![]() |
İyilik Dinletisi
İşsiz kara karga elleri ceplerinde zıplayıp duruyor dibinde bir çakıl ocağının Yaşlı köhne araba tıngırdıyor iki paslı telle uyumlu bir tınıyla. Bir hakaretle havalanıyor karga Ama köhne araba eğiliyor zorunda olmaksızın uçurumun kenarına. |
İyi ******* Şimdi
İyi ******* şimdi ve eve git dosdoğru hâlâ sarhoş beş duyun sendeyken. Biliyorum ayartmalara meyleder seni yolun. (na na na nay na nay) iyi ******* şimdi ve eve git dosdoğru. İyi ******* şimdi ve eve git dosdoğru ya da eğri büğrü - yeter ki sağsalim Bak Ay’a - yarım kırık bir yumurta kabuğu gibi (na na na nay na nay) iyi ******* şimdi ve eve git dosdoğru İyi ******* şimdi ve eve git dosdoğru. Kapıyı aralık tutan onlardır. Büsbütün açık bırakırım kapımı ve beklerim seni gece gündüz (na na na nay na nay) iyi ******* şimdi ve eve git dosdoğru. Şarkı söyledik, ağladık, güldük. Saatlerce diyecek yoktu keyfimize Düşünecek bir şeyler oluyor ufaldığında şimdi saatler. (na na na nay na nay) iyi ******* şimdi ve eve git dosdoğru İyi ******* şimdi, ama gözden yitme şimdi. kendimiz için yaşadık, kısa da olsa. Paylaşmalı insan kalını da inceyi de. Başla bakalım hele bir - buraya sadece süs olsun diye gelmedik! İyi ******* şimdi ve eve git dosdoğru. |
İşte Buradalar
Şimdi çağırmalıyım onları buradaymışlar gibi. Kardeşler: bilin ki kavgamız sürecektir yeryüzünde. Sürecektir fabrikada, tarlada, sokakta, güherçile madeninde. Yeşil ve kızıl bakırın yarıklarında, kömürde ve kömürün korkunç mezarında. Kavgamız sürecektir her yerde, ve ölümünüze tanık olan bu bayraklar, kanlarınızla sulanmış bu bayraklar sonsuzca çoğalacaklar yüreklerimizde bir ilkbahar yaprağı gibi. |
İşitiyor musun Güzün Ortasında
İşitiyor musun güzün ortasında sarı patlamaları? Hangi nedenden ötürü ya da nedensiz ağlar sevincini yağmur? Hangi kuşlar belirler sürünün düzenini, uçarken? Nasıl oluşturur arıkuşu kendi parıltılı simetrisini? |
İsterdim ki Uzanalım Karaçam Korusunda
İsterdim ki uzanalım Karaçam korusunda, Gün ortasında Sepserin gölgede. Ne de hoş uzanmak orada, Öpüşmek ne de şirin, Bu koca çam ormanının Yalıttığı yerde. Daha tatlıdır öpüşün Kaplarken alnımı Saçının Uysal bir heyecanı. Çam korusuna Gel benimle haydi Gün ortasında gidelim Şirin sevdiceğim. |
İstemdışı
Sonra bir an sözcüklerle anlatılamaz bir hüzün geldi düğümledi gırtlağımı. O anda sesim soluğum kesildi. Gökyüzünde kanatları parıldayan kuşlara takıldı gözüm. Burnumu ve genzimi yakan yosun kokusunu bir an duyumsayamadım. Sonra yürüdüm kentin en büyük bulvarına doğru. Şimdi ne zaman anımsasam seni bir yosun kokusudur yakan genzimi ve burnumu. Biliyor musun? Ne zaman içinde adının ilk hecesi geçen bir sözcük yazmaya kalksam, istemdışı adını yazıyorum hep. İsmail Aksoy |
İnsanlar ve Adalar
Okyanus insanları uyandı, övdü adalar etrafındaki suyu, bir yeşil taştan öbürüne: dokuma yapan bakireler geçti birlikte örülmüş ateşin ve yağmurun taçlar ve dümbelekler getirdiği çemberden. O Malenezya ayı sert bir mercandı, kükürt ağırı çiçekler yükseldi okyanustan, toprağın kızları titredi dalgalar gibi palmiyelerin düğün rüzgârında ve zıpkınlar daldı ete avlarken köpüğün hayatını. Beşik sallayan kanolar o ıssız günde, çiçek tozuyla iğnelenen adalardan gecesel Amerika’nın metalik yığınına