www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Aşk sevgi ve şiir (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=117)
-   -   ***İşte size çeşit çeşit mektup*** (https://www.cakal.net/showthread.php?t=64994)

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:28 AM

‘’ANNEmCİM‘’

Göz yaşlarım söndüremez içimde yanan ateşi…çünkü yokluğun,
bilmem kaç nüfuslu şu kocaman şehirde kendini yapayalnız hissetmek gibi,
imkansız bir şeyi diz çöküp de yaradan’dan dilemek gibi..
en azaplı günahlardan sonra sızlayan vicdanım gibi..

Gül kokulum,puslu gözlüm!
Sakın sensiz,sevgisiz ve duasız bırakma beni…
seni çok özledim ‘’MELEĞİM’’
beş parmaktan biri….


sensizlik yıl oldu

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:29 AM

Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak. Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda. Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle. Konuşamam, yalnızca ağlarım.
Ne olur gir içeri. Ama girerken tut elinden sevdanın. Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren, seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren, yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı, evinden gölgemi silip götüren, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin, o, hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri. İlk aşkının yüzünü yanına al. Utanma benden n'olur. Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim...
Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin. İçeri yalanlar girmesin. İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri. Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan, kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde. Bak, bu ev benim yüreğim. Ne zaman kalbinden kovulsam, ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız, öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim. Burası aşkımın mabedi. Burası sensizliğimin kalesi. Burası deliliğim... Burası baştan ayağa sensin, sevgilim.
Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerine baktığımda kendimin değil, bir başka aşkın aksini görmeden önce ölmek isterdim. Ama yapamadım. Nice kaybedişlerden, nice savruluşlardan sonra, artık bu aşkı hayatın pençesinden kurtardık, o dünyevi ihtiraslardan, oyunlardan sıyrıldık ve şimdi artık Tanrı'ya yaklaştık dediğim anda, hayatı, dünyayı ve kaderi yendik dediğim anda, kalbin kalbimin yanında atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken, içinde o annemin rahmi kadar huzurlu kokunu soluyarak nefes aldığım yüreğini bırakıp gidemedim. Çünkü zaten hayattan kopmuştum ve cennetteydim. Aşkınla öylesine sarhoştum ki birgün cennetimden kovulacağıma hiç inanmak istemedim.
Evimin, şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla. Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar. Rutubetleri ondan, aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil, sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi. Sonra söz bitsin. Ölüme kadar yalnızca susalım. Anlatalım ki bu sevda kanatlarından kırgınlıklarla bağlı kalmasın bu çirkef hayata. Kurtulsun yüklerinden, bağışlasın hayatı ve sonsuzluğa uçabilsin huzurla.
Biliyorum. Seni böylesi sonsuz bir aşkla severek çok büyük bir günah işledim ben. Hayatın girdaplarında savrulup duran ruhuna o yarım ruhumun ağırlığını yükleyerek çok büyük günah işledim. Ne yaptıysan sevdim seni, ne yaşadıysan sevdim. Aşkın o bulup bulup kaybetme oyunlarından yaptığın zırhın içine sakladığın kalbini ne yaparsan yap yıkılmayarak, vazgeçmeyerek ve hep affederek savunmasız bıraktım. Hiç solmayan bir sevda çiçeği olup bozdum ezberini. Direncini kırdım, kalbine girdim. Seni bir kalbi fethetmenin, ona her an kaybedebilme ihtimaliyle bağlanmanın, bir aşk için çırpınmanın o karanlık hazzından mahrum bıraktım. Affet beni, seni aşkın o dünyevi oyunlarından mahrum bıraktım. Belki de bunun için gözyaşlarıyla kazandığın ve yitirmekten çok korktuğun bir sevgiliyi sever gibi değil, sesini birtürlü susturamadığın vicdanını ya da o kusursuz ve daimi sevgisinden bunaldığın ve bu yüzden incitmekten asla çekinmediğin anneni sever gibi sevdin beni. Ama hiç aşık olmadın. Bu yüzden suçlama kendini. Asıl suçlu, bu hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse ya eksik ya fazla kalan, hayatı bir oyun gibi görmeyi ve kurallarına göre oynamayı hep reddeden benim o isyankar, o yaralı ve yabancı ruhum... Sen değilsin sevgilim.
Hayatında önce bir sığıntı gibi yaşamaya, sonra seni kaybetmeye, ardından seni paylaşmaya, sonunda tam da sana kavuştum sanırken aşkın değil vicdanın olmaya, senin için aklına ne gelirse ona dönüşmeye razı oldum hep, katlandım. Hiç pişman olmadım seni sevmekten. Sana hiç kırılmadım. Hep anladım seni. Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanını, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunun, hayatla uzlaşamamış aşk kırgını, yitik ilk gençliğinin ve herşeyin farkında olmanın ç****izliğiyle derinleşen yüzündeki çizgilerin aşkına bağışladım.

