![]() |
Bir şey var sende bir şey,bulamıyorum.Beni nasıl bu hale getirdin,anlamıyorum.Yüzümde bir gülücük,içimde sonsuz enerji,güne keyifle başlayıp,keyifle bitiriyorum.Aşka küskün yüreğimde yeniden kelebekler uçuyor.Neredeyse ya bitecek;ama,ben sanki baharı daha yeni yaşamaya başlıyorum.
Bir şey var sende bir şey,bulamıyorum.Beni nasıl bu hale getirdin,anlamıyorum.Yüzümde bir gülücük,içimde sonsuz enerji,güne keyifle başlayıp,keyifle bitiriyorum.Aşka küskün yüreğimde yeniden kelebekler uçuyor.Neredeyse ya bitecek;ama,ben sanki baharı daha yeni yaşamaya başlıyorum. Bir şey var sende,nedir bilemiyorum.Seninleyken bile seni özlüyorum.Yollarım hep sana çıkıyor,ben sana yürüyorum.En güzel çiçekleri toplayıp demet demet sana vermek istiyorum.Gök kubbenin en hoş sedası olup dünyaya sadece senin adını haykırmak,sadece sana duyduğum hayranlığı anlatmak istiyorum. Bir şey var sende,bir türlü anlayamıyorum.Uçsuz bucaksız,masmavi bir deryasın sanki ve ben yüzlerce fırtınayla savaşmış geminin yorgun kaptanı gibi senin kıyılarına vuruyorum.Maviyi bir tek sana yakıştırıyorum.Sen mavi oluyorsun,ben sana bakarken kendimi kaybediyorum.Sessizlik dağılıyor,sesin kulaklarımda yüreğime akıyor,bütün şarkıları sana armağan ediyorum. Bir şey var sende,dilimin ucunda,söyleyemiyorum.Yalnız *******ime inat ,şimdi karanlığı milyonlarca yıldızla aydınlatıyorum.Her yıldız sensin.gecemin yıldızı,kalbimin yıldızı,sevdamın yıldızı,ömrümün yıldızı oluyorsun.Yoksan kaldırıyorum başımı göğe,senden milyonlarcasını görüyorum.Her gece yıldızlarla sevişiyorum. Bir şey var sende, soramıyorum.Seni kimse görmesin,kimse bilmesin istiyorum."Bana kal,benim ol" diye adaklar adıyorum.Yalancı aşkları,tükenmiş sevdaları kendi tarihimin sayfalarına gömüp yeni bir defter açıyorum,bir tek seni yazıyorum.Yaz yaz bitmez öykülerin kahramanı oluyorsun,senin maceralarını anlatıyorum. Ah sevgilim.. seni bekliyorum.. |
Bir daha yaşayamayacağımız anları ebedileştirmek, anlar öğütülse de zamanın çarklarında, yazının kalıcılığında korumak yaşananları..
Ben sussam da, yüreğim konuşuyor, kalemim yazıyor durmaksızın; tam herşey yolunda yakaladım mutluluğu derken, kocaman bir yalan olduğunu anladığınızda, nasıl bir düşüştür o uçurumdan aşağı, bu duyguyu bileniniz var mı? Acır her yanın güven duvarların yıkıldığında, göçük altında kalır yarınların ürkersin zamanın dörtnala gidişinden, panik yok dersin haykırırsın tüm gücünle, duyan olmaz sesini tükenir yavaş yavaş yaşamak için nedenlerin, tutunmalardasındır yine de ötelediğin güzelliklere; aslında kızlığı bozulmamış küfürler sıralaman gerekir bu ihanete ama, nankörlük edersin geçmişe geçmişteki güzelliklere, hani bir kefeye yanlışlar bir kefeye de doğruları koyarsın, darası vardır güzelliklerin, sevmek gibi ağır basar her seferinde, hissettiklerini söylemektense susarsın. Her dilde aynıdır bir bebeğin ağlaması diye, şiir yazarsın gökyüzüne; yıldızlar harflerin olur, her dilde aynıdır ayrılığın matemi, hangi ülkenin penceresinden bakarsan bak, karanlığını görürsün gecenin. Şakaklarında zonklamasını duyarsın yüreğinin, haykırıyor durmadan çocuk gülüşlerinin çalınmışlığına, öksüz bir aşkın nasıl kahpece kurşunlandığını sakat kaldığını ama ölmeyeceğini, gösterirsin usanmadan. Kanarsın, kanında ıslanıyordur bedenin, sağlam binaları bile çökerten rutubet her yanında ama yine de dökmez boyalarını sevgiye boyanmış duvarları yüreğinin. Zaman neye gebe ve ne doğracak beklersin göçük altındaki kanayan yalnızlığında... |
Hayat hep kendini tekrarlayan yapayalnız bir hıçkırıktırherkesin yüreği kendine yanılsama ve filler mezarlığıdırsöz çoğu zaman çentik atar kanatır yüreklerive zamanla yüzler sözlerin mezar taşları olurişte bu, çokça ölümdür ama ölümlerden hayat bulmak gerektirgerçek olan dolanan dildir, sarhoşluk değilbazen de gerçek olan sarhoşluktur, dolanan dil değilgünler çok uzadı ömürlerse çok kısaöpüşerek buluşmalar, öpüşerek ayrılmalar nedense çok sıkıcıartık insanlar kendilerini kanatarak arasın ve bulsunçünkü artık eller, yüzler, gözler, yürekler gibi mevsimler de bitiyorçünkü artık parça parça ve yavaş yavaş insan bitiyorinsan o gizli ve kirli yanlarını ortaya çıkartsın ve kanatsın artıkkanayan yüzlerde yanılsama değil, gerçek insan vardır çünküoysa üstümüze yapışan hiçbir şey kendimizin değilaslında hiçbir insan kendisi değil, hiçkimse gerçek insan değilartık insanlar birbirlerinin gözlerinin içine ne kadar baksalar dagerçeği ve içtenliği göremezlerama yine de herkes duymak istediği şarkıyı dinler kendini aldatarakçünkü her sahte buluş gerçek bir yitiriştir, zamanla anlaşılırKordon'da sefa yaşayanlar her gece veremdir aslındaalkolle büyütülen yalan ve yanlışları, en büyük mutsuzluklarıdır aslındaher gece yaşanan yavşaklık, ertesi güne aktarılan büyük doyumsuzluklarıdır aslındane yazık ki herkes herkese küllerini bağışlayabiliyor artıkherkes herkese iğreti bir emanet artıkherkes herkese yakınlaştıkça uzaklaşıyor artıkkimse kimseyi aradığı yerde bulamaz artıkherkes birşeylerini birilerinde unutur ya da yitirir artıkherkes birilerine sarılırken korkuyor artıkher söz inceliksizlik, her dokunuş içtensizliktir artıkherkesin çığlığı korkunç bir yalnızlık artıkkimsenin sesi kimsenin sesine değmiyor artıkbu yüzden oturup alkol akşamlarında gizli gizli ağlıyorlarherkesin her konuda bilge olduğu bir zamanda hiçkimse mutlu değildir aslındasoytarı bilgelik hiçbir zaman mutluluk getirmez çünküartık herkes gizlice bir iç kanama yaşar usulcagözler artık sadece göz, diller sadece dil, eller sadece eldir artıkher şey sentetik, her şey plastik, her şey metaliktir artıkişte bu yüzden mutsuz ve yalnızdır insanişte bu yüzden bitmiştir... bitmiştir insan.
