şu saf, aşık kalbimi, bir parçacık aşk kalmadı...biliyor musun sana karşı bir tane bedduam war we her gece yatmadan önce bunu defalarca diliyorum tanrıdan...umarım senin kalbin, senin o taş gibi kalbin, öldürücesine sewgiyle dolar we kavuşsan da acı çekersin ya bazen, işte öyle olursun...we bu kişi ben olayım kalbini doldurayım...ama tüm bunlar olurken sen çık git hayatımdan unutayım seni...tek dileğim bu tanrıdan...senin için dilek dilemek de fazla ama bu bir beddua...biliyor musun bana attığın o mesajların hiçbirini silmeyeceğim...çünkü biliyorum sen kalbimdeyken bana yaptıklarından asla ibret alamam...ama seni kalbimden çıkarsam bile eğer o mesajları silmezsem, hayatım boyunca her birini defalarca okuyup, sende yaptığım hatayı tekrarlamam we şimdi sana teşekkür ediyorum bu benim için çok iyi bir ders oldu...senden bana bundan böyle dost bile olmaz...senden nefret ediyorum...we son sözüm de herşeye rağmen kendine iyi bak...belki siteye gelirsen birgün okursun bu mesajı...yine de takmazsın biliyorum ama en azından kulağında bulunsun olur mu???...we en son oynadığın en son acıttığın en son yaraladığın en son kırdığın da ben olayım...birdaha kimsenin canını yakma...herkes benim gibi güçlü olamayabilir...sana şu şarkıyı gönderiyorum:

herşey boş bir rüya mıydı?
yoksa hepsi yalan mıydı?
sen de gittin herkes gibi
sewmedin benim gibi demek ki
tam da aşka inanmıştım
uykulardan uyanmıştım
sen çeldin benim aklımı
böyle kaybolmak war mıydı?
war mıydı böyle kaçmak nerdesin
war mıydı yoldan çıkmak
nerdesin birgün uzakta olsan özlerdin
böyle mi oldu şimdi nerdesin...

biliyormusun kendine iyi bak sözünün gerçek anlamını???biryerde okumuştum kendine iyi bak demek:hayatında bundan sonra ben olmayacağım kendini bensiz yaşamaya alıştır demek...işte ben de sana HOŞÇAKAL değil, KENDİNE İYİ BAK diyorum...

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:18 AM

uzulme kanka.

Ne zormuş sana sevmek... Bir sıcak gülüş, bir içten dokunuş, bir samimi itiraf ne kadar uzakmış senin için. Ne yapsam olmuyor! Ne versem yetmiyor sana. Aşk senin için hayatta gerekli en son şey. Bu yüzden sana sunduğum ne varsa aşk adına yetersiz, anlamsız ve nafile... Senin özlemlerin başka, senin isteklerin bencil, aşk senin imkansızın. Sevmek senin en büyük korkun. Sevdikçe eksilirim sanıyorsun oysa her sevda yeniler bir yüreği. Ve aşk bu hayatın en ölümsüz gerçeğidir sevdiğim. Kaçarsan hesap sorar duyguların. Kimse değil sen üzülürsün en çok... Artık vazgeç korkularından ve bir kez olsun özgürlüğü yalnızlıkta aradığın için sana kırgın yüreğini dinle... Gerekirse aşka esir ol ama özgürlük adına kimsesiz bırakma yüreğini. Kimsesizlik esaretten daha ağır gelir sevdiğim!...

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:19 AM

Sanma ki sen olmadan yaşayamam; Kendimi kahrederim sanma. Gidişin canımı acıtır doğru ama asla yıkmaz beni hasretin. Ben ne ayrılıklara direndim bilsen. Ne kadar acı çektim de düşmedim yerlere. Bilirim zor olur ama gidene dur demem yar... Sen inanıyorsan bensiz mutlu olacağına önüne geçmek değil, yolunu açmak düşer bana. Senin dünyanda yerim yoksa, direnmem daha fazla. Gitmeyi son çare gördüysen durdurmam seni... Hatıraları, mektupları, bir parça kokunu bırak ve git! Yüzün gülsün, gönlün mutlu olsun, dost bir selamın gelsin gittiğin yerden, bu yeter inan bana!...