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:29 AM

Sevdim seni sevgili, sevdim... Seni o birtürlü kucaklayamadığım, ama başımı kaldırıp bakmasam bile hep orada, yukarda olduğunu bildiğim gökyüzüne duyduğum hasret gibi... Seni o suyundan hiç içmediğim, toprağına hiç basmadığım, insanlarını hiç tanımadığım, ama herşeyden kaçıp sığınmak istediğim o uzak ülkelerin hayali gibi... Seni aşkın için gözümü hiç kırpmadan arkamda bıraktığım, gözyaşlarını ve o yaralı ömrünü vicdanım gibi hep içimde sakladığım annemin karşılığı bu hayatta mümkün olmayan duaları gibi... Seni o rahmimden kanaya kanaya söküp atmak zorunda kaldığım, ama kalbimde aşkınla besleyerek büyüttüğüm sevdamızın o masum çekirdeğini tarifsiz bir hasretle özler gibi... Seni öylece, seni çırılçıplak, seni kadere isyan eder gibi, seni Tanrı'ya eş koşar gibi... Sevdim seni sevgili, sevdim...
Beni bir kez öldürüp sensizliğe gömdüğün o yıllarda, o yabancısı olduğum hayatın ıssızlığında soluk almadan ömrümü yalnızca Tanrı'dan gözyaşlarıyla dilediğim o mucize için bekletirken... Sonra Tanrı sesimi duyup o mucizeyi, yani seni, yani o hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yeniden bana verdiğinde... Kalbim kalbinde atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken... Mutluluğa dokunarak, mutluluğumun farkında olarak, mutluluktan ağlayarak... Ama bir yanım seni her an yeniden kaybedecek gibi hep tetikte... Sensizliğin o dipsiz uçurumunun kıyılarında korkusuzca dans ederek, seni benden çalan hayatın o acımasız pençesini her an arkamda hissederek... Her gece yüzümü masumiyetinin o benzersiz yurdu olan boynuna gömüp uykuya dalmadan önce bu huzuru bana bağışlayan Tanrı'ya minnetle gülümseyerek... Ve işte tam da o anda ölmeye, sonsuzluğa karışmaya hazır olduğumu ona sessizce fısıldayarak... Sevdim seni sevgili, hep sevdim...
Otur karşıma hadi, bir sigara yak. Konuşalım. Anlat bana sevdanı... İlk aşkının yüzünü anlat... O, hiçkimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin sevdanı anlat bana. Kalbindeki o sızının dilinden en çok aşkınla kavrulmuş bu yüreğim, sevdanın uğruna solup giden şu çocuk ömrüm anlar. Anlat hadi ne olur. Ama sakın bana hayattan söz etme. Sakın bana, hayat böyle bir yer, herşey bitip tükeniyor, her aşk hayata yenik düşüyor, deme... Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanınla değil, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunla, hayatla birtürlü uzlaşamayan o aşk kırgını, yitik ilkgençliğinle ve herşeyin farkında olmanın ç****izliğiyle gün geçtikçe daha da derinleşen yüzündeki çizgilerle konuş benimle. Hayat dışarda kaldı, bak. Burada yalnızca sevdan oturuyor. Sevdanın dilinden konuş benimle. Ben hayatın dilinden anlayamam. Biz bu sevdayı hayatın içinde yaşamadık. Biz bu sevdayı hayatın diliyle yaşamadık. Biliyorum bu şizofren aşkım hep korkuttu seni. Bu uyumsuz varlığım, gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat kadar acımasız olan o yanını çok korkuttu. Benimle hayata yabancılaşmaktan korktun. Bu yüzden yalnızca öykülerinde ağladın o uyumsuz varlığıma. Yalnızca öykülerinde eğildin bu sevdanın önünde. Sen beni yalnızca öykülerinde sevdin...
Şimdi ilk aşkımın yüzü diye sarıldığın ve uğruna adımı dudaklarından, kalbimi kalbinden, gölgemi evinin duvarlarından söküp attığın o sevdanın, yaralı yüreğine rağmen hayatın ortasında dimdik ayakta duruyor olması bir tesadüf mü sence? Hayatla yaralanmış iki kırgın yürekten, onun içinde varolmayı reddederek yalnızca aşkı kendine vatan bileni ve bu yüzden çırılçıplak, savunmasız ve güçsüz kalarak yıkılmış olanı değil, hayatın tam da ortasında ona meydan okuyarak yaşayanı, sevgiye duyduğu güvensizliği yaralı yüreğine kalkan yaparak ayakta kalmayı başarmış olanı seçmen bir tesadüf mü? Hayattan kopmuş bir roman kahramanından sıkılıp, hayatın içinde mücadele eden bir gerçeklik kahramanını tercih etmen bir tesadüf mü?
Anlat bana ne olur... Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin. Aramıza hayat girecek... Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar, sayısız mekanlar, geri dönüşü olmayan anılar, sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık *******de bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerinin, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunun, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarının ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunun özlemiyle çıldırsam bile, merhametin için yalvarıp sana bir kez daha aynı acımasızlığı yapmayacağım. Kimi ******* başka bir sevdaya sarılıp uyuduğun yatağından ansızın uyanıp doğrulduğunda, o koyu sevdasıyla boşlukta kanayan gözlerimin hayali 'nereye gidiyorsun sevgilim' demeyecek sana... Korkma benden artık. Aşkına rakip değilim. Ömrüne rakip değilim. Seni kadere emanet ettim. Seni ilk aşkının yüzüne emanet ettim. Kırgın değilim ne sana, ne de seni elimden alan bu acımasız hayata... Beni onca kaybedişten ve gözyaşından sonra bu dünyadaki cennetine çağıran, sonra annemin rahmi gibi huzur kokan uykularımızı sonsuza kadar yeniden elimden alan Tanrı'ya bile kırgın değilim ben...
Şimdi git artık sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at. Ona ihtiyacın yok artık. Affet kendini... Beni affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık.
Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım...
Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü
Merak ederdim hep.
Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim.
İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için
kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim...
Aşktı adın uçurumda, yanı başımda
aynadaki suretimdi yüzüm,
aykırı kanardı bana.
İnançlarımın çoğu yalanmış
alay ederdi benimle.
Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki
senmişsin dokunamadığım...
Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş,
*******i ansızın uyanıp
İncitip durduğum senin yokluğunmuş...
Onca sevişmeden sonra değişmemişsem,
sihirli bir aydınlıkta,
içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş...
İşte onca yalan geçen hayatımda
buymuş tek gerçekliğim...

