![]() |
Güllü Türkü
Eylen tabip eylen Derman eyle yarama Olmuş gardaş olmuş, can Bir viran bağ olmuş. Döndüm baktım dertlerim dağ olmuş. Dinle tabip dinle Derman eyle yarama Acı katmer katmer gül olmuş Dikeniyle avuçlarım kan olmuş kan olmuş. Derya Kızılgöz |
Gülü Yolunmuş Bir Dikenli Çubuk Sunulmaz Aşka
Şaşkın, paslı hem çirkin hem yaslı bir aklın karamsarlığı döndürür aklı, fesat, çıkarcı,bozguncu gülü yolunmuş bir dikenli çubuk sunulur mu aşka... Kimsesizken bile aşk tazeleyebilir misin hayatla, her baharda açabilir misin gözlerini, yeniden bakabilir misin sevgiyle insana? Her yeni mevsime gardropp yenilemek örtünmekten başka birşey değil. İçinde kara bulutlar yağar giysilerin üstüne kimse bilmez, sen bilirsin ama. Hayatla yeni randevulara giysi kar etmez içini yıkamak gerek, sevgiyle. Keşke diyorum her yeni sezon, dev moda defileleri gibi yeni fikirler, duygular ve akımlar peşine düşse insan soyu, yıkansak birlikte, aynı göğün altında, ışık huzmelerinin içimize inen sıcaklığıyla, inse gözlerimizden perdeler ve yeniden sevilsek insan insana. Gerisi dağa, taşa böceğe,kuşa... Aşk tazeleyebilir misin sen her bahar hayatla? Derya Kızılgöz |
Gülümse
Hiçbir yere yetişmen gerekmiyor artık ve hiçbir yere geç kalmayacaksın. Aklını ıslah edip, bilincinle dağların öte yanına aşman da gerekmiyor. Zaten, öte yanda hayaline kapıldıklarımızdan başka birşey yok. Hiç kimse beklemiyor bir yerde. Nasıl etsemde harika görünsem çabası, çekicilik provalarının sığdırıldığı bir metrekare ayna karşısı anlamsız artık. Sürmelenmiş gözlerin, boyanmış dudakların ve çıldırtılmış saçların ederi yağmur yağana rüzgar çıkana kadar. Birde Provaların mimarı kahramanının,diğerlerindeki keşiflerine kadar. Herkesten ve herşeyden farklı olduğun bir yanılgı. Birisin işte, milyarlarcadan herhangi biri. Düşlediğin kadar büyüksün ve diğerlerinin görebildiği kadarsın yanlızca. Kendi isteklerinin ve hedeflerinin peşinde koşanların geçerken görmediği koşarken çarptığı çarptığında düşürdüğü düşürüpte kaldırmadığı biri ve seninde koşarken çarptığın diğerlerinin düşe kalka güle ağlaya ördüğü kozanın kelebeğe evrildiği yerdesin. Ömür kısa sanma. Menzilin kadar uzundur ömrün, azlığından yakınma. Olması gerektiği gibi ördüğün kozanın içinden çıktığını unutma. Olabildiğin kadar yaşa. Göreceksin kendini o vakit yaşamın öteki yüzünde diyeceksin ki fena da sayılmam hani.! Sen gülümse hayat da gülümsesin sana. Bağırma, sukun et usunu dinlensin usun sevebildiğin kadar hayata yakınsın kaçma. Derya Kızılgöz |
Gülüşün Öyle Gerek
Sıcak, içten uysal gülüşün öyle gerek Yavan tatsız aşın lezzeti. Nazlı, kaçkın öyle gerek gülüşün güzelleşen yüzünün doyumsuz seyri inerken içime ırmak ırmak uslanırım Gülüşün öyle gerek taşırır sevecen kavrayışını insanoğlu insanı çağırır gel der sev beni. Derya Kızılgöz |
Güneşin Olsun
Yaşam kaynağı olduğunu ayrımsamadan karşıladığımız, güneş gibidir dostluklar. Her göründüğünde ısıtır içimizi, yoklukları kış, ayaz. Derya Kızılgöz |
