www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   İsmail Aksoy (https://www.cakal.net/showthread.php?t=145334)

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:20 PM

Mücevher

Eski bir söylence der ki:
Şiirin biri
Sultan'ın elmaslarıyla süslemiş kendisini.
Günler geçmiş, ve bir gün
Sultan ölmüş.
Padişah'ın emriyle
Sultan, elmasları ve şiir
aynı mezara gömülmüş.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:21 PM

Mozart Gibi Gülümseyemem Ben

Annemle birlikte kaçtık, bir bavulla ve daha sonra
sahte olduğu anlaşılan biraz mücevherle,
bir yük treni kadar yavaş olan bir trenle,
- Friuli dolaylarındaki ovalar ince ve katı bir karla kaplıydı.
Roma’ya doğru gidiyorduk.
Gidiyorduk nihayet, bırakarak babamı
ucuz bir sobanın başında
eski asker paltosuyla
ve
siroz ve paranoyanın neden olduğu korkunç kızgınlık nöbetleriyle.
Dolu dolu yaşadım
hayatımdaki tek şey olan bu roman sayfasını:
aksi halde,
yaşadım herkesin hayran kaldığı şiirlerde.
El yazmalarım arasında ilk romanım da vardı:
‘Bisiklet Hırsızı’nın yazıldığı dönemler,
ve edebiyatçıların İtalya’yı keşfetmeye başladıkları dönemdi.
(...)
Roma’ya geldik,
bana biraz kan veren
sevimli bir amcanın yardımını gördük:
bir idam mahkumu gibi yaşıyordum
her zaman kafamda taşıdığım o düşünce
- onursuzluk, işsizlik, yoksulluk.
Annem bir zaman hizmetçi olarak çalıştı
Ve ben bu hastalıktan kurtulamadım hiç.
Çünkü küçük burjuvayım ben, ve Mozart gibi gülümseyemem ben...

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:21 PM

Mola Cehennemde

O budala katır Mola durmaksızın
sürüklenir uçurumdan uçuruma
ve enkaz gibi yuvarlanır dalgadan dalgaya,
kükürtle ve büğlüyle mahvolmuş,
pişirilmiş kireçte ve safrada ve hilede,
önceden bekleniyordu cehennemde,
gidiyor cehennemsi melez, katır Mola,
sonsuza dek budala ve yumuşak,
tutuşmuş kuyruğu ve kıçıyla.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:21 PM

Minerallere Doğru

Sonra tuzdan ve altından
o yüksek taşa
tırmandım, metallerin
gömülmüş cumhuriyetine:
bir taşın diğerine
kara bir balçıkla yapıştığı
yumuşak duvarlar vardı.

Taşla taşın arasındaki bir öpüş
o koruyan yollarda,
topraktan bir öpüş ve toprak
arasında o büyük kırmızı üzümlerin,
ve dizi dizi
takma dişleri toprağın,
saf öz maddeden yapılmış taştan bir çit,
götürüyor ırmak taşlarının
sonsuz öpüşlerini beraberinde
binlerce dudağına yolun.

Tarımdan altına yükselelim.
Burada bulacaksınız büyük çakmak taşlarını.

Elin ağırlığı bir kuş gibi.
İnsan bir kuş, havadan bir öz,
inattan, kaçıştan, ölüm savaşından,
belki pırıltılı bir göz, ama bir savaş.

Ve orada, altının kesişen beşiği
Punitaqui’de, yüz yüze
dehlizin ve kükürdün
suskun işçileriyle, geldi,
Pedro, meşinden barışıyla,
geldi, Ramírez, kapanmış
maden dehlizlerinin dölyatağını
araştıran yanmış elleriyle,
basamaklardaki, altının yeraltı
kireçtaşı vuruşlarında, aşağıdaki kalıplarda
parmak izlerinin alet edevatları kalanlar,
ateşle yoklananlar,
selâm olsun sizlere.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:21 PM

Mineraller

Metallerin anası, yaktılar seni,
ısırdılar her yanını, işkence ettiler sana,
kemirmedik yer bırakmadılar vücudunda, sonraki günlerde
artık koruyamayınca seni putlar
çürüyesin diye bıraktılar seni.
Sarmaşıklar vahşi ormanın tepesine tırmanmakta
maun ağaçları okların içine doğru,
demir çiçeklenen çatıda toplanmakta,
yurdumun en büyük kartalının gökyüzünde
fırtına yaratan pençesi,
bilinmeyen su, kötü niyetli güneş,
zorba köpüğün dalgası,
faka bastıran köpekbalığı, Antartik sıradağlarının
yamaçları,
yılan-tanrıça tüylere bürünmüş,
incelmiş mavi zehirden,
kuşlardan ve karıncalardan devredildi
ataların sıtması,
bataklık, paslanan iğneleriyle
kelebekler, ağaçlar handiyse
maden filizi gibi,
neden savunmadı düşmanlığın
koroları defineyi?

