![]() |
Kendine Döner Kişi
Yetersizce tasarlanmış eski bir ev gibi kendine döner kişi, böyle işte: delinmiş bir takım elbiseden bıkmış gibi çıplak dolanmak ister kişi, çünkü yağmur yağmaktadır, pak suda ıpıslak olmak ister kişi, o rüzgârın kendisinde, ve ulaştığında kendi özünün kuyusuna kişi, yaşamak hakkındaki en kenardaki o alçakgönüllü kaygıya, ifade etmek ister ya da ödemek ya da borçlanmak ya da keşfetmek bir şeyi, sanki ben çok önemliymişim gibi, sanki dünya bana hoş geldin demiş ya da siyah duvarlı tiyatrosunda bitkisel adıyla seslenmemiş gibi bana. |
Kedi Yavrusu
Bir kedi yavrusunun sorunlu tarafı Büyüdüğünde hep bir kedi olacak olması. |
Kazığa Oturtulmuş
Ne ki erişti işkence Caupolican'a da. İşkence mızrağıyla delik deşik edilmiş olarak girdi ağaçların o yavaş ölümüne. Geri çekti yeşil saldırısını Arauco, duydu gölgeler arasında ölüm ürperişini, toprağa gömdü başını, büzüldü acıları altında. Ölümde uyudu Araukanya reisi. Duyuluyordu kamptan demirden bir gürültü, bir çelenk yabancı kahkahaların kükreyişlerinden ve gece yalnız dalgalandı yas giyitindeki ormanlara. Acı değildi bu, volkanın esneyen barsaklarındaki ısırık yarası, bu yalnızca ormanın uykusuydu, yalnızca kan yitiren ağaçtı. Anayurdumun içlerine sızdı katil mızrağı ve yaraladı kutsal toprağı. Ateşli kan düştü sessizlikten sessizliğe, aşağı tohumun olduğu ve ilkbaharın gelişini beklediği yere. Daha da derine düştü kan. Köklere dek düştü. Ölülere dek düştü. Yeniden doğacak olanlara dek düştü. |
Kaybolmuş Eşyalar Ofisinde Yapılmış Bir Konuşma
Bir kaç tanrıça yitirdim güneyden kuzeye doğru giderken, ve bir o kadar da tanrı doğudan batıya giderken. Bir kaç yıldız sonsuza dek söndüler gözlerimin önünde. Birbiri ardınca battı adalar. Anımsamıyorum bile pençelerimin nerede kaldığını, kürkümü kimin taşıdığını ve omurgamda kimin oturduğunu. Karaya doğru tırmandığımda ölmüştü kardeşlerim, ve yalnızca küçük bir kemik var bende bu günü anımsayan. Sıyrıldım kendi güzelim derimden, yeniden biçimledim kendimi omurga kıvrımları ve bacaklarla, ve her defasında yitirdim kendimi tümüyle. Her şeye kapattım üçüncü gözümü çoktan beridir, süzülüp gitmişti bir yüzgeçle, salınıp durmuştu bir dalda. Kaybolmuş, iz bırakmadan yitip gitmiş ve dağılıp gitmiş tüm rüzgârlarda yitirilmeye bırakmadığım şeylerin bu kadar az olması şaşırtıcı: hâlâ insan türünden bir tek insan ki dün tramvaya binmiş ve telaş içindeyken şemsiyesini kaybetmişti. |
Kariyer
Büyüyünce ne olacaksın çocuğum? - Pinokyo olacağım Elimde bir testere Gideceğim yoksul semtlere Yalan söyleye söyleye Uzadıkça keseceğim burnumu Basacağım yalanı Isındıkça yakacağı olmayan evler İsmail Aksoy |
Kargaların Randevusu
Panama'da buldu iblisler birbirini. Orada imzalandı samurların antlaşması. Tek bir mum bile yanmadı üçü arka arkaya geldiğinde. Önce tek gözlü, oldukça yaşlı Almagro, sonra domuzların kralı Pizarro, ve keşiş Luque, karanlığın gerçekleriyle gizlenmiş Diyanet İşleri Kurulu'nun üyesi. Herbiri saplamak için ortağının sırtına, saklıyordu hançerini, buluyordu kanı herbiri kasvetli duvarlarda, kirli bakışlarla. Ne ki çekiyordu uzak ülkelerin altını ayın lanetli taşları çektiği gibi. Antlaşma imzalandığında, dönüştürdü Luque okunmuş ekmeği şölene, ve bu üç hırsız çirkin bir gülümsemeyle çiğnediler yufka-ekmeğini. 'Kardeşler, aramızda bölüşüldü Tanrı.' diyerek güvenceledi Diyanet İşleri Kurulu'nun üyesi, ve 'Amin' dediler siyah dişleriyle bu insan-yamyamları. Tükürerek vurdular yumruklarını masaya. Harfleri tanımadıkları için doldurdular masayı, kağıdı, sıraları ve duvarları haçlarla. Karanlık, unutulmuş Peru özenle seçilmişti, ve kara haçlar, küçük kara haçlar dümen kırdı Güney'e doğru: ölüm ıstırapları için haçlar, kıllı ve keskin haçlar, hayvan pençeli haçlar, çıbanla ağarmış haçlar, örümcek ayaklı haçlar, dırdırcı, insan-avcısı haçlar. |
Karfırtınalarından Sonra (Bir Dostun Ziyareti Üzerine)
sessizlikte yerken akşam yemeğimi (ruh - tipide gibi) biliyorum ki: sen Karaya çıktın ve bu yüzden kar-yığınlarının enginliği ve aralarındaki gölgeler şöyle (ruh - tarlanın dinlenişi gibi) bakarken birbirimizin gözlerine ve derken 'harika' - kayarken bakışlar kendimize (ve sessizlikle birlikte) açık gibi bir mutlulukla |
Kararlar
Yoldaşlar, İsla Negra’ya gömün beni, çakıl taşının ve dalgalarının her bir pürüzlü lekesini gözlerim kapalıyken, sanki artık hiç görmeyecekmişim gibi tanıdığım denizin yakınına. Okyanus kıyısında, gün getirdi bana hep sisi ya da aydınlık sökününü turkuvazın, ya da enginliği, düzenli olarak, değişmeyen suyu, istediğim şeydi bu, bu mekan sanki yutmuştu alnımı. Her bir yas kıyafetli sürüsü karabatakların, o müthiş kaçışı kışı seven boz kuşların, ve her bir kasvetli çevrimi yosunların, ve soğukla çarpan tehlikeli bütün dalgalar, ve dahası var, bütün toprak görünmez ve gizli bir aktar gibi, deniz sisinin ve tuzların meyvesi, keskin rüzgârın kemirdiği, sonsuz kuma yapışan kıyının küçük taç yaprakları: bütün deniz toprağının nemli girişi tanıyor her bir basamağını sevincimin, biliyorlar ki orada uyumak istiyorum arasında denizin ve toprağın parıldayan göz kapaklarının... Toprağa süzülmek istiyorum yağmurla yabanıl bir deniz rüzgârı gibi hırçınlıkla yaralamak, ve böylelikle yeraltı sularıyla karışıp çağıldamak istiyorum o büyük ilkbahara, yeniden doğuşa. Yanımdaki mezarı sevdiğim için aç ve sevdiğimle birlikte olmamı sağla yeraltında da. |
Karanlıktaki Anayurduma İyi Yıllar
İyi yıllar, bu yıl, sana, bütün insanlara ve dünyaya, sevdiğim Arukanya’ya. Senle benim hayatım arasında duruyor bu yeni gece Ayıran bizleri ve ormanları ve ırmakları ve yolları. Fakat sanadır, küçük anayurdum benim, kara bir at gibi dörtnala koşması yüreğimin: sürüyorum atı senin saf coğrafyanın çöllerinde, geçiyorum üzümün yeşil alkolünü, salkımlarının denizini toparladığı o yeşil vadileri. Geliyorum kapalı denizleriyle şehirlerine senin, kamelya çiçekleri gibi beyaz, o biçimli kokusunda şarap mahzenlerinin, ve titreyen ve köpüklenen dudaklarla şakıyan ırmakların suyuna sızıyorum tahta bir çubuk gibi. Anımsıyorum yollar boyunca, bu zamanda belki ya da daha doğrusu sonbaharları, nasıl da evlerde asılıyor altın mısır koçanları kurusun diye, ve bütün o seferlerde gördüm sevinçli bir çocuk olarak altını fakirlerin damlarında. Sarmalıyorum seni, fakat şimdi geri dönmeliyim saklandığım yere. Sarmalıyorum seni tanımadan seni: söyle kim olduğunu, tanıyor musun sesimi doğumların korosunda? Çevreleyen her şeyin arasında işitiyorsun sesimi, hissetmiyor musun nasıl kuşatıyor seni dalgalanan şarkım toprağın doğal suyu gibi? Sarmalayan benim bütün bu muhteşem yüzeyi, anayurdumun çiçeklenen kuşakları, ve çağırıyorum seni ki konuşalım birlikte tükenirken sevinç, ve sunuyorum sana bu anı kapalı bir çiçek gibi. İyi yıllar karanlıktaki anayurduma. Haydi birlikte gidelim, dünya taçlanmış buğdayla, o derin gökyüzü kayıp gidiyor ve eziyor kendi yüksek, ışıklı taşını geceye karşı: tam şimdi doluyor yeni kireç bizi taşıyan zamanın akımıyla birleşecek olan bir dakika ile. Bu zaman, bu kireç, bu toprak senindir: al onları ve duy şafağın doğacağı yeri. |
Karabataklar
Sizler adaların gübreleyen kuşları, kaçışın çoğalmış isteği, göksel büyüklük, hayat rüzgârının sayısız göçü, kuyruklu yıldızlarınız titreşip gider ve kumla örter o dilsiz Peru’nun o gizemli gökyüzünü uçan bir güneş tutulması gibi. Ey yavaş aşk, yabanıl ilkbahar köpüklenen kadehini ilerletir kökle ve yelken açar soyun gemisi kutsal suyun titreyen akıntısı arasından, geçerek en ücra göklerden gübrenin kırmızı adaları üzerinden. Boğmak istiyorum kendimi kanatlarınızda, gitmek istiyorum Güney’e uyuyarak, taşınmak bütün bu sallanan sıklıkla. Karanlık ırmağın okları boyunca gitmek kısılmış sesle ve çıkarak yukarı sızılmaz o nabzın içinde. O zamandan beri, ey kaçışın yağmuru, açıyor kireç beyazı adalar kendi soğuk cennetini, en dıştaki tüyün ayı düşüyor, tüylerin hüzünlü fırtınası. Eğer başını bir insan o zaman ana kuşların ninnisi için ve basamakları teker teker yükselten kör elleriyle kazar gübreyi, yığar o yayılmış tortuyu ve büker bir köle gibi dizlerini ortasında maya adalarının, tanıdık kuşlarla taçlanmış o asitli enlemleri selâmlayarak. |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:14 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.