![]() |
Kimsesiz panayır çocuğu
önce ince bir zıpkın saplandı zannettim ama değildi … denize benzemiyordum ki mavi dalgalarım yoktu bir çadır örtülmüştü üzerime, çok bulutlu onun altında uyuyordum düşlerimde hep müşteri yıldızı düşerdi üzerime rüzgar keşişlemeden eserdi, bir garip üşürdüm. sonra gözlerimden fırladı birden sanki iki ateş topu … yangın değildim, ellerim daima soğuktur benim bakın dikkatlice düşlerime düşen yıldıza orada yazılıdır benim rengim bütün pınarlardan ne kadar uzak olsa da susuzluğum yüzümde en boyalı maske, maymunla maymun olurum çöktüm birden dizlerimin üstüne, başım düştü önüme … seller akıyordu gözlerimin içinden ağlayamıyordum lambalar en küçük mumları dansa kaldırmışlardı ben hiçbirini tanımıyordum bildiğim bütün yabancılıklar gelip elimden almadan sarılmıştım tutunduğum ipe, en kalın yerinden kopmadan denizler, yangınlar ve seller gibi bir çığlık, içim boşaldı … taşlar patlıyordu beynimin içinde, ben ölüyordum bir balyoz sesi gibi dağılıyordu yarınlarım işte ben o an seni düşünüyordum oysa daha fotoğrafını bile görmemiş, hiç tanımamıştım gözlerini görmeden sevmelere daha yeni başlamıştım. …………. ben bir panayır yerinde yeni yetme ip cambazıydım. bazen palyaço gelmez onun yerine yüzümü boyardım. maymunum konardı omuz başıma, beraber takla atardık varsa izleyen çocukların hatırına güler gibi yapardık. ben yeni yetme bir ip cambazıydım panayır yerinde boyumdan biraz daha yüksek bir telin yürürdüm üzerinde arada düşer gibi yapardım, tek alkışımı o zaman alırdım annem gelince aklıma hiç belli etmez içimden ağlardım. bugün de şişman kadın gelmemiş onun yerine geç dediler göbeğimin üstüne kocaman taşları ölüm gibi dizdiler daha ilk balyoz indiğinde zıpkın yemiş gibi oldum anladım ki gözümden fırlayan ateş topu değil ölüyordum. yangın ve seller felaketimdi annem gibi ölümdü, iyi bilirdim ama gözlerini görmediğim gibi denizi de hiç görmemiştim gizlisinde izmariti bile ortak nefes olup çekemediğim hayatı patlama olup elimden alıyordu belki hiç olmamış bir başkası. ben bir panayır yerinde yeni yetme ip cambazıydım … Cevat Çeştepe |
Kimsesizlik benimledir
bu saatlerde rakı, alır gözleri uzaklarda dolaştırır. bir batık gemi peşindedir sanki. içinde yitik sevdaların saklandığı.. denizler kimsesizdir. rakı benimle beraberdir. martılar saklanır dalgakıranlara denizler kimsesizdir. ay vaktinde yakamozlar açar, renkleri martı kanatları gibi parlar. ******* kimsesizdir. yakamozlar benimledir. bu saatlerde rakı, olmayacak saltanatlar kurar. sonu hep bir facia, hep aynı acı. tutar yakandan boşluklara atar yolun kapalıdır, orada rakı yoktur yüreğin kimsesizdir. kimsesizlik benimledir. rakı bahanedir. Cevat Çeştepe |
Kimsesizmisin
yapayalnız oturmuş, kimsesiz gibisin. görmüyor gözlerin önünde bin demet lale… oturduğun tahta sıra, akşamdan mı kalmış ne. öylesine bir hüzün saklı sanki üzerinde. birisi mi var yoksa gelecek, bekle mi dedi. bir sokak kedisi mi sevgiye aç gözleri ile… önündeki lalelerin, var mı açmamış bir rengi. gözlerindeki yalnızlık, akşamdan mı kaldı ne. ne o, yoksa birazdan, kalkıp gidecek misin. önündeki lalelere hoşça kal demeyecek misin. ben arkandan izlerim seni yarın gene gelecek misin. acısız bir öykü olurum söz, beni dinleyecek misin. Cevat Çeştepe |
Komünizm müstehcenliktir - eleştiri notları
