![]() |
Geçti Günler
Geçti günler Bir dilim daha eksildi hayat pastasından. Her son başka bir başlangıcı getirir diye bilirdik. Sonun başlangıcı da olabiliyormuş oysa her başlangıç. Bazen öyle anlamsız geliyor ki tüm yaşanılanlar Ufak sevinçleri ve tarif edilemeyen kederleri hayatın. Yani hayatın yazılamayan kısmı. Aşklarımızdan ve acılarımızdan ibaret sanırdık hayatı. Ama hiç düşünmezdik Bizden daha çok acı çekenlerin olabileceğini Oysa biz değildik sadece sıcaktan bunalan Yağmurda sırılsıklam kalan ve üşüyen. Sadece biz değildik Çılgınca seven ve karşılık bulamayan sevgisine. Acılarından da mutluluklar çıkartmayı bilmeli insan Yalnızlığın sanıldığı kadar kötü olmadığını anlamalı bazı zamanlarda Nasıl yazılırdı dilinden düşürmediğin O ayrılığı anlatan şarkı Baştan sona ezbere bildiğin Ve okuduğunda ağladığın şiir nasıl yazılırdı. “Acılar tohumlarıdır şiirlerimizin” demiştim ya sana bir seferinde. Öyle ki Hiçbir zaman pişman olmadım yaşadığıma Acıları da, mutlulukları da... Melih Coşkun |
Gel ki Adını Değiştirelim Kışın
Gel ki Adını değiştirelim kışın Binlerce kızıl çiçek açsın Beyaza boyanmış dağlar ardında Kışın da başlayabilen hayatlar keşfedelim Hiç yürek değmemiş aşklar bulalım Güneşin solgun bakışlarında Gelecek baharı hatırlatalım Donmuş parmaklarına inat Gülümsemesini hiç yitirmemiş çocuklarına Gel ki Adını değiştirelim kışın Kardan evler yapalım Yuvasız kuşlara... 2005 Melih Coşkun |
Geleceğimiz? ! : (...
Geleceğimiz bir soru işareti Üzgün yüzümüzde ağlar bütün ünlemler. Ve vazgemiş üst üste iki noktalar Davranışlarımızın sebeplerini açıklamaktan. Oysa şimdi her keder Bir harfe karşılık geliyor Yada biz şiir yazmayı öğreniyoruz zamanla… Artık hiçbir paragrafa sığmıyor Şu bitmeyen kederimiz. Giriş bölümü hiç yazılamadığı için Kavruk kalmış çocukluklar gibi Büküyor boynunu Ömür boyu unutulmaya mahkum edilmiş bütün aşklar. Oysa şahidi değil miydi üç nokta Sonsuza dek bitmeyecek olan sevdalarımızın. Şimdi küçük puntolarla Yazım hatasıdır kaderimiz Gazetelerin üçüncü sayfalarında. Ama ne olursa olsun Umut da saklı o satırların arasında Ne uzak dağların ardında Ne de deniz aşırı diyarlarda Umut; Sadece senin olduğun yerde. Bundan sonra sadece sevincimi anlatacak ünlemler Aşkın tanımını yapacak yeni baştan Üstüste duran iki noktalar. Çok uzaklardan gelen bir kartpostalda Neler yazdığını merak edecekler yalnızca soru işaretleri Ve en büyük şahidi olacak üç nokta Seni nasıl sevdiğimin… 2005 Melih Coşkun |
Gençliğim
80 sonrasının çocuklarındanım ben Yaşamadım o günlerin acısını Tamamen özgürüm diyemesem de Yatmadım hiç zindanda Hiç dayak yemedim öldüresiye Sabahlamadım sorgularda Dayanmadı alnıma bir on dörtlü Kurşunlanmadım Beyazıt Meydanında Ama tanıdım hayatımın baharında, Ben dünyaya gelirken tükenen çocukları Hüznünü saldılar yüreğime o günlerin Onlar öğretti bana fedakarlığı Dimdik durmayı ayakta haksızlığa karşı Onlar öğretti bana şiir okurken ağlamayı Ve onlardan kaldı yüreğimdeki derin uçurum duygusu Her kalleşlikte biraz daha sıktım dişlerimi Her susuşumda utandım varlığımdan Sevdim imkansızın peşine düşmeyi Sevdim yüreğim kan ağlasa da Yine de yaşamayı İnadına yaşamayı... 28.06.2002 00.29 Melih Coşkun |
Gerçek Aşk Kavganın İçinde Başlar
Gerçek aşk kavganın içinde başlar Karanlık çöker Pusuya düşer yüreğin Bir çift göz düşer birden aklına Gülümseyişlerdeki gamzelerde çukurlaşırken hayat Yaşayacak bir sebep yaratırsın kendine... Gerçek aşk kavganın içinde başlar Kar altında üşürken ellerin Birden ılık bir bahar akşamı çöker göğüne Yarin saçları bayrak olur dalgalanır Rüzgar olasın gelir... 12 Ocak 2003 23: 42 Melih Coşkun |
Gerçek Destanlar Yaratılmaz
