![]() |
Biz Nasıl Ölürüz Birtanem
______Eğer Ben senden önce ______Ölürsem ______Eğer Sen benden önce ______Ölürsen Söyle bir tanem Nasıl yaşarız? ______Var mısın? Beraber ölmeye ______Ama Günü gelince… Ve Söylenmemiş sözlerle... 23.08.2005 - Adana Olgun Ekinci |
Biz Vatan Hainimiyiz..? ! ?
Biz ikimiz... Dünya üzerindeki her hangi bir ülkenin Vatansız iki deli sevdalısıyız... Sevinçlerinizi, neşelerinizi, kahkahalarınızı, Size, sizlere dair olan tüm güzelliklerinizi Saygımız, sevdamızla selamlıyoruz… Ne bir yudum su Ne bir dilim ekmek istemiyoruz sizden Vatansız sevdamızın üzerine Sınırsız, çıkarsız,beklentisiz seven Yüreklerimizi giydirdik... Ceplerimizde ne bir pul, ne bir para Sevda yüklü banknotlarımız dolu tomarlarca İsteyene deste deste sevda sunarız Suskunuz, çaresiziz suçlamalarınızda Sevdik ___Seviyoruz ______Seveceğiz Dünya dönüp, nehirler aktık ça, Denizler köpürüp, martılar uçtuk ça, Yağmurlar yağıp, kardelenler karları deldik çe, Çiçekler açıp, kuşlar öttük çe, Ağaçlar meyvelerini Toprak ekinlerini verdik çe Yeryüzü aşkımızı, sevdamızı kabul edip Saygı gösterene dek... Sevdik ___Seviyoruz ______Seveceğiz Recm etseniz ya da Fermansız sehpalara çekseniz Bir duvar dibinde dizseniz kurşunlara Giyotine vursanız Sevdik ___Seviyoruz ______Seveceğiz Biz vatan haini miyiz? 9.8.2005 - Adana Olgun Ekinci |
Bu Nasıl İş Anne?
Bir kadın, bir anne Çağdaş, laik Bir kadın, bir melek İnançlı, örtüsüz Bir oğlan, haylaz, deli Bir oğlan, serseri Deli mavi Çağdaş, melek kadının Bir deli mavi oğlu Sıkışınca derman ister Daralınca dua ister annesinden Anne oruç tutar hastayken dahi Oğlan yer içer günün her vakti Sıkışıp, bunalıp, daralınca Anne bana dua et' der vallahi Bu nasıl iş anne? Duaların hep gerçekleşiyor… 12.11.2004 - Adana Olgun Ekinci |
Bugün Doğum Günüm Anne…
İlmek ilmek günahlar çoğalttım onca yıl Geri dönüşüm, af dileyişim yok asla Affet benim güzel annem, Aykırıysa da senin inancına benim diyalektiğim Serçe ötüşlü, kelebek kanatlı kaçışlar yüklüyorum bu gece Affet, ulaşamayacağın son doğum günüme Tek kutlayan melek yüreğinle.. Bilirsin, reddettim hep dayatma günleri Birkaç güne yüz yılın sürprizi denk düşecek Senin, kardeşlerimin, akrabalarım ve bu tanıdık alemin Yılbaşı ile kurban çığlıklarının örtüştüğü Dünyadaki ilk ve tek, Türkiyede ki birleşme günü kutlanacak… Sokaklarda; duygusuz, sorumsuz kan akıtanlar Gecesinde Noelini kutlayacak, sözüm ona yeni yeni yıl(mış) ….. Hangi yılbaşı bizi yeniledi anne? Kırmızı don uğur getirir diye Sosyete barlarında gece yirmi dörtte Kıçlarında asgari ücrete denk düşen donları Dün tanıdıkları aşklarının, ya da Mutsuz evliliklerini yok sayıp, yenilendiklerini sayarak eskimişliklerinde Kulaklarına fısıldayacak don renkli kadınlar.. Adı aşk ya! ! .. Kırmızı ya! ! .. Ve ''Aşkım altımda ne renk don var biliyor musun? '' Ve sen yıllarca, kıçındaki yırtık donu onarır, diker, giyerken yeniden Hangi yılın başı sonrası yenilendik Utanma anne utanma…. Bu ülke, bu insanlar ve hiçbirimiz utanmadık Sen de utanma anne… En güzel yıllarında, gençliğinin Akşam, yakışıklı, dağ gibi heybetli kocanın Eve gelişini, komşuların görmesin diye Pencerenin ardına gizlenerek nasıl beklediysen Şimdi bekle anne beni bekle…. Bugün benim doğum günüm anne Ağlamak, üzülmek çare değil.. Geceden, diğer geceye uzanır hani günler O yıl, diğer yıla uzanan ******* yarattı(k) anne Sokakta çocuklar, böbrek sancısıyla kıvranırken gecede Kentlerin soğukluğunda yuvalarında ısınırken insanlar İki kentin bileşkesinde, iki yürekti tek yürek olan O yıl…O yılbaşı…Çok soğuktu… Üşüyordu çocuklar.. Ve Diyarbakırlı yetim Uğur kıvranırken gecede, böbrek yetmezliğinden Adana'nın mütevazi ve ücra otel odasında Siktir ederken biz, bazı yerel kanal ve medyayı Kan içiciler prim ve reyting peşindeydi, o gece ve her gece.. Yanağımı sıktıran anne elin, Deli oğlum dediğin anaç dilin, Nerdeler anne? Nerde dizlerin, şımarıkça yattığım? Bu gece uzun ve çok soğuk olacak, Ve ben yine küçüleceğim çocuk kimliğimle.. Büyüyemezken.. Tükenmeden, son kez ve büyümeden yanağımı okşa, Deli oğlum de.. Ellerinin anne sıcağını özledim.. Yoksa çok geç olacak… Bütün ********lik, onursuzluklara inat Bu gece şarap içeceğim anne.. Karanlıklara, Adam satmalara, Dostluklarına ince ayar yapanlara inat.. Şişenin dibindeki son yudum karışırken boğazıma.. Sen yine yatsı namazında, bana dua ediyor olacaksın, biliyorum Bağışla anne, üzülme, ağlama, utanma, Bugün ve bu gece, Günahlarıma ses çıkarma, dualar etme Bana ait olsun bu gece, Günahlarım sonsuz, sınırsız olsun bu gece.. Bugün benim doğum günüm anne… Kış'ları çıtır çıtır yanan sobamızı, Yerli malı yiyecekler kullandığımız yılları, Çorba paylaştığımız komşuları, Eskiyemeyen Sümerbank marka ayakkabılarımı, Mantar kapaklı gazozlar içtiğimiz yazlık sinemaları, Dizlerimi kanatan misketlerimle gülümsemelerimi, Masumiyet belgesi siyah-beyaz resimlerimizi, Ablamların ip atlamalarını, Mahalleli erkeklerin onlarını izlemesini ve İzleyenlere ettiğim küfürleri, Sek sek oyunlarının arasına karıştığım kızları ve Ve beni kovalamalarını Özledim… Çok özledim… Bugün benim doğum günüm anne, Çocukluğuma, özlemlerime, yitirdiklerime dönüyorum, Affet anne… Ben hiç b-ü-y-ü-y-e-m-e-d-i-m… Affet anne… Ben hiç u-s-la-n-m-a-d-ı-m-… 25.12.2006 - Adana Olgun Ekinci |
Bütün Paramı Sattım
Gelecek garantim yok artık Kanat çırpan kuşlar kadar hafif Dalgalarla vals yapan Martılar kadar özgürüm artık Tüm paramı sattım Önce yarısını, sonra hepsini Beni taşıyan arabam yeter Eğer olursam bir gün Emekli maaşım yeter Olmasada ne gam Hani derler ya… Kim açlıktan öldü bu ülkede! Bir tas çorba Bir dilim ekmek Bir avuç dolusu süs biberi Datça, Cunda, Turunç farketmez Sadece SEN OL YETER… 27.01.2005 - Adana Olgun Ekinci |
Cenaze Arabası Sürücüsü
Çocukluğumda İtfaiye şoförü olmak isterdim En çok, Siren sesleri çığlığında Yol veren araçlar Keyiflendiriyor, özendiriyordu yollar açıldığında Çocuk yüreğimi… Şimdilerde en çok Cenaze arabası sürücüsü olmak istiyorum Soğuk, kalpsiz, kaskatı Düşünce yetilerini yitirmiş Kurşun işlemez bir adam oldum Duymuyor, algılamıyor, suskunum Cenaze arabası sürücüsüyüm… 2 Nisan 2005 - Adana Olgun Ekinci |
CİNDY SHEEHAN - DÜNYA ANNESi
Görsel medyanın tüm kapitalist kanallarında Gözyaşlarını direnişinle birleştirip, dimdik ve sarsılmaz Teksas çöllerine çığ yangınları, ateş topları Düşüren yüreğinle izledim seni... Sabaha nöbetçi oldum yine ve yeniden Çok eskilere uzanan anılarımla… Mumlu, şarkılı işgal protestolarında çoğalırken Ardındaki sessiz kalabalıklar, omuz verirken sana Ülkemdeki her bir anne düştü usuma, usulca… Cesetleri yakışıklı olsun diye doğurmadılar Rahimlerine düşerken oğulları… Hiçbiri… Sen ki feryatlarınla acını toplumsallaştırıp Irak'tan öte Genel savaş karşıtlığına dönüştürürken Seni izleyen ülkemdeki binlerce anne Cindy Sheehan oldu, oğulları asker olan Onlar sen oldu, Sen Cumartesi annesi oldun yıllar önceye Bizden oldun… Direniş'i direnişimiz Onur'u onurumuzdur Yeryüzündeki kirli savaşlara direnen Her bir annenin onurlu yüreği… 30.08.2005 - Adana Bush'un kabusu ABD Başkanı Bush'a tek başına meydan okuyan acılı anne Cindy Sheehan eylemlerini sürdürüyor. Bush'un çiftliğinin önüne kamp kuran Sheehan, Irak'ta ölen oğlu Casey'i unutt urmamaya kararlı. Cindy Sheehan tek başına ABD Başkanı'na meydan okudu ve kazandı. O artık Bush'un gözünde Usame Bin Ladin... Olgun Ekinci |
Çiçek Hırsızı! …Aranıyor! ! !
