![]() |
Tezat-1
Öyle bir doğmuştuki Güneş, Batmak için Ay geldi! Deniz Ekrem |
Tezat-2
Ve Öyle bir batmıştıki Ay,gecede Geceye doğmak için Güneş gerekti! Deniz Ekrem |
Uçurum Yalnızlığında Yitik Bir Ana Destanı
Anaydın sen, Gümüş saçlarınla toprağın bereketini avuçlarken, Verirken sol gögsünle hayatın anlamını bebegine! Her kesin bildigi ama görmedigi bir coğrafyanın nasır tutan ellerini taşıyordu saçların. Otobüs yolculuklarında inipte adımlamadığım bir sokağın hüzünlü gülümsemesini kucaklarken sen, Uzak rüzgârların en uzak esintisini sakladım saçlarını okşamış deyip, baş köşesinde yüregimin... Anaydın sen, Ağrı'ın(m) da yüzü yüzün(m) e yabancı bir toprağın ezgisi. Sen degildin o toprakta doğan, Ölümün nedendi? Nedindi seni bırakmak oralarda? Bu renksiz üşümenin anlamı neydi? Kendi küskünlügümü yaşarken senin benden habersiz olduğun zamanlarda, Bozkırlar asıp bırakmıştı yıldızlara gecenin huysuzluğunu. Ellerim, Gözlerim, Alnımın çizgisi, Bilemedi yıldızlar sabaha kaçarmış. Oysa hasta düştüğümde dualara duran avuçların, Açlığımda oturduğumuz sofrada tokluğumun sebebinde diz kırman, Okullu günlerimin sevecen çığlığında ekmegime sürdügün domates suyu tadı şevkâtin, Üstüm başım çamurlu günlerimin şıpıdık adımlarında sevmenin resmi sol yanın, Önlügümün temiz yakası bakışların, Ki ben onu yüregime kurdelam ve yoluma yoldaş yapmıştım! Anaydın, Ademin kaburga kemiginden koşup gelerek. Gece yarılarına kadar sabırla bekleyen, Saran, Isıtan, Yangın mavisi ateşlerde sırtıma havlu koyan. Yaşamak hüner degildi, Gül kokan bir yalnızlıktı bana düşen şimdi senden sonra! Sele vermekte varmış zamanı bir dağın yamacına oturup! Tanımadan seni çığlığımı kuşanıp sıcaklığını özlemekte varmış yıllar sonra... Anaydın, Dünyanın kahrını çekerek sırtında. Erkegine kadın olmak düşmüştü, Karnında hayatın sevecenyüzü belirirken payına; Aynaya bakacak zamanın olmamıştı su çekmekten kuyularda. Sabana koştunmu bilmem, Tandırda terledin, Ekmegin yüzünde emegin durdu, Kutsallığına sadık gıkın çıkmadı. Nefesini bile yuttun bazen, Kadınlığının başkaldırısı düşmüşken beyninin ortalık yerine... Nice lacivert *******den geçtin, Sabahın mavi renginde çocuklarına temiz bırakmak için güneşi. Karşılık beklemeden süpürüverdin kapınızın önünü, Kanatları kirlenmesin diye kuşların. Düşlerinden gelen ağlamayla kapatmadın kapılarını hiç. Yarına açmıştın kollarını, Umuda, Gelecege, Katmer katmer. Kalbinin yağmurlarını toplayıp yıkamıştın bebelerini, Oğullarına dağ olmuştun, Sırtını yasladılar kimseler ilişemedi yanlarına. Kızına bulut, Kol kanat gerdin. Kar yağmasın saçlarına; Gülümsemeni toka yaptın, Salınmasın diye fırtınalarda toza vermesin telini... Anaydın sen, Dara girince belalı başım, ''Ana nerdesin kurtar beni'' diye geçirsem içimden kısık sesle bile, duyandın. Yere düştügümde kanayan dizlerime kolanya sürüp nefesinle acımı paylaşandın. Ağlasam ağlayandın yüreginin odasına kapatıp kendini. Gözlerini görmedim, yaşlarımda büyüttüm sadece özlemini bilirsin. Bilirsin ansızın içime dolan sızını. Bilir misin sızımın etinde açılan yaraya tuz basan uçurum yalnızlığımı görmemişligimde seni? Acıtır tuz basılan yara; ama çabuk iyileşir demez miydin unutmak? Sakalımın uzadığı yanaklarımda neden mezar kazılıyor öyleyse gamzeler yerine? Bak büyüdüm ben ama unutmadım... Söyle be Ana güncesine mevsimsiz kar yağdıran bu öfke neden gözlerde? Acıya örtünen bedenime suskunluk ağır geliyor. Şimdi kalkıp gelsen diyorum Ana, Avluda ağaçlara su versen, uzaktan izlesem seni, Yine patikalara düşse yolumuz seninle. Akşam çorbana ufaladığımız yıldızları tıka basa yesem kaşık kaşık, Büyümeyen tıfıl bir ayakkabım kalsa boyum, Dokunduğun yerde yeşermek için Sen avluda ağaçlarımızı