Gerçek destanlar yaratılmaz asla Yaşanır nefes nefes Yürünür adım adım Kandır akan damarlarımdan Mürekkep değil kalemimden boşalan Hikayesidir künyesi dağlarda kalmış çocuklarının Umududur yavrusunu bekleyen analarının Doğarken ölen bir çocuğun hiç duyulmayan çığlığıdır umut. Tükense de çoğalır yeniden ufacık bir kıvılcımla. Gerçek destanlar yaratılmaz asla Dağlar şahittir yalnızca Bilmez ışıklı şehirler, Bilmez duman altı kahvehaneler, Kalabalık caddeler. Gül değildir göğsümüzde çiçek çiçek açan Dağlar şahittir yalnızca Künyesi doruklarında kalmış çocuklarına… 05.01.2005 Şırnak Melih Coşkun |
Gerçek Dost
Gerçek dost Dünyanın çamuruna bulansa da ellerin Bütün içtenliğiyle tutabilendir Sana gözleriyle değil Yüreğiyle bakabilendir Ve bir gün zindanlar Kıtalar Dünyalar girse de araya Adını andığında gözleri dolabilendir Yiten eski bir dostun yüzünde Senin hiç bilmediğin bakışın kalır Beraber söylediğin şarkı ağlar Dost ağlar... Gerçek dost gurbeti sıla yapandır Ve seni sen yapan... (Tanımak istiyorsan eğer dostunu Ona bir sırrını söyle Sırrın sır kaldığı kadardır dostluk) 20 Şubat 2003 21: 52 Melih Coşkun |
Gereği Yoktur Rüzgara Direnmenin
Sana kendin olduğumu hatırlatan Bütün her şeyi unutturmaya başlamışsa hayat Vazgeçmek günü gelmiştir artık bir şeylerden Seni sen yapan tüm heyecanlar Dinlemekten sıkıldığın eski bir şarkı gibi geliyorsa kulağına Akıntıya karşı kulaç atmanın da faydası kalmamıştır artık Bırak kendini rüzgarın esintisine Bir bildiği vardır elbet gökyüzünün Ne kadar geçti Boğazının son düğümlenmesinden Hangi sayfalarda kaldı Dişlerini sıkarak yazdığın son şiir Aslında gitmeler Böyle zamanlar içindir Çünkü yaşanacak bir şey kalmamıştır Tutunacak bir acın kalmamıştır sessiz akşamlarında Öyleyse yeniden başlamanın vakti gelip geçmiştir çoktan Hele birde Dallarını zamansız esen fırtınalar gibi kıran o sevda, O umutsuzluk bile uzak bir mevsim gibiyse artık sana Gereği yoktur rüzgara direnmenin... Melih Coşkun |
Geri Geldi Hüzün Mevsimim
Geri geldi hüzün mevsimim Beyazın siyaha meydan okuduğu aşk ayazı Dar çerçeveli camlarına soluğumun buğusuyla yazılmış yazı Her tanesi etime Yüreğime işleyen kar beyazı Şiir tadında geçip gitmek var bu sulardan Dört yanı beyaza sarmalanmış Yedi tepeli bir şehrin ortasından Ömrüm ufukta kaybolan bir vapur bacası Hiç dönmemek ihtimalide var artık bu limana Koskoca bir sayfayı Hiç yazılmamışçasına yırtıp atmak defterinden Hiç yaşamamış gibi Kopup gitmek bir şehirden Geri geldi hüzün mevsimim İçimde hep aynı aşkın ayazı Kader diye alnımıza yazdıkları kahpe yazı... 2004 Melih Coşkun |
Gezintiye Çıktım Bu Sabah Gökyüzünde
Gezintiye çıktım bu sabah gökyüzünde Haylaz bir çocuğun çizdiği resimdi sanki Yeryüzü Bin beşyüz metrede Bir vapur yarıyordu suları Marmara’da Kız kulesi gözünü kırpmadan Ona bakıyordu... Martılar koşuyordu gökyüzünde Vapurla yarışırcasına. Birkaç mil açıkta bir balıkçı Bitmeyen kederini takıyordu oltasının ucuna. Hayatın selamını esirgediği orta yaşlı bir kadın Yalnızlığını satıyordu Karaköy’ün En yüksek kaldırımında. Tarlabaşı’nda esmer yürekli bir çocuk Çöpleri karıştırırken bulduğu Tek tekerleği kalmış Oyuncak bir arabayla oynuyordu Tanrı’nın ona gönderdiği Doğum günü hediyesi sanarak. İstiklal’de Yılların yükünü Yorgun omuzlarında taşıyan yaşlı bir adam Bir kapı eşiğinde Hıçkırarak ağlıyordu Açlığından değil Otuz yıl terinin son damlasına kadar çalışıp Yine de kuru bir ekmeğe yetecek parası olmadığından... Gezintiye çıktım bu sabah gökyüzünde Haylaz bir çocuğun çizdiği resimdi İstanbul Bin beş yüz metrede Anladım Bulutların sonbaharda Neden bu kadar çok ağladıklarını.....................! 2005 Melih Coşkun |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:06 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.