![]() |
Az önce ..
Hasretine kulaçlar attım, ÖLÜMÜNE .. Geri dönmemecesine avuçladım mavileri, ÇILDIRASIYA .. Özlemle tutundum yosunlara, SUS!.. KONUŞMA!.. Boğulmaktan değil korkum, Hasretinden kavrulmak değil, Özleminden çıldırmak değil, BİR DAHA DÖNMEYİŞİNDEN YANGINIM .. Az önce .. Adımladım sahili boydan boya, ÖLÜRCESİNE .. Hasretin bir yol çiğnedim, İSYANKARCA .. Özlemle bastım kızgın kumlara, SUS!.. KONUŞMA!.. Menzili bulmamaktan değil korkum, Güneşle sarmaş dolaş olmaktan değil, Arayıp sormayışından değil, BİR HABER SALMAYIŞINDAN DİVANEYİM .. Az önce .. Balıkçıların ağlarına takıldım, ÇIRPINDIM .. Yokluğun kere aşkı paraladım, AĞLADIM .. İlmek, ilmek ağlara, ölümüne sarıldım .. SUS!.. KONUŞMA!.. Korkum ölümümden değil, Rüzgar dolanmış saçlarına, Bir daha dokunamamaktan korkuyorum, Unutulmaktan değil, Yaprak yeşili gözlerini, BİR DAHA GÖREMEDEN ÖLMEKTEN KORKUYORUM .. |
Sen benim;
Bildiğim en güzel şeyimi kaybetme korkum, En çok istediğim şeye sahip olma mutluluğum, en güzel gözlere uzun uzun bakışlarım Ve bir yürek için ilk ağlayışımsın... Sen benim; Düşlerini gördüğüm yarınki umutlarım, Hayalini kurduğum geleceğim, Arayıp bulamadığım geçmişim Ve yaşamaktan asla vazgeçmeyeceğim bugünümsün... Sen benim;herşeyimsin... |
Güneşin başka iklimleri aydınlatmaya, başka gönülleri ısıtmaya gittiği şu saatlerde, kâğıdı, kalemi elime alıp, seninle dertleşmek, yalnızca sana yazmak ve yalnızca seni özlemek geçiyor içimden. Sana yazmak. “Sana Seni Yazmak”.
Seni ve yüreğimde anlam bulan duyguları. sana ait yüreğimin derinliklerinden kopup gelen artçı şokları anlatmak. ve toprağı alnından öperken yağmur taneleri, tüm benliğimle sana yağmak istiyorum. Bu gece dudaklarımdan dökülen her kelimede sen varsın ve yine sen varsın, yarım kalan sevdamın eksik taraflarında. bomboş ve sessiz kaldırımlarda yürürken seni haykırıyorum sensizliğin inadına. bu sensizlik gecesinde sevdamın en ücrâ köşelerine seni yazıyorum. Bu gece gene yağmur yağıyor. Yağmur yağıyor gönlümün sensizlikle yanan her yerine. Yağsın, yağsın ki saklasın sensizliğimde döktüğüm göz yaşlarımı. Ve yine saklasın sensiz geçen bomboş hayatı. İşte seni haykırıyorum sensizliğe alışamamış sine-i püryanıma, işte seni yazıyorum. Bu gece gene yağmur yağıyor. sen yoksun oysa biliyorum ve üşüyorum sensiz kaldığım saatlerde. göz yaşlarımı efkârıma kattım bu gece. sevdamı, umudumu ve seni kızgın bir sel gibi kalbime akıttım. Bu gece yağmurla birlikte göz yaşlarım yağıyor ve ismini yazıyor sensizliğin acısı ile kıvranan kaldırımlara. süzülen her damlada sen vardın ve yine sen vardın gecenin en karanlık anında. O, doya doya bakamadığım gözlerin, gözlerimin içine bir kez daha değseydi ve tebessümünden bir gül açsaydı yanaklarında, yetmez miydi? Bir bakışın bir ömre değmez miydi, ey! İsmini kazıdığım kaldırımlara sanki sen yağıyorsun yağmurla birlikte ve sevgin yağıyor yüreğime. yalnız ve bomboş odamda sen varsın hâlâ. Hâlâ sensizliğim duruyor yanı başımda. Bu gece göz yaşlarım yağıyor sensizliğimle birlikte kaldırımlara. Seni arıyorum, erimekteyim. karanlık geceye inat ay bu akşam gökyüzünde. Ve gökyüzü, yüreğimde.. --aLinti-- |
İnsan bazen hüznü yaşar...
