![]() |
Anılar doğurdu bu şiiri
“sen kere ben bir kere bir demektir, çarpılacağız. sonuçtan sen çıkarsan ya da bölünürsek ne kalır geride, onu bulacağız. sağlay yapıp köşesine kağıdın gerçeği görür görmez insanlık olacağız “ ……… senden bu şiiri ilk kez kıpkızıl bir gece sofrasında dinlemiştim. ucuz şarap kokuyorduk. felsefe doğuruyorduk. birinci sigarası safran gibi boyamıştı ellerimizi. ve dünya bizim için bizimle yaşıttı sanki. matematik gibi yaşıyor, diyalektik öğreniyorduk değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu. arada; sevdiğimizin gözleri geliyordu aklımıza, ağlıyorduk. bol kitap, bol duman ve inanç doluyduk. en kalın seslerimizle en sevdiğimiz türküleri söylüyorduk. senden bu şiiri ilk kez gene böyle bir gece sofrasında dinlemiştim. seansımız bitmiş, karşılıklı yataklarımızda sızıp kalmıştık. ve sanırım o geceden sonra bir daha hiç karşılaşmamıştık. Cevat Çeştepe |
Ani ziyaret
adres kağıdı elimdeydi ve mürekkebi esintili bir yıldız gecesi gibi parlıyordu. gökyüzü bulutsuz sırtımdaki gömleğin ismi yalçın kayalarda yazıyordu. nereden biliyorum sanki ezbere ben bu şehri değil mi. sadece martı kanatlarında taşınan kokusunu nereden biliyorum, artık olmayan gönderileceği adresler için zarfa sığmayan. şimdi sen beni birden görsen kapının tam önünde buyur etsen gel içeri diye bir çay içimi otursam karşında, belki biraz daha fazla sen işine baksan, bana hiç aldırmasan . ben oyalanacak bir şeyler bulurum kendime nasılsa. papatyaların renklerine yada duvardaki asılı resimlere uzaktan bakarken arada iki laf ederiz bu bile yeter bazen. sonra sana bir küçük armağan veririm yanımda getirdiğim dokuzyüzonbir tarihli ve tam senin İstanbul’unun işi. ama diyorum işte bana aldırma ve arada gözlerim takılırsa saçlarını toplayışına sakın şaşırma. ben, sen yoksun diye geldim, zaten orda değildim söylenmiş çaylar soğumasın diye içtim. hani sen beni tam görüverirsen diye kapının tam önünde mürekkebi yıldız gibi parlayan adres kağıdın elimde. Cevat Çeştepe |
Anlamamazlıktan geliyorum anlasana
hadi anladım diyelim, ellerinin neden bu kadar uzak olduğunu ellerimden. onun da biliyorum sebebini, gözlerin neden geçmez oldu artık gözlerimin önünden. dört duvar dolusu kurşun akmış kulaklarına sanki, o kadar bir şey duymak istemiyorsun ki sesimden sadece cevabını bulamadığım şu soru kaldı aklımda. peki neden hala gelmiyorsun sen bana. Cevat Çeştepe |
Anlaşmazlık
olmuyor kardeş, topal bir yan var aramızda. aynı yolları adımlayamayacağız aynı çamurda yok bizim izimiz. sen kendi ufuklarında yakaladığın bulutlarda sallanıyorsun, oyun olsun diye, ben o bulutların kurduğu darağacında. olmuyor kardeş, insanlık bu demekse eğer sevebilmekse yani, ortak düşünebilmekse biraz ikimiz birden, aynı gök kubbede insan olamıyoruz. benim siyah denizlerimde senin beyaz aydınlıkların kararıyor. olmuyor kardeş, olmuyor. Cevat Çeştepe |
Anlat bana ki anlatayım
uzat bana ellerinden bir kere öpeyim ne kınasına bakayım ne nasırına sadece öpüp bir kere yüzüme süreyim. sen de anlat bana avucundaki derin çizgileri ben dinleyeyim. ellerim yanmadan. aç saçlarını avuç içime bir kere koklayayım. çiğdem tanesiydi adında sonbahar olan bende sana bunu anlatayım. dillerim tutulmadan. dinlediğim türkülerin içinde senin anlattığın ne kadar masal varsa onlara korkusuz başlıklar atayım başımı dizlerine dayayıp, ağlayayım. uzat bana gözyaşlarından bir damla ne acısını sorayım, ne derdine yanayım yüreğimde saklayayım gözlerim kurumadan. Cevat Çeştepe |
Anlat bana olmayacak işleri