Güven-2
Gözlerine değdiğim an içim titrerdi bilirsin, andı o an kaybolurdum anın ardından geçmişin karanlık kuytularında. Kaydını tutmaya bile vaktim olmazdı içime inen sıcaklığın, ben dünün diplerine çekilirken sen yarına yakındın. Vaktin bize kurduğu bir oyun bu kovalamaca sana gelsem kaçtın bana gelsen saklandım. Uzundur seneler günler birbirinin ardında katardır dumanı tüten, kıvrılıp giden yoldan uzaklaşan katar ardına baktığım görülmezdi kuytulardan. Uzun sevişler süsledi düşlerimi doğaç varlığın içinden fışkıran alevin rengi sarı, o deli güz çiçekleri kasımpatları gibi sıcak ve huysuz... Ben sana saklandım, Senden değil, desem iniversem alabildiğince an sıcaklığına, dokunabilir misin gözlerinle gözlerime, tutabilirmisin beni öleceğimi sandığımda. Ne tuhaf şey insanın kara bir örtüye bürünüp ısınmaya alışması, sıyrılıp içinden, çıplaklığıma düş giydirip inmek istiiyorum sıcaklığına, öleceğimi sandığımda tutabilir misin beni gözlerinle. Derya Kızılgöz |
Güven
Can çekilmiş gözlerine derman olmaya geldim bakışlarımdan kaçırma gözlerini damlalardan aldığım ıslaklığı gözçukuruna yağdırmaya serçe kuşlarını suya çağırmaya Derya Kızılgöz |
Güz Evine Sunulan Hüzün Lokmaları
Kuşlar geçiyor gök içinde bulutlar dolduruyor maviliği, damlalar soğuk rüzgar kolluyor, evindeyiz güz evinde. Konuğa sunulan hüzün lokmalarından atıştırıyoruz bir, iki. Edep gereği saldırmadan ikrama önce nefsimizi doyuruyoruz aklımızla, Yoksa hüzün hatırlatır acımızı hangi kuvvet dindirir sevgiye açılan yaranın sancısını. Konuğuz güz evine konuk. Azar azar alırız sunulan hüzün lokmalarını, sevginin acısını usul usul okşamak için kanatmadan... Gök ağlar birazdan, yağmur yağar. O vakit sen de ağlarsın. Sakın içine ağlama yarayı azdırırsın... |
Hayat Tutkusu
Celladımla randevum zaman içinde, mekan bilinmez dolanırım ben... Hayata tutkuyla bağlılığıma sebep, celladımla karşılaşacağım güne aslında mecburum. Derya Kızılgöz |
Her Son Erkendir Aslında
Hep erken gelir ölüm,değil mi? Geriye anlattığı ve bitiremediği onlarca masalı kalır insanın. Derya Kızılgöz |
Huysuz Döngü
İki yaprak kaldı dalda dün çoktu bugün az yaprak yel eserse uçuverecek gibi dururken, puslu göğün altında güz kapıda gazeller yerde beklemekte son yaprağı. Bahçede birikenlerin harbinde ve sokak sokak süpürürken gazelleri bakar dururuz dalda asılı iki yaprağa düşsede süpürsek süpürsekde kurtulsak der gibi sabırsız. Beklemekten huysuz ve sabretmekten yorgun salınırız kara kışın evciğine ki kurulur kurulmaz yerimize beklemeye koyuluruz dallarda yeşerecek yaprakları. Dün çoktu kar bugün az ısınsa şu hava hepsi eriyecek gibi durur etrafta bahar kapıda toprak yerde beklemekte son karı. Ayazın harbinde,buza kesmişken eti insanın, kemiğe varmadan buz aşarken sokakları yoklar dururuz havayı, şu soğuklar gitse gitsede kurtulsak der gibi sabırsız. Beklemekten huysuz ve sabretmekten yorgun salınırız baharın evciğine ki kurulur kurulmaz yerimize beklemeye koyuluruz renk cümbüşü baharı. Dün çoktu yağmur bugün az bulutları gözler dururuz yağsa yağsada kurtulsak der gibi sabırsız. Beklemekten huysuz ve sabretmekten yorgun salınırız yazın evciğine kurulur kurulmaz yerimize beklemeye koyuluruz daldan kopacak yaprakları. Dün çok sıcaktı bugün az serinlese serinlesede kurtulsak der gibi... Derya Kızılgöz |
