![]() |
Güneşe göç edenler
sen durabilir misin önünde bu selin. ördüğün duvarlar durabilir mi. bugün burada isek yarın kollarındayız güneşin. içindeyiz yani, hiç olmadığınız kadar hiçbirinizin halaya duracağız çığlıklarımızla. sanma ki bir kavganın sonrasındayız ya da bir düğünün tam içinde. göç yoluna tutunmuş kuşların kanadındayız. bu bir göç türküsüdür. sıcak fırınlarda elleri yanarken yürekleri donanların türküsüdür. ki onların; her sabah gün doğarken yeniden açar demir pasından karanfilleri yüreklerinde. her günü bir ölüm ağıtı gibi yaşarlar. ama ölümsüzdür onlar, çocuklar, ölümsüzdür. bu bir sevdanın türküsüdür. belki anlayamayacağı kadar uzak yüreği bir an bile olsun titremeyenlerin ve hedefini hiç şaşmayan mermilerin. Cevat Çeştepe |
Güneşi arayan cüce
bir masalın en kısa boylu cücesiydim hep duvarların öte yanında açardı hayal çiçeklerim bir masalın en kısa boylu cücesiydim ben bulutlara erişir ama duvarları aşamazdı merdivenlerim. çıkıp merdivenimin en üst basamağına ne zaman avuçlamak istesem bulutları bulutlardan küçük kalırdı ellerim, taşardı. oysa; annem öyle fısıldamıştı ki kulağıma bu sana son öğüdüm demişti ölmeden önce. o kadar çok uzar boyun, güneşi her gördüğünde. ben bulutları güneşin önünden çekmek için ama onun bir başka dünyada başka cücelerin boyunu uzatmaya gittiğini de bilmeyerek nefesimden hızlı rüzgarlar yapıp üfleyerek temizleyip açmak isterdim beni görsün diye önünü durmadan, dinlenmeden gece gündüz demeden. böylece uzar derdim boyum ve görürüm bende duvarların arkasında sizin, herkesin gördüğünü … ….. bir duvarın dibinde her sabah ağlayan cüceyim. haydi sizde sorun bir kez daha söyleyeyim: ağlarım elbet, gene kaçtı bulutlar avucumdan ve gene duvar çok yüksek kaldı boyumdan. bir masalın en kısa boylu cücesiydim belki bir gün güneşi yakalayacaktım ellerimle bulutları avuçlarımla toplayamazsam bile ama hiç uzamayacaktı boyum ne yapsam nafile. Cevat Çeştepe |
Güneşin batışını izleyen çocuk
hiç düşünme küçüğüm, elinden kaçırdığın uçan balonu. unut tellere takılmış uçurtmanın kuyruğunu. hepsi ayrı renkti ve güzeldi birbirlerinden bazılarına ikili derdin bazısına tekli. bende çok iyi bilirim, mazgala yuvarlanan misketleri. unut bunları küçüğüm unut bunların hepsini birer birer, geçirme bir daha aklının ucundan bile. bu seni çok üzer. bilsen şu önünde batan güneşle birlikte ardında kalan kimler ? ve sen, neler kaybediyorsun neler. bizim bu saatlerde burada seninle olmamız, ellerimizi omuzlarına koyup gözümüzü tan yerine saplamamız, batan güneşle yitirilenler için değil, yerine doğacak olan güneş ile birlikte gelecek olanlara seninle ve hep beraber hoş geldin demek içindir. güneşi kucaklamak içindir. Cevat Çeştepe |
Güneşin fotoğrafları
ben başka türlü oluyorum, söylüyorum bunu sana ama inanmıyorsun karaya vuruyor bütün solungaçlarım diyorum, güneş gördüğüm zaman tuz renginden beter kuruyorum sen bana söyleyeceğin şarkının sözlerini unuttuğun zaman. ne dalgaların sesi kalıyor kulağımda ne yanımda yoldaş mavilerde, bir kağıttan kayık çekiyorum kendimi, en kendinden geçmiş kalafat yerine senin bile anlayamayacağın bir sesle ağlıyorum. ben başka türlü oluyorum senin bana seni seviyorum demeyi unuttuğun zaman. şimdi sana güneşin fotoğraflarını getiriyorum uzaktan bak, sakın tutma ellerinle yanarsın , güneş tuttuğu zaman bırakmaz yakacağı yeri. ben yanmışım zaten yanacağım kadar seni de yakmasın, yanacaksa karanlıklar yansın sen bana aydınlıklar olup gelmediğin zaman. Cevat Çeştepe |
Günüm sensizlik adına
