![]() |
Hava güneşliydi,ama ılık bir kan gibi yağıyordu
yağmur yine de... İki büklüm olmuştuk,başımızın üzerinde incecik, bembeyaz ve yorgun bir tülbent vardı... Kimdin sen,annem miydin,sevgilim mi, o an tanıştığım birimiydin, yoksa hepsi birden mi,bilmiyordum. Bildiğim,hava güneşliydi,iki büklüm olmuştuk, başımızın üzerinde bembeyaz,sevinçli bir tülbent vardı ve bize amansızca vuruyorlardı. Yüzünde anlamlı bir korku ve çok sevdiğim bir koku vardı...Çünkü bize vurdukça onlar,gerçek kokumuz çıkıyordu ortaya ve bu koku bizi birbirimize daha çok bağlıyordu... Hava güneşliydi,ılık bir kan gibi yağıyordu yağmur ve amansızca vuruyorlardı bize. Bense bu anı çok uzun yıllar öncesinden hatırlar gibiydim. Zaten ben bu ülkede ne yaşadıysam onu uzun yıllar öncesinden hissetmiş gibi yaşardım. Ne yaşadıysam çok uzak yerlerden görür gibi yaşardım. Bana benzemeyenlere yakında buralardan gideceğimi kanıtlamakla geçmişti ömrüm... Hava güneşliydi,ama ılık bir kan gibi yağıyordu yağmur yine de... Ve onlar vurdukça bize alışkanlıklarımız çözülüyordu böylelikle. Küçümsediğimiz yollar açılıyordu önümüzde. Çiçeklerin dudaklarındaki sıcak rüya korkularımızı dolduruyordu... Çünkü saf hiçbir şey yoktu bu dünyada. Kötülükler bile terkederken bir kalbi geride buruk bir üşüme bırakıyordu. Zulüm bile saf değildi,bize vuranlar yitirdikleri masala vuruyorlardı aslında...Hiç bilmedikleri sırlara,hissetmekten korktukları sevgilerine... İnsan ancak kendi cesedine bu kadar acımasız olurdu, ve biz onların hiç yaşamadıkları masallarda,hiç bilmedikleri sırlarıyla ve hissetmekten korktukları sevgileriyle birlikte ölmüş cesetleriydik aslında... Çünkü saf hiçbir şey yoktu bu dünyada... Bir ara yüzüne baktım,acıya dayanamayacak gibiydin, aşk gibiydin,saf bir güzellik gibiydin,olmayacak birşeydin. Sonra geçti,gülmeye başladın,bana mutluluklar, sonsuz mutluluklar diledin,sonra gözlerimden öptün,şükür dedin,şükür bu hayat bizim değil, bizim değil bu dünya...Bizim değil bu sınırları kayıp cesetlerle dolu ülke... Bize vuranlara hiçbir borcumuz yoktu artık, çünkü ancak zulüm altındakiler barışabilirdi cesetleriyle. Kimdin sen,annem mi,sevgilim mi,o an tanıştığım biri mi,yoksa hepsi birden mi,bilmiyordum... Önce kendimle kucaklaştım,sonra senle,çünkü kendini hiç bulamayan,kayıp insanların eseriydi bu ülke,bu dünya,bu sınırları kayıp cesetlerle dolu hayat... Dışındaydık artık cam fanusun ve başındaydık henüz fanusun içindeyken küçümsediğimiz yolların... Kimsem kalmamıştı artık uzağımda. Kimsem kalmamıştı artık kendisine benzemeyenlere birgün mutlaka buralardan çıkıp gideceğini kanıtlamaya çalışan... Senden başka kimsem kalmamıştı... Çünkü zulme borçluyduk bizi birbirimize bağlayan gerçek kokumuzu... |
Gidiyor musun diye sorma bana.
