![]() |
Bir Sen Varsın
Güneş selam vermiş pencerene… umrunda değil... Umrunda değil gülün bülbülün öpüşmesi, Lalenin sümbülün yeşermesi. Çiçeklerini ayaz kesmiş bir kez Kar yağıyor her daim gönül bahçene. Üşüyorsun; güneş ısıttıkça tenini, İzdiham boğuyor bedenini İlgiler yavan geliyor, sevgiler sahte, Gülüşler ağlatıyor gözlerini. Dertler sarmaşık olmuş, sarıyor dört bir yanını Çıkartamıyorsun yedi kat bohçasından umutlarını. Serçe kanadıyla salıp hayallerini Teslim oluyorsun mukadderata. O kadar çekingen... O kadar korkak... Hayat hangi dersi veriyor acaba seni hırpalayarak? Hangi dağın eteğinde bıraktın gülümsemeyi? Hangi bulutta gözyaşların? Mutluluk maskesinin ardında çıkıyorsun güne Gün sarmaşıklar yetiştirmekte… Yıllar ağartmakta saçlarını… Hüzün türküleri çınlatıyor kulaklarını, Bir tek ben, Bir tek ben dokunamam sana, kıyamam Senin bu haline dayanamam…. Bak yüreğinin buzlarında çırpınıyorum yeşermek için Bir nilüfer gibi saf temiz Ne olur gör beni Bir tek ben anlarım seni Bir tek ben bilirim çektiklerini Çünkü sen bensin… Ben sen…. Bir sen varsın… bir sen… bir sen… |
Bir Yiğit Millet Taşıyor
Bir yiğit koşuyor Çanakkale’ ye Ergenekondan almış hızını, Yüreğinde vatan var, Kim takar kurşun yarasını. Katmış arkasına; Malazgirt’ten, Mohaç’tan, Plevne’ den yiğitler Nefesinde duyarsın Kürşad’ın narasını Bir yiğit koşuyor Çanakkale’ ye El uzanmaz dizginine Ufukları zırh yapmış Düşmanın mermisine Diyor; Ben Türk’ üm Senin aslın ne? Kalmasa bedende ferim Nefesim yeter nesline” Bir yiğit koşuyor Çanakkale’ ye Emdiği ak sütün hükmüyle Nam salarken üç kıtaya Karşılamıştın onu; ellerinde güllerle Ey! .. Toprağımın zulmü, Ey! .. Kahpenin dölü... Şimdi, nefretin niye? Kustun vahşetini bir küçücük karaya O kara ki kökü bağlı arş-ı âlâya Titrese de Seddülbahir Titrese de Çanakkale Yeşiline al düşürüp, Karışacak erenlere Gecenin koyusunda kalmışken cenderede Mehmet’ten kan istiyor, Gül istercesine... Kan değil can vermeye Bir yiğit koşuyor Çanakkale’ ye Değil İngiliz, Fransız gibi çapulcu, Cihanın ordusuyla baş eder tırnak ucu... Mermiler kanatlanır Seyid'in ellerinde Mayınlar Nusret’in nargilesinin marpucu Ateşler su tadında Kanlar bayrak olmakta Gülleler gül açıyor Ruh-i çemende Evliyalar, enbiyalar saf olmuş, Bu mübarek cihadı seyretmekte... Bir Mehmet, Bir Nazmi Bir Kemal, Bir yiğit koşuyor Çanakkale' ye elinde istikbâl Yürek koyuyor namlusuna mermi yerine, İmanıyla vuruyor, çelik kalelere Aşkını siper edip göğsünü gere gere Tarih yazıyor Çanakkale’de Namus taşıyor al çerçeve içinde Sunuyor; imanın mefkûresinde Ak alınlı nesillere öyle bir millet taşıyor ki; Sırtı değmemiş yere Kim bilirdi adını ey! Çanakkale, Mehmet’im kanat olmasaydı üstüne |
Biraz da Biz Konuşalım
---Demokrasi ne bilir misin? ---Ben bilirim,bilmez üstüm Susturulduk ben de küstüm. ----Egemenlik milletindir. ---Monarşi bitmedi henüz Yönetim,idare dümdüz... ----Hür fikirler sonucu Kimi sağcı,kimi solcu ---Sağın belli,solun belli Önün arkan terelelli ---Ama şimdi çağ atladık; ----Sanma ki biz çağ atladık Bak, sokaklarda patladık ---Son yüz yılı anlat bana ----Kalpak gitti,kafa aynı Çağlar gitti,cefa aynı |
Bu Şehir mi Kirlendi