Renkler mi güneşten doğar, Renkler mi doğurur güneşi. Önce koyu gri, sonra açık siyah. Pembe allıklı bir lacivert gelir ardından, Sonra gözlerin gibi, masmavi... Güneş doğdu doğacak derken. Cümle kapısındaki kuşların kanatlarına, Tek tek ışık vuracak, önce sarı sıcak. Sonra hafiften serin bir sabah yeli gibi. Üşümeye başlayacak ellerim, yokluğunda ellerinin. Öğleden sonra, akşama varmadan. İki kadeh rakı içmek rengine döner zaman. Bir ağaç kabuğu çözülür, çıkar gelir ormanımdan. Üstüne baş harfleri kazılı isminin, Sevda renginde. Eşelendikçe küller, güneş renginde gülüşün gelir Okuduğum her kitabın satır aralarına. Ve güneş yitip giderken garp tarafına. Renkler mi güneşten doğar, Renkler mi doğurur güneşi. Önce kızıl sarı, sonra kara siyah. Ölüm soğuğu bir beyazlık gelir ardından, Sonra yokluğun gibi, yokluğun gibi…… Cevat Çeştepe |
Gürültü yaşamın kendisidir
Gürültü bir savaş sancağı gibi önden gidiyorsa, Ardından gelen yaya sınıfında, Fabrikaların işe başlama düdükleri, Kışlaların kalk boruları vardır. Kadınlar kocalarını uğurlar, Öperek yanaklarından. Kapılar kapanır on binlerce Kapılar açılır. Sokak satıcıları doldurur Kenar mahallelerin yoksul sokaklarını.. İlk teneffüs zili çalar en yakın okulda. Ağaçsız, beton avlularda Kontrolsüz çığlıklara davet çıkar. Gürültü yaşam kavgasının Ve yaşama sevincinin sesidir. Sessizlik ise ölümün. Cevat Çeştepe |
Güzel bir gün
“pervazında kırmızı çiçekler sıralı penceresinde yeşil perde belki arkasında bir orman saklı.” işte bu pencerenin arkasından günaydın diyeceksiniz sevdiğinize kırmızı çiçekler koklanacak, yeşil perdelerin arkasından gökyüzünün ilk mavisi daha güzel gelecek gözünüze. içinizdeki coşkuya bu kez doğru isim vereceksiniz. deniz, bu derenin ayak ucunda içindeki her taş dilek adına bu sudan ulaşacaksın gün sonuna ve yakamozlarınız konuk olacak bu sofrada yarınlarınıza ne sattığını sormayacaksınız bile yanınızdan geçen akşam satıcısına ellerinizi keyifle yastık yapıp başlarınızın altına başlayacaksınız gökyüzünde yıldızlarla havadan, sudan konuşmalara Cevat Çeştepe |
Güzel insan olmak
Bütün güzel insanlar; idam mangaları kursun Kurşuna dizsinler tüm çirkinleri. Böylece onlarda çirkin insanlar olsun Bende karışıp aralarına Gideyim gideceğim yere. Bütün güzel insanlar; idam sehpaları kursun İpe çeksinler tüm çirkinlikleri Böylece onlar gerçek güzel insanlar olsun Bende koşarak çıkayım kırlara Bir kır çiçeklerini Vereyim tüm güzelliklerine. Cevat Çeştepe |
Güzellik durdurmaz mı tükenişleri
pencereyi açalım, poligonumuzda gece yarısını vururken saatlerimiz. ay ışığını salıvermiş olsun yeryüzüne bir körfezin gölgesinde dinlensin diye. böyle bir gökyüzü hangimizin yüreğinde saklı. sanki yağmurlu bir gece vaktinde sokak lambası, ışığını düşürmüş şoseye. ben gözlerimi asmışım tavana, kristal bir avize gibi aklımda sen yani seni yaşayamamanın ateşiyle bir alev fıçısı gibi dolup taşarken. bütün kanatlarım yolunmuş içimdeki linç bahçesinde. cellatlarımın ağzında okkalı bir küfür söz birliği etmişçesine. gecenin ipini çekmeye yetmeyecek zaman. Cevat Çeştepe |
Ğ ile başlayan ilk şiir
“ğay ed en kemke en adnarfos şumkoy zamlo admurumu ğas ednes nesrilibalo, mıyalo temales neb ik retey” yukarıdaki iki dizeyi sağdan sola okursak bakalım, görelim ortaya neler çıkacak. kimsede yok o yürek abece kalksın ortadan yerine Arapça yı koyalım, her şey sil baştan. belki gönüllerde her gece açan çiçek budur ama rengi yoktur ve kokusu kokusuzluktur. bağırsalar da biz her şeyi yaradan için yapıyoruz, ne istediklerini ne körüz, ne de sağır, iyi biliyoruz. tek dertleri bu dünyanın sıkıp suyunu çıkarmak, geride kalan posayı da kemiksiz sürüye saymak. aşağıdaki dizeleri doğru yoldan okur anlarsak eğer, çıkar ortaya ne söylemişler,maksatları neymiş meğer. “umurumda olmaz yokmuş sofranda ne ekmek ne de yağ yeter ki ben selamet olayım, olabilirsen sende sağ” Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:30 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.