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:19 AM

Merhaßa demek isterdim ama sana doğru kurduğum tüm cümLeLerin en sonundayım artık.HoşçakaL demekse öLümün beLki de bendeki diğer adı...
KayßetmekLe kazanmak sanaL bir eLmanın iki yarısı gibi. ßazen kayßettiğin oranda kazanır , ßazende kazandığın asLında hiç senin oLmamıştır..
Sen ßenim kazanma umudumu hiç kayßetmediğim ama hiç kazanıLmamış diğer yarımsın.
Ve ßu gece son kez seni kayßetmeye geLdim sevgiLi...

HayaLini ruhuma işLercesine , gözLerim gözLerine son kez ßakacak. İçimdeki sana dair son umudu da yine senin yanında , yine kendi yüreğimLe kıracağım ßu gece. DiLimden , yüreğimden , hatta kaLemimden iLk defa sevda sözLeri döküLmeyecek sevgiLi.
YüreğimLe , duyguLarımLa sana doğru yürüyemediğim ßu yoLda iLk defa kendime , iLk defa akLıma yürüyeceğim ßu gece.
Evet ßu gece hiç oLmadığım kadar senin , hiç oLmadığım kadar seninLeyim.Son kez tutacak eLLerim eLLerini ve iLk kez soğukLar göndereceğim sıcakLığına...

Evet , evet sevgiLi sana dair ne varsa ßende ...ßu gece son...
ßenden sonra sen hiç oLmayacaksın.ßenden sana hiçbir şey ßırakmayacağım. Geri aLacağım sana verdiğim sevgiyi ve maviyi. Sana sadece korkuLarın , karanLıkLar ve yapış yapış ßir yaLnızLık kaLacak sevgiLi..YıLLar geçse de kurtuLamayacaksın arTa kaLanlardan. Çünkü ßir daha kimse sevmeyecek seni ßen gibi...
Senden sonra ßen...Yüreğimdeki sevginin aydınLığıyLa ya yaLnızLığa yada sonsuzLuğa yürüyeceğim.ßen asLa senin oLmayacağım ama sen daima ßenim kaLacaksın sevgiLi...

Evet sevgili , ßu gece ya ßen sonuna kadar seninim , ya sen sonsuza kadar ßenimsin...

DeLi-mawi

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:19 AM

Seninle Olmak

Sevgiliye…

Aşktan yana dilin ucuna kadar gelen ama bir türlü söylenemeyen daha doğrusu artık unutulan tümceleri, suflörsüz, bir çırpıda hatırlamak ve geçmişi tamamen unutmak için senin gibi bir erkeği tanımak lazımmış.

Seninle olmak; yüreğimdeki Saray menekşelerinin yeniden cana gelmesi demek.
Seninle olmak; taze gelinin kına kokusunu burnunun dibinde duymak demek.
Seninle olmak; yanında olmak, var olmak yada senin için olmak, aşk demek.

Güzel sevgiliiiim, diyerek sarılan kollarında kavradım ‘güven’ kelimesinin sözlük anlamını.Yalansız ışıl ışıl yüreğime akan bakışlarını sevdim senin.Şimdi kendi hakanlığımda, bir Hakanın- benim Hakanımın- ömürlük hakimiyeti, geçen yirmi sekiz yılımın karanlık *******ini bile aydınlatıyor.İşte sen: İşte ayaklarımı yerden kesen ADAM, işte sen! Bir erkeği sevmek büyük bir isyan, bir başkaldırı diyen işte ben, senin için ne ayaklanmalarda başı çekebilirim bir bilsen…

Düşündüm de…

Bu şehir seninle güzel…

Tunalı Hilmi Caddesinde el ele- yüksek topuklu terliklerimin işkencesine, soğuğun bıraktığı ürpertiye rağmen- yürümek; yağmur altında, saçlarımın fönünün bozulmasını umursamayarak sana sarılıp şımarmak; gecenin bir yarısı boşalan sigara paketime bakıp çaresizce evde delicesine sigara ararken telefonun diğer ucundaki sesine, ‘Sen de içmeeeeeeee’ diyerek mızmızlanmak; farklı arabalarda evlerimize dönecekken son anda senin arabana koşup binmek; gözlerimin içine bakıp her ‘Seni seviyorum’ deyişinde içimde harelenen ışık halkalarından, ismimdeki tüm nurları geçirmek istemek seninle güzel.Yaşamak, yaşlanmak seninle güzel.