Islak Öykünmeler ve Güneşten Gelen Çelişki
Islak öykünmelerdi güneşin altına serdiğim hem ıslaklığına öykündüğüm hem güneşin altına serdiğim çelişkinin adıydı yaşamak. palamut daldan toprağa uyumla düşüyor uyumla suluyor yağmur palamudu kök toprağa uyumla uzuyor. İnsana özgü olmayan her şey uyumla kavuşuyor birbirine ki ben bir parçasıyken doğanın başkalaşmış insanım... Bundan belki uyumla birleşmiyor çelişkilerim. Çatıştıkça kıvvılcımlar saçıyor. Anlaşılan insanı yoran çelişkilerin varlığı değil çelişkileri birleştirme olgunluğuna ulaşmamış yakınlaşmaların çarpışması. Olgunlaşmamış bir palamut daldan düşse toprağa çarpmış olur anca. Ne hasret olur suya Ne kök salar toprağa... Derya Kızılgöz |
Islık
Güneşin bütün ıslıklarını çektim sabah erkenden her yalnızlıkta çalınsın mutlu gülücüklerle çocukların yanaklarına konsun diye. Derya Kızılgöz |
Işık Evrenseldir
Işık sevmez sınırları zorlar doğan günde perdenin arkasından içeri insanın yüzüne yüzüne. Kapıların aralığından, ufacık bir delikten yahut sızar içeri. Debelenir karşıki duvarda öteye geçmek için. Derya Kızılgöz |
Işıklar
Gök duman gök mavi aralanıyorken üzerinden perde günün ilk ışıklarıyla buluşur an. Sorgusuzca, zamanın titrek ellerinden gece nöbetini aldınız mı ışıklar? Geceyi darettiniz de sabahı zor ettiniz, hadi şimdi deyin ışıklar... Derya Kızılgöz |
İki Serçe
Gökyüzünde kanat çalan iki serçe uzaklaştıkça ufaldı biri öteki süzüldü bir dala Derya Kızılgöz |
İkili
Vaktin çılgınlığına apansız takılıverdimi us göğe yükselir yürek zamanı geldiğinde oku isabet alsın diye çılgın zaman hızlı akar belli olmaz ne yana akacağı tetiktedir elbet yürek kendinden öte giden usu tam anında vurmak için En çok bu yüzden hem dosttur akıl yüreğe hem düşman Derya Kızılgöz |
İtkisi Nefes
sızıyor gün inceden söğüt dallarına tutunmuş yaprakların üzerinde oynaşıp usuldan iniyor göz çukuruma başımı kaldırıp göğe bakasım çok şu çatıda seken serçeler olmasa Bin ağaç düşlüyorum bin ağaç üzerinde on binlerce göz kara kara ıpıl ıpıl serçe gözleri ne vakit iklim değişse otağını terketmeyen Kimbilir bizden önce çektiler günü kendilerine diye imreniyorum belki de oncadır uyandığımdan serçe sesleriyle Taşıtlar ve ritimsiz insan sesleri tahammülsüz bir varoluşta aklın koyverdiği deneyimin yetmediği kadar tahammülsüzlük içinde serçe kadar gayretkeş olana kadaaaaar gel geç sabrımın kıymeti yok Bilirim kaç günü aşkla kucaklayıp gözlerimden kaçırdığım kıymetinin duvar örgüsü saydamlaşana kadar ölümledir randevum oysa hayatla başbaşa kalabilmek usulca indirmek başımı hayatın omuzuna uyuduğum zamanlara sakladığım rahatlığı bakışlarıma giydirmek dünyanın bir yerinde gayretkeş yaşayan bir canlı olabilmek ve hatta serçe vakti günbaşında usulca tutunmak ışıktan damlaların sıcağına hem varıp söğüt dallarına tutunmuş yaprakların damarlarına akmak itkisi nefes so hımm Derya Kızılgöz |