Ah anne ah! ! Çalınan çiçek Güzel ve bakımlı büyür diyerek Yeni yeşillendirilen bulvarın En güzel çiçek En taze fidanlarının, Kanına girdim sayende. Dalında sevmek varken Kökleriye kucakladığım Onlarca çiçek oldu bahçemde. Ama peşimde Zabıtalarca aranan Çiçek hırsızı payesi var şimdi Suçlu; söylemler değil Eylemde bulunanlardır, değil mi? 23.1.2007 - Adana Olgun Ekinci |
Dalgalarım Ol Benim
Dalgalarım ol benim Kıyılarıma vur köpük köpük Dalgalarım ol gün batımında Ağır ve usulca yanaş kıyılarıma Rengarenk çakıl taşları olayım Vur köpüklerini renklerime gün ışırken Gök kuşağı gibi yansısayım Üzerimde oynayan çocuklara Sıra sıra, kayalıklar olayım Dalgaların doruklarıma uzansın Yağmurlar, şelaleler gibi dökülsün üzerimden Köpüklerinde ıslanayım Uçsuz bucaksız kumsal olayım Çarşaf çarşaf seril üzerime Yaban çalıları olayım Köpüklerin süt gibi işlesin köklerime Dalgalarım ol benim Kıyılarıma vur sabahın alacasında Önce dingin, sonra sert ve çoğalarak Köpük köpük, dalga dalga vur kıyılarıma Sersemleyip sarhoş olayım dalgalarınla Sabah gün ağarırken Dinmiş dalgaların üzerin de Çakıl taşlarında, kayalıklar da, Uçsuz bucaksız kumsallar da Yarı baygın bulsunlar beni Dalgalarım ol benim Önce sessizce vur kıyılarıma Ve dinle beni Sevdalarımı, özlemlerimi fısıldayayım sana Dalgalarım ol benim DALGALARIM OL BENİM HAZİRAN 2004 - ADANA Olgun Ekinci |
Delikanlım
Ekinsu'ya En büyük özlemim ne biliyor musun Delikanlım? Seninle aynı halı sahada futbol oynamak Ben aynı takımda kaleci Sen golleri sıralayan forvet Ya da tersi olsun bazen ne dersin? Rakip takımın forveti iken sen Ben karşında panterleşen kaleci Her kurtarışımın ardından Hırs ve öfkeyle tekmeler atıyorsun bana Hakeme çaktırmadan… Ben sadece gülümsüyorum tekmelerine İşte hayat bu değil mi Delikanlım? Bazen sevinç, mutluluk başarılardan Bazen hüzün yapamadıklarımızdan Ve hep kaçırdıklarımızdan... Az kaldı be delikanlım Seninle çok yakında maçlarımızı Maç sonrası kritiklerimizi Bir melek yüreklinin yanında Güle oynaya yapacağız... Temmuz - 2005 - Adana Olgun Ekinci |
Deniz Kızı….
Yüzüm kahvaltı masasın da uyanırken güne Gözlerimin denize kilitlendiği Nemli, kavuran sabah saatlerin deydim… Dem kokan çayımın ilk yudumu Dilimi yalarken... Yarı dalgalı denizin köpüklerine vuran Siluetin miydi, serap mıydın uçsuz bucaksız? Orda mıydın? ___Gelecek miydin? ______Düş müydün? Sıcaktan ılığa dönüşen ikinci yudumda İrkildim… Ufukta, dalgaların doğduğu ilk anda Beyaz, çileşen köpükler arasındaydın Deniz kızıydın, beyaz, mavi, yeşil… El salladın El salladım, kayboldun, El salladın, kayboldum Ağladım…. 23 / 07 / 2005 - Arpaçbahşiş-Mersin Olgun Ekinci |
Dere Yatağı
Ben bir dere yatağıydım Sularından beslenen kuşları göç etmiş Ben bir dere yatağıydım Kuru, susuz, ağaçları gözyaşlarıyla solmuş Yatağındaki taş tanelerinin arasına gizlenmiş Ben bir dere yatağıydım Coğrafi, askeri haritalarda isimsiz….. Ben bir dere yatağıydım, köprüleri yıkılmış Gündüz suskun, gece uykusuz,deli, hasretler biriktiren Yağmurlarla ıslanamayan Yanıbaşındaki çimlerini piknikçilerin terkettiği Karlar biriktirmeyen, yıldızların artık yansımadığı…. Ben bir dere yatağıydım Yağmurları, selleri, taşkınları, Toroslardan eriyen karları Kirli, çamurlu suları bile olmayan Hüsnü Yusuf çiçekleri solmuş….. Ve ansızın ve tane tane çiseledin Çatlamış topraklarıma yağmur tanelerini düşürerek Dingin, sessiz, uğultusuzdun önce Ve sağanaklara dönüştün üzerimde Tozlarım uçtu, kirlerim aktı gitti kuş oldu Renklerinle gökkuşağını serdin üzerime, bezedin.. Tohum verdin, can verdin, renk verdin Derelerim sel, yatağım dev bir nehir oldu Ulaşılmayan zirvelerin karlarını Damla damla eritip derelerime taşıdın Yatağım doldu taştı, kabardı, coştu Kuşlarım geri döndü, ağaçlarım yeşerdi Yıldızlar yeniden yansımaya başladı *******imde Üzerimdeki çalı çırpılar nehir boyu yol aldı gitti *******i gökyüzünden kayan yıldızlar gibi Silkelendim, çoğaldım, taştım, Uyandım, bendime sığmaz oldum Derelerim sel, yatağım taşkın nehirler oldu Çağlayarak, gümbür gümbür akıyorum Akdenize İçimde kanat çırpan martılar Bağrımda fesleğen kokuları yayarak Eteklerimde geri dönen piknikçiler Uçurtma uçuran çocuklar İp atlayan kızlar Çimenlerimde Hüsnü Yusuf çiçekleri Heybetliyim ha seyhan nehri gibi Sana akıyorum özlemlerle Üzerimde köprüler, yüreğimde sen…. 21.10.2004 - ADANA Olgun Ekinci |
DIŞINDA YAŞıYORUM HAYATI
Saksıdaki çiçeğin, Dışına taşan su'dayım… Akvaryumdaki balığın Bulanıklığıyım, kum taneleri arasına sızmış… Yatağındaki nehir'in Taşkınıyım, azgın, akak'larından sarkan… Nar tanesinin çürüğü Beyaz'ıyım karpuzdaki çekirdeğin, olgunlaşmamış… Açlıktan kıvranan Afrika'lı çocuğun tokluğu Susuzluğuyum sevdanın… Çiçeğin suyunda, yemliğindeyim balığın… Bizi; sen/siz, sevdan/sız, sesin/siz yaşıyorum Dışındayken hayatın… Onurumla sadece… Dışında yaşıyorum hayatı / içimde sevdamız… 1.11.2006 - Adana Olgun Ekinci |
Doyamadığımsın…
Güz mevsiminin serin sabahındayım, Sen düşersin yüreğimin buz tutmuş kuytularına ___Isınırım… Sarı sıcak, nemli ikindilerde, kavrulurken toprak, Gözlerin düşer gözlerimin lacivertine ___Serinlerim… Gün batımının kızıla dönüşen saatlerinin ertesinde, Fal tutarım yıldızlardan ikimize ___Avunurum… Gece tüm kent uykuya çekilir hani, Ay dedeyi izlerim, orada buluşsun diye gözlerimiz ___Özlerim… Uykuya çekilir esrik, yorgun bedenim, Rüyalarda buluşuruz diye, gelmezsin ___Ağlarım… Sana uyanırım tüm mevsimlerin sabahında Sesin sesime değsin, serçe parmağının sıcağında ___Doyamam… ______Doymadım… _________Doymayacağım… 5.9.2005 - Adana Olgun Ekinci |
Döndün Ya
'Sana'a'' Akşam alacasında güneş daha bir kızıl Daha bir anlamlı batacak, gülümseyecek Döndün ya Yıldızlar, okyanusların yakamozlarca dansını Kıskandıracak, Lacivert gökyüzünde heyamola çekecekler Döndün ya Kızılırmak, bahar yaza dönüşürken Kahverengi akmayacak, mavisinde içilecek Tüm çay tadındaki sohbetler Salkım söğütler dallarını çoktan saldılar Kızılırmağın mavi derinliklerine Döndün ya Kasemdeki tarhana çorbamın yanına Bir tahta kaşık daha ekledim Akşam ikindilerinde onur kokuyor çorbam şimdi Hadi sende salla kaşığını Onura, sevdaya, tarhanama Döndün ya Severdin ya Bir tası paylaşmayı /onuru /sevdayı/ emeği Hoş geldin …….Döndün ya Hüzün gözlüm …….Hoş geldin 11.04.2005/ADANA Olgun Ekinci |
Düet Şiir
Gözlerime vuran güneşin Gözlerine yansımasını görebiliyorsan… _______Eğer O benim gözlerimin güneşidir. Ki… Her sabah sana Senin için doğan Ve dünyayı kucaklayan… Olgun Ekinci Ve O... 9.7.2005 - AMASRA'DA BİR AKŞAM ÜSTÜ… Olgun Ekinci |
