![]() |
Git Artık...
içimde biriken iki katilin lanetli iki yüzü Arsızlıktan suçlu kanım gizli Damarlarım büzüşmüş, hislerim kilit Sesini kulağımdan al Al ki gün güneşe dönsün... Ya da fısılda... Orda benden bi haber olanları Kimlerin elinde adın kimlerin sesinde tını dudakların Bir küçük gamzeyse başlatan her şeyi Suçlu; ben değilim aynaya küs Git artık! ______ona anlat derdini.... Gülay Yıldız |
Giz ve Ses
Kaldığın odaların Nemli kokusunda gizledim sesimi. Çırpınan her bir sesleniş; İki dudağın arasındaki esaretinden yılgın, Kaçtığı an kadar pişmandı. Birleştirilmemiş an zinciri hayatım Kopuk ve solgun... Oysa; Yeni doğan gün kadar taze yaşım. Ve istersem, Gün batımına kadar yeşerir Tüm yaşanmışlıklarım. 08.06 Gülay Yıldız |
Gizli Mahsen'e
Günü bölseler iki yakaya, Ekseler iki yana umudu, İzleseler karşıda yeşerenleri. Söyletseler şarkıları bebeklere, Ninniler olsa marşları... Uyansa tüm melekler kentin üstünde Gülümsemeli yıldızlar... Geceyi güne boyasalar... Gün! İki ayrı yakada, iki ayrı havada Tek umut, yeşerişinde Elim saçlarında ____Saçların hissiz Yeşerenleri biçip ninniyle Vermek istedim meleğe Melek gözlerinde, / Uykusu / sözlerinde Dudağında fark et diye öpücüğü Sevgisi; Gizlenmiş nefsine, nefesine... **Nice mutlu Yaşlara... Gülay Yıldız |
Gökyüzüne Kanatlandım
Uzak dağları delip gelen rüzgar Buralara uğrarken getirdin mi özgürlüğün tılsımlarını? Farzet ki yanımdasın candost, Söyle var mı sende de şu ilhamdan? Rahat olmalı mıyım yanında? Bilirim; Beni yaşatan benim... Ben; beni yaşatanın yaşattığı kadarım. Sonsuza dek gülümsemekte benim, Oturup yıllarca ağlamakta... O yüzden bu isteğim; sonsuz olmayan aşkın sonu Aslında ben şimdi marur bir kartalım, Hürriyetin en güzeline kanatlandım. Yok candost yok, çağırma boşuna inmeye niyetim yok Oraları kötü, nankör, kan kokulu hançer dolu Herkes kalleş, herkes korkak, herkes yalancı oğlu! Burası benim dünyam, benim evim, Burda ben sonuna kadar benim, sadece kendime aidim! Gülay Yıldız |
Gömülene Ağıt
Mısralarıma gizledim seni... İki yana asılı duran zembil gibi renksiz, Çöldeki derviş kadar susuz kıldım seni! Kelimelerime mezar süsü verdim. Ve şiirimin başlığı yaptım taşını Gözyaşlarımla okudum satır satır Hatıralarla gömdüm seni... Gülay Yıldız |
Gölge
Ufukta belli belirsiz bir gemi silüeti Sanki düşecekmiş gibi diğer yana Uçsuz bucaksız mavi satenin öbür ucunda Yok olup gidecek silik bir gölge sanki Kısa yaşamımın belli belirsiz anıları gibi gözümde Yok olmakla olmamak arasında kalmış, bitmiş bir gölge Uzaklara gitmek ister belki kendi derinlerinde Ama izin vermiyor göz ufkum gitmesine... Gülay Yıldız |
Gül ve Ay
'Bana ne verirsin en fazla' dedin Gül'ümü ve birde Ay'ımı verebilirim. Bilir misin ki benliğimdir ismim gibi En değerli hazinemi veririm Aklımdır sana hediye ettiğim Sensizken akılsız kalışım ondan Uykumu uyuyorsun her gece Sensizken uykusuz kalışım ondan Ve iki gece bir araya da gelse Sürdürsede zaman amansız bitişini Ne Gül'ümü geri isterim senden ne Ayı'mı Uykumda sende kalsın, aklımda Sen sadece artık bitir şu gidişi Gelişlerin heybetine bürün artık Sevdamızı söyle bu sefer haykırarak Fısıltılardan kurtar beni, bitir şu gidişini Gülay Yıldız |