suladığın gibi sulasan çocukluğumu... Olur mu dersin? Yine gürül gürül akıp yaşamın ortasında büyütür müsün beni ellerimden tutarak? Lastik ayakkabılarımın yırtık yerine gözlerinle dikişler atar mısın yine? Eldivensiz kaldığım zamanları umursamadan elimi hohlayarak ısıtır mısın beter kışlarımızın en beter zamanında? Sabah erken uyanmalarının gizli adımlarını atar mısın tek oda bir salonda uyanmayalım diye? Yine çamaşır, bulaşık yemek telaşın olur mu? Konuş, olur mu dersin Ana? Durma öyle in gökyüzünden melek olduğunu unutup Uçurum yalnızlığını böyle susarak anlatma! Uçurum yalnılığı(n) m devriliyor üstüme Ana nerdesin? Gögsümün sol yanı çeviriyor içime yüzünü, Çocuk degilim artık kalk gel yalnız başıma büyütme beni buralarda. Seninde sızlamıyor mu ak günlerin kalbinde toprak olsada? Bana yüreginin avuçlarında yer aç bir kuş mezarında kanat çırptığında Bilirim,koklamasamda kokunu Saçlarının rengini, gögsünde taşıdığın acını Türkçe adının Kürçte anlamını bilirim oğlun olamasamda; Anam kadar, Anaydın sen Benim babasız kaldığım zamanlarda... 13.05.2007/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Upuzun Bir Yoldan Geldik Ve Gün Doğuyordu Amed'in Gözlerinde
Upuzun bir yoldan geldik, Elimizde koca boşluk, yüreğimizde suskunluk, Meydan okuduk sonra, Tarihten daha uzundu gözlerimizin ufku, Türkülü ******* sırtladık, A- ğıt- lar Yakarken analar tandır ateşinde Gürül gürül aktık yeryüzüne,gökten çalıp yağmurları, Sığmadık hiç bir Denizin gövdesine, Okyanuslar kâr etmedi, kâr etmedi gökyüzü, Taş- tık, Ölümün sesine koştuk sonra, namludan çıkan mermi gibi.. Kara- ca- dağ Kustu öfkesini, sevgisini unutup, Dic- le deli, Dic- le Önüne geçilmez bir ateş, Dicle kadındı Fırat girerken koynuna... Mun- zur uzaktan bakıyordu, Gözleri kartal, Alnında gün batımı,güneşin belalısı, Saçının karasına bağlıyordu sevdayı Me- zo- po- tam- ya, Tüfengini doldurur gibiydi Bo- tan, Gecenin ayak seslerini duyuyordu uykusunda bir karınca, Ozan yelesine yapışmıştı karanlığın, Gün doğuyordu..... Sürgündeki kirlenmiş sakalların tetikteki günlerini aştık, Sürgünümüz olurdu kirlenen sakallarımızda beliren, Süngümüze çarpardı keskin acı bilenmiş, bileklerimizde yaşamak sancısı, Gün doğuyordu... Geceyi sırtımızdan atarak, Suya taş atar gibi attık hep bir ağızdan zifiri renge gülümsememizi Çığlık belirirdi gölgesinde bir rüzğârın ansızın, Susan kayalar, Patika, İncelmiş yollar Bir ceylan gibi sekerek yürümesi düşerdi aklımıza, Kimsenin bilmediği sol yanımızın sahibi Düş- (l) -erdi Gece devrilmiş bir çınar gibi... Uzun bir yürüyüşü vurduk sırtımıza, sırtımız kambur, Avutmadık sesini mermilerin, ninnilere uzaktan baktık, Nineler dönüş yolunun çatal ağzılarında ağır ağır mintanlarına dağları asarken, Önümüzde yaprak olup yere düşüşüne (İ- NA- DI- NA) Gülerek bakmayı, Öğrendik bizden önce koşan kayalıklardan, Bir duvar çıkmadı karşımıza bilir gökyüzü yaslanmadık, Dokunmadık nazlı bir tene yaşamak delir sen, biz sanki olmadık, Bize sessizligi anlatsın börtü böcek, Bize sessizlikte postalların nalçalı sesini... Bir Ceylanın ürkmüş gözlerini çizsin Uğul- tular- dan arta kalan- lar... Dokunalım, toprağa... Sular ne çok üşümüş, Yanmış yangınlar, Orman gibi susmuş ayak izlerimiz ''Öl- müş- sen(m) '' Demiş bozkırlar tetik tetik, Her ölüm kendi derdinde, Kimseler sarılmasın avuntusuz kalmaktır payına düşen namlunun, Yalnızlık payıdır sırtından vurulmanın, İhanetin, Hıyanetin, İlletin... Gök gürlemesi günleri geride bıraktık, Tırnaklarımızla mezar kazdığımız toprakların acısını alnımıza, Kuşatıldığımız yeryüzünün en eskiyen yüzünü koyduk ta cebimize, Yollara çıktık Kardaki ayak izlerinde baharı seyredip... Eşeleyip kimi zaman toğrağın karnını dinledik, Kimi zaman