Biliyor musun yıllardır evli olmak, evlenmek, aynı evi paylaşmak, ömür boyu yan yana durmak zor gelirdi bana, şimdi önümüzdeki bir yılın geçmesini beklemek zor geliyor.Sen, yıllar sonra kanepede uzanırken, televizyon karşısında uyuyakaldığında üzerine battaniye örtüp ertesi gün ki program için temrin yapıp sesimi açmaya çalışmak yerine yanına uzanıp sıkıca sana sarılmak, sabah kahvaltını yapmadan evden çıkmana izin vermemek, sesime zeval gelecek endişesinden çok beraber daha fazla yaşamak adına sigarayı azaltmak, çocuklarımıza aşkın ne olduğunu yaşarken öğretmek; seninle olacağı için güzel.
Kalbimdeki buzullaşmanın seni tanıdıktan sonra kaynayan buhar sıcaklığına dönüşmesine, avuç içlerimin terlemesine, yüzümün kızarmasına, sana gelirken heyecanlanıyor olmama ne denir ki? AŞK DENİR.
Gel gör ki yetmedi kalemim seni anlatmaya sevgiliiiim
SENİ ÇOK SEVİYORUM.



BİNNUR EDİSAN

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:20 AM

Hayallerini Yak Evi Isıt / Seninle ölmeye bile hazırdım



Bu gece konuğumsun.

Karanlık, yırtıcı düşler ve küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin bana...

Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor...

Yanımda uyuyorsun. Kollarındaki, bacaklarındaki izleri, yaraları seyrediyorum.

Alımlı, uçumlu bedenine, diriliğine, büyülü gençliğine tutkuyla bağlı olduğun adamdan geliyorsun bana...

Dilsiz sevişmelerinden...

Onu başından beri hiç saklamadın benden.

Zaten ben yüzündeki solgunluktan, düş kırıklığından, gözlerinin sık sık boşluğa düşmesinden anlamıştım hemen.

Zaten yalanlarla yaşayamazsın sen...

Ama gerçeği anlayınca içimdeki resim darmadağın olmuştu bir anda. Resimdeki kırmızı ev yıkılmış, çiçekler ezilmiş, resimdeki bahçenin kapısı kırılmıştı...

Neden, demiştim sana, son bir umutla ve belki bir mucize olur, bana hiç beklemediğim bir gerekçe söylersin diye, tıpkı ölüm mahkumlarının son anda bir kurtuluş haberi beklemeleri gibi...

Gözlerime baktın. Evladını terk etmeye hazırlanan bir anne gibi baktın bana. Bir yalan aradın, buldun belki, ama söyleyemedin.

Yalanlarla yaşayamazsın sen...

İçimdeki resim tutuşmaya başlamıştı. Resimdeki küçük çelimsiz, siyah önlüklü çocuk ağlıyordu umutsuzca...

İçimdeki resim yanıyordu. Çocukluk sevinçleri, düşler inançlar yanıyordu. Resimdeki siyah önlüklü çocuk nereye kaçacağını bilmiyordu...

Yakana sarıldım ve neden? diye bağırdım seni sarsarak: Neden seviştin onunla? ..

Seni sarsmam, yakana sarılmam, sana bağırmam senden güçlü olduğum için değildi. Tam aksine uçuruma düşüyordum, elimi tutup, bırakmaman içindi...

Gözlerin yine bilinmeyen bir boşluğa takılmıştı. Bir süre sustun. Sonra konuştun. Sesin hayat kadar yabancıydı, hayat kadar acımasız, hayat kadar gerçekti...

İçimde tanıyamadığım bir başka kadın daha var, dedin. Ve o kadın onun çekiciliğine karşı koyamıyor... Öylesine büyülü bir yakışıklığı, öylesine küstah bir kendini beğenmişliği var ki kendime engel olamıyorum...

Bu gece konuğumsun...

Karanlık, yırtıcı düşler, küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin yanıma...

Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor...