Gönderen sensin. Ne terk etmeyi istedim seni, Ne de daha yaşamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi. Senin kadar öfkeliyim ben de. Senin kadar endişeli... Bir dokunuşunla bin kenti yıkacak güç verirdin bana Ama inandıramadım seni. Sen, sorgularken beni kafanda Ben, gözlerinin içine bakıyordum kuşkuyla. Bir tek sözün bağlardı beni sana, Oysa sen hep susmanın koynunda. Aşkın içine bir kez girdi mi kuşku, Teslim alır bedenleri de. Sütten çıkmış ak kaşık değildim Ama yalanı sokmadım iki kişilik dünyamıza. O dünya ki bazen minicik bir odada Bazen kentin ortasında şekillendi. Nasıl da güzeldi... Zaten varsın diye her şey güzeldi ama Sen buna inanmadın. Ah bu sorular... Yaşamak varken sevdayı delice, Niye boğarız sorularla? Nasıl ikna edebilirdim seni? Ben, aşk dedikçe sen, dur dedin. Ben, seninleyim dedikçe Sen, hayır dedin. Zaten az konuşan sen Olumsuz ne kadar sözcük varsa Bulup çıkardın ortaya. Bense hiç bir şey diyemedim. Ne kadar zarar vermişim sana meğer. Nasıl değiştirmişim seni. Oysa hiç böyle düşünmemiştim. Kimseye zarar vermek istemem ben. Kimseyi olduğundan farklı bir hale getirmek istemem. Ama öyle oldu işte. Demek ki; gitmelerin zamanı şimdi. Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı. Ne sevişmelerimiz kalır aklında, ne sevda sözlerimiz. Rahat değilim diyordun ya, rahat ol artık. Gülüşlerini saklaman için bir neden kalmadı. Tedirginliğinin sebebi de kalktı ortadan. Biliyor musun bir tanem! Gidişim yürekten değil, zorunluluktan. Sanma ki, bu toy sevdayı başka kimliklere taşırım. Sanma ki, benden sakladığın gülüşleri yalancı yüzlerde ararım. Seni de götürürüm yüreğimde. Her zaman yokluğunu taşırım. Bulup, bulup kaybettim seni bebeğim. Ne yazık ki, tozduman edemedim kuşkularını. Ne yazık ki, kalamadın bana. Öpücüğümün kokusu kalacak kapının eşiğinde. Kokladıkça; bizi bir yanlışa mahkum ettiğini anlayacaksın |
Kadın sevdiği adama sorar: ' Neden Ağlıyorsun? ' Adam cevap verir: ' Seni sevemediğim için.'
İşte bu yüzden bir kez daha iyi ki varsın diyorum sana. Senin de beni sevmeni elbette çok isterim. Belki de inanmayacaksın ama, olmasa da olur. Çünkü yıllarca sevgimin öyle çok düşmanı, öyle çok muhafızı vardı ki, ben seninle onları aştım, inan varolman bile yeterli ve seni seviyor olmak bile büyük bir nimet benim için. Ve şunu bil ki bu sevgime asla çoklarının yaptığı gibi yeteneksizliklerimi, kusurlarımı, yalnızlık korkumu, başarısızlıklarımı yüklemiyorum. Eğer öyle olsaydı, yitirmekten ölesiye korkar, seni kör bir tutkuyla sahiplenirdim. Oysa seni bir dine bağlanır gibi değil, kendi özgürlüğümü sever gibi seviyorum. |
Gölgem düşmüyor Artık Evinin Duvarlarına
Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak. Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda. Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle. Konuşamam, yalnızca ağlarım. Ne olur gir içeri. Ama girerken tut elinden sevdanın. Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren, seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren, yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı, evinden gölgemi silip götüren, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin, o, hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri. İlk aşkının yüzünü yanına al. Utanma benden n'olur. Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim... Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin. İçeri yalanlar girmesin. İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri. Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan, kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde. Bak, bu ev benim yüreğim. Ne zaman kalbinden kovulsam, ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız, öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim. Burası aşkımın mabedi. Burası sensizliğimin kalesi. Burası deliliğim... Burası baştan ayağa sensin, sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerine baktığımda kendimin değil, bir başka aşkın aksini görmeden önce ölmek isterdim. Ama yapamadım. Nice kaybedişlerden, nice savruluşlardan sonra, artık bu aşkı hayatın pençesinden kurtardık, o dünyevi ihtiraslardan, oyunlardan sıyrıldık ve şimdi artık Tanrı'ya yaklaştık dediğim anda, hayatı, dünyayı ve kaderi yendik dediğim anda, kalbin kalbimin yanında atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken, içinde o annemin rahmi kadar huzurlu kokunu soluyarak nefes aldığım yüreğini bırakıp gidemedim. Çünkü zaten hayattan kopmuştum ve cennetteydim. Aşkınla öylesine sarhoştum ki birgün cennetimden kovulacağıma hiç inanmak istemedim. Evimin, şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla. Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar. Rutubetleri ondan, aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil, sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi. Sonra söz bitsin. Ölüme kadar yalnızca susalım. Anlatalım ki bu sevda kanatlarından kırgınlıklarla bağlı kalmasın bu çirkef hayata. Kurtulsun yüklerinden, bağışlasın hayatı ve sonsuzluğa uçabilsin huzurla. Biliyorum. Seni böylesi sonsuz bir aşkla severek çok büyük bir günah işledim ben. Hayatın girdaplarında savrulup duran ruhuna o yarım ruhumun ağırlığını yükleyerek çok büyük günah işledim. Ne yaptıysan sevdim seni, ne yaşadıysan sevdim. Aşkın o bulup bulup kaybetme oyunlarından yaptığın zırhın içine sakladığın kalbini ne yaparsan yap yıkılmayarak, vazgeçmeyerek ve hep affederek savunmasız bıraktım. Hiç solmayan bir sevda çiçeği olup bozdum ezberini. Direncini kırdım, kalbine girdim. Seni bir kalbi fethetmenin, ona her an kaybedebilme ihtimaliyle bağlanmanın, bir aşk için çırpınmanın o karanlık hazzından mahrum bıraktım. Affet beni, seni aşkın o dünyevi oyunlarından mahrum bıraktım. Belki de bunun için gözyaşlarıyla kazandığın ve yitirmekten çok korktuğun bir sevgiliyi sever gibi değil, sesini birtürlü susturamadığın vicdanını ya da o kusursuz ve daimi sevgisinden bunaldığın ve bu yüzden incitmekten asla çekinmediğin anneni sever gibi sevdin beni. Ama hiç aşık olmadın. Bu yüzden suçlama kendini. Asıl suçlu, bu hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse ya eksik ya fazla kalan, hayatı bir oyun gibi görmeyi ve kurallarına göre oynamayı hep reddeden benim o isyankar, o yaralı ve yabancı ruhum... Sen değilsin sevgilim. Hayatında önce bir sığıntı gibi yaşamaya, sonra seni kaybetmeye, ardından seni paylaşmaya, sonunda tam da sana kavuştum sanırken aşkın değil vicdanın olmaya, senin için aklına ne gelirse ona dönüşmeye razı oldum hep, katlandım. Hiç pişman olmadım seni sevmekten. Sana hiç kırılmadım. Hep anladım seni. Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanını, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunun, hayatla uzlaşamamış aşk kırgını, yitik ilk gençliğinin ve herşeyin farkında olmanın çaresizliğiyle derinleşen yüzündeki çizgilerin aşkına bağışladım. Sevdim seni sevgili, sevdim... Seni o birtürlü kucaklayamadığım, ama başımı kaldırıp bakmasam bile hep orada, yukarda olduğunu bildiğim gökyüzüne duyduğum hasret gibi... Seni o suyundan hiç içmediğim, toprağına hiç basmadığım, insanlarını hiç tanımadığım, ama herşeyden kaçıp sığınmak istediğim o uzak ülkelerin hayali gibi... Seni aşkın için gözümü hiç kırpmadan arkamda bıraktığım, gözyaşlarını ve o yaralı ömrünü vicdanım gibi hep içimde sakladığım annemin karşılığı bu hayatta mümkün