toprağın karnında yeşerdik,doyduk Konuşandı bizimle bereketini savuran cömertçe, Kucağını açan, ısıtan topraktı yürürken bedeninde, Degişmeyindi her zaman, Bırakırken koynuna birini sol yanından vurulmuş, Dağlara emenat edip toprağı, Yürüdük her an yanımızda gülümseyen ölümü kolumuza takarak, Ve Gün doğuyordu ölümün rağmına... Vardık sonunda uzak iklimlerden geçip giderek Vardık,alnımıza yazğısını bırakan savaşın tam ortasına, Yol yorgunu ayaklarımızın altına sermeden günü geceyi gördük, Vardık kıyısına güzeller güzeli ülkemin, Dudaklarımızla öperek besledik sokak aralarını, Yavrusunu gagasıyla büyüten kuş gibi... Gözyaşını gördük dönüşlerde yorgun bitkin, Zılgıtları işledik kabzamıza, Dolu dizgin yüregimizin atardamarlarını koyduk önümüze, Yürüdük Ve Var- dık, Varılacak olan yerlere ölmek sırası bizde deyip... Türkülerle beslenen acıyı bal eyleyen dağlarımızdan, Sıra sıra indikte Vardık ve bu güne geldik Bir yağız attı gözleri A- M- E- D- İ- N Yüregi bir ana kucağında, Duruşu hoyrat,bakışı yar, Sen hiç diz çökmedin Amed, Ayakta öldün hep Hemen yanıbaşında M- e- m- u- Z- i- n'i gömdüler Binlerce yıl saklı kaldı acın Gözlerini kör etme, gözlerin korkusuzluğumuzun kılıcı, Yüzün yağmur damlası kan aksın bırak, Zalimin elinden aldın bu günü Amed, Sen gibiydi K- a- w- a'nın gürzü, Ateşi cehennem yangınlar, yanmaz her yürekte Yumruğundu halkın asılsada gün doğmadan tek tek, Yeniden doğmaktı sana düşen ölümlerle Alnını şafağa tut ve haykır Amed, Saçlarına gün doğarken Upuzun bir yoldan boşuna gelmedik bu günlere... 21.03.2007/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Var
Eskiyen aşk degildi mezar taşlarının üzerinde, Daha ölümsüzlük var Tabutlarda taşınması gereken... Gömülen sevda degildi avuç avuç toprak atılan, Daha yaşanacak günler var Gözlerimi bıraktığım sırtına bakarken... 29.12.2006/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Yağmur Leyla Mecnun Çöl
Yağmur diyorsan kendine Nehirlere degil çöllere yağmalısın, Belki Mecnun içindir sırılsıklam oluşun, Belkide sen Leyla bile degilsin 06.10.2006/İstanbul Deniz Ekrem |
Yağmur Yağıyordu-1
Yağmur yağıyordu, Başımızda Nisandan kalma bir damla, Elimizde Mayısın vazgeçilmez hüznü, Ceplerimizin ayazı sızmış paçalarımızdan, Ayaklarımızın altında kaldırımlar, Ne çok adım kalmıştı yağmura inat, Silinmemişti yürüyen, Koşan, Duran adımların izi! Bir hüzün oturmuştu karşı caddeye, Yağmur yağıyordu... Birden bire çıka geldi,gidişlerimiz... Sırt üstü uzanan bir sevdanın yontulmuş acısı yatmış, Kanatılmıştı kan kırmızı... Serçelerdi karda kalan ne çare, Kanatları(mız) pır pır. Bir yüzüme çarpardı,bir gökyüzüne, Bir el uzatımı kadar yakındı, ne sıcak bir dokunuş! Hayat sunardı etini,kadın olurdu birden bire, Gece kadınlığıyla kalırdı çırılçıplak! Yağmur yağıyordu... İpe çekiyordu kendini bir serseri, Kepenkleri kapanmış gibi bütün sevinçler, Bütün sevinçlerin olmayan gülüşleri; Her gün aynı sokakta,her gün başka bir havada! Yağmur yağıyordu! Bir ayaz duvarları dövüyordu yumruklarıyla, Tırnak tırnak kalıyordu izi çığlığının, Kent zincirlenmiş kükrüyor mu Bir ses var kulaklarımda? Karanfiller geçiyor üzerimden, Islanmıyorum... Her gece geçtigim sokakların çıkmazından bakıyorum, Yağmur yağıyordu,ihanete bilinmiş dişleriyle... Gögsüm demirci körügü, Terkedilmiş ateşler gibi külüme sarılıyorum, Yağmur yağıyordu Ben sönmüyordum! Karşı kaldırımda yalnızlığına yanıyordu bir uğultu, Yanında ürkütülmüş yabancı el gibi duruyordu elsizlik! Kim durdurabilirki yitip giden zamanı? Alnında beliren çizgilerde kimler koşabilirki nefes almadan? Yağmur yağıyordu! İmansız,Allahsız yağıyordu... Yanağı ağlamayı bilmeyen gök delirmiş gibi, Lanet eder,küfredercesine tükürüyordu! Kızıl bir çamurmuş gibi yapışarak duvarlara sıva yerine! Yağmur yağıyordu,balçık kıyamet... Ben çamur, Sen çamur, Ka h r o l a n b u k e n t ça m u r l a r i ç i n d e! Deniz Ekrem |