Güleryüzün Şerefine
Kalp boşluğumdaki soğuk kış günleri, Ayaz yapıyordu göz bebeklerime Üşümesin diye çıplak us'um Kapalıydı tüm göz ufkum... Oysa bir gülümsemeydi güneş Hani, ısıtır da çözülür diye gün Uzanmaktaydım usulca varlığınla Sen gittin... Birikenleri de gömdüm Hiç dolaşmadığın mezarlığıma *sevdanın gür bittiği, izlerinin sele gömüldüğü bir dönemin kalanları... nisan,2006 Gülay Yıldız |
Gülücüklerinde Gizli Zaman
Sen farkında olamayanların peşinde Yaşanmışlıklarını arıyorsun deli çocuk Yarınların hasretini söndür ve aynaya bak Yangının düşündüğünden de büyük Sınırsız sevgi yüreğindeki En umulmadık imgeleri yüzüne almışsın Dünyaya gülümsüyorsun fezadan Haylazlıklarına saklanmışsın sevginin Anlayana sevgin, gülücüklerinde gizli zaman Canımın derinlerinde bir yerde kalbin Hiçkimseler sahibi olsa da bende ayrı yerin Bilmeyenlere tamaha gerek yok Vur ya da as katilini zamanın Kollarını aç ve bekle Gelecektir hak edileni sevginin Ve yarında gizli kalacak gülüşündeki gizem Bilene gülümseyeceksin bilmeyene güleceksin Kırlangıç dostuma... Gülay Yıldız |
Gülümse
Gülümsemelisin, dudaklarında güller açmalı Gidişinden bile etkilenmeli ruhum, gölgen kalmalı Marur bakışların ardındaki masumluktan Sadece ben değil, dünya yanmalı Gülay Yıldız |
Gülün Anlattıkları (Yazı)
Zamanın gerilerinden gelen aksin yansıması her şeyi birden değiştirdi... Gök, mutlu yüzünü çevirdi aniden... O güzel ve büyüleyici kokunun bunlara neden olması çok ilginç değil mi...? Sadece burnunuzdan süzülüyormuş gibi gelen o koku nerelere ulaştı ve neleri açığa çıkardı. Sanki beynimin her zerresinden geçerken yüzünü daha da belirginleştirdi, damarlarımda adım adım ilerlerken bende sana doğru koşmaya başladım. Ve işte sen! ! ! Her zaman mağrur duruşunla karşımdaydın... Bir gülün verebileceği en büyük mutluluğu yaşıyordum. Sonra kokuya alıştı ruhum, yüzün bulanıklaştı.... Hayır! Gitme! ... Beni terk ettiğin zaman gibi acımaya başladı ruhum, ya da yaşattıklarında mı beynimden kalbime süzülmeye başladı tekrar...? Sen geldin o zaman işte aklıma, bedeninde ötesine geçti hayalin... Artık fiili olarak seni hatırlıyordum... Ruhum daralmaya başladı, tıpkı son zamanlarımızdaki gibi... O zaman hatırladım işte, niye yıllardır güllerden uzak olduğumu. Bir gülü andıran teninin bana çektirdikleri, son notunu iliştirdiğin gül... Bunlardı beni senden ve o güzel güllerden uzaklaştıran.... Yaşamın en yaşanılacak yıllarını yaşanmaz hale getiren, gözümden süzülen her damlanın bile hesabını veremezken kendime, insanlarla beni burun buruna getiren senin kokundu şimdi beni bu ruh haline sürükleyen... İçimi tuhaf duygular kapladı, bir arada bulunması imkansız duygular... Nefretle özlem, pişmanlıkla suçluluk... Boğuştum... Seni hatırlamaya başlayalı, gülü koklayalı en fazla 3,4 sn. olmuştu. Tiksindim birden kendimden... İçimdeki şelale kabardı yine, taşmak, bağırmak, ağlamak istedim. Seni her korkudan uzaklaştırmışken neden şimdi, neden şimdi tekrar seni yaşıyorum? Hem de asırlar gibi 3-4 saniyede... Gül... Suçlu Gül... Ve işte o içimi en çok acıtan an... O amansız ve gereksiz panikle koparmaya başladım her yaprağını, sanki