olmayan duaları gibi... Seni o rahmimden kanaya kanaya söküp atmak zorunda kaldığım, ama kalbimde aşkınla besleyerek büyüttüğüm sevdamızın o masum çekirdeğini tarifsiz bir hasretle özler gibi... Seni öylece, seni çırılçıplak, seni kadere isyan eder gibi, seni Tanrı'ya eş koşar gibi... Sevdim seni sevgili, sevdim... Beni bir kez öldürüp sensizliğe gömdüğün o yıllarda, o yabancısı olduğum hayatın ıssızlığında soluk almadan ömrümü yalnızca Tanrı'dan gözyaşlarıyla dilediğim o mucize için bekletirken... Sonra Tanrı sesimi duyup o mucizeyi, yani seni, yani o hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yeniden bana verdiğinde... Kalbim kalbinde atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken... Mutluluğa dokunarak, mutluluğumun farkında olarak, mutluluktan ağlayarak... Ama bir yanım seni her an yeniden kaybedecek gibi hep tetikte... Sensizliğin o dipsiz uçurumunun kıyılarında korkusuzca dans ederek, seni benden çalan hayatın o acımasız pençesini her an arkamda hissederek... Her gece yüzümü masumiyetinin o benzersiz yurdu olan boynuna gömüp uykuya dalmadan önce bu huzuru bana bağışlayan Tanrı'ya minnetle gülümseyerek... Ve işte tam da o anda ölmeye, sonsuzluğa karışmaya hazır olduğumu ona sessizce fısıldayarak... Sevdim seni sevgili, hep sevdim... Otur karşıma hadi, bir sigara yak. Konuşalım. Anlat bana sevdanı... İlk aşkının yüzünü anlat... O, hiçkimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin sevdanı anlat bana. Kalbindeki o sızının dilinden en çok aşkınla kavrulmuş bu yüreğim, sevdanın uğruna solup giden şu çocuk ömrüm anlar. Anlat hadi ne olur. Ama sakın bana hayattan söz etme. Sakın bana, hayat böyle bir yer, herşey bitip tükeniyor, her aşk hayata yenik düşüyor, deme... Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanınla değil, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunla, hayatla birtürlü uzlaşamayan o aşk kırgını, yitik ilkgençliğinle ve herşeyin farkında olmanın çaresizliğiyle gün geçtikçe daha da derinleşen yüzündeki çizgilerle konuş benimle. Hayat dışarda kaldı, bak. Burada yalnızca sevdan oturuyor. Sevdanın dilinden konuş benimle. Ben hayatın dilinden anlayamam. Biz bu sevdayı hayatın içinde yaşamadık. Biz bu sevdayı hayatın diliyle yaşamadık. Biliyorum bu şizofren aşkım hep korkuttu seni. Bu uyumsuz varlığım, gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat kadar acımasız olan o yanını çok korkuttu. Benimle hayata yabancılaşmaktan korktun. Bu yüzden yalnızca öykülerinde ağladın o uyumsuz varlığıma. Yalnızca öykülerinde eğildin bu sevdanın önünde. Sen beni yalnızca öykülerinde sevdin... Şimdi ilk aşkımın yüzü diye sarıldığın ve uğruna adımı dudaklarından, kalbimi kalbinden, gölgemi evinin duvarlarından söküp attığın o sevdanın, yaralı yüreğine rağmen hayatın ortasında dimdik ayakta duruyor olması bir tesadüf mü sence? Hayatla yaralanmış iki kırgın yürekten, onun içinde varolmayı reddederek yalnızca aşkı kendine vatan bileni ve bu yüzden çırılçıplak, savunmasız ve güçsüz kalarak yıkılmış olanı değil, hayatın tam da ortasında ona meydan okuyarak yaşayanı, sevgiye duyduğu güvensizliği yaralı yüreğine kalkan yaparak ayakta kalmayı başarmış olanı seçmen bir tesadüf mü? Hayattan kopmuş bir roman kahramanından sıkılıp, hayatın içinde mücadele eden bir gerçeklik kahramanını tercih etmen bir tesadüf mü? Anlat bana ne olur... Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin. Aramıza hayat girecek... Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar, sayısız mekanlar, geri dönüşü olmayan anılar, sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık *******de bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerinin, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunun, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarının ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunun özlemiyle çıldırsam bile, merhametin için yalvarıp sana bir kez daha aynı acımasızlığı yapmayacağım. Kimi ******* başka bir sevdaya sarılıp uyuduğun yatağından ansızın uyanıp doğrulduğunda, o koyu sevdasıyla boşlukta kanayan gözlerimin hayali 'nereye gidiyorsun sevgilim' demeyecek sana... Korkma benden artık. Aşkına rakip değilim. Ömrüne rakip değilim. Seni kadere emanet ettim. Seni ilk aşkının yüzüne emanet ettim. Kırgın değilim ne sana, ne de seni elimden alan bu acımasız hayata... Beni onca kaybedişten ve gözyaşından sonra bu dünyadaki cennetine çağıran, sonra annemin rahmi gibi huzur kokan uykularımızı sonsuza kadar yeniden elimden alan Tanrı'ya bile kırgın değilim ben... Şimdi git artık sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at. Ona ihtiyacın yok artık. Affet kendini... Beni affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık. Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım... Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü Merak ederdim hep. Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim. İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim... Aşktı adın uçurumda, yanı başımda aynadaki suretimdi yüzüm, aykırı kanardı bana. İnançlarımın çoğu yalanmış alay ederdi benimle. Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki senmişsin dokunamadığım... Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş, *******i ansızın uyanıp İncitip durduğum senin yokluğunmuş... Onca sevişmeden sonra değişmemişsem, sihirli bir aydınlıkta, içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş... İşte onca yalan geçen hayatımda buymuş tek gerçekliğim... Cezmi Ersöz |
yüreğim nasılda çarpıyordu.Sanki yüreğimin içinde onlarca kuş kanat çırpıyordu.Oradaydın. tam karşımda
ve içimdeki kuşlar sakinledi.Bir film karesi gibi dondu herşey.Sadece sen vardın,sadece sen.Düşler ülkesine uğramayalı ne kadar uzun zaman olmuş.ne zaman küsmüştü kalbim aşka.Ne zaman susturmuştum yüreğimin sesini.Ama gerçek şu ki gözlerimizi kapattığımız aşka yüreğimizi kapatamıyoruz. Ah aşk sen düşlerimde ki gerçek.gerçek hayatımda ise bir yalansın.Ama kalbim delicesene çoşabiliyorsa sebebi sensin.Oradaydın işte,tam karşımda,gökkuşağının tam altında.Hani derler ya gökkuşağının altından geçebilirsen ve o anda bir dilek dilersen gerçekleşirmiş.Ben seni dilerim"Aşk benimle gelirmisin,sadece benim olurmusun?" Karşımdaydın ve ellerinde papatya tarlasından topladığın bembeyaz papatyalarla beni karşılıyordun.Yeşilliğin ortasında iki tedirgin çocuktuk biz.Yaramazlık yapmayı isteyen ama çekinen iki küçük yürek. Karşımdaydın işte,avuçlarınla denizden aldığın suyu,avuçlarıma bıraktın sessizce.Rüzgarımın saçlarını karıştırmasını seyrettim,dalgaların kıyıya çarpışlarını seyrettik ve hiç konuşmadık seninle,ama gerek varmıydı ki kelimelere biz zaten gözlerimizle anlaştık. Karşımdaydın ve bir dağın zirvesinde sonsuzluğa bakıyorduk özgürce.Tüm sesler silinmişti,yürek atışlarımızdan başka bir ses duyulmuyordu o zirvede. Karşımdaydın ve dünyamı aydınlatan güneşimdin,tüm aydığınla karşımdaydın. Ve gözlerimi kapatabildiğim aşka yüreğimi kapatamadım,özür mü dilemeliyim ne dersin.. |
O duman rengi gözlerine hüzün çökmesin neolur.Tek gerçeğimiz tutkularımız,tek gerçeğimiz özlemimizdir.Rüzgarın fırtınaya dönüşürken, içimde tayfunlar koparken ben sensiz bunlarıda aşarım.Yeterki yüreğinin bir yerinde olayım,seninle kalayım.Seni sensiz bu kadar dolu dolu yaşarken mutlu olabiliyorsam eğer,seninde beni bensiz yaşamaya çalıştığını bildiğimdendir.