Yağmur Yağıyordu-2
Yağmur yağıyordu toprak damlı evlerimizin bozkırına, Gürül gürül yaşamaktır adı bunun, Böyle umarsızda olsa, Kirli yüzümüz çarpıyorken aynasına asfaltın, Rüzgâr vursa, Sel götürse Yağsada durmaksızın, Bir ceset bırakılsada, Manşetten çıkmasada haberi... Yaşamaktır yağmur tadında ıslak! Yağmur yağıyordu... Dili yasaklanmış bir dilsiz gibi, Yaprakları küskün bir dal gibi ayrı kalmış ağacından, Sade resimlerde çizilmiş degildi,saçları sevdanın, Bu yüzden ıslak degildi zaman avuçlarımızda, Paslı bir hançer oluyorsa akrep, Yelkovandan sıyrılıp Her atımda bir saplıyorsa kendini, Pası kuruyorsa, Kan degil tenimizin gözeneklerinden fışkıran! Yağmurdu... Yoksul bir çukur bakıyor, Gözleri oyulmuş, Ölse bu yağmurda, Altında ıslanacak kimsesi yok! Bir kendi derisini giyecek,birde... Her neyse! Uykularının arasına sıkışmış duruyor, Kınında saklı kalmışlığı var, Daha sınanmamışlığı, İlk bakışta utangaçlığını vurmalı, Uzaklarına hangi sözcüğümüz yetişirki? Kıyamet bilip,bu ıraklığında susarak! Yağmur yağıyordu... Susuyorduk, Gülerdin içimizden geldigince sen, Karşı caddede kirpikleri ıslanan sen! Yoksun! Sol yanımda yağıyordu yağmur, Sağ yanım beyhude adım adım, Birilerine saati sormalı, Akrep yelkovandan ne zaman ayrıldı? Ve ne kadar uzak kaldı? Kime baksam ıslak, Kime sorsam dakikası bile yasak! Yağmur yağıyordu! Kızıl kıyamet kopuyordu dışarıda, Üstü başı çıplakların aldırmadığı, Ve dönüpte bakmadığı sokaklara! Yoksul parke taşlarıydı kör gözle, İçi yanan, Acıyan, Sol yanı olan, Taş olan,taş, Bir parke taşlarıydı, Kaldırımlara yüzüstü uzanmış bakan! Ölüm karanlığıyla kirpiklerini elleriyle kapatan, Bir başkasının giydigi ayakkabılar gibi mecbur! Kınsız bıçaklar gibi keskin, Ve bir çocuk gülücüğüne dokunup eskiyen... Ve bir çocuk gülüşü teninde... Yağmur yağıyordu,balçık kıyamet... Ben çamur, Sen çamur, Se r s e f i l k a l d ı r ı m ç a m u r l a r i ç i n d e! Deniz Ekrem |
Yağmur Yağıyordu-3
Yağmur Yağıyordu Radyoda bu vakit hüzzam bir şarkı, Çırıl çıplaklığıyla yasını bile yalnız yaşayan Hasreti hep o radyonun hüzzamında arayan, İlk gençligin adımlarına dönüp dönüp bakan Yaşının üstünde yaşlı bir kente, Bütün bir mevsim ağlıyor gibi yağıyordu yağmur! Tanımıyordu bu kenti üstelik Ve üstelik hiç görmemişti bir kere bile Ne gülmüştü,gülümseyişlerinde ünlem ünlem, Ne ağlamıştı,yanaklarında soru işaretiyle! Ne de sevişmişti, Irmak teninde bütün büyük harflerle! Yağmur yağıyordu! Esmer tenli gecede gizlenen bir kadın kokusu, Yaseminlerin utangaç öpüşleriydi aslında! O kadın hiç olmamıştı doğrusu, Beyaz mantosunun altında gizlediği gizi, Korkunun sabrına dayanan adımlarının üzerindeki bedeni! Yağmur yağıyordu... Yürümemişti hiç bir zaman karşı kaldırımda, Islanmamıştı hiç ama hiç, Saçları dökülmemişti gözlerinin bebegine... Bakmamıştı ışıklı tabelaların yanıp sönen rengine! Bitmez sürgünlerinide alıp getirmemişti, Parmağında olmayan bir yüzük vardı hala! Kalmamıştı yüzündeki allık Rimelleri süzülmüyordu gözlerinden, Ağlamıyordu,ağlayamadığınca Elinden tutmalı, Dokunmalı yanağına, Kuş olupta konmalı kollarına... Yağmur yağıyordu.. Dokunuyordu(m) geceye! Gençligimden kalma uzak bir bulut gibi! Yeniden başlar hayat, Yağmurun götürdüğü yerden, Bir damladan daha hafif soluyordu Ölüyordu cennet cehennem arası kapılara dayanıp... Ölmeliydi yağmur yağıyordu çünkü! Ölüm sınarken bedenleri çiçeklensede Rüzgârdan daha serin bir yürek oturdu karşı kaldırıma, Çöpçüler, Bekçiler, Köpekler, Saat başı gelip geçer, Saatin yarısını gelip döver, Kimi vursan