Kollarındaki, bacaklarındaki yaraları, izleri seyrediyorum...

Yanımda, öylesine masum uyuyorsun ki... Bu masumiyetinin arkasında nelerin saklı olduğunu, içinde, sana da yabancı olan o kadını bilmeyi öyle çok isterdim ki...

Sahi, kimdi o kadın? Güçlü, yakışıklı, kıskanç, sahiplenen, hatta küstah, seni inciten, üzen ve kendini beğenmiş erkeklere bu denli çeken neydi onu... O kadını bu parçalanmışlığa sürükleyen kirli ve hastalıklı merak neydi? ..

İçindeki o bin yıllık ezilmişlik bu ezilmişliğin hastalıklı hazzı mıydı karşı koyamadığı...

Kişiliğini parçalayan, iradeni felce uğratan, gururunu tamamen teslim alan bu ruhsuz sevişmelere onu hangi derin eksiklik çağırıyordu...

Sahi, kimdi o içindeki senin bile tanıyamadığın kadın? ...

Bana çekiciliğine karşı koyamadığın bir başkasıyla seviştiğini söylediğin günden sonra haftalarca görüşmemiştik.

Aşkınla çok derinlere gömdüğümü sandığım güvensizliklerim, komplekslerim, korkularım gömüldükleri yerden hiç olmadıkları kadar güçlenmiş ve acımasız inatlarıyla ortaya çıkmışlardı yeniden...

Haklı olmanın, bir suçlu bulup yargılamanın rahatlığını hiç tatmamıştım ki...

Ortada bir yıkım, bir ihanet, bir suç varsa kimsede değil, hep kendimde arardım ben...

Günlerce seni değil, kendimi yargılayıp durmuştum.

Bedenimi aşağılamıştım acımasızca.

Neden ben de içindeki kadını büyüleyen o adam gibi yakışıklı, güçlü, gösterişli bir bedene sahip değildim? ...

Neden bağlandığın o genç adam gibi seni sınırlayıp sahiplenmiyor, üzüp incitmiyor, içindeki o bin yıllık ezilmişliği tahrik etmiyordum? ...

Neden benim de dudaklarımın kenarında kendini beğenmiş ve küstâh bir gülümseyiş yoktu onun gibi...

O görmüştü de, neden ben seninle onca yıl beraber olduğum halde içindeki sana yabancı olduğunu söylediğin kadını görmemiştim...

Saçma, rezil, karanlık düşüncelerdi, ama ne yazık ki gerçekti...

Ama en çok neyini kıskandım biliyor musun? Onun önünde elbiselerini çıkartıp soyunmanı, sevişirken adeta sayıklar gibi söylediğin ve bana dünyanın en masum sözleri gibi gelen o ayıp sözcükleri ona da söylüyor olmanı ve bir de onun yanında uykuya dalışını kıskandım...

Ama asıl acı olan bir gün ansızın seni kıskanmaktan vazgeçişimdi...

Bir gün ansızın öyle büyük bir yokluğa düşmüştüm ki, bu yoklukta her şeye olan inancımı yitirmiştim...

İnsan ancak birine inanıyorsa onu kıskanırdı...

Sen yokken her sabah dünyaya gözlerimi açıp, etrafıma baktığımda, burası neresi, diyordum, kimim ben, kim bu insanlar, şimdi ben bu koca gün ne yapacağım? diye düşünüyordum. Sanki bu hayatla ilgili bildiğim her şeyi unutmuştum...

Ta ki sen bir gece vakti gözyaşlarıyla kapımı çalıncaya kadar...

Öylesine bağlılıkla, öylesine susamışlıkla sarılıyordun ki bana, sanki birden rollerimiz değişmişti, şimdi sen uçurumun kenarındaydın, seni tutması, koruması gereken annen bendim senin...

Sana, senin bana sarıldığın gibi sarılmasam senin resmin dağılacaktı...

İçindeki kadın sana büyük bir tuzak hazırlamıştı. Bedenin, ezilmişliğin, karanlık önyargılarla koşullanmış güdülerin doyuyordu, ama ruhun öylesine susuz kalmış, kişiliğin öylesine parçalanmıştı ki...