DÜNYANıN EN GÜZEL KADINI
_____Hey! ! ! Doğuşu asırlar önce kutsanan kadın.. Kraliçe Amyitis'i kıskandırırken yüreğin, Serinletirken BABİL**'in asma bahçelerini Yedi harikaya yansıyor ışıltıların… Milat'lar öncesinde renklerisin doğanın.. KEOPS'a** mimarisini sunan Mısır'da Nil Nehrinin gizeminde, çoşkulu, esintili Keşf edilmemiş misyoner rahibesin sen.. Geçmişte ve bugünde en yüksek, ışıltılı Ve gelecekte evrene Fenersin sen İSKENDERİYE'den,** Dünya limanlarına örnek olacak, Pharos adasından dalga dalga yayılan.. Ve gülerdi yüz yıllık uykusunda Tanrıça ARTEMİS**, haykırırdı sana, Efes'ten Bulutlara yükseldiği semadan; ___ZEUS'a** dön yüzünü, Olimpos'a ___Zeus ikliminden bir adam ___Aynı paralelden bir deli ___Seni sevecek yüzyıllar sonra… Gülerdin, inanarak, sabırla, hakkınca.. MAUSOLEUS**'un mezarından, Artemis anısına RODOS**'a mumlar yakarım tütsüler eşliğinde Ege denizi boyunca, Helios'a Artemis yalancı çıkmasın değil Asırlardır sevdiğim sana..diye…. Dünyanın en güzel kadınına En güzel hüzün gözlüsüne dünyanın Yedi harikasına bedel, hepsinden güzel Sekizinci son harikaya… 30.01.2005 - Adana **Onlar sevdamdan sonraki harikalar.. Olgun Ekinci |
Eğer Bir Gün Gidersen
Eğer bir gün gidersen... Çocukluğumu da al yanına Seni asla yalnız bırakmaz Ya da Çocukluğumun haylazlıklarını al ____Gecesin de El uzatsan tutacağın yıldızların ____Gündüzün de Kumsalında dizlerine başını koyan Çocukluğumu al yanına Eğer bir gün gidersen… Firari ve göçebe ve çingene aşıkların Mabedi olan odalarda Başını sıcak göğsüne yaslayıp Hıçkırıklara boğulan çocuksu ağlamalarımın Dayanılmaz kıskançlıklarını al Eğer bir gün benden gidersen… Çocukluğumu Çocukluğumun yaramazlıklarını Çocukluğumun kıskanç hıçkırıklarını _____________Al (ma) ….. Beni… Bebeğini… Koca bebişini al… Beni benimle bırakma _____________Beni al yanına… 11.7.2005 - Adana - Aksaray Yolu Olgun Ekinci |
Ekim Tutsakları
Saatler sabah, Toros'larda ilk çay molasındayım, uykusuz Özlemlerim mi dağların doruğundan esen, Sana hemen kavuşma isteğim mi serin serin… Zirveden esen çay tadında serinlikte koyuldum yola, ivedi Bitmeyen, azalmayan, eksilmeyen kilometrelerin beyaz çizgilerini Sayarken yol üzerinde bir Çarşamba günü… Onüç'üydü ayın…..Otuz koca gün / ay / yıl (mı) olmuştu? Bir otogarın içinde seninle ilk vedamızdan ardından İlk karşılaşmada yaşadığımız yanardağ misali ateşin Külleri durmaktaydı çay sonrası sigaramı içerken o yerde… Aynı masa, aynı moladaydım şimdi sana üç saat kala, Son kez, ilk ayak bastığımız o yerden yola çıktım, yine Özlemin ateşi saatleri hızlandırmasada…. O yollar özleminle nasıl geçerse Öyle geçti ilerlemeyen saatlerin koynunda.. Konaklayacağım yerde adım yoktu, yıkılırken adsızlığıma Ararken seni heyecanla, ürkerek birazda Nasıl olsa kalırdım herhangi bir yerde sadece bir gece Bu ülkenin beş yıldızlı otellerinde de konakladım, Sirkeci'nin kirden kağıt gibi yırtılan battaniyeli palaslalarında da En fazla arabada yatardım, alışıktım nede olsa.. Sesim karışınca sesinin heyecanına yanlış yollardı girdiğim Caddelerini bir türlü öğrenemediğim bozkır kokan kentte… Sonra ''adam şimdi gidecek'' diye düşündüysen de, Bu yol, yollar, ovalar, dağlar kimin için aşıldı bir tanem? On derece iken dışarıdaki hava, kütüphanenin sıcağında Kupandan içtiğim çaydı ısıtan dostlarının eşliğinde… O yol, ovalar, dağlar yormadı ama En çok bahçeli de fıstıkçının sağır eden müziğiydi Sohbette sesimizi yükselttiren bira eşliğinde.. Otobüsle yolcularken seni gece Ellerinin sıcaklığını almıştım yüreğime koymak, Sabaha dek ısıtmak için ruhumu…. Dünyanın en mutlu adamı nasıl uyursa O huzurla karıştım geceye, sabah olsun diye.. Ve öğlen kopmak için dünyadan Uzaklaşırken karmaşadan, trafikten, gürültüden En güzel yolculuktu şimdi serçe parmağının sıcağında Varsın yollar, dağlar, kilometreler bitmesin di şimdi Dursun du zaman, heyhat sen varsın yanımda Afyon, Burdur ve nice ilçeler, köyler, kasabalar Sevdamızın konukluğunda onurlanacaklar Ah birde benzinci çocuk ıslatmasaydı üzerimi… Joan Beaz'in hüzün sıcağındaki büyülü sesi Arabadan ovalara, dağlara ulaşıyordu gitar eşliğinde Acaba dinlemişler miydi daha önce, Kuş sesleri yayılırken ovalarına? Güneş batımında girerken Antalya caddelerine Şimdi Pera Palas'ı bulmak vardı Kale içinde Ve o dar mistik sokaklardan geçerken yavaş yavaş Tarihi bir gezintiydi sanki özlediğimiz ve nostaljik Takı, incik, boncuk satan dükkanların Siftahsız bir akşamına mı denk düşmüştük…? Urfalı pideciden sonra, baklava kıvamında geldi O tepede içtiğimiz çaylar, tütsü ve mum kokulu.. En güzel sohbetin gecesiydi ondördünden sabaha uzanan Onbeşinci gün öğle yenen gözlemenin sıcağını Ayrandan başka ne söndürebilirdi kent çıkışı… Ana yoldan saparken egzotik Çıralı'ya doğru Geçtiğimiz o yol orman kaplı cennet miydi, yoksa Köylüler mi örmüştü gök yüzünü ağaçlarla bizim için? Mitolojisiyle her dönem araştırmalara konu olan Gizemli bir tatil öncesinin Çıralı'sıydı bizi karşılayan.. Güneş'liydi, ılıman dı sahile paralel ilerlerken, Odile….işte on iki ay kendini doğanın kollarına, tenine Özgürce bırakmak isteyeceğin güzellikte bir otel.. Girişte çam ağaçlarından duyulan kuş sesleri, Harmoni sunuyordu bize cıvıltılarıyla, hoş gelmiştik Her sabah 'günaydın' demenin hazırlığında.. Gece soğutmak için yüreğimizi, içeceğimiz soğuk suyu Barındıran bir mini bar olmasa da razı geldik ılık bir suya, Dağların eteğinde deniz kokan odamızda… Odanın arkaya açılan balkonundan görünen nar ağaçları, Ve mandalina, elma, armut ile diğerleri Elele vermiş güzellikler sunmak için konuklara… Pazarda, manavda tezgahta gördüğümüz meyvaların Yetiştiği o ağaçlara, dallara, yemişlerine dokundu Ellerimiz, yüreğimiz, bahar dallarımız…sevgi ile.. Güneş batmadan önce, olur muydu denize girmemek Onca yoldan, yorgunluktan, sıcaktan gelip.. Attığımız her kulaçta Olimpos'la kucaklaşırken adeta Caretta'ları görmedik o gün ve sonrasında Yumurtlama mevsimleri olmadığından, ama olsun duyumsadık… Kumsalda Ekim esintisiyle bir sigara molasındaydık Odamızdan, havuzdan önce ve yine… Hiçbir şey keyif vermiyor bana dünyada, Beraber içilen o sigaranın tadından paylaşımından başka.. Ah! Ah! Ah! Keşke……ama keşke …akşam yemeği öncesi, Uyuya kalmasaydım..ama ne çare dalmışım şekerleme tadında.. Seni sevdikten sonra ben, Rafa kaldırdım uykularımı, daha çok görmek için yüzünü.. Bir peri miydi? karşımdaki diye açarken gözlerimi Nasılda fırlamıştım yataktan ürkek, korkak, sen gülümsüyorken