ölmez bu havada! Bu yağmurda kim düşer yere Ki Biz düşürelim... Yağmur yağıyordu! Kendi hayallerini taşıyan bir gencin, Uçurum ıslığı vuruyor duvarlara! Ölüyormuş gibi bakıyor kirpiklerinin arasından biri, Tehdit edilmiş bir gülücüğün Bir sabah vakti, Kendi bilegini kesip koşması, Ve koşarken suyun sıçraması gibi sıçrıyor uykusunda Suskunlugu! Yağmur yağıyordu! Ve belirli belirsiz Özgür bir düş Denizi geçiyordu Uykularımızın üzerinden! Paramparça düşüyordu sonra Deniz sonrasızlığına Kimselersizliğin yankısına tutuşmuş,üşüyordu üstelik, Acıydı aklında hüküm giyen gencin, Fikrende kahverengi bir göz-dü-ler her bakan! Yüreginde doyulmamış sevgili gibi söz-dü-ler duran! Nasıl unutulabilirki ceplerinde taşıdığı ıslak ellerinin üşümüşlüğü? Koca bir şehrin bir tek bu caddesi varmış gibi, Sanki hiç bir sokak araları yokmuş Ve sanki hiç bir köşe başın öpülmemiş dudakları sevgilinin... Yağmur yağıyordu! Ne felaket izlerdi yıldızlar kan ter içinde... Yağmur yağıyordu,balçık kıyamet... Ben çamur, Sen çamur, Ç ı l d ı r a n y ı l d ı z l a r ç a m u r i ç i n d e! Deniz Ekrem |
Yağmur Yağıyordu-4
Yağmur yağıyordu Mahmur gün doğumu sabahları düşünüyorum, Uzun kar yağışlarını,tipiyi Kar küreklerini alıyorum ellerimden, Bahara koşmak geliyor içimden! Çoraplardan eldiven yaptığımız günleri özlerken deli deli! Sanki birazdan duracak gibi kalbim, Gözlerimin bağlanacak sanki, Daha çizemeden resmini mutluluğun, Tırnaklarımın uzunluğu ölçülecek Bir lambanın yanıp yanmadığı bende öğrenilecek! Yağmur yağıyordu! Daha bir beynimde kanıyor, Yasak sevmenin kanlı elektriğine bağlı yüregimin bir yarısı, Bir yarısı yağmurun Özgür bir damlasına Yok,olmayacak bunun ortası! Yüzünde yüzümün yaralı yansıması,duvarların inadına! Ekmek kokusu getir bana, Bir ıtır,bir gül-üşünü Bir toprak parçası,hangi coğrafyanın olursa olsun! Ayak basınca topuklarımdan beynime giden Islak bir çimen kokusu getir bana! Sabretmenin, Direnmenin kokusunu... Bir kitap İçindeki tüm savaşlarda kılıçlarını kuşandığı kahramanlarını! Yolculuklarda,cama dayatılan alınlardaki izleri getir! Ve buğusunu camların, Üzerine ne yazılırsa yazılsın! Unutmamayı getir bana, Sevgilim yüzünün gül suretini Karşı kaldırımda olamadığımca ben Gül suretin nerde? Yağmur yağıyordu! Dağ-lanıyor gözlerimin ülkesi, Kuşların konmadığı bir yeri mi var ağaçları dallarının? Yaprakların ıslanmadığı bir kuytuluk mu yoksa? Kanatlarının taşıdığı rüzgâr mı? Yoksa büyük bir günah mı? Yağmur yağıyordu.. Günahsız ve korkusuz, Karnıma basıpta geçen bu çocuk, Nede yakışmış çıplak ayaklı hayata. Yüzünden öpecek bir parçası alsam göğseme soksam Göğsümde soluklandırsam... Bir paçasından tutsam, Sürsem yüzüme,gıdığından öpsem Öpemediğimce seni! Yağmur yağıyordu! Dudaklarımın arasında kanayan bir müebbetle Yağmur yağıyordu,balçık kıyamet... Ben çamur, Sen çamur, K a n a y a n d u d a k l a r ı m ı z ç a m u r i ç i n d e! Deniz Ekrem |
Yağmur Yağıyordu-5
Gözlerimin arasında varsa aralık esintisi, Çırpınıp duran demirlerin paslı gözleri, Suratsızlığını büyüten duvarlar aşılacaksa bir gün; Yağmurda olmalı kollarımda! Tepeden tırnağa ıslanmalı, Sevgiye, Aşka, Umuda, Barışa, Ateşler içinde yaşamaya... Yağmur yağıyordu Öfkesini kusuyordu bir boşluk avuçlarımın arasında, Düşüyordu beynimin en ortalık yerine, Saçlarını savuruşun. Boynun, Omuzlarının yuvarlak kıvrımı, Donuşu parmaklarının. Düşüyordu düşlerimde, Bütün nehirlerin kıvrımı belin! Düşüyordum, Gözlerin bitmeyecek uçurum, Bu şafak söküğü geceyi alıp kollarıma... Bitmeyecek bir yüzü daha var sevgilim Ömrü(m) n. Unutma... Yağmur yağıyordu... Karşı kaldırım susuyor ansızın! Zincirlenen gün-ler-di-r, Kelepçeli yasak bir sev-iş-me-di-r gece! Ne zaman gece olsa, Ve ne zaman düşünsem, Hayata dair olanı utanmadan ve sevgiyle, Sen gelirsin aklıma. Dünyanın öbür ucundaki Bir ateş böceğinin sesine takılırım, Bir aslanın pençesinde görebilmek afrikayı derim içimden, çığlık çığlığa! Öldürüm silahlar susmuş bir dünyayı çizerim; Karşı kaldırımlara baktıkça, Bir çiçegin çayla yeşermesini izledikçe ben. Yağmur yağıyordu... Betonların inadına,en güzel türkülerle... Yağmur yağıyordu,balçık kıyamet... Ben çamur, Sen çamur, S u s k u n b e t o n l a r ç a m u r i ç i n d e! Deniz Ekrem |