Çünkü yakışıklı bedenine vurulduğun, dudağının kenarındaki o küstah ve kendini beğenmiş gülüşüne hayran olduğun genç adamla ruhunla, duygularınla ilgili konuşacak, paylaşacak hiçbir şeyin yoktu...

Bedeninin onu özlüyordu, ruhun beni...

İçindeki, o yabancın olan kadın, arzuladığında genç adama, onun iri, gösterişli bedenine, ipeksi, gergin kaslarına, bitip tükenmek bilmeyen cinsel enerjisine, seni küçümseyen, acıtan o küstah yakışıklılığına gidiyor, susuz kalan ruhun içinse bana geliyordun...

Peki, beni seninle birlikte olmaya iten neydi? Neden bırakıp gidemiyordum seni? ..

Aşkta yasak olana, imkansızlığa, mutsuzluğa duyduğum merak mı çekiyordu şimdi seni bana...

Yoksa ne ondan, ne de benden vazgeçemediğin için yaşadığın acıya, parçalanmışlığa duyduğum merhamet için mi bırakamıyordum seni...

Artık benimle o bir zamanlar tutkuyla bağlandığım bedenini paylaşamıyordun.

Artık sevişmiyorduk seninle. En azından dürüsttük bu kadar kendimize ve bir başkasına...

Ama çıplak bedeninden çok daha mahrem ve sahici olan düşlerini, duygularını, acılarını paylaşıyordun benimle...

Çok küçükken, dayının sana yaptığı cinsel tacizi mesela. Bugüne dek kimselere anlatamamıştın bunu...

Aramızda cinsellik olmayınca artık ben de seninle her şeyimi korusuzca konuşabiliyordum... Düşlerimi, annemi nasıl derin bir sevgiyle sevdiğimi, rüyalarımda onunla nasıl seviştiğimi, o büyük utancımı, karanlık iç dünyamı, doyumsuzluklarımı hasta, yaralı ruhumu...

Aramızda cinsellik olmayınca artık üzerinde iktidar kurmayı asla düşünmüyor, seni denetlemiyor, seninle gizliden gizliye rekabet etmiyordum...

Olmadığımız gibi görünmeye çalışmıyor, güvensizlikten kaynaklanan sahte üstünlük duygularımızı tatmin etmek için birbirimize kapris yapmıyorduk.

Sıradanlığın o büyülü içtenliğini yakalamıştık...

Kendimizle, hayatla, her şeyle alay ediyorduk...

Karanlık ormanından bana geldiğin bir geceydi, hiç unutmuyorum. Yatak odasına girecektim ki, içerden, çocuksu ve adeta mahcup bir sesle: Soyunuyorum, içeri gelme, demiştin...

Önce, böyle deyişine çok şaşırmıştım. Sen benim yıllardır birlikte olduğum bir insandın. İlk anda mahcubiyetine bir anlam verememiştim. İçeri salona geçtim. Sonra bir sigara yakıp düşündüm... Düşündüm... Bu mahcubiyetin, soyunuyorum, içeri gelme deyişin, bana çok anlamlı geldi birden... İçim sevinçle, umutla doldu... Ve o an seninle her şeye yeniden başlamaya karar verdim...

Buna hazırdım...

Seninle ölmeye bile hazırdım...

Soyunuyorum, içeri gelme, deyişin, bir kez daha aşık etmişti beni sana... İlk kez gibi... Ve bütün ilkler gibi sonsuz bir arzuyla...

Cezmi Ersöz

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:20 AM

Bana bir merhaba borçlusun. Dilinin söylediği merhabayı kalbin de borçlu. Başlayan dostluğun borçlu olduğu gibi, devam eden dostluğun da borçlu.

Yüzeyden söylediğin gibi, içten de borçlusun. Basite alma borcunu. Nasıl olsa öderim diye ileriye atma. Akşam başını yastığa gönül rahatlığıyla koyma. Çayından ‘hüp’ünü huzur içinde çekme. Hiç borcun yokmuş gibi gülümseme.

Bana bir merhaba borçlusun. Devamında isteyip alamadığın benim borçlarımdan, ödemediğin senin para borçlarından daha borçlusun. En bol sıfırlı çeklerden daha yüklü, en kısa vadeli senetlerden daha tez borçlusun. Her alacağım gibi bunu istemekte de utanacağım, ama sen her borcundan daha fazla unutacaksın.