Dakikalarca süren şaşkınlığım nice sonra geçti.. Ama o peri hiç geçmedi, gitmedi içimden… Öylesine içimsin ki….bir parçamsın….yarımsın.. ...DOYMADIM DOYAMADIM SEVMELERE SENİ BEN ...KİMSEYİ KOYAMADIM YERİNE YENİDEN' diyen Sağanak yağmurlu bir gece yarısı dinlediğim Sezen'in şarkısının sana uzamasıydı…yine...yeniden.. Hiç doymadım ki…Asla doyamayacağım ki…. Ne sana…Ne seni sevmelere.. İlk kez ve beraber tattığımız yörük mantısı Alışa geldiğimiz mantının lezzetini sunmadıysa da Açlığımızı bastırmaya yetmesiydi aslında varolan Neden bu kadar köpek olur, hala anlayabilmiş değilim Sana korkumu belli etmesem de…sahilde yürürken Salaş ama sevimli çay bahçesinde Ağaç altında içtiğimiz çay günün kapanışıydı şimdi Siyah-beyaz ve renkli resimlerinle bakarken Bir kez daha ve sonsuz, geçmişini sahiplenmemin Onurunu yaşıyordum o gece ve her gece… Geçmişin bugünümdür…Kabulümdür.. Bugün,geleceğimizdir yaşanacak olan masalsı tatlar… Uyanırken sabaha cennet bahçede, Olimpos'un eteğinde Kocaman güne tarih yazacaktık yine, sevdamızın masumiyetiyle Onaltısında…Cumartesi… Odilede bir kahvaltı sabahı.. Gazetemiz, kolamız, suyumuz, sigaramız poşetlenip Koyulduk yola Yanartaşa konuk olmak için artık Nasılda sevgi ile kızmıştın bana yolda ilerlerken 'Yanartaşa teleferik yaptıracağım varsıl olursam'' söylemimde Yüzseksen metreye tırmanmak dağcıların işiydi ama Bende askerde komandoydum, refakatçiydim sana Zirveye varınca konuşuruz teleferik mevzuunu Ve işte başladık tırmanmaya, yağmurda bile sönmeyen Nasıl bir ateşti merakındayken biz, ilk molayı Biraz erken verdik sanırım dizlerimizin ağrısından… Ama tırmandık işte, vardık zirveye…hakverdin bana Yaşlandığımızda çıkamazdık buraya, lazımdı o dediğimden… Arkamızdaki ağaçlara tırmanan keçilerin sessizliğinde Ve o zirvede mavi kaleminle çözdüğümüz bulmacanın tadını Senden önce ve sonra hiç almadım, alamayacağımda sensiz.. İnmeye hazırlanıyorken şimdi...delikanlımdan gelen telefon Doping olmuştu sana, ne güzel indin merdivenlerden Terlerimi silerken yolda anne sıcaklığında Deniz paklardı şimdi bu yorgunluğu akşam üstü Ama serindi, soğuktu deniz, olsun du, üşüme mevsimindeydik Çakıl taşlarının üzerinde, denize sıfır rakımda olmak Herşeye ve dünyaya bedeldi ikimiz için, dalgaların serinliğinde.. Bugün hala sakladığım turkuaz çakıl taşı Çıralı'da senden bana en büyük armağandı ya yeterdi.. Başım dizinde, ayaklarım denize, yüzüm Olimposa dönük, Sonradan hatırlayamayacağım hayalin portresini çiziyordun, Dokunuşlarında kayboluyor saçlarım, ellerinde hayat buluyordu.. Dizlerinden bedenime yayılan ıtırlı kokun, Kumsaldan denizlere yayılırken köpük köpük.. Gün ve *******ce..gece ve günlerce.. aç, susuz Uyuyabilirdim orada gözlerinin sevgi sıcaklığıyla, dizlerinde… Dizlerimizde olmak, beraber yaşlanmak tek idealimiz bizim.. Seninleyken sevdiğim alkol almayı, ertelemiştim dün akşam Ama akşam beraber içmeliydik yarınki yolculuktan önce Nasılda ısıtıyordu açık havayı rüzgara rağmen El arabasında şömine mistikliğinde yanan kütük… Önüne gelen her yemek fazla gelir ya sana İşte yine levreğin bir parçasını bıraktın tabağıma… En koyu kıvamında rakı eşlik ederken sohbete Gecenin yarısında, aşkın tam içindeydik şimdi, çıkılmaz O sahil, o şezlong, o lacivert gece… O elimizi uzattığımızda dokunabileceğimiz yıldızlar Ve terbiye görmemiş sesimle önce mırıldanıp Sonra yıldızların, ay'ın çarptığı esriklikle haykırdığım ….GÖK YÜZÜNDE YALNIZ GEZEN YILDIZLAR ….YER YÜZÜNDE SİZİN KADAR YANLIZIM Şimdi………. Yüreğime, dilime, içime düşen şarkılarda Ağlamaklı olurum, geceden sabaha…sabahtan akşama… Ve artık dönüş….kısa ayrılıklar zamanındayız..çaresiz, Aklıma getirmesem bir tanem….getirmesen aklına… Biliyorum yüreklerimiz hüznün mahmurluğunda ağlamaklı Belli etmesekte birbirimize, saklıyabilirmiyiz gözlerimizi? Son sabah..Çıralı..Odile ve bir kahvaltı masalı… …ARTIK DEMİR ALMAK VAKTİ GELMİŞSE LİMANDAN …SESSİZCE BİR GEMİ KALKAR BU LİMANDAN Hep söylerim sana usumdan çıkmaz hani, hatırlarsın 'Kırık Bir Aşk Hikayesi'' adlı filmi Sözleri Bülent Ecevit'e ait, bu şarkısı düştü Hümeyra'dan dilime… Önce Odile'ye, sonra o salaş çay bahçesine, Ardından her mevsiminin ayrı güzelliğini ve gizemini Birgün geri dönmek üzere bıraktığımız Çıralı'ya veda'dayız… Yollar uzun, yollar uzak... ama bize kısa, bize yakın.. Yenilen takımın oyuncusu rakibine nasıl saldırırsa, yaralı Ben nasıl şaşırmam Antalya'dan çıkarken yolu Ama tektir o sahil kentten bozkır kente uzanan karayolu… Ve tost ile ayranın Afyon'daki doyurucu tadı, Çocuklarıyla hafta sonu dinlenceye o tesise gelen Aileler olmasa…pazarın…on yedisinin farkında olamazdık.. Ve unutulan Ekim devrimin yıl dönümüydü o gün.. Nerden, nerelerden ve nasıl geçtikte geldik, sen hatırlıyor musun? Sadece Migros'un orada nasıl durdum, Nasıl arabaya binip gittin, Yine yolları şaşırıp yanlış sokaklara nasıl girdim, Sonunda son gecemin konukevini nasıl buldum, Hatırımda en çok kalandı o güne dair…. Şimdi………. Aynı kentin havasını solurken ayrı semtlerde, nefessiz Hayal miydi yaşadıklarımız, yaşamadığımız hayaller miydi Biz mi yaratmıştık saklı kalan güzelliklerimizi? Biraz efkarıma efkar katmak için anarak bizi, anıları Sakarya'da bira-sigara molasındayım…Ki; Yarın çıktığımda yola, anmalıyım bu geceyi, bizi Ne Ekim'in on sekizi ne Pazartesi'nin hükmü var, Pozantı'da yazıp Adana'dan yollayacağım Ve yazarken ellerimin titrediği o mektuba kadar… Nasıl kalkılır, nasıl yola çıkılır, nasıl gidilirse İşte öyle kalktım, çıktım, gittim..(mi) ? ? .. Gün olur, biter bu tutsaklık….. 25.9.2005 - Adana Olgun |
Ela Gözlerinde Yeniden Doğdum
Gözlerimin gözlerinle ilk randevusu; Bayram yeri çocuklarında ki çoşku Anne sütüne saldıran bebekte ki açlık Yüksekten korkan Puma kuşunun ilk heyecanıydı... Durdum, baktım, vuruldum Vuruldukça baktım, orada kaldım Çoştum, bulutlara erdim dalgalarca Göz bebeklerine kilitlendim, sonrası yok Hüzün dolu gülümsemelerin Yayılırken bedenime ılık ve dingin Ela gözlerinde yeniden doğdum... Sensiz özlemlerimin Kentsel ayrılık ve iz düşümlerinde Nerede gülen, ağlayan, hüzünlü Bir çift ela göz görsem Muzur ve hain gülümsüyorum, elimde değil Evrende en güzel ve hüzünlü ela gözler Sevgisel sıcağıyla Akdeniz ılımanlığında Senin yüzüne, kirpiklerinin arasına yerleşmiş çünkü Ne zaman gözlerini düşünsem Ne zaman gözlerinle buluşsam Yeniden doğuyorum ela gözlerin de Ela gözlerin de doğdum, yeniden doğdum Oradayım... O gözlerde öleceğim… 23 / 07 / 2005 - Arpaçbahşiş - Mersin Olgun Ekinci |
ELVEDA (mı) - HOŞÇA KAL (mı) ?
