![]() |
Gümüş balığıdır benim adım
bin yıllık bir ölü yatar, kuytu karanlığında köşelerimin kemirgen ahlak gibidir sorabilsen nedeni sessizliğimin. çürümüş toprak nasıl kokar siz bilir misiniz hiç tehlikeye kuraklık çeken gümüş balığı tadındadır, nereden bileceksiniz. ben bir gümüş balığıyım, içimdeki ölünün dişlerini söker gibi kendi kendime soyunurum. kendi mezarımda saklanırım. üzerime gelen bütün aydınlıklar ki içlerinde beş cinayete imza atmış sicili paslı kurşunlar, ve yürekleri ağaç gövdesine mıhlamış aşk tanrısı imzalı oklar var, sessizce gelir geçerler yanımdan. korkum hep ihanet ve kahpelik adına karşıdan sıkılacak kurşunlardandı. yüreğimi parçalayacak oklar kurşunların arkasına saklanırdı. cesaret benim için çocukluğumun yitik lastik topları gibi çoktan patlatılmıştı kırdığım bir cam sonrası. ve sevmek genleri çözülmemiş bir başka belaydı. biliyordum ki insanın tek saygısı sadece ölülere kalmıştı. bir gün işte nasıl yaptığımı bilmedim. girdim köprüden tutulmuş bir gümüş balığı rengine. hiç çiçek toplamamış üç beş el buldum gümüş pullarımı verdim üstüne. onlara kazdırdım mezarımı. bin yıllık bir ölü yatar, kuytu karanlığında köşelerimin kemirgen ahlak gibidir sorabilsen işte budur nedeni sessizliğimin. Cevat Çeştepe |
Gün oldu, kaybolduk
gün oldu., indik sığındığımız yıldızlardan yeryüzüne. gölgelerimiz; güneşi göremeyecek kadar karanlık ama namusluydular. yürüdük; inci tanelerinin üzerinden ve ana kucağındaki kız çocukları kadar güzel geçitlerden. yaşama besmele çekmeyi öğrendik kır çiçeklerinden. sonra; konuk olduk kalyonlarına şizofren gemicilerin. tutunduk yüreğimizle dalgalarına o uzak ve soğuk denizlerin. gemiciler; uzun boylu ve solukluydular. cennete onlarla girdik. gün oldu., sevdalandık saklandığımız köşe bucaklarda. öykülerimizi biz yazdık, biz okuduk. bilge işi ve kimsenin çözemeyeceği. kulaçlarımız ikindi rüzgarları gibi kucakladı kainatı üç bir yandan. ve gün oldu savrulduk bir molekül fırtınasında bıraktığımız o açık kapıdan. |
Gün yüzünde: Hücre mektupları
sana ne yazayım yürekten geçen sana ne söyleyeyim bu pencereden ne yazsam okunuyor, ne desem dinleniyor çektiğim her çetele, ertesi gün siliniyor en son tek renk karanfil kalmıştı hücremde onu da bu sabah alıp götürdüler, ipe çektiler. ahh gülüm benim, yürekten vurgunum, sevgilim ne bir deli dalga var duvarlarımı döven ne bir damla ışık, gölgesi üzerime düşen bir türküm kalmıştı dilimden düşürmediğim ihbar üzere onu da götürdüler, kurşuna dizdiler ahh gülüm benim, aydınlık yüzlüm, özgürlüğüm gözlerinde kömür karası deli hasretim çocuklarımın başak sarısı saçlı bereketim ellerim var sana uzatacak, bilsem ki kesecekler bir de beynim kaldı memlekete emanet onu da delik deşik edecekler ama bir kıvılcım doğurmuştuk hani bilirsin bir şafak vaktiydi, dağdaki ateşimizden işte onu söndüremeyecekler. ah benim memleket sevdalım, iki gözüm, yoldaşım dikenli teller nasıl parçalıyor bilebilsen avuçlarımı yakalamak isterken güvercinin kanatlarını oysa bir parça özgürlüktü karartılmış sevdam ve şehir sokaklarında dolaşabilmekti seninle kol kola gördüğüm her kitabın karıştırmak sayfalarını kalın kalemle çizmek acıların, meselelerin altını işte bu korkuları okuttu düşüncelerimi düşüncesizce bir öldüm bu sebeple, bin öldük sebepsizce. sana ne yazayım bir tanem, yürekten geçen sana ne söyleyeyim daha neler, bu pencereden ne yazsam okunuyor, ne desem dinleniyor başka bir şey gelmiyor elden. ama benden sana ahh gülüm, batmayacak güneşim bir yiğit şahin gibi en şimşekli gökyüzünde gene sana gülümseyeceğim bulutların üzerinde Cevat Çeştepe |
Günah mevsimi
“elmanın bütün renkleri beraber tat vermiş adem ile havva’ya nedense kabak patlamış yalnızca yılanın başına.” gene merdivenlerdeyim ve gene karanlık gece. soluğumun inzibatı toz yutmuş bir hava. amansız yokuş gibi tırmanıyorum. boğuluyorum. sonu gözükmez bir kanatlanmaya nasıl hasret gibi yanıyorum. tutunup meleklerin attığı oklara. saklanmış cinayetlerin kampındayım. faillik burada en geçerli bahane. her suça aynı tanık, sorgulamalarda tarifsiz küfür. ve her sorgulamanın saati karşı konulmaz bir isyan günüdür. korkumuz cürmümeşhut. Cevat Çeştepe |
Günaydın şiiri