alıntı

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:29 AM

BİR GÜN SENİ SEVDİĞİMİ ANLARSIN

Uykuların kaçar *******i
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar
kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar,ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin
aydınlık
Kapanır yatağına ç****izliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine
dolar içine
Sevmek neymiş bir gün anlarsın

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş
olduğunu
Şerefin,faziletin,iyiliğin,güzellğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak
için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin,kırılmışlığın
Duyarsın ta derinden acısını ç****iz
kalmışlığın
Sevmek neymiş bir gün anlarsın

Birgün anlarsın ne işe yaradığını
Ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda
güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek neymiş bir gün anlarsın

Birgün anlarsın sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama ç****iz,ama yorgun,ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna
dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
Zaman bir çiçek gibi büyür kabrimde
Kendiliğinden
Birgün seni sevdiğimi anlarsın

Ümit YAŞAR

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:29 AM

Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik.Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu.Karlı dağların serinliğinde uyurduk *******i .Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık.Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman.Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı.Sonra bir ç****izlikti zifir.Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik ..
Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda.Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş.Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz.Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi.Aldığını geri vermez dalgalara.Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda.Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk.Alevden bir tasta eridi günler.Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde.Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk..
Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez.Paslı demir kapılar kapandı üstümüze.Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz.Ç****izliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık.Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla.Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı.Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza.Uyuduk bir daha uyanamadık.
Şimdi bir kutup var sana çeker beni.Bir kutup var senden öteye.Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım.dağ yollarında caddelerde sokaklarda.Onun için bulup bulup yitirdim seni.Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana.Hangi gözümü yumduysam seni gördüm.Zamandın zamandan öte bir şeydin.Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden.Bu zincirleri sen vurdun ellerime.Sen getirdin bunca karanlıkları.
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni
Benim de bir insan tarafım vardı.Bakma böyle kötü olduğuma.Benim de dileklerim vardı.Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan.Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi.Hergün bir kadın ağlar benim yüzümde.Büyük dertler için benim ellerim.