Kalk De Hadi
Kalk ki süresin izini düşlerinin. Ovada yeşil dağlarda kekik kokusu salınmış hayatla, inceden inceye buluşur,suyun sesi. Kıvrılmış iki ince yay gibi seçilirken dağların çehresi, gece güne veda valsinde. Kalk ki sabahın seyrinden evvel davranasın günden önde koşasın, inat değil mi bu hayal peşindelik, yarışasın ha yarışasın, gerçeğin değişmez oluruyla. Bir yılkı olmuşsun gayri dönüşü yok gidişinin... Kalk de hadi toplayasın pılını da pırtını da, vakit dar vakit geçe yakın. Güneş doğmaya meyletmiş şu karşı ki gölün üzerinden. E hadi. Şimdi güneş doğacak kuşlar süzülecek üzerinde gölün rüzgar yalayacak göl dalgalanacak balıkçılar teknesinde balık telaşesinde birkaç ayyaş uyumakta ötede kalk de hadi bebesini doyurdu ana aksütünden bebecik emdi uyudu memede tavan arasından tıkırtı ile güne başladı fare hadi be hadi be. Derya Kızılgöz |
Kavak, Nehir ve Tekerleme
Ağaçlar kavak ağaçları dizelenmiş yanyana uzun uzun yaşlı Suyu bol bir nehir geçmektedir civardan. Kavak ağaçlarının yaprakları hışırdamaktadır rüzgarla suyu bol bir nehir geçmektedir civardan. Gökyüzü mavi birkaç saksağan gezinmekte birkaç saksağan tepede uzun uzun kavak ağaçları suyu bol bir nehir geçmektedir civardan... Balıklar nehirde nehirde balıklar birkaç adam da var ağ atmışlar suya uzun kavak ağaçlarının yaprakları hışırdamaktadır rüzgardan beklemekte iki çocuk meraklı ağda takılı balığa Traktör sesi uzaktan köye çıkan yoldan bir ses duyulan traktör sesi rüzgar hışırdatmaktadır yaprakları uzun kavak ağaçları yaşlı suyu bol bir nehir geçmektedir civardan. Birkaç adam ağ atalıberi suya güneş çıktı tepeye taaaaa tepeye meraklı iki çocuğun gözleri merakla hışırdayan yapraklar güneşle parıldamakta. Suyu bol bir nehir geçmektedir civardan. Derya Kızılgöz |
Kül Rengi Bir Düştür Hikayem
Ayak seslerin Kapı ardında duyulan Uzaklaştıkça sen Silikleşiyor sesler İçimde yankı çoğaltarak Geçip gittiğin sevdam Yalanlıyor kendini Ardına bakmadan gittiğin kadar inatla Yokuş üstü ceviz ağacının dallarına asılarak Haykırıyor geceye Sevmiyorum diyor Sevmiyorum ben Hiç sevmedim hatta Bir Ateş düştü koynuma Yoktu su Tek bir damla su yoktu ki Damlasın Sardıkça ateş içimi Yandım Ayrılığı sevdaya Sevdayı ayrılığa kavuşturmak Kovalamaca içinde yenik düşen Zamansızlık değil Hayat değildi Koynumdan çaldığın suyun hakkını istiyorum senden İşte hikaye İşte ateş Bittiği bu Kaldığı kül... Derya Kızılgöz |
Kızıl Kan Gülleri Büyüten Uygarlık