|
SEN BENIM GULUMSUN
BIRTANEMSIN Seni Seviyorum Bebegim " Ve yine gece çökmüstü üstüme. Sensiz çok uzaklarda çig gibi büyüyor yalnizligim. Ben ise *******le avunuyorum. Göremedigim karanliklarda senin oldugunu hayal ederek yasiyorum. Biliyorum birgün çikip geleceksin o karanliktan. Beni sensiz birakmiyacaksin bebegim. Sarildigim zaman aski duyacaksin dudaklarimda, sana olan o sonsuz askimi. Gelecegime seni ben yazacagim, senin olacagim daima. Olmuyor bebegim inan olmuyor o gülüsünü görmeden dokunmadan sen kokan tenine. Olmuyor bebegim bu ******* geçmiyor sensiz. Seni seviyorum çiçegim. Esen her rüzgarin ardindan sen gelirsin diye bekliyorum. Çünkü biliyorum ki sen bir gün benim için geleceksin. Ask yildiz olacak uzaklarda, çok uzaklarda, bizim için parlayacak geceye. Ve seni bana getirecek yollari aydinlatacak. Hani olur ya gece kirmizi görünür, esen rüzgar durur, sevgim gül yapragi olur dudaklarimda, sen kokmaya baslar her taraf. Iste öyle bir gecede seni bekleyecegim. Çünkü seni deliler gibi seviyorum. Bu çirpinislarim bu çabalarim senin için bebegim. Ne umutlar ektim o yollara, ne dileklerde bulundum. Sensiz her sey anlamsiz, sensiz gece uyuyor, sensiz gün dogmak bilmiyor. aciyi tüketiyorum yavas yavas,kalbim gelsin artik diyor. Kimse o güzel gelsin artik. Gel mahkum oldum ben *******de zindan oldu bu gölgeler. Kalbimin atislari ölümün titreyisini hatirlatiyor bana. Biliyorum sensiz bitmek üzereyim. Seni ölesiye seviyorum çiçegim. Seni sensiz uzakta yasadigimi bilirmisin, senin sesinin kalbimin yasama sebebi oldugunu bilirmisin. Bilirmisin seni sevdigimi, asik oldugumu. Mutsuz olan ne varsa seninle güzel oldugunu, haykirdigimi tüm dünyaya " o sadece benim ya da ben ölüyüm" . Bilirsin bebegim, hissedersin sana asik oldugumu. Cesaretim kalmadi artik bebegim, bakamiyorum artik, duyamiyorum. Sönüyorum rüzgarda kalmis mum gibi sensizken. Seni baskasinda bulamiyorum, sorsamda geceye sakliyor seni sanki. Bebegim neden ? neden bebegim. Hasret degil bu beni öldüren, nasil olmali ne yapmaliyim. Yarim kaldim bebegim, sensizken yarinsiz kaldim. Yasamak degil bu küstüm tüm hayata. Yari yoldan dönmek varsa ben burda durmak istiyorum. Dönmek istiyorum senin oldugun anlara. Sevilmez böyle kalpten çilginca, istenmez böylesi bir ask, bu kalp bana düsman biliyorum. Bu kalp senin biliyorum. Sen yinede çiçegimsin, yinede sevdicegimsin. Daglara meydan okuyorum sana gelmek için. Korkuyorum gelipte seni bulamam diye. Kuslara selam söyledim sana götürsenler diye, topraga göz yasimi biraktim duyarda anlarsin diye. Dudaklarimda ismin titriyor yavas yavas. Gelir ya öyle bir an kizarsin yasama, kör olursun seni seven gönüllere. Susuyorum yine, söyleyemem baska sözü. Gece konussun artik, gece anlatsin beni sana. Belki ona inanirsin, belki onun için dönersin bana. Aglayiyim mi kirilan kalbime, utanmadan tüm anilarima. Çözülmüyor bu ask bilmecesi, anlamadilar neden sensiz oldugumu. Deli dediler bana. O yüzden seni *******de ariyorum ben. Sen o insanlarin oldugu yerde olmazsin, sen bir meleksin. Seni fisildadigimi ayisigina kimse görmesin diye geceyi bekliyorum. Biliyorum sen bana gecede döneceksin. Duy artik sesimi, dinle artik beni, paylasalim bu geceyi. Senin olacagim, sadece senin. Bir teselli gönder yildizlardan, biliyim senin oldugunu, seviyorum diye cevap veriyim. Bos kucagimda senin kokun, omzumda bir tel saçin. Unutuyum diyorum içiyim diyorum, sarhos olup siliyim birazda olsa. Bardaktaki sen oluyorsun. Saatime bakiyorum belki az kalmistir günesin dogusuna, saatimde gülümsemen yansiyor. Sen dag basinda kimsenin ulasamadgi yerde bir narin çiçeksin. Esen her rüzgarda incineceksin diye korkuyorum. Sen denizde dalga oluyorsun. Rüzgar kesilince gideceksin diye korkuyorum. Sen kus oluyorsun en yükseklerde uçan, dönmemek üzere gideceksin diye korkuyorum. Yalnizim bebegim inan yalnizim. Gün bitiminde inkar etsemde bunu, yalnizim ben sensiz. Inatla seni seviyorum çiçegim. Her dakika beni tüketiyor damla damla. Bende sensizlik kadar damla kalmadi bebegim. Çarem ol, sebebim ol yasamam için. Yarali gönlüm senin mutlu olman için dua ediyor. Umutlarim bitecekse eger senden, seni mutlu birakiyim bu dünyada. Kimse üzmesin bu çiçegi, kimse sevmesin gönülden. Yine yalniz kaderim, göz yasimi bilmiyor artik, her zaman seni sevdim güzelim, gönlüme merhem olmayan çiçegimsin. Dön geri ne yaptim sana, istemiyorum sensizligi, yapamam ben böyle, üsüyorsa ellerim sensiz, gözlerim islaniyorsa, bir bosluksan içimde, yasayamam ben böyle bebegim. Yalan degil,bu sevgi kendi geldi bana. Ruhumu bir pas kapladi sevgiden degil güzelim. Vazgeçmem ben senden bilsem ki öldürecek bu dert beni yinede vazgeçmem çiçegimden. Seni seviyorum. Hayalinle yasiyorum bu günlerde. Aklimdan çikartamiyorum kaç asir geçsede seni. Mutlumusun sen bebegim mutlumusun uzaklarda. Sen benim tek gerçegimsin, suyumsun, ekmegimsin, tuzumsun, zehirimsin. Gel benimle kal, gözlerinin bakisini , saçlarinin dalgalanisini görüyüm. Dokunuyum yanaklarina, kiraz rengi dudaklarinin adimi söyledigini duyuyum. Ah bu hayaller, daliyorum gecenin içine zaman aktikca üstümden. Ben bu kadar güçlü