![]() |
SANA KALAN SAZ
sana yaralarımdan çiçekler, ilk yardım ******* biraz da ve yangında kurtarılması imkansız acılar bırakıyorum.. seni özümün gizinde saklıyorum.. bütün aşklarımın izlerini sayıklayarak ve aldatarak tüm sevdiklerimi, sana cinayetimin ipuçlarını bırakıyorum... vasiyeti olmayan ölüler ülkesinden (türkülerin sırtındaki muamma!) yazık bir nakarat bırakıyorum sana "ben sana gülüm demem gülün ömrü az olur" öç biter, biter şarkı, yaz olur... |
SEBEBİM DERLER YA . . .
ölümüm senden olur bilinsin ne uçsuz bir kan akışı ne buğusu kadehte rakının, ela ve sonsuz bir teneşir uykusu gözlerinin ağlamaklı bebeğine... acemi zamanlar silinsin ölümüm senden olur bilinsin sen istesen aslında bütün kafiyeleri eskitirsin aklında kalmayacak aklım başka kollar başka sarılmalar ve her defasında alsancak platonik rutubet kokacak aklına bir fikir gelecek bir çift iri memenin kuşkusuna fidye vereceksin bütün iklimlerin feri silinsin ölümüm senden olur bilinsin gözlerin bir içimçaydı bizansta, gözlerin, ela teneşir uykularıma kapanan kırık pencere.. |
SON DURAK
kilitlenmiş beton kanatları kuşların oksit gibi yakışkan bir mayışmayla ağarmış gün pas tutan kelimeler için bir iksir belki de ya da aklına susamış sevgililerin safdilliği acıtmış ömrünü çekirgelerin medyatik soruşturmalardaki enflasyonist yargılar haber değeri taşımıyor haber spikerinin ölümü herkes kendi manşetinde satır arası hiçbir bakışı aydınlatmıyor florasan buğusu burası son durak inecekler için son fırsat bir daha ne süper ne mega kupon verilecek kalanlar şoförün evini göremeyecekler hiçbir zaman onları sonsuza götürecek, afaroz edilmiş bir merak burası son durak hafızada kalan tek numara için telefona uzanır elleri ölümüne randevulu insanların temize çekilemez not defterleri |
SUSUŞTU YÜZÜN
bu ufukta bitiyor yüzün ve başka bir gökyüzü başlıyor komşu ellerle sarmalanıyorsun yanıyorsun.... ne kadar övülsen az avazım çıktığı kadar susuyorum ismindeki sesli harfleri mayınlı bir gülümsemeyle senin karasularında olmak, üstünde ilkbahar bir entari, sanki yeniden eski bir öyküye başlamak... yüzündeki o billur akşam kahvaltısı sürgülerken özümü, ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?.... |
TARİHÇE
önce hain bir uykunun sevimsiz sabahı gibi sıradan mahmur, aynı sabahın ilk sıcak çayı gibi ferah bir karşılaşma... -Merhaba! sonra güzel ve en sıcak gülüşmelerin ev sahibi bir yüz... -Görüşürüz! derken sanki elin elimde kem gözlere keder dünya güzeli sohbetler -Ara beni! ardından derimizin altına sızan hani katiyen rakı içme mecburiyeti çağrıştıran bir korku ki -Eyvah! ve şimdi kalbimi karanlıklarda hançerleyebn aklımı başımdan eyleyen çok uzun yollarda hiç uykulu otobüs saatleri gibi acıtan kanatan yani korktuğumuz yani başımıza gelen büyüdükçe büyüleyen aşk... -Seni seviyorum! şimdi sen kalbimin közünde kıvılcım kıvamında |
YASAK
yasak bana gözlerini anlamak ellerin bana yasak ah olaydım gözünde yaş fikrinde telaş düşünce suçun beraatin olaydım fakat yasak yasak bana gözlerini anlamak ellerin bana yasak ah olaydım yüzünde sürgün yatağında mülteci vatanın anayurdun olaydım fakat yasak yasak bana gözlerini anlamak ellerin, uyruğum bana yasak............. |
YAŞAYABİLME İHTİMALİ . . .
Sanem'e soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam... Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim. İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında (Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra.. Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı... Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı... Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.. Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla... Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi.. Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu. Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.. Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben. Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.. (Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..) Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim.. Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım.. Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece.. Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama sen yoktun.. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu.. Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum.. Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum. Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini.. Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü.. Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliğini.. Otobüs oluyordum bir süre.. Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde.. Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye.. Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum... Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten.. Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.. Çünkü sonunda annem oluyordum babam kokuyordum sonunda... Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan.. Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam... Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda... Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında... Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında.. Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim.. Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim ! |
YAZAMAK İÇİN
mevsim dışı sarışın bir kederdin soğuk yazlıkta... Sayfiye hanımın tembel düşlerine ve çıplak ayakla betona basıyordu yaz.. bense paslanmış bir keyifle hayatımı yazamak istiyordum sensizliğe gül buğusu bir edebiyat arıyordum.. her tanışmada bir "memnun oldum" öldüren devrik katillerdik hepimiz ve sen faili yaz bir cinayettin o maktül yazlık akşamında... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:13 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.