![]() |
Sevgi Pınarı
Bir garip pınar vardı,ıssız bir dağ başında; Sanki hüzün taşırdı suyunun akışında. Yüreğinden kaynardı suyu,saftı,temizdi, Yıllarca çağladı hep,ne yoruldu,ne bezdi. Susuz bir yolcu bekler,hep yollara bakardı, Heyhat! Kimse geçmezdi,o su boşa akardı. Sonunda,birgün biri geldi; perişan ve aç Yaşamak için sanki bir yudum suya muhtaç. Öylesine içti ki,pınarın suyu bitti, Sürünerek gelmişti,selâm vermeden gitti. Pınar,küstü dünyaya,o gür kaynak kurudu. .................................................. .................... (Benim 'Sevgi Pınarı' gönlümün masalı bu....) (2006) Ünal Beşkese |
Sevgiliye Şiirler
Yaşamak arzusunu ; bir beton çatlağından başını hayata uzatarak fışkıran yemyeşil bir bitkiden öğrene bilirsiniz Mutluluğu ,okşadığınız bir sokak kedisinin gözlerini kapatıp mırıl- danışında kulaklarınızla duya bilirsiniz. Hayâl kurmaya ; belki de,bir yağmur sonrası yol kenarında oluşan su akıntısında,kâğıttan yapılmış kayıklarnızı yüzdürürken başlamış ola bilirsiniz. Özveriyi ; tüm yavrularını birden emzirebilmek için,herbirinin ağ- zına bir memesini denkleştirip,canının yanmasına al- dırmayarak sabreden bir anne köpek anlatabilir size. Coşkuyu,canlılığı ; bir kardelende, Güzelliği ; bir lâlede veya gülde, Asaleti ; manôlyalarda bula bilirsiniz. Sükûnu ve huzuru ; bir ilkbahar güneşinde,papatyalar ve gelinciklerle do- lu bir çayırda sırtüstü uzanıp,masmavi gökyüzünü sey- rederken doya doya yaşaya bilirsiniz. Ve Aşkı..... ; Onu bulmak için sakın telâşlanmayın.Aşkı taşıyabile- cek kadar büyük ve sevgiye açık bir yüreğiniz varsa,o zaten sizi mutlaka bulacaktır... Hem,o zaman,şiir yazmak da geliyor içinizden... Ünal Beşkese |
Sılam ; İstanbul
İstanbul,şimdi renk renktir; Sırtlar; baştan başa yeşil,pembe,mor,erguvan,leylâk Boğazın suları lâcivert, Güneş pırıl pırıldır,bilirim, İstanbul,şimdi masallar kadar güzeldir Ve masallar kadar uzak... Mayıs,çapkın çapkın dolaşır İstanbul'da İnsanlar,çiçekler bir başka güzelleşir,açılır Ve damla damla gözyaşlarında Anılar vardır,dağılır... Elele sevgililer,papatya falları, Yosun kokan deniz kıyılarında aşk şarkıları, Bembeyaz kanatlarıyla martılar süzülüp geçer aklımdan, Kubbeler,minareler,avluda güvercinler... Bir İstanbul yağmuru,ıslatır, geçer düşümü, İçimde kurumuş bir çamur kalır,çatlak... Sen,ey İstanbul! Ey uzaktaki sevgili! Ne kadar zormuş meğer günleri saymak... (VAN/1968) Ünal Beşkese |
Sobalı Odalar
Dedem,sedirin ot minderine yaslayıp arkasını, Tabakasından bir tutam tütün alır, İtinayla ve keyifle sararken 'cıgara'sını; Ninem,bağdaş kurup yer minderine, Sürerdi 'ikilik' bakır cezveyi Mangala,külün kıvılcımlı yerine. Külde pişen kahvenin Köpüğü daha bir koyu olurdu. Kestaneler çıtırdarken sobanın üstünde, Bir de 'Radyo Tiyatrosu' denk gelirse-kısmete- Mutluluk,aile boyu olurdu... Dışarıda ister tipi olsun,ister fırtına; Parmağımla yazılar yazdığım buğulu camlar izin vermezdi; Huzuru bozacak hiçbirşey İçeri girmezdi. Kaloriferli apartmanlar icat edilmeden önce, 'Sobalı Odalar' ısıtırdı gönüllerde sevgiyi, bence... (2007) Ünal Beşkese |