degilim, sensizlige dayanacak kadar. Söz verdim kendime, yildizlar sahidim olsun. Yemin ettim ki ölsemde asla asla sevemem bir daha senin üstüne senden sonra. Ates olsanda bir gün beni yakip kül etsende söz verdim sevemem baska güzeli. Senin disinda aska inamiyorum güzelim, ask yoktur, ask masaldir sen yoksan. Bu korkular gerçek oluyorsa inanmis oldugumdandir. Üzgünüm bir hata olduysam senin için, üzgünüm seni üzdüysem. Sonu olmayan bu ******* elbet bitecek son nefesimle. Ama bilki o an bile sana olan bu sevgim bitmeyecek. Gözlerim son nefesimde döneceksin diye seni ariyor olacak. Göz yaslarim adini yazacak yanaklarima. Bir gece daha sensiz yasaniyor, her yanim aci dolu sanki. Bana bunu yapma, bu aciyla yalniz birakma çiçegim. Seni seviyorum ebediyen, anla artik asiginim. Gecenin, yalnizlikla bulustugu karanlikta aski aramak varsa, ben o karanlikta kaybolmak için degil, ben o karanligi senin adinla aydinlatmak için yürüyorum gözüm kapali. Seni seviyorum çig tanem. Bir sen anlamazsin bu sevgiyi biliyorum biliyorum bu aska taslar bile sahit. Mecnun’un olmak istiyorum sonunda çöllerde ölmek varsa. Ama seni severek senin beni sevdigini bilerek. Bir seyler hissediyorum içimde, bir bosluk, sen aklima geldikce büyüyen, fakat sana söyleyemedigim için beni öldüren bir bosluk. Sana asigimmmm. Çarem sensin o koskoca boslugu bir sen doldurursun ya da o bosluk beni öldürür. Aci gözyaslarim sensizlikte kayniyor, bir alev gibi çöllenmis dudaklarimi, sen diye çatlayan tenimi yakiyor. Ben buna askimin sonbahari diyorum çiçegim. Elbet bitecek bu soguk günler ve ilkbaharla açan çiçekler gibi bana döneceksin. Gidisini unutacagim gelisinle bizim için zaman duracak o an. Bir sonbahari daha kaldiramaz bu yüregim. Sabret derdi kalbim, simdi artik oda sustu, biliyormusun sana çilginlar gibi asik oldugumu. Geçici olsun bu sevgi, unutuyum seni diye her gece dileklerde bulunur oldum. Bir rüya olsun bu sevgi diye uyanmak istedim. Inci tanemsin, bilirsin varliginin gözlerimdeki hayat oldugunu. Döneceksin diye bekledigim her yerde senin için biraktigim gözyaslarimi. Ben bir hercai olmusum sanki. Dönüp dolasip yine seni seviyorum. Bulamiyorum baskasinda sende ne bulduysam. Ben ölümümü kabüllendim, yeterki bir kez olsun bak bana. Dön bana bebegim dön artik bu sonsuz gurbetten. Sevgilin olmayan ben sevgilim olmani istedigim seni bekliyorum birakip gittigin yerde.her gece en sevdigin parçayi dinlerken senin için akan gözyaslarima üzülüyorum sabah olunca. Ufukta senin gözlerindeki aci elveda görünüyor. Kederlerimsin sen, mutlusundur. Ben bu yüregi ugrunda yaktim.kül oldu sana olan askim. Gülme öyle, yalan oldugunu anladin. Sensiz ne olabilirki. Yasam sadece iskence. Beni sensizlik degil, beni askimin esiri olmak degil, beni senin baskalarinin olman öldürecek. sana söyleyemedigim o kadar çok sey var ki. Belki söylemedigim için mutlu olmaliyim. Seni seviyorum askim, sana çilginca asigim. Bu gönlüm senin için yasiyor. Hata nerde ? hata kimde. Deli bu gönül anlamaz ki aci çekmekten, anlamazki zorla sevgi olmayacagini. O sadece ister, ister ama seni benden ister. Benim olsaydin vermezdim seni kimselere. Hiç gidilmemis denizlerde senin adini haykiriyorum. Hiç çikilmamis daglara senin adini yaziyorum. Hiç aci yasanmamis yerlerde senin gözlerinle doluyorum. Yollara muhtacim, seni benden ayirsinlar beni senden koparsinlar diye. Bilmektense senin beni sevmiyecegini geleceksin diye seni beklemeyi tercih ederim. Geçmisim her anini sorgulamaliyim, bir yerde bir noktada seni tandigim yeri bulup o ani silmeliyim. Sensiz hayatin tadi olmasada acisini bilmem ask denen sicak kirbacin. Her vurusunda yaralanan kalbime çok borcum var. saymakla bitmez ki bu günler, söylemekle bitmezki sana olan sevgim. Alin beni bu dünyadan onunla olup olup onsuz olmayim. Çatlak kalbimin her bir kösesinden kan akarcasina ömrüm akip gidiyor. Dudaklarim demir gibi oldu, ne konusuyor ne kimseyi öpüyor. Hiç ellerini kaldirip kollarini yanlara dogru açarak "asigim sana nankör dilber " derken beni gördünmü ? bir görsen nasil titredigimi bir görsen yikilip yerlere, agladigimi belki dönersin, sevgilim derim sana, askim derim. Soguk suda kalmis gibi tüylerim ürperiyor. Belki en yakin yankilardan sen çikip gelirsin diye, her gece yatmadan ellerimi gittigin yere dogru açiyorum. Belki bir sabah gelirde tutarsin diye. Askim ,inci tanem, bebegim, güzelim, bal damlam, gülbebegim, canim, hayatim, bitanem, ömrümün sultani, kalbimin prensesi, yasama nedenim, canözüm, tatlim, ates parçam, gönlüm, çiçegim, sevgilim, melegim, sevdicegim, herseyim su an nerdeysen Seni seviyorum. Kabül etmek istemesende anla artik. Seni seviyorum çiçegim. Bu yoldan gelmezsin belki, belki yildizlardan damlarsin kucagima, belki isiksindir sen beni aydinlatan. Bana cesaret verin kuslar. Uçup buluyum onu. Her kimin yanindaysa aliyim götürüyüm uzaklara. Insan elinin degmedigi, gözlerin görmedigi bir çiçek gibi saklayim onu gönlümün bahçesinde. Teninin sicakligi sensizlikte çogalan buzlarimi eritsin. Çözülsün dudaklarim ki her dakika fisildayim güzelligini, sevgimi. Gitmeyin kuslar siz dinleyin beni, siz dinleyin ki anlayip onu