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Bütün kötü yerlerde ben korkarım.Biliyorum.Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş.Fabrika bacalarında bir kara dumanım.Zehirim akrep kuyruklarınd****ötüyüm sevemediğin kadar.Öyle fenayım.Kapanmış bıçak yaralarında.Bu pis çöp tenekelerinde unut beni.Unut artık.
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi

Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni
Deniz analarının gözlerini çaldım.Sana bakmak için.Güneşi üçe böldüm.Al biri senin olsun.Yüzümde beş bıçak yarası var.Bir de sen vur.Barut kokusunu severim.Bir portakalı dilim dilim soy..
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm

Al şu serçe parmağım sende kalsın.Ben kötüyüm.Korkunç çirkinim.Ben seksensekizinci tul dairesiyim.Sağ gözümün üç kirpiğini kestim.
Al
Ben lanetlendim

Cenaze marşı çalınıyor.Ölüler ayağa kalktı.Görüyor musun.Şu soldan ikinci benim.Senin yüzünden öldüm.Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma.
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum

Kuşkonmaz dallarına astım kendimi.Sedir ağaçlarına gül yapraklarına.Başımı taşlara vurdum.Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı.Tanrısal duygular içindeydim.Bütün tanrısızlığımdan uzakta.Bir kemiklerinin sertliğini aldım.Bir teninin aklığını.Sonra sıcaklığını dudaklarının..
Gel bak
SANA BİR TANRI GETİRDİM
Gel bak
BİR TANRI YARATTIM SENDEN.

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:29 AM

Durduk yerde bir şarkı mırıldanmaya başlıyorum.
Bilinçsiz bir şekilde...
Yavaş yavaş sesimi yükseltiyorum ve şarkının sözlerini
bilinçli bir şekilde söylemeye devam ettiğimi farkediyorum.
Gökyüzündeki yıldızlardan bahsediyor şarkı...
Sitem dolu...
Gökyüzündeki yıldızlardan daha yalnız olmak...
Gözümün önüne bir kadın geliyor.
Kızıl saçlı, güven uyandıran bakışlara sahip bir kadın...
"Yok," diyorum, "bu şarkıyı bu kadından değil, başka birinden duydum."
Hafızamı zorluyorum.
Aykırı bir erkek ses sanatçısı geliyor gözlerimin önüne.
"Evet," diyorum, "işte bu sanatçı söylüyor."
Döneminin en aykırı kişiliklerinden biri...
Sırf aykırılığı yüzünden hala (ölümünden sonra bile) eleştiriliyor, sırf aykırı olduğu için (sanatına bakılmaksızın) sevilmiyor.
Dudaklarımın arasından şarkı sözleri çıkmaya devam ediyor.
Ancak aykırı bir kişilik bu şarkıyı söyleyebilir!
Yalnızlığın hüznünü ruhumda hissediyorum.
Şarkıyı tekrar tekrar söylerken, yalnızlığı hatırlatan yazarlar, şarkıcılar, şairler geçiyor aklımdan.
Bir film sahnesinden, bir kitaba giriyorum, bir şiirden çıkıp, bir öyküde buluyorum kendimi.
Olaylar, yerler, kişiler değişiyor ,fakat hissettiklerim değişmiyor.
Dudaklarım hala şarkıyı mırıldanıyor, fakat tek farkla; artık gözyaşlarım da dudaklarımın açılıp kapanmasına göre yön değiştirerek, hislerimi daha da derinleştiriyor.
Kim demişti, ben ne zaman yalnız kaldığımı bilmiyorum, her zaman yalnızdım onu biliyorum, diye.
Kalabalıklar etrafında yalnızlığını unutan şair kimdi; Murathan Mungan mı?
Yalnızlığın Senfonisini kim yazmıştı?
Bir anda Oğuz Atay'ın bir öyküsünde buluyorum kendimi.
Korkuyu beklerken yalnızlığım derinleşiyor.
Lars von Trier'in bir filmine giriyorum.
Korkuyu beklemeyi bırakıp, her dakika korkuyla yaşamaya başlıyorum.
Ve tabii yalnızlık hep içimde...
Bir filmden, bir kitaptan, bir şarkıdan çıkıp normal hayatıma dönemiyorum.
Çünkü normal hayatımı bunların içinde buluyorum.
Tek fark; bunlar sayesinde normal yaşantımın acısını daha da derinden hissediyorum.
Yavaş yavaş sesim kısılıyor.
Gözyaşlarım izlediği yollarda kuruyor.
Ağzıma tuzlu bir tat bırakıyor bu şarkı. Tekrar söylemeye cesaret edemiyorum