Ateşin keşfi ile Uygar oldu insan Ateş üzerinde büyüdü uygarlığı Savaş ateşleri Ateş uygarlığını kutsarcasına Yakıyor cesetlerini Yak büyü Harca büyü Büyüt uygarlığını... Güç onun En güç senin, Atom gülleri yağdır kentler üzerine, Ot bile bitmesin ateşin düştüğü yerde, Bir tek kızıl kan gülleri bitsin... Derya Kızılgöz |
Küs Ağacı
Gide gele çoğaltıyorum dallarında meyvaları senin adın küs ağacı benim yolum uzun Bu son gelişim artık,biliyor musun senden... bilmem ki nasıl anlatılır şu içimdeki kıvranışın bir adı var mı boğazıma düğümlenen üzüntümün sıfatısın sen Yaşımın üçünde başlayıp onyedide doruğa çıkardığım nerden estiğinden bihaber fırtınalar kopardığım ve , hala yollandığım yolculuklarımın sebebisin sen adın küs ağacı belkide olmasaydın hiç böyle koşarcasına sana insansız beni anlatmaya koşmazdım Dağın haberi olmadan gelen bu kaçıncı tavşanlığım. Sen duyarsızlıklardan kaçışımsın duyarsızların çokluğunda gelişimin sıklığı anla anlıyor musun Bak elimde bir balta artık olmamalısın üçümden beri gelişlerim ve işte hayır kapat gözlerini canını yakmayacağım, balta sende işine bitir çabuk işini Derya Kızılgöz |
Mavi Okyanusun Beyaz Atlıları
Suyun kalbe değdiği an yaşanan serinlik üşütmez insanı düşlerle sırdaş yaşamın içinden çıkıp gelmiş gerçekliğin Elidir su Kalbe dokunan Ferah, içten Hem akışkan suyun peşi sıra Çıkarsın içine düştüğün kuytulardan Seyrine durduğun mavi okyanusun içinde uçuşur kelebekler Beyaz atlı kanatlılar Derya Kızılgöz |
Nen
Yarın seninle kelebek kovalamaca oynardık çocuğum, ama kolleksiyoncu birileri çaldılar oyunumuzu. Topladıkları kelebeklerin renkli kanatları iki cam arasında. Seninle yarın biz köşe kapmaca oynardık çocuğum, ama işportacı ve zabıta birileri çaldılar oyunumuzu. Oynamaktalar her gün hem,gün boyu. Yarın seninle hırsız var oynardık çocuğum, ama koca ülke oynamakta bu oyunu, hep beraber,gece gündüz... Ne oynasak ne oynasak. Hele bir yarın olsun, düşünürüz çocuğum. Hadi şimdi uyu, uyu da büyü nen çocuğum. Derya Kızılgöz |
Ölümcüldür Yokluğun
Bilemezdim yokluğunun bu kadar ölümcül olduğunu ve binlerce bıçak gibi saplanacağını içime. Her günüm katran karası gibi bulaşırken üstüme, gözlerin gelir aklıma, gözlerin ışır içime, aydınlığı ile kor edercesine yüreğimi. Keşke diyorum, bir sen olsaydın yanımda, birde hiç kimse... Bazen, bazen o kadar uzağımdaki şu yer, gök. Ellerin kadar, yüzün, sesin kadar uzak... Çıldırtan özlemimin kucağında savrulup, senin yanına düşürse rüzgar beni ve keşke diyorum, bir sen olsaydın yanımda, birde hiç kimse... Sevişimin coşturduğu nehirlerim, akmak isterken okyanuslara, bir göl oluverdi, ölümün sessizce sokulup seni götürdüğü an. Topraklar sanki düşman bana, seni benden aldı diye. Buharlaşsın gölüm, durmaksızın düşsün damlalar toprağına ve keşke diyorum, bir sen olsaydın yanımda, birde hiç kimse... Derya Kızılgöz |
Özgün
Bazen, yaşanılası öyküleri uzakta ararız. Oysa her öykü, ışığa uçuşan kelebekler gibi yüreğe üşüşür. Elbet, yürekte ışık parlak ve keskinse. Derya Kızılgöz |
Özgürlük