Sohbet
Sohbetin,âşıka doyumsuz bir tat, Başka bir mutluluk vermezsin,heyhat! Ne şarkı,ne şiir,ne bir iltifat; Ara-sıra hoş bir kelâm et yeter... Beni mest eden o tatlı gülüş, Kâkülü,alnına işveyle döküş, Gereksiz gözünü çapkınca süzüş; Beni delirtmeyi meram et,yeter. Ne bende bir ümit,ne sende vefa, Böyle öksüz sevgi; sonsuz bir cefa. Yine de dilerim senden son defa; Sevginden vaz geçtim,selâm et yeter! Aşktan anlamazsın; 'aşkım' diyemem, Sevdândan tutuşsam; hiç söyleyemem. Küçücük bir bûse de isteyemem; Sen,yine sohbete devam et yeter... (2006) Ünal Beşkese |
Son
Gönlümüz,gam-keder nedir,bilmezdi Ocaklar sağlıkla tüttüğü zaman. Ayrılık,aklımıza bile gelmezdi Trenler hüzünlü öttüğü zaman. Ömür takvimine düşünce kışlar, Etrafta hazin bir sessizlik başlar; Her sabah şarkılar söyleyen kuşlar Uzak diyarlara gittiği zaman. Yaşlılık,hastalık,sıkıntı derken, Fark etmedik gemi dibe giderken. Perdeler,bir gece kapandı erken Can,bedene veda ettiği zaman. Kefenin başucu az açılacak; Bu,dünyaya son bir bakış olacak. Belki de bir dostun gözü dolacak İki kürek toprak attığı zaman... Bu,son isteğimdir; Unutma beni! Hiç görmesem de gelip gideni Ara sıra uğra...Duyarım seni Üzerimde otlar bittiği zaman. (2006) Ünal Beşkese |
Son Sonbahar
Çatal çatal kaygılar saplanır yüreğime, Beynimde kırık dökük umutlar kımıldaşır. Saman rengi bir güneş.bulutların ardında Kurumuş yapraklara can vermeye uğraşır. Oysa,ecel bağrımda özümle halvet olmuş. Bir daha su yürümez kurumuş yapraklara Bozulmuş bahçelere sonbahar hüznü dolmuş; Bir güç çekiyor beni çatlamış topraklara.. Dertli bir ney gibidir şimdi rüzgârın sesi, Zorlanan soluklarım gerçek,gerisi yalan. Çırpınışım boşuna,kıramam bu kafesi, Yerde bir-kaç parlak tüy; göçmen kuşlardan kalan... Bir ezan sesi mi bu,bir kilise çanı mı? Kulağıma gaipten böyle sesler geliyor. Bir el,sanki sımsıkı kavramış da canımı, Koparıp gitmek için benden izin istiyor. Ölümden değil korkum,sevdiklerimden geçmek; Oğlum,kızım,torunlar ve bunca yıllık eşim... Bir ağaç gölgrsinde durup sigara içmek.... 'Bulutların ardından çıkmam''diyor güneşim... (2004) Ünal Beşkese |
Sonbahar Yaprakları (Autumn Leaves)
Serilmiş,bir hüzün yorganı gibi Sonbaharın yorgun topraklarında, Yaşamın ilâhi yasası gizli O,sararmış çınar yapraklarında. Tanrıya açılmış eller gibidir, Solgun,bitkin,sarı benizler gibi. Rüzgârla kıpırdar,sessiz titreşir; Kumsalda can veren denizler gibi. Ayaklar altında hışırtıları Sanki,bir hastanın son nefesidir. Dikkatle dinleyin! Belki de o ses 'Bas-ül bâd-el mevt'in felsefesidir. Gerçekten,o ölü,sarı yapraklar Toprağa karışıp, gelecek bahar Taze bir sürgünde,yemyeşil,canlı 'Yeniden doğuş'ta var olacaklar. Oysa,şu,savrulan yaprağa bakıp Hüzünle titreyen gönül tellerim, Gelecek baharda nerde,kim bilir Şu kalem,şu kâğıt....Ve de ellerim.... (1995) Ünal Beşkese |
Soykırım Hokkabazları