acıyan senin canındı. Bunu hissettikçe her yaprağı iki defa kopardım... Elimde sadece gülün yeşil taslağı kalıncaya kadar. Lime lime ettim her bir parçanı, tıpkı gülü paramparça ettiğim gibi... Yo. Sakinleşmedi ruhum... Sonra daha utandım kendimden sana olan nefretim yeryüzünün en nadide parçalarından birini mahvetmeme neden oldu. O zaman anladım beni de mahvedenin sen değil sana duyduğum o yoğun duyguların nefrete dönüşmüş hali olduğunu... Bu daha da canımı acıttı. Bana zarar veren sen değil, bendim... Bir gül, rabbim bir gül nelere sebep oldu! Tereddüt ettim birden bu yoğun fikir dalaşından. Beni yine ben mi sürüklüyordum amansızca istediğim yöne... Bu da seni haklı çıkartmanın, korumanın bir parçası mıydı...? Hayır... Bu gerçeğin ta kendisiydi. Beni yaşayan, bana en yakın olan, bendim. Bu kadar ağır cezaları başkasının bana vermesine izin vermezdim. Üzülmeli miyim yoksa sevinmeli mi? Birden elimde kalan son gülün parçasına gözüm ilişti. Gülü düşündüm. Onun ne suçu vardı ki! Demek ki zaman artık tüm bunların farkına varıp düşünme zamanıydı... Düşünüp gerçekleri görmenin vakti gelmişti. Kendimi sorguladım, büyüdüm, olgunlaştım adeta... Benin sınırlarını hayal ettim. Yoktu sanki. Ben! Beni ürküten bir ben. Ve tüm bunlara neden olan, güzel, mis kokulu, masum, gonca bir gül.... Zamanın bana hediye ettiği bir anın tüm analizi bunlar... Sevginin ve nefretin aynı anda hissedilebildiği o müthiş anatomimin bana sunduğu şanstı adeta... O ani iniş çıkışların ardından dinginleşti ruhum... Yüzüme hafif bir tebessüm hakim oldu... Artık beynimde de kalbimde de hissettiğim bendim... Gülay Yıldız |
Günah
Sensizliğin vurgununu yemiş gönlüm Izdırabın sızısı çökmüş yüreğime Korlara gömülmüş gibi yanan şu kalbim Yavaş yavaş süzülür gözyaşlarımdan Çok mudur gönlümün isteği? Yoksa haksızlık mı ediyorum kendime? Bir yudum sevgi içmektir arzusu elinden Birkaç tatlı söz duymak dilinden Özledim sevdiğim bekletme beni Yeter artık ağlatma seveni Günahtır bilmez misin acı çektirmek Seveni, sevgisiz, sevensiz terketmek Gülay Yıldız |
Güneşin ve Birde Rüzgarınım
Yeni bir sevinç çığlığı; Doyasıya atıyorum seni içimden Biliyorum içten değil bu gülümseme *******in karanlığında bir kalp belki taşıdığın Ve ben yine biliyorum ki, Ben o kalbi aydınlatan tek güneş olacağım Ağaçların en en üstünde duran İki tane ayrı yaprak belki hayat, Biri sende kopacak Biri bende... Değil mi ki, biz rüzgarız.. Birlikte esersek dünya yerle bir. Beklersek kendimizi Sen bitik ben bitik... Güneşin olacağım, Ve sensiz, Esen bir rüzgar Kalbini yakarken; En durgun anında, başında bir afet olacağım Her yanında benden bir esinti Kalbinde amansız bir yangın... Adım, duan olacak... Bir yakarış hem ısıtıp, hem uçuran. Beni dileyene kadar karşında, İsterken beyninde, Kalbin / de olacağım son amininde... Gülay Yıldız |
Güneşimdin
Sabahın en güzel anıdır güneş yüzümdeyken Ben sensizlikten değil, güneşsizlikten ürkerim Zira güneşimdin... Giden ışık, ısı! nefes, dokunuş değil Kalan bir yanık ten, yürek değil 09/03/04 10:30 Gülay Yıldız |
Harcanan Sevgiler