Henüz güneş doğmamıştır. Genç kadın ve genç adam ayaklarını uzatıp oturdukları kır çiçekleri ile bezeli bir yamaçta, kuş sesli notaların saba makamındaki müthiş romantik melodileri eşliğinde güneşin doğmasını beklemektedir. Kadın başını erkeğin omzuna dayar ve fısıldar. - Beni seviyor musun … Adam gülümseyerek dudaklarını kadının saçları arasında dolaştırır ve kadının sesine ayarlı bir tonda fısıltıyla yanıt verir. –Evet sevgilim, hem de çok, doğacak güneş kadar … Güneşin ilk ışıkları kendini belli etmeye başlamış ve kararmış gümüş renkli bulutlar hafiften nurani bir aydınlığa ve giderek pembeleşmeye ve daha da ileri giderek kızıllaşmaya başlamıştır. Kadın ve erkek aynı anda sanki sözbirliği etmişçesine ve biraz da manzaranın ve renklerinin ateşlemesi ile haykırırlar. –Şu gökyüzünün rengine bak, nasıl da kızıllaştı … İşte olan da bu anda olur. Ve gerek kadının gerekse de erkeğin gözleri arkadan bir el tarafından kapatılır. Bil bakalım ben kimim der gibi. Şaşkın ve biraz da korkulu ve gene aynı anda haykırır kadın ve erkek. -Sen kimsin? Gök gürültüsüne benzer kalın ve ürkütücü ses gecikmeden yanıt verir. -141-142 Bir zamanların toplumu etkisi altına alacak, halkın haya duyguları da dahil olmak üzere tüm temel değerlerini alt üst edip devletin kurumsal niteliklerini soğuk kış karasına benzetecek en büyük tehlike olarak görülen komünizm önünde, yasalardaki 141-142 nci maddeleri korumacı bir kalkan olarak kabul eder ve derin bir oh çekerdik. Tüm düşünmeye ve üretmeye hazır gencecik beyinleri bu zırhlı maddelerin verdiği yetkiye dayanarak önce cezaevlerinin taş duvarları arasında prangalar, olmadı der ve sonrasında da “bir kızıl şafakta” yağlı urganlarla sallandırırdık. Devlet, kendisini kendisinden yani kendi halkından korumak için yemez-içmez-uyumaz hep böyle zırh çeliğinden mamul maddeler üretirdi. Hala da üretmeye devam ediyor. Bizler de yatıp kalkıp dua ederek “devletimiz sen bin yaşa, ne güzel bizi her türlü melanetten koruyorsun diyeceğimiz yerde” hiç rahat durmaz ve bu üretimi teşvik edecek yeni yaramazlıklar peşinde koşar, yeni oyunlar icat ederdik. Hala da bu huyumuzdan vazgeçmiş değiliz. Böyle gidip yada yuvarlanıp duruyoruz işte. …………….. Henüz güneş doğmamıştır. Genç kadın ve genç adam ayaklarını uzatıp oturdukları kır çiçekleri ile bezeli bir yamaçta, kuş sesli notaların saba makamındaki müthiş romantik melodileri eşliğinde güneşin doğmasını beklemektedir. Erkek birden elini kadının kısacık eteğinin altından gözüken ve üzerine güneş ışığı düşmüş bacaklarına uzatır, okşamaya başlar. Kadın da bu harekete dudaklarını erkeğe uzatarak karşılık verir, öpüşmeye başlarlar. İşte olan da bu anda olur. Ve gerek kadının gerekse de erkeğin gözleri arkadan bir el tarafından kapatılır. Bil bakalım ben kimim der gibi. Şaşkın ve biraz da korkulu ve gene aynı anda haykırır kadın ve erkek. -Sen kimsin? Gök gürültüsüne benzer kalın ve ürkütücü ses gecikmeden yanıt verir. –Müstehcenlikle mücadele Çağımızın ne yaparsan yap engellenemez, vize konulamaz erişim coğrafyası içinde, şimdi müstehcenliği engelleme başlığının altında gene devletin halkını yada kendini koruma uğraşlarının sansür biçimli makasının kestiği elbiseyi girmeye zorlanıyoruz. Amaç ilk bakışta içinde “çocuk pornosu” gibi gerçek anlamda yüz kızartıcı bir ticaret malzemesinin adı geçince doğru gibi geliyor. Ama o zamanda neden 2001 yılından bu yana uluslar arası mücadelede “çocuk pornosuna” ait ek protokolü imzalamıyoruz diye soruyoruz. Buna akıllı bir yanıt gelmeyince de o zaman başlıyoruz öküz altında buzağılar aramaya. Amaç iletişimin bir şekilde engellenmesi yada doğru deyimiyle sansür uygulaması ile gene azgelişmişlik egolarımızın tatmini mi. Bu mücadele için (!) yeni bir kurul oluşturulacak. Bu kurul üyeleri 24 saat izledikleri yayınlar içinde tam tanımı yapılamayan “müstehcenlik” dürtüsü ile karşılaştıkları anda hemen telefona sarılıp haber verecekler elinde makas yada sis püskürtme pompaları ile beklemekte olan bir üst kattaki emir vericilere. –Efendim bir