Elveda demeleri sevmedi deli yüreğim En anlamlısını sunmak istiyorum sizlere Hoşça ve Dostça kalın… diyerek.. 'Hoş geldin'' demeleri seven melek yürek Uğruma her şeyi yapacak kadar seviyorsa Hoşçakalın Hoşçakalın Hoşçakalın Elveda'nın dayanılımaz hüznünün En güzelinide... içim kanayarak Yüreğim acıyarak söylerim Hoşçakalın Hoşçakalın isteyin benden… Halaylarla, türkülerle, şarkılarla uğurlayın Hoş geldin demek için Bekliyor KÖY'ümün en ÜMİT'lisinde Yaşamının en değerli, en anlamlı, en güzel 'Hoş geldin''ini sunmak için gönülden Bir deli mavi adam bekliyor Ona gidiyorum Hoşçakalın Hoşçakalın Hoşçakalın |
ElVeDa GeNçLiĞiM/45YaŞıM
Elveda gençliğim Bugün benim doğum günüm Elveda 45 yaşım Anlarım, hüzünlerim, sevinçlerim Elveda İlkokulum, siyah önlüklerim ve tahta sıram Mavi gözlerine aşık olduğum İlk aşkım, Ayşe öğretmenim, platonik aşkım Elveda Dikenli telle çevrili bahçemiz Odalarına yağmur suyu akan Doğduğum, emeklediğim, serpildiğim Dede yadigarı ev... Elveda Sevgi yürekli, annemin hastalığında Yemekler getiren sevgili komşularımız Sarı çeşmesinden ellerimle su içtiğim Dallarından yıkamadan dutlar yediğim Dede yadigarı ev... Elveda Futbol sahasının büyüklüğüne kapılıp Özlemle yazıldığım, ilk kavgalarımı Sınıf çatışmalarını yaşadığım İlk polis copunu yediğim lisem Elveda Sokaklarında nöbet tuttuğum Mahalleyi dış saldırılardan koruduğum(uz) 'Asmayalım da Besleyelim mi'' diyenin Yönetime demokrasi adına! ! el koyduğunda Polise askere ihbar edip Vatandaşlık görevini yerine getiren mahallelim... Elveda Marmara İşletme mezunları Sirkeci Alemdar otel, Kadırga öğrenci yurdu Elveda..iskelesinde İnenlerin yönünden kaçak bindiğim(iz) Karaköy-Kadıköy şehir hatları vapuru Eminönü, Galata köprüsü, Kadıköy Elveda Saçlarımı mavi berenin altından sarkıtıp Kendimi Che Guevera'ya benzettiğim Aslında halt ettiğim Vatan haini Asteğmen damgası yediğim Bu yüzden onurlandığım Eğirdir Dağ Komando Okulu Tekirdağ 8. tümen… Elveda… ELVEDA … 45 yaşım Hoş geldin yeni yaşım Çok sevdiğim kır saçlarım… 24 Aralık 2004 Adana Olgun Ekinci |
Elveda Hüzün**Hoş geldin
Gürül gürül, sarıl şarıl Irmak ırmak, deniz deniz Dalgalarla, boranlarla Geldin Gelen sen değil suretin, sesin... Soğuk tu, yanlız dım, yağmur çiseliyor du Solist kızın buğulu sesiyle seslendirdiği DOYMADIM DOYAMADIM SEVMELERE SENİ BEN KİMSEYİ KOYAMADIM YERİNE… nin ardından Şelalere çağlayanlara dönüşen Bahar çimenlerini sulayan sağanaklarla geldin Gökkuşağına dönüşen renklerle ışıttın Saatlerin 01.e vurduğu gece yarısını Seyhan nehrinde gün döndü gece döndü Şimşekler havai fişeklerce süzülürken lacivert semalarda 1 Nisan şakası mıydı? Esrikliğimin dayanılmaz hafifliği mi? Düş bitti __Yağmur bitti ____Gök kuşağıydı gelen… Hoş geldin... Hoş geldin... Hoş geldin... 1 Nisan 2005 - Adana Olgun Ekinci |
Elveda Şiir
Elveda şiir _Elveda Edebiyat __Elveda Sanat Kültür Artık şiir dinletilerin de olmayacağım Ot gibi yaşayacağım yanlızlıklarım da 'Merhaba, Nasılsın'' dediklerinde Allah razı olsun diyeceğim Yemeklerden önce besmele çekip (Üniversite yıllarımda aç bırakan düzene rağmen) Aç boğalar gibi yemeklere saldırarak Ve sevimli göbeğimi büyütürek Allah şükür çok şükür diyeceğim Bana ne dünyadaki milyonlarca Açlıktan ölenlere Ben doydum ya onlarda doysun duayla Bu Cuma kentimize gelelecek olan Sevgili Cezmi Ersöz'ün İmza ve söyleşi gününe katılmayacığım Oh ne iyi edeceğim İmzalasın diye aldığım Ölürsem Beni Seninle Ararlar Şimdi adlı kitabını Bilmem ki şimdi ne yapacağım? Çalıştığım ofisteki insanlara Günaydın yerine Selamünaleyküm diyeceğim Ofise ''Günaydın''la girenleri Mel'un olarak anacağım kızacağım... Sokak Çocukları Derneği'nin Cumartesi toplantılarına ''şimdilik'' katılıp İçimdeki çocuk sokakta yaşamadığı için Çok ama çok şükredeceğim Büyüklerimin ellerinden saygıyla Küçüklerimin gözlerinden sevgiyle öpeceğim Tokalaşırken kadınlara elimi uzatmayarak Zinhar… Dişi eli haramdır diyeceğim Küresel ısınmayla ilgili saçmalıkları Bilim adamlarının materyalist hurafeleridir İnanmayın Müm'in kardeşlerim diye reddedeceğim Yaklaşmakta olan yüzyılın en sıcak Yaz'ını İlahi adalet olarak kabul edeceğim Kelimeleri usta bir avcı gibi kullanan Üstat Şükrü Erbaş'ın İmzalı şiir kitaplarını TCMB kütüphanesine bağışlayacağım Kapısından girmek bugüne dek nasip olmayan camilere İlk olarak bu Cuma gideceğim Nasip olmayan ikinci şartı İnşallah bu ramazanda idrak edeceğim Devlet tiyatrosunda sergilenen Carmela ve Paolino adlı oyunun Günler öncesinden aldığım biletini Seyhan nehri üzerinde yüzdüreceğim Çukurova Devlet Senfoni Orkestasının seslendirdiği Vivaldi'nin Dört Keman İçin Konçertosunu Adana'nın Adana olalı Gördüğü en büyük zulüm olarak anacağım Çukurova'nın sıcak yaylarında yetişen Yanık sesli Ferdi Tayfuru, Müslüm babayı Hakkı Bulutu dinleyerek huzur bulacağım Haluk Levent gibi rokcıları Deli gibi kafa salladıkları için Gökovada denize dökeceğim BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞCESİNE Olmasa da Ot gibi yaşayacağım Ot gibilerle kardeşcesine... 05.03.2005 - Adana Olgun Ekinci |
Emekçi Ve Militan
Sen bu aşkın emekçisi Ben militanıyım bir tanem Senin harcadığın emekler 1 Mayıslarda proletaryanın ayak sesleriyle, Benim militanlığım saf tutttuğum Saflarında olduğum halkımın Üniversiteli kardeşlerimin, Tayad'lıların Sloganlarıyla bütünleşiyor Senin emeklerinle özgürleşen yüreğim Geçit vermez dağların militanı oluyor Dağlardan sesleniyorum sana Bir halkı omuzlamış Sevginle yoğurmuş Bana geliyorsun halkımla, halkımızla Bu sevda ..Bu emek ….Bu halk kabulümdür Nisan 2005-Adana Olgun Ekinci |
Ernesto Che Guevera
Kızıl beren Sakalın Gözlerindeki yırtıcı kartal bakışların Üniforman Elindeki Havana puron ile Asi, isyankar bakışına Asi ce hastayım Che Guevera Hastayım usta... Nisan 2005 - Adana Olgun Ekinci |
Eylül'e İsyandı Yollar…