Dün soluk almak için uğradım.o malum şehre… Ne tanıdık bir iz buldum Ne de bir çehre Aradım bir an da olsa mazimdeki seni. Her şey ince bir halat düğümünde sallandırdı beni Şehir; süslü bir mezarlığı andırıyordu Taşları uzanmış göğe zaferini kutluyordu. Eskiden böyle miydi? Bu koca şehir üstüne üstüne gelir miydi insanın? Arnavut kaldırımlı sokakları bu kadar köhne miydi? Erguvanlar sarkmıyor muydu bahçelerinden? Çocuklar misket oynamıyor, topaç çevirmiyorlar mıydı? Bu kadar uzak mıydı gönüller neş’eden? Kahkahalar yükselmiyor muydu cumbalı evlerinden? Ayrılığında bile bir vefa yok muydu? Şimdi, neden kurumuş pınarları? Biz mi yeşertiyorduk çınarları? Pembe bulutları biz mi taşıyorduk üstüne? Yıldızları biz mi serpiyorduk geceye Bu somurtkan insanların gülüşü biz miydik? Şehrin kalbi yüreğimiz miydi? Ondan mı umursamıyordu dünyayı Kanaatkâr, mesrur…uzanıyordu günlere Neden değişti? Yoksa; Her şey senin varlığından mı ibaretti? Gidişinle son mu buldu hayat? Gün gözlerinde mi eridi? Yoksa; Başka eller değdikçe tenine bu şehir mi kirlendi? |
Buseler Hasretin Yanağında Eriyordu
Gün yüzünü dönerken geceye Dalgalar; mesnetsiz savruluşlarla vuruyordu iskeleye. Parçalanmış duyguları, Kırık hayalleri Ve hasretin koyu rengini Çılgın arzularlarına peşkeş çekip Topluyordu ak! Köpüklerinde. Hava; hüzün döküyordu. Deniz; güneşi söndürmüş içinde, neşe’yi yutuyordu. Rüzgârın elinde vurgun fermanı Martı çığlıklarıyla duyuruyordu. Dudaklarda vuslat yeminlerinin kıpırtısı. Gözlerde denize inat yaş Zaman; bir vapur düdüğünün arkasından, Ayrılıkla nikâh kıyarken Buseler; hasretin yanağında eriyordu. Meçhuldü gidenin de kalanın da yarınları “Gidip dönmemek, gelip görmemek var “diyordu sessiz diller Hatıralar, hasrete su serpmekten uzak Zamanın kollarında unutuluyordu. Kirli giysilerinin içinde bir gemi ki; dalgaların oynaşı Savuruyordu eteklerini yüküne inat. Ne parçaladığı yürekler umurundaydı, Ne de onca gözyaşı Uzaklaşıyordu iskeleden şahlana şahlana İskele; birkaç oyalı mendil, birkaç ucu yanık mektupla Terk edildi yalnızlığa. |
Cezasını Verirdim
Bir solukluk ömürde, Bin azapla derildim. Hayatın çıkrığında, İnce ince eğrildim. Her kapı bir duvardı Her duvar bir dağ gibi... Aşılmaz yasaların Çarmıhına gerildim. Gelen bir çivi çaktı, Giden bir tel kopardı. Yok oluş acısıyla Yavaş yavaş eğrildim. Dilim lal, elim bağlı Yürek ezelden dağlı Her zaman; ağa haklı Düzeninde ezildim Çiğnenmezdim ben asla Çocuğum aç olmasa Bu kokuşmuş dünyanın Cezasını verirdim |
Çoban İle Köylü
Köylü araştırıp incelemeden Demedi hiç “Dilim yandı önceden” Bakmadı eli mi, kolu mu uzun? Kime emanettir koyunum, kuzum? Sürüsünü verdi Cingöz Çoban’a Sonra tevekkülle! yattı ardına Çoban; Öğrenmeden kaval çalmayı Öğrendi koyundan yünün yolmayı Tez sürede aklı erdi hinliğe, “Satsam her birini beşibirliğe Kurtulur dağların garipliğinden, Tadarım zenginin! necipliğinden! .. Bir gün kuzu sattı, diğer gün oğlak, Cebi para gördü. “Oh! ... Pek de sıcak” Bu arada kurda verdi sus payı... Kuyruk, işkembe, baş, dört de ayağı Koyunları güttü! türkü çağrarak Rahat rahat yattı, döşek yumuşak İlkbahar, yaz, geçti, güz gelip çattı, Köylünün kafada şimşekler çaktı Sürüyü saymaya dama girince Koç, kuzu nerede? Şaştı hal nice? Çobanda yalanın bini bir para Kanıp gitti hemen benim fukara Akıllandı sanma, bizim köylümüz, Herkesi kendince bilir: Tertemiz! Cebinde ne varsa yine sürüye Verdi de çobana sundu hediye! Oysa yaşananlar farklı değildi. Çoban afiyetle sürüyü yedi. “‘Benim köylüm sormaz, anlamaz, bilmez” Çobanda zihniyet yerleşmiş bir kez Köylüyse çıkardı onu çok haklı Kullanmadı asla düşünme hakkı Övündü hep “Benim dağ, benim sürü Lakin, Çobanı seçmeyi bilmedi köylü... |
Daha Ötesi Var mı?