sadece yaşar ama... anlatamaz.... ya da anlatmaktan korkar.... dokunulmasın ister... dokundukça acı vereceğini sanır.... belki vermez... ama bunun riskine girmez insan... insan bazen susup...başka şeyler konuşup hüznü dağıtmak ister... lanet hüzün dağılmaz bir türlü... sanki inadına derinleşir... yabanıllaşır... ve hoyrat bir acıya dönüşür... hüzün kah iyidir....severim... kah kötüdür...gelmesin isterim... hüznüm isyan olur... bağıramam... bağırsam da sesim çıkmaz ki... bunu bilirim... insan bazen karşındakinden kendi çığlığı olmasını ister.. benim çığlığım olur musun..? bağıramıyorum da... dağıtabilir misin şu içimdeki hüznü... içki ya da sigara tutmadan..... acı şarkılar dinletmeden... kötü söz söylemeden... dağıtabilir misin....? sen ayrıcalıklı birisin benim için... içime dokunacak kudretin var... bu kudreti sana kalbim verdi.... ama şimdi içimde bir hüzün var.... meret ne de acıtıyor bilemezsin... ağlasam...... çıkmaz ki içimden.. küfür etsem... sövsem.... yumuşak davransam gitmez..... insan bazen hüznü yaşar....sadece yaşar ama.... anlatamaz.... insan bazen güçsüz hisseder kendini... deniz kabukları gibi ç****iz... deniz kabukları ne kadar zavallılardır aslında bilir misin...? denizin diplerinde tutunacak hiç bir şeyleri yoktur... kayalar.... batık gemiler yoksa dipten bir dalga süpürge gibi toplar hepsini canı isterse.... ve fırlatır atar kumsala umursamadan... bir sabah bakarsın kumsal deniz kabuklarıyla dolu... bir anlam veremezsin... bir sürü kabuk dersin... içinde daha evvelsi gün yaşam olduğu aklına bile gelmez...... denizin insiyatifi var mıdır..? vardır işte... dipten bir dalga gelir... ve koparır onları tüm canlılığından... sanki içini yemiş ve kabuğunu tükürmüştür deniz... sanki kendi yarasını soyar gibi.... sanki kozasından ayrılır gibi... soylu bir şekilde yapar bunu.... deniz kabuklarını kulağına yasladığında şarkı söylerler hiç dinledin mi....? hüznün şarkısıdır işte o.... bağırsalar sesleri çıkmaz ki.... fısıltıdır kulağındaki.... ölmüşlerdir ama bir fısıltı kalmıştır dudaklarında.... insan bazen deniz kabukları gibi ç****iz hisseder kendini..... ç****izliğini yaşar ama....anlatamaz.... sen de başkalarının hayatında bir kabuksundur çoğu zaman... ve başkalarının da tıpkı deniz gibi insiyatifi vardır... bir gün kazırlar seni üzerlerinden....kanatırlar... için boşalır... bağıramazsın.... sesin çıkmaz çünkü... ve bir şarkı bestelemeye başlarsın... fısıltıyla söyleyebileceğin bir şarkı........ birinin yanına sokulduğunda sessiz durman yeterli olur işte o zaman... şarkını duyacaklardır mutlaka... kabuk mu olmalıydım....? deniz mi...? bir başka hayatı üzerimden soyup kalbimi kanatmalı mıydım...? yoksa fısıltıyla hüznün şarkısını mı söylemeliydim...? insan bazen karşındakinden olmayacak şeyler ister... sadece ister ama...beklemez.... ağlasam.... gözyaşım olur musun...? tutup hüznümün elinden.... içimden çıkarır mısın...? uykuya dalsam...usul usul.... düşüme girer misin...? beni hiç olmazsa düşümde öper misin...? oysa sen ayrıcalıklı biri değilsin artık... insiyatifi sana vermiştim... işte geri alıyorum.... insan bazen yarım kalan şeylerin tamamlanacağını düşünür.... sadece düşünür ama...hayal etmez.... hayal etmek daha anlamlıdır oysa düşünmekten... anlamsızlığı yaşarız bir şaka gibi... insan bazen her şeyin kötü bir şakadan ibaret olduğunu sanır... şakayı yapan kimdir bilmez.... şaka sen misin...? sen şaka olamazsın....çünkü kötü değilsin... sen bir devrim olmalısın... bir gün apansız dipten bir dalga gibi gelir..... süpürür götürürsün bütün heyecanlarımı... bağıramam.... bağırsam sesim çıkmaz.... sussam kimse duymaz.... koşsam...hiç durmadan.... hüznüm peşimi bırakmaz.... kendi yaramı soyar gibi... kendi kozamı parçalar gibi siler atarım düşlerimi... insan bazen sessizce besteler kendi şarkısını... kimselerin duyamayacağı bir fısıltıdır... ancak kalbimize yaklaştırdığımızda gelir sesi... hüzün mü olmalıydım...? isyan mı...? deniz kabukları her gece kulağıma şarkılarını söyler.... hüznüm isyan olur.... |
Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel Gök mavisinden, deniz mavisinden Bana bir şarkı söyle İçimde bir şey kımıldıyor Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum Bir baksana ne haldeyim deli divane Yaralıyım, ç****izim umutsuzum Bana bir şarkı söyle Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt Dökül karanlığıma ışıklar gibi Al beni, en uzaklara götür Sesin aksın içimde bir pınar gibi Bana bir şarkı söyle Bütün renkleri kat birbirine Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan Bana bir şarkı söyle Bazen kar nasıl hazin yağar bilirsin Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel En hüzünlü sesinle, en dokunaklı Bana bir şarkı söyle |
Bu kez zor bir yalnızlığa mahkum oluyorum. İçimin kopmayan iplerinde sallanmak da yetmez oldu teselliye. Çünkü çürütüldü bağlarım. BULUT KUŞLARINIMI KAMÇILADIM YOKSA GÖKYÜZÜNÜN, ne yaptım?
Sen bilinmesi zor bilmece, çözemediğim kördüğüm... Gönül iklimimi sonsuzluk çizgisiyle sınırlayan zehirli iksir... ÇEK GİT! Birgün, çıvgın güz yağmurlarının ç****izliği içinde kalmışken, bütün sevgileri kovmaya gücümün yetmediği bir anda çıktın karşıma... Artık; içimde harmanlanan kara, kapkara sevda bulutlarını kovmaya da gücüm yetmiyor. Öyle fersizim ki.. Hiçlik ordularını çoğalttım kendimde. Anıları söküp atamıyorum yüreğimden.. Oysa ölümcül barikatları hıncımla aşmıştıM her şeye karşın. Ama artık beni çöl yılanları boğmada... ÇEK GİT! Ne yapabilirim ki, yine de ağıyorsun dursuz duraksız, üstüme üstüme... Niceye bir duracaksın bilemiyorum, mevsimleri talan eden fırtına. Bak artık zaman da rengini yitirdi... Umutsuzluğum, yalnızlığım niceye bir sürecek daha? ÇEK GİT! Birbirimizi sevişimizdi bahar. Ne oldu apansız değişiverdi mevsimler? Bir kez daha kendi gerçeğimle yüzlşiyorum. Belki de en son yüzleşmem olacaktır bu. Kendime tutunmaya çalışmalıyım.. Anladım ki bütün sevgiler yalanmış...Sevmeler de rengini yitirdi...Şimdi hiçran katmetmerindeyim... ÇEK GİT! Masamın üzerinde yıkılmışlığım duruyor yalan sevgilere armağan... Titreyen parmaklarımda kalemim ve karşımda resmin... Ahlara kundaklıyorum... Bir ayrılık ağısıdır içtiğim şimdi... Gözün aydın ola sigarayı en vefalı dost bildim yeniden. Her derin çekişte seni üflüyorum uzun uzun.... İntizar ederek. MEVSİM songüz, bu son vedamdır,son söz.. ÇEK GİT GÜZELİM , ARTIK ÇEK GİT.. "İçim bu güllerden yandı diyorum Gül bildik,gülü başımıza taç yaptık biz Derdini sahiplendik güle ilaç yaptık biz Ne dersiniz, hak etmeyen insanı mı sevdik Yoksa bütün yanlışı sevmekte mi yaptık biz" |
Varlığıma ayrılan bu kısacık zamanda yaşama dair her ne varsa ıslah edilmemiş duygularıma ait alemlerde gezmek istedim hep.. İçime saklı olsan firari çocuğun elinden tutan birini istedim. Kuklası olmak istedim uzaklardaki benin.
Bana bahşedilen sevgilerde bir şeyler eksikti.. Gaipten gelen bir ses duymak istedim; evet sevildim, hem de kaç kez... Kaç kez sanılarına aldandım karşımdaki güzellerin ama yapamadım. Onlar içimdeki denizin rengini değiştirmek istediler. Dalgalarıma köpük olmak istediler. Kum tepelerimi içlerindeki acizlik iksirinin suyuyla yok etmek istediler. Oysa benim denizimde yunuslar kadar deniz kızlarının da güzelliği vardı.. evet bir güzelim olmalıydı ama güzellerin hepsi denizimde yüzmeyi değil kendilerine gölcükler istiyorlardı, küçük, kısır döngülü tek tip gölcükler... Sırt sıvazlamasını bilir misin? Bir gönlü okşamayı; güzel, can alıcı sözlerle! Şiirselliğe vurulmuş çınar ağacının gölgesinde sevgiliyle olmayı kim istemez ki... Ay yüzlü çiçeklerin arasında koşmayı... Mahur bir bakışta kaybolmayı hangi göz istemez ki... Ders almadan, yazmadan hasreti, çizmeden anıları kim sevmek istemez ki... Varoşlardaki çöp tenekesi gibi hissettin mi kendini hiç? Yerlere çöp atmayınız yazısına aldırmadan kenarına sarhoşların naraları atıldı mı? Değeri solmuş kuru bir demet gül atıldı mı yüzüne, içine? Gönül poşetlerini yuttun mu hiç? Eskimiş çalar saatleri dinledin mi güneşin altında? Çöpçülerin eldivenlerindeki umutlardan bir şeyler kapmayı denedin mi benim gibi? İthal fasıllarda çalınan bir ud ezgisinde sevgili dinlemek istemiyorum. Maşukum neyzeni olmalı umarsız beklentilerimin. Ölümsüz bahaneler sunmalı içimdeki vatansız heyecanlarıma. Koşmalıyım, zorlanmalıyım çilekeş nazlarının ardından.Metanetimin üstüne gelmeli, olursuz düşlere garketmeli *******imi. Gamın camına tırmanmalıyım gideceğim yolun acımasızlığına aldırmadan... Mecnunu görmediniz mi? Şirini, Aslıyı, Donkişotu… Çöller eskidi, zindanlar kurudu,atlar yaşlanmadı bu aşklarda… Oysa onlarda ben gibiydiler, taşıdıklarımız aynıydı! Yaşamak istediklerimiz, çırpınışlarımız, kadere isyanlarımız, kavuşmasız aşklarda ömür tüketmemiz.. Adanmışlığım zikirsiz kalmaz inşallah! Haritasız yüreklerde yaşarım.. yönsüz ırmaklarda yüzer sandallarım. Ben ki aşkı rotasız bir gemide yaşamak istiyorum. Yelkenlerimde hilali parlamalı samimiyetin. Fırtınalar yutmalıyım göğsümde. Ayrılığın dev dalgalarını yarmalıyım sevgilimin elleriyle. Limansız kalmalıyım alabora olmalıyım her bakışta. Ey sevgili! Sana anlattıklarımdan kıssalar çıkarma kendine. Yoksun bak! Göklerde bir yer açtım ikimize. Biliyorum ordasın, bulutlarını topluyorsun saçlarına hüznün. Sırma sırma sevgi dokuyorsun yıldızlardan ikimize. Bense yerdeyim, gönlümde hasretinin kırmızı başlıklı tuğları. Çadırına saklanmışım yalnızlığın, gelip beni yanına almanı bekliyorum... |
Telefonlarıma cevap vermeyeceksin…Cevap versen bile, öyle yorgun öyle
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi… Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin… Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma atlar gibi sevdalanışımdan… Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın… Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın… Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.Sana acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep. Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan… Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştımki kendim gibi birini sevmeye…Öylesine muhtaçtımki gercekten incitilmeye, gercekten acı çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz çözüldüm… Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir telaşla söylersin… Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…Ama yine de engelleyemezsin kendini tutamazsın. Aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…Üstelik bunu anladıkca daha da batırmak istersin kendini…Biraz daha zor duruma düşürmek… Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…Sanki bile isteye kendi mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…Kendinden gizli bir öç alır gibi. Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…Sanki hiç sevilmek istemiyormuş gibi… Bir tür gurur muydu bu? Birgün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı? Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.Tam karşımda oturuyordu.gencecik, yakışıklı bir çocuktu.Şizofren olduğunu biliyordu.Biliyordu iyileşemiyeceğini…İki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra avucunu açıyor; Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu… Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı… Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.Görgü kitabı masanın üstünde dururdu hep. Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.Yemeğe nasıl oturulacak..çorba nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı…Balık nasıl yenir? Peçete nasıl katlanır…Sinemada nasıl oturulur… Ben de eskiden senin gibi saftım.İnanırdım bu dünyada bile şölenler olacağına…Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk yaşayabilirler diye inanırdım…O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen inanırdım… Önce dilediğim gibi başlardı herşey.Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…Sonra birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…İçerden, arka odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! … Ben de senin gibi saftım o zamanlar…Gidilecek neresi var dı ki derdim…İşte hep birlikteyiz…Alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? … Sonraları çok sonraları anladım.Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir araya gelmişiz tesadüften de öte…Biz…bizim aile, herkes, aslında hiç istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz… Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız. Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! … Evet cok geç anladım… Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası özlerken, aslında herkes…annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş… Dünyanın en mutsuz otogarı…Dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim evimiz…Yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz… İşte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip bağlanmak.Uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti. Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere gidemiyordu…Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman ediyordu… Hem biz, bizim aile…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar gibiydik… Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık… Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü engel olamadığımız o felaket duygusu… Anlamıştım senin ailen de böyleydi… Üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! … Sana ya da kardeşine…Tesadüfen dünyaya geldiğinizi…Beklenmedik bir misafir olduğunuzu! …Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! … Sizin için…Senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten sonra… Senin de ailen benimki gibiydi…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar gibiydi…Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın her şeye… Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken kaybetmiş gibisin hep… Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkansız kadınlarda… Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkansız erkeklerde… Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın… Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde…Ne acıki, hep bizi incitip üzenlere bağlanacağız…Telefonlarımıza çıkmayanlara… Çıksa bile küfür gibi konuşanlara sevdalanacağız… Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz… Ölesiye, amansız seveceğiz onları… Biliyorum, bu yüzden odan böyle…Güncelerin ortalık yerde…Kitapların orada, burada…Anıların saçılmış ortalık yere…Her şeyin darmadağın… Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…Sen de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun… Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin hayaletisin…Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı… Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…Aklı başında, mazbut insan rolünü oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…Hepsi yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…Düşleri çok garipti…En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka kıtalara gitmeyi düşlerlerdi… Yine aradım seni, yoksun…bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın… Bir kere çözüldüm sana…Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim… Oysa baştan beri biliyordum; sen.seni sevmeyenleri seversin.Tıpkı benim gibi… Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…Öyle özledimki kendim gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi… Yine aradım seni yoksun…Beni de birileri arıyor…Beni de kendi gibi birini sevmeyi özleyenler arıyor…Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi özleyen birileri arıyor. Hiç cevap vermiyorum…BEN SENİ İSTİYORUM, SENİ ARIYORUM… Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.Ama seni de biri yok ediyor… Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor… Ben birilerini, o birileri başkalarını.Sen beni…Seni bir başkası… Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…Seni biri sevse de hiç kapanmayacak bu yaran… Hiç kapanmayacak! …Avuçların hep boşluğa kapanacak.Tıpkı o şizofren genç gibi… |
Şimdi sen gideceksin ve ben arkandan bakakalacağım. Dur diyemeyeceğim, sesim çıkmayacak. Susuşlarımla saklı kalacak duygularım, göz yaşlarım akacak.Saklayacağım görmeyesin diye. Beceremeyeceğim"Ağlama" diyeceksin bana, seni dinlemeyeceğim.İçimde biriken ne varsa gözlerimden taşacak dışarı.Dokunmak isteyeceksin, başımı geri çekeceğim öfkeyle; kızgınım gidişine çünkü, öfkem bir dağ gibi büyük.Ne varsa hayata dair alıp götürüyorsun benden farkında değilsin.Ya da farkındasın ama değilmiş gibi davranıyorsun.Sen kendi yolunu çiziyorsun şimdi ve doğru bildiğini yapıyorsun. Bense binlerce yanlışın ortasında tek başınayım.Oysa beklediğim sevgiliydin sen.Yorgun günlerden yıkılmış.Kimliksiz sevdalardan süzülmüş aşkımın tek sahibi.Sanki seni aramıştım yıllarca Hep eksikti bir yarım.Ne yazık ki"Bu kez tamam" dediğimde de yarım kaldığımı görüyorum.Belkide sevmesini beceremiyorum ben.Öyle ya deli sevdalar bana göre değil belkide.Dümdüz, heyecansız içimdeki kuşlar kanat çırpmadan ve tutkuyu hissetmeden yaşamalıyım aşkı.Buna aşk denilirse tabi!Bu yarım kalmışlık duygusu yok olur mu? O zaman.Peki sen biliyor musun? Bu acıya katlanmanın ilacını. Bu yürek sancısını ne dindirecek, bu ******* nasıl geçecek? Söyle yar; içimi kar gibi yakan bu ateş nasıl sönecek? Acelen var biliyorum.Gideceksin, yaşanmamış zamanları da beraberinde götüreceksin.Bunu hiç istemiyorum.Ne berbat bir duygu bu...istemediğim bir şeyi yaşıyorum ve buna engel olamıyorum.Benden bağımsız gelişiyor her şey.Çarpmanın etkisiz elemanı gibiyim.Yada bir savaş filminin daha ilk k****inde atılan ilk kurşunla düşüp ölen ve bir daha da hiç görünmeyen figuran... Haydi git, bu yol senin yolun.Dilediğince özgür at adımlarını kendin için iyi olanı yapıyorsun ya!ne önemi var gerisinin.Yaşadığımız kısa günlerin anısına sığınır, atlatmaya çalışırım bu acıyı.sensiz olmaktan daha kötü ne olabilir hayatta ki! Bir insanın başına en kötü şey gelmişse başka hiç bir şeyden korkmuyor.Bir tek seni kaybetmekten korkuyordum, onu da yaşadım zaten!
DUR!!! dinle ve öyle git!!!!!!! Gidiyorsun biliyorum. Küçük ve kırık adımlarla uzaklaşıyorsun yanımdan. Ürkek bir keçi yavrusu kadar sessiz, gidiyorsun. "Kaçar gibisin" diyesim geliyor. Gözlerinde yabancısı olduğum tanımlayamadığım karartılar dolaşıyor.Buğulu bakıyorsun. Daha önce hiç duymadığım kelimelerle, senin olmayan cümlelerle konuşuyorsun. Anlayamıyorum. Sana benzemiyorsun uzun zamandır. Yeni ve tedirginsin. Hangi ağacın, hangi dalında daha güvende olacağını bilemeyen bir saka kuşu kadar cılız darbelerin. Uçamıyorsun. Böylesin. Ne söyleyebilirim ki.... Kendi seçimin... Kendi doğrun... Öyle olsun... Git..... |
Her gece olduğundan biraz daha muhtacım sana
Kırgınım aslında, kızgınım… Hayır sana değil; Seni kırıp üzen şu aptallığıma… Ne olursa olsun Zamanım da mekanım da değişmiyor Hep her zaman aynı yere çıkıyor bütün yollar; Sana!.. Uzun zaman oldu içimdeki maviler donalı. Kendim seçtim sevdayı tek başıma yaşamayı. Yalnızlığımın sorumluluğunu taşıyacak kadar da yürekli olduğumu düşünür ve söylerdim herkese gururla. ******* sancı olur işlerdi içime ama yüreğimde yaşattığım sevdamı düşündükçe, içime yayılan sıcaklık alıp götürürdü tüm sancılarımı... Ne kadar zamandır böyleyim, ne kadar zamandır en yakın dostum özlem, hatırlamıyorum. Sanki zaman durdu. Evet özlüyorum ve özlemeyi de seviyorum. Çünkü özlemin içinde aşkım, mutluluğum, umutlarım var. Gidenlerin ardından ağıt yakmamayı öğreneli çok uzun zaman oldu ama sen bambaşkaydın. Kimseyi senin kadar sevmemiştim ki. Seni birine anlatmaya kalksam sözcükler yetmiyor, kelimeler acizleşiyor. Neye benzetsem, hep bir yanın eksik kalıyor... Gülemiyorum artık. En iyi yapabildiğim şeyi kaybettim. Aslında önce seni ve senle birlikte herşeyimi kaybettim. Yanımda yoksun. Olsan sarılırdım sana sıkı sıkı. Bırakmazdım, sıkılır, bağırır çağırırdın ama ben biraz daha fazla sarılırdım sana. Biliyorum benden bağımsızdın, hiç sahip olamadım sana. Olmakta istemedim aslında, çünkü hep yanımda olacaktın... Ya da ben öyle sandım... Dinlediğim her şarkıda, her yağmurda ıslanışımda, dalgaların kayalara çarpışında, her nisanda ve her eylülde, sen yeniden gidiyorsun benden. Ben bu ayrılışların acısını yaşarken, birgün gidebileceklerini düşünerek, kimsenin gelmesine izin vermiyorum… Sana ilk satırlarımı yazdığımda, yine mum ışığı vardı odamda. Soğuk, beyaz bir defterin her şeyi hayale dönüştüren sayfalarında, ilk kez seni yaşamıştım. Şimdi uzun yağmurların ardından yine mum ışığıyla dolu odamda, yine ve hala sana yazıyorum. Çünkü ben her hayal kırıklığım, her duvara çarpışımdan sonra hala sana dönüyorum. Ortasından kopartıldığı için hiçbir zaman sonu gelmeyecek günlerimize dönüp, hala seni arıyorum... Çünkü hala seni seviyorum......... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:31 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.