Pervaneleri bilirmisin?Bir ışık hüzmesine nasıl uçarlar,aslında sonlarına uçtuklarını bilmeden,düşünmeden.İstedikleri sadece ışıktır. Ben pervaneysem sende benim ışık demetimsin. Seni sensiz yaşamak baze beni tüketiyor.Vazgeçmek,seni unutmak istiyorum.Ama olmuyor be gülüm,o zaman da korkaklık bana yakışmaz diyorum.Sonsuzluğunda kaybolup gitmek,seninle yok olmak istiyorum. Biliyormusun eskiden şarkılar bu kadar güzel çalınmazdı kulağıma,onlardan fal tutuyorum,o şarkıyı sen bana söylüyorsun.Eskiden içki de içmezdim ben,şimdi içiyorum,efkarımdan değil.Başım hafifce dönerken seni daha yoğun yaşıyorum.Eskiden hayal kırıklığı yaşamaktan korkardım.Ama biliyorum ki biz her duygumuzu çıkarsız,yalansız içimizden geldiği gibi yaşıyoruz. hayal bile olamıyacak kadar güzel bu yaşananlar.Sanki başka bir zaman diliminde başkasıyım seninleyken ben. Şu anda odamın penceresinden hafif bir rüzgar girmekte,sanki beni çağıran ,ismimi fısıldayan sesini getirmekte. |
Konuşmuyorsam,susmuşsam,susturulmuşsam,kelimele rim tutulmuş cümleler kuramıyorsam,bu kelimelerin konuşmaya başlamasından korktuğumdandır.Kelimeler konuşmaya başladığında,ya duramazsam çağlayan gibi çağlarken sel olursam,önüme ne var ne yok katıp götürürsem.Kelimeler bazen anlamlı olur,yürekleri okşar,kelimeler bazen de herşeyi yerle bir eder.Ama dilsiz değilim ben.Mutsuzken mutluymuş gibi yapmayı,sevmediğim şeyleri severmiş gibi göstermeyi,ağlarken gülermiş gibi davranmayı ben seçmedim.Secimler mi bizi hayatı yaşamaya zorlayan,yoksa hayat seçimlerimizden mi oluşur?