Bugün bahar kondu avuçlarıma; Açtı kara bağrını toprak; Bir tohum uç verdi göğü yırtarak. Saldı bütün evrene tomurcuklarını Sığmadı kabına... Daha ötesi var mı? Bugün bir kartal kondu avuçlarıma; Ne yüksekten uçuyordu, Ne haşin bakıyordu... Bir serçe kadar heyecanlı, munis Çırpındı, küçüldü avuçlarımda Daha ötesi var mı? Bugün bir su damlası düştü avuçlarıma Can kattı çürüyen yüreğime Çatlak dudaklarımdan gönül kaleme Açtı yollarını çıkmazlarımın. Umut var eden yarınlarımın, Mutluluğun, Neşenin, Heyecanın... Daha ötesi var mı? Bugün dağlar döküldü avuçlarıma; Yok oldu mesafeler. Duyabildim sesini sevdiğimin “ Seni seviyorum “ diyişini.. Sizde duydunuz mu? “ SENİ SEVİYORUM “dedi sevdiğim Daha ötesi var mı? |
Demiyor
Daha ay başında yükselir figan Hani bağladığın maaş demiyor. Kemikler toplansa etmez bir kürdan, Kemiksiz dil bile su,aş demiyor Rakıyı götürür, sanırsın ayran. İçer içer de kendine ayyaş demiyor. Karısı artırır dişten tırnaktan, Paramı pul etti oynaş demiyor. Seven sevgiliye halin sormadan, Gel olalım sarmaş dolaş demiyor. Tilkiler elinde olmuşuz tavşan, Gitti kulak, yeter tıraş demiyor. Kendinden çekinir olmuş da insan Hiç kimse kimseye sırdaş demiyor Kırgız,Özbek,Çuvaş...Hepsi aynı kan Birbirlerine hiç soydaş demiyor. Kirli çamaşırla doludur her yan Toplayamaz bunu faraş demiyor. Devlete,vekile (lokmayı yutan) Bir el uzanıp da yavaş demiyor. Dil aynı, din aynı bölünmüş vatan Gardaş gardaşına “gardaş” demiyor. Dört bir yandan öte sarmış da düşman, Benimdir; İstanbul, Maraş demiyor. Eller Mars’a çıktı o hala yayan Alimi ilmine marş marş demiyor Değerleri yitti,kalmadı izan Yok mu kurtaracak bir baş demiyor |
Derininden Çıktı Hüzün
Hazan mevsimine takıldı kaldı ömrüm Ağaçlar gibi çıplak kaldı düşlerim. Derininden çıktı hüzün. Yüreğimde, Tam ortasında raks etmekte Bahara özlemin hüznüdür bu Yaşamak istediğim Ama, hiç yaşayamadığım Geç kalınmış saatler hazanın ortasında Bir mum gibi erimekte Şimdi kuru gazel gibi ömrüm Toprakla harmanı beklemekte Umutlar solgun resimler arkasında Solup gitmekte Derininden çıktı hüzün Yüreğimde, Tam ortasında raks etmekte |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:14 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.