bulun bana. Selam söyleyin o yare. Iyi baksin kendine bir gece gelecegimi söyleyin. Ama beni istemezse, kizarsa size, izin vermezse onu sevmeme. Unut derse. Unuturmuyum gönlüm, söyle unuturmuyum o çiçegi. Ben onun suyu olmak istiyorum. Kurusun tüm irmaklar. Ben onun isigi olmak istiyorum söndürün günesi. Kurtulamadim bu sevdadan. Zor degil sevmek aci versede, sen mi en güzelisin yoksa sen mi tek benim diger yarimsin. Bir anlik sensizlik degil. Hani senin olmak bir ayricalikti. Bana aciyorsun belki, belkide o tas kalbin daha çok sevmem için bana gülümseyecek ufukta. Ve ben daha çok sevecegim seni, daha çok. Damla damla tasarcasina biraz daha sevgi biraz daha ask. Bitmezki bendeki bu sevgi. Sana yetmedi biliyorum, sen baska birsey ariyorsun. Ama benden bu kadar canim. Senin olurdum ama dokunulmamis tenimi sözlerinle yakarsin. Aci soguyor bana yaklasinca, söndürüyor korlasmis çöl kokulu dudaklarimdaki ismini, yakiyor kalbimi. Özlemim bitiyor sevdamin baharinda. Yeni baslamistim sevmeye. Basi olmayan bu akan nehir sevgimi tasiyordu sana yigin yigin. En kötü anlarimi yanimda olusundaki ihtirasla en mutlu anim yaparim. Söyledigim sarkilar bile yarali senden kalan son söz gibi. Hissediyorum kimse söylemesin, ben eskisi gibi degilim. Solgun yüzüm, titriyor tenim, agardi saçlarim. Belkide baskasina gittin çoktan, beklemedin belki severim diye. Sen gidersinde yasarmiyim ben, yasarmiyim sonraki saatleri. Kabüllenemem ben bu düsünceyi sen onu bedenine sararken, kabül ederken kalbinin en gizli yerlerine ben alev alev yanarim. Sen onu öperken, benim buselerim aglamazmi çatlamis dudaklarimda. Düsünmezmisin, üzülmezmisin, yanmazmisin beni düsününce onun kollarinda. Ben düsündükce çildiriyorum, saçlarimdaki aklara kadar hissediyorum o aciyi. Bende bulurum belki, benide biri sarar, çöl olmus dudaklarimi yine canlandirir, beni siki siki sarip titreyen vücudumdaki yalnizligi sicakligi ile söndürür. Neden kandiriyim ki kendimi ben sadece seni seviyorum, istesede baskasi beni ölümüne ben senin olmaya yeminliyim gidemem ona. Bu ellerimi sadece sen tutmalisin, sadece sen bakmalisin sen diye parlayan gözlerime, sadece sen öpmelisin senin hasretinle kokan dudaklarimi. Gel artik bebegim, dön bana. Çürüyor yavas yavas, toprak oluyorum. Içimdeki sen kalacak geriye , dön onu al bari. Yalniz kalmasin bu dünyada. Bu kötülüklerde birakma onu. Bir buse olup dudaklarinda kalsin. Koru onu, çünkü o bu dünyada rastliyacagin en saf duygu, en temiz bakis. O askin ta kendisi. Söz vermistim kendime gittigin gecenin ilk parlayan yildizini sahit tutarak sevmeyecegim kim olursa olsun, ne kadar güzel olursa olsun. Kendimi sana sakliyorum bir emanet gibi, kapatiyorum gözlerimi,tikiyorum kulaklarimi. Delirmek üzereyim yalniz anlarimda, bu hasret kanla bitecek. Dayanamayacagim adini sensiz anmaya. Sevgime seni bulacagimi mirildanip gün doguumunu sensiz yasamaya. Bak sagimda sen varsin, solumda sen varsin, ellerimi tutan sensin, arkamdan sarilan senin kollarin. Her taraftasin, hep yanimdasin. Baktigim her yerde tebbessümle bana bakiyorsun ve adini anip seni çagirinca kayboluyorsun. Ne oluyor sevgilim, neden bu insanlar bana acircasina bakiyorlar. Sen ordasin iste, seslen onlara inansinlar bana. Deli demesinler askima, dert yanmak isteyince acimasinlar sensizligime. Her yanima gelen unut demesin, unut diyip sevgimi yalanlamasin. Ben sevdim mi gerçekten severim. Bende bilmiyordum ama seninle ögrendim. Ilk seni sevdim bebegim, ilk sana sakliyorum benligimi. Kabüllenme vakti gelince senin yoklugunu, solugum son kez kesilecek. Ve kapanmadan bu gözlerim kalbim senin isminle duracak. Içimde benimde bilmedigim bir yerde bir deniz akiyor benden sana, ve her dalgasinda sen diyen parçalarimi koparip aliyor. Dalga dalga dövüyor kalbimi, anla artik gerçegi der gibi yaralimi tuzluyor. Ben yasamadim ki senden önce, simdi ölsem ne olur, aci çeksem ne olur sanki. Bir kez senin sevgini tatmisim. Ask olsun isterdim aci dostum oldum. Kollarim seninle dolsun isterdim kucakladigim sadece sensiz oldukca bübüyen hayellerim oldu. O hayaller ki sen dolu, bir gülümsemen günesi doguruyor, gül bahçesi her taraf, renk renk senin sevgin, senin kokun. Hayaller bitince geri hiç kaliyor. Ne yana baksam karanlik görüyorum, karanligin ugultusunu duyuyorum. Gözlerim kaziyor her yeri seni bulmak için. Bir umut olsun bir parçani yakalamak. Gerçege ne zaman dönsem bir kan gölü çekiyor beni dibine. Bagirmak istemiyorum, sesim çikmaz agizimi açsamda. Çünkü ben bu dili sadece seni seviyorum demek için kullandim. Elimi uzatiyor o karanliga ve kendimi bu ölüm denen suya birakiyorum. Eger seveceksen beni uzatir tutarsin, ama yoksan benim sevgimde, yavas yavas son nefesimle sende bitersin. Bu ilk ve son askim oluyor, biraz daha geç kalacak olursan bebegim gelme sakin, görme beni sen diyemezken. Birak gözlerimi baskasi kapatsin, tabi seni görmeden kapanirsa bu gözler. Bu bir kabus olmali. Seni sevmek senin olamamak. Seni baskalarinda bilmek. Uyanma vakti geldiyse uyandirin beni. çünkü bu öyle bir aci ki ya gerçek olursa. Ben yine seni seviyorum siirlerimi yaziyim, yine asigim diyip acima aci katiyim. Senin baskalarinda mutlu gördükce kabuslarimin sonunu yasayim. Bunlari biryere yazin, son sözlerim olsun sana, ve yasadikca unutma, unutursan sende yasama. Ben seni gidecegim yerde bekleyecegim. Sözerim seni ugurlar, yolunu bana çekerler. Unutma bu sözleri ki sevenler anlasinlar neymis asik olmak. ; " seni seviyorum çiçegim, ilk gördügüm anda kalbimde çakan simsekten bu yana sana çilginca asigim. Yillarca aradigim kiz senmissin. Gönlümün gizli duvarlarinda senin adin yaziyormus. Bir etiket olup bende kaldin. Seni seviyorum, Sana asigim, Sevgilim olurmusun ? inan artik ne olursun, bu bir saka degil, bir hikaye degil. Seni seviyorum askim. Senin için yasiyorum ve senin için ölecegim. Seni seviyorum çiçegim, seni çilginca seviyorum. Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, Seni seviyorum, noktalarin bittigi yerde seni bekleyecegim. Beni çok bekletirsen ne sen ne bir baskasi artik bulamaz. Kazi kalbine benim gibi bu gerçegi, Seni seviyorum bebegim, sana asigim. Inanmaz bu yalan dünya. Ama ben seni gerçek anlamda seviyorum, asigim sana. Bu mektup dillere destan olacak ve tüm dünyaya sana olan askimi anlatacak. Seni seviyorum canim. Seni seviyorummmmmmmm |
Sevgiliye Mektup
Önümde duran boş beyaz bir kağıtla ne yapsam diye düşünüyorum Kağıttan bir gemi yapıp denizleri mi fethetsem? Yada Masanın bir bacağı kısa, onun altına mı koysam? Yoksa sık sık seninle ilgili unuttuğum şeyleri yazıp duvaramı assam? Yok en iyisi oturup sana bir mektup yazıyım. Sana olan sevgimi yazıyorum; Seni nasıl sevdiğimi anlaman için. Hayallerimi yazıyorum; Senli yarınlarımız için. Sonra sana bakışımı yazıyorum; Sonsuzluğu görmen için. Ve birde yıldızları yazıyorum; Oradan bana baktığında görmen için. Yanına gelmek istiyorum. Ellerini tutmak, gözlerine bakmak, Tenini tenime deydirmek, Saçlarını okşamak, Yüreğini hissetmek, Nefesini içime çekmek istiyorum. Ve sana şunu söylemek; Hem de haykırırcasına “seni seviyorum” demek istiyorum. Eğer senin de önünde boş beyaz bir kağıt varsa Otur sende bana bir mektup yaz. Unutma burada senin gibi hisseden, Senin gibi seven biri var. İşte mektubumun sonuna geldim Sana göz yaşlarımla ıslanmış bir mektup yolluyorum Çünkü sen benim binlerce göz yaşımdan oluşandın Sakın sen ağlama, üzülme Çünkü bana sen lazımsın… Ferhat Şişginoğlu |
Aşk Kağıda Dökülmüyor
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere göndermişken? Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları. İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu. Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü. Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret? Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, "yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer!" Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için. Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti. Mevlüt Asar |
Seni kıskanıyorum. İçimde gururdan eser yok artık.
Kıskançlığımın başladığı yerde yüreğim tertemiz oldu, aydınlandı, pırıl pırıl şimdi. Gururum, zaman zaman benliğimi saran kendini beğenmişliğim, güvenim ve inançlarım; hep seninle yaptığım savaşta yenildiler. Bir kıskançlık hissi kaldı içimde dipdiri ve her zamankinden daha güçlü. Kazandığın savaş onu da yenebildiğin anda bir zafer olacak, ancak o zaman "Kazandım" diyebileceksin. Fakat ben o duygunun, bende fethedemediği son kalenin o son kalenin asla düşmeyeceğine inanıyorum. Bütün çabaların boşa gidecek, seni sevdikçe kıskanacağım. Bir gün beni sevmemen bile bu savaşa tesir etmeyecek. O zaman asıl büyük yenilgiye doğru sen gideceksin. Sevgimi karşılıksız bırakman bana attığın son kurşun olacak. Açacağın büyük yaraya rağmen yıkılmayacağım, ölmeyeceğim anlıyor musun? Yine seni sevmeye, yine seni kıskanmaya devam edeceğim. Beni tanımadan önce yaşadığın yıllar var ya; onları da kıskanıyorum. Düşün bensiz yaşayacağın bir dakikaya bile tahammülüm yok artık. Bir gün güzel bileğindeki küçük saati parçalayabilirim, bensiz bir zamanı sana bildirdiği için. Mümkün olsa bütün o dakikaları, o günleri sana yeniden yaşatmak isterdim. Sana kıskanılmış zamanlar, mesafeler ötesinden seslenmek ne acı bilemezsin. Seni gören, güzelliğini arzulu bakışlarla seyreden insanların da bu dünyada yaşadığını düşünmek ne korkunç bir şey anlayamazsın. Hele seni başkalarının da sevdiğini ve seveceğini bilmek ne türlü bir ölümdür düşünemezsin. Kıskançlığım bir hayvanın dişisini kıskanması değil. Mayamızda olan arzunun ötesinde bir şey bu. Ebediyyen sahip olmak hissinin çok üzerinde bir ölümsüzlük çabası, bir sonsuzluk duygusu... Seni kıskanıyorum. Verdiğin huzursuzluğa rağmen bir kadını kıskanmanın büyük huzuru içindeyim. Oysa ben seni tanıyıncaya kadar kıskançlığı daima ilkel bir duygu olarak düşünür, reddederdim. Bu davranış belki de o güne kadar kıskanılmaya senin kadar değer bir insanı tanımamış olmanın verdiği eziklikten gelirdi. Şimdi o ezikliğin yerine bir kabına sığamamak var içimde, taşmak var. Sevginle tamamlandımsa verdiğin kıskançlıkla bütünlendim. Hep böyle kıskançlığımı besleyecek kadar güzel kal... Ü.Y.O. |
Gülüşün,Hiç kimsede olmadığı kadar içten,hiç olmadığı kadar yumuşak.
