![]() |
Suskun aşklara inat
çığlık çığlığa yaşıyorum içimde büyüttüğüm sevdamı Sesim evrende yankılanarak gidişinden binlerce kat güçlenerek dönüyor Endonezya'da sel Tayland'da tayfun Okyanus'ta deprem Kanatlarında taşıdığı yükün gediklisi -Kelebek etkisi- Aşk için binlerce insan ölüyor Gerçek aşk hiç ölmüyor Yalnız aşklara inat kalabalık yaşıyorum içimde büyüttüğüm sevdamı Nefesim havaya karışarak nefesinle birlikte dönüyor Amazon'da asit yağmurları Burgaz'da orman yangını Ozon tabakasında görmediğimiz delik Yaşadığını bilmeyen varlıkların seramonisi -İnsan etkisi- Hiç için binlerce insan ölüyor Dünyada iki kişi de kalsa gerçek aşk hiç ölmüyor Sensizliğe inat senli günler için yaşıyorum içimde büyütüyorum sevdamı Biliyorum ölüm de var ama hiç şüphe yok içimde ölüm aşkın bittiği yerde |
Ellerimi hazırladım
Gözlerimi de Sözlerimi sakladım tek Artık yazamıyorum yalınayak yürüyerek Bildiklerimi hazırladım yanıma aldım bilmediklerimi de dünü unutmadım tek Big Bang Bak Dünya bile soğudu Artık gidiyorum o resimde küçülerek. |
Gidiyorsun
Bak sokak lambaları sönüyor Beşiktaş'tan kalkan son saniye gemileri hüngür hüngür ağlıyor Gidiyorsun Sadece göz yaşları kalıyor geriye bir de sayısını unuttuğum yolcu edişlerimde boğazıma düğümlenen kelimeler Acı sokağımda yatağımda gözlerimde içimde en derinde İlkbaharı seviyorum çocuk bayramlarını güneş tatlı tatlı içimizi ısıtırken sevdim seni yaz sıcağında kavruldu yüreğimiz kor oldu sönmez artık derken bir sonbahar günü çalıyor seni benden Hiç sönmeyecek ateşin alnımda Gitme daha erken Gittiğim her yerde sen varsın Gördüğüm her yer senin dudakların Güneşi, yağmuru Geceyi, gündüzü Değişmeden sevmeyi sende buldum Gidiyorsun Kanıyorum Gidiyorsun sonsuz ******* bitiyor Her şeyi iste giderken Aşkı, tutkuyu, sabrı Son ve sonsuz sevgiyi herşeyi iste Ruhumu yanımda götür giderken Sadece ölmemi isteme benden seni böyle severken ölemem ben |
Bugün iki gökkuşağı öldürdüm
ölümü kokladım birkaç kez ellerimle dokundum bir yıldıza denize karşı Dayanamadım çaldım onu gökyüzünden Hep benim olsun diye Onu gözümün önünden hiç ayırmadan karanlık *******in baştacı yapabilirdim kollarını zincirleyip bir köşeye asabilirdim Ama yapmadım yapamadım Aklıma ölen gökkuşağının renkleri geldi ve ölüm bu sabah sadece benim için güzeldi. |
Şimdi gidiyorum
çok sevdiğim bu şehri bırakıp ardıma bile bakmadan kaçıyorum Yalnızlığımla dolduruyorum içimdeki ıssızlığı Sevda sancısını örtüyor ayrılık Hayalini kurduğum sıcaklığın sonu mu geliyor yoksa uzaklardan esen soğuk rüzgarlarla seni yitiriyor muyum? Bilemediğim belki de bilmek istemediğim acıların keskin çığlıkları yakıp geçiyor gökyüzünü Umutsuzluğuma umutsuzluk katıyor görmek ilkbaharları yıkıp geçen sonsuz hüznü İkimiz de bir tünelin içindeyiz ama sen baştasın bense çıkmak üzereyim karanlıktan Seni uçurmak istediğimde gökkuşağının yedinci rengine yüzünde kaderciliğinin simgesi umursamazlığınla gerilerde kalıyorsun ben renkten renge dolaşırken bebeğim sen okyanusta bir taş kadar soğuk ve umarsızca bekliyorsun sonunu doğan günün ve yalnız gecenin |
Gözlerimi kapattığımda
ne gördüğümü mü öğrenmek istiyorsun yoksa aklımdan geçenlerle yolumdan geçenlerin ne kadar uzak olduğunu mu? Kalbim bomboş Gözlerim kanıyor alacakaranlık yapraklarım yok oluyor ruhumun bataklığında Bedenini yollara salıvermek ne kadar kolay sevgini boşluğa bırakmak ne kadar zor ne kadar acı Ölüyorum, ölüm dar nefes alıyorum gökyüzüne sor acı çekiyorum Hatalarımın yüzüme vurulması takvim yapraklarında yanlışlarımın yüzüme tükürmesi gücüme gidiyor. Şimdi anladın mı? Aklımdan geçenlerle senden geçenlerin yolumdan çok uzak olduğunu Anladın mı gökkuşağının ayak izi. 12 Ocak 1997 İZMİR |