hiç kanadına renk vurmamış kuş olur mu. ya gölgesi ışığa yakalanmamış bir çiçek. yağına ter karışmamış çark ne kadar döner ve ne kadar büyür başak. yağmur yağmazsa… sen ağlamayan bir çocuğu ne zaman gördün elinden zorla alınınca katıksız lokması. ve dönüp arkasına bakmayan uçan balon, ne kadar kalır havası güneş açmazsa…. yani bir dere anlat ki su akmasın içinden. gölgesi gökyüzüne düşmüş bir çınar, yaşlı gözlerle küreklerini izlemeyen sandal ve dalgası durulmuş deniz, mavisi olmazsa….. hadi anlat gözlerimin içinde açacak yeni günü ellerinin sıcaklığı alnıma düşmeyince. ve kapıyı ardımdan kapatmadığın bir sabah geriye nasıl dönülecekse sen olmazsan….. Cevat Çeştepe |
Apartman günah çıkarıyor
apartman yüksek katlı nerdeyse her pencerede bir halı asılı anlaşılan temizlik günündeyiz ne kadar kirli iz kalmışsa az önceden hepsini silip süpürmekteyiz apartman çok pencereli her penceresinde bir temizlikçi anlaşılan camlarda silinecek ne kadar kuş gölgesi vurmuşsa gökyüzünden hepsi birer birer yok edilecek apartman yeşil boyalı fırça izlerinde eski yerinden bir ağaç saklı anlaşılan günah çıkarıyoruz ne kadar ağacı budamışsak kökünden hepsini apartmanın betonunda yaşatıyoruz. Cevat Çeştepe |
Aşk'ı ilk ben yazdım
Bugün içimden öyle geldi. Şimdiye kadar sanatın hiçbir kolunda İşlenmemiş bir konuya Dikkatinizi çekeceğim. Aşk! Ne bir ressamın paletinde yer buldu Ne de üzerine bir roman yazıldı. Şarkılara,türkülere, şiirlere Hiç konu olmadı. Aşk! Çöken hiçbir imparatorlukta günahsız, İşlenen çok cinayette sebepsiz kaldı. İntihar gibi ölümleri Kimse üstüne kondurmadı. Aşk! Matematikte hiç söz edilmedi adından Kalp çarpıntısı, yüksek tansiyondan Ve yokluğunun vurduğu kanser belasından hiç bir literatüre giremedi. Aşk! Boykot sadece Latince’de kalmadı. Dünyanın çok konuşulan her dilinde, Bülbülün sabah serenadında bile Adına karşılık bulamadı. Aşk! Bugün gerçek suçlunun adını kimseye vermeden, Bugün ben bu sahilden daha önce geçtim Bir daha geçmem demeden Bugün aklıma gelen hiçbir şeyi gizlemeden, Bugün; aşka seni seni seviyorum demek geldi içimden Cevat Çeştepe |
Aşk öyküsü: Adı kaçmak değil
mutluluk hangi tapınağının duvar taşında gizli. uğurlu sayılarınla toplasan dört yanımdan rengimden kokular salsan üzerlerine, yorulmadan oyun değil desen sevdiğim, bu oynadığım, yakalanır mıyım, senden daha çok saklanmadan. ispatı çok zor bir sevişmeydi o gün yaşadığım. vurgun nasıl düşer bir yerlere, kan-ter içinde eğri ve karmaşık bir yumaktan nasıl çözülürde simetrik bir dengede yürümeye başlar ip üstünde. işte budur, ne yapsam kendime bile anlatamadığım. bahar; demek kendisi bile kendinden habersiz. iğde dalları söylüyor; mevsim, bu şiirin konusudur. güz, eğer akşamdan kalma bir sancı gibi olacaksa. İstanbul; uzak köşelerdeki uzak yüreklere lacivert muskalı nikahları, tanıksız kıyacaksa, ellerimin soğumayan ateşi, ellerinde yanıyordur. duvar taşları da bilmiyor anlaşılan mevsimin adını. inanmıyorsun sen ama, hala çırılçıplak dans gibisin nereye baksam gözlerimi üzerine giydirdiğim. endişelerini hiç taşıma artık bak neler söylüyorum senden kaçmak değil bu, ben senden çok istiyorum. med lerim sahiline vuruyor ama korkularımın adı cezir. ıstırap işte böyle her duvar taşı ve iğde mevsiminde. kapatmış tütsüleri başka sandıklara, baharı gizliyor. şarkılar dersen sanki her güftesinde biz varız ama açılmamış kilitler var elimizde anahtar aradığımız. Cevat Çeştepe |
Aşk şiiri
kara yazdıklarımı, ak gözlerle okuyan dostlarım soruyor bana bugün neden aşk şiiri yazmıyorsun diye. düşünüyorum da yanıtlamadan önce. bembeyaz güvercinlerin; taşıyamayacağımız kadar ağır kanatlarından bir gözyaşı seli akıyor şimdi tam önümden sarı gelin eşliğinde, Fırat türküsü gibi. ben de ağlıyorum, memleket sevdasına diyorum bu gözyaşının adına. en güzel aşk şiiri değil midir bu. yazıyorum işte ülkem ve kardeşlik adına. Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:40 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.