![]() |
Âşık Mahzunî
(1940-2002) 1940 yılında Afşin' in Berçenek Köyünde doğar.1956 yılında Berçenek'e gelen ilk okuldan mezun oldu.1957 yılında Mersin Astsubay Okulu'na gitti..1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu'nu bitirdi. 1961 yılından itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yaptı. 1998 yılında, 58 kaset sahibi olan ozan, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı aldı. Birçok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okundu. Tüm türkülerinin yer aldığı 8 kitabı bulunan ozanın, Bektaşi kültürünün ve Anadolu ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri vardır. 17 Mayıs 2002 tarihinde Almanya'nın Köln şehrinde öldü. |
Âşık Mahzunî Eserleri
Ağlama Kader böyle imiş böyle yazılmış Gidiyorum kara gözlüm ağlama Mezarımız gurbet ele kazılmış Gidiyorum dudu dilim ağlama Ceylan bakışını üzme boşuna Kurbanlar olayım gözün yaşına Keder yakışmıyor hilal kaşına Gidiyorum kara gözlüm ağlama Emanet eyledim benli kuzumu Arkalarda koyma benim gözümü Getir ver çalayım kırık sazımı Gidiyorum kara gözlüm ağlama Mahzunî Şerif 'im yollar göründü Garip başım dertten derde büründü Fadime'm duvağın yerde süründü Gidiyorum kara gözlüm ağlama. Çeker Giderim Ben de bir peygamber olmuş olsaydım Birlik tohumunu eker giderdim Önce yasaklardım kula kulluğu İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim Bakmazdım zalimin gözü yaşına Sabıra bağlamazdım boşu boşuna İtikat etmezdim mezar taşına Taş yerine çiçek eker giderdim İnsan olduğu yön kıbledir bana Ben böyle inandım çünkü insana Çok sebeptir diye kavgaya kana Bütün hududları söker giderdim Cehalet insana pusudur pusu Kolay bilinmiyor işin doğrusu Hocam çekmeseydi ahret korkusu Dünyaya bal gelir şeker giderdim Mahzuni hüner yok şah'ın tacında Aşk yanamaz cehennemin sacında Son isim isterse dar ağacında İnsan der boynumu büker giderdim Savulsun Gitsin Ambargo mambargo dinleme gardaş Gelin Amerika kovulsun gitsin Üsleri müsleri çıksın burdan Kendi toprağına savulsun gitsin Bu herifler senden alır haşhaşı Morfin eder sana açar savaşı Boşuna vurmadan gardaş gardaşı Bir bayram davulu çalınsın gitsin Elin gavurunu boşa çağırma Evdeki dövüşü ele duyurma Seni senden, beni benden ayırma Böyle bir memleket öğünsün gitsin Bu topraklar bizimdir bizim olacak Amerika bela buldu bulacak Mahzuni bağımsız şehit kalacak Yeter ki Türkiye'm dev olsun gitsin. Zalimin Zulmü Varsa Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu Ben artık seyredemem devrilesi boyunu Zalımın zulmü varsa mazlumun Allah'ı var Ahım seni kül eder vallahi billahi yar At ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır Kör olası dünyada can gider zaman kalır Mahzuni bu rıhtıma yanaşıyor son gemi Düşenin dostu olmaz bunu unutma emi Yorgunum Bugün Ey doktor çekil başımdan Gönlümden yorgunum bugün O yar bana inanmıyor Dargınım bugün, dargınım bugün Geçen günüm aylar gibi Eğilmişim yaylar gibi Coşup giden çaylar gibi Durgunum bugün, durgunum bugün Bu yol gider vara vara Etrafını yara yara Eski sevdiğim dostlara Kırgınım bugün, kırgınım bugün Der Mahzuni bile bile Taşa tutu beni hile Aşık oldum azraile Vurgunum bugün vurgunum bugün |
Dertli
Hayatı (1772-1846) 1772 yılında Bolu Çağa'nın Şahnalar köyünde dünyaya geldi. Asıl adı İbrahim. 1846'da Ankara'da öldüğü sanılıyor. Çobanlık yaptı. Gezici aşıklardan saz çalmayı öğrendi. Gençliğinde İstanbul ve Konya'ya gitti. Mısır'a gidip 10 yıl kaldı. Köyüne dönüp evlendi, tekrar İstanbul'a gitti. II. Mahmud döneminde fes giyilmesi kabul edilince fesi öven redifli bir kaside yazdı. Ödül olarak Çağa'ya ayan atandı. Topladığı vergileri zimmetine geçirdi. Görevden alınınca bunaldı intihara kalkıştı. Daha önce Lütfi mahlasını kullanıyordu, bu olaydan sonra Dertli mahlasını kullandı. Ankara, Çankırı, Zile, Amasya'yı dolaştı. Ankara'ya döndü, burada öldü. Koyunpazarı Semti'ndeki mezarı yol açılırken kayboldu. Divan türündeki şiirleri başarılı değildir. Asıl ününü hece vezinli şiirleriyle kazandı. Alevi-Bektaşi inançlarına bağlıdır. Ağır bir dil kullanır, şiirlerinde toplumsal eleştiri ve taşlamalar öne çıkar. |