Görüş günü
dört dönüyor akbabalar seni düşünüyorum yanıyor demir parmaklıklar son rüyamın üstünden on altı yıl geçti parmaklarımdan düşmeyen sigaraların sararttığı dört duvar seni benden koparamadı karanlıklar son rüyamın üstünden on altı ölüm geçti yaşam geçti içimde açılan kapılarda yolculuklar dört dönüyor akbabalar yüksek duvarlar korkutamaz görüş günü yüreğine hapis çocukların dönüş günü |
Patika
onaltı kilometre belli belirsiz tabelalarda dudakları hiç birleşmemiş ağaçlarla yazılan şiir çilingoz derin ormanın elleri zincire vurulduğundan beri vadide huzur ve soğuk sahipsiz rüzgarla ayak sesleri kesilir zaman durur denize çıkar bulutlar karadenize ve öyle azgındır ki dalgalar biri kırılmadan diğeri doğar seyredalan güneş yorulur kırık dökük bir piknik masasında mesire yorgunluğunda iki sevgili oturur zaman durur güneş yorulur gözlere aşk vurur |
Siyah elbisenle salınırken
gözlerimi kör ettiğin günden beri takamıyorum kol düğmelerimi el yordamıyla bulmadım seni aylarca bekledim sözünden dönmeni gel bul beni kızıl gökyüzü deniz mavi gözlerini kapa ve gülümse cennette elimizde ala taşlar ayamızda yaşlar başladığımız yerde sev beni açamıyorum gözlerimi kalbim ellerince çalınırken gözkapaklarımı öptüğün günden beri |
Dükkan açıldığında
önce gün ışığı girer içeri sonra rüzgar ilk müşteri kapıda göründüğünde bütün kuşlar susar göz kapaklarım açıldığında o kırmızı ışıkla gözlerin girer içeri dünya susar sen geldiğinden beri uykumda bile aşk var |
Bu gece aydınlık benim için
gözlerinde uyuyorum ve ellerimde küçülüyor gözlerin bu gece de yalnızım ama sonsuz bir huzur var içimde elimi uzatsam belki sıcaklığını tutarım saatler ilerliyor bazen düşünceler kirletiyor aklımı kendimi kurtaramıyorum o an silkeleyip ruhumu sana satıyorum bazen de dudaklarım aç dudaklarım mahpus Portakal çiçeklerine muhtaç ve ben dudaklarınla yaşıyorum 02.04.1997 |
Masmavi yatak
sıcak iki rüya fazla görmek için gözlerimi bırak gözlerin acıyacak Aslına uygun tasarlanmış taklitleri severim en eski oyuncakçısıyım bu şehrin oyunu bırak Gittin gideli yanıtsız 'seviyorum'lar yaza kadar kışlıklarda saklı kalacak |
Dudakların
o renksiz sunakta adları kan ile yazılan (c) isimsiz tanrılara adak mıydı? yoksa aynalar gibi güneşi kıran kumdan kalelerle göz boyayan serap mıydı? Düşümde k(an) ter içinde yalnız tül perdelerin ve kar beyaz yatak örtüsünün şahit olduğu inlemelerin ardında yeni açmış çiçekleri yeni soğumuş bedenleri hatırlatan mor[g] dudakların aralandı. ' Giderken çaldığın ışığımı bırak! ' Derin uyku ile uyanıklığın arasında tenine en yakın yürüyüşümde söz verdim acınılası dürüstlüğüme ve ilk kez konuştu yaram ' (gider) sen varırsın yalanken ben ' Gürül gür[ül] saçlarına akardı ses telleri alınmış şelaleler yüzün görünmez olurdu sen ah [sen] ederdin bana tek ölüm ters dönmektir dudaklarının arasında sen derdim sen ederdin ben dinler ezberlerdim s(iz) in dirilmiş aşklarınıza lanet ederken Dudaklarında o renksiz sunakta savaş öncesi kurban edilen her masalına izinsiz giren an(ka) sızın Tenimde yirmiyedi yara derimde en derinde sen kal(ır) sın... |
Bir kapı açıldı