Yanlış gözlere ilişmiş gözüm Hatalı bir sevdaya kapılmışım ben Sonsuz uçurumlara gömülmüşüm Derin mutluluğu araken gönül Sahte fırtınaymış yürekte kopan Yalancı sevdaymış körelten gözümü Bunca zaman kandırmışım düşleri Bunca zaman harcamışım sevgileri Gülay Yıldız |
Hasret Rubaisi
Gökyüzü senin, güneşte Dört duvar benim, hasrette Kucaklasan denizi benim yerime Bana bir kum tanesi de olsa getirsen Boynumu bükmesen, sevindirsen... Gülay Yıldız |
Hasretsin
İlk defa gözümde yaş oldun bu gece Duyuyorum sesini ılık ılık, hece hece Yudum yudum içeceğim hasreti Bekleyerek yenik düşecek kalp bu felce Asırlar değil, saat var aramızda, Dört tekerleğe mahkumuz, yola değil aslında Gül, göreyim diye bir kere Aldırışsız koşabilmek dua oldu adağıma Gülay Yıldız |
Hayat Ve Resmin (Yazı)
...Zamanın kıyısında sürüklenen sandal gibi ruhum kıyılarına savruluyor. Kaç gece sayıkladım adını ama sadece fısıltıları okşadı gecenin içindeki ses dalgalarını... Sana ulaşamadıkça seni büyüten kalbim, yakınlarına vardıkça isyankar, tenini hissettikçe aciz... Sevginin her gölgesine vurulan, onunla ışıl ışıl parlayan bir sevdanın, gözlerinde erimesinin hikayesi içimi yakan... Kafesleri üzerime iten, kaçtıkça içine çeken, sensizliğin derin izleri mi beni sana bu denli sürükleyen? Yaşamı bir dağın kenarından süzülen şirin bir ırmağın sesine benzetsene bir... Ancak o zaman hoş gelir tüm kötü anıların aklına... Her çağlayan sesinde irkilirsin bende buna benzer bir hayatın içinden koşar adımlarla geçtim diye... Yalnızlığını zavallılıkla örtüştürdüğünde içinden çıkılmaz olur hayat. Nehrin kıyısına pis su artıkları birikir birden. Hayalinde ki resim de hayatın gibi içinden çıkılmaz bir hal alır. Boyalar elindeyken, tual önündeyken, fırçalarınla darbeler atamazsın doğru hedeflere... Yaşamın seni seçmesini beklersin. Beklersin, zaman geçer... Beklersin, boyan biter... Gülay Yıldız |
Hüzünsel Çığlık
Direncini yitirmiş günleri solumaktayım Haksızlık senin bu yaptığın farkındayım Eline tutuşturulmuş bir sevgi belki daha akıllıca Önüne serilenleri yok etme vakti, harcamaktayım Bir darağacı kurdum yüreğime Yağlı urgan ve bir de sehpa dibine Ellerimi bekliyorum sakin, sessiz Asacak seni eminim vakti gelince Kırdığın gönül değil, sırçadan bir saray Kaybettiğin gün değil, koca bir ömre say Gidişinde gözyaşı olacaksa da gizli ağla Gururun kalsın arkanda, giden ömrüne say Gülay Yıldız |
İnfazımdayım
İki kelimede aklım, sevgin, ihanetin Yaşanmışlıklarda mı kaldı sadakatin? Yaşanmamışlıklarda mı gizli sevgin? Çözemedim hangisisin sevdiğim? Kuru güllerin yapraklarını avuçluyorum Önce canımı yakıyor, sonra alışıyorum Sensizlikde böyle yakıp alıştıracak mı? Denemek bile acı artık yoruluyorum Kadersiz günlerin geldiği bir ışığa Sensizlikle yürümek güçlü kılacaksa Cevabı olmayan sorularla kalayım Sen yine de git bildiğin yola Acırsa için bil ki; Birgün yanacak evren, külü kalmayacak Sevdan sonu olacak dünyanın, yanlızlıklardasın Acımasız günlerin ardındaki durgunlukta Elinde çaresiz bir mumla boğulacaksın Dileyemeyeceksin geleceğini... Olmayacağım, olamayacağım bildiğin sevgili Gülay Yıldız |
İç İçe