Konuşmalıyım biliyorum,susturulan her ne varsa bir bir konuşturulmalı..... Gözyaşlarımdan başlamalıyım önce,ağlamalı gözlerim, akmalı yanaklarımdan içimde biriktirdiğim tüm acılarım.Artık çözüldü kelimeler,şimdi kelimelerin zamanı,inanın bana ne olur dilsiz değilim ben! Ya kırarsam konuşurken karşımdakini ye incinirse,sevmez mi ki beni bir daha eskisi gibi,küsermi,gider mi kızıp kelimelere.O da benim gibi ağlayabilir mi?Ağlarken bir omuz ararmı benim gibi.Ben kendi omzumda ağlamaya alışığım,ya o ne yapar ağlarsa kimin omzuna dayar başını yokki kimsesi benden başka. Susmak yok artık çözüldü kelimeler,bir kuş olmalıyım bu akşam bilmediğim diyarlarda, bilmediğim rüzgarlarla yarışmalıyım.Bir dalga olmalıyım,bilmediğim sahillerin kıyılarına vurmalıyım.Evrende ne varsa o olmalıyım şimdi şu an.Senden uzak,senden ırak.Sende ben olabilmeyi bu kadar dilerken ,şimdi yorgun yüreğimde birtek bende ben olabilmeyi diliyorum ve ne yazıkki seni kalbimin sonsuzluğuna gömüyorum.. alıntı |
Bana sevgiyi anlatsana. Belki inanmayacaksın ama inan hiç tatmadım o toz pembe düşleri. Hani insanın ayakları yere basmıyormuş, kötülük kalmıyormuş dünyasında, onsuz bir an bile yapamıyormuş, ekmeğin tuzun havan suyun oluyormuş, en pısırık adam bile ona zarar geleceğini anlasa dikilirmiş koca dünyanın karşısına, en hırçın ve azgın sular durulurmuş kalbin bir kuş gibi atarmış onun yanında, ölüm bile korkutmuyormuş artık onları diyorlar. Sen sevdinmi hiç. Ne olur banada anlat. Neyimi ? Beni sevmedinmi ? onu anlat. Peki yalan söyledim, Tabiki bende seni sevdim hemde çok hemde delicesine herşeyden çok çılgınlar gibi. Bu anlatılmaz ancak yaşanır cinsinden. Sadece senden de duymak istedim. Aşkım ssevgilim bebeğim birtanem goncam dünyanın bütün güzellikleri yanında sönük kalıyor. Ah, okadar güzelsinki kıyamıyorum sana bakmaya. Benimle evlenirmisin? Ama korkuyorum aşk biter diyorlar. Alışkanlık başlar diyorlar. Gülerim. Hiç bitermi bir garip bir meleğe nasıl alışır. O bir melek. Garip onu ölene kadar sevmezmi söylesene. Meleğim, seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Kim derdi bir gün ayrı düşeceğiz diye. Hemde ikimizde deliler gibi severken. Şimdi bütün hüzünlü şarkılarda ağlıyorum. Dinlemiyorum şimdi hiçbir şey. Ama nereye baksam seni görüyorum seni yaşıyorum avuçlarıma alıyorum ellerini sıkıyorum sıkıyorum sanki gideceğinden korkuyormuş gibi. Içim boşaldı sanki bedenim yok oldu acılı bir ruhum şimdi. Nefsim yok oldu heveslerim ümitlerim tatlarım, neyim ben şimdi hadi onu söyle şimdi bana. Sen nasılsın merak etmeden duramıyorum. Umarım iyisindir iyi ol mutlu ol bütün güzellikleri hakediyorsun. Eğer acı çekmem kefaret olacaksa senin mutluluğuna tüm kalbimle ben en büyüğüne razıyım acıların, ölümlerin. Seni seviyorum meleğim. Hep seveceğim. Beni sevme ama unutmada. Ben seni asla unutmayacağım ve hep seveceğim.