müzikle birlikte yoksa o şarkıda mı duydum kapının açıldığını Anlamsız sayıklamalar vardı ve o eşsiz kadın sesi Kader Sonsuzluk Aşk Ne kadar zamanım kaldı Alevli, kristal gözlerin uzağında sonsuz rüyaların beşiğinde Gökyüzü ve ufuk Hayat ve acı gibi Anlamsız kayboluşlar vardı ve o eşsiz kadın sesi Kader Sonsuzluk Aşk Hayatın üç kenarı birbirini tutmayan üçgeninde bir kapı açıldı müzikle birlikte 'Güneşi kaybettiğim için özür dilerim öleceğini nereden bilebilirdim' dedi toprak ana Anlamsız bakışmalar vardı ve o eşsiz kadın sesi Kader Sonsuzluk Aşk |
Öpüşün
bana bakmayın siz öpüşün ben şu masum gökkuşağının renklerini çalıp yeniden boyarken İstanbul'u. |
İlk aşkım
dimdik duruşum taze bir yüreğin beyne verdiği ilk emir 'sev'dir. |
Bana can veren kadın
Bana can veren kadının can verdiği kadın Bana can veren kadına can veren kadın hayatımdaki sonsuz üç kadın ben size uzak siz inadına birbirinize yakın uç kuş uç kon kuş kon -anlat gözlerimin altındaki kızıl siyah ton- ben yokken olmaz böyle son. |
Yan yana koydum
iki aşkı kalpten kalbe göç edemeden çöktü oynadığım birdirbir... |
Hayalimdeki Sayılar 12 -Oniki-
Ekim ayına ve koca yıla can verdin Sen verdin ve sen aldın ama bil ki ağladım bil ki oyun bozanlık seninki. Umut Ülbegi |
On üç
Aşkın ömrünün kehaneti yok yok düpedüz kaldırım cinayeti on dört o kör bıçaktaki kandır kan akın akın akan on beş dönüp sırtımı giderken -ki unut(a) mam zaten ciğerimi de sök yüreğime yerleş |
Asansörün kapısını açtığımda
gördüğüm yüz öldüğüm yüz güzbegüz fiyat etiketli kadeh altı içimdeki en derin yara buz tutmuş kar-altı |
Elim
kulağım gözüm Yürüdüğüm yollardan koşarak geri dönüşüm Kararsızlığımın kaynağı yalnızlığımın diş fırçamda bıraktığı çift etki |
Doğum günüm
üç üç Doğum günüm uç uç döne döne uç bir gün sonumu da göreceğim -çok yaşa sen- ölüm güçten de gülünç! |
Yalandır
görülmemiştir hiç ufuk çizgisi nisanda Papatyalardan başka örtü de yoktur aslında ürkütmeden toprağı üstüme ört |
Ne zordur
emziği bırakmak senin yaşında bir de benim kardeşimsen pelinsen eğer bu kadar acıya da yalnızlığıma da değer yeter ki seninle kalsın gözlerindeki güneş |
İnciraltı
hem de beş buçuktan aceleci sevişmeler yorgan altı Bana altından kalkamayacağım tükenmez bir şehir bıraktı. |
Eskiden en sevdiğim saatti
yetmiş sekiz yetmiş bir içimde iki pis yedili ile denizleri aşıp sana geldim yetmedi. |
İki yuvarlak dönüşü
birleştirensin yolların ikiz dursak da yürüsek de koşsak da bir gün birleşeceğiz. |
Uyumuyorum
uyanamam gözlerim açık ilk rüyam sevişiyoruz -komşulara özel not- evde yokuz |
gözlerinden geçen
film şeridine sordum hangi karesindeyim aşk hikayenin? iki adım uzaklaşıp yüzünü ellerinle örttün bir damla yaş ayak parmağına düştü ve bir anda binlerce serçe üşüştü 'ilk değilsin kelebek etkim tutkumsun titreyen dudaklarım olmak neyine yetmiyor senin' dudaklarına yöneldim sözlerini korsanlayıp sordum hangi hecesindeyim geleceğinin? usulca dokunup ıssızlığımı paylaştın gülümsemen sardı asma bahçelerini bağları ve hayal tarlalarını bir üzüm tanesi toprağa düştü ve bir anda tüm dünya dionysos'a dönüştü 'gelecek mi bereketim bilemezsin çıplak dudaklarımdan tek kelime 'aşk' neyine yetmiyor senin' dudaklarında yanan aşkla kavruldum haykırıp kayboldum içinde gözlerinin |
Yuvarlak masa