Dertli Eserleri
Telli Saz Telli sazdır bunun adı Ne ayet bilir ne kadı Bunu çalan anlar kendi Şeytan bunun neresinde Venedik'ten gelir teli Eriktendir bunun kolu Hey Allah'ın şaşkın kulu Şeytan bunun neresinde Abdest alsan aldın demez Namaz kılsan kıldın demez Kadı gibi haram yemez Şeytan bunun neresinde İçinde mi dışında mı Burgusunun başında mı Göğsünün nakışında mı Şeytan bunun neresinde Dut ağacından teknesi Kirişten bağlı perdesi Behey insanın teranesi Şeytan bunun neresinde Dertli gibi sarıksızdır Ayağı da çarıksızdır Boynuzu yok kuyruksuzdur Şeytan bunun neresinde Yar Neden Hazzeder Yâr neden hazzeder, neden hoşlanır Bilmem en güzel nenin, müptelâsıdır Gönül kâh soyunur, kâh ateşlenir Ne çare, çekmeli, aşk belâsıdır. Sefine-i aşkım engine saldım Girdab-ı mihnette eğlenip kaldım Yüz bin aman dedim bir buse aldım Hâsılı ömrümün kan pahasıdır. Canlar feda olsun ahu veş göze Hiç doymak olur mu bu şirin göze Bin tekellüm ettik, kalmadı yüze Bilmem o yâr kimin aşinasıdır. Dertli vazgelir mi ol mehcebinden Yahşi haber aldım öz nesebinden Verdiği buseler lâl-i lebinden İftar-ı vaslının diş kirasıdır. Abdallık Abdallığın binasını sorarsan Allah bir Muhammed Alî abdaldır Hakıykat ilminin aslın sorarsan Cümle ululardan ulu abdaldır. Ben bu Abdallıktan gerüye kalmam Tuttum Abdallığı elden bırakmam Hem Hadîce hem Fatîma hem Selman Kemer-bestelerin beli abdaldır Muhammed kırklara bir hayal gördü Ol hayal ne imiş aslına erdi Firdevs-i a'lâdan içeri girdi Öten bülbüllerin dili abdaldır Muhammed kırklara belî beş dedi Alî'yi görünce Allah dost dedi Hak Muhammed Abdal olmak istedi Muhammed Alî'nin yol abdaldır Dertli kemter anladın mı hisabı Seyyid Battal Gazi Abdülvehhâb'ı Hem doksan bin halifenin sahabı Hünkâr Hacı Bektaş Velî abdaldır. Semâî Vefasın görmedim ol şûha meftûn olduğum kaldı Düşüp sevdasına âlemde mahzûn olduğum kaldı Görüp gözyaşına rahm etmedi devletlü sultânım Döküp âb-ı sirişki dîde pür-hûn olduğum kaldı Cefâ vü cevrine râzî olurdum ben ol dildârın Ana vad'ettiğim cân işte, medyûn olduğum kaldı Ümîdim Derdli'ye dermân edersen der idim hâlâ Senin derdinle şâhım derdi efzûn olduğum kaldı |
Hatayî
Hayatı (1487 - 1524) Safevi hükümdarlarından Şah İsmail'dir. 17 Temmuz 1487’de Azerbaycan Erdebil’de doğdu, 23 Mayıs 1524’te burada öldü. Azerbaycan ve İran’da hüküm süren Safevi Hanedanı’nın kurucusu. Uzun yıllar tarikat eğitimi gördü. Hatayî mahlasıyla şiir de yazan Şah İsmail, Nesimî’nin etkisindedir. Sade bir dil kullanmış ve hece vezniyle şiirler yazmıştır. Aruzla yazılmış ve Arapça Farsça şiirlerinden oluşan Hatayi Divanı da seçkin bir örnektir. 16. Yüzyılın ön önemli şairlerinden biri olarak gösterilir. Mesnevi türünde Dehnâme ve Nasihatnâme adlı iki eseri daha vardır. |
Hatayî Eserleri