İç içe – I Her yolu deniyorsun; İyi olmayı, kötü olmayı, İstediğin gibi olmayı... Bir tek; Dilediğim gibi olamadın! Ruhun bana yanaşmadı, Periler kapıp kaçtı.... İç içe – II Dönüyorsun! Geri dönüyorsun O dar, kıskaçlarla dolu mahzene! Oysa; Açsan kapılarını Ben! Çevireceğim gül bahçelerine, o diken yığınlarını Gel! (de) Yeter! Dilediğim gibi olmayı Ben olmak sanıyorsun. Oysa ben; Seni sen yapacak kadar senim... Geliyorsun... Nefes kadar yakın olabileceğin halde Duruyorsun iki adım ötemde... Biliyorsun... Yanımda olsan da yanacağım, orda dursan da Oysa iki adımsa uzaklık, Adımlarım alev topu! Görüyorsun... Yanıyorum! Tadıyorum her acıyı. Ağırlığım, Dengesiz terazinin en olmadık yerinde. Tartıyorsun. Aldatıyorsun! Aldanıyorum! Nafile! Kaçıyorsun... Yavaşlıyor çaresizce adımlarım. Uzaklaşıyorsun... Tek yol alan bende, Göz yaşlarım... İntihar ediyorlar yanağımdan, Islanıyorsun... Zaman zaman özlüyorsun, Ellerimin oluşturduğu o minik halkaları Yüzünde Hayal ediyorsun... Gözlerim, dudaklarım, hepsi birer numara oluyor Arıyorsun! Peşinden bakıyorum; Acıyorsun! Sırtımı dönüyorum; Sen “yine özlüyorsun” Biliyorum! Her şeyden Çok! Sevmiyorsun. Sıradan şeyler diliyorsun. Ben; Seni diliyorum! Şimdi de gülüyorsun... “Egom” diyorsun “benden ve senden bile büyük”. Bilmiyorsun Yalnızca Seviyorsun.... Rüzgarın Efendisi'ne... Mart,2005 Gülay Yıldız |
İstanbul; Masal Kent Olmuş
İstanbul; Masal Kent olmuş... Bir duman ki sorma gitsin İçine almış tüm sokakları, yutmuş... Gözlerini kapamışsın gibi dingin Huzur verir gibi sabah; Yalnız ve bitkin... Sokaklar gölgeleri arayışta... Bir bulutu örtmüş üstüne kent şimdi Yörüngedeki casuslarla oynaşta Sobeleyen gözleri gizlenmiş Puslu bir gizlenen oyununda İstanbul; Masalsı bir kent şimdi Gözlerim uykuda, ruhum dingin Kalbim, kaçan aşkımla saklambaçta Gülay Yıldız |
İstemlerim
Özlenmek istiyorum hem de çok Aranmak istiyorum sonsuza dek Sorulmak istiyorum her göçmen kuşa Hatırlanmak istiyorum her şarkıda Ve sevilmek istiyorum sonuna kadar... Gülay Yıldız |
İsyanım
Işık terketti bizleri, gözüktü kara çarşaf Yıldızların varlığımı çoğaldı ne! Sanki daha bir parlak, daha bir çok Ve kayanlarda öyle... Her kayan yıldız birinin ömrünün son simgesi Onunla beraber terkediyor bizleri Tıpkı isyanım gibi... Yıldızım kaydı ve kara çarşafı terketti İsyanımda beni... Gülay Yıldız |
Kalemim ölüyor...
Yüreğindekileri dök diyorum kalemime Susuyor... O zaman sessizce ağla görmesinler diyorum gözyaşlarını Ilık Ilık ağlıyor... Feryadını dinlet; dostun, düşmanın duysun diyorum Kıyamıyor... Elindeki hançeri sapla kalbine öl diyorum Gözleri alev alev; seve seve diyor... Acısını hançer yapıyorum, ucunu sivri Kelime kelime saplıyor hançeri Mısra mısra ölüyor... Gülay Yıldız |
Karlar Altında Kalbim
Milyonuncu kez gidiyorum hesapsız sevdanın ardından Her seferinde hatalardan kalanlara sığınıyorum Gözlerin ağlamaklı artık, zor herşey diyorsun, hissediyorum Hatalar sinsilesi, Sen beni ben dostları yaraladık Zaman affetmeyeceğim nidalarını savuruyor gökyüzüne Oysa kalbim... Bu soğuk kış gecesinde Sıkışmış bir pranganın içine, daraldıkça ısınıyor Daraldıkça, büyüyor... Hasretinle, acımı savurup harmanlıyor fırtına Özleminle, gözyaşımı akıtıyor gökyüzü Donan öpücüklere yağıyor kar bu gece Kalbim prangada... Pranga karlar altında... Gülay Yıldız |