Gülüşün, gözlerine yansıyan ışık. Sen gülüyorsun, ben bir yardan diğerine Ben sürüklenen serüvenci oluyorum. Gülüşün çocuk, haylaz, yaramaz,umursamaz.Ve bir o kadar uslu, söz dinleyen, huzur veren... Gülüşün damarlarıma işliyor, bağımlılık yaratıyor. Bir tutku, vazgeçmesi mümkün olmayan. Bir hayat senfonisi, her notasında aşkı saklayan. Sevmeyi bilen gülüşün, sevdikçe sevdiren gülüşün... Özlemin en koyusu senin gülüşüne konaklanmış. O gülüşü görmeden yaşamak öyle zor ki... Sınırsız okyanusların, en mavi denizlerin beyaz yelkenlisi... Umudun ta kendisi... Menzili olmayan bir uçuş, sonsuzlukta kayboluş...Güven veren gülüşün, cesaret veren... Hayatın bütün kaypaklığına, ikiyüzlülüğüne ve acımasızlığına direnme gücü veren. Yaşama sevincini her gördüğümde yeniden yüreğime yerleştiren gülüşün... Sen güldükçe gülüyor çevremde kim varsa, ne varsa. Sen güldükçe ışıl ışıl yanıyor yıldızlar, her birine senin adını verdiğim yıldızlar. Şimdi sadece senin gülüşünle anıyorum onları. Gülüşün, ayazı ısıtan bahar, sarı sıcağı serinleten rüzgar. Alabileceğim en değerli armağan gülüşün, içinde her sevinci barındıran bir hazine. En beklenmeyen sürpriz, hep beklenen mutluluk. Gülüşün kötüye karşı en soylu başkaldırış. İyinin en kadim dostu. Mücadele eden, yenilmeyen ve aşkın zaferini ilan eden... Sevdiklerine alçakgönüllü, zarar vereceklere kalkan. Soran sorgulayan ama asla yargılamayan gülüşün... Bedenimi saran ateş, içimdeki ürperiş, ellerimdeki titreyiş gülüşün. Tükenmeyecek heyecan, sonu gelmeyecek öykü, anlatılmaz bir duygu seli... Seni anlatan en iyi tarif gülüşün, içinde ne varsa dışına yansıtan. Saklamayı bilen ama gizemden hoşlanmayan. Baktıkça, 'İyi ki yaşıyorum' dedirten... Var oluşuma anlam katan gülüşün... Baktıkça Tanrıya şükrettiren ve 'Hayatımdan hiç çıkmasın' diye dua ettiren gülüşün. Damla damla yağan yağmur, yanımdan hiç ayırmayacağım uğur... Gecenin dinginliği, gündüzün hareketi. Renklerin en güzeli, çiçeklerin en tazesi...ve bu sevdanın sebebi... Gülüşün |
SENİNLE ÖLMEYE BİLE HAZIRDIM
Bu gece konuğumsun. Karanlık, yırtıcı düşler ve küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin bana... Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor... Yanımda uyuyorsun. Kollarındaki, bacaklarındaki izleri, yaraları seyrediyorum. Alımlı, uçumlu bedenine, diriliğine, büyülü gençliğine tutkuyla bağlı olduğun adamdan geliyorsun bana... Dilsiz sevişmelerinden... Onu başından beri hiç saklamadın benden. Zaten ben yüzündeki solgunluktan, düş kırıklığından, gözlerinin sık sık boşluğa düşmesinden anlamıştım hemen. Zaten yalanlarla yaşayamazsın sen... Ama gerçeği anlayınca içimdeki resim darmadağın olmuştu bir anda. Resimdeki kırmızı ev yıkılmış, çiçekler ezilmiş, resimdeki bahçenin kapısı kırılmıştı... Neden, demiştim sana, son bir umutla ve belki bir mucize olur, bana hiç beklemediğim bir gerekçe söylersin diye, tıpkı ölüm mahkumlarının son anda bir kurtuluş haberi beklemeleri gibi... Gözlerime baktın. Evladını terk etmeye hazırlanan bir anne gibi baktın bana. Bir yalan aradın, buldun belki, ama söyleyemedin. Yalanlarla yaşayamazsın sen... İçimdeki resim tutuşmaya başlamıştı. Resimdeki küçük çelimsiz, siyah önlüklü çocuk ağlıyordu umutsuzca... İçimdeki resim yanıyordu. Çocukluk sevinçleri, düşler inançlar yanıyordu. Resimdeki siyah önlüklü çocuk nereye kaçacağını bilmiyordu... Yakana sarıldım ve neden? diye bağırdım seni sarsarak: Neden seviştin onunla? .. Seni sarsmam, yakana sarılmam, sana bağırmam senden güçlü olduğum için değildi. Tam aksine uçuruma düşüyordum, elimi tutup, bırakmaman içindi... Gözlerin yine bilinmeyen bir boşluğa takılmıştı. Bir süre sustun. Sonra konuştun. Sesin hayat kadar yabancıydı, hayat kadar acımasız, hayat kadar gerçekti... İçimde tanıyamadığım bir başka kadın daha var, dedin. Ve o kadın onun çekiciliğine karşı koyamıyor... Öylesine büyülü bir yakışıklığı, öylesine küstah bir kendini beğenmişliği var ki kendime engel olamıyorum... Bu gece konuğumsun... Karanlık, yırtıcı düşler, küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin yanıma... Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor... Kollarındaki, bacaklarındaki yaraları, izleri seyrediyorum... Yanımda, öylesine masum uyuyorsun ki... Bu masumiyetinin arkasında nelerin saklı olduğunu, içinde, sana da yabancı olan o kadını bilmeyi öyle çok isterdim ki... Sahi, kimdi o kadın? Güçlü, yakışıklı, kıskanç, sahiplenen, hatta küstah, seni inciten, üzen ve kendini beğenmiş erkeklere bu denli çeken neydi onu... O kadını bu parçalanmışlığa sürükleyen kirli ve hastalıklı merak neydi? .. İçindeki o bin yıllık ezilmişlik bu ezilmişliğin hastalıklı hazzı mıydı karşı koyamadığı... Kişiliğini parçalayan, iradeni felce uğratan, gururunu tamamen teslim alan bu ruhsuz sevişmelere onu hangi derin eksiklik çağırıyordu... Sahi, kimdi o içindeki senin bile tanıyamadığın kadın? ... Bana çekiciliğine karşı koyamadığın bir başkasıyla seviştiğini söylediğin günden sonra haftalarca görüşmemiştik. Aşkınla çok derinlere gömdüğümü sandığım güvensizliklerim, komplekslerim, korkularım gömüldükleri yerden hiç olmadıkları kadar güçlenmiş ve acımasız inatlarıyla ortaya çıkmışlardı yeniden... Haklı olmanın, bir suçlu bulup yargılamanın rahatlığını hiç tatmamıştım ki... Ortada bir yıkım, bir ihanet, bir suç varsa kimsede değil, hep kendimde arardım ben... Günlerce seni değil, kendimi yargılayıp durmuştum. Bedenimi aşağılamıştım acımasızca. Neden ben de içindeki kadını büyüleyen o adam gibi yakışıklı, güçlü, gösterişli bir bedene sahip değildim? ... Neden bağlandığın o genç adam gibi seni sınırlayıp sahiplenmiyor, üzüp incitmiyor, içindeki o bin yıllık ezilmişliği tahrik etmiyordum? ... Neden benim de dudaklarımın kenarında kendini beğenmiş ve küstâh bir gülümseyiş yoktu onun gibi... O görmüştü de, neden ben seninle onca yıl beraber olduğum halde içindeki sana yabancı olduğunu söylediğin kadını görmemiştim... Saçma, rezil, karanlık düşüncelerdi, ama ne yazık ki gerçekti... Ama en çok neyini kıskandım biliyor musun? Onun önünde elbiselerini çıkartıp soyunmanı, sevişirken adeta sayıklar gibi söylediğin ve bana dünyanın en masum sözleri gibi gelen o ayıp sözcükleri ona da söylüyor olmanı ve bir de onun yanında uykuya dalışını kıskandım... Ama asıl acı olan bir gün ansızın seni kıskanmaktan vazgeçişimdi... Bir gün ansızın öyle büyük bir yokluğa düşmüştüm ki, bu yoklukta her şeye olan inancımı yitirmiştim... İnsan ancak birine inanıyorsa onu kıskanırdı... Sen yokken her sabah dünyaya gözlerimi açıp, etrafıma baktığımda, burası neresi, diyordum, kimim ben, kim bu insanlar, şimdi ben bu koca gün ne yapacağım? diye düşünüyordum. Sanki bu hayatla ilgili bildiğim her şeyi unutmuştum... Ta ki sen bir gece vakti