Güneş kızıl oklarını saplarken suyun özüne, yetişme gayretkeşi bir yağmur damlasıdır, vaktine... Payına düşen yakamozlardan kapıp, kanadına bulaşmak için bir martının. Derya Kızılgöz |
Pencereden Gelir İçeri Hayat
Yağmur ardı sabırdır toprağın yaydığı koku bekleyişinin sabrı. Bekleyişin taşırdığı özlem uzaklıkla özdeş çekimin cisme uyduğu an toprağın bağrındaki can haykırırcasına hüznünü verir rüzgarın omuzuna. İçine aldığı iğde kokusu kırdan çiçek daldan yaprak kokusu omzunda, asılır gücüne. Ilık eser pencereden içeri omzunu gönlüme yıkarak. Derya Kızılgöz |
Pir Baba
Horasan ilinden aldım sazımı, yollar katar katar olmuş göçebelerin seli iken, yurt yurt çağırır ilim, geldim Sivas iline, Pir’im Baba İshak ve Çağdaş... Yaşamım efsaneler ve söylencelerde, yaşım 792 de doğalı beri bu günde. Nişabur’dan aldım yolu vardın Nevşehir’e Aklım insan sevgisiyle, ilimle. Sevgi bu gönlü hakka varan, İlim bu aklı dolandıran, Kardeşliktir umudu koşturan, düşman tutan yaddır, yad olan bizden değil... Biz idik yurda emeği eken, biz hançeri gül eden, dost acısını deyip ömrü hoşeden, Hacı bektaş hak ile özdeş insanoğlu piriyim... Sene ikibin altı, çağda olmuşum insana ayan, dolandır aklını söz ilimin, dolandır gönlünü, söz sazın sohbetin... Pir’in özü haktır, sevgiyi arayan haktan yanadır, sevgiye kıyan cana kıyandır, maldandır gelen zarar, sevi candan değil, silah icad edense, sevgi değil... Işığıyım cemalinin, itkisiyim miskinliğin, arı gibi çalışanın kendisiyim, adım Hacı Bektaşi Veli Pir’im baba ishak ve Çağdaş... Sen de bana Pir Baba, mezarım andığın yerdir, evren çözmek istediğin sırdır, çözdüğün sır sa kendin. Hak insana olmuş gönül, gönülden gönüle erişir yol, beni sorarsan kendinden sor, de bana Pir Baba, sırra mazhar olanın eriyim... Derya Kızılgöz |
Rengini Arayan Dünya
On yaşlarında bir çocuğun anladığı kadar anlıyorum Savaşmak sözcüğünü Yoksul olmanın gereksindiğin çok şeyi alamamak olduğunu Ve haksızlığın doğarken getirilmediğini Ağayı, beyi, dayıyı O yaşlarda bir çocuk kadar anlıyorum Susuyorum Sus diyorlar, vurulursun Büyümek istiyorum Aklımın ve ruhumun şiddetli isteği bu Büyümek ve söz sahibi olmak İsteği ile Büyüklerimin korku ve acı yüklü tecrübeleri arasındaki gerilimden Hızla uzadı boyum Zaman doldu taştı Doldu taştı Sen de otuz Ben deyim kırk yaş ilerledim Hala on yaşlarında bir çocuğun anladığı kadar anlıyorum Savaşmak sözcüğünü Anlayacak başka ne var ki Savaşmak insanın kirli yüzü Barışsa mavi Salıyorum umutlarımı maviye Her biri bir güvercin paçasında, Aldığınız gün, siz de salın umutlarınızı Maviye Barışçıl kuşkanatlarıyla Derya Kızılgöz |
Savaşa Dönük Çocuk Sesleri Ki Cıvıltı Değil
Ve ateş saçlarından yakaladı Oyun sonsuzluğundaki çocukları Kanattı ellerini Oyuncaklarını aldı Korkuydu gözlerindeki parlaklığın adı Tanımadıkları dünyanın korkunç yanınaydı Tanıklıkları Tedirgin uykularda geldi ölümleri Ana kokusu değil Ateşe değmiş et kokusu idi üzerlerine sinen Derisi alınmıştı yüzlerinin Ölmeden önce… Çığlıkları bu yüzden Derya Kızılgöz |