Kelime Yığını
Kırık bir can yığını! Üstünde yürüyorum çaresiz. Bir damla kan akarsa, Sevdanı yeneceğim... Balıkçı kuşu, Tam ortasında denizin Hayalim; Kanadını kırmış göçmen kuşu Rengi kurşuni, hayali siyahi Sevdası; -Yok - aklı uyuşuk Gözleri; firari... Gülay Yıldız |
Kayıp bir Aşka Daha
İki yeşil göz içindeki yangındı yılların haşmeti Sevdana daldıkça anladım, körmüş gözleri Soruyorlar! İçini kapadın mı dört duvarla? Ve kazıdın mı ismini her bir tuğlaya? Kırdım oysa ki, emsalsiz duvarları Ve adını gömdüm Yıkıntıların mahsen yaptığı boşluğa... Kelimelerimi sürmüşler, bulamıyorum Ne kadar düşünsem de seni anlatamıyorum! faydasız Kaybolmuş bir mızrağın oku kadar, Çizilemeyen harfler kadar aciz! Uyuyorum; Gece bitik, Gündüz yenik, Sevdan tükenmiş, Sevdam sefil... Ağlıyorum, kalbim hissiz Ömrüm sensiz... Güneşi sunsunlar bir tasın içinde Tası doldursunlar gözyaşınla Sonra içirsinler yüreğime... Aydınlığa ve sana susadım Ağlıyorum, dilim tutuk Kaderim sensiz... Gülay Yıldız |
Kendine Katli Katilin
Bilmem farkında mısınız? Onca kalabalıkta tek kalmış, Ağlamaktasınız... Oysa, Gözyaşlarını değerli kılan İntihar edişleri değil yanağınızdan Kimin uğruna döküldüğüdür. Bilmem farkında mısınız? Ağlamaktasınız.. Gülümsedikçe dökülen gözyaşlarınız; Ağladıkça iç yanınız da yanışlarınız... Bilmem farkında mısınız? Eğlenirken baktığınız aynalarda Katilinizi saklamaktasınız... Gülay Yıldız |
Kısaca
Gözlerin; tanrının hediyesi Ellerin; tutunacak dalım, Nefesin; nefesim... Geceyi bitirir güneşin, Sevgim; sevgin... Gülay Yıldız |
Kısır Döngü
Anlayamadım nasıl birden böyle oldu Sen alıp verir olmuşsun soluğumu Gidince nefessiz kalışımda keşfedebildim Sana bağlamışım bütün ruhumu Gözlerinle bakmışım hayata benim diye Ellerinle tutmuşum okşamışım bebekleri Kalbinle devam etmiş içimdeki döngü Dudaklarınla öpmüşüm hep tenini Gitmen gerekir diye gittiğinden beri Kelamlarım hep aynı ateşin etrafında Birbirinden farksız anlatımlardayım İçim sensiz, bilirim ki artık karanlıktayım.... Gülay Yıldız |
Kıssadan Hisse
Güldüm, kırmızı bir gonca Kopardın yapraklarımı her haykırışında Kalan sadece koca bir diken yığını Sarılma... Gülay Yıldız |
Kimin Umrunda
Işık doğmuş, gün olmuş neyime Sevdan bitmiş, kül olmuş kime ne Ne gidişler gördük, dönmekti istekleri Elleri ayak gibi süründü yürekleri Gidene yol açık, dönüşü mümkün değil Sevdanın adı bizde tükenmez acı değil Gülüşüne hayransa gidişine de kabul Sen git yürek ağlar gözler değil Gülay Yıldız |
Kuru Soğuk
Kuru soğukta mı gizli gecenin karanlığı Yoksa karanlık diye mi soğuk her akşam? Sevgisizlikten belkide yüreklerin bu kadar üşümesi. Evet! Sevgisiz kaldığı için bu kadar soğuk gece. Yüreklerindeki sevgiyi yakarak ısınanların, Küllerinin bile eseri kalmamışlığında gizli bu kadar ürkütücü hava. Oysa ısınmalı hava… (İsteğin üzerine, düz yazıyı bir de şiirleştirdik dost...) Gülay Yıldız |
Kuru Soğuk (Yazı)
Kuru soğukta mı gizli gecenin karanlığı yoksa karanlık diye mi soğuk her akşam? Sevgisizlikten belkide yüreklerin bu kadar üşümesi. Evet! Evet, sevsigiz kaldığı için bu kadar soğuk gece, yüreklerindeki sevgiyi yakarak ısınanların artık küllerinin bile eseri kalmamışlığında gizli bu kadar ürkütücü hava. Oysa ısınmalı hava… Gülay Yıldız |