** O beyaz bulutların masumiyeti** Sana olan sevdamın yanında siyah kalır../ Kadınımdan ** Kavuşmak özgürlükse Özgür değildik yüz metre ara ile Arkama dönmeyi akıl etmediğim yolların Göz mesafesinde, / Eylül'deyken sen Uzaklaşmaktı aşk, sesinle geriye dönüşlerde.. Ağaçlı molanın orta yeri Bacalarından peri tüten diyara beş kala Dinler adına kutsallıktı bizi saatlerce konaklayan, Gökyüzüne ulaşırken nefesler Deli, mavi bulutlar üryanlığında Özlemlere yeni adlar üretiyorduk.. / Eylül'dü, isyandı.. Kısa tura sığan YAĞMUR'lu şarkı ÇOK UZAKLARDA'daki üşüyen sevgiliye tınılardı yükselen Eylül'e sığınan kaçaklar gibi.. Diyalektiğin yok varsaydığı şansa İnadına oynanan iki aynı kupon Arnavut kaldırımına sıkışan Topuklu ayakkabının şanssızlığıydı, Ve şömine dışında yenen En güzel akşam yemeğine GÜL eklenen teğet geçişti gece.. Havuz başı sigara soluklarının En güzel anlarıydı Kahvaltı sonrası yürüyüşlerde Dalından kopartılan hormonsuz elmalar ve iki ısırımlık.. GÖR-EME ille de görmelisin fotoğraf molası sonrası Kısa konukluğunu sonlamalısın konserve barbunyaların Sallanan ahşap terasta, Gözleri tablo yeşil, garson kızın konukluğunda.. Esse de rüzgar, yağsa da yağmur ne gam Anason kokulu gülüşlere eklenen FAHRİYE ABLA Masada bir çift sevgili, bir çift şal, bir çift ayak varken Geceye yakışan çaydı, cam bardakta tadına doyulmayan.. Her kahvaltı öksürüğe gebedir, ardındaki sigaradan Nefeslerin mavi bulutları çoğalttığı anlar sonrası Görüldü zannedilip yeniden keşfedilen, Rahiplere seminer verilen manastır ve güvercinlikler.. Tahta kürsülere uzanan çay kokulu köprü Ağırlarken altındaki kızıl nehirde, / Eylül'de Güvercin ve kazları Külahta yenilen dondurmanın lezzetidir Mandaların yuva yaptığı söğütlerin gölgesinde Sallanan köprüden diğer köprüye paralel bakmak.. Çaydır yine ve yeniden aslolan iki simide eşliğinde Ve yoldur şimdi ufukta görünen o karanlık, o kaçak Ve isyandır yine Eylül'e şimdi Ve her Eylül doğururken isyanları Yollara, imkansız aşklara, her şeye dair küfürlerimi Saklarken yüreğimin esaretinde Yollara isyandayız, / Eylül'e isyan gibi… 12.9.2007 - Adana Olgun Ekinci |
EYLÜL Doğuyor Gözlerinden
Tel örgülere takılan Gökkuşağı rengi uçurtmalarımın Gizli, gülümseyen yüzüydün annem. Usta bir emekçinin düş gücü ile Bizim evde üretilirdi Mahallenin en güzel, en albenili uçurtmaları Haklıydı kıskanan akranlarım Süzülürken renkler gökyüzünde... * Ve o renkler çocuksu rüyalarımda gökyüzünden yüzüme doğru süzülür, uyanırdım sabahın serinliğinde, serinliğe salardım yeniden gökkuşağımı* Yalarken yüzümü sabahın serini Uyandığım şehirlerarası molaydı Eylüldü... On ikisiydi... Seksendi yıl İneceğim otogarın uzağındaydı sonlanış Yersiz Yurtsuz Çaresizdim anne, Uçurtmalarıma iyi bak, özlerim Şimdi bir yılım kalan İşletme Bekler mi beni, biter mi bu okul? Hani küçüklüğümde hep söyler ve ne çok isterdin Bitince okulun, giyeceksin yedek subay elbiseni diye Sonradan olma o ressam asarken arkadaşlarımı O elbisenin ihanetini nasıl taşırdım anne? İdam sehpasına güler yüzle koşanlar Uçurmalarıma takılıp düşseler Onlara da gülümseyip, sarılır mıydın? Oğlunun fırlamalığına gülümsemelerin Onları da sarıp sarmalar mıydı anne? * Sen hiç oğul emzirdin mi kör kurşun? Demişti okuluna gitmek için otobüs bekleyen o masum ve dünya yakışlısı Mustafa'nın babası* Bilyelerim Gazoz kapaklarından çıkan bedavalarım Ve komşu kızı ilkokuldaki Serpilin Mini eteğini gördüğümde utanarak arkamı dönüşüm Bakkala ablamın yerine beni yollaman Ve buna kızgınlığımdan çikolata çalmalarım, Kuran kursuna yolladığında camiden kaçışım... Ki Hiçbir zaman bilmeyeceksin anne Sen üzülme diye sustuysam eğer Melek yüreğinin benzeri yoktu diye Anlatsam güler, gülsen, güle benzersin bilirim Gül yüreklim Gülen yüzlüm Susmak bir ömür mü anne? * En çok siyah önlüğüm ve beyaz yakamın ardından o kokulu ve özenle ütülediğin beyaz çorapları ben giymek isterdim, sen giydirirdin ellerinle* Şimdi; Büyüdüm ve kitaplar biriktirdim Hiç uzatmadım saçlarımı Öpüşmek ve sevişmenin kutsallığını Savaş olan ülkelerin çiçek açan baharlarında Düşledim anne... Ve yorgunsam ve sigarayı çoğalttıysam ve ağlıyorsam Uzak bir yürüyüşün ardından ve çoğalan sakallarımla Çocukluk fotoğraflarına bakıp tanı(ma) dığım Ama aynı otobüse binip ıslak dirseklerimizin buluştuğu Yüreklerimizde yıllar öncesi yanan ateşin Aynı alevde tutuştuğu sevgilidendir anne... Farklı kentlerin ayrı gökyüzlerinden ağladık Vietnam'da şeker yiyemeden ölen Hiroşima'da çırılçıplak ve yanan teniyle ağlayan kıza Aynı gözyaşlarıydı çığlığımızı buluşturan... * Teyze, amca bir imza ver demişti Nazım, o çocukluk düşlerini yaşamadan, yaşatılamadan hain bombalarla sarsılan küçük beyinler adına dünyaya...* Oysa Uğruna ağladıklarımız, aldatıldıklarımız olurken kendi coğrafyamızda Karartmaya çalışılırken simgelerle çağdaşlık Ay ışığı düşümünden tan saatine Üretilen imgelerin okunmamışlığı Aydınlık gelecekler sunacak simgelere... O güneş hiç batmaz, Aydınlıklar kararmazken, yazılan sevda şiirleri Yol oluyor, aşk dokuyor uzak kentin hüzünlerine Anonim diye bilinen şiirler Altına imza atmadığımdan, özlemimdendir. O özlem, Eylül de... On ikisinde... İki binli yıllarda Yabancı bir otogardan Yersiz, yurtsuz, çaresizliğime dönerken doğdu anne * Ölü zamanlardan martı kanatlarına sığınıp, sana umut olan yollardan özlem olmak, hep yeniden doğmak içindir kaybolduğum gözlerine yolculuğum...* Ve Eylül düşleriydi yitirdiğimiz Karanlığında ürettiğimiz pişmanlık dolu anlar Kırlangıç fırtınasının kuytularına gizlenirken Kül o l u y o r d u k yana yana ve Son sözümüz s ö y l e n m e d e n. Gözlerinden doğan Eylül Uyandırırken sabaha serin ve dingin Portakallı narçiçeği kokuları dolarken iliklerimize Gülüşüne sürgün özlemlerimi erteliyordum Bir sonraki Eylül'e... Eylül, yine doğsun Senin gözlerinden doğsun diye... 27.02.2008 - Adana Olgun Ekinci |
Eylül Tutsakları
Eylül'de tutsak düştük hüzünlü yüreklerimize.. Bazı gün, kimi olay ya da küçük bir kıvılcımın çığır açtığı Yeni bir sayfa oluşturduğu anlar gibi.. Sekiziydi..Çarşamba'ydı.. öğle vaktiydi… A….. tesislerinde geçmeyen zaman dilimine tutsakken Otobüsten inen ilk ve tek yolcuydun, mavi mavi İlk karşılaşma, ilk sarılış, ilk heyecan..ilk kıvılcımlarımız oldu Mavi bir peri kızı olarak işlediğimde seni belleğime Peri bacaları ziyaretimizin giriş kapısındaydık Heyecan kasırgasıyla kuraklaşan boğazlarımızı Çay ziyafetine yönlendirmeden valizini aldığımda, elinden Nasıl da kızmıştım ''valizimi neden sen taşıyorsun''? O ilk çay, ilk sigara, ilk mola, ilk bakış, ilk sohbet Ve oturduğumuz o masa…çok konukladı bizi sonraları Her konukluğunda kıvılcımlar büyüttük yanardağ ateşiyle Konuk olduğumuz otel mi yeryüzü cennettiydi görmediğimiz Asi kardelen yüreklerimiz mi çevirmişti cennete? Akşamında ŞÖMİNE'li bir restaurant ağırlarken bizi O asil, o mahsun, o hüzünlü prenses gibi oturuşun İlk güne, geceye, sevdamıza anlamlar yüklüyordu karşımda Bakarken, derinliklerinde kaybolduğum gözlerinden Ve dalga dalga içimi yakan dudağının kıvrımından Kaçırırken gözlerimi, kimseler yoktu bizden başka adeta… Dokuzu gösterirken takvimler serin bir sabahta İlk sahanda yumurta eşliğinde ilk kahvaltımızdayız, ben gergince