yarın; hiç başınız ağrımasın uykusuzluktan. saate hiç aldırmayın, kaç olursa olsun... güler yüzle kalkın yataklarınızdan. sevdiklerinizin sesi gelsin, yandaki odadan ya da yanı başınızdan. günaydın deyin, gözlerine bakaraktan.... ateşte çayın demi tutsun. bir değişmez tablo gibi, bahar dalları pencerenize asılsın. hep orada kalsın. yarın saate aldırmayın, kaç olursa olsun. kalkın yatağınızdan gülümseyin. güneş gözlerinize dolsun bahar dalları arasından Cevat Çeştepe |
Güneş bu
Güneş bu; hiç belli olmaz… Yakalar bir sonbahar kuşunun kanadında Ve üstelik savrulmuş bir gecenin tam yarısında… kaypak tutkulara müptela bir belalı ve saldırgan bir dalgakıran gibi oynar, alıp seni avuçlarına. Yarıda bırakır düşlerin, kaçar yalınayak. Ve yanık gölgesi düşer tavan lambanın Karanlıklar sokağına pencerenden atlayarak. Güneş bu; hiç belli olmaz…. Hiç belli olmaz… Güneş bu…. Yakalar bir umut yelpazesinin son renginde Ve kim bilir hangi sarhoşluğunun öğle vaktinde.. Beklenmez tansiyonlar gibi inip çıkarak Ve delişmen bir değirmen gibi Alır öğütür seni dibeğinin taşlarında. Susar en inceden nameleri ince sazlarının. Sıkıntı kan rengi akar damarlarından, Alırsın yüzünü avuçlarının içine bilsen ki ıslanmayacak saçları sevdiğinin güneşi yağmura mahkum edersin edebildiğince. Güneş bu; hiç belli olmaz.. Kime nereden ve hangi pencereden bakacağı. Ve hangi sırları saklayıp hangisini açığa salacağı. Bakarsın dokuzuncu köyün bacasında tüten bir duman Erkene alınmış hasat gibi yanar. Yanar için için cezası kesilmemiş suçlar hücresinde. Güneş bu hiç belli olmaz Anlar belki bir gün ne yazdığını Sevdanın başucu kitabında……. Cevat Çeştepe |
Güneş çarpmasın hayalleri
hepimiz; sen, ben ve diğerlerimiz ve hayallerinizle aynı memeden süt emmiş hayallerimiz gül kurusu renkli denizler gibi kokusuz düş seralarında vazgeçilmez yapma çiçek ustalarıyız. şöyle kapatıp gözlerimizi, uzatsak ayaklarımızı hepimiz; sen, ben ve diğerlerimiz yorgun boylamların ve vurgun enlemlerin kafesinden bir yol bulup kurtarsak kendimizi yüreklerimizden şöyle uzatsak ayaklarımızı boylu boyunca kulağımızı asıversek şimşeklere, güneş girmese beynimize. bir deniz seriliverse önümüze birden kuşbakışı, ne bir gemi olsa üzerinde, ne de bir balığın kıpırtısı ama sorsa çıkıp birisi rengini, ben maviyim diyeceği bir deniz çıkıverse önümüze içinde bin yüklü anafor ile ve eski bir korsan kadar masum olsa bütün hazineleri ama kancalarından hala kan damlamasa, belirsiz ölüleri . hepimiz; sen, ben ve diğerlerimiz sıcağı yutmasak şimdi bütün gözeneklerimizle içimiz çok üşüdü ve kış yaman geçti bu yaz’a saklansak hiç konuşmadan şöyle sessiz, biraz ısınsak güneşin bize çarpmadan kendine yol bulacağı ve üzerimizden gelip geçeği bir güne , ne dersiniz Cevat Çeştepe |
Güneş olmalı insanlar
önce güneş açmalı herkesin içinde bütün çiçekler güneş gibi kokmalı karanlıklar aydınlıklardan korkmalı kaçıp kaybolmalı. sonra güneş taşmalı herkesin içinden doğurmaya hazır toprağa düşmeli insanlık olup tohum gibi ekilmeli suyunu beklemeli. çocuklar gelmeli ırmakları avuç içlerinde toprağı sulayıp tohumlara ulaşmalılar uzayıp bereket gibi güneşi yakalamalılar sevişmek olmalılar. önce güneş açmalı herkesin içinde Cevat Çeştepe |
Güneş yok, gölge yok, ben yokum
gitme demiştim ben sana, arkada güneş yok. arıyorsan avuçlayacak altın rengi kum tanelerini sarı yok, bulamazsın. üşürsün, sadece soğuk var, sadece kar rengi. gitme demiştim ben sana, orada hayat yok. arıyorsan susuzluğunu giderecek bir yudum sevgi mavi yok, bulamazsın. korkarsın, sadece yalnızlık var, karanlık rengi. gitme demiştim ben sana, arkada gölge yok. bundan sonrası daha ötesidir dünyanın sonunun ben yokum, bulamazsın. yok olur, ellerin, gözlerin, yüreğin, hiçlik rengi |
Güneş; al götür beni
iki adım daha dayanabilsem ellerimin kanamasına. aldırmasam, dizlerimin paramparça olmasına. aşarım önüme bir çatal kabus gibi çıkıp duran tepeleri. yakalarım kaybolup gitmek üzereyken kuyruk ucundan güneşi. al, beni de götür derim gideceğin her yere. burası çok karanlık, her yer acayip izbe. beni anam aydınlığa doğurdu, karanlığı hiç sevmem sen al götür beni, kimselere bir şeycik demem. oldu ki bir soran oldu sana, başka galaksilerdeki başka güneşlerden. o zaman anası bana emanet etti dersin. yanımda aydınlığı ve sıcaklığı öğrenecek dersin. al götür beni de güneş kimselere bir şey demem. Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:30 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.