doğru: sonsuz küçük adsız yıldızlar, gizli kaynaklar gibi rayihalı, tıka basa doldurulmuş tüyle ve mercanlarla, okyanussu gözler keşfetti o yüksek kara bakır kıyıyı, o dik kulesini karın, ve balçığın insanları gördü nemli bayrakların dans edişini ve atmosferin hızlı oğulları denizin uzak yalnızlığından, o zaman geldi yitik portakal çiçeğinin dalları, o zaman geldi okyanus manolyasının rüzgârı, o mavi izlerin şirinliği kalçalara doğru, metalsiz adaların öpüşü, fırlatılmış saf bal, çınlıyor gökyüzünün çarşafları gibi. |
İnsanlar Belirir
Orada filizlendi Araukanya'lı reisler. Bu kara rutubetten, volkanların çanağındaki bu mayalı yağmurdan yükseldi majestik at-göğüsleri, ışıklı söğüt bitkisi, yabansı taşın dişleri, gerekli direklerin ayakları, suyun buz-soğuğu birliği. Arauco soğuk bir dölyatağıydı, yaralardan yaratılmış, hırpalanmış gözden düşmelerce, döllenmiş keskin dikenler arasında, sonsuz kar'ın altında çirkinleşmiş, korunmuş yılanlarla. İşte böyle sürdü toprağı insan. Yükseldi bir kale gibi. Saldırılmış kandan doğdu. Küçük kırmızı bir puma gibi fırladı havaya sık tüyleri ve sert taştan gözleri parıldadı toprağın maddelerinden amansız ışık hâlesi gibi, av süresince tutuşturucu. |
İnsanlar
Balçıktan bir fincan gibiydi bu mineralsi akraba, atmosferden ve taşlardan yaratılmış insan, ezgi dolu, çömlek kadar temiz. Ay tanrısı yoğurdu Karaib'leri, kutsal oksijeni seçip aldı, ezdi çiçekleri ve kökleri. Adaların insanı dokudu kükürt ekşisi titreksinek yığınının dallarını ve kavissi çiçeklerini ve denizin triton-tırnağı üfledi onu köpüklü dalgaların sahilinde. Tarahumara çalısı keskin dikenlere gizledi kendini ve sonu olmayan Kuzeybatı'da kan ve çakmaktaşının ateşinden yaratıldı O, doğarken evren yeniden Tarasco'nun balçığından: müşfik ülkelerin efsaneleri, kösnül çamur ve sevda ateşi yemişlerin eylemlerine tanrıların ya da çanakların yankılanan duvarlarına dönüştüğü yerden nemli bereketlilik. Melez sülünler gibi aşağıya doğru kaydı rahipler Azteklerin merdivenlerinden. üçgen basamaklar yükseltti cübbelerinin sayısız şimşek parıltısını. Ve majestik piramit taş ve taş alabildiğine, ölüm savaşı ve onur, korudu güç dolu binasında bir badem gibi kurban edilmiş bir beyni. İniltiye benzer bir gökgürültüsüyle damladı kan kutsal merdivenler boyunca. Gene de halk-yığınları dokudu lifleri, nöbet tuttu hasadın geleceği için, kıvrık tüyün parıltısı kolladı türkuvazı, ve fırlatılmış dokumalarda hayat verdiler dünya ışığına. Mayalar, sizler devirmiştiniz bilimin ağacını. Mısır biriktiren soyun işareti yükseltmişti ölümün ve hesaplamanın yapılarından, ve derin göletlere attınız altın bakireleri ve incelediniz filizlerin sürekliliğini. Chichen, büyüdü mırıltın yabanıl ormanın alacakaranlığında. Senin sarı kalende oluşturdu emek peteğin simetrisini, ve düşünmenin gücü tehdit etti temellerin kurban kanını, düşürdü göğü karanlığa, yön verdi hekimliğe, yazdı taşların üzerine- Güney altın bir şaşırtıydı. Macchu Picchu'nun yüksek yalnızlıkları gökyüzü kapısında şarkı ve zeytinyağıyla doluydu, insanlar bozmuştu büyük kuşların yücelerdeki meskenlerini, ve dağdorukları arasındaki yeni ülkede dokundu çiftçi tohuma kardan yaralanmış parmaklarıyla. Cuzco ışıdı gözetleme kulelerinin ve mısır ambarlarının ve