Şöyle bir göz attım dünya'ya; Kimi,sahte Demokrasi Havârisi, Kimi,güya İnsan Hakları'nın bânisi, Biri,Balkanların kâtil ruhlu divânesi, Biri,Filistin cânisi, Yetmezmiş gibi bir de Barzâni'si,Talabânisi; Dünya'nın en sefil iki yabânisi.... Şimdi,hepiniz için fırsattır,kafanızı kullanın; Tüm 'soykırımlar' için Türklere çullanın: Amerika Parlamentosu,bir karar alır; 'Kızılderili Soykırımı' Türklerin üstüne kalır. 'Atom'u da Japonya'ya Türkler atmıştı',derler, 'Kimse yemez' demeyin, Zevkle,keyifle yerler... Fransa,'Cezayir Soykırımını da Türkler yapmıştır' derse Ve kim buna itiraz ederse, 'Fikir Özgürlüğü' diye bile kabul edilmez, Hapse atılır,Fransa'ya giderse... Ya,Almanya'nın ne günâhı var? Nasıl olsa,gerçekler ve tarih bir kez sapmıştır. O zaman,utanmayın,söyleyin: 'Mûsevî Soykırımını da Türkler yapmıştır'... Durmayın,yetmedi mi? Bosna'da müslümanları, Kudüs'te Filistinlileri Türkler kat'letmediler mi? Bu hâin (!) Türkler, Şimdi de Türk topraklarını istemekten Ve Türk askerlerini öldürmekten Başka hiç bir suçu,günahı olmayan Mâsum (!) P.K.K lılara göz dikecekler, Onları öldürecekler! Oysa, '1000 yıldır sizin olan bu toprakları Ne olur,biraz da başkalarına verseniz? Hem,siz 70 milyonsunuz, Öyle,yirmişer otuzar öldürülmekle bitmezsiniz. Verin istediklerini,gitsin, Bu kavga,gürültü bitsin, Âlem de rahat etsin...' Ey Soykırım Hokkabazları! Lâfın bu kısmı bitti, Hoşunuza mı gitti? Hemen heveslenmeyin o kadar, Size bir de îkazım var: Haksızlık ettiniz,gaddarlık ettiniz,*********lik ettiniz Bâri akılsızlık etmeyin, Bu milletin üstüne daha fazla gitmeyin! Politikacılarına bakıp, Türkleri âciz sanmayın, Uyuıyan aslanı uyandırmayın! Gerçi, bu millet Sessizlikte,uysallıkta dünya'da tektir, Fakat unutmayın ki; Yavaş atın tekmesi pek'tir. Dedeleriniz bilirler adını, Mezarlarında bile unutmamışlardır tadını, Cumhuriyet Ordusu,daha da geliştirdi şimdi 'Osmanlı Tokadı'nı... Sizin gücünüz,paradan,silâhtan gelir, Bizde yürek var. gücümüz Allah'tan gelir.... (30/10/2007) Ünal Beşkese |
Susma
Gözlerin uyku dolmuş,beynin örümcek ağı, Üzerine serpilmiş sanki ölü toprağı. Hırsızlar,kaçakçılar ve palyaço liderler Sen sustukça,ülkede böyle sürüp giderler. Üstüne sülük gibi yapışan canavarlar Senin kanını emip,sana beylik taslarlar. Kaderci bir korkuyla tutarak nefesini, Dikmedikçe başını,bastırdıkça sesini, Savrulan her orağa uzatıp boyununu Bozamazsın düzenin aşşağlık oyununu. Her tarla bozumunda nasibini alırsın; Hayvan yemi olacak ot olarak kalırsın. Nedir bu umutsuzluk,bu teslim oluş niye? Hiç bekleme boşuna, biri kurtarsın diye... Bir düşün; neden bu baş böyle kolay eğilsin? Sen,Allah'ın kulusun,kulun kulu değilsin Bırak artık susmayı,en gür sesinle haykır! Şu, kader bellediğin ahlâksız zinciri kır! Bil ki,sesinden sonra soluğun kesilecek, Susma! Çünki sustukça sıra sana gelecek! ... (1997) Ünal Beşkese |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:33 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.