Gönül Seyranda Gezerken Gönül seyranda gezerken Şah geldi araya Hakk’a niyaz ederken Bir engel düştü araya Hakk’ın kapusundan girdim Kendi vücudumu gördüm Marifet kazanın kurdum Aşkı kaynatan küreye Muhabbet haslar hasıymış Etmeyen Hakk’ın nesiymiş Sevgi Hak sevgisi imiş Erenler ne der buraya Hele küşadın düşürdüm Firkat kazanın taşırdım Marifet aşın pişirdim Tuzun tattırdım bereye Hatayî der ihtiyarsız Neyleyim dünyayı yârsız Ol alemden bihabersiz Tuz ekmek ister yaraya. Hudey Elâ gözlü pirim geldi Duyan gelsin işte meydan Dört kapısı kırk makamı Bilen gelsin işte meydan Hudey hudey dostlar hudey Hudey hudey canlar hudey Ben pirimi hak bilirim Yoluna canım veririm Dün doğdum bugün ölürüm Ölen gelsin işte meydan Hudey hudey dostlar hudey Hudey hudey canlar hudey Bağ olan yerde bağ olur Gül olan yerde hav olur Bu sitemler çok zor olur Çeken gelsin işte meydan Hudey hudey dostlar hudey Hudey hudey canlar hudey Şah Hatayî der sırrını Ortaya koymuş serini Nesîmî gibi derisini Yüzen gelsin işte meydan Hudey hudey dostlar hudey Hudey hudey canlar hudey Çekip Bizi Bu Dergâha Çekip bizi bu dergâha Getirenin demine hu İki gönül dirliğine Yetirenin demine hu Kudretten giymiş donunu Hünkâra dönmüş yönünü Kalbinde kudret kinini Sildirenin demine hu Budur Hatayî demeyi Zay olmaz mümin emeği Geldi kırkların yemeği Yedirenin demine hu |
Kayıkçı Kul Mustafa
Hayatı 17. yüzyılda yaşadı. Deniz eri olarak Cezayir'de bulunduğu, bundan ötürü Kayıkçı lâkabını aldığı sanılıyor. Dördüncü Murad'ın Bağdat savaşına katıldı. Hayatının son günlerini İstanbul'da geçirdi. Yeniçeri âşıklarından. Sade bir halk diliyle destanlar, koşmalar, türküler yazdı. Şiirlerinde çağının önemli tarihsel olaylarını yansıttı. Bektaşiliği benimsedikten sonra tasavvufla ilgili güzel nefesler söyledi. Bazı eserlerini Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü 1930'da Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikayesi adlı çalışmasında derledi. |
Kayıkçı Kul Mustafa Eserleri
Yücesi Boranlı Dumanlı Dağlar Yücesi dumanlı boranlı dağlar İncitmen sunamı yol verin gitsin Eyyamı şitada bahara erişsin Eline bir deste gül verin gitsin Uğratman sunamı kışa, borana Kader kısmet durulmadı çare ne Eşinden ayrılıp giden ceylâna Düzelin a dağlar yol verin gitsin Mustafa'm der cemaline doyulmaz Seni görmeyince takatım gelmez Dostum gurbet elde yolun bulunmaz Bir takım kılavuz kul verin gitsin Seni Terkeylesem Kaşları Keman Seni terk eylesem kaşları keman Vefâsı olmayan yârdan nem kaldı Cefâlım yok mudur göğsünde iman Divâne eyledin arda nem kaldı Ayrılasın bencileyin eşinden Bir dem sevda gitmez olsun başından Bu ayrılık kıldı beni işimden Arayıp gezerim kârda nem kaldı Akar gözyaşlarım bir dem silinmez Kapuda kul oldum adım bilinmez Ko serim sağ olsun yâr mı bulunmaz Kadrimi bilmeyen yârda nem kaldı Kul Mustafa der ki severim candan Gözlerim doludur kan ile nemden Sevdiceğim farığ olduysa benden Çıkayım gideyim şunda nem kaldı |
Kul Himmet
Hayatı 16'ncı yüzyılın sonlarında Tokat Almus Güdümlü köyünde doğdu. 17'nci yüzyılın ilk yarısında öldü. Coşkulu deyişleriyle tanınan ve Hatayi ile Pir Sultan'dan sonra gelen üçüncü büyük Alevi-Bektaşı şairi. Pir Sultan ile yakın arkadaştı. Onun asılmasından sonra uzun süre saklandı. Şiirlerinde tarikat kurallarını her kültür düzeyinden Alevi-Bektaşilerin anlayabileceği bir yalınlıkla anlattı. Kul Himmet'le ilgili bilgi ve şiirleri Cahit Öztelli, "Pir Sultan'ın Dostları" (1984) adlı kitabında derledi. Seyyah Olup Su Âlemi Gezerim Seyyah olup şu âlemi gezerim Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kendi efkârımca okur yazarım Bir dost bulamadım gün akşam oldu İki elim gitmez oldu yüzümden Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden Kusurumu gördüm kendi özümden Bir dost bulamadım gün akşam oldu Bozuk şu dünyanın temeli bozuk Tükendi daneler kalmadı azık Yazıktır şu geçen ömüre yazık Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kul Himmet üstadım ummana dalam Gidenler gelmedi bir haber alam Abdal oldum şal giydim bir zaman Bir dost bulamadım gün akşam oldu |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:53 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.