Kutsal Hediye
Işıklar yandı karanlık hücrelerde İzledim duvarda akislerini Güzeldiler... Hapsedilmiş hislerim Önce aydınlıktan çekindiler, Sonra uyumla dans ettiler. Süzüldü karanlık, çekingen ve ürkek Uzanıp anahtar deliğinden usulca Acısıyla anılarımın, bir olup gittiler. Evreni sundular minik bir kasede İçinde kutsal su ve gülümseyiş vardı Ellerimde damıttım bedenine, süzüldüler. Kalan aydınlığın oldu geceme Bildiklerimi döktüm şüphelerine Benle bir olup gözlerinde eridiler Ağustos, 2006 Gülay Yıldız |
Küçüktü Ellerim Kadar Düşlerim
En sade anlatımıydın günlerimin, Bir o kadar da ışıltılı duruşu düşlerin. Kocaman ellerin vardı dokunuşunu sevdiğim, Onların içinde küçük kalırdı ellerim. Derin alınmış nefes gibiydin, Onca yorgunluğa sade bir mola. Ben varlığına anlamlar yükledim Sen anlamları fikirlere çevirdin. Gittin... Gittiğin gibi geri geldi dertlerim... Sen büyürsek eziliriz dedin Oysa küçüktü ellerim kadar düşlerim... ~Ti'ci için uğurlama Kasım, 2006 Gülay Yıldız |
Let Yourself To Be Mine
I feel this is the end of the time even I know, it can be the last day of my life Darling and darling to be center of attention; that is the aim of your life be mine, be mine and be center of my life... this is the aim of my presence... begining of December, 2004 Gülay Yıldız Gülay Yıldız |
Masalsı Umut
Bir kuş var, yüreğimde saklı Bir bacağı öyle bir dala bağlı Acımasız düğümler atmışlar Uçmak isterse kırılabilir bacağı Umudum'muş adı! Umudumu bağlamışlar o dala... Kopması için azim lazımmış Ama öncelikle yürek Bir körün eline vermişler baltayı 'Vur' demişler 'biz üç deyince' Korkmuşum, ya kuşumun bacağına gelirse Yine de dur diyememişim, değil mi bu bir risk Riskin sonunda özgürlüğü var kuşumun Ya da ölümü tüm umudumun. Ve bağırmışlar hep bir ağızdan 'Bir' dediklerinde korkmuşum yine 'İki' dediklerinde yalvarır olmuş gözlerim 'Üç' de yalvarışlarım birer damla olmuş Kapanmış gözlerim... Ve o kör adam ipi kesmiş bilinçsizce İlk önce sevinmişim, umudum ölmedi diye Ama serbest kalınca uçup gitmiş Keşke, keşke kanadından tutsaydınız Gitmeseydi, benim olsaydı umudum, benim kalsaydı Düşün demişler bu muydu isteğin? En iyisi oldu deyivermişim Neye yarardı kanadı kırık kuş Bir yanı gitmiş umut... Uçtu ki bekleyen kuşlarıma sıra gelebilmiş, Değil mi ya, Umutlar hiç bitmezmiş.... (15.02.98) Gülay Yıldız |
Mayın * 1 *
***'Bilmezken acıların yakan yanlarını Ellerimle döşedim mayınları geleceğime' Hatalar harmanında dövülen Acı bir çocuk çığlığıydım. _________henüz yeşerdi, Sessizce sürülen çukurlara Yerleştirdiğim mayınlarım Ne bilirdim, Azrail orağıyla biçileceklerini... Tüm anılarım birer çakmak taşı şimdi, Hain bir düvenle gezinmekte günümde! Hasat zamanı bile değil oysa Miniğim; Acılarım yeni doğan tınısı! İlk mayın gürültüsünde erittiğim Bir savaşçının miğferi... Gözyaşlarımı buharlaştıran, Kızgın demir sıcaklığı yüreğim ***'Mayınlar Döşedim Geleceğime' isimli şiirimden alıntıdır. Aralık,2005 Gülay Yıldız |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:51 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.