Yasak Kartpostallar Ve Birde Resmin
Yasaklanmış kartpostallar ve birde resmin! Yokluğun birden bire maltada dövüyor duvarları! Hücreler,kaçak çay tadında elleri dalgın, Zındanlar,gözleri dargın adımlarken avluyu! Biri türkü savurur boşluğuna havalandırmanın, Elleri mızrap tadında,elleri üşümüş aslında! Ak güvercinler konuyor teline dikenlerin, Bu mevsimde öyle diri ve genç Bırakıyor kanatlarını,kulelerin inadına. Susuyor kulenin beton gülüşü birden bire! Susuyor nöbetçi uykusunda apansız! Yasaklı gülüşmek, Sevişmek parmak hesabı yasaklı! Donup kalıyor kasaturası, Tüfegi,matarası, Teskeresi donup kalıyor! Ben koşarken hayatı içerde bağıra çağıra, O donuk adımlarından korkuyor! Korkuyu şuraya bırakıp, Göz kırparak günün hoşçakalına, Düşüyorum yine mapustan kaldırımlara,uykuya daldığında gece Mapus yaşında degil kaldırımların ayaz gülüşü,yürüyorum Kaçınılmaz sonların başlangıcını sınıyor zaman,büyüyorum Olmayan tenlere dokunuyorum Yüzüne basarak yasakların! Geçmişimdeki tüm yaşımı toplayıp avuçlarımla, Savuruyorum koşarken kentimin haritasında! Kederlerimi gözlerimle yoğurup, Güneşe tutuyorum ay çıkınca geceye! Yıldızların arasından bana bakıyordu kokun! Omuzlarının kıvrımı, Gögsünün çatalına inen serin bir rüzgâr, İsmin çarpıyor yüregime,gözlerin gibi! Parmakları daha bir tetikleniyor nöbetçinin, Kule titriyor,dört bacağının altında yer çatırdıyor! Yasak kartpostallar çiziyorum,resmini izleyip, Hiç bir zarfın arasına sığmayan gülüşünle yasaklı kalıyorum! Uçurduğum düşleri kıvırıp baş ucuma bırakan sen, Bütün iklimlerin en serin zamanını alıp geliyorsun ranzama! Yağmur vuruyor pencere Başucumda........ sırılsıklam...! Sürgüne atılmış bir damlasını alıyorum,yastığımın üzerinden. Bir kaç damla ateş sürüyorum yüzüne, Dudaklarına bir karanfil, Ellerine tutuşturuyorum evreni......! Güneşi bırakıyorum gözlerine, Üşüyor Nöbetçi,Kulenin gövdesi donuyor! Nöbeti devrederken kulede tüfekler, Ayaz sırıtmalardan kalan Postalların nalçalı yanaklarına itaat! Kesip atıyoru,alnından vuruyorum itaat etmeyi Ve alıp belalı başımı, Düşüyorum yine ranzamdan kentimin sokaklarına, Yüregimin heybesine bağıra çağıra koyduğum resmin Ellerimde yasak kartpostallarla...! Özgür resimler adına, Umutlu özlemler adına, Bitecek olan esaretler adına, Yaşayacağımız günlere büyük bir inançla Koşuyorum deniz'e özgür bir ülkeye, Koşuyorum özgür bir deniz'i düşleye düşleye! Deniz Ekrem |
Yaşamak Bu Degil
Terlemiş alnımın orta yerinde hüzün, Seninde aklının almadığı zamanlar soluyor! Üstünde martıların bilinmez çığlığını vuruyor vuslat, Böyle geçip giderken neden gülmez bu hayat? Yangınlar yana dursun kendi içinde, Kundaklanan kaç yüregi kaç kişi bilir? Sen duydun mu bir ''su'' döken, Gördün mü hiç yağmuru getiren? Bu kadar uzaktan görünmüyor yalnızlık, Yaklaş daha bir yaklaş, Dokunmalı hissetmelisin! Sende geçeceksin bu yoldan, Yoldan çıkmadan... Sende göreceksin acının kaç bucak olduğunu! Ayrılığın hangi renkte baktığını göreceksin kör olacaksın! Uzak diyarların sevgi kırılganı düşlerim, Yatağını arayan bir ırmak mısın denize hasret! Göremedigim olmuşsun,dokunamadığım birde, Yılgın,bitkin omuzlarımda yılların bütün iz düşümleri! Kendimi ihbar ediyorum