bu solgun bulut yığınının tahtı gibi, dünyanın en dalgın çiçeğiydi onun açık ellerinde titreyen kralsı ametitin taçları. Taraçalarda filizlendi dorukların mısırı, ve volkanik patikalar boyunca dolaştı faytonlar ve tanrılar. Tarım doldurdu mutfakların hükümdarlığını mis kokuyla ve yayıldı çatıların üstüne mısırın güneş-harmanisi. (Endamlı ırk, sıradağlarının kızı, kulenin ve firuzenin akrabası, acıların geldiği yer denize ulaşmadan önce sar gözlerimi.) Bu mavi ıssızlık bir mağaraydı, ve ağacın ve karanlığın esrarında şarkı söyledi guarani-yerlisi öğleden sonraları havaya yükselen duman gibi, yapraklardaki su gibi, aşık olunan günkü yağmur gibi, nehirler boyunca dalgın gibi. En uzakta, adı olmayan Amerika'da uzanıyor Araukanya başdöndürücü sular arasında, gezegenin toplanmış kömürüyle saklamış kendini. Bak, yalnız kalmış kuvvetli Güney'e, görülmez duman doruklarında. Yalnızca kar-tarlaları görülür, ve inatçı ördek-ladinlerinden geriye fırlatılmış Güneybatı-fırtınası. Boşuna arama bu yeşil vahşetin altında çömlekçi işliklerinin türküsünü. Her şey suyun ve rüzgârın sessizliği. Ama yapraklar arasında iz sürüyor savaşçı. Bir çığlık karaçamlar arasında. Karın dorukları arasında bir çift jaguar gözü. Bak, savaşçının rahat bıraktığı mızraklara. Dinle havadaki seğirtmeyi ki delik deşik edilmiş oklardan. Göğüskafesine ve bacaklara bak ve ayışığında parıldayan siyah saçlara. Savaşçıların yokluğuna bak. Kimse yok. Diuca-kuşu ötüyor berrak gecede su gibi. Siyah uçuşunda çember çiziyor kondor. Kimse yok. Duyuyor musun? Puma'nın adımları bunlar rüzgârdaki ve yapraklardaki. Kimse yok. Dinle. Dinle ağacı, kulak ver Araukanya ağacına. Kimse yok. Bak taşlara. Bak Araukanya taşlarına. Kimse yok, yalnızca ağaçlar. Araukanya, yalnızca taşlar. |
İnsan Ve Toprak Birleşir
Araukanya, dalgalanan meşe dalı, ey acımasız memleket, esmer sevgili, sen yalnızlığın yağmur yüklü ülkesi: sadece mineral boğazdın sen, kömürden eller, yumrukların alışmış kayaları parçalamaya; Anayurt, sen katılığın barışıydın, ve omuzların isyandı senin, çiy'den görünüş, yatıştırılamaz rüzgâr. Benim Araukanya'lı atalarım taşımadı ışıklı tüyden miğferleri, gelinlik bitkilerde soluklanmadılar, altın'ı eğirmediler papaz için, taş ve ağaçtı onlar, fırtınanın kırbaçladığı kayalık uçurumun kökleri, mızrağa benzeyen yapraklardı onlar, savaşçı metalden yapılmış kafalar. Atalar, nerdeyse irkilmediniz dörtnal seslerinden, ve dağların şakaklarına henüz varmamıştı Araukanya şimşeği. Taştan gölgeye dönüştü atalar, Ormanla birlikte kaynaştı, doğanın karanlığıyla birlikte, buzun şimşeği oldular, toprak ve akdikenden bir katılık oldular, ve böylelikle beklediler yılmaz yalnızlığın dibinde: kızıl bir ağaçtı biri gözlemede, başka biri dinledi sağır bir metal gibi, bir başkası bir rüzgâr çarpmasıydı ve delip geçen sesti, patikanın renklerine sahipti başka biri. Anayurt, kardan gemi, dayanıklı yaprak, orda doğdun işte, senin insanın topraktan bayrağını istediğinde, toprak ve hava ve taş ve yağmur, yaprak, kök, koku ve uluma sardığında oğulu kundağa bir poncho gibi, sevdi ve korudu onu. İşte böyle doğdu ortak anayurt: kavgadan önceki birlik. |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:33 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.