Uçhisar kalesinden panoramik görüntüyü izlerken Peri bacalarının tanıklığını düşündüm konuk aşklara Eski bir kilisenin tarihçesini anlatırken görevli, Kaç rahibe yıkanmıştı o kutsal banyoda, umarsız, Kaç kez şarap içmişlerdi kendi bağlarının üzümlerinden.. Göreme'nin içinden Kızılırmağa ulaşan kurumuş derenin Üzerine bent yapılmış yükseltisindeyiz seninle…. Öğle saatlerinin güneşinden korunaklı bir ağacın altında, Piknik türü bir masadayız.. çevrede köpek yavruları Çocukluğuma, gençliğime, askerliğime uzanıyorsun Albüm sayfalarını her çevirdiğinde… Günü geçirdiğimiz Göreme'de konuklanmalıyız bu gece Ahşabın dayanılmaz cazibesini egzotik dekorla bütünleştiren Bir SOFRA'da soluklanıyoruz akşam yemeğine… Giysilerini restaurantın otantik havasıyla örtüştüren Sevimli bir garson kızın sunumunda, soğuk mezelerin, Ve ardından masada kırılan testi kebabının tadındayım, Sen hafif ve sebze ağırlıklı mezeleri tadarken Olur mu bir '' Ah ulan Rıza'' okumadan masadan kalkmak… Olanaklı olsaydı eğer zamanı durdurabilmek, yapabilseydim Geldiğimiz gün durdurmak isterdim... çünkü Şimdi takvimler on Eylül'de senin hüzünlüğündeydi… Kokusu ve kendi bende saklı bir tutam saçının ikizini Babadan oğula devam eden çömlek üreticisi ve Dünyanın ilk saç koleksiyoncusunda bırakacağın Söyle, hiç aklına gelirmiydi Avanos'ta, Dallarını suya vermiş Söğüt ağacını, Manda'sız Kızılırmak'ta asma köprüde izlemekteyken…? Çayın en güzel tadı idi kürsü üzerinde içtiğimiz… Güneşin batışını izlerken 'Gül Derlemeyi Bilmez Bizim Gençliğimiz' eşliğinde, En güzel yansımasıydı gözlerinde güneşin kızıllığı Ve bugün gördüğüm her gün batımınında Bir çift göz düşer yüreğime, kızıl bir alev olur… SARAY gibi olmasada mekanı, dekoru, görüntüsü Konuklandık yine bir akşam yemeğinde, açlık-tokluk arası En güzel, en anlamlı, en koyu sohbetimizdi Onbir tarihli güne başlangıcımız… Öğleni gösterirken saatler, en büyük sürprizdi bize Bağbozumu şenlikleri ve festivali…. Ebru sanatını, fotoğraf sergisini izlerken yanyana, elele Sanata, sanatçıya, emeğe saygıyı duyumsadık bir kez daha ve yine… Çaysız, Türk kahvesiz, sigarasız tamamlamak varmıydı günü? Dağıtamazsın sonra kafanı ve son anda farkedersin Karayoluna ters istikametten girdiğini güneş batarken… Yoksa son gecenin hüzünlerinde boğulan bir dalgınlıkmıydı? Bir önceki gecenin bozkır soğuklarında üşüyen yüreğimizi ŞÖMİNE' li bir mekan ısıtmalıydı son gecemizde, Şarabımız, rakımız, mezelerimizle uğurlamalıydık kasvetimizi 'Bir kızın olsaydı ne yapardın' diye sorduğunda Dilime, ucuna gelen, geri giden tükenen sözcükleri Zaman tünelinde yitirdim, sonradan sana hatırlamak üzere… Tutsak düştüğümüz ilk Eylül'de Güne son uyanışımız ve kahvaltımızdı ilklerin başlangıcında Hüzün çöktü Kapadokya'ya, siyaha döndü mavi-beyaz bulutlar Yanından, sağından, solundan, ortasından, kenarından Geçtiğimiz, geçeceğimiz, ardımızda kalan her Peri Bacası Hıçkırıklarına engel olurken hüzünlerimizde, Onca yolun farkında olmadan girdik otogara… Otobüsün basamağına ilk adımını atarken söylediğin 'Yerime oturduğumda gitmiş olmalısın, dayanamam' ile Nasıl dayanacağımı, yitirdiğim aklımı arıyordum aslında Üçüncü basamağına geldiğimde yolcu merdivenlerinin….. Ayağım, elim, yüreğim, aklım, tüm uzuvlarım durmuş Yitip gitmiştim mahşeri bir karanlığın dipsiz kuyularında… Ta ki gideceğim yön yerine, geldiğim yöne girene dek... Eylül'müydü, rüya mıydı, yaşamış mıydık, var mıydık…. Dat dat diye uyaran otobüs şoförünün kornası olmasa Kendime nasıl döneceğimi bilemiyorken uyanmıştım.. Yüreğime akıttığım göz yaşlarım bir benzin istasyonunda Uykuya dalmam için zorlarken direksiyon başında beni Ya sen şimdi hangi molada kaçıncı çayındaydın Hostes kızın uyandırmalarının ardından…? Hangi anılarımızı katıp, karıştırıp içiyordun çay kıvamında.. Beraber içtiğimiz sigara öksüz kaldı şimdi… Yoldaydım, yoldaydın, gidiyordun, gidiyordum, uzaklaşıyorduk ***Eylül tutsaklarıydık biz….. Ayrı yön ve kentlere gitsekte tutsaktık yüreklerimizce ***Eylül tutsaklarıydık biz….. Ayrılıkların, evliliklerin, hüzünlerin, güz başlangıçlarının ***Eylül tutsaklarıydık biz….. 6.9.2005 - Adana Olgun Ekinci |
G-e-l-i-n-c-i-k
Gelişin gülüşün ışıl ışıl gözlerinle Erguvanlar her mevsim açacak çiçeklerini Lale sümbül mor menekşe İğde dallarına uzanacak sevda türküleriyle N ilüferler ılgamlara inat susuz yeşerecekler Ceviz ağaçları Gülhane'den İklimleri kirlenmemiş ülkelere dek boy verecekler Kızıl karanfillerle gül kokacaksın..... 28 Mart - Adana Olgun Ekinci |
Gelme Bahar Gelme
Gelme Bahar Gelme Ben her bahar Viraneye dönerim Sevdiğim o güzel insanlar O güzel dostlar Hep baharlar da gittiler Hep baharlar da yittiler… Birer birer __Gittiler… Benim baharlarım Kışlar, fırtınalar, soğuklar Ve Ankara'ya yakışan kar… Sizin baharlarınız da Yine yeniden yaralanırım Ben baharlarım geldiğinde Üşürüm Üşüdükçe ısınır Isınıp çiçekler açtırırım yüreğimde Ben her kış geldiğinde Çiçek bahçemi üşütürüm Üşütür __Isıtır ____Çiçekler büyütürüm… 2 Nisan2005 - Adana Olgun Ekinci |
Gıyabında Ölüyorum…
** (Sevgiliye serenat.. / tarihin sayfalarında mı kaldı?) ** Ay ışığında, Şiirler yazıyorum, sözsüz Bir nehrin kuruyan suları Ağlıyor… Nehir, Göz kırpıyor ay ışığına.. Ağlamaklı Yansıyan yüzümü yolluyorum Dağların ardından, şavkıyla Ay'ın Kentler arası serenat'tayım, Ölüyorum gıyabında Sen bilmiyorsun… 16.11.2006 - Adana Olgun Ekinci |
Gidiyorum Dönmek İçin
Gidiyorum …İnançsız inançlarımla Gelmek, dönmek, senin olmak için Yine Toros'lara doğru uzanıyorum, bozkır kokusundan Bu kaçıncı geçici ayrılık saymadım… Bekle beni …Bekliyorsun ……Biliyorum Ve bir sabah Zilini çaldığımda uykusuz gözlerle Yarı uykulu kapıyı açtığında Gözlerine inanamayacaksın… Ovuşturduğun güzel gözlerinin ardından Siluetimden gerçeğe dönüşen bedenimle Gözlerinde dans edeceğim… Sabahın sessiz serinliğinde Gözlerinde dans edeceğim… İnanamayacaksın…. Süzülen yaşlarınla Geldim işte… Sana geldim… …Hiç gitmemek üzere… 27 Nisan 2005-Adana Olgun Ekinci |
Gittin
Gittin Ve ben bittim Gittin Ve ben tükendim Gittin Dinlemeden Dinlemek istemeden Geçmişimle yargılandım İnfaz edildim Gittin Ve ben bittim Geleceğim Sensiz olmayacak bu sokaklar Bizsiz kalmayacak sokaklar Döneceğim Cezam, hükmüm bitince Ter temiz,akpak döneceğim Çünkü ben seni Hiç terketmedim ki Sen benden hiç gitmedin ki... 26.11.2004 saat:12,00 Olgun Ekinci |
GİTTİNİZ - GÜLE GüLE…