tskler kankalarhttp://www.cakal.net/images/smilies/88.gif |
5.yılımıza giriyoruz aşkım...seni kaybettiğimin üstünden tam beş yıl geçti...ne kadar kendime söz versemde unutmak için,beceremedim,tutamadım verdiğim sözlerin hiçbirini...başkalarında aradım hep seni...yalancı aşklar oldu hepsi...daha kötüsü,acımı kamçıladı,daha çok öldürdüler bendeki beni...hep söylüyorum,keşke yanına gelecek cesaret olsa bende...keşke kavuşsak...sana bir tek şey için verdiğim sözü tutmaya kararlıyım...ama yarın,ama 10 yıl,ama 60 yıl sonra kavuşacağız...şimdilik seni meleklere emanet ettim...ben ise yaşarken cehennem azabı çekiyorum...sana şimdi öyle çok ihtiyacım var ki...sana kızamıyorum bırakıp gittiğin için...bu senin seçimin değildi...kader denilen lanet olası bir olgu ve üstüne yıkılan 6 katlı bir apartman sebep oldu buna...nereden bilebilirdinki böyle olacağını?nereden bilebilirdinki ardında seni unutamayacak yaralı bir kalp bırakacağını...biliyorum,imkansız...keşke bir mucize olsa ve sen ölmemiş olsan...benimle olmasanda yinede yaşasan...ben yinede uzaktan uzağa severdim seni...sabah çok daha doluydum aslında...biraz sakinleştim...sanırım içtiğim 5 bardak koyu kahveninde etkisi var bunda...seni çok özledim aşkım...sen gideli 5 yıl oluyor...sensiz bu 5. yılbaşı...ama ben seni hala dün gibi hatırlıyorum...hala ilk günkü gibi seviyorum...seni unutmak için yaşadığım yalan aşklardan biri değil bu...ben seni gerçekten,cesaret edebilsem bir an önce yanına gelebilecek kadar çok seviyorum...hiç gelememiştim kabrine daha önce...bu bayram geldim memleketten dönerken...ilk ve son kez...belki görmüşsündür,bilmiyorum...üzülme benim için oralarda...üzülme mezar taşına sarılmama...üzülme soğuk toprağını avuç avuç ceplerime doldurmama,öpmeme...ben seninim ömür boyu...bekle beni aşkım...bir gün yine beraber olacağız...bu lanet dünyanın pisliklerinden,savaşlarından,günahlarından uzakta,isterse cehennem olsun,ki seninle cennet olur benim için,beraber olacağız mahşer gününden sonra...unutmadım seni,unutamam aşkım...hep seni sevdim,daima seni seveceğim...MUTLU YILLAR AŞKIM... http://www.cakal.net/images/smilies/mecry.gif http://www.cakal.net/images/smilies/mecry.gif http://www.cakal.net/images/smilies/mecry.gif
|
SENİNLE BİTEN SENSİZLİĞİM!!!
Ne çabuk geçti yıllar; ne güzeldi geçirdiğimiz o güzel günler. Hiç bitmeyecek zannettiğim yıllar ve gidişin. Senden çok şey kaldı bana, en önemlisi sevgin sonra derin bakışların ve teninin kokusu...... Sen bir rüyaydın benim için , gerçekleşmeyecek bir hayal..... Çok mutluyduk; deli gibi seviyorduk birbirimizi, gözgöze geldiğimizde ilk tanıştığımız gün gibi,heyecan duyuyoduk birbirimizden. Aradan 6 yıl geçmesine rağmen hiç bir şey kaybetmemiştik kendimizden ve sevgimizden. Rüyadan uyanma zamanı geldiğinde ikimizde yıkılmıştık. Ç****iz bir kabullenişti bu.... Zorunlu ama severek ayrılanlardandık..... Aslında biliyorduk baştan hikayemizin sonunu!!! Bilerek yaşamak istedik bu sonu. Güzeldi her şeye rağmen yaşadıklarımız,yaşayamadıklarımız ise yaşadıklarımızdan çok fazlaydı ve bu fazlalık hep benim canımı acıtmıştı. Verilen sözler, yarım kalmış kırık hayaller................. Hani birlikte,yağmurlarda yüreyecektik? Hani, güneşin doğuşunu bekleyecektik? Çok uzaklara gidecektik.... Sabahlara kadar bizim şarkımızla dans edecektik... İlkbaharda papatya tarlalarının üzerine yatıp el ele gökyüzünü seyredecektik... Hani, haniler yarım kalmış sözler, kırık hayaller.... Senden ayrı kaç gün geçti hatırlamıyorum. Ama yine seninleyim, sen varkende sensizdim ve sensizliğimde yaşadım tüm senleri.............................. Gülay ERGÜN |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:56 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.