Ey lekelenmiş,
sen, karanlık taşların anası,
kan içinde kirpiklerin!
Papazvâri güneşin takısına benzeyen
türkuvaz rengini arama, henüz
gelişmiş parıltıya dönüşmemiş tırtıl-aşamasında,
bakır uyudu keskin kükürt dehlizlerinde,
ve çelişki katmer katmer
dibe gömüldü, yıldızımızdan ağan derinliğe.

Taşkömürü aydınlattı kar'ın kusursuz
karşıtlığını kara yansısıyla;
sarı bir kuşışıltısı gömerken
kükürdün akımını buzkesen
sıradağların yanına,
dünyanın gizli, kımıltısız
fırtınasına hapsedildi
kara buz. Vanadyum inledi yağmurda
altın odasına girmek için,
Volfram biledi bıçakları ve bizmut
ördü yayılmış saçtellerini.

Yolunu yitirmiş ateşböcekleri
hâlâ kaynaşıyordu tepede,
kusturucu fosfordamlaları
uçurum çatlakları
ve demir yüklü dağdoruğunun üstünde.
Meteorun şarapbahçeleri bunlar,
Gökyakutun yeraltı-kubbeleri.
Yaylada uyuyan küçük asker
kalaydan bir giyit içinde.

Bakır, yeşil irinle dolu,
defnedilmez gecede inşa ediyor
bütün suçlarını,
ve yığılmış sessizlikte
harap mumyalar uyuyor.
Chibcha-yerlilerinin asaletiyle
erişiyor altın, bunaltan tapınaklardan
savaşçılara usulca,
dönüşüyor kızıl taçyapraklarına,
ince levhalar gibi çekiçlenmiş yüreklere,
topraksı fosfor ışıltısına,
masalsı dişlere.
O zaman bir mısırtohumunun,
bir larvanın uykusunu uyudum,
ve Queretaro'nun merdivenlerinden aşağı
senle birlikte indim.
Onlar bekledi
bekledi beni,
belli belirsiz ayışığındaki taşlar,
Opal'in balıkçı hazinesi,
bir kilisedeki ölü ağaç
ametist buzuna kesiverdi.

Sen, dilsel Kolombiya, nasıl da
bildin hiddetli altının fırtınasında
saklanmış çıplak ayaklı taşların,
nasıl da, sen, zümrüdün
ülkesi, kestirebildin ki
ölüm ve denizin takısı,
kendi titreyişindeki bu bıçak sırtı
göçeden hükümdarların gırtlağına,
boğazına erişecek?

Sen taşların ak pak kavrayışıydın,
tuşla büyümüş gül,
kaderin cilvesi, gömülmüş gözyaşları,
damarları uyuyan siren,
b e l l a d o n n a, karayılan.
(Yayarken hurma-ağacı
sütunlarını sağ zülüflerine,
gasp etti tuz
dağların ışıltısını,
yapraklardan süzülen yağmur damlaları
dönüştü kuvarsın en güzel giyitine
ve ladin ağaçlarını
dönüştürdü kömür caddelerine.)

Fırtınaya karşı tezayaktın tehlikeye doğru,
zümrüdün ışığına indim,
yakudun şarap-doruğuna çıktım,
ama sustum her zaman,
güherçilenin çölde yayılmış sütunları önünde.
Gördüm çalışkan yayla küllerinin kalayı
nasıl da açtı zehirli mercandallarını
havada
ta ki onlar yabanıl bir orman gibi
yayana dek gündönümünün ayını, gizli
bütün yollarda mısır-saltanatımızın ardından.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:21 PM

Mızraklar Gömülür

Böylelikle paylaştırıldı ataların mirası.
Kan böldü bütün anayurdu.
(Başka bir yerde anlatacağım
halkımın savaşını.)
Ne ki çeltiklendi ülke
fâtihlerin bıçaklarıyla.
O zamandan beri geldiler imarlamak için miras kalan emlâğı.
Euzkadi'li tefeciler, Loyola'nın
torunları. Sıradağlardan
okyanusa dek
böldüler ağaçları ve bedenleri,
gezegenin soluklanan gölgesini.
Titreyen, yaralı ve yanmış toprağın
idaresi,
yabanıl ormanın dağıtımı ve suyun
ceplerde, loş Errazuriz
geldi onların silah kalkanlarıyla:
bir kırbaç ve kınnaptan bir ayakkabı.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:21 PM

Mızrağın Ucundaki Kelle

Balbao ölüm ve yabanıl toynak getirdin sen
tatlı yurdun uzak köşelerine,
ve ruhun avcı-köpeklerinin
arasındaydı:
kanlı çeneleriyle yakaladı Leoncico
kaçan köleyi,
İspanyol azı-dişlerini bağışladı
titreyen gırtlakta
ve köpeğin pençelerinden
geldi et işkenceye,
ve düştü takıların parakesesine.

Lanet olsun köpeğe ve insana,
hiç değişmemiş yabanıl ormanda
iğrenç ulumaya, demirin
ve haydutun hain adımlarına.
Saldırıya uğramış beşiği bir kirpi gibi
ileriye atılıp koruyamayan
akdiken çalısına,
sivri uçlu tepesine lanet olsun.

Ama yükseldi karanlıkta
kıskançlığın zalim dalı
hançerlerin ayrıcalığı
kana susamış ordu komutanlarının arasında,
ve vardığında evine buldun
yolun karşısında Pedrari'nin
adını bir halat gibi.

Kızılderili-kasapları yargıladılar seni
köpek ulumaları altında.
Şimdi ölüyorken, kavrayabiliyor musun
bu temiz sessizliği, paramparça edilmiş
kudurgun tazılardan?
Şimdi ölüyorken ellerinde barbar
devlet-sahiplerinin,
farkında mısın ki bu güzelim altın koku
mahvetti devleti?

Balbao'nun kellesini kopardıklarında,
geçirdiler bir mızrağın ucuna.
Ölü gözlerinin şimşeği
dağıldı gitti
ve kaydı mızraktan aşağı
kirli bir damla olarak
kayboldu toprakta.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:21 PM

Mısırın Mülkiyetindeki

Mısırın mülkiyetindeki
altınları saydın mı hiç?

Biliyor musun sisin yeşil olduğunu
Patagonya’da öğle saatlerinde?

Terk edilmiş o gölet dibindeki
suda şakıyan kimdir?

Nedir karpuzu güldüren
öldürürlerken onu?

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:21 PM

Mevsimler (En Son Biçiminde)

Çamaşır rüzgârda dalgalanır
Bebelerin yüzlerinde açar goncalar
Kızlara sataşılır
ve futbol oynanır
çünkü yazdır şimdi Danimarka’da.

Günler kasvetle düşer
Söz dinlemez okul çocukları.
Eskir giysiler
ve gözyaşları dökülür
çünkü sonbahardır bu Danimarka’da.

Boşanmalar. Ölümler. Romanlar.
Öksürük ve dondurulmuş tasarılar.
Burun damlar
Oluklar suya batar
çünkü kıştır şimdi Danimarka’da.

Çiçekler otlakta ve saksılarda.
Şölen bir çok dileğe dönüşür.
Çayırlar ekilir
ve anlaşılır şiirler
çünkü ilkbahardır şimdi Danimarka’da.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:22 PM

Merhaba, Benim Küçük Serçem

Merhaba, küçük serçem benim! Biliyorum ki
senin bakışındaki derin ve kasvetli, ılık ışık
su dolu bir küvetteki iki buğday çekirdeğinden
daha da önemli değil. Ve bu yüzden
küçük serçem diyorum sana,
çünkü böyle titreşir serçe kanatları.

Merhaba, küçük serçem benim! Sıradan kuşlar bunlar,
ama gel de betimle eski ebemkuşaklarının
düşünceleri gibi titrerken renklerdeki bin değişim
güneşte! Ama bu uyarı da
neden?
- İşte bu canlı yay
evinde yeniden bakışında senin, ey kadın!


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:28 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.