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:29 AM

sesini duymaya hasret kaldığım günler oldu.yüreğimi cayır cayır yakan hasretinmiş.. resmin karşımda dururken daha çok bakasım gelen gözlerinde kaybetmişim ben kendimi,ellerimi sımsıkı tutarken hiç bırakmamacasına hayal olup gidişlerinde buldum kendimi..
sabah uyandığımda kollarının arasında o güzel gözlerine gözlerimi açarak uyanma ümidiyle yaşadım hep,kokun hala yanıbaşımda aşkım hala tanıdık geliyor evin her köşesi gülüşlerin yankılanıyor koşuyorum her yerde seni arıyorum allahım bu nasıl bir şey bir kerecik görebilsem bir kerecik o sıcacık gözlerine bakabilsem ama hep hayalinde kendimi buluyorum sevgilim.. bazen aramaktan yorgun düşüyorum tam o sırada 'hayır bitanem yapma kendini bu kadar üzme ben seninleyim bak yanındayım beni uzakta arama bekle hiçbir zaman vazgeçme diyor' çok yakından geliyor sesin arkama baksam görebilecekmiş gibi oluyorum seni..bakmıyorum sesini duymak bile öyle güç veriyor ki ömrümce arayıp bulamasamda hep beklesemde dayanabileceğimi hissediyorum.. bir gün aklıma düştüğün yine özlem dolu bir gün tam ağlamak üzereyken yine o aşık olduğum ses 'dur sakın yapma sakın ağlama o yıllardır arayıpda bulamadığın şey gözlerinin içinde saklı senin gözlerin onu her aradığında oda seni deli gibi özlüyor sende onun gözlerinde beliriyorsun ağlayıpda gözyaşlarının onu alıp götürmesine izin verme' diyor.. işte o an yüzümde bir gülücük beliriyor şu an senin için gülümsüyorum sevgilim biliyorum sende benim için gülümsüyorsun..sevgi ağlatmak için değil hep mutlu olmak içindir!..

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:29 AM

Belki ellerine kan bulaşmaz; belki gözlerini yumar, kulaklarını tıkarsın; çığlıklar parçalanır duvarlarında...

Kafanı çevirirsin yardım nidalarına ya da elvedalara...

Hiçbir şey değişsin istemezsin; yolunu tutmuş, yükünü almışsındır; paylaşmayı bilmezsin...

Kimsenin yerine koyamazsın kendini; ne anlamaya, ne anlamlandırmaya çalışmazsın bir şeyleri...

sevgiden, aşktan, dostluktan dem vurup, ortak olmazsın sorunlarıma...

Her adım atışında çekersin kendini geri; “konuş!” derim, susarsın...

Ya düşüncelerin yoktur kendine ait, ya korkarsın düşündüklerini söylemekten...

Gerçekten var mısın, ihtiyacım olduğunda ortalıkta görünmezken...

Nasıl inanırım sana; haklıya “haklı”, haksıza “haksız” diyemezken...

Sessizlikte boğulurken sesim; ancak fısıldayarak söyleyebiliyorum: “sessizlik cinayettir!”

Gidene “gitme” diyemeyenin, gelene “hoş geldin”’i ne kadar anlamlıdır bilemiyorum.

Benim gibi konuşmayıp, benim gibi yazmayandan uzak durursam; nereye götürür beni bu tekdüzelik!