sana! Buradayım en zula yerlerimi tek tek itiraf ediyorum! Resmin cüzdanımda, Aşkın Yüregimde, Beynimde gözlerin, Gözlerim nerde? Sen şimdi bende hiç bir zaman,hiç bir kimseye anlatamadığım rüyamsın! Gece yarıları kan ter içinde sıçrayak uyanmama sebep! Eskicilerin bile almadığı, Eskidende eski bir eşya gibi kalakaldık, Çatı katlarında toz içinde soluk almaya başladık ne tuhaf! Susuyorum yağmalanmış bir ülke gibi çaresizligin duvarına yaslanıp ağlayaraki! Yaşamak bir sevinci böyle alıp gitmek degil! Daracık ceplerimizde ellerimizin terlemesi sence nedendir? Dudaklarımızda hep mavi ıslık yaşasada öpüşmelerimiz yerine! Her şeyin inadına haykırıyorum, Büyük harflerle ve hece hece... YA-ŞA-MAK BU DE-ĞİL...! Deniz Ekrem |
Yemin
Adını yazdım kokunu aklımdan çıkarmadan dağlara, Yemindi bu, solarken bile yüzüm, bahar kalacaktı saçların Bir ellerim okşayacaktı, tel tel çoğalacaktı mevsimler, Sen gidicek olsan bile küllerimi avuçlayıp ben ardından bakacaktım... Erkene alacaktı belki ömrümü bulutsuzluk gidişinle Sesimi bir cigara kadar çaresiz basacaktım sağ elimin ayasına Yemindi bu, hayat çizgimde bir sen koşacaktın, rüzgârlara alnımı tutarken Bir Deniz olacaktı ve Okyanusla çoğalacaktı damla damla... Külümden yaratıldığım güne koşacaktım, zamansız Bir gelincik açacaktım kalbinde allığını vurup yanağıma, Yemindi bu, bir ağıt kadar ağır taşımısı imkansız Çıkarsız bir gülümsemeyle seni yaşatacaktım dudağımda. Islanmamış, Kurumuş, Çatlamış olsada... 11.02.2008/ İzmit Deniz Ekrem |
Yıllanmış Acı
Yüreğime yıllanmış acılar koydum, Her biri başka bir şarap tadında! Biri elini uzattı, Niyet tutmak mı elimi, Yoksa takılmak mıydı şaraba? 28.12.2006/Diyarbakır |
Yorgun Bir Kaçağım Artık Yeryüzüne Yasaklanmış
Elime alıp yalnızlığı yürürken Takvimsiz günlerin yapraklarını izliyorum dökülürken yere ağacından... Çaresizliktir aslında yaprakların sararmış yüzünün adı, Sevinç degil artık çocuklar gibi karlarda yuvarlanmak... Kim görebilecek bundan böyle muştusunu güzel günlerin bağıra çağıra, Duyabilecek olan kim? _Yoruldum çaresiz yaprakların sararmış yüzü olmaktan, Yoruldum yapraklarını yitiren ağaçlar gibi yıkılmaktan, Yoruldum temmuzunda bile alev alev donmaktan, Yoruldum muştusunu güzel günlerin hayalime almaktan Yorgunluğumu allayıp pullayıp koyuyorum yastığımın altına, Salına salına iniyor yıldızlar gece merdiveninden, Işığını vuruyor damımızın üstüne ay bulutun ardından çıkıp Firari gölgeler beliriyor odamın köhnemişliginde.. Pasaklı bir göz dolaşıyor; Hiç tereddüt etmeden hasretini çekiyorum içime, cigaram bitmiş olsada _Yoruldum ömrüm gibi kibriti yakmaktan, Yoruldum cigaramdan önce cayır cayır yanmaktan Yoruldum içime çekmekten bu koca boşluğu! Yoruldum gözlerimi bir gözden saklamaktan! En mavi kuytulakları çiçekleyip oturdum, Düşlerimin sıralamasına neyi koysam, Bu yorgunlukta ben neye kime sarılsam? Eski bir sevdayı unutmak için, yenisine koşmak Bir sevdadan bir başka sevdaya yol almak zamanı mı? Kaç durak olur yeni bir aşka varmak için? Sevilirken ayrılmak mıdır adı bu kentin? Hangimiz daha çok cigara bastık gecenin ayasına avuçlarımız bilip? Bütün göçlerin en başında ağlayan adımlar hangimizin? Kim söyledigi yalanın başrol oyuncu? Yüregimizin odasını aydınlatan Bu aşk mumunu hangimizin nefesi söndürdü bir üflemekle? İnce parmaklarının dolaştığı coşkulu yüzümün şekli Çizgilerini ne çoklaştırdı Saçlarımın aklığına sebep yağan karlar degil kışa çok var! _Yoruldum parkasız eldivensiz atkısız, kar'ı beklemekten, Yoruldum sokaklarda dolaşıp ayağımın kaymasını izlemekten, Yoruldum narin parmaklarının yüzümde dolaşmasını düşlemekten... Yalnızlık ustura tadında keskin bileniyor sırtıma, Sırtımda açılan yaraya tuz basıyor