tane daha bulduk adres www…. Bu kez 141-142 de olduğu gibi mahkeme kararını filan beklemekte yok takdir edilen cezayı uygulamak için. Kes, sustur, engelle tamamdır iş …. TV’lerin gece yarısın sonrasında yayınladıkları programların bazılarının başında ekranın sağ üst köşesindeki sevimli aile figürlerinin yerinde “dikkat..cinsellik ve şiddet içermektedir” ibaresi yer alır. Bu uyarı eğer, örneğin gece saat üçte bütün aile bireylerinin çoluk-çocuk ekran karşısında esas duruşta hala TV izliyor iseler varsayımından yada internet bağlantısı karşısında gene aynı kadro, çoluk çocuk arama motorlarına gaz verileceğinden yola çıkıp da durum budur anlamına geliyorsa işin acı ve traji komik bir başka nedeni daha da çıkar ortaya ki belki o zaman birey ve aile sorumluluğu ve disiplininden bihaber toplumumuz için doğru uygulamadır, müstahak olma durumudur. Falanca kişinin bizim adımıza çıkıp, “sen bunu izleme müstehcendir, ahlakın bozulur, bak çocuklarını bile yatırmamışsın bu saatte “ demesinin başka bir bakışla da açıklanmasının pek mümkünü yoktur. Korkularımız işte …Dün komünizmden, bugün müstehcenlikten, daha önceki gün adı şimdilerde unutulmuş olan bir başka başlıktan ve yarınlarda adının ne olacağını bilemediğimiz korkularımız … Yada kişilik yada güven yada seviye … Öyle şeyler işte. Bu kadar koruma ile geldiğimiz yerler de bu kadar belli iken. Çocuk ölümlerinde dünyada kaçıncı sıradayız, birinci mi …yada halkımızın hayat standardı, refah toplumlarının kaç fersah gerisinde, önemli mi? Cevat Çeştepe |
Konfeti çocuklar
konfetiler, konfetiler, konfetiler … sanki gelenler, bir seferberlik sonrası, savaştan dönenler şehir, kendi karanlığının alışılmış yağmurlarında ıslak ama gelenler üzerine bir sevinç gibi rengarenk haykırarak saklanmış bir şiirin en sona yaklaşmış satır aralarında izlemektedirler bir çocuğu oynarken, şehrin çatı katlarında. konfetiler, konfetiler, konfetiler …. gece yarılarının kulaklarına bir fısıltı gibi inmekteler: ağzım çok kurudu bu gece, ateş basması gibi susamışlıklardan haydi soğumuş bir pınar sesi gelsin, çağlarcasına uzaklardan silinsin pencerelerimizin üstüne sinmiş tüm bulutlar biz yeni yıldızlardan yaratalım, el değmemiş oyuncaklar. çocuklar, çocuklar, çocuklar … korkmadan söyleyin içinizden geçeni, yanlış anlamazlar. biz şairiz deyin mesela, onun için benzeriz yıldızlara ve firardan değil sevdadan saklanırız satır aralarında. bakmayın sofranızda ve başucunuzda görünmediğimize hiç mi bir rüzgar hissetmediniz dün gece yüreklerinizde. çocuklar, çocuklar, çocuklar … ellerindeki makas ve renkli kağıtlardan konfetiler yaptılar çıkıp dolunay’a ışık yollarından, yazdılar beyaz tebeşirleriyle yazdılar, dudaklarında ıslık olan şarkıları bilinen sözleriyle. sonra umut mavisi ve bereket yeşilini boyadılar aşk kırmızısına gökyüzünde artık bir değil iki ay vardı uykuya daldıklarında … Cevat Çeştepe |
Koridorların bulanık kalabalıkları
olmuyor her zaman aynı şey, gelecek diye beklediklerim hiçbir zaman gelmiyor. ince ipliklerle sarılmış makaralar biraz ağırlaşınca kendinden yukarı hiçbir yükü çekmiyor. ve kimsesiz kalabalıklar akıyor dalgasız ve kumsuz sahiller gibi gölgesiz, rüzgarsız üstelik hepsi akıp gidiyorlar önümden değerini bilmedikleri anlamlı bir doğumdan gelip, anlayamadıkları anlamsız bir sona. akıp gidiyorlar önümden, ayaklarımı kaldırıyorum. ayaklarımı kaldırınca ellerim tutmuyor. ne bilge kişiliği olabiliyorum kendi yarattığım efsanelerin, ne sersefil kaldırımlarımda divane bir şairim. en kötü aşk şiirlerinde bile iki dize alt alta gelemiyorum. ellerim tutmayınca bir tuhaf oluyor, seni seviyorum diyemiyorum mesela aklıma her geldiğinde, ne zaman bir bulut geçse üzerimden. ya da fırtınaların senfonisi dolsa her kareme bir çığlık gibi. giderek bulanık bir izdüşümü ve yoğrulmuş çiğ hamurların çözümsüzlüğü. şimdi yavaşça ayaklarımı indiriyorum. ellerimle ne kadar net çizgi kalmışsa yüreğimin kenarında sıkıca sarılıp beynime saklıyorum. ve ayağımın altında akıp giden kalabalıklarda bir yer buluyorum kendime. arkada bir iz kalıyor, hani bilirsin. sakin denizlerde yol alan teknenin arkasından açar gibi kollarını geride kalanlara. Cevat Çeştepe |