Arada bir “saçmala!” desin biri, ölçüp biçeyim, düşüneyim üstünde; onun kadar sert, onun kadar umursamaz olmayayım; içim rahat olsun “yanılıyorsun” derken ve gülümseyeyim.

Dikkatli oldugumdan dikkat isterim doğru; kaçınırim kötü söz söylemekten; anlamadan itham etmek istemem; tahammül gösteremem yargısız infazlara; her duyguma bir cümle bağlayabilirim istersem; ama öfkelenmeden yazamam, yazamam yazmasına da sövemem de kimseye...

Sessizlik izin verir karşındakine, seni dilediğince yorumlaması için...

Ve bazen, en fazla bağıranla, hiç sesi çıkmayanı ayıramam birbirinden...

Ve merak ederim: “Ne saklıyorlar benden?”

Belki gözlem yapıyorlar, belki veri topluyorlar; herkes bağırırken susmak, erdem sayılır belki; ya sessiz çoğunluğun bir parçası olmak?

Ben ağlarken gülüyorsan anlayış gösterebilirim; ben ağlarken ağlıyorsan “dostum” diyebilirim, ben kalırken gidiyorsan “korkak” sanabilirim; ben severken itiyorsan, vazgeçebilirim senden ve ben sorarken susuyorsan, katlim vaciptir demektir; ölebilirim!

sessizlik cinayet işler bazen; ne bir tanık, ne bir kanıt bırakmaz arkasında; bazen bizim gibi sessiz, bazen tırnaklarını toprağa geçirerek, hayatımızdan çıkıp gider insanlar; bazen anlamamanın, bazen anlaşılmamanın acısını duyarlar.

Ve fark etseler de, etmeseler de, kimse güvende değildir artık; oysa, güvende olmak için tercih edilir susmak!

Ve vicdanımızın tek düşü olur; deliksiz uyumak!

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:30 AM

Seni sevmek bir gölün tortusunda kurbağa yavrusu gibi yok olmaksa.

Ben bu ezikliği bir sabah Nemrutun kızıl dağında hissettim.
Ve senin olmadığının bir cümle kurgusunda hep gizli öznede kendimi mahvettim.

Seni sevmek bir Ankara sabahında vakitli vakitsiz vurulmaksa.

Ben bu duyguyu kızgın asfaltlarda zakkum çiçekleri yetiştirdiğim zaman hissettim.
Ve bir dersim ateşinde yanarak külümü ateşböceklerine yedirttim.

Seni sevmek bir volkanın sevdiği için kendi kendini yakmasıysa eğer.

Ben bu yanmayı elimde orak bir buğday tarlasında ve güneşin en kızgın vaktinde hissettim.
Ve senin olmadığın bir sabahçı kahvesinde yüreğimi zifir çayınla demlettim.

Seni sevmek meraklı iki çift gözün saatin kaçıncı zıngırdamasında kalkıp sürüye koyulmadan ve hatta ölmeden bedenleri yerin çok altında, bir esrar sıcaklığında boguşmaksa celladın kör kurşunuyla

Ben bu savaşı bir tarih önce koynuma aşkımı alıp cephane ateşinde hissettim.
Ve senin doldurduğun yıldızları heybemden çıkartıp aç kurtlara yedirttim.

Seni sevmek donmaksa eğer bir gecekondu rüyasında.
Ben bu soğukluğu dağ başlarında keklik avlerken hissettim.
Ve senin yok olduğun zamanlarda ateş karşısında tuttuğum keklikleri seyrettim.

Seni sevmek bir bebeğin ilk olarak baba demesiyse eğer.
Ben bu sevinçi bir şubat akşamında elleri üşümüş babanın gözlerinde hissettim.
Ve senin olmadığın zorlu coğrafyada o gözlerde daha bir çok şey keşfettim.

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:30 AM

Sen şimdi dalgınlıklarına kaç, mürekkep balıgı gibi...
Kalbindeki o eski sevdaları bir gölge gibi kullan.
Çırpınan sevgini korumak için durmadan yüz degiştir,
ama unutamazsın yüzünüYüzün ki, senin rakibin...
Yüzün ki, kalbini hiç saklayamaz...
Yüzün ki, aşkına rakip...
Sen şimdi dalgınlıgına kaç, mürekkep balıgı gibi...


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:52 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.