gözyaşları. Bütün kentin yorgun gözleri doluyor aniden, Hiç bir duvara yazılamayacak kadar büyüktü hüzün, Hiç elin taşımayacağı kadar ağırdı bu vebal. En korkunç lanetlerin içinden geçiyorum artık ağır adımlarımla, Yaralarım hiç biri göstermeyecek kendini, Bağlamayacak kabuklarını ve kaşınmayacak hiç bir zaman, Bir damla gülümseme dökülmüş mektuplara uzanmayacak ellerim, Ellerim ortalık yerde bir zarfa aranacak... _Yoruldum kalemimin gözlerine bir yalnızlık gibi bakmaktan, Yoruldum boş sayfaların çığlığını her gece odamda duymaktan, Yoruldum zarfsız mektupları titrek adımlarla boşluğa yazmaktan... Ne çare ki Bırakıyorum artık kendimi Denizin girdabına, Okyanusun en derin yerinde bir suskunluk, Bir insan boyu kadar büyüyor dalgalar Yüzmeyi bilmeyen, Sevişmelerde terlemesini öğrenememiş acemi bedenim; Cigerlerimde nikotin haylazlığı! Bitmeyen bir yokluk saçlarımın her bir telinde,ıpıslak. _Yoruldum acemiligimle yüzme öğrenmek için çırpınmaktan, Yoruldum suskunluğun resmini yüregime çerçevesiz asmaktan, Yoruldum cigarasızlığımda bile nikotine sevdalanmaktan... Madem alnımın en uzun çizgisine kazılmışsa bu yalnızlık, Gelsin otursun... Yanağımdaki en ücra yerine yakıştırmışsa kendini, Yakıştığı yerde çakılı kalsın, Günün ilk ışıklarıyla doğsun doğamadığınca büyük bir sancıyla... Kumdan bir düştü belki, tuğladan bir rüya örülmüştü başımıza, Bu sancıyan yerinde Okyanus'a mı gebe doğacak güneş? Yıldız olan kendini pervasızca sensizligin evrenine mi atacak? Sonrası güne, geceye, güneşe ve yıldıza bakıp, Ay dingin öfkeyle Deniz'de mi ihtihara kalkacak? _Yoruldum Kumdan düşler yapmak için çocuk olmaktan, Yoruldum alnımda en uzun çizgide yalnızlığı taşımaktan, Yoruldum, Okyanus'a, Deniz'e ve intihara koşmaktan Anlıyorumki yılların ardına gizlenen, beni böyle denize gömen aşkmış Ve bilsin evren; YORGUN BİR KAÇAĞIM ARTIK YERYÜZÜNE YASAKLANMIŞ Deniz Ekrem |
Yüzün Suyu Hürmetine
(Her yalnızlık bir şiir kadar ağırdır, Her ayrılık bir şiirdir satır satır...) Hangi resim şiire benzeyen bir yalnızlık yaşar? Ve kim ayrılığın usturasında kesmez bileğini? Ben en çok ustura keskini bakışını sevdim, Çukurunda gülümsememi gömdüğün kahverengi gözlerini Ki gözlerin bir varmış bir yokmuş gibi! Kalbimde sobelenmiş kirpiklerini sevdim, Başını öne eğip utangaçlığını vuramadığın alnındaki aydınlığı. Saçlarını sevdim, Hani o rüzğârın bile dokunduğu anı kıskandığım, Bir teline bile dokunmaya kıyamadığım saçlarını. İnkâr gelmedigim adının papatya falındaki beyaz gelinliği Ki uykularımın arasındaki beyaz kar degildi! Ben beyazını sevdim teninin, Kızıl kıyametler koparıp yangınlarıma sebep olan... Gülüşünü sevdim, Sokak aralarından taşıp avuçlarıma dolan, Gül kokan bahçelerin öykündüğü Yanaklarının bütün pembesini giyinen Dudaklarının kenarında açan kıpkızıl hayatı Ki hayat sensizlikte anlamını yitirendi, Ben pembeni sevdim yanağının Kıpkızıl dudaklarını, Çoraklığımda kurumuşluğumu ıslatan... Ellerini sevdim, Uzatınca çekincesiz yaklaşan temmuzunu Hani küllerimi savuran Hani sabah mahmurluğunda yüzüne ıslak bir günaydın bırakan ellerini, Ki avuçlarındaki ömrümün çizgisiydi. Ben ömrümü sevdim, Üzerinde yalınayak koştuğum aşkı bana yaşatan... Ben senli bir dünyayı sevdim, Yüzüne bakınca unuttuğum. Paslı acıları, façası bozuk belaları, Issız kaldırımları, mide sancılarını Evreni sevdim o akıl almaz karanlık boşluğu Aydınlık yüzüne bakınca deli deli. Yüzün suyu hürmetine dokundum o koca boşluğa Ki dokunan senindi Ben yüzünü, ben hürmetini sevdim, Uçurumdan düşer gibi paramparça! ... B e n s e n i s e v d i m, S e n b e n i b a ğ ı ş l a! ... 21.02.2008/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:55 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.