Korkma sakın
bir deniz türküsü sanma sakın. sancaktan gelip de saçlarını açlığın nefesi gibi okşarken, bırakıp da giden., darmadağın. albatros kanatlarından üstüne düşen gölge, güneşin senden sakladığı aydınlıktır. korkma sakın. bir çoban türküsü sanma aman ha! dağlardan gelip de yüreğini sevdanın ağır elleri gibi sıkarken, bırakıp da giden., paramparça. dağlardan, ırmaklara, yol bulup denizlere, taze bir bulut gibi koşan sensin. durma sakın. açlığın nefesi gibi okşarken, bırakıp da giden., darmadağın. albatros kanatlarından üstüne düşen gölge, güneşin senden sakladığı aydınlıktır. korkma sakın. bir çoban türküsü sanma aman ha! dağlardan gelip de yüreğini sevdanın ağır elleri gibi sıkarken, bırakıp da giden., paramparça. dağlardan, ırmaklara, yol bulup denizlere, taze bir bulut gibi koşan sensin. durma sakın. Cevat Çeştepe |
Korku ve ceza ve suç
korku: yanaklarından aşağı lavlar süzülürken bilekleri ince bir dağ çiçeği keser yolunu. rengi solgun, bakışları ürkek ve korkulu. yangın kavurmaya başlamıştır hayat yollarını. sonrası çığlıksız ve yarınsızlıktır. gözlerinin güneş ışığından bir daha hiç kamaşmamasıdır. ve; bu saatte daha yanmamıştır şehrin ışıkları kolluk kuvvetleri vardiya değişimindedir. kepenkler aşağıya çekerken eteklerini daha çok açılır ve çırılçıplak kalırlar. bütün vanalar ise hala kapalıdır sokaklar dar ve geçit vermez sancılı, yanan bir kibrit çöpü ama patlayan volkandır. yanaklarından aşağı süzülen lavlar işte bu volkandan doğmadır. ceza: nasıl biter dağ çiçeğinin kokuları elinden gelip de yakamazsan bütün dağları. ama bitecek bir şeyler de elbet vardır. bunlar kızgın lav gibi akan gözyaşlarıdır. yarın bir başka dağ çiçeğinin yanaklarından gene bir volkanın lavları akacaktır bir kibritle patlamanın hemen ardından. sokak ışıkları hala yanmamış ve vanalar kapalı olacaktır. sadece kepenkler kapanır gibi yapacak ama açılan eteklerle çırılçıplak kalacaktır. bacaklarının arasından adı suç olan karanlık yaratıklar fırlayacaktır. Cevat Çeştepe |
Korkumun nedeni başka
dilimde bir türlü işlemiyor şu sansür meselesi. makası alıp gelsem yanıma, önceden uçuruyor haberi saklıyorum kendimi. verilecek cezadan, dilimin kesilmesinden değil korkum, başka bir şey. beni böyle sevmeyeceksin o zaman susup oturmama alışık değilsin, ben değilim sanar, çeker gidersin onu biliyorum. ondan korkuyorum. Cevat Çeştepe |
Korkuyla yaşamak
Külhani yanı, şarabi havalarda saklı Bir anıt yükselir iskele tarafında. Sahil boş ve bütün gezilere kapanmış gibidir. Terkedilmişlik martıların Ve boşalmış kadehlerin insafında. Korku kendi kendisinin bekçisidir Sahilde. Şimdi şehrin el değmemiş, Bakire bir yamacında, Gölgeye saklanmış yırtmaçlardan fırlar Hırsız yüreklerin sırt çantasındaki Çalınmış çocuklar. Yalnız sokağa çıkmak Mangal gibi cesaret ister. Burada bildiğin hiçbir ses Benzemez duyduğun hiçbir sese. Nereye gitti benim sevdiğim şehir. Hangi duvarda asılı yaptığım resim, hangi aşığın belleğinde kaldı Yazdığım şiir. Arama boşuna. Daya sırtını terk ettiğin sigara dumanına Bir nefes daha. Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:35 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.