www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   İsmail Aksoy (https://www.cakal.net/showthread.php?t=145334)

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:37 PM

Kendine Döner Kişi

Yetersizce tasarlanmış eski bir ev gibi
kendine döner kişi, böyle işte:
delinmiş bir takım elbiseden bıkmış gibi
çıplak dolanmak ister kişi,
çünkü yağmur yağmaktadır,
pak suda ıpıslak olmak ister kişi,
o rüzgârın kendisinde, ve ulaştığında
kendi özünün kuyusuna kişi,
yaşamak hakkındaki en kenardaki
o alçakgönüllü kaygıya, ifade etmek ister
ya da ödemek ya da borçlanmak
ya da keşfetmek bir şeyi,
sanki ben çok önemliymişim gibi,
sanki dünya bana hoş geldin demiş
ya da siyah duvarlı tiyatrosunda
bitkisel adıyla seslenmemiş gibi bana.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:37 PM

Kedi Yavrusu

Bir kedi yavrusunun sorunlu tarafı
Büyüdüğünde hep bir kedi olacak olması.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:37 PM

Kazığa Oturtulmuş

Ne ki erişti işkence Caupolican'a da.

İşkence mızrağıyla delik deşik edilmiş olarak
girdi ağaçların o yavaş ölümüne.

Geri çekti yeşil saldırısını Arauco,
duydu gölgeler arasında ölüm ürperişini,
toprağa gömdü başını,
büzüldü acıları altında.
Ölümde uyudu Araukanya reisi.
Duyuluyordu kamptan
demirden bir gürültü, bir çelenk
yabancı kahkahaların kükreyişlerinden
ve gece yalnız dalgalandı
yas giyitindeki ormanlara.

Acı değildi bu, volkanın
esneyen barsaklarındaki ısırık yarası,
bu yalnızca ormanın uykusuydu,
yalnızca kan yitiren ağaçtı.

Anayurdumun içlerine
sızdı katil mızrağı
ve yaraladı kutsal toprağı.
Ateşli kan düştü
sessizlikten sessizliğe, aşağı
tohumun olduğu
ve ilkbaharın gelişini beklediği yere.

Daha da derine düştü kan.

Köklere dek düştü.

Ölülere dek düştü.

Yeniden doğacak olanlara dek düştü.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:37 PM

Kaybolmuş Eşyalar Ofisinde Yapılmış Bir Konuşma

Bir kaç tanrıça yitirdim güneyden kuzeye doğru giderken,
ve bir o kadar da tanrı doğudan batıya giderken.
Bir kaç yıldız sonsuza dek söndüler gözlerimin önünde.
Birbiri ardınca battı adalar.
Anımsamıyorum bile pençelerimin nerede kaldığını,
kürkümü kimin taşıdığını ve omurgamda kimin oturduğunu.
Karaya doğru tırmandığımda ölmüştü kardeşlerim,
ve yalnızca küçük bir kemik var bende bu günü anımsayan.
Sıyrıldım kendi güzelim derimden, yeniden biçimledim kendimi
omurga kıvrımları ve bacaklarla,
ve her defasında yitirdim kendimi tümüyle.
Her şeye kapattım üçüncü gözümü çoktan beridir,
süzülüp gitmişti bir yüzgeçle, salınıp durmuştu bir dalda.

Kaybolmuş, iz bırakmadan yitip gitmiş
ve dağılıp gitmiş tüm rüzgârlarda
yitirilmeye bırakmadığım şeylerin bu kadar az olması şaşırtıcı:
hâlâ insan türünden bir tek insan
ki dün tramvaya binmiş ve telaş içindeyken
şemsiyesini kaybetmişti.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:38 PM

Kariyer

Büyüyünce ne olacaksın çocuğum?
- Pinokyo olacağım
Elimde bir testere
Gideceğim yoksul semtlere
Yalan söyleye söyleye