boş bir vazo iki kirli bardak tarihi geçmiş otobüs bileti makas çakmak ve sigara paketi Tahta koltukta düşünce bulutu sönmek üzere olan sigarayla dumanlanan ben Her gece aynı şarkı 'Kaçmayı hayal etmiş miydin? Kaçmayı hiç hayal etmedin mi? ' Her gece aynı şarkı çalıyor çalınan yüreğimde İnanmıyordum gideceğine aynı yatakta aynı rüyayı görürken bilmiyordum yalnız uyumanın ve sensiz uyanmanın acı doğurduğunu İstanbul ve Cenevre bir saat arayla sevişirken Yuvarlak masa Dirseklerim çürüyor kaderin eşitsizliği uzaktan kumandasız pet şişede su cayır cayır ciğerim yanıyor Her gece aynı şarkı 'Sevmeyi hayal etmiş miydin? Sevmeyi hiç hayal etmedin mi? ' Her gece aynı şarkı kanıyor vurulan yüreğimde |
Uykusuz kaldım
hırpalandım kör dövüştürdüm yaralandım yandım kıskandım dışlandım saklandım yakalandım Hepsi senin için (H) için için çukur kazdım gömeceksin |
Suskun hüzün
ayrılık ertesinde sele kapılmış gözyaşlarıyla ıslanan ve ısınan soğuk yüzün acın yemininde saklı yaran kanıyor kan kardeşin parmağında taşıdığın o en acele sözün en uzağa en sessize en yalnıza kanatlanmak yaranı sarmak aydınlanmak ne zor! ne zor kurtulmak suskun hüzün ve ona inat hiç susmuyor üçüncü gözün aşk vicdana yabancı ve yürek can verirken bile aşka aşık en yakına en sıcağa en kalabalığa karışmak alev alev yanmak harmanlanmak ne güzel! ne güzel yaşamak |
Eskiden müstakil evlerin
arka bahçelerinde aşık olurdum ben Ağaçlar arasında saklambaçtan bozma öpüşmelerim dokunmatik körebelerim uzak yankılarla uzay boşluğunda yol alıyor Artık betonarmenin resmi izni olmadan aşık bile olunmuyor Kapı zillerine kazınıyor unutulan ninnilerim İstemiyorum böyle büyümeyi Geri alın horoz şekerimi. |
Davullar çalınıyor uzaklarda
bir köy düğünü besliyor çorak toprakları bir çocuk ağlıyor şefkatten yoksun yüzü topraktan yorgun Yaşı gece gözleri eşkiya ateşinde bakışları kaçırır köy ışıklarını bakışları ustura keskinliğinde Davullar dağlara karışıyor dağlar sessiz düğün dağılıyor halaylar suskun bir dün alıyor geceyi ki hasret desem değil sevda desem değil Gece keskin bakışlarıyla o toprağın çocuğunun gözlerinde Gece ayın toprakla öpüştüğü yerde Gece içimde |
Tutulduğum
Açıldığım Bir dağ eteğiydi bedenin en güzel kokularını biriktirirdi özünde çiçeklerin ve bir kuşun kanatlanmasında yeryüzüne bakışında dilediği yere konuşunda Ben vardım Kilitlendiğim Çözüldüğüm Bir kelepçeydi gözlerin soğuk hissinde metalin sıcak tenin yakardı sokakları ve bir gülün soluşunda toprağa boyun eğişinde yeniden doğuşunda Sen vardın |
Nefesinin tutsağı olup
nefessiz kalacağım biliyorum Gününü yaşayanların içinde 'Chardonnay' tadındadır gece İlk tutkulu öpücüğün ulaştığı boyutta boyutsuz kalacağız biliyorum Sen ve Ben Tazeleyen Sonları düşünmeyen iki tutkun gezginiz bir gün yollara tutunup dönmek istemeyeceğiz biliyorsun |
Cesedi sabah rüzgarıyla
evinin bahçesindeki salıncağın demirlerinde sallandığında kimse bilemedi annesinin mezarından taşıdığını ayakkabılarındaki toprağı. |
Gözlerinin içinde
öyle ışıyor ki gözlerim gözlerimin içinden geçen yedi renk ışığı özlemedim Yürek temizlemiyorum artık seninle bıraktım gündelikçiliği seninle bıraktım deneme yanılma yöntemiyle uçuca tutturulan telkin günlerini İlk kez dönerken sevildim Heyecanım heyecanımsın mutluluktan yıkılıyorum heyelan olmalısın heyelanımsın Gözlerimin içinden öyle geçiyor ki gözlerin kalbimdeki delikleri aç (öp) aç (sev) aç (kal) seninim. |
Yalnız
aşk senin ellerinde meleğim ayrılık benim incinmeyelim |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:59 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.