Sebatiye Külün Ve Ateşin Adı
Sebatiye dağların ömründen ördü saçını yaylalarında Kızılırmak’la Tavra’nın dili ile acem ile karışan, tarihi yazdıran, tarihten akan çağıl çağıl coşan tınısı sazın... Sebatiye savaşlara mecbur ve boynu vurulan türkmenin ağıdına, yedi kapıdan korunan surları ile sırra, Teber uzatmış boynunu Kızıldağlar’a bakar, bil ki güneş utanır yarın yüzüne bakmaya... Sebatiye hani sen içliydin Pir Sultan’ı doğurandın Aşık Veysel’in şehriydin şimdi otuzyedi canı yaktıran el oğlu elsin, Sebatiye 2 Temmuz’dan gele adısın külün ve ateşin... Kaç asır geçti de bitmedi ahı mazlumun, çektin de tüketemedin bedbah gülüşlerini, ozanın sazının telleri yolundu tutam tutam saç idi mızraba dolanan, oysa tarihi yazdıran, bağrında yaşayan halklardı... Yavuzun kılıcının adı oldu ateş sen kendi oğlunu kızını yaktın. Akdağlar’dan yel eser de Yıldızeline varmaz mı, Usta saza davranırda canlar semaha durmaz mı, bre zalım bu kaçıncı ferman daha kaçıncısı, diri diri yakmak Sebatiye senin dönen çarkın mı? Derya Kızılgöz |
Sen Gidersen Yıldızlar da Gider
Sen gidersen Her şey gider Ağaçlar, bulutlar ve karıncalar alır İlk yaz çocukluğumu. Buruk duruşum kalır geride Boş sallanır salıncak Sen gidersen Her şey gider Ve her şey Gözlerimden alır sonsuzluğu Kuşlar da gider Güz kuşları Hazan oku değmiş yapraklar uçuşur rüzgârda Güz hüznü kalır geride Mahzun bakar gözlerim Sen gidersen Her şey diyorum Ve her şey Bütün asfaltlar Demiryolları silinir Vapurlar son seferini yapar Uçak geçmez semalardan Sen gidersen Koca dünya kalır geride İnsanlar kalır Ve kimse anlamaz beni Sen gidersen Durup düşünmenin bir önemi yok. Gönlün akılda dizgini mi var sanki? Bağırsam alabildiğine Ezsem seni hece hece Gönlüm gider Aklım kalır geride Sen gidersen Utanırım ağlamaktan Boş vermişlikten Ve olura uyarlanmaktan utanırım İlk öpüşmede ürperen deli aşıklar gibi Tırmanırım gökyüzüne Yıldız toplamak için ceplerime Işısın içime Her gece diye Yıldızlar da gider Sen gidersen... Derya Kızılgöz |
Sensiz Şiir
Hoy! Hoy da hey... Kar yağıyor Yağıyor Yağıyordu Evlerin bacaları Tek katlı derme çatıklı evlerin Bacaları Tütüyordu Kül rengi duman çoğalırken üzerinde şehrin Sokaklarda Ekmek derdinde ordu Dolanıyordu Ben üşüyordum,sen yoktun Ssssss....t Dinle Yel değiyor güne Arap beygirlerinin toynaklarından Ve ağıtlarla yüklü sesleri taşırken yel orta doğudan Savruluyordu çöl kumu sokaklara Yanıyordu bir şehir Ekmek derdinde ordu ölüyordu Ben ağlıyordum, sen yoktun Su tutmuyordu toprak Susuz kök çürüyordu Mekan tutmuştu her yanı çaresizlik Tükeniyorken insanlık Ben özlüyordum, sen yoktun Her yeni gün devrilirken, asırlık çınar gibi başımızdan Yalnızlık geceye göz süzüyordu Her gün sensizken asırlıktı Ben seviyordum, sen yoktun ________________________________________ Derya Kızılgöz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:11 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.