………….. Birer birer, teker teker gittiniz... Beraber yada ayrı ayrı gittiniz ve hiç belli etmeden gidiyor olduğunuzu sanıp en büyük yanılgınıza düştüğünüzde, ben hepinizi ibretle ve acıyarak izlerken acımanın aynı hafifliğini sizler bana giydirip üzülüp gittiniz… Gidin… Yolunuz, işiniz açık olsun, sizlere söyleyeceğim sadece bu ve iyi şanslar dilemiyorum materyalistliğimde, şans yok şansınızı kendinizin belirlemesi vardır ki beraber okuduğumuz diyalektikten yıllar sonra iyi birer işiniz olduğunda unutup terk ettiğiniz bu bilim size şanslı olma şansını vermiyor siz yinede veriyor diye düşünerek gidin, yaşayın… Sizce mutluluklarınızla… Baş başa... …………… Birer birer yada beraber gittiniz… Bense gülümsemek zorunda kaldım gidiyor olmalarınıza, komik geldi giderken çaktırmıyor olmalarınız, karda yürüyorsunuz da izinizi belli etmiyorsunuz ya gidişlerinizi arkanızdan hep kutsadım nazar değmesin sizlere diye değil, doğum kontrolünü bile beceremeden karılarınıza yüklediğiniz yükler için, masum çocuklarınız için, yaşlı ama onurlu anneleriniz için, ellerinin nasırı otuz yıl sonraki emekliliğinde bile geçmeyen emekçi babalarınız, işsizlikten kıvranırken, çorabınızın içinize sakladığınız sigaraları ağabeylerinizden esirgediğiniz için, mahallenin namusunu koruyor dümeninde genç-güzel kızları her gece mastürbasyonlarınıza alet edip kirletirken onları düşlerinizde, gündüzleri sahip çıkar göründüğünüz için… İçin… İçin… Sizleri, sevdiklerinizi kutsamam devam edecek, sonsuzluğa değil son nefesime kadar… …………… Gittiniz, ama nasıl gittiniz bilmiyor, bilmek istemiyorum fark etmez ben için bilirsiniz… Bildiğiniz tek şey yıllardır değişmeyen acımasızlığım, zalimliğim, affedemeyişim... Yılların benden bu özellikleri değiştirmediğini biliyor olmanız sevindiriyor, yoksa gidişlerinize zılgıtlar çekiyor, türküler besteliyorum, bilmediğim halayları çekiyor gökyüzünün gündüz aydınlığına, gece karanlığına küfürler yolluyorum Sabahattin Ali'den, cezaevinde yattığı kaleden… Hep utanır yanlış söyler saklardınız ya ben saklamıyorum yazılan küfürleri… Ve küfürlerimi… Hani derdi Sinop'ta yatarken Sabahattin Ali ''Dertlerin Kalkınca Şaha… Bir Küfür Yolla Allaha'' Sizler utanırdınız küfür siteme dönüşür, yeni katkılarda bulunduğunuzu sanıyorken edebiyata, şiire bilirdiniz hepiniz sitemlerinize neremle güldüğümü… Benden utandınız kelimelerin aslını, gerçeğini kullanırken, sizden utandım materyalizmi okuyorken anlam yüklediğiniz anlamsızlıklardan… Karşılıklı oynarken utanmadım edebimi aşan küfürlerden… Onlar gerçeğim, hayatı sorgulayışım Can babadan,onlardan öğrendiklerimdi, ve gelişmekte sayenizde... …………… Ve gittiniz ve hala gidiyorsunuz ve hala gideceksiniz… Gidin, lütfen sonsuz gidin ve bakmayın ardınıza giderken, dönmeyin geriye, gözlerim fena küfreder bilirsiniz, dilim lal olmuşken gözlerim dilini kaybetmişken gidin, allah aşkına gidin… Desem şaşıracak döneceksiniz geriye tanrının adını andım diye… Evet, aldım ama dönmeyin ardınıza bakmadan gidin, sizin olan benim asla olmayan olmayacak olan Tanrınız adına sizlere sesleniyorum, size... ………….. Yolunuz, işiniz, her şeyiniz rast gele… Başınız, gönlünüz, yüreğiniz, içiniz, teniniz aşka düşmeye! ! ! ! O ne demek, aşk ne demek… Haşa…Sünme haşa… Aşk ne… Aşık olmak ne demek…Onurlu insanın aşkı aşkları sevdası olmaz, sahip çıkıp koruyun çocuklarınızı onların başına gelecek en büyük felaketten, AŞK'tan..aşklardan… Sevdasız, sevmesiz.. Duygusuz bir dünya diliyorum size, sizlere… HOŞÇAKALIN… Allah'a emanet olun! 7.3.2006 -Adana Olgun Ekinci |
Gözlerimde Saklıyorum Seni…
**Sana'dır Şiirlerim - Şairliğim Sanadır Birtanem** Gözlerimde sakladım seni hüzün çiçeğim Her güneş doğumunda batıya Her gün batımında doğuya dönmekte yüzüm Kıskanıyorum seni doğan, batan, aydınlatan güneşten Öğlene yakın saatlerin Alkol ikindilerinin gölgesinde gizlenmekteyim… Seninle anlam bulan, gülümseyen Çocuksu, sert, mağrur, çelik benzeri yüzümü Yıldızlara dönmekteyim *******i Ay ığının şavkı yüzüme yansıdığında Ve binlerce yıldızı izlerken Kirpiklerimi kilitlemekteyim göz bebeklerimin önünde Yıldızlar, Ayışığı seni görmesin Seni benden başkası görmesin diye… Kısık gözlerle süzmekteyim insanları, doğayı, Seni insanlardan, uçan kuştan, kelebekten, böcekten Sakınıyor ve saklıyorum gözlerimde… Ve her sabah bir parkın Bekçi klübesi önündeki banka oturup Kahvaltısız sigara içerken seni beklemekteyim Güne başlarken seni ilk gören ben olayım diye… Ben seni güneşten Ben seni doğan, batan, aydınlatan güneşten Ben seni geceden Ben seni Ay ışığından, Yıldızlar dan, ıssız, sessiz gece den Ben seni kuşlardan Ben seni uçan, konan, öten kuşlardan Ben seni her şeyden kıskanıyorum Ve gözlerim de saklıyorum seni… 7.7.2005 - ADANA Olgun Ekinci |
Gözlerin TUTSAKTıR Gözlerimde…
Terk edilmişliğe soyunan gecenin Tutsak saatlerindeyim yürürken kendime Ela'sı düşünce gözlerinin usuma Işıksız yanıltmanın kristal parıltısında yollar.. Yıldızlardan, ay ışığına dönüşüyor ıssızlıkta gece Ay çekiliyor geceden, zifiri kaplarken göğü İzdüşümü oluyor yollarıma yansıyan gözlerin Işık oluyor, aydınlık doğuyorsun yollarıma.. Serçe ürkekliğinde bastığım arnavut kaldırımları Titrek, ölgün yanılsamadan Ana caddeleri ışıklandırılmış metropole Bayram arifelerinin şenlik panayırına, Sevinç çığlıklarına dönüşüyor çocukların.. Gözlerin gelince aklıma, Tutsak saatlerim firar ediyor F tipi esaretten Arşınladığım anlardayım geceden sabaha ve Bilmediğim sokaklarında bu kentin Yalnızlığımla buluşur gözlerin- ki Ortak olur geceden tutsaklığıma… Aralık - 2005 - Adana Olgun Ekinci |
Gül Bahçesi
Güller dolu bahçeler kurduk Senden öğrendim gül derlemeyi Ve gülleri sevmeyi Ben gülü sevdim, gül sendin Kimseler bilmedi gül sevdiğimi Ben seni sevdim Yıldızlar sevindi gece alacasında Ben gül sevdim Ağladım ağladım... 29.12.2004-Adana Olgun Ekinci |
Günahlarımla Sevdin Beni
Aldın çıkarttın bataklığın dibinden Yüreğin di çıkaran umarsız.. Hüzün dolu gözlerinin Kutsal yağmurlarıyla yıkadın …Kutsadın, kuruladın, Arındım yalan sevdalardan Sana döndüm yine yeniden Sonsuz ..Çıkarsız ….Yalansız Doğacak güneşleri ..Batacak güneşleri Islatacak yağmurları ..Yine yeniden elele Sonsuz ..Çıkarsız ….Yalansız yaşayacağız... 27 Nisan 2005-Adana Olgun Ekinci |
Günahların ÖMRÜM Olsun
Günahlarının; En masumunu ver Ömrümden birkaç yıl al… Günahlarından; Bir masum gece ver Tüm *******i Senin olsun ömrümün… Günahlarının; Tamamını ver Ömrümün hepsini al… Günahsız'ım ___ Masum'um ______ Meleğim Ömrüm sana feda olsun… 7.11.2006 - Adana Olgun Ekinci |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:38 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.