İnsan olduğunu kabul ederek imza ettiğin bir senet bu. Felsefe kitaplarının insan tanımına girerek altına girdiğin bir borç bu. Belki bilmediğin, ama hissettiğin bir borç bu. Ama her hal ve şartta bir borç...

Ödemezsen yakana mı yapışırım? Hayır. Faiz mi işletirim? Asla. Cezaevine mi girersin? Değil. Ama içini kemiren/kemirmesi gereken bir borçtur.

Bana bir merhaba borçlusun. Doğru, ben de sana borçluyum. Doğru, dilim söylüyor ama kalbim borçlu. Evet, yüzeyden söyledim ama içten borçluyum. Haklısın hafife almamalıyım. Akşam yorganı başıma huzur içinde çekmemeliyim. Kahvemden gönül rahatlığıyla ‘hüp’ çekememeliyim. Ne güzel söyledin, hiç borcum yokmuş gibi gülümsememeliyim.

Ama...

Karşılıklı borçluyuz diye borçlarımız birbirini sıfırlamayacak. Ben böyle bir alacağımın ve borcumun farkında olduğum için senden daha alacaklı ve daha az borçlu olacağım. Çünkü insan olduğumun daha fazla farkında olduğumu gösterecek bu durum. Muhtemel ki borcumu en kısa sürede ödeyeceğim. Gözlerinin içine gönülden gülümseyeceğim. Elini sıcacık sıkacağım. Ve borcunu ödeyen her eski borçlu gibi yatağıma huzur içinde gireceğim. Çayımdan ‘hüp’ümü gönül rahatlığıyla çekeceğim. Ve elbette borcum yok ki gülümseyeceğim.

Unutma, bana hâlâ bir merhaba borçlusun...

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:20 AM

Onu Bir Ömür Beklerim


Artık neyin özlemini çekeceğimi ben de bilmiyorum. Alışıla gelmiş oyunlar gibi bu hayat oyununda da sürekli bir yerlere savrulmaktan çok sıkıldım. Hep yarını beklemekten, gecenin karanlığından korkmaktan ve yarının bana getireceği sürprizleri beklemeden kaçıp gitmek…gözlerin bir an olsun bakmadan arkaya, kimse duymadan usulca sokulmak başka bir hayatın kollarına.

Bunu yapabilir miyim? Gerçekten bunu yapabilir miyim acaba? Sevinci, üzüntüyü, aşkı, acıyı, sevgiyi, öfkeyi, korkuyu ve yalnızlığı bir anda silip atabilir miyim? Bunlarda sıyrılıp yeniden, yeniden sevebilir miyim? İçim cız etmez mi? Gözlerim dolu dolu olmaz mı?canım yanmaz mı elimi kaldırıp sallamaya çalışırken son bir kez daha? Öksüz çocukların masum yüzleri gibi benim de bir parçacık masumlaşmaz mı yüzüm? Sonra hıçkırıklara boğulmaz mıyım? Düğüm düğüm düğümlenmez mi boğazıma unutamadığım insanlar? Bir ömür boyu ıstırap çektirmez mi kalbimin kulaklarımdan hiç gitmeyen o buğulu sesi? Yoo…! Hayır, ben bunu yapamam. Ne olursa olsun hayattan, yaşamaktan, bu kadar kolay pes edemem.

Yarını bir ömür boyu beklerim. Ama bana sırf aydınlık bir günün sabahını getirmesi için.
Evet, sırf bunu için. Onu bir ömür boyu beklerim.

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:20 AM

İnsan AĞlamak İster
YaŞ Gelmez
İnan GÜlmek İster
YÜrekten Gelmez
İnsan Bİrİnİ İster
O Gelmez
O Zaman Ölmek İster
Ecel Gelmez.......

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:20 AM

Tek Kaldim DÜnyamda DÜnyam Olur Musun
Denİz Kadar SevdİĞİm Dalgam Olur Musun
AteŞ Gİbİ YandiĞim Alev Olur Musun
İlk AŞkim DeĞİlsİn Affet!
Son AŞkim Olur Musun?


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:28 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.