gözyaşlarıyla kapımı çalıncaya kadar... Öylesine bağlılıkla, öylesine susamışlıkla sarılıyordun ki bana, sanki birden rollerimiz değişmişti, şimdi sen uçurumun kenarındaydın, seni tutması, koruması gereken annen bendim senin... Sana, senin bana sarıldığın gibi sarılmasam senin resmin dağılacaktı... İçindeki kadın sana büyük bir tuzak hazırlamıştı. Bedenin, ezilmişliğin, karanlık önyargılarla koşullanmış güdülerin doyuyordu, ama ruhun öylesine susuz kalmış, kişiliğin öylesine parçalanmıştı ki... Çünkü yakışıklı bedenine vurulduğun, dudağının kenarındaki o küstah ve kendini beğenmiş gülüşüne hayran olduğun genç adamla ruhunla, duygularınla ilgili konuşacak, paylaşacak hiçbir şeyin yoktu... Bedeninin onu özlüyordu, ruhun beni... İçindeki, o yabancın olan kadın, arzuladığında genç adama, onun iri, gösterişli bedenine, ipeksi, gergin kaslarına, bitip tükenmek bilmeyen cinsel enerjisine, seni küçümseyen, acıtan o küstah yakışıklılığına gidiyor, susuz kalan ruhun içinse bana geliyordun... Peki, beni seninle birlikte olmaya iten neydi? Neden bırakıp gidemiyordum seni? .. Aşkta yasak olana, imkansızlığa, mutsuzluğa duyduğum merak mı çekiyordu şimdi seni bana... Yoksa ne ondan, ne de benden vazgeçemediğin için yaşadığın acıya, parçalanmışlığa duyduğum merhamet için mi bırakamıyordum seni... Artık benimle o bir zamanlar tutkuyla bağlandığım bedenini paylaşamıyordun. Artık sevişmiyorduk seninle. En azından dürüsttük bu kadar kendimize ve bir başkasına... Ama çıplak bedeninden çok daha mahrem ve sahici olan düşlerini, duygularını, acılarını paylaşıyordun benimle... Çok küçükken, dayının sana yaptığı cinsel tacizi mesela. Bugüne dek kimselere anlatamamıştın bunu... Aramızda cinsellik olmayınca artık ben de seninle her şeyimi korusuzca konuşabiliyordum... Düşlerimi, annemi nasıl derin bir sevgiyle sevdiğimi, rüyalarımda onunla nasıl seviştiğimi, o büyük utancımı, karanlık iç dünyamı, doyumsuzluklarımı hasta, yaralı ruhumu... Aramızda cinsellik olmayınca artık üzerinde iktidar kurmayı asla düşünmüyor, seni denetlemiyor, seninle gizliden gizliye rekabet etmiyordum... Olmadığımız gibi görünmeye çalışmıyor, güvensizlikten kaynaklanan sahte üstünlük duygularımızı tatmin etmek için birbirimize kapris yapmıyorduk. Sıradanlığın o büyülü içtenliğini yakalamıştık... Kendimizle, hayatla, her şeyle alay ediyorduk... Karanlık ormanından bana geldiğin bir geceydi, hiç unutmuyorum. Yatak odasına girecektim ki, içerden, çocuksu ve adeta mahcup bir sesle: Soyunuyorum, içeri gelme, demiştin... Önce, böyle deyişine çok şaşırmıştım. Sen benim yıllardır birlikte olduğum bir insandın. İlk anda mahcubiyetine bir anlam verememiştim. İçeri salona geçtim. Sonra bir sigara yakıp düşündüm... Düşündüm... Bu mahcubiyetin, soyunuyorum, içeri gelme deyişin, bana çok anlamlı geldi birden... İçim sevinçle, umutla doldu... Ve o an seninle her şeye yeniden başlamaya karar verdim... Buna hazırdım... Seninle ölmeye bile hazırdım... Soyunuyorum, içeri gelme, deyişin, bir kez daha aşık etmişti beni sana... İlk kez gibi... Ve bütün ilkler gibi sonsuz bir arzuyla... cezmi ersöz |
GÖLGEM DÜŞMÜYOR ARTIK EVİNİN DUVARLARINA
Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak. Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda. Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle. Konuşamam, yalnızca ağlarım. Ne olur gir içeri. Ama girerken tut elinden sevdanın. Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren, seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren, yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı, evinden gölgemi silip götüren, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin, o, hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri. İlk aşkının yüzünü yanına al. Utanma benden n'olur. Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim... Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin. İçeri yalanlar girmesin. İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri. Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan, kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde. Bak, bu ev benim yüreğim. Ne zaman kalbinden kovulsam, ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız, öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim. Burası aşkımın mabedi. Burası sensizliğimin kalesi. Burası deliliğim... Burası baştan ayağa sensin, sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerine baktığımda kendimin değil, bir başka aşkın aksini görmeden önce ölmek isterdim. Ama yapamadım. Nice kaybedişlerden, nice savruluşlardan sonra, artık bu aşkı hayatın pençesinden kurtardık, o dünyevi ihtiraslardan, oyunlardan sıyrıldık ve şimdi artık Tanrı'ya yaklaştık dediğim anda, hayatı, dünyayı ve kaderi yendik dediğim anda, kalbin kalbimin yanında atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken, içinde o annemin rahmi kadar huzurlu kokunu soluyarak nefes aldığım yüreğini bırakıp gidemedim. Çünkü zaten hayattan kopmuştum ve cennetteydim. Aşkınla öylesine sarhoştum ki birgün cennetimden kovulacağıma hiç inanmak istemedim. Evimin, şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla. Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar. Rutubetleri ondan, aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil, sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi. Sonra söz bitsin. Ölüme kadar yalnızca susalım. Anlatalım ki bu sevda kanatlarından kırgınlıklarla bağlı kalmasın bu çirkef hayata. Kurtulsun yüklerinden, bağışlasın hayatı ve sonsuzluğa uçabilsin huzurla. Biliyorum. Seni böylesi sonsuz bir aşkla severek çok büyük bir günah işledim ben. Hayatın girdaplarında savrulup duran ruhuna o yarım ruhumun ağırlığını yükleyerek çok büyük günah işledim. Ne yaptıysan sevdim seni, ne yaşadıysan sevdim. Aşkın o bulup bulup kaybetme oyunlarından yaptığın zırhın içine sakladığın kalbini ne yaparsan yap yıkılmayarak, vazgeçmeyerek ve hep affederek savunmasız bıraktım. Hiç solmayan bir sevda çiçeği olup bozdum ezberini. Direncini kırdım, kalbine girdim. Seni bir kalbi fethetmenin, ona her an kaybedebilme ihtimaliyle bağlanmanın, bir aşk için çırpınmanın o karanlık hazzından mahrum bıraktım. Affet beni, seni aşkın o dünyevi oyunlarından mahrum bıraktım. Belki de bunun için gözyaşlarıyla kazandığın ve yitirmekten çok korktuğun bir sevgiliyi sever gibi değil, sesini birtürlü susturamadığın vicdanını ya da o kusursuz ve daimi sevgisinden bunaldığın ve bu yüzden incitmekten asla çekinmediğin anneni sever gibi sevdin beni. Ama hiç aşık olmadın. Bu yüzden suçlama kendini. Asıl suçlu, bu hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse ya eksik ya fazla kalan, hayatı bir oyun gibi görmeyi ve kurallarına göre oynamayı hep reddeden benim o isyankar, o yaralı ve yabancı ruhum... Sen değilsin sevgilim. Hayatında önce bir sığıntı gibi yaşamaya, sonra seni kaybetmeye, ardından seni paylaşmaya, sonunda tam da sana kavuştum sanırken aşkın değil vicdanın olmaya, senin için aklına ne gelirse ona dönüşmeye razı oldum hep, katlandım. Hiç pişman olmadım seni sevmekten. Sana hiç kırılmadım. Hep anladım seni. Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanını, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunun, hayatla uzlaşamamış aşk kırgını, yitik ilk gençliğinin ve herşeyin farkında olmanın ç****izliğiyle derinleşen yüzündeki çizgilerin aşkına bağışladım. Sevdim seni sevgili, sevdim... Seni o birtürlü kucaklayamadığım, ama başımı kaldırıp bakmasam bile hep orada, yukarda olduğunu bildiğim gökyüzüne duyduğum hasret gibi... Seni o suyundan hiç içmediğim, toprağına hiç basmadığım, insanlarını hiç tanımadığım, ama herşeyden kaçıp sığınmak istediğim o uzak ülkelerin hayali gibi... Seni aşkın için gözümü hiç kırpmadan arkamda bıraktığım, gözyaşlarını ve o yaralı ömrünü vicdanım gibi hep içimde sakladığım annemin karşılığı bu hayatta mümkün olmayan duaları gibi... Seni o rahmimden kanaya kanaya söküp atmak zorunda kaldığım, ama kalbimde aşkınla besleyerek büyüttüğüm sevdamızın o masum çekirdeğini tarifsiz bir hasretle özler gibi... Seni öylece, seni çırılçıplak, seni kadere isyan eder gibi, seni Tanrı'ya eş koşar gibi... Sevdim seni sevgili, sevdim... Beni bir kez öldürüp sensizliğe gömdüğün o yıllarda, o yabancısı olduğum hayatın ıssızlığında soluk almadan ömrümü yalnızca Tanrı'dan gözyaşlarıyla dilediğim o mucize için bekletirken... Sonra Tanrı sesimi duyup o mucizeyi, yani seni, yani o hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yeniden bana verdiğinde... Kalbim kalbinde atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken... Mutluluğa dokunarak, mutluluğumun farkında olarak, mutluluktan ağlayarak... Ama bir yanım seni her an yeniden kaybedecek gibi hep tetikte... Sensizliğin o dipsiz uçurumunun kıyılarında korkusuzca dans ederek, seni benden çalan hayatın o acımasız pençesini her an arkamda hissederek... Her gece yüzümü masumiyetinin o benzersiz yurdu olan boynuna gömüp uykuya dalmadan önce bu huzuru bana bağışlayan Tanrı'ya minnetle gülümseyerek... Ve işte tam da o anda ölmeye, sonsuzluğa karışmaya hazır olduğumu ona sessizce fısıldayarak... Sevdim seni sevgili, hep sevdim... Otur karşıma hadi, bir sigara yak. Konuşalım. Anlat bana sevdanı... İlk aşkının yüzünü anlat... O, hiçkimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin sevdanı anlat bana. Kalbindeki o sızının dilinden en çok aşkınla kavrulmuş bu yüreğim, sevdanın uğruna solup giden şu çocuk ömrüm anlar. Anlat hadi ne olur. Ama sakın bana hayattan söz etme. Sakın bana, hayat böyle bir yer, herşey bitip tükeniyor, her aşk hayata yenik düşüyor, deme... Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanınla değil, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunla, hayatla birtürlü uzlaşamayan o aşk kırgını, yitik ilkgençliğinle ve herşeyin farkında olmanın ç****izliğiyle gün geçtikçe daha da derinleşen yüzündeki çizgilerle konuş benimle. Hayat dışarda kaldı, bak. Burada yalnızca sevdan oturuyor. Sevdanın dilinden konuş benimle. Ben hayatın dilinden anlayamam. Biz bu sevdayı hayatın içinde yaşamadık. Biz bu sevdayı hayatın diliyle yaşamadık. Biliyorum bu şizofren aşkım hep korkuttu seni. Bu uyumsuz varlığım, gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat kadar acımasız olan o yanını çok korkuttu. Benimle hayata yabancılaşmaktan korktun. Bu yüzden yalnızca öykülerinde ağladın o uyumsuz varlığıma. Yalnızca öykülerinde eğildin bu sevdanın önünde. Sen beni yalnızca öykülerinde sevdin... Şimdi ilk aşkımın yüzü diye sarıldığın ve uğruna adımı dudaklarından, kalbimi kalbinden, gölgemi evinin duvarlarından söküp attığın o sevdanın, yaralı yüreğine rağmen hayatın ortasında dimdik ayakta duruyor olması bir tesadüf mü sence? Hayatla yaralanmış iki kırgın yürekten, onun içinde varolmayı reddederek yalnızca aşkı kendine vatan bileni ve bu yüzden çırılçıplak, savunmasız ve güçsüz kalarak yıkılmış olanı değil, hayatın tam da ortasında ona meydan okuyarak yaşayanı, sevgiye duyduğu güvensizliği yaralı yüreğine kalkan yaparak ayakta kalmayı başarmış olanı seçmen bir tesadüf mü? Hayattan kopmuş bir roman kahramanından sıkılıp, hayatın içinde mücadele eden bir gerçeklik kahramanını tercih etmen bir tesadüf mü? Anlat bana ne olur... Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin. Aramıza hayat girecek... Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar, sayısız mekanlar, geri dönüşü olmayan anılar, sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık *******de bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerinin, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunun, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarının ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunun özlemiyle çıldırsam bile, merhametin için yalvarıp sana bir kez daha aynı acımasızlığı yapmayacağım. Kimi ******* başka bir sevdaya sarılıp uyuduğun yatağından ansızın uyanıp doğrulduğunda, o koyu sevdasıyla boşlukta kanayan gözlerimin hayali 'nereye gidiyorsun sevgilim' demeyecek sana... Korkma benden artık. Aşkına rakip değilim. Ömrüne rakip değilim. Seni kadere emanet ettim. Seni ilk aşkının yüzüne emanet ettim. Kırgın değilim ne sana, ne de seni elimden alan bu acımasız hayata... Beni onca kaybedişten ve gözyaşından sonra bu dünyadaki cennetine çağıran, sonra annemin rahmi gibi huzur kokan uykularımızı sonsuza kadar yeniden elimden alan Tanrı'ya bile kırgın değilim ben... Şimdi git artık sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at. Ona ihtiyacın yok artık. Affet kendini... Beni affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık. Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım... Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü Merak ederdim hep. Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim. İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim... Aşktı adın uçurumda, yanı başımda aynadaki suretimdi yüzüm, aykırı kanardı bana. İnançlarımın çoğu yalanmış alay ederdi benimle. Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki senmişsin dokunamadığım... Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş, *******i ansızın uyanıp İncitip durduğum senin yokluğunmuş... Onca sevişmeden sonra değişmemişsem, sihirli bir aydınlıkta, içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş... İşte onca yalan geçen hayatımda buymuş tek gerçekliğim... Cezmi Ersöz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:06 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.