Uzadıkça keseceğim burnumu
Basacağım yalanı
Isındıkça yakacağı olmayan evler

İsmail Aksoy

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:38 PM

Kargaların Randevusu

Panama'da buldu iblisler birbirini.
Orada imzalandı samurların antlaşması.
Tek bir mum bile yanmadı
üçü arka arkaya geldiğinde.
Önce tek gözlü, oldukça yaşlı Almagro,
sonra domuzların kralı Pizarro,
ve keşiş Luque, karanlığın gerçekleriyle
gizlenmiş Diyanet İşleri Kurulu'nun üyesi.
Herbiri saplamak için ortağının sırtına,
saklıyordu hançerini,
buluyordu kanı herbiri kasvetli duvarlarda,
kirli bakışlarla.
Ne ki çekiyordu uzak ülkelerin altını
ayın lanetli taşları çektiği gibi.
Antlaşma imzalandığında, dönüştürdü Luque
okunmuş ekmeği şölene,
ve bu üç hırsız çirkin bir gülümsemeyle
çiğnediler yufka-ekmeğini.
'Kardeşler, aramızda bölüşüldü Tanrı.' diyerek
güvenceledi Diyanet İşleri Kurulu'nun üyesi,
ve 'Amin' dediler
siyah dişleriyle bu insan-yamyamları.
Tükürerek vurdular yumruklarını masaya.
Harfleri tanımadıkları için
doldurdular masayı, kağıdı,
sıraları ve duvarları haçlarla.

Karanlık, unutulmuş Peru
özenle seçilmişti, ve kara haçlar,
küçük kara haçlar
dümen kırdı Güney'e doğru:
ölüm ıstırapları için haçlar,
kıllı ve keskin haçlar,
hayvan pençeli haçlar,
çıbanla ağarmış haçlar,
örümcek ayaklı haçlar,
dırdırcı, insan-avcısı haçlar.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:38 PM

Karfırtınalarından Sonra (Bir Dostun Ziyareti Üzerine)

sessizlikte yerken akşam yemeğimi
(ruh - tipide gibi)
biliyorum ki: sen Karaya çıktın
ve bu yüzden kar-yığınlarının enginliği
ve aralarındaki gölgeler şöyle
(ruh - tarlanın dinlenişi gibi)
bakarken birbirimizin gözlerine
ve derken 'harika'
- kayarken bakışlar kendimize
(ve sessizlikle birlikte)
açık gibi bir mutlulukla

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:38 PM

Kararlar

Yoldaşlar, İsla Negra’ya gömün beni,
çakıl taşının ve dalgalarının her bir pürüzlü lekesini
gözlerim kapalıyken, sanki artık hiç görmeyecekmişim gibi
tanıdığım denizin yakınına.
Okyanus kıyısında, gün getirdi bana hep
sisi ya da aydınlık sökününü turkuvazın,
ya da enginliği, düzenli olarak, değişmeyen suyu,
istediğim şeydi bu, bu mekan sanki yutmuştu alnımı.

Her bir yas kıyafetli sürüsü karabatakların, o müthiş
kaçışı kışı seven boz kuşların,
ve her bir kasvetli çevrimi yosunların,
ve soğukla çarpan tehlikeli bütün dalgalar,
ve dahası var, bütün toprak görünmez ve gizli
bir aktar gibi, deniz sisinin ve tuzların meyvesi,
keskin rüzgârın kemirdiği, sonsuz kuma yapışan
kıyının küçük taç yaprakları:
bütün deniz toprağının nemli girişi
tanıyor her bir basamağını sevincimin,
biliyorlar ki orada uyumak istiyorum
arasında denizin ve toprağın parıldayan göz kapaklarının...
Toprağa süzülmek istiyorum yağmurla
yabanıl bir deniz rüzgârı gibi hırçınlıkla yaralamak,
ve böylelikle yeraltı sularıyla karışıp
çağıldamak istiyorum o büyük ilkbahara, yeniden doğuşa.
Yanımdaki mezarı sevdiğim için aç
ve sevdiğimle birlikte olmamı sağla
yeraltında da.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:38 PM

Karanlıktaki Anayurduma İyi Yıllar

İyi yıllar, bu yıl, sana, bütün
insanlara ve dünyaya, sevdiğim Arukanya’ya.
Senle benim hayatım arasında duruyor bu yeni gece
Ayıran bizleri ve ormanları ve ırmakları ve yolları.
Fakat sanadır, küçük anayurdum benim,
kara bir at gibi dörtnala koşması yüreğimin:
sürüyorum atı senin saf coğrafyanın çöllerinde,
geçiyorum üzümün yeşil alkolünü,
salkımlarının denizini toparladığı o yeşil vadileri.
Geliyorum kapalı denizleriyle şehirlerine senin,
kamelya çiçekleri gibi beyaz, o biçimli kokusunda
şarap mahzenlerinin, ve titreyen
ve köpüklenen dudaklarla şakıyan
ırmakların suyuna sızıyorum tahta bir çubuk gibi.

Anımsıyorum yollar boyunca, bu zamanda belki
ya da daha doğrusu sonbaharları, nasıl da
evlerde asılıyor altın mısır koçanları
kurusun diye,
ve bütün o seferlerde gördüm sevinçli bir çocuk olarak
altını fakirlerin damlarında.

Sarmalıyorum seni, fakat şimdi
geri dönmeliyim saklandığım yere. Sarmalıyorum seni
tanımadan seni: söyle kim olduğunu, tanıyor musun
sesimi doğumların korosunda?
Çevreleyen her şeyin arasında işitiyorsun
sesimi, hissetmiyor musun nasıl kuşatıyor seni
dalgalanan şarkım toprağın doğal suyu gibi?

Sarmalayan benim bütün bu muhteşem yüzeyi,
anayurdumun çiçeklenen kuşakları, ve çağırıyorum seni
ki konuşalım birlikte tükenirken sevinç,
ve sunuyorum sana bu anı kapalı bir çiçek gibi.

İyi yıllar karanlıktaki anayurduma.
Haydi birlikte gidelim, dünya taçlanmış buğdayla,
o derin gökyüzü kayıp gidiyor ve eziyor
kendi yüksek, ışıklı taşını geceye karşı: tam şimdi
doluyor yeni kireç bizi taşıyan zamanın akımıyla
birleşecek olan bir dakika ile.
Bu zaman, bu kireç, bu toprak senindir:
al onları ve duy şafağın doğacağı yeri.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:38 PM

Karabataklar

Sizler adaların gübreleyen kuşları,
kaçışın çoğalmış isteği,
göksel büyüklük, hayat rüzgârının
sayısız göçü,
kuyruklu yıldızlarınız titreşip gider
ve kumla örter o dilsiz Peru’nun o gizemli
gökyüzünü uçan bir güneş tutulması gibi.
Ey yavaş aşk, yabanıl ilkbahar
köpüklenen kadehini ilerletir kökle
ve yelken açar soyun gemisi
kutsal suyun titreyen akıntısı arasından,
geçerek en ücra göklerden
gübrenin kırmızı adaları üzerinden.

Boğmak istiyorum kendimi kanatlarınızda,
gitmek istiyorum Güney’e uyuyarak, taşınmak
bütün bu sallanan sıklıkla.
Karanlık ırmağın okları boyunca gitmek
kısılmış sesle ve çıkarak yukarı
sızılmaz o nabzın içinde.
O zamandan beri, ey kaçışın yağmuru, açıyor
kireç beyazı adalar kendi soğuk cennetini,
en dıştaki tüyün ayı düşüyor,
tüylerin hüzünlü fırtınası.

Eğer başını bir insan o zaman
ana kuşların ninnisi için
ve basamakları teker teker yükselten
kör elleriyle kazar gübreyi,
yığar o yayılmış tortuyu
ve büker bir köle gibi dizlerini
ortasında maya adalarının,
tanıdık kuşlarla